19 Kasım 2011 Cumartesi

Anadolu...

Anadolu...

Yazan Atheneris

Ezoterizm olsun , paganizm ya da çeşitli okültik cemiyetler olsun köken veya anlayış bakımından etüt edildiğinde sırf gelenek doğrultusunda değerlendirmek eksik olur demek hatalı sayılmaz, ardında yatan ve aynı derecede belirleyici faktörler olarak görülen tarihsel, kültürel , sosyolojik ve antropolojik geçmişle sahip olunan veya amaç edinilen zihin yapısının çözümlemesini içeren psikolojik çıkarımları da bir bir incelemek ve gözönünde bulundurmak gerekir. Bu dallar daha da çoğaltılabilir ancak her birinden gelebilecek açıklamalar belki de bütünü oluşturacak parçalar olarak görüldüğünde bakış açısına zenginlik kadar kavrayışa da berraklık kazandıracaktır. (Tabii ki burada saymadığım içrek algılama en önemli ve herkese göre değiştiğinden betimlenmesi en zor kişisel kısımdır).
Günümüzde genel olarak batı ve doğu ezoterizminin yöntemleri ve izlediği yollarla ilgili oldukça fazla şey söylenmiştir, burada gene spesifik olmak istediğim paganizme dönüş yaparsak, bir bakıma Avrupa’nın kabul edilmiş ya da ondan bağımsız ele alınması gereken  kültürel kökenler konsepti üzerinde de kısaca durmak gerekir. Avrupa’da bu konudaki son tartışmalar artık “aydınlık Helen uygarlığı” yapay kavramını en temele oturtmaya çalışan anlayışı bir süredir sarsmaya başlamıştır. Özellikle arkeolojik keşiflerin de etkisiyle dönem dönem canlanan Mısır, Troya, Hindistan ya da Mezopotamya gibi yerlerdeki bulgulara duyulan ilginin ışığında bir çok alternatif ortaya atılmıştır, klasik antikite ve öğretiler konusunda eskiden olduğu gibi sadece M.Ö.5. yy a kadar geri gidilebilen felsefi ve kültürel geçmişle ilgili çıkarsamaların daha da eskiye gitmesi gereken kökenlerinin varlığıyla alakalı daha çok araştırmanın yapılması gerektiği inancı daha fazla kabul görmektedir. (Gene inisiyatik geleneklerin aktarılarak ayakta tutulan öğretilerinin de buna işaret ettiğine atıfta bulunulabilir) Bu açıdan bakıldığında 20.yy.’dan itibaren etnik etkileşimlere olan ilgi de artmaktadır. Ancak Mısır veya Mezopotamya ya da Yunan yarımadası olarak Yakın Doğuyla ilgili tüm söylenenler, Anadolu’yu sadece aradaki geçiş bölgesi ve kaynaşma noktası olarak görmüştür ve bu bir bakıma doğrudur da, ancak Anadolu’daki zenginlik bundan çok daha fazlasıdır ve genelde Anadolu’nun bu bölgesel üstünlüğünün de belli kendine has temellere hatta diğer kültürlere de sonradan yayılacak ilksel temalara evsahipliği yapmış olabileceği düşüncesi araştırılmaya değer olmasına karşın pek rağbet görmemektedir. Gerçi Anadolu’nun tek başına sahip olduğu kültürel geçmiş veya Hellen uygarlığının hangi evrede Anadolu’yu devraldığıyla ilgili olarak önemli eserler yazılmıştır; Muazzez İlmiye Çığ, Bilge Umar ve Ekrem Akurgal veya Azra Erhat, Halikarnas Balıkçısı, Derman Bayladı bu konuya dikkat çeken önemli bilim adamları ve yazarlarıdır ve aynı derece önemli başkaları da vardır, yurtdışındaysa buna dikkati çeken genelde alman tarihçi ve arkeologları (örn.Türkçeye çevrilmiş H.Uhlig veya J. Mellaart’ın yazıları) olmuştur. Çatalhöyük ve Çayönü gibi eski çağ yerleşimlerinin keşfi, Hitit uygarlığının kalıntılarının ve dilinin çözümlenişi sadece başlangıç evresidir gönül ister ki daha kapsamlı ve ayrıntılı araştırmalar yapılsın ve teoriler geliştirilsin. Bu yazıda genel olarak Anadolu ve yeni söylemlerden bahsedeceğim, bunların klasik görüşe göre kabul edilemeyecek yönleri mevcuttur fakat mühim olan da zaten bu tartışmalar zeminini oluşturacak çok sesliliği ve kuru bilginin etüt etmeden kabulündense tartışmadan doğacak sinerjisini sağlamaktır. 


