18 Kasım 2011 Cuma

TÜRKİYEDEKİ ALEVİLİK(1) farklı bakış açısı

TÜRKİYEDEKİ ALEVİLİK(1)

Gerçek şu ki; Türkiye’deki Alevilerin aslı Caferiliktir. Türkmen ve Yörük kökenlidirler. Türkmen ve Yörükler, kısmen Hanefi ve kısmen Caferidirler. Şu andaki Kerkük Türkmenleri gibi. Onlarda yarı yarıya Hanefi ve Caferidirler.
Bu neden böyle? Çünkü Türkler, Abbasilikten gelen Hanefilikle, İran’dan gelen Caferiler’deki dini görüşün etkisinde kalmışlardır. İran Caferileri ile karşılaşan Türkler-Türkmenler ve diğer Türk kökenli boylar, İranlı Caferiler’den Abbasi Hanefilerle karşılaşan Türkler de, Hanefilerden dini öğrenmişlerdir. Bu bir tarihi gerçektir. Azeri Caferiler ve diğer Türki Devletlerdeki Caferilerin durumu da budur. Yani Türklerin tamamı Hanefi değildir.
Bu girişi yaptıktan sonra şimdi Caferilik(Şiilik) ve Hanefilik-Şafilik(sünnilik) nedir-ne değildir onu, sonra da bu günkü Türkiye’deki Alevilik nedir? Ve Türkiye’deki Alevi kardeşlerimiz hangi evrelerden geçmiştir? Onu, objektif ve nesnel olarak belgeleri ile açıklayacağım. Çünkü gerçek bilinmedikçe, bugünkü Türkiye’deki Alevi sorunu bilinemez, bilinmedikçe de gerçek çözüm yolu bulunamaz. Allah, Peygamber ve Şahı Velayet Adına inşallah bu konulara açıklık getireceğim.
Kardeşlerim gerçek şudur ki; Dört mezhep(Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli) Fıkhi mezhepler ve itikadi olan Eş’ari ve Maturudi mezhepleri Abbasi devrinde kurulmuştur ve resmileşmiştir. Caferi ve Zeydi, İsmaili mezhepleri de Abbasi Devleti zamanında oluşturulmuştur. Ancak, resmileşememişlerdir. Çünkü Abbasi Sultanları, bu üç mezhebi meşru saymamış, hatta takibat altına almışlardır. Ancak bu üç Şii mezhep durmamış ve kendini korumuştur.
Caferilik, sonra İran Devleti kurulup Abbasilerden ayrılınca; İran’da resmileşmiş ve Türk Hükümdarları Harzemşahlar tarafından da Hindistan, Afganistan ve Türk bölgelerinde kurumlaşmış ve resmileşmiştir.
İsmaili Mezhebi de, Hindistan ve Pakistan dolaylarında resmileşmemiş ise de açık gizli kurumlaşmış olarak varlığını devam ettirmiştir.
Zeydi Mezhebi ise, Yemen de kurumlaşmış ve derken resmileşmiştir (İşte Yemendeki sürekli Osmanlıya direnmeler-isterseniz isyanları deyiniz hep Şii oluşlarındandır)
Onlar ne Emevilerin ve Abbasilerin, ne de Osmanlıların Hilafetini kabul etmemişlerdir.(Tıpkı İran ve Arap-Türk Türkmen  Şiileri gibi.) etmezler, edemezler. Nedeni?
Nedeni şudur: Şii mezheplerine göre, ilk üç halife; Hazreti Ebubekir, Ömer, Osman peygamberin halifesi değillerdir. Bu durumda nerede kaldı; Emevi’lerin, Abbasi’lerin, Sultan Selim’den gelen Osmanlıların Halifelikleri!.
Abbasiler çağında kurulan Hasan-el Eş’ariye göre ki - Ehli sünnet itikadı olarak Hanefi ve Şafi ulemalarının çoğu tarafından kabul edilmiştir- İlk dört Halifenin dördünün de Hilafeti Haktır. Hazreti Zübeyir, Talha ve Ayşe, Hazreti Ali’ye karşı hata yapmışlardır. Ancak hatalarından dönmüşlerdir. Muaviye ve Amribni As ise Taği- Tuğyan ehlidirler.(Taği kötü, zalim Hakka asi ve fesatçı demektir.) Hatta Hasan El-Eş’ari şöyle buyurmaktadır:
“Öyle bir Hak İmam’a (Hazreti Ali’ye) tuğyan etmişlerdir ki, Hak Ondan (Hz.Ali’den) ayrılmaz. “ “ Hak Ali iledir” (Tirmizi, Tac Terc.C.3.s.627 Suyuti, Ebu Said’den, Camiulkebir)
Ayrıca “Peygamber Efendimiz(s.a.v) Ammar’ı (Ammar Bin Yasir ilk 6. Müslüman ve aynı zamanda ilk kadın şehit Hz.Sümeyye’nin oğludur.) baği (asi, tuğyan ehli, kötü zalimler) taifesi muhakkak katledecektir.” Buyurmuşlardır. (Hadisi Şerif) Ammar Bin Yasir’i , Hazreti Ali’yi tuttuğu için Muaviye Amribni As gil yani Emeviler katletmiştir. Ve Peygamberimizin sözü ispatlanmıştır. Zalim ve fesatçıların bu suretle kim olduğu apaçık  meydana çıkmıştır
İşte kardeşlerim, böyle tertemiz bir Hazreti İmam’a, Peygamberin Hak halifesine ve Kur’anda geçen Tahir, mutahhar, tertemiz Ehli Beytine tuğyan etmiş bu iki- zalim taği, Eş’ari’nin taği olarak nitelendirdiği Muaviye ve Amribni As denilen iki fesatçıdır. Bunları ben söylesem inanmazlar. İşte Ehli Sünnetin itikat imamı olarak kabul ettikleri İmam Eş’ari söylüyor.
(Şehristani; Elmilel Sayfa 3, Taftazani-Kelam İlminin Belli Başlı Meseleleri isimli kitap Sayfa 87. Yazarı Dr. Ebul Vefa El-Taftazani Tercüme Doç.Dr. Şerafettin Gölcük Kayhan Yayınevi Umumi Neşr.No:9 Birinci Baskı Ocak 1980 )
Sultan Selim’den sonraki medrese uleması yani Şeyhül İslamlara göre ise, ilk dört halife haktır. Onlar reşit halifelerdir. Yani Kamil-olgun hilafetlerdir. Muaviye- Yezit-Mervan da dahil, Emevi melikleri de Peygamberin halifesidirler. Abbasi sultanları da Peygamberin halifesidir, Selim ve sonraki Osmanlı Sultanları da Peygamberin Halifesidirler. Ancak bunlar, Reşit-Kamil halife değillerdir. Eksikleri noksanları vardır. Amma halifedirler. Halbuki “Hilafet benden sonra 30 yıldır sonra adud (ısırıcı) melik(kral) gelir. Hadisi Şerif; vardır.(Said b. Cümhandan; Ebu DAvud, Tırmizi, Nesei Tac.Terc.c 3s 79,Bekir Sadak ist.1973 Ayrıca Sahihi Buhari ve Tecridi Sarih Terc. Diy.İşl.Bşk.Y)
Abbasilere göre ise, Emeviler ve Melikleri değil Halife dinsiz, imansız zalim ve münafıklardır. Zaten Emevi devletini yıkıp onları dinsiz, imansızlar diye kılıçtan geçirmişlerdir. Emevi devletini yıkan Hazreti Abasın torunlarından, ilk Abbasi sultanı Ebul Abbas Hazretleridir. Ama Ebul-Abbastan sonra yerine geçen Ebu Cafer Mansur ve diğer Abbasi Sultanları da İmam Muhammed Bakır, Caferi Sadık, Musa-i Kazım, Ali Rıza ve evlatlarını incitmişlerdir. Hazreti Ali(k.v), evlatları-amcaları oğlu olduğu halde gayeleri “iktidarda kalmaktır.”
Caferiler ile, İsmaililer’e göre ise, “ilk üç halifenin hilafeti hak değildir. Hazreti Ali’nin hakkını elinden almışlardır. Ancak ilk üç halife mümindir. Onlarda peygamberin ashaplarıdır. Sövmezlerde sevmezlerde.
Delilleri “Ben kimin efendisi isem Alide onun efendisidir” Hadisi Şerifi (Hazreti Enes, Zeyd bin Erkan, Cerir Habeşi ve Ammardan Ahmed Bin Hanbel Müsned C.4.Sh.281 Ayrıca Sa'd b.Ubeyde'den, O da İbn-i Bureyde'den, O da babasından; ayrıca İbn-i Abbas'tan, Müsned 5,350,358,361; Tırmizi 5,633, ayrıca İslam İslam Tarihi M.Asım Köksal C 8, s 195) ve Ehli Beytin üstün olduğuna dair Sure-i Ahzap'daki Ehli Beyti yücelten 33. ayettir.
(Çok Önemli Bir Not :“ Ehli Beyti bizzat Allah, nefis kirinden arındırmıştır”
İşte bu Azhap Suresinde geçen Ehli Beyt ile ilgili ayet, EHLİ BEYTİ MUHAMMED'İN yüceliğinin ispatıdır. Ehlibeyt, bu suretle bütün insanlardan üstün kılınmıştır. Ashablar da dahil, evliyalar da dahil bütün Müslümanların beş vakit namazlarının içinde ve dışında okumaya mecbur tutuldukları "Allahumme Salli, Allahumme Barik Selavatları " da bunun delilidir. Peygamber'e ve Ehli Beytine selavat okumayanın namazı bile namaz olmamaktadır. Arapça'da "Al-i " sözcüğü Ehlibeyt sözcüğünün kısaltılmışıdır. Araplar, Ehlibeyt sözcüğünü kısaltarak, "Al-i Muhammed" derler.   Şu kadar var ki; "Al-i Muhammed(Ehlibeyt)" Nebi (Peygamber) değillerdir. Fark bu kadardır. Onlar, Allah'a en yakın olan Yüce Velilerdir(Evliya).