Batı paganizminin zamanımızda yeniden dirilmesi bir bakıma neolitik devrin Anatanrıça kültünün ortaya çıkarılması ile mümkün olmuştur denilebilir, 19.yy sonlarından itibaren oldukça tartışmalı da olsalar C.G. Leland ve M.A Murray anaerkil yapıya dikkat çeken ilk isimlerdi, aynı zamanlarda J.Frazer “Altın Dal”’ı yayınlıyor ve başlangıçta büyü kavramının etkin olduğu, dinin daha sonra geliştiği teorisini antropolojik bulgularla destekliyordu. Golden Dawn’dan kopmalar ve ileride İngiltere’de yüzyılların utancının silinmesi olarak değerlendirilecek “witchcraft act” ’in (Cadı olduğu iddia edilen kişilere karşı hukuki yaptırımları içeren kanun) yürürlükten kaldırılmasına neden olacak spiritüel uyanış devresi pek tabii ki sansasyonel olandan tutarlı olana evrimleşene dek oldukça buhranlı dönemlerden geçti. Gerald Gardner yaşamının son evrelerindeki A. Crowley ve bir çok okültist ile yakın ilişki içerisinde olan bir araştırmacıydı, ordudaki görevi dolayısıyla Doğu ve Yakın Doğuda bulunarak gözlemler yapmıştı, Uzak-Doğudaki Malezya şamanizmini ve özellikle İngiliz yönetimindeki Kıbrıs’ta kaldığı süre boyunca Afrodit kültü ile kalıntılarını incelemiş ve muhakkak ki sonradan geliştireceği “old religion” (Eski inanç - Pagan inanç ve uygulamalarına verilen genel bir tabir)  konseptine uygun olarak Anatanrıça kültüyle ilgili veri toplamıştı, ayrıca daha sonra üzerinde duracağım şekilde Celtic kökenli New Forest Coven’i kökenine dayanan görece inisiyatik bir geçmişten de geliyordu. 1900’lerin başında Sir Arthur Evans Girit’te Knossos sarayı kalıntılarını kazmaya başlamış, Anatanrıça ve boğa kültü ortaya çıkmıştı. Avrupa’da ise en sonunda Stonehenge, Avebury, Glastonbury, Callanish, Bretagne gibi ören yerleri ile tüm Avrupa ve Yakın-Doğuya dağılmış megalitler arasında bağlantılar kurulmuştu. Celtic kökene dair folklorik araştırma olarak başlayıp eski geleneklerin yeniden önem kazanmasıyla artan bu etkileşim Avrupa’nın Kral Arthur, Merlin, Druid söylencelerinin kökenlerini aratmış, daha sonra belirli politik oyunların etkisiyle Almanya ve İskandinavya’da da kökenlere yönelik araştırmalar artmıştı. Günümüzde ilkler olarak sayılabilecek tüm bu araştırma ve bulgular tabii ki hala önemini korumaktadır, ancak zaman geçip derinlere inildikçe ilklerin ötesine geçip daha kesin neticeler elde etmek ve başlangıçtaki kimi hataları düzeltmek de kaçınılmaz olmuştur. Örneğin Girit’teki Minoen uygarlığın artık anakara olan Anadolu’dan göçen bir kültür olduğu kanıtlanmıştır, verimli eril/boğa kültü ve “serpent mysteries” (Yılan sembolizmine ait içrek uygulamalar bütünü denebilir.) olarak adlandırılan yılanlı tanrıça figürleri de Anadolu’dan, Python yılanının efsaneleriyle de ilişkilendirilebilir şekilde çıkmıştır. (Phyton efsanesi bazı araştırmacıların dikkatini çektiği gibi oldukça önemli bir sembolizmi de içermektedir, ayrı bir yazının konusu olarak işlenebilir) Sonraki dönemlerde sembolizmde kayma yaşanmasına karşın, yılan bu kültürlerde phallic ya da eril değil anaerkil kültür yapısından dolayı dişil içerikteydi. Benzer şekilde Girit’teki obsidian buluntular da Anadolu’yla olan yakın etkileşimin kanıtıdır, çok az bulunan volkanik kökenli bir bileşim olan obsidian orta ve güneydoğu Anadolu’nun volkanik bölgelerinde bol miktarda bulunur ve dağılım alanı ticari bir ilişkiler ağının o zamandan mevcut oluşunu kanıtlar. Bütün bu yerleşik kültür daha sonra Dor akınlarıyla ele geçirilip ataerkil yapıyla karşılaşmadan çok önce Anadolu’dan buraya gelerek kurulmuş olmalıydı. Bunun dışında inanç sistemi ve panteonlar da söz konusu bölge Anadolu olduğunda oldukça fazla ve karmaşıktır. 
İnanç sistemiyle ilgili başlangıç yapmak gerekirse, Anatanrıça ve mevsimsel döngüyle alakalı yaratılışın eril yanını temsil ederek her bir dönem sonunda ölüp yeniden dirilen tanrı inancı Anadolu’da da etkin şekilde varolmuştur. Yaratılış, yaşam-ölüm döngüsü ile mevsimsel ve göksel değişimler arasındaki bağlantı oldukça önemliydi. Tanrıça evrenin yaratıcısı ve doğurma gücüne sahip yaşam veren imge olarak kutsaldı, ancak ilkbahar’la birlikte canlanan doğanın sembolizmiyle ifade edilen şekliyle Tanrı’yla birleşmesi ve verimlilik sürecini başlatması gerekiyordu. Eril yan hem sevgili/koca hem de oğul içeriği taşıyordu. (literatürde son-lover diye geçer) Coğrafi bölgelerdeki mevsimsel farklılıklar spesifik zaman olarak kaymalara yol açsa da, genel olarak solstis ve ekinokslar da gözönünde bulundurulduğunda, ilkbaharın gelişiyle başlayan doğadaki canlanış tanrının genç kral olarak yeryüzüne çıkışı anlamını taşıyordu (daha önceki dönemlerde bitki ruhunun kendiyle özdeşleştiğinden eril tanrının yeryüzüne çıkışı sembolünün altında bitkilerin büyümesi ve toprağın yenilenmesi anlamı çıkarılmalıdır.) Yaza doğru ilerledikçe genç kral (boynuzlu tanrı, boğa, geyik kral olarak farklı kültürlerde sembolize edilir) tanrıçayla eşit bir konuma yükselerek onunla sembolik anlamda evleniyordu, (antik çağ toplumları üreme organları ve etkinliğine oldukça fazla önem atfetmiştir.) Bu birleşme doğurma ve yaşamın devamını sağlayan kutsal bir etkinlikti ve büyük ihtimalle temsili bir birleşme seremonisiyle kişileştiriliyordu. Daha sonraları “hieros gamos” - kutsal evlilik - adını alan bu seremoniler önceleri seçilmiş bir rahibe ve yaz bitiminde kurban edilecek topluluktan bir erkek tarafından gerçekleştiriliyorken daha sonraları rahip-kral ve tapınaktaki kutsal rahibe (fahişelik diye geçse de, anaerkil kültürde cinsel eyleme verilen kutsiyet açısından bu tanım pek doğru bir saptayıcı değildir, günümüz zihniyle değil de içinde bulundukları zaman açısından değerlendirildiğinde kutsal bir tören olan cinsel eylemde bulunan taraflar hem inançları gereği tanrıçayı onurlandırmış hem de verimlilikle ilgili içsel deneyimi birebir yaşamış sayılırlardı. Arketip anlamın daha derin olduğu da unutulmamalıdır. Kutsal fahişe arketipi aslen erkeğin maiden ve eş-anne imajları arasındaki çarpıtılmış yansımasından etkilenmiştir ve korkutucu olarak görülür, oysa arketipal olarak kendi cinselliğinin gücünü bağımsız olarak ele almıştır, anne veya kutsiyet atfedilmiş soylu bakire değil, canlılığı ve hayatiyeti simgeleyen aktif bir rolü vardır, Meryem ve Maria Magdelene’de olduğu gibi, birinde doğurganlıktan yoksun bırakılmış bulutların üzerindeki ulaşılamaz ‘bakire’, diğerinde yaşam enerjisinin ve canlılığın simgesi, çekici ve baştan çıkarıcı imge) arasında gerçekleştirilmeye devam etti. Bazı yerlerde kurban ve aktif eylem tamamen kaybolarak yerine sembolik bitki demetlerinden yapılan figürler kullanılır oldu. Büyük olasılıkla bu, temsili büyünün de ilk örneklerindendi. Kutsal evlilik ritüeliyle doğumu ve yaşamı tekrar doğaya getiren ilahi yaşamın eril yönü sonbaharda kendini yeniden yaşam vermek üzere kurban etmek ve yeraltına çekilmek zorundaydı, mitsel söylemde geçen ölüm ve yeraltına iniş sahneleri sembolizm bakımından oldukça zengindir, bir çok kültürde bu motife rastlanır; (İsis-Osiris,Kibele-Attis,Aphrodite-Adonis gibi) yeraltına çekilen ve ölen tanrı kimi anlatımda tanrıçanın onu yeraltından kurtarışıyla yeniden dirilir veya tanrıçanın rahminden tekrar doğar, böylelikle yaratıcı sıfat ve kalıcı ölümsüz öğe Anatanrıça figürünün olurken tanrı ardıl ve ölüp-dirilen/yeniden doğan olarak hem oğul hem de sevgilidir. Bununla ilgili Kibele/Attis ya da Aphrodite/Adonis kültü örnekleri verilebilir. 
Bu eşlemelerden Adonis kimliğini ayrıca ele almak gerekirse; Adonis’in verimlilik kültleri ve bitki tanrısı/ruhu olarak Anatanrıça geleneğinin her sene ölüp dirilen son-lover karakteriyle kişileştirilen eril yanı zaten bu ve daha önceki yazılarda pek çok kez gözetildi. Son-lover oldukça ilginç bir konsepttir, ilk olarak Anadolu’da Kuwawa/Atta sonrasında da Kibele/Attis, Sümer’de İnanna/Dumuzi, İştar/Tammuz olarak sıralamada devam eder, İnanna ve Nanna sıfatlarının Marianna olarak Meryem/İsa ile ilişkilendirilmesi de gene son-lover konseptinde değerlendirilince ilginç sonuçlar ortaya çıkartabilir. (Mısır’da benzer İsis/Osiris ilişkisi) 


J. Frazer Adonis/Adon bağlantısını kurar ve Suriye kökenli Sami halklarının tanrısıydı der. Mersin ağacından doğması ve yaban domuzu tarafından öldürülmesi sembollerine ilginç açıklamalar getirir. Yaban domuzu Anatanrıça'nın yüzlerinden biri  (Anadolu Demeter ve Kibele’sinden Celtic Cerridwen’e kadar) ve kutsal hayvanıdır ancak ekinlere saldırır ve aslen zarar vericidir, belki bu özelliğinden ötürü kurban ediliyordu  ve kurban edilmesi daha gerideki zarar verici anlamın yitirilip belki de daha sonradan sadece kutsiyet atfedilmesine neden oldu . Günümüzde Sami kökenli halklarda ve Yahudilik'te domuz eti yemek halen büyük bir yasak ve günahtır. (Sadece kadınların katılabildiği Demeter’in Thesmophoria ritlerinde de eti yenmez mağara veya açık alanlara bırakılırdı-aslında ölmediğinin ve tekrar yaşama döneceğinin simgesi olarak.) Benzer şekilde de Attis kimi anlatımda yaban domuzu tarafından kimilerindeyse kendini hadım ederek öldürür (geç dönemin Dionysos’uyla ve kendilerini hadım ederek Kibele’nin rahibi olma statüsüne kavuşulması bağlantısı vardır.) ve çam ağacına dönüşür, 22 martta şenliği vardır. (Çam ağacının sürekli yeşil kalışı-mayıs direkleri  veya noel ağacı olarak kullanımında çapraz bağlantı olabilir) Mısır’da da benzer anlatım Osiris’e verilen kurbanlarda karşımıza çıkar. 
Frazer konsepti Sami dilleri ve efsaneleriyle açıklar oysa günümüzde teorisinin kökene yönelik noktalarına eleştiriler gelmiştir. İlk olarak 1946’da keşfedilen Anadolu’nun en eski dili olan Luvi dilinin ve lehçelerinin çözülmesi durumun ve kültürel gelişimin Sümer, Sami veya Yunan yarımadasından Anadolu’ya değil tam tersi şekilde Anadolu’dan daha güneye ve batıya doğru yayıldığını kanıtlar, örnek vermek gerekirse kayıtlara geçen Anadolu’lu “Palasuit” halkının, Troya’nın müttefiklerinden biri olarak şehrin düşmesinden sonra batıdan gelen istiladan kaçarak Doğu Akdeniz tarafına göç ettiği ve buraya yerleşip “Palastine” kentini kurdukları yazılıdır. (Hitit tabletlerinde) (Ayrıca hepimizin bildiği Troya’nın anaerkil Anadolu’yu temsil etmesine ve yorumlarına burada tekrar değinmiyorum, zaten en önde gelen kanıtlardan biri  budur.) Anatanrıça inancını beraberlerinde götürmeleri sonucu Hurri ve Palasuit halkının “Kupapa/Kibele”si Kepat-Hepat olur. Etimolojik kökende ileriye gidildiğindeyse “Hepat-Hepa-Hebe-Heve” ve son halinde Suriye üzerinden  Filistin’de “Havva” şeklini alır.  Aynı şekilde bir çok yer ve deity adı gene Luvi dili esas alınarak çözümlenebilir, özellikle yunan dilinin daha sonradan orijinal dile eklenen -ys –iaea -ion –ios -os takıları çıkarıldığında, geriye eski Yunanca'da anlamı olmayan ana kelimenin kökü kalır. İzmir, Amasya, Antalya, Halikarnas, Girit, Didim, Milet gibi yer adları ve Demeter, Kibele, Afrodit, Apollon ve Artemis gibi tanrı ve tanrıçaların isimleri hep aynı Luvi kökenden türetilmiştir. Bu dil kısmen 1946’da çözümlenebildiğinden bu tarihten önce Batıda yazılmış kaynaklar eksiksiz ve tam değildir. 
Burada gene bir ara paragraf açarsak, Hepat konusunda da Hecate’yle ilişkisi üzerinden yorum yapılabilir, aslında tanrı ve tanrıça formlarının tek tek kült olarak değil fakat genel Anatanrıça ve tanrı imajları üzerinden değerlendirmek en doğrusudur, kökene inildikçe karşılaşılan “karmaşa”dan mümkün olduğunca kaçınmaya çalışmak da yanlış olmaz, Anatanrıça kavramı genel anlamda düşünüldüğünde zaten yaşamın yaratıcısı olarak tüm hayvanların istisnasız ona adanmış olma durumu ve vahşi hayvanların yöneticisi olma formu vardır (Geç dönemde adlandırıldığı şekliyle Potnia Theron – vahşi hayvanların sahibesi) yani bu açıdan bakıldığında istediğimiz ve kendimizce yakın bulduğumuz her türlü hayvan sembolizmini tanrıçalara atfedebiliriz, zaten çok çeşitli kültürlerde aynı amaca yönelik tanrı ve tanrıçalara ilişkin özellikler vardır (Anadolu’daki Hecate İrlanda’nın Cerridwen’iyle, Demeter Roma’nın Ceres ile, Persephone Eostre ile vb.) ve günümüzde birbiriyle sık sık ilişkilendirilir olmuştur. Mesela Hecate benzer yapıda hikayesinden dolayı Hepat değil belki bir başka Hurri kökenli tanrıça olup Hitit panteonuna girmiş Kamrusepa ile daha yakın gözükmektedir. Dolayısıyla mesela evet Cerridwen’in kutsal hayvanlarından biri kargaydı ve neden Hecate için de geçerli olmasın denebilir, dikkat çekmek istediğim nokta karmaşık ilişkilendirilmelerine ve kökenlerine rağmen  gene de her birinin kültünün diğerinden ayırt edici özelliklerinin bulunması ; bazıları burada eklektik yaklaşımı seçip bu ayrıntıları  önemsiz sayabilir ve direkt arketipleri üzerinden gidebilir ya da kendi bakış açısıyla tamamen öznel yeni bağlantılar kurabilir, fakat kültün kendisi en kesin anlamda arkeolojik kayıtlar açısından bellidir. Asıl önemli kısmı tabii ki karga mıydı yılan mı kedi miydi yoksa başka bir şey mi değil, sembollerin işleyiş mantığının kendisidir. Semboller bilinçaltı düzeyde aktive olduğundan zaten biz ne yüklersek yükleyelim gene kendi mekanizmasında çalışır. Ama bizim onu bilinçli olarak değerlendirme ve içsel gelişimde yararlı veya zararlı kullanma biçimimiz içrek tanımada bize yol gösterecektir. Sembollerle çalışmak bir süre sonra kendiliğinden gelişerek yerleşen doğal bir özümseme ve kavrayış getirir ki, bu da ilerleme sürecinin önemli basamaklarından biridir ancak oto-kontrol her koşulda gene de muhafaza edilmelidir, bilinçaltı imajları içlerinde barındırdıkları enerji potansiyelleri sayesinde oldukça çekici olup kişileri bu seferde yaşanan gerçekliği arketipal imgelem doğrultusunda anlamlandırma çabası içine çekebilir ki özellikle yapılan herhangi bir majikal çalışma sırasında bu ayrıma dikkat edilmelidir, amaç bir diğerinin üste çıkmasını değil bireyleşme süreci içerisinde ahenk ve dengeyi sağlayabilmektir. 
Hecate’ye dönersek, hakkında zaten oldukça ayrıntılı olarak yazılıp çizilmiştir ve burada tekrar ele alınmayacaktır ancak buradan günümüz paganizmine eleştiri olabilecek bir noktaya geçiş yapılabilir. Hecate’nin bu bakımdan ilk başta Anatanrıça olarak kadınlığın üç ana evresini birden temsil ederken daha sonra sadece crone (yaşlı bilge kadın) olarak görülmesi anlamlıdır, yaşlı kadın arketipi anima imgesi olarak kapsamlıdır zira bakirelik -burada anlamı fiziksel değil kendi cinsel kimlik ve benliğine sahip olma anlamındadır , özgünlük ve kendi kendine ait olma ifadesi taşır, kelime virgo olarak geçer, günümüzde yanlış olarak anlaşılan haliyse virgo intacta yani cinsel deneyimin olmayışı demektir - ve anne/sevgili evrelerinden sonra döngüyü ve bütünlüğünü tamamlamış, yol gösterici ve kapsayıcı olmuştur. Karanlık tarafı ise kadın animus'undaki karanlık imge olan yaşlı vahşi bilge (örn. greenman) gibi rahim karanlığının ve ölüm ile karşı cinsin tecrübe edilemez cinselliği ve bilinemezliğine çekilişi simgeleyen kadın imgesidir Kali, Hecate veya Lilith gibi. Hecate günümüzde nispeten daha kapsamlı ve geçmişteki Anatanrıça imajına uygun biçimde crone’un görece aydınlık yüzüdür, bilinçaltına iniş anahtarını taşır ve okült bilgelik verir ancak karanlık yüzü, istediğinde saklı bilgeliği verirken yanılsama olarak insan bilincini saptırabilir de. Lilith bu bakımdan çok daha ilginçtir çünkü taşıdığı enerji çok daha primordial (ilksel) ve saftır, çalışma esnasında her iki cins için de oldukça tehlikeli olabilir, kadın eğer kendi dişil enerjisine aşina değilse Lilith’in ilksel ve saf libido taşıyan enerjisi üstesinden gelinmesi oldukça zor bir tecrübeye dönüşebilir, aynı şekilde erkek açısından yansıtmayla doğan kendi anima'sının çarpıtılmış halinin (Jung çoğu makalesinde bu tehlikeye dikkat çekmiştir.) bir tezahürü olabileceğinden dikkat edilmelidir. Jung, Campbell ve Eliade’yi bir kere de ben önermeden edemeyeceğim, Jungian ekolden gelen Johnson’sa erkekte anima imgesini  tanımlamadaki başarısına karşın kadındaki animus'u anlatmada aynı derecede şaşkın ve beceriksiz kalmıştır, bu bakımdan Campbell ve Jung’un ancak zayıf bir gölgesi olabilir, animus ile ilgili Emma Jung, Quallis-Corbett, Robert Stein çok daha özgün yapıtlar vermiştir. 