Çünkü Peygamberleri arındırdığı gibi,  Hazreti Muhammedin(s.a.v) Ehlibeytini de, bizzat Allahu Taala arındırmıştır. "İnnema yürudillahi li yüzhibe ankümürricse EHLELBEYTİ ve yütehhireküm tethira"(Azhap 33)
Bu Ayet-i Kerime, Ehlibeyti bizzat Allahu Taala'nın arındırdığının kesin delili ve şahididir.
Allahu Taala'nın bizzat arındırdıkları Peygamberlerdir. Bir de Hazreti Muhammed'in(S.a.v) Ehl-i Beytidir. Sure-i Azhap taki ehlibeyt ile ilgili 33.ayet bunun delili ve şahididir. Diğer insanları nefis kirinden, Allah'ın Peygamberleri ve Velileri ( Allah'a vasıl olmuş İnsan-ı Kamiller) arındırmıştır.
Şu mübarek ayet bunun delilidir: "--Kendi içinizden, size Âyetlerimi okuyan, Sizi tezkiye eden (nefis kirinden, fücurdan tezkiye eden-arındıran), Size Kitap ve Hikmeti ve bilmediklerinizi öğreten bir elçi (Resul, İnsan-ı Kâmil) gönderdik. (Bakara: 151) )    
Bu nedenle İran'da ve Caferilerde bir tane Ebubekir, Ömer, Osman isimli kimseye rastlanmaz.
Zeydi Şiilerin durumu farklı. Onlara göre Peygamber, İmameti- hilafeti Hazreti Ali ve evlatlarına bırakmıştır. Bu kıyamete kadar böyledir. Onlar da, imameti-hilafeti, Oniki imamcı Caferiler gibi sınırlamak yoktur. Hazreti Ebubekir, Ömer, Osman’ın hilafetleri ise maslahat icabı caizdir.
Hazreti Zeynel Abidinin büyük oğlu İmam Zeyd Hazretlerine göre, “Hazreti Ali Efdel yani en faziletli olandır. Diğer ilk üç halife ise, fazıldır. Yani onlar da, faziletli zatlardır.” Peygamberin yakın ashabıdır. Hazreti Zeyde sordular: “Efdel, en faziletli varken faziletli olanların hilafetleri caizmi dir? Hazreti İmam Zeyd buyurdu ”Maslahat icabı caiz olur.” Zeydiler çocuklarının ismini Ebubekir, Ömer Osman koyarlar. İran şiasına benzemezler.
İsmaili Şiiler ise, on iki imamın altısını hak bilirler. Caferi Sadıktan sonra, İmamet-hilafet Hz.Sadıktan önce ölen küçük oğlu İsmail’e geçti deyip, kendilerini İsmailiye diye adlandırırlar. Musa Kazım Hazretlerinin imametini kabul etmezler. Peki Hazreti İsmailden sonra imamet kime geçti sorusuna “Ondan sonra imamet gizlendi. İmamı mektum-gizli imam” derler ve batın imamı gizli tutarlar ve dini yüzde yüz batıni görüşle yorumlarlar. Halbuki dinin, batıni yorumu olduğu gibi, zahiri yorumu da vardır. İsamililere Batınilerde denir.
İran Şiası Caferiler ise, 12 imamı imam bilip, ilk 3 halifeyi imam-halife bilmezler. Dini ise tamamen zahir bilip-zahiren yorumlarlar. Bir nevi Zahiriyecidirler. Örneğin İran Caferi Mezhebine göre, sadece şeriat vardır. Tarikat-şeyh-tekke yoktur. Abbasilerde ve Osmanlılarda olduğu gibi, ruhani arınma olan seyri sülüke şeyh pir-mürşidi Kamil mürid, derviş salik ilişkilerine, tasavvuftaki insanı kamilin kutsi ruhuna rabıtaya inanmazlar. Onlar da tasavvuf bir olgu değil bir düşüncedir. Yani onlara göre tasavvuf bir kültürdür. Edebiyattır, İslami değildir. Tıpkı bizim ekseri medrese ulemamız gibi, vahhabiler gibi. Seyri sülüke, rabıtaya inanmazlar. Tasavvufu da dinin görüşü saymazlar. Dini zahiren yorumlarlar. Bir nevi vahiyci değil mantıkçıdırlar. Aristo'nun kıyasla istidlaline (delillendirme) inanırlar.
İran’da tekke yoktur. Olmamıştır. Vardır, oradaki Sünni mezhepler arasındadır. Ayetullahlar kabul etmezler. Çünkü Caferilik sadece şeriatçılıktır. Onlara göre din-İslam şeriattan ibarettir. Bu mezheplerle ilgili verdiğim malumatları, Muhammed Ebu Zehranın Mezhepler Tarihi isimli Diyanet İşl. Bşk.Yayınlarından olan kitabındada tafsilatlı olarak görebilirsiniz. Ayrıca, Eş’ariliğin yayıcısı Taftazani’nin kitabında da bu imamet bahsini genişçe bulabilirsiniz. (Yukarıda Zikredilen Kelam meseleleri isimli kitap) . Bizim “Mezhepler ve Yükseliş” isimli kitabımız ve diğer kitaplarımızda ve www.varliktanveriler.com isimli internet sitemizde “Peygamberden Sonra Din Yorumları” yazımızı okuyabilirsiniz.
Kardeşlerim, size yukarıda mezheplerle ilgili bilgileri kaynaklarına dayanarak sunduktan sonra gel gelelim TÜRKİYEDEKİ ALEVİLİĞE.
Bu gün Türkiye’deki Alevilik nedir. Bu mezheplerin hangisinden kaynaklanmaktadır. Menşei, asıl kaynağı hangisidir. Bilindiği gibi yukarıda da açıkladığım gibi, Türklerin ve Türkmenlerin bir kısmı dini Abbasi Din yorumları (Dört Müctehid, Ebu Hanife–Numan bin Sabitten, Muhammed Şafiden, Malikten ve Ahmed bin Hanbel’den) Abbasi Aş’ari Maturidi ve Tasavvuf bilginlerinden almışlar ki, bunlara ehli sünnet yani Sünniler denir. Bir kısmı da İran Caferilerinden ve Türk hükümdarları Herzemşahların kabul ettikleri Caferi ulemasından almışlardır. Yani Türkler ve Türkmenlerin tamamı Sünni yada Şii değildir. Örneğin Azeri Şiiler Kerkük Türkmen(Irak) Şiileri gibi. Bu yazdıklarıma kimse itiraz edemez. Bunlar tarihi ve elan yaşayan gerçeklerdir.
Şimdi açıklıyorum: Türkiye’deki Aleviliğin ilmi mezhebinin aslı İsna Aşeriyedir.(On iki imamcılık) bu ise, ne Zeydi Şiilerde vardır, ne de İsmaili Şiilerde. Zaten Caferilik 12 imamcılıktır.(Muhammed Ebu Zehra’nın Mezhepler Tarihine bakınız.Diy.İşl.Bşk.Yayınl)
Ama Türkiye’deki Aleviler de on iki imamcıdırlar. On iki imamcılıktan gelir. Hiçbir alevi kardeşimiz, on iki imamın ve Caferi Sadık Aleyhisselamın başına yemin edip hayır kardeşlerim “Ben asla Caferi değilim ben asla On iki imamcı değilim” diyemez. Varsa buyursun. On tane Bektaşi dedesi çıksın “ Ehli Beytin başına yemin etsin.” Desinki; “Biz Caferi değiliz” .O zaman ben yanılıyorum demektir. Yemin ederlerse bu sözlerimden vazgeçiyorum.
Asılları On iki imamcılıktır. Caferiliktir. Hatta Mustafa Timisinin On iki, imama atfen kurduğu, zannedersem “Birlik(Ehli Beyt) partisinin” başkanı o zaman Anayasa Mahkemesine başvurup, Caferi mezhebinin kabulunu istemiş, Anayasa mahkemesi ise mealen ” Türkiyede tarihten gelen ne ise odur, yeniden mezhep kurulamaz” diye karar vermiştir. İslam’da mezhep yoktur. İctihad vardır. Müctehid vardır. Kardeşlerim isteyen istediği ictihadı kabul eder veya etmez, serbesttir.
İslamda ictihat vardır. Öyleyse devam eder. Üçle-dörtle-beşle sınırlanamaz.  İçtihat olmazsa bağnazlık başlar. Din de millet de geriler. Geri kalışımızın bir nedeni de budur. Meşhur Şeyhül İslam fetvaları. Şöyle ki, “İÇTİHAT KAPISI KAPALIDIR”. İşte buyurun bu günkü halü pür melalimiz; ve çırpınışlarımızı görünüz. Zaten görünüyor.
İçtihat, fetva şimdilerde görüş bildirme olmuştur. Fetva ve görüş bildirme İÇTİHAD değildir. İÇTİHAT HER BİR MESELEDE yeniden kitap ve sünnete (özüne) ters düşmeden hükümler vermektir. İçtihadı 2-3-5 kişi bir araya gelip yapamaz. Müctehid tek kişidir ve bağımsızdır, gerçek müttaki ve Müslümanların saygı duyduğu (ilmine takvasına) alim ve fakih kişidir.