Yukarıda sayılan ve pagan tradisyonlarında “deeper understanding” olarak ileri derece training’lerde (İnisiyatik olabilen ve daha derin kavrayışa olanak tanıyan pratikler)  verilen psikolojik yeterliliğe ve hazırlığa dayalı çalışma ve tanımlamalar oldukça kapsamlıdır, hatta bazı aşamaların giriş eğitimleri tradisyonlara üst düzeyde inisiye olan psikolog ve terapistler tarafından hazırlanır. (Viviane Crowley ve Starhawk gibi) Ancak bu çalışma ve oturumların sonuçları inisiyatik gelenek içinde kaldığından günümüz psikoloji camiasının yapılan çalışmalardan pek haberi yoktur, aynı şekilde O.T.O., AMORC gibi ezoterik örgütler de bu tip uygulamaları kendi bünyelerinde sık uygular. Dışarıdan bakıldığında paganizme ve Wicca’ya gelen en ağır eleştiri öğretinin görece “hafif” kaldığı yönündedir ve bununla ilgili ciddi tartışmalar yapılmaktadır ancak bu noktada outer-inner circle (İnisiyatik olarak kabaca daha yüksek ve alttaki derecelerin kademeli olarak grup içinde yeralması) ayrımı durumun netliğini ortaya koymada tek etkin yanıttır . Bunun dışında pratiklerin ceremonial kökenli öğeler içermesi ve pentagram sembolünün kullanımı da çoğu popüler bilginin aksine pek az kişinin bildiği şekilde 5 köşeli yıldız sembolünün tıpkı güneş ve ayda olduğu gibi İştar –ki anlamı bir yerde batı diline ‘star’ olarak geçer zaten- ve Venüs ile alakalı olarak Anatanrıça'yı temsil etmesidir. 4 element+quinta essentia tamamlayıcıdır ve tanrıçanın kadim yaşam veren gücüne işaret eder, simya uygulamalarında da sembolizm bu yöndedir. Anadolu’da tanrıça Kibelenin ideogramı küp, mührü 5 köşeli yıldızdır. Bu konuda Halikarnas Balıkçısı ilginç bir tez öne sürer: Kibele luvice kuwawa ku(wa)+aba+ula yani akarsu ve koruların kutsal annesi demektir. İslamiyet öncesi Arap yarımadasında Mekke’nin kutsal ilahesi Hübel-Übel’in ve şehrin bir başka koruyucu tanrıçası olan Lat’ın da Lykia kökenli Leto’nun devamı olduğundan hareketle Halikarnas Balıkçısı islamiyetteki ay sembolizmi ve 5 sayısına verilen önemi daha önceki dönemin anaerkil etkileşimine bağlar. Kıble ve kabe sözcüklerinin de Kibele sözcüğünden türetildiği, hatta “Abdullah” özel adının ilk şeklinin “Abdullat”-lat’a tapan olduğu bilinmektedir. Arap panteonunda bir ağaç kütüğüyle sembolize edilirdi, bu simge “xanon” olarak en eski devirlerden beri Anadolu’da tanrıçayı betimlemek için kullanılır, tarihsel açıdan bakıldığında Sümer, Mezopotamya ve Yakın-Doğuda Anatanrıça kültü m.ö.2500-3500 arası tarihlenirken (Avrupa’daki tarihler de bu civardadır) Anadolu’da bu tarih çok daha geriye gitmektedir, kelimelerin etimolojik geriye gidişi de aynı noktaya işaret eder.  
Yazıda genelde en arkaik döneme vurguda bulunulduysa da, Anadolu’nun bu en eski yerleşimlerinin, toplumlarının ve uygulamalarının üstüne günümüze dek  pek çok şey eklenmiştir ki bu genişliğinden dolayı ancak apayrı bir yazının konusu olabilir; semavi dinler, doğu ve batıdan çok çeşitli kavim ve halklar, maniheizm ve zerdüşt gibi pek çok inanç akımı, sonunda islamiyet ve tabii ki Orta-Asya Şamanizminin Türkmen boyları gibi kanallarla Anadolu’nun en uç noktalarına kadar ulaşması ve kaynaşması söz konusudur. (Ki bu da apayrı bir yazı çıkarılacak kadar kapsamlıdır.) Türk ezoterizmi gibi bir kavramdan bahsedildiğinde de doğal olarak geçmişteki bu büyük zenginlikten istifade etmemek olanaksızdır, gerçekten de içinde bulunduğumuz coğrafya günlük yaşamın içinde bile bize mesajlar vermeye devam etmektedir, gelişme yolunda bizzat yaşamın kendini de rehber edinen bizler bu açıdan talihli kişileriz. 
(Burada son kez parantez açıyorum , Anadolu paganizminden bahsederken batıyla olan büyük farkları gibi tabirler kullanılagelmektedir, bunları açıklığa kavuşturmak için tekrar ele almak yerinde olur kanaatindeyim. Burada farklılık demek çok muğlak kalıyor, tam tersine ana hatlarıyla işleyiş hemen hemen aynı. “Coven” kelimesi latince “convenire” sözcüğünden türetilmiş “biraraya gelmek” anlamında kullanılan bir kelime, genel bir betimleme yapmak için büyük oranda kabul görmüş bu terim kullanılır ancak gelenekten geleneğe gruplara farklı adlar verildiği de olur. İskoç geleneği ve Asatru örneğin, coven kelimesini kabul etmezler vs. Türkçe’de bunun ilginç bir şekilde “kovan” olarak geçtiğini bir kaç yerde gördüm ve açıkçası oldukça da hoşuma gitti , Anatanrıça dininin Artemis ile birlikte en uzun süre yaşadığı yer olan bu topraklarda Artemis’e ve büyük anneye verilen en son sembol “kraliçe arı”ydı ve İzmir’in de simgesi olduğu şekliyle betimlemelerde ve Artemis heykelinin süslemelerinde de arı figürü bol bol geçmekte . Kovan tanrıçanın topraklarında bir araya gelen gruplar için eğer kullanımı kabul de görüyorsa bence anlamına tam oturan bir tabir. Maddelerden hareket ederek gitmek gerekirse, bazı noktalar şöyle açıklığa kavuşturulabilir:
Batıda Pagan olmak için bekleme zamanı yok, bizde var.
Sohbet toplantıları, e-mail grupları ya da özel yazışmalar olsun bunun üzerine pek çok kereler yazmışımdır, hazırlık süresi benzer anlamda tek şekilde alınabilir o da geleneksel olarak “one year and a day” (Bir sene ve bir gün) ya da 13 ay 28 günlük bir süre verilmesidir, bu takvim ay döngüleriyle doğrudan bağlantılıdır ancak kullanıldığı yerler çok farklıdır ve genelde hazırlık aşaması olarak geçirilen evreyi betimlemek üzere sembolik olarak kullanılır. Günümüzde bazı Wiccan tradisyonları bu ön süreyi baz alarak bittiği tarihte inisiyasyon seremonisini gerçekleştirirler ve adaya bu süre boyunca yoğun bir hazırlık eğitimi verilir. Ancak “bir sene ve bir gün” deyimi belki de başına “en azından” eklenerek kullanılmalıdır, zira biçilmiş kesin bir tarih herkeste birbirinden farklı oluşan kişisel gelişim sürecinden çok bağımsızdır, bu süre tamamen kişisel ilerlemeye göre seneler de alabilir, çok kısa bir zaman dilimi içerisinde de gerçekleşebilir; tekrardan özellikle belirtiyorum ki böylesi bir kesin saptama semboliktir. Bir de Internette ve çok çeşitli yerlerde yazan yalan yanlış bir sürü zırvanın yol açtığı yanlış anlamalar var, genelde popülist bir yaklaşımla  “how can i become a witch?" (Nasıl cadı olunur!!!???) saçma sorusuna karşı verilen anlamsız  bir cevap bu ve ne yazık ki gerçekte var olan kavramı da sulandırıp anlamını yitirmesine neden oluyor. Bir de, zamanla ilgili son olarak şunun ayırdına varmak gerek ki, tabii ki araştırma yapma, bilgi edinme ve öğrenme bir süreçtir ve zaman alır sadece bu süre kısıtlı ya da kurallara bağlı değildir. İnisiyasyon sürecini tecrübe edenler demek istediğimi daha iyi anlayacaklardır; “paganizm” deyince eğer kişisel tercih değilse bir bekleme süresi yoktur, ancak gelenek veya order deyince vardır. Bu konuda güzel bir laf söylenegelir, eclectic oluşumun Hpss’lerinin   " …The Lord and Lady make you Priest or Priestess, but I make you an Initiated One" anektodunu geçmeleri anlamlıdır. Takvime gelince, Anadolu olsun batı kaynaklı olsun, hem ay ve hem de güneş takvimi kullanılır, hatta Batıda coğrafi özelliğinden ötürü ay takvimi daha kapsamlı ve ayrıntı olarak isimlendirilmiştir, güneşse ekinoks ve solstislerin ayrılmaz öğesi olarak doğanın döngüsünü takip eden her pagan inanç sistemi için önemlidir. Anadolu’da yaşayan biri olarak  batıda hafifte de olsa yerildiği şekliyle güneş bağlantısından ötürü “lesser” kabul edilen 4 ana şenliğin bu sıfatına katılmadığımı bir çok yazımda dile getirmiştim. Arabistan’ın ay takvimi hatta islamiyet öncesi panteonuna da yazıda değindim, buradan bağlantıyı ayırt etmek güç olmayacaktır . Son olarak:
Anadolu’da okültik tanıma uyan şekilde varolması muhtemel tradisyon veya uygulamalarla ilgili konuşmak gerekirse, Anadolu gibi her bölgesi, her köyü farklı bir etkileşimden gelen, Ege Akdeniz ve Karadeniz diye ayrıldığında bile oldukça farklılaşabilen bir alanda eğer varsa belirli bir yaygın gelenekten ve onun sembollerinden bahsetmek oldukça güç olacaktır. Aslında bunun konuşulması bir bakıma keyif verici zira bu belirli bir hareketliliğin yaşanıyor olduğu ya da yaşanacağı anlamına gelebilir ve şahsen sevindirici buluyorum ancak her zaman gözettiğim şekilde anlam karmaşasına düşmemek ve iyice etüt edilmeden bağlantıları kurmamak oldukça önemli, geçmişten ders çıkarmak için 1900’lerin ortasına doğru tüm Avrupa’da yaşanan ve şu anda hafiften de aşağılayarak “witchwars” denen döneme bakmak yeter, Gardner ilk kez New Forest’ten bahsettiğinde bir kaç yıl içinde İngiltere’de hatta Avrupa’nın bir çok yerinde bu grubun devamı hatta öncüleri olduğunu iddia eden sürüyle oluşum ortaya çıktı, buna asırlar süren bir aile geleneğinden geldiğini iddia eden kırsal kesimin bireyleri izledi, öyle ki son darbeyi vuran Alex Sanders, daha sonraları Gardnerian adını alacak taraftan bazı dokümanları aşırdığında ufak çaplı bir kıyamet yaşanmıştı, Gardnerian grubun o zamanki başrahibesi Doreen Valiente, Old Dorothy denen inisiyatik kaynağının varlığını kanıtlamak için Hindistan’dan Afrika’ya ve İngiltere’ye dek ulaşan nüfus kayıtlarıyla boğuşup epey vakit harcadı, bu dönemin canlı ve güvenilir tarafları olan Patricia ve Arnold Crowther, Sybil Leek ve Doreen Valiente gibi yazarlar otobiyografik eserlerinde yaşananları  ayrıntılı olarak anlatırlar ki bu olanların İngiltere ayağıydı. Sahte ve popülist olanla güvenilir ve sabit olan arasındaki ayrımı yapmak zor olmuştu , tabii ki  New Forest Grubu ilk veya son olmadığı gibi belirleyici de değildi  ve tüm oluşum iddialarının arasında çok az miktarda da olsa gerçek faaliyet gösterenlere rastlanıyordu . Bu oldukça tartışmalı ve istenilen tarafa çekilebilecek bir konudur, dileğim aynılarının hiçbiryerde tekrar yaşanmaması yönündedir.)

toklucaktan haberler

dernek nedir.amaçları

TOKLUCAK DER .in ARIK DER ile ZARA DER. yanyana olan arsa ile ilğili bilgiler.. 1- konu hakkında gelişmeler.. 2- varılan durum 3- dernek üyelerinin konu hakkında bilgileri GEREKLİ BİLGİLER TOPARLANIP ..GELİŞMELER..SİZLERE DUYURULACAKTIR. MAİL. ADRESİM ..haloyildiz@gmail.com ..SİZLERİN ULAŞABİLDİĞİ BİLGİLERİ PAYLAŞIRSANIZ ..YAYINLARIZ. ERGÜN YILDIZ..

DERNEK NEDİR? NASIL KURULUR?

Derneğin tanımı

23.11.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5253 sayılı Dernekler Kanununun 2. maddesinde derneğin tanımı; " Dernek: Kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, en az yedi gerçek veya tüzel kişinin, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklarını” olarak yapılmıştır.

Kimler dernek kurabilir

Fiil ehliyetine sahip gerçek veya tüzel kişiler, önceden izin almaksızın dernek kurma hakkına sahiptir.

Dernek kurucusu olabilmeleri ile ilgili olarak, Türk Silâhlı Kuvvetleri ve kolluk kuvvetleri mensupları ile kamu kurum ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri hakkında özel kanunlarında getirilen kısıtlamalar saklıdır.

Ayrıca, onbeş yaşını bitiren ayırt etme gücüne sahip küçükler; toplumsal, ruhsal, ahlakî, bedensel ve zihinsel yetenekleri ile spor, eğitim ve öğretim haklarını, sosyal ve kültürel varlıklarını, aile yapısını ve özel yaşantılarını korumak ve geliştirmek amacıyla yasal temsilcilerinin yazılı izni ile çocuk dernekleri kurabilir veya kurulmuş çocuk derneklerine üye olabilirler.