Türkiye’deki Alevilerin aslı on iki imamcılık yani Caferilik iken neden sonra Bektaşi tarikatına girdiler? Ve “NEDEN BİZ ALEVİYİZ” dediler?
Nedeni derindir ve siyasidir. Şöyle ki;
Selçukluların son zamanlarında Baba İshak’ın önderliğinde, Türkmen Şii başkaldırısını bazılarınca isyanını kim başlattı. Bu hareketin ardında hiç kimse İran Şii devletinin parmağı yok diyemez. Baba İshak Hacı Bektaşın’da arkadaşı ve hocası veya Şeyhi idi. Ancak sonra Hacı Bektaş, İshak Baba’yı terk etti. Selçuklu beylerinin takibatından kurtulmak için eskiden küçücük bir köy olan şehirlerden uzak, ıssız bir köye çekildi. (halen Hacıbektaş ilçesi) ve orada tasavvuf sohbetleri yaptı, tıpkı Yunus Emre gibi. Yani eylemci değildi. Eylemden uzak kendini Tanrıya adamış bir sufi idi. (Bakınız. Kırşehirli Mutasavvıf Şair Aşık Paşa tezkireleri) Sonra onun adına Bektaşi tarikatı kurumlaştırıldı. Pir-şeyh Hacıbektaşi Veli denildi. Tarikatın piri kabul edildi.
Aslında Bektaşilik bir Osmanlı tarikatıdır. 2.Murat dahil bir çok padişahlar da Bektaşi tarikatına mensuptur. Yani Bektaşilik tarikattır. Tasavvufculuktur, kitapları meydandadır. (Velayetname ve Menakib) Selçuklular zamanında, Baba İshak taraftarları kılıçtan geçirilmiş sürekli takibat altına alınmışlardır. Bektaşiler, Osmanlılar zamanında ise genellikle rahat yaşamışlar ve Bektaşi tarikatına yanaşmışlardır. Ancak Sultan Selim, Abbasilerden o sahte hilafeti alıp kendini Halife-i Resulullah ilan edince Şah İsmail'e de kızgınlığından, mezhebi tek kılmak istemiş Hoca-i Sultan namındaki Tacitevarihin(Kültür Bakanlığı Yayınlarından) yazarı Hoca Nasruddinin verdiği bir fetva ile Osmanlı topraklarında Hanefilikten başka mezhepleri yasaklamış bunun üzerine çıkan olaylarda on binlerce Türkmen Şii Caferiler kırılmıştır. Kuyucu Murad’a niçin “kuyucu” dendiğini bilmeyen Tarihçi yoktur. Sonra şafilik serbest bırakılmış ama resmi mezhep Abbasilerden beri hep Hanefi mezhebidir(Osmanlıda böyledir) Şah İsmail de İran'da Sünni halkı kırmıştır. Selim de İsmail de Türk kökenlidir. İki si de Türktür. Savaşlarının gayesi cihangirlikdir. Sünnilik ve Şiilik her ikisi tarafından kullanılmıştır.
İşte bu olaylardan sonra Türkmen Caferiler, şehirleri terk etmiş dağlara çekilmişlerdir. Şii Caferi olan Dadaloğlu’nun: “Ferman padişahınsa dağlar bizimdir “ dizeleri meşhurdur. Dağlara çekilince ne olmuştur? Bektaşi Babagan sınıfından uzaklaşılmış Bektaşi Dedegan sistemi kurulmuştur. Yüzyıllarca o dağlarda mektep medreseden (Caferi medreselerinden ve öğretisinden) mahrum olmuşlardır . Artık dağlarda ne Caferi camileri ne de Caferi medreseleri vardır. Yüzyıllarca ve halende bir çoğu dağ köylerindedirler, yeni yeni kentleşmektedirler. Cem evleri gereksinimleri de bu kentleşmeden doğmuştur. Çünkü eskiden hep Bektaşi dedelerinin denetiminde köy evlerinde cem ayini yaparlardı. İşte bu şekilde kendi ana kaynakları olan ve ilmi bir içtihad olan Caferi öğretisini de unutmuşlardır.
Bu gün hangi alevi kardeşimize Ehli Beyte yemin ettirerek sorsan “ Ben Caferiyim“ der, der ama ilmi bir içtihat olan Caferiliğin itikat ilkelerini sorsan bilmez. Bu durumda Alevilerin, İran Azeri caferiliği ile bir alakası kalmamıştır. Alevilerin bugün Caferlikleri, sadece Caferi Sadık'a ruhen bağlılıkları ve sevgileridir.On iki imamcıların da, Oniki İmam Efendilerimize, ruhen bağlılıkları ve sevgileridir. Tıpkı Tasavvufi Alevilerin, ruhen bağlılıkları, sevgileri ve sonsuz saygıları gibi. Bu konuda oniki imamcı bektaşi alevilerle tasavvufi Cüneydi (Bağdadi) aleviler beraberdirler, hem fikirdirler. En kuvvetli ortak yanlarıdır.
Peki dağdaki on iki imamcı kardeşlerimiz ne duruma düşmüştür? Kendi atalarının mezhebi olan Caferi kültüründen mahrum olunca ehli sünnet mezheplerinin dışındaki bütün fikirlere açık olmuşlar ve onlardan esinlenmişlerdir. Örneğin, bugünkü Alevi kardeşlerimiz şeriatı inkar etmezler. Pir sultanın da şeriatı kabul eden, bir Caferi alim ve şair olduğunu bilirler. 4 kapı 40 makamı hakikat bilirler. “Şeriat, tarikat marifet ve hakikat haktır” derler. Ancak şeriatı Caferiler ve Hanefiler gibi zahiren değil de batinen yorumlarlar. Tasavvufcular da dini zahir, batın kabul edip batini yorum da getirirler.  Alevi kardeşlerimiz işte bu tasavvufi batın yorumu ile bir yerde İsmaili Şii mezhebinin batıni yorumu arasında bir batıni görüşü kabul ederler ” Alevilik İslamidir. En büyük Müslüman ve Muhammedi, Şahı Velayet Hazreti Ali Veliyullahtır” derler. Bunu materyalizme kaymamış bütün aleviler kabul ederler.  Niçin Bektaşiliğin dedegan sistemini kabul ettiklerini yeterince anlattım.
Zira Hacı Bektaşi Veli Hazretlerinin ve Yunus Hazretlerinin asla İran Caferi mezhebinden olmadıkları sabittir. Yukarıda değindim, o bir Osmanlı tarikatı olan Bektaşiliğe sığınmadır. Peki nediye kendilerini ayrıca alevi diye nitelediler. Bunun iki açıklaması vardır. Birisi tasavvufi birisi de zaruri. Önce zaruri olanı açıklıyorum.
Sultan Selim, Şah İsmail’e kızıp mezhepleri teke indirip Hanefilikden başkasını (Caferliği- Şiiliği) yasaklayınca “Caferiyim, Şiiyim demek” Osmanlı devletince suç sayılıp yasak olunca, çok zeki olan Alevi kardeşlerimiz “Biz Aleviyiz biz Kızılbaşız” dediler, dayaktan kurtuldular. Çünkü bizzat Sultan Selim’de “Ben Aleviyim” derdi. Haydari bıyık bırakırdı. Hatta bugün dahi siyasilerimizin bir kısmı ve Sünni bilginlerinin bir kısmı “ Bizde aleviyiz. Biz de Hz.Ali’ye bağlıyız. Onu çok severiz.  “Hepimiz aleviyiz” derler. Hatta Saidi Nursi Efendi de “Ben Keremeti Aleviye'ye Mazharım” demiştir. Fethullah Gülen Hoca da defatla icap edince “Ben de Aleviyim” demekten çekinmemiştir.
Çünkü Alevilik Hazreti Ali’nin yolundan gitmek ve Ehli Beyti sevmektir. Hazreti Ali ise, ilmin kapısı Hazreti Muhammed’in Pak Ehli Beytinin serdarı ve onun yolu son peygamberin yolu idi. Kızılbaşlık ise, Uhud harbinde Sufyanilerin başlarına mor sarık, İslam askerlerinin (Muhammedilerin) başlarına kırmızı sarık sarmalarından kalma bir terim idi. Süfyaniler, Mekke müşrikleri Müslümanlara Kızılbaşlar derlerdi. Altuğda, kızıl tuğ-kızıl başlı anlamına dır. Osmanlı padişahları Alevi ve Kızılbaş kelimesine kızmazlardı. Yani Türkmen Caferi Şiilerin zekice buldukları bir kelime idi. Sultan Selim’den sonra kabul edilmeyen Alevilik değildi, Şiilik, Caferilikti. Çünkü bu iki kelime İran Şiasını çağrıştırıyordu. Yani yasaklama dini değil siyasi idi.