Oniki yaşını bitiren küçükler yasal temsilcilerinin izni ile çocuk derneklerine üye olabilirler ancak yönetim ve denetim kurullarında görev alamazlar.

Çocuk derneklerine onsekiz yaşından büyükler kurucu veya üye olamazlar.

Dernek kurucusu olacak kişilerde aranan fiil ehliyetine ne şekilde sahip olunur.

4721 sayılı Türk Medeni Kanununda belirtildiği üzere; ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.

Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmamak: Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ve bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmamak yada bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkûm bulunmamaktır.

Ergin olmak: Onsekiz yaşını doldurmuş olmak veya onsekiz yaşın doldurmamış olduğu halde evlenmiş olmak yada onbeş yaşını doldurmuş küçüklerin kendi isteği ve velisinin rızasıyla mahkemece ergin kılınmış olmaktır.

Tüzel kişiler, kanuna ve kuruluş belgelerine göre gerekli organlara sahip olmakla, fiil ehliyetini kazanırlar. Tüzel kişinin iradesi, organları aracılığıyla açıklanır.

Dernekler özel hukuk tüzelkişisi olup, Türk Medeni Kanununun 48. maddesinde belirtilen tüm hak ve yetkilere sahiptir.

Hangi amaçla dernek kurulamaz

Anayasa ve kanunlarla açıkça yasaklanan amaçları veya konusu suç teşkil eden fiilleri gerçekleştirmek amacıyla dernek kurulamaz.

Derneğin amacı; kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir gayeyi gerçekleştirmeye yönelik, anlaşılabilir ve süreklilik arz etmelidir. Hukuka veya ahlâka aykırı olmamalıdır.

Derneğin kuruluş şekli

Dernekler, kuruluş bildirimini, dernek tüzüğünü ve gerekli belgeleri yerleşim yerinin bulunduğu yerin en büyük mülki amirine verdikleri anda tüzel kişilik kazanırlar.

Dernek tüzüğünün içeriği

Dernekler Mevzuatı gereğince derneğin tüzüğünde aşağıda gösterilen hususların belirtilmesi zorunludur:

a-Derneğin adı ve merkezi. (Derneğinizin adı, daha önce kurulmuş olan bir derneğin adından farklı olmak zorundadır. Dernek adını kontrol etmek için tıklayınız)

b-Derneğin amacı ve bu amacı gerçekleştirmek için dernekçe sürdürülecek çalışma konuları ve çalışma biçimleri ile faaliyet alanı.

c-Derneğe üye olma ve üyelikten çıkmanın şart ve şekilleri.

d-Genel kurulun toplanma şekli ve zamanı.

e-Genel kurulun görevleri, yetkileri, oy kullanma ve karar alma usul ve şekilleri.

f-Yönetim ve denetim kurullarının görev ve yetkileri, ne suretle seçileceği, asıl ve yedek üye sayısı.

g-Derneğin şubesinin bulunup bulunmayacağı, bulunacak ise şubelerin nasıl kurulacağı, görev ve yetkileri ile dernek genel kurulunda nasıl temsil edileceği.

h-Üyelerin ödeyecekleri giriş ve yıllık aidat miktarının belirlenme şekli.

ı-Derneğin gelir kaynakları.

i- Derneğin borçlanma usulleri.

j- Derneğin iç denetim şekilleri

k-Tüzüğün ne şekilde değiştirileceği.

l-Derneğin feshi halinde mal varlığının tasfiye şekli.

m-Dernek geçici yönetim kurulu üyelerinin adı, soyadı, görev ünvanı.

Dernek tüzüğünde kanunen belirtilmesi zorunlu hususlar dışında, Kanuna aykırı olmamak kaydıyla tüzükte yer alması istenilen diğer hükümler eklenebilir.

Örnek Dernek Tüzüğü İçin Tıklayınız.

Dernek kuruluşu için gerekli belgeler

Dernek kurucuları (en az yedi gerçek veya tüzel kişi) tarafından imzalanmış olan (Dernekler Yönetmeliği Ek-2’de bulunan) iki adet kuruluş bildirimi ve aşağıda belirtilen ekleri, derneğin kurulacağı yerin mülki idare amirliğine verilir.

a) Kurucular tarafından her sayfası imzalanmış üç adet dernek tüzüğü,

b) Kurucuların nüfus cüzdan fotokopisi,

c) Dernek kurucuları arasında tüzel kişiliklerin bulunması halinde; bu tüzel kişilerin unvanı, yerleşim yeri ve kuruluş belgesi ile tüzel kişiliklerin organları tarafından yetkilendirilen gerçek kişi de belirtilmek kaydıyla bu konuda alınmış kararın fotokopisi,

d) Kurucular arasında yabancı dernek veya dernek ve vakıf dışında kar amacı gütmeyen kuruluşlar bulunması halinde, bu tüzel kişilerin dernek kurucusu olabileceğini gösteren İçişleri Bakanlığınca verilmiş izin belgesi,

e) Kurucular arasında yabancı uyruklular varsa, bunların Türkiye'de yerleşme hakkına sahip olduklarını gösterir belgelerin fotokopileri,

f) Yazışma ve tebligatı almaya yetkili kişi veya kişilerin adı, soyadı, yerleşim yerlerini ve imzalarını belirten liste.

Büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerdeki dernek kuruluş işlemlerinde istenen belgeler birer arttırılarak verilir.

Dernekler, kuruluş bildirimi ve eklerini mülki idare amirliğine vermek suretiyle tüzel kişilik kazanırlar.

Çocuk derneklerine tüzel kişiler kurucu veya üye olamazlar, ayrıca çocuk derneklerinde kuruluş bildirimine, kurucu çocukların yasal temsilcilerinin izni eklenir.

Dernek kuruluş bildiriminin incelenmesi

Dernek kuruluş bildirimi ve belgelerin doğruluğu ile dernek tüzüğü, en büyük mülki amir tarafından altmış gün içinde dosya üzerinden incelenir.

Kuruluş bildiriminde, tüzükte ve kurucuların hukuki durumlarında kanuna aykırılık veya noksanlık tespit edildiği takdirde bunların giderilmesi veya tamamlanması derhal kuruculardan istenir. Bu istemin tebliğinden başlayarak otuz gün içinde belirtilen noksanlık tamamlanmaz ve kanuna aykırılık giderilmezse; en büyük mülki amir, yetkili asliye hukuk mahkemesinde derneğin feshi konusunda dava açması içir durumu Cumhuriyet savcılığına bildirir. Cumhuriyet savcısı mahkemeden derneğin faaliyetinin durdurulmasına karar verilmesini de isteyebilir.

Kuruluş bildiriminde, tüzükte ve belgelerde kanuna aykırılık veya noksanlık bulunmaz ya da bu aykırılık veya noksanlık belirli sürede giderilmiş bulunursa; keyfiyet derhal derneğe yazıyla bildirilir ve dernek, dernekler kütüğüne kaydedilir.

Derneğin zorunlu Organları hangileridir

Derneğin zorunlu organları, genel kurul, yönetim kurulu ve denetim kuruludur.

Dernekler zorunlu organları dışında başka organlar da oluşturabilirler. Ancak, bu organlara zorunlu organların görev, yetki ve sorumlulukları devredilemez.

Genel kurul, derneğin en yetkili karar organı olup; derneğe kayıtlı üyelerden oluşur. Genel kurul, dernek organlarını seçer ve derneğin diğer bir organına verilmemiş olan işleri görür.

Genel kurul, üyeliğe kabul ve üyelikten çıkarma hakkında son kararı verir, derneğin diğer organlarını denetler ve onları haklı sebeplerle her zaman görevden alabilir.

Yönetim kurulu, beş asıl ve beş yedek üyeden az olmamak üzere dernek tüzüğünde belirtilen sayıda üyeden oluşur.

Yönetim kurulu, derneğin yürütme ve temsil organıdır; bu görevini kanuna ve dernek tüzüğüne uygun olarak yerine getirir.