Sonra mı? Sonra kardeşlerim 2. Mahmut Bektaşiliği de yasakladı.  Abdulaziz zamanında yasak kaldırıldı. Bektaşi tekkeleri, cem evleri yeniden serbest bırakıldı. Bu defada Abdülhamit, ittihatçılar Bektaşiliği öne çıkarıp Bektaşi bıyıkları bırakınca (onlar zaten en muhalifleri idi 2. Abdulhamidin) Abdülhamit tarafından da kapatıldı ve Bektaşi tekkelerine, Nakşibendi şeyhleri atandı. Bektaşilerde özgürlük vaat ettikleri için ittihatçıları desteklemişlerdir. Meşrutiyetin ilanından sonra tekrar bu Bektaşi Tekkeleri açıldı. “Bunlar alevi değil, böyle Alevilik olmaz” deyip Bab-ı meşihat’a bağlı mollalarca Alevilik de karalandı. Akla fikre sığmaz karalamalar yapıldı. Bizzat Sultan Selim’in kabul ettiği “ALEVİ” kelimesi üzerinde de bir alerji yaratılmış oldu.
İşte alevi kardeşlerimizin tarihteki serüvenleri ve trajedileri budur. Meşrutiyet ve Cumhuriyetin ilanına kadar bir türlü rahat yaşamamışlardır. 1908 den-1923 ten beri özgürdürler, üzerlerinde hiçbir devlet baskısı yoktur, rahattırlar.
        Birde tasavvufta (tarikatta) Alevilik vardır. Buda şundan kaynaklanmaktadır. Hazreti Peygamberizişan Efendimiz tasavvuf (maneviyat-Marifet- ruhaniyat ilmini ezkar ve efkarını fikriyatını-düşüncesini EhliBeytinden Hazreti Ali Keremellahu Vechehu Efendimize ve Ashabından da Hazreti Ebubekir(R.A) Efendimize öğretmiştir Bu iki büyük zat  Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa’nın iki büyük manevi kapusu(Maneviyata geçiş kapusu) kabul edilmiştir. Hazreti Ali’den Hasan Hüseyin Efendilerimiz ve Hasan Basri Efendilerimiz bu marifet ilim yolunu(Tarikini) öğrenmişler ve onlar kanalı ile de Marufu Kerhi, Sırri Sakati ve Cüneydi Bağdadi tasavvuf mektepleri açılmıştır. Mevlana Celaleddini Rumi, Yunus Emre, Hacı Bayramı Veli, Sümbülü Sinan, Merkez Efendi, Aziz Mahmudu Hudai, Şeyh Cemali Halveti, Niyazi Mısri, Mahmut Cerrahi (Anadolu Tasavvufcuları) ayrıca Seyyid Abdulkadir Geylani, Seyyid Ahmedi Rufai, Seyyid Ahmet Bedevi, Seyyid İbrahim Dussuki, Muhiddini Arabi, Seyyid Muuniddin Çeşdi, Necmeddini Kübreverdi, Şehabeddini Sühreverdi, Hasanı Şazili bu zatların hepsi Cüneydi Bağdadi Tasavvuf ekolüne mensupturlar. Tasavvufta “Cüneydilere” ALEVİLER denir Bunlardan gelen bütün tasavvuf kollarına ise eski tasavvufcular Alevilik ve Mensuplarına da Aleviler demişlerdir. Klasik adı şudur:(Turuk-u Aleviye) Alevi yollar.
 Hazreti Ebubekirden de Salmani Farisi ve Ebubekirin torunu, Kasım bini Muhammed bu Maneviyat ilim ve yolunu öğrenmişler, onlardan da Caferi Sadık’a ve Beyazidi Bestami’ye ila Yusufu Hamedani’ye ve Abdulhaliki Gücdüvani’ye geçmiştir.. Ahmet Yesevi de Yusufu Hemedani Tasavvuf ekolüne mensuptur. Eğer Hacı Bektaşi Veli Hazretleri, Baba İshak Tasavvuf ekolüne bağlı değil de Ahmet Yesevi ekolüne bağlı ise (Ki Evliya Tezkireleri, Evliya Menakipleri Hacı Bektaş’ın Ahmet Yesevi Tasavvuf ekolüne bağlı olduğunu vurgulamaktadırlar.) bu takdirde Hacı Bektaşi Velide, Hazreti Ebubekir’den gelen tasavvuf ekolüne mensuptur, demektir. Bunlara da eski tasavvufcularca Bekriler denmiştir. Diğer bütün kollar Abdul Haliki Gücdüvani ve Yusufu Hemedani isimli Tasavvufculara dayanır. Yusufu Hemedani ekolüne bağlı bütün tasavvuf pirleri “Bekri”dir. Yani Hazreti Ebubekir’e bağlıdır. Muhammed Nakşibendi de Yusufu Hemedani tasavvuf ekolüne mensuptur. Bu yolların klasik adı ise “Turukı- Bekriye” Bekri yollar.
Buradaki Alevilik ve Bekrilik, tasavvufi bir tasnif ve tesmiye (adlandırmadır). Tasavvuf tarihi ve Evliya Tezkireleri menakipleri bunun şahididir. Türkiyedeki Bektaşi Alevilikle Hazreti Ali, oniki imama bağlılık ve sevginin dışında bir ilgisi yoktur. Türkiye’deki Aleviliği ve neden kendilerini alevi diye adlandırdıklarını yeterince yukarıda açıkladım. Bu gün Caferi kültürüne yabancılaşan Bektaşi alevi kardeşlerimizin elinde tek gerçek şu kalmıştır. Aleviler, Muhammed Ali Aba’ya (Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin Ehli Beyt-i pak efendilerimize)(*) canı dilden bağlıdırlar. Bir kısmını bilirim ki, Aşıktırlar.  Ve o yüce seyyid ve şehid ve Veliyullah Peygamber Efendimizin gözünün nuru Şehidi Kerbela Fettahi Din( Dinin kurtarıcısı) canımız Efendimiz ve kurtarıcımız hürriyet şehidi Hz.İmam Hüseyin Efendimizin de yasını tutarlar. Zaten ellerinde bundan başka da bir şey kalmamıştır. Ali Abaya bağlılık ve İmam Hüseyin’in yasını tutmak ise onların kurtulması için, “Allah ve Resulü” katında makbuliyetlerine yeter de artar da.
Kardeşlerim ben bunları Hanefi kökenli az çok okumuş, Sarf Nahv Arap Gramerini de epeyce bilen aynı zamanda tasavvufcu alevi olarak bütün içtenliğimle açıkladım. Ebu Hanife Caferi Sadık’ın a.s. mürüdü ve talebesidir. Bunu bütün hocalarda dedeler de bilir.Çünkü bendeniz, Cüneydi Bağdadi Tasavvuf ekolüne bağlı bir aleviyim. Tasavvufta Cüneydilik, Tasavvufi ALEVİLİKTİR.
Ayrıca dünyanın hiçbir yerinde Türkiye'deki Alevilik yoktur. ALEVİ kardeşlerimiz sadece ve sadece Muhammed Ali Aba –Ehli Beytin deli divane olmuş aşıkları-muhipleri ve Hz. Hüseyin EFENDİMİZ için yas tutup ağlayan ve sızlayanlarıdır. Sekizinci Ehli Beyt İmamı İmam-ı Ali Rıza Efendimize göre de onlar (Ehlibeytin yolunda gidenler ve Ehlibeyti sevenler) Ehli Beytin yetimleridir. Ehli Beyte emanettir. Onları inciten Ehli Beyti incitmiş olur. Bir de sazları vardır. Ancak hiçbir alevi, sazı eğlence için çalmaz, hep ezgilerdir. Demeler, nefesler ve ilahilerdir, semahtır. "Semah ibadettir". Sazsız semah olmaz. Tıpkı Mevlevilerin dönüp sema yaptığı gibi. Saz eşliğinde semah zikir, dua "ayin-i cem" dir. Peki cemevleri olmazsa, nasıl ayin-i cem (ibadet) yapacaklar? Bu gerçek nedenlerle en az 8-10 milyon olan Bektaşi Alevi kardeşlerimizin, en vazgeçilmez hakkı olan Cemevlerininn ibadethane olarak resmi kabulü gerekmektedir. Bizim tesbitimiz, vicdani kanaatımız budur.
Bu yazdıklarım ile ilgili Kur’an hadis ve dini kaynak kitapları da belgeleri ile yukarıda sizlere belirttim. Ve hepinizin alevi-sünni kardeşlerimin gözlerinden öpüyor dualarınızı bekliyorum. Özde hepimiz Müslümanız, Muhammedi’yiz. Ancak en büyük Muhammedi ilmin kapısı ki; her güzellik ilimle olur, Hazreti Şahı Ekber Aliyyel Murteza Veliyullah Efendimizdir. Allah hepimizi en büyük Muhammedi Pirimiz, Şahımız Hazreti Ali’ye, evlatlarına, Ehli Beyte bağışlayıp affı mağfiret buyura. Bize birlik beraberlik ihsan buyurup ikilikten koruya. İslam’da gaye biri iki etmek değildir. İkiyi bir etmektir.
“HEP BİR ALLAH BİR”
Dip Not-1-Anadolu’da Sünnilerle Aleviler arasında Sünnilik ve Alevilikten dolayı hiçbir zaman kavga ve savaş olmamıştır. Tarihte ne olmuş ise hep siyasiler tarafından yapılmıştır.  
Dip not 2- 1978 yılında Adıyaman’da yazmış olduğum birkaç dize ile belirlemiş olduğum manevi kimliğimi sizlere sunuyorum.
MANEVİ İNTİSABIMIZ
Allah’a çok şükür Kur’an ehliyiz.
İlk sözümüz üzreyiz Müslümanız.
Olmadık, münafık Süfyanilerden.
Ali, Ebubekir,Ömer,Osman ile.
Zahir Batın Muhammedi’lerdeniz.

Muaviye, Mervan şer’an iki fesattır.
Biz ezelden gerçek Alevileriz.
Lanet olsun Şimr ile yezide.
Daima bağrı yanık HÜSEYNİLERİZ.
Biziz Şiayı Al-i Muhammed

Ebu Hanife gibi Caferileriz.
Ebubekr’i, Nebi’nin dostu biliriz.
Amma ki biz Şahi Velayet Bendesiyiz.
Dış alemde yoktur bizim şeyhimiz.
Doğrudan Zat-ı RÜFAİ’YE Bağlıyız.

28.7.1978/ADIYAMAN
İkrarımız ise, aşağıdaki Mevlevi piri Şeyh Galip'in (Hüsnü Aşkın Yazarı Mutasavvıf Şair) ikrarıdır: "İkrarımıza ser veririz ahte kaviyiz. Biz şahi velayet kuluyuz, hem ALEVİYİZ" (Şeyh GALİP) (Bakınız, ŞEYH GALİP Hayatı, Sanatı, Şiirleri isimli kitap Hazırlayan Prof. Abdulbaki GÖLPINARLI Varlık Yayınları, Sayı 162, Mart 1953) Ayrıca dünya görüşüm de şudur: Hanefi kökenli bir aileden doğmuş, Adıyaman Türkçe şivesi ile konuşan bir Türküm. Adıyaman’ın Merkez Musalla Mahallesinde 1936 yılında doğmuşum. Ayda 650 Ytl.alan bir emekli memurum. Ayrıca her zaman emekten ve ezilmişlerden yana tavır koymuş, Kapitalizmin, Emperyalizmin uşaklığını yapan bir sistem olduğunu bilen 50 yıllık bir Tasavvufçu Müslüman sosyalistim(toplumcu). Sosyal demokrasiye inanan gariban bir kardeşinizim. İşte açıktan ve içtenlikle sizlere açıklıyorum. Hepinizi insanları, insanlığı Adem’i ve çocuklarını seviyorum.
"Yokluğumla aşikârım.
Ehli Beyte aidim.
Secdemin şeklindeki ismi MUHAMMED şahidim."
Dip Not 3- Türkiye’mizde kimse Aleviliği Alevilere, Hanefiliği de,Hanefilere öğretmeye kalkışmasın. Alevi olmayan bir kimse Alevilik hakkında araştırma yapıp açıklama yapabilir. Hanefi(sünni) olmayan bir kimse de Hanefilik (sünnilik) hakkında araştırma yapıp açıklama yapabilir. Ancak hiç kimse başkasına dayatma yolu ile kendi öğretisini öğretmeye kalkışamaz. Araştırma ise her insanın vazgeçilmez hakkıdır. Bunu hiç kimsenin önleme hakkı yoktur,olamaz. Aleviliğide- Şiiliğide Hanefiliği- Sünniliği de yeterince açıkladım zannediyorum. Her ikisi de Özde Muhammedilik, Ehli Beytçilik, Müslümanlıktır. Yorum farkı vardır. Herkesin yorumu kendisine aittir. Dışardan müdahale yanlıştır. Hepimizin Anadolu insanına, Allah’ın bir nimeti olan Cumhuriyete sahip çıkıp; ülkemiz için hayırlı olan Sosyal Demokrasiyi ve özgürlükleri savunmamız icap etmektedir.
“CUMHURİYET VE ÖZGÜRLÜĞÜN OLMADIĞI YERDE SAMİMİ DİNDARLIK OLMAZ” En önemlisi de demokrasi ara sıra gitse de geri gelir. Amma Allah korusun CUMHURİYET giderse bir daha geri gelmez. Ellerimizi dizimize vurup ağlarız, köleleşiriz.
(*) Ehl-i Beytin  Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin Hazretleri olduğuna dair, İmam-ı Ahmed bin Hanbel’in Müsned’inde  çok önemli bir hadis vardır. İmam-ı Hanbel, Müsned isimli kitabında, Peygamberimizin pâk zevcesi Ümmü Seleme annemizden rivayet edilen bir Hadise önemle yer verilmiştir. Hadis şöyledir:
       Ümmü Seleme; “Ben odamda, ibadet ile meşgul idim, gördüm ki, Peygamberin kızı Fatıma geldi. Peygamberin elini öpüp önünde oturdu. Derken kocası Ali geldi, oda yanına oturdu. Derken oğulları Hasan ve Hüseyin geldiler. Onlar da Peygamberin huzurunda oturdular. Peygambere Yemen’den gönderilmiş, deve yününden örme kırmızı ve büyük bir aba vardı. Bu abayı onların üstüne örttü. Bu sırada, Cebrail geldi ve Ahzab Suresindeki :
        “İnnema yüridüllahü li yüzhibe ankümürricse ehlel beyti ve yütehhireküm tethira – Ey Peygamberin Ehl-i Beyti, Tanrı sizden kiri giderip, tastamam tahir ve mutahhar –tertemiz, pâk olmanızı irade etti – diledi” (Ahzab, 33)
 Âyetini Peygamber’e okudu. Bunun üzerine, Peygamber  Aleyhisselam, ellerini kaldırdı ve aba altındakiler önünde olduğu halde, “Ya Rabbi, işte benim Ehl-i Beytim bunlardır. Sen onları tastamam tahir – tertemiz, Pâk eyle” diye dua etti. Bu duayı iki kere yaptı.
       Bu olayı gören ben; “Ya Resulullah, ben de Onların arasında yok muyum? Dedim, senin de sonun hayırlı, senin de sonun hayırlı, buyurdular” İşte Âl-i Aba diye adlanan, başta Peygamber olmak üzere, bu dört büyük kişi, Peygamberin Ehl-i Beyti’dir.

toklucaktan haberler

dernek nedir.amaçları

TOKLUCAK DER .in ARIK DER ile ZARA DER. yanyana olan arsa ile ilğili bilgiler.. 1- konu hakkında gelişmeler.. 2- varılan durum 3- dernek üyelerinin konu hakkında bilgileri GEREKLİ BİLGİLER TOPARLANIP ..GELİŞMELER..SİZLERE DUYURULACAKTIR. MAİL. ADRESİM ..haloyildiz@gmail.com ..SİZLERİN ULAŞABİLDİĞİ BİLGİLERİ PAYLAŞIRSANIZ ..YAYINLARIZ. ERGÜN YILDIZ..

DERNEK NEDİR? NASIL KURULUR?

Derneğin tanımı

23.11.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5253 sayılı Dernekler Kanununun 2. maddesinde derneğin tanımı; " Dernek: Kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, en az yedi gerçek veya tüzel kişinin, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklarını” olarak yapılmıştır.

Kimler dernek kurabilir

Fiil ehliyetine sahip gerçek veya tüzel kişiler, önceden izin almaksızın dernek kurma hakkına sahiptir.

Dernek kurucusu olabilmeleri ile ilgili olarak, Türk Silâhlı Kuvvetleri ve kolluk kuvvetleri mensupları ile kamu kurum ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri hakkında özel kanunlarında getirilen kısıtlamalar saklıdır.

Ayrıca, onbeş yaşını bitiren ayırt etme gücüne sahip küçükler; toplumsal, ruhsal, ahlakî, bedensel ve zihinsel yetenekleri ile spor, eğitim ve öğretim haklarını, sosyal ve kültürel varlıklarını, aile yapısını ve özel yaşantılarını korumak ve geliştirmek amacıyla yasal temsilcilerinin yazılı izni ile çocuk dernekleri kurabilir veya kurulmuş çocuk derneklerine üye olabilirler.

Oniki yaşını bitiren küçükler yasal temsilcilerinin izni ile çocuk derneklerine üye olabilirler ancak yönetim ve denetim kurullarında görev alamazlar.

Çocuk derneklerine onsekiz yaşından büyükler kurucu veya üye olamazlar.

Dernek kurucusu olacak kişilerde aranan fiil ehliyetine ne şekilde sahip olunur.

4721 sayılı Türk Medeni Kanununda belirtildiği üzere; ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.

Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmamak: Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ve bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmamak yada bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkûm bulunmamaktır.

Ergin olmak: Onsekiz yaşını doldurmuş olmak veya onsekiz yaşın doldurmamış olduğu halde evlenmiş olmak yada onbeş yaşını doldurmuş küçüklerin kendi isteği ve velisinin rızasıyla mahkemece ergin kılınmış olmaktır.

Tüzel kişiler, kanuna ve kuruluş belgelerine göre gerekli organlara sahip olmakla, fiil ehliyetini kazanırlar. Tüzel kişinin iradesi, organları aracılığıyla açıklanır.

Dernekler özel hukuk tüzelkişisi olup, Türk Medeni Kanununun 48. maddesinde belirtilen tüm hak ve yetkilere sahiptir.

Hangi amaçla dernek kurulamaz

Anayasa ve kanunlarla açıkça yasaklanan amaçları veya konusu suç teşkil eden fiilleri gerçekleştirmek amacıyla dernek kurulamaz.

Derneğin amacı; kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir gayeyi gerçekleştirmeye yönelik, anlaşılabilir ve süreklilik arz etmelidir. Hukuka veya ahlâka aykırı olmamalıdır.

Derneğin kuruluş şekli

Dernekler, kuruluş bildirimini, dernek tüzüğünü ve gerekli belgeleri yerleşim yerinin bulunduğu yerin en büyük mülki amirine verdikleri anda tüzel kişilik kazanırlar.

Dernek tüzüğünün içeriği

Dernekler Mevzuatı gereğince derneğin tüzüğünde aşağıda gösterilen hususların belirtilmesi zorunludur:

a-Derneğin adı ve merkezi. (Derneğinizin adı, daha önce kurulmuş olan bir derneğin adından farklı olmak zorundadır. Dernek adını kontrol etmek için tıklayınız)

b-Derneğin amacı ve bu amacı gerçekleştirmek için dernekçe sürdürülecek çalışma konuları ve çalışma biçimleri ile faaliyet alanı.

c-Derneğe üye olma ve üyelikten çıkmanın şart ve şekilleri.

d-Genel kurulun toplanma şekli ve zamanı.

e-Genel kurulun görevleri, yetkileri, oy kullanma ve karar alma usul ve şekilleri.

f-Yönetim ve denetim kurullarının görev ve yetkileri, ne suretle seçileceği, asıl ve yedek üye sayısı.

g-Derneğin şubesinin bulunup bulunmayacağı, bulunacak ise şubelerin nasıl kurulacağı, görev ve yetkileri ile dernek genel kurulunda nasıl temsil edileceği.

h-Üyelerin ödeyecekleri giriş ve yıllık aidat miktarının belirlenme şekli.

ı-Derneğin gelir kaynakları.

i- Derneğin borçlanma usulleri.

j- Derneğin iç denetim şekilleri

k-Tüzüğün ne şekilde değiştirileceği.

l-Derneğin feshi halinde mal varlığının tasfiye şekli.

m-Dernek geçici yönetim kurulu üyelerinin adı, soyadı, görev ünvanı.

Dernek tüzüğünde kanunen belirtilmesi zorunlu hususlar dışında, Kanuna aykırı olmamak kaydıyla tüzükte yer alması istenilen diğer hükümler eklenebilir.

Örnek Dernek Tüzüğü İçin Tıklayınız.

Dernek kuruluşu için gerekli belgeler

Dernek kurucuları (en az yedi gerçek veya tüzel kişi) tarafından imzalanmış olan (Dernekler Yönetmeliği Ek-2’de bulunan) iki adet kuruluş bildirimi ve aşağıda belirtilen ekleri, derneğin kurulacağı yerin mülki idare amirliğine verilir.

a) Kurucular tarafından her sayfası imzalanmış üç adet dernek tüzüğü,

b) Kurucuların nüfus cüzdan fotokopisi,

c) Dernek kurucuları arasında tüzel kişiliklerin bulunması halinde; bu tüzel kişilerin unvanı, yerleşim yeri ve kuruluş belgesi ile tüzel kişiliklerin organları tarafından yetkilendirilen gerçek kişi de belirtilmek kaydıyla bu konuda alınmış kararın fotokopisi,

d) Kurucular arasında yabancı dernek veya dernek ve vakıf dışında kar amacı gütmeyen kuruluşlar bulunması halinde, bu tüzel kişilerin dernek kurucusu olabileceğini gösteren İçişleri Bakanlığınca verilmiş izin belgesi,

e) Kurucular arasında yabancı uyruklular varsa, bunların Türkiye'de yerleşme hakkına sahip olduklarını gösterir belgelerin fotokopileri,

f) Yazışma ve tebligatı almaya yetkili kişi veya kişilerin adı, soyadı, yerleşim yerlerini ve imzalarını belirten liste.

Büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerdeki dernek kuruluş işlemlerinde istenen belgeler birer arttırılarak verilir.

Dernekler, kuruluş bildirimi ve eklerini mülki idare amirliğine vermek suretiyle tüzel kişilik kazanırlar.

Çocuk derneklerine tüzel kişiler kurucu veya üye olamazlar, ayrıca çocuk derneklerinde kuruluş bildirimine, kurucu çocukların yasal temsilcilerinin izni eklenir.

Dernek kuruluş bildiriminin incelenmesi

Dernek kuruluş bildirimi ve belgelerin doğruluğu ile dernek tüzüğü, en büyük mülki amir tarafından altmış gün içinde dosya üzerinden incelenir.

Kuruluş bildiriminde, tüzükte ve kurucuların hukuki durumlarında kanuna aykırılık veya noksanlık tespit edildiği takdirde bunların giderilmesi veya tamamlanması derhal kuruculardan istenir. Bu istemin tebliğinden başlayarak otuz gün içinde belirtilen noksanlık tamamlanmaz ve kanuna aykırılık giderilmezse; en büyük mülki amir, yetkili asliye hukuk mahkemesinde derneğin feshi konusunda dava açması içir durumu Cumhuriyet savcılığına bildirir. Cumhuriyet savcısı mahkemeden derneğin faaliyetinin durdurulmasına karar verilmesini de isteyebilir.

Kuruluş bildiriminde, tüzükte ve belgelerde kanuna aykırılık veya noksanlık bulunmaz ya da bu aykırılık veya noksanlık belirli sürede giderilmiş bulunursa; keyfiyet derhal derneğe yazıyla bildirilir ve dernek, dernekler kütüğüne kaydedilir.

Derneğin zorunlu Organları hangileridir

Derneğin zorunlu organları, genel kurul, yönetim kurulu ve denetim kuruludur.

Dernekler zorunlu organları dışında başka organlar da oluşturabilirler. Ancak, bu organlara zorunlu organların görev, yetki ve sorumlulukları devredilemez.

Genel kurul, derneğin en yetkili karar organı olup; derneğe kayıtlı üyelerden oluşur. Genel kurul, dernek organlarını seçer ve derneğin diğer bir organına verilmemiş olan işleri görür.

Genel kurul, üyeliğe kabul ve üyelikten çıkarma hakkında son kararı verir, derneğin diğer organlarını denetler ve onları haklı sebeplerle her zaman görevden alabilir.

Yönetim kurulu, beş asıl ve beş yedek üyeden az olmamak üzere dernek tüzüğünde belirtilen sayıda üyeden oluşur.

Yönetim kurulu, derneğin yürütme ve temsil organıdır; bu görevini kanuna ve dernek tüzüğüne uygun olarak yerine getirir.

Temsil görevi, yönetim kurulunca, üyelerden birine veya bir üçüncü kişiye verilebilir.

Denetim kurulu, üç asıl ve üç yedek üyeden az olmamak üzere dernek tüzüğünde belirtilen sayıda üyeden oluşur.

Denetim kurulu, denetleme görevini, dernek tüzüğünde belirtilen esas ve usullere göre yapar; denetleme sonuçlarını bir raporla yönetim kuruluna ve genel kurula sunar.

Derneğin kuruluşundan sonra yapılması gereken işlemler

A- Defter tutulması

Dernekler tarafından tutulması zorunlu olan defterler temin edilerek kullanmaya başlanılmadan önce dernekler biriminden veya noterden onaylattırılmalıdır.

Dernekler aşağıda yazılı defterleri tutarlar.

a) İşletme hesabı esasında tutulacak defterler ve uyulacak esaslar aşağıdaki gibidir:

1) Karar Defteri: Yönetim kurulu kararları tarih ve numara sırasıyla bu deftere yazılır ve kararların altı toplantıya katılan üyelerce imzalanır.

2) Üye Kayıt Defteri: Derneğe üye olarak girenlerin kimlik bilgileri, derneğe giriş ve çıkış tarihleri bu deftere işlenir. Üyelerin ödedikleri giriş ve yıllık aidat miktarları bu deftere işlenebilir.

3) Evrak Kayıt Defteri: Gelen ve giden evraklar, tarih ve sıra numarası ile bu deftere kaydedilir. Gelen evrakın asılları ve giden evrakın kopyaları dosyalanır. Elektronik posta yoluyla gelen veya giden evraklar çıktısı alınmak suretiyle saklanır.

4) Demirbaş Defteri: Derneğe ait demirbaşların edinme tarihi ve şekli ile kullanıldıkları veya verildikleri yerler ve kullanım sürelerini dolduranların kayıttan düşürülmesi bu deftere işlenir.

5) İşletme Hesabı Defteri: Dernek adına alınan gelirler ve yapılan giderler açık ve düzenli olarak bu deftere işlenir.

6) Alındı Belgesi Kayıt Defteri : Alındı belgelerinin seri ve sıra numaraları, bu belgeleri alan ve iade edelerin adı, soyadı ve imzaları ile aldıkları ve iade ettikleri tarihler bu deftere işlenir.

b) Bilanço esasında tutulacak defterler ve uyulacak esaslar aşağıdaki gibidir:

1) (a) bendinin 1, 2, 3 ve 6 ncı alt bentlerinde kayıtlı defterleri bilanço esasında defter tutan dernekler de tutarlar.

2) Yevmiye Defteri, Büyük Defter ve Envanter Defteri: Bu defterlerin tutulma usulü ile kayıt şekli Vergi Usul Kanunu ile bu Kanununun Maliye Bakanlığına verdiği yetkiye istinaden yayımlanan Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğleri esaslarına göre yapılır.

Tutulacak defter ve kayıtların Türkçe olması zorunludur. Defterler mürekkepli kalemle yazılır.

Defterler bilgisayar ortamında da tutulabilir. Ancak form veya sürekli form şeklinde tutulacak defterler, kullanılmaya başlanmadan önce her bir sayfasına numara verilerek ve onaylatılarak kullanılabilir. Onaylı sayfalar kullanıldıktan sonra defter haline getirilerek muhafaza edilir.

Yevmiye defteri maddelerinde yapılan yanlışlar ancak muhasebe kurallarına göre düzeltilebilir. Diğer defter ve kayıtlara rakam ve yazılar yanlış yazıldığı takdirde düzeltmeler ancak yanlış rakam ve yazı okunacak şekilde çizilmek, üst veya yan tarafına veya ilgili bulunduğu hesaba doğrusu yazılmak suretiyle yapılabilir. Yanlış rakam ve yazının çizilmesi halinde, bu rakam ve yazıyı çizen tarafından paraflanır.

Defterlere geçirilen bir kayıt; kazımak, çizmek veya silmek suretiyle okunamaz hale getirilemez.

Karar defterinin sayfa sonunda imza için bırakılan bölümü hariç defterlerin satırları, çizilmeksizin boş bırakılamaz ve atlanamaz. Ciltli defterlerde, defter sayfaları ciltten koparılamaz. Tasdikli form veya sürekli form yapraklarının sırası bozulamaz ve bunlar yırtılamaz.

Derneklere ait belgeler, kaydedildikleri defterdeki kayıt sırasına uygun olarak numaralandırılır ve dosyalanarak saklanır.

Kayıt zamanı;

İşlemler, defterlere günlük olarak kaydedilir. Ancak, gelir ve gider kayıtları;

a) İşlemlerin, işin hacmine ve gereklerine uygun olarak muhasebe düzeni ve güvenliğini bozmayacak bir süre içinde kaydedilmesi şarttır. Bu gibi kayıtlar on günden fazla geciktirilmez.

b) Kayıtlarını devamlı olarak muhasebe fişleri ve bordro gibi yetkili amirlerin imza ve parafını taşıyan belgelere dayanarak tutan derneklerde, işlemlerin bunlara kaydedilmesi, deftere işlenmesi hükmündedir. Ancak bu kayıtlar, işlemlerin esas defterlere kırkbeş günden daha geç intikal ettirilmesine imkan vermez. Dernek defterlerinin denetim amacıyla istenmesi halinde, kırkbeş günlük sürenin dolması beklenmeden kayıtların işlenmesi zorunludur.

Hesap dönemi;

Derneklerde hesap dönemi bir takvim yılıdır. Hesap dönemi 1 Ocak’ta başlar ve 31 Aralık’ta sona erer. Yeni kurulan derneklerde hesap dönemi kuruluş tarihinde başlar ve 31 Aralık’ta sona erer.

Defterlerin ara tasdiki;

Bu defterlerin kullanılmasına sayfaları bitene kadar devam edilir ve defterlerin ara tasdiki yapılmaz. Ancak, bilanço esasına göre tutulan defterler ile form veya sürekli form yapraklı defterlerin, kullanılacağı yıldan önce gelen son ayda, her yıl yeniden tasdik ettirilmesi zorunludur.

B-Dernek gelirlerinin tahsilinde kullanılacak Alındı Belgelerinin bastırılması

Alındı belgelerinin biçimi;

Dernek gelirlerinin tahsilinde kullanılacak Alındı Belgeleri Dernekler Yönetmeliği 42. maddesinde belirtilen biçim ve ebatta yönetim kurulu kararıyla matbaaya bastırılır.

Alındı belgelerinin kontrolü;

Bastırılan alındı belgelerinin seri ve sıra numaraları ile diğer baskı işlerinde kusur bulunup bulunmadığı, sayman üyece kontrol edilir. Kontrolde hatalı olduğu ortaya çıkan cilt veya formlar geri verilerek aynı miktarda yenisi bastırılır. Alındı belgeleri, matbaadan sayman üye tarafından bir tutanak ile teslim alınır.