Temsil görevi, yönetim kurulunca, üyelerden birine veya bir üçüncü kişiye verilebilir.

Denetim kurulu, üç asıl ve üç yedek üyeden az olmamak üzere dernek tüzüğünde belirtilen sayıda üyeden oluşur.

Denetim kurulu, denetleme görevini, dernek tüzüğünde belirtilen esas ve usullere göre yapar; denetleme sonuçlarını bir raporla yönetim kuruluna ve genel kurula sunar.

Derneğin kuruluşundan sonra yapılması gereken işlemler

A- Defter tutulması

Dernekler tarafından tutulması zorunlu olan defterler temin edilerek kullanmaya başlanılmadan önce dernekler biriminden veya noterden onaylattırılmalıdır.

Dernekler aşağıda yazılı defterleri tutarlar.

a) İşletme hesabı esasında tutulacak defterler ve uyulacak esaslar aşağıdaki gibidir:

1) Karar Defteri: Yönetim kurulu kararları tarih ve numara sırasıyla bu deftere yazılır ve kararların altı toplantıya katılan üyelerce imzalanır.

2) Üye Kayıt Defteri: Derneğe üye olarak girenlerin kimlik bilgileri, derneğe giriş ve çıkış tarihleri bu deftere işlenir. Üyelerin ödedikleri giriş ve yıllık aidat miktarları bu deftere işlenebilir.

3) Evrak Kayıt Defteri: Gelen ve giden evraklar, tarih ve sıra numarası ile bu deftere kaydedilir. Gelen evrakın asılları ve giden evrakın kopyaları dosyalanır. Elektronik posta yoluyla gelen veya giden evraklar çıktısı alınmak suretiyle saklanır.

4) Demirbaş Defteri: Derneğe ait demirbaşların edinme tarihi ve şekli ile kullanıldıkları veya verildikleri yerler ve kullanım sürelerini dolduranların kayıttan düşürülmesi bu deftere işlenir.

5) İşletme Hesabı Defteri: Dernek adına alınan gelirler ve yapılan giderler açık ve düzenli olarak bu deftere işlenir.

6) Alındı Belgesi Kayıt Defteri : Alındı belgelerinin seri ve sıra numaraları, bu belgeleri alan ve iade edelerin adı, soyadı ve imzaları ile aldıkları ve iade ettikleri tarihler bu deftere işlenir.

b) Bilanço esasında tutulacak defterler ve uyulacak esaslar aşağıdaki gibidir:

1) (a) bendinin 1, 2, 3 ve 6 ncı alt bentlerinde kayıtlı defterleri bilanço esasında defter tutan dernekler de tutarlar.

2) Yevmiye Defteri, Büyük Defter ve Envanter Defteri: Bu defterlerin tutulma usulü ile kayıt şekli Vergi Usul Kanunu ile bu Kanununun Maliye Bakanlığına verdiği yetkiye istinaden yayımlanan Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğleri esaslarına göre yapılır.

Tutulacak defter ve kayıtların Türkçe olması zorunludur. Defterler mürekkepli kalemle yazılır.

Defterler bilgisayar ortamında da tutulabilir. Ancak form veya sürekli form şeklinde tutulacak defterler, kullanılmaya başlanmadan önce her bir sayfasına numara verilerek ve onaylatılarak kullanılabilir. Onaylı sayfalar kullanıldıktan sonra defter haline getirilerek muhafaza edilir.

Yevmiye defteri maddelerinde yapılan yanlışlar ancak muhasebe kurallarına göre düzeltilebilir. Diğer defter ve kayıtlara rakam ve yazılar yanlış yazıldığı takdirde düzeltmeler ancak yanlış rakam ve yazı okunacak şekilde çizilmek, üst veya yan tarafına veya ilgili bulunduğu hesaba doğrusu yazılmak suretiyle yapılabilir. Yanlış rakam ve yazının çizilmesi halinde, bu rakam ve yazıyı çizen tarafından paraflanır.

Defterlere geçirilen bir kayıt; kazımak, çizmek veya silmek suretiyle okunamaz hale getirilemez.

Karar defterinin sayfa sonunda imza için bırakılan bölümü hariç defterlerin satırları, çizilmeksizin boş bırakılamaz ve atlanamaz. Ciltli defterlerde, defter sayfaları ciltten koparılamaz. Tasdikli form veya sürekli form yapraklarının sırası bozulamaz ve bunlar yırtılamaz.

Derneklere ait belgeler, kaydedildikleri defterdeki kayıt sırasına uygun olarak numaralandırılır ve dosyalanarak saklanır.

Kayıt zamanı;

İşlemler, defterlere günlük olarak kaydedilir. Ancak, gelir ve gider kayıtları;

a) İşlemlerin, işin hacmine ve gereklerine uygun olarak muhasebe düzeni ve güvenliğini bozmayacak bir süre içinde kaydedilmesi şarttır. Bu gibi kayıtlar on günden fazla geciktirilmez.

b) Kayıtlarını devamlı olarak muhasebe fişleri ve bordro gibi yetkili amirlerin imza ve parafını taşıyan belgelere dayanarak tutan derneklerde, işlemlerin bunlara kaydedilmesi, deftere işlenmesi hükmündedir. Ancak bu kayıtlar, işlemlerin esas defterlere kırkbeş günden daha geç intikal ettirilmesine imkan vermez. Dernek defterlerinin denetim amacıyla istenmesi halinde, kırkbeş günlük sürenin dolması beklenmeden kayıtların işlenmesi zorunludur.

Hesap dönemi;

Derneklerde hesap dönemi bir takvim yılıdır. Hesap dönemi 1 Ocak’ta başlar ve 31 Aralık’ta sona erer. Yeni kurulan derneklerde hesap dönemi kuruluş tarihinde başlar ve 31 Aralık’ta sona erer.

Defterlerin ara tasdiki;

Bu defterlerin kullanılmasına sayfaları bitene kadar devam edilir ve defterlerin ara tasdiki yapılmaz. Ancak, bilanço esasına göre tutulan defterler ile form veya sürekli form yapraklı defterlerin, kullanılacağı yıldan önce gelen son ayda, her yıl yeniden tasdik ettirilmesi zorunludur.

B-Dernek gelirlerinin tahsilinde kullanılacak Alındı Belgelerinin bastırılması

Alındı belgelerinin biçimi;

Dernek gelirlerinin tahsilinde kullanılacak Alındı Belgeleri Dernekler Yönetmeliği 42. maddesinde belirtilen biçim ve ebatta yönetim kurulu kararıyla matbaaya bastırılır.

Alındı belgelerinin kontrolü;

Bastırılan alındı belgelerinin seri ve sıra numaraları ile diğer baskı işlerinde kusur bulunup bulunmadığı, sayman üyece kontrol edilir. Kontrolde hatalı olduğu ortaya çıkan cilt veya formlar geri verilerek aynı miktarda yenisi bastırılır. Alındı belgeleri, matbaadan sayman üye tarafından bir tutanak ile teslim alınır.

Alındı belgelerinin deftere kaydı;

Dernek saymanınca teslim alınan alındı belgelerinin tamamı, numarası en küçük olan alındı belgesi cildinden başlamak üzere defterin yalnızca başlangıç, bitiş ve serisi sütunları doldurularak, her bir satırda bir alındı belgesi cildi gösterilecek şekilde alt alta yazılmak suretiyle kaydedilir. Defterin diğer sütunları, alındı belgesi ciltlerinin gelir tahsil edecek kişilere teslim edilmesi veya teslim edilen alındı belgesi cildinin iade edilmesi sırasında doldurulur.

Alındı belgelerinin kullanımı;

Alındı belgeleri, gelir tahsil etme görev ve yetkisine sahip bulunanlara, sayman üyelerce imza karşılığı verilir ve kullanıldıktan sonra imza karşılığı geri alınır. Bu işlemler Alındı Belgesi Kayıt Defterinde gösterilir.