Alındı belgelerinin deftere kaydı;

Dernek saymanınca teslim alınan alındı belgelerinin tamamı, numarası en küçük olan alındı belgesi cildinden başlamak üzere defterin yalnızca başlangıç, bitiş ve serisi sütunları doldurularak, her bir satırda bir alındı belgesi cildi gösterilecek şekilde alt alta yazılmak suretiyle kaydedilir. Defterin diğer sütunları, alındı belgesi ciltlerinin gelir tahsil edecek kişilere teslim edilmesi veya teslim edilen alındı belgesi cildinin iade edilmesi sırasında doldurulur.

Alındı belgelerinin kullanımı;

Alındı belgeleri, gelir tahsil etme görev ve yetkisine sahip bulunanlara, sayman üyelerce imza karşılığı verilir ve kullanıldıktan sonra imza karşılığı geri alınır. Bu işlemler Alındı Belgesi Kayıt Defterinde gösterilir.

Alındı belgeleri, sabit boyalı sert veya sivri uçlu tükenmez kalemle okunaklı bir biçimde silintisiz ve kazıntısız olarak doldurulur. Ödemede bulunana asıl yaprak koparılarak verilir, koçan kısmı ciltte bırakılır. Düzenleme sırasında hata yapılırsa, hatalı belge yaprağı ödemede bulunana verilmez. Asıl ve koçan yaprakların üzerine “İPTAL” ibaresi yazılıp her ikisi koparılmadan ciltte bırakılır.

Form şeklinde bastırılan alındı belgeleri, elektronik sistemler aracılığıyla doldurulduktan sonra aslı ödemede bulunana verilir; sureti dosyasında muhafaza edilir.

C- Yetki belgesi düzenlenmesi

Dernek adına gelir tahsil edecek kişi veya kişiler, yetki süresi de belirtilmek suretiyle, yönetim kurulu kararı ile tespit edilir. Gelir tahsil edecek kişilerin açık kimliği, imzası ve fotoğraflarını ihtiva eden (Dernekler Yönetmeliği EK-19’da bulunan) “Yetki Belgesi” dernek tarafından üç nüsha olarak düzenlenerek, dernek yönetim kurulu başkanınca onaylanır. Yetki belgelerinin birer sureti dernekler birimlerine verilir.

Dernek adına gelir tahsil edecek kişiler, ancak adlarına düzenlenen yetki belgelerinin bir suretinin dernekler birimine verilmesinden itibaren gelir tahsil etmeye başlayabilirler

Yetki belgelerinin süresi, yönetim kurullarının görev süresi ile sınırlıdır. Yeni seçilen yönetim kurullarının, yetki belgelerini birinci fıkra esaslarına göre yenilemesi zorunludur. Yetki belgesinin süresinin bitmesi veya adına yetki belgesi düzenlenen kişinin görevinden ayrılması, ölümü, işine veya görevine son verilmesi, derneğin kendiliğinden dağıldığının tespit edilmesi veya fesih edilmesi gibi hallerde, verilmiş olan yetki belgelerinin dernek yönetim kuruluna bir hafta içinde teslimi zorunludur. Ayrıca, gelir toplama yetkisi yönetim kurulu kararı ile her zaman iptal edilebilir. Yetki belgesi ile ilgili değişiklikler yönetim kurulu başkanınca, onbeş gün içerisinde dernekler birimine bildirilir.

D -Gelir–Gider İşlemleri

Dernek gelirleri alındı belgesi ile tahsil edilir. Dernek gelirlerinin bankalar aracılığı ile tahsili halinde banka tarafından düzenlenen dekont veya hesap özeti gibi belgeler alındı belgesi yerine geçer.

Dernek adına gelir tahsil etmekle yetkili olan kişiler, tahsil ettikleri paraları otuz gün içerisinde dernek saymanına teslim ederler veya derneğin banka hesabına yatırırlar. Ancak, tahsilatı 2005 yılı için 1000.- YTL’yi (yeniden değerleme oranında artırılır) geçenler, 30 otuz günlük süreyi beklemeksizin tahsil ettikleri parayı en geç iki iş günü içinde dernek saymanına teslim ederler veya derneğin banka hesabına yatırırlar.

Dernek kasasında bulundurulabilecek para miktarı, ihtiyaçlar dikkate alınarak yönetim kurulunca belirlenir.

Dernek giderleri ise fatura, perakende satış fişi, serbest meslek makbuzu gibi harcama belgeleri ile yapılır. Ancak dernekler, Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesi kapsamında bulunan ödemeleri için Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre gider pusulası, bu kapsamda da bulunmayan ödemeleri için Gider Makbuzu düzenlerler.

Dernekler tarafından kişi, kurum veya kuruluşlara yapılacak bedelsiz mal ve hizmet teslimleri (Dernekler Yönetmeliği EK-15’te bulunan) Ayni Yardım Teslim Belgesi ile yapılır. Kişi, kurum veya kuruluşlar tarafından derneklere yapılacak bedelsiz mal ve hizmet teslimleri ise Ayni Bağış Alındı Belgesi ile kabul edilir.

Bu belgeler; Dernekler Yönetmeliğinde ((EK-13) (EK- 14) ve (EK- 15)’de) gösterilen biçim ve ebatta, müteselsil seri ve sıra numarası taşıyan, kendinden karbonlu elli asıl ve elli koçan yaprağından meydana gelen ciltler veya elektronik sistemler ve yazı makineleri aracılığıyla yazdırılacak form veya sürekli form şeklinde, dernekler tarafından bastırılır. Form veya sürekli form şeklinde bastırılacak belgelerin, belirtilen nitelikte olması zorunludur.

Saklama süresi;

Defterler hariç olmak üzere, dernekler tarafından kullanılan alındı belgeleri, harcama belgeleri ve diğer belgeler özel kanunlarda belirtilen süreler saklı kalmak üzere, kaydedildikleri defterlerdeki sayı ve tarih düzenine uygun olarak 5 yıl süreyle saklanır.

İşletme hesabı tablosu;

İşletme hesabı esasına göre kayıt tutan dernekler yıl sonlarında (31 Aralık) (Dernekler Yönetmeliği EK-16’da gösterilen biçimde) “İşletme Hesabı Tablosu” düzenlerler.

Bilanço esasına göre raporlama;

Bilanço esasına göre defter tutan derneklerin yıl sonlarında (31 Aralık), Maliye Bakanlığınca yayımlanan Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğlerini esas alarak bilanço ve gelir tablosunu düzenlemeleri yeterlidir.

E-Üye kayıt işlemleri

Derneğe üye olmaları Kanunla yasaklanmamış olan ve dernek tüzüğüne göre üye olma şartlarını taşıyan kişilerin derneğin yönetim kuruluna yapacakları yazılı üyelik başvuruları yönetim kurulunca görüşülerek en çok otuz gün içinde üyeliğe kabul veya isteğin reddi şeklinde karara bağlanıp, sonucu müracaat sahibine yazı ile duyurulması zorunludur. Derneğin, ilk genel kurul toplantısının yapılacağı tarihe kadar, dernek tüzüğünde sayıları belirtilen yönetim ve denetleme kuruları üye tam sayısının asıl ve yedeklerini oluşturabilecek sayıdan az olmamak üzere üye kayıt edilmesine ihtiyaç bulunmaktadır.

Yönetim kurulunca, karar defterinde alınan karar ile üyeliğe kabul edilmiş bulunanlar dernek üyesi olurlar. Üyeliğe kabul kararının tarih ve sayısı ile üyenin kimlik bilgileri ve aidat ödentileri üye kayıt defterine kayıt edilir.

Yazılı olarak yapılacak üyelik başvurusu, dernek yönetim kurulunca en çok otuz gün içinde karara bağlanır ve sonuç yazıyla başvuru sahibine bildirilir. Başvurusu kabul edilen üye, bu amaçla tutulacak deftere kaydedilir.

Üyelik için kanunda veya tüzükte aranılan nitelikleri sonradan kaybedenlerin dernek üyeliği kendiliğinden sona erer.

Hiç kimse, dernekte üye kalmaya zorlanamaz. Her üye yazılı olarak bildirmek kaydıyla, dernekten çıkma hakkına sahiptir.

Tüzükte üyelerin çıkarılma sebepleri gösterilebilir.

Tüzükte çıkarma düzenlenmemişse üye, ancak haklı sebeple çıkarılabilir. Bu çıkarma kararına, haklı sebep bulunmadığı ileri sürülerek itiraz edilebilir.

F- Genel kurul toplantısı

Derneğin, kuruluş işlemlerinde eksiklik ve kanuna aykırılık bulunmadığına ilişkin olarak mahallin mülki amirliğince yapılan yazılı bildirimi izleyen altı ay içinde dernekler ilk genel kurul toplantısını yapmak ve organlarını oluşturmakla yükümlüdürler.

Genel kurul;

a) Dernek tüzüğünde belli edilen zamanlarda olağan,

b) Yönetim veya denetim kurulunun gerekli gördüğü hallerde veya dernek üyelerinden beşte birinin yazılı isteği üzerine otuz gün içinde olağanüstü toplanır.

Genel kurul toplantıya yönetim kurulunca çağrılır.

Çağrı usulü;

Yönetim kurulu, dernek tüzüğüne göre genel kurula katılma hakkı bulunan üyelerin listesini düzenler. Genel kurula katılma hakkı bulunan üyeler, en az onbeş gün önceden, günü, saati, yeri ve gündemi bir gazetede ilan edilmek veya yazılı ya da elektronik posta ile bildirilmek suretiyle toplantıya çağrılır. Bu çağrıda, çoğunluk sağlanamaması sebebiyle toplantı yapılamazsa, ikinci toplantının hangi gün, saat ve yerde yapılacağı da belirtilir. İlk toplantı ile ikinci toplantı arasındaki süre yedi günden az, altmış günden fazla olamaz.

Toplantı, çoğunluk sağlanamaması sebebinin dışında başka bir nedenle geri bırakılırsa, bu durum geri bırakma sebepleri de belirtilmek suretiyle, ilk toplantı için yapılan çağrı usulüne uygun olarak üyelere duyurulur. İkinci toplantının geri bırakma tarihinden itibaren en geç altı ay içinde yapılması zorunludur. Üyeler ikinci toplantıya, birinci fıkrada belirtilen esaslara göre yeniden çağrılır.

Genel kurul toplantısı bir defadan fazla geri bırakılamaz.

Toplantı usulü;

Genel kurula katılma hakkı bulunan üyelerin listesi toplantı yerinde hazır bulundurulur. Toplantı yerine girecek üyelerin resmi makamlarca verilmiş kimlik belgeleri, yönetim kurulu üyeleri veya yönetim kurulunca görevlendirilecek görevliler tarafından kontrol edilir. Üyeler, yönetim kurulunca düzenlenen listedeki adları karşısına imza koyarak toplantı yerine girerler. Kimlik belgesini göstermeyenler, belirtilen listeyi imzalamayanlar ile genel kurula katılma hakkı bulunmayan üyeler toplantı yerine alınmaz. Bu kişiler ve dernek üyesi olmayanlar, ayrı bir bölümde genel kurul toplantısını izleyebilirler.

Toplantı yeter sayısı sağlanmışsa durum bir tutanakla tespit edilir ve toplantı yönetim kurulu başkanı veya görevlendireceği yönetim kurulu üyelerinden biri tarafından açılır. Toplantı yeter sayısı sağlanamaması halinde de yönetim kurulunca bir tutanak düzenlenir.

Açılıştan sonra, toplantıyı yönetmek üzere bir başkan ve yeteri kadar başkan vekili ile yazman seçilerek divan heyeti oluşturulur.

Dernek organlarının seçimi için yapılacak oylamalarda, oy kullanan üyelerin divan heyetine kimliklerini göstermeleri ve hazırun listesindeki isimlerinin karşılarını imzalamaları zorunludur.

Toplantının yönetimi ve güvenliğinin sağlanması divan başkanına aittir. Genel kurul, gündemdeki konuların görüşülerek karara bağlanmasıyla sonuçlandırılır. Genel kurulda her üyenin bir oy hakkı vardır; üye oyunu şahsen kullanmak zorundadır.

Toplantıda görüşülen konular ve alınan kararlar bir tutanağa yazılır ve divan başkanı ile yazmanlar tarafından birlikte imzalanır. Toplantı sonunda, tutanak ve diğer belgeler yönetim kurulu başkanına teslim edilir. Yönetim kurulu başkanı bu belgelerin korunmasından ve yeni seçilen yönetim kuruluna yedi gün içinde teslim etmekten sorumludur.

Mahkemece kayyım atanması veya Medeni Kanunun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre görevlendirilme yapılması halinde, bu maddede yönetim kurulana verilen görevler bu kişiler tarafından yerine getirilir.

G-Genel kurul sonuç bildirimi;

Olağan veya olağanüstü genel kurul toplantılarını izleyen otuz gün içinde, yönetim ve denetim kurulları ile diğer organlara seçilen asıl ve yedek üyeleri içeren (Dernekler Yönetmeliği EK-3’te belirtilen) “Genel Kurul Sonuç Bildirimi “ ve ekleri yönetim kurulu başkanı tarafından mülki idare amirliğine bildirilir:

Bu bildirime;

a) Divan başkanı, başkan yardımcıları ve yazman tarafından imzalanmış genel kurul toplantı tutanağı örneği,

b) Tüzük değişikliği yapılmışsa, tüzüğün değişen maddelerinin yeni ve eski şekli ile dernek tüzüğünün son şeklinin her sayfası yönetim kurulunca imzalanmış örneği.

Eklenir.

Genel kurul sonuç bildirimi ve ekleri, büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerde bulunan dernekler tarafından iki suret olarak verilir.

Genel kurul sonuç bildirimleri, dernek yönetim kurulu tarafından yetki verilen bir yönetim kurulu üyesi tarafından da yapılabilir. Bildirimin yapılmamasından yönetim kurulu başkanı sorumludur.

Sandığı bulunan dernekler, sandıklarına ait genel kurul sonuç bildirimi ve eklerini bu maddede belirtilen usulde mülki idare amirliğine bildirirler.

H-Beyanname verilmesi

Beyanname verme yükümlülüğü

Dernek yönetim kurulu başkanları, her takvim yılının ilk dört ayı içinde bir önceki yıla ait Dernek Beyannamelerini (Dernekler Yönetmeliği EK-21’de bulunan) doldurarak mülki idare amirliğine vermekle yükümlüdürler. İl merkezlerinde ve büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçelerde bulunan dernekler beyannamelerini bir adet, diğer ilçe merkezinde bulunanlar ise iki adet olarak verirler.

Şubeler, mülki idare amirliğine verecekleri beyannamelerin birer örneğini bağlı bulundukları derneğe de vermekle yükümlüdürler.

I-Değişikliklerin bildirilmesi

Dernekler, yerleşim yerlerinde (İkametgahlarında) meydana gelen değişiklikleri (Dernekler Yönetmeliği EK- 24’te bulunan)“Yerleşim Yeri Değişiklik Bildirimini”;

Genel kurul toplantıları dışında dernek organlarında meydana gelen değişiklikleri (Dernekler Yönetmeliği EK- 25’te bulunan) “Dernek Organlarındaki Değişiklik Bildirimini”

Doldurmak suretiyle, değişikliği izleyen otuz gün içinde mülki idare amirliğine bildirmekle yükümlüdürler. Bu belgeler, büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerde bulunan dernekler tarafından iki suret olarak verilir.

Dernek tüzüklerinde yapılan değişiklikler de tüzük değişikliğinin yapıldığı genel kurul toplantısını izleyen otuz gün içinde, (Dernekler Yönetmeliği EK-3’te bulunan) “Genel Kurul Sonuç Bildirimi “ ekinde mülki idare amirliğine bildirilir.

J-Taşınmazların bildirilmesi

Dernekler edindikleri taşınmazları tapuya tescilinden itibaren otuzgün içinde (Dernekler Yönetmeliği EK- 26’da bulunan)“Taşınmaz Mal Bildirimini Formu” nu doldurmak suretiyle mülki idare amirliğine bildirmekle yükümlüdürler.

Bu form, büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerde bulunan dernekler tarafından iki suret olarak verilir.

K-Mal bildirimi

04.5.1990 gün, 20508 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 3628 sayılı “Mal Bildiriminde bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu”na ve bu Kanuna atfen çıkartılmış olan “Mal Bildiriminde bulunulması Hakkında Yönetmelik” gereğince, Türk Hava Kurumunun Genel Yönetim ve Merkez Denetleme Kurulu Üyeleri ile Genel Merkez Teşkilatında ve Türk Kuşu Genel Müdürlüğünde, Türkiye Kızılay Derneğinin Merkez Kurullarında ve Genel Müdürlük teşkilatında görev alanlar ve bunların Şube Başkanları ve Kamuya Yararlı Derneklerin Yönetim ve Denetim Kurulu Üyeleri (Mal Bildiriminde bulunulması Hakkında Yönetmelik ekinde bulunan) “Mal Bildirim Formu”nu tek nüsha olarak doldurmak ve tarih belirterek imzalamak suretiyle mal bildiriminde bulunmak zorundadırlar.

Türk Hava Kurumunun, Türkiye Kızılay Derneğinin ve Kamuya Yararlı Derneklerin Yönetim ve Denetim Kurulu Üyeleri için İçişleri Bakanlığına, bunların Şube Başkanları için bulundukları İl Valiliklerine, Türk Hava Kurumu ile Türkiye Kızılay Derneğinde görev alanlar için Kurum ve Dernek Genel Başkanlığına,

Bu göreve başlama tarihini izleyen bir ay içinde mal bildiriminde bulunmak zorundadırlar.

Mal bildiriminde bulunacak olanların kendilerine, eşlerine ve velayetleri altındaki çocuklarına ait bulunan taşınmaz malları ile 1 inci derece Devlet Memurlarına yapılan aylık net ödemenin beş katından fazla tutarındaki her biri için ayrı olmak üzere, para, hisse senetleri ve tahviller ile altın, mücevher ve diğer taşınır malları, hakları, alacakları ve gelirleriyle bunların kaynakları, borçları ve sebepleri bu mal bildiriminin konusunu teşkil eder.

Mal varlığında önemli bir değişiklik olduğunda bir ay içinde,

Görevin sona ermesi halinde, ayrılma tarihini izleyen bir ay içinde,

Görevlere devam edenler, sonu (0) ve (5) ile biten yılların en geç Şubat ayı sonuna kadar,

Mal bildirimlerini yenilerler.

L-Derneğin İç Denetimi

Dernekte genel kurul, yönetim kurulu veya denetim kurulu tarafından iç denetim yapılabileceği gibi, bağımsız denetim kuruluşlarına da denetim yaptırılabilir.

Genel kurul veya yönetim kurulu, gerek görülen hallerde denetim yapabilir veya bağımsız denetim kuruluşlarına denetim yaptırabilir.

Genel kurul, yönetim kurulu veya bağımsız denetim kuruluşlarınca denetim yapılmış olması, denetim kurulunun yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz.

Derneğin denetleme kurulu; derneğin tüzüğünde gösterilen amaç ve amacın gerçekleştirilmesi için sürdürüleceği belirtilen çalışma konuları doğrultusunda faaliyet gösterip göstermediğini, defter, hesap ve kayıtların mevzuata ve dernek tüzüğüne uygun olarak tutulup tutulmadığını, dernek tüzüğünde tespit edilen esas ve usullere göre ve bir yılı geçmeyen aralıklarla denetler ve denetim sonuçlarını bir rapor halinde yönetim kuruluna ve toplandığında genel kurula sunar.”

İktibas: Dernekler Dairesi Başkanlığı