Alındı belgeleri, sabit boyalı sert veya sivri uçlu tükenmez kalemle okunaklı bir biçimde silintisiz ve kazıntısız olarak doldurulur. Ödemede bulunana asıl yaprak koparılarak verilir, koçan kısmı ciltte bırakılır. Düzenleme sırasında hata yapılırsa, hatalı belge yaprağı ödemede bulunana verilmez. Asıl ve koçan yaprakların üzerine “İPTAL” ibaresi yazılıp her ikisi koparılmadan ciltte bırakılır.

Form şeklinde bastırılan alındı belgeleri, elektronik sistemler aracılığıyla doldurulduktan sonra aslı ödemede bulunana verilir; sureti dosyasında muhafaza edilir.

C- Yetki belgesi düzenlenmesi

Dernek adına gelir tahsil edecek kişi veya kişiler, yetki süresi de belirtilmek suretiyle, yönetim kurulu kararı ile tespit edilir. Gelir tahsil edecek kişilerin açık kimliği, imzası ve fotoğraflarını ihtiva eden (Dernekler Yönetmeliği EK-19’da bulunan) “Yetki Belgesi” dernek tarafından üç nüsha olarak düzenlenerek, dernek yönetim kurulu başkanınca onaylanır. Yetki belgelerinin birer sureti dernekler birimlerine verilir.

Dernek adına gelir tahsil edecek kişiler, ancak adlarına düzenlenen yetki belgelerinin bir suretinin dernekler birimine verilmesinden itibaren gelir tahsil etmeye başlayabilirler

Yetki belgelerinin süresi, yönetim kurullarının görev süresi ile sınırlıdır. Yeni seçilen yönetim kurullarının, yetki belgelerini birinci fıkra esaslarına göre yenilemesi zorunludur. Yetki belgesinin süresinin bitmesi veya adına yetki belgesi düzenlenen kişinin görevinden ayrılması, ölümü, işine veya görevine son verilmesi, derneğin kendiliğinden dağıldığının tespit edilmesi veya fesih edilmesi gibi hallerde, verilmiş olan yetki belgelerinin dernek yönetim kuruluna bir hafta içinde teslimi zorunludur. Ayrıca, gelir toplama yetkisi yönetim kurulu kararı ile her zaman iptal edilebilir. Yetki belgesi ile ilgili değişiklikler yönetim kurulu başkanınca, onbeş gün içerisinde dernekler birimine bildirilir.

D -Gelir–Gider İşlemleri

Dernek gelirleri alındı belgesi ile tahsil edilir. Dernek gelirlerinin bankalar aracılığı ile tahsili halinde banka tarafından düzenlenen dekont veya hesap özeti gibi belgeler alındı belgesi yerine geçer.

Dernek adına gelir tahsil etmekle yetkili olan kişiler, tahsil ettikleri paraları otuz gün içerisinde dernek saymanına teslim ederler veya derneğin banka hesabına yatırırlar. Ancak, tahsilatı 2005 yılı için 1000.- YTL’yi (yeniden değerleme oranında artırılır) geçenler, 30 otuz günlük süreyi beklemeksizin tahsil ettikleri parayı en geç iki iş günü içinde dernek saymanına teslim ederler veya derneğin banka hesabına yatırırlar.

Dernek kasasında bulundurulabilecek para miktarı, ihtiyaçlar dikkate alınarak yönetim kurulunca belirlenir.

Dernek giderleri ise fatura, perakende satış fişi, serbest meslek makbuzu gibi harcama belgeleri ile yapılır. Ancak dernekler, Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesi kapsamında bulunan ödemeleri için Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre gider pusulası, bu kapsamda da bulunmayan ödemeleri için Gider Makbuzu düzenlerler.

Dernekler tarafından kişi, kurum veya kuruluşlara yapılacak bedelsiz mal ve hizmet teslimleri (Dernekler Yönetmeliği EK-15’te bulunan) Ayni Yardım Teslim Belgesi ile yapılır. Kişi, kurum veya kuruluşlar tarafından derneklere yapılacak bedelsiz mal ve hizmet teslimleri ise Ayni Bağış Alındı Belgesi ile kabul edilir.

Bu belgeler; Dernekler Yönetmeliğinde ((EK-13) (EK- 14) ve (EK- 15)’de) gösterilen biçim ve ebatta, müteselsil seri ve sıra numarası taşıyan, kendinden karbonlu elli asıl ve elli koçan yaprağından meydana gelen ciltler veya elektronik sistemler ve yazı makineleri aracılığıyla yazdırılacak form veya sürekli form şeklinde, dernekler tarafından bastırılır. Form veya sürekli form şeklinde bastırılacak belgelerin, belirtilen nitelikte olması zorunludur.

Saklama süresi;

Defterler hariç olmak üzere, dernekler tarafından kullanılan alındı belgeleri, harcama belgeleri ve diğer belgeler özel kanunlarda belirtilen süreler saklı kalmak üzere, kaydedildikleri defterlerdeki sayı ve tarih düzenine uygun olarak 5 yıl süreyle saklanır.

İşletme hesabı tablosu;

İşletme hesabı esasına göre kayıt tutan dernekler yıl sonlarında (31 Aralık) (Dernekler Yönetmeliği EK-16’da gösterilen biçimde) “İşletme Hesabı Tablosu” düzenlerler.

Bilanço esasına göre raporlama;

Bilanço esasına göre defter tutan derneklerin yıl sonlarında (31 Aralık), Maliye Bakanlığınca yayımlanan Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğlerini esas alarak bilanço ve gelir tablosunu düzenlemeleri yeterlidir.

E-Üye kayıt işlemleri

Derneğe üye olmaları Kanunla yasaklanmamış olan ve dernek tüzüğüne göre üye olma şartlarını taşıyan kişilerin derneğin yönetim kuruluna yapacakları yazılı üyelik başvuruları yönetim kurulunca görüşülerek en çok otuz gün içinde üyeliğe kabul veya isteğin reddi şeklinde karara bağlanıp, sonucu müracaat sahibine yazı ile duyurulması zorunludur. Derneğin, ilk genel kurul toplantısının yapılacağı tarihe kadar, dernek tüzüğünde sayıları belirtilen yönetim ve denetleme kuruları üye tam sayısının asıl ve yedeklerini oluşturabilecek sayıdan az olmamak üzere üye kayıt edilmesine ihtiyaç bulunmaktadır.

Yönetim kurulunca, karar defterinde alınan karar ile üyeliğe kabul edilmiş bulunanlar dernek üyesi olurlar. Üyeliğe kabul kararının tarih ve sayısı ile üyenin kimlik bilgileri ve aidat ödentileri üye kayıt defterine kayıt edilir.

Yazılı olarak yapılacak üyelik başvurusu, dernek yönetim kurulunca en çok otuz gün içinde karara bağlanır ve sonuç yazıyla başvuru sahibine bildirilir. Başvurusu kabul edilen üye, bu amaçla tutulacak deftere kaydedilir.

Üyelik için kanunda veya tüzükte aranılan nitelikleri sonradan kaybedenlerin dernek üyeliği kendiliğinden sona erer.

Hiç kimse, dernekte üye kalmaya zorlanamaz. Her üye yazılı olarak bildirmek kaydıyla, dernekten çıkma hakkına sahiptir.

Tüzükte üyelerin çıkarılma sebepleri gösterilebilir.

Tüzükte çıkarma düzenlenmemişse üye, ancak haklı sebeple çıkarılabilir. Bu çıkarma kararına, haklı sebep bulunmadığı ileri sürülerek itiraz edilebilir.

F- Genel kurul toplantısı

Derneğin, kuruluş işlemlerinde eksiklik ve kanuna aykırılık bulunmadığına ilişkin olarak mahallin mülki amirliğince yapılan yazılı bildirimi izleyen altı ay içinde dernekler ilk genel kurul toplantısını yapmak ve organlarını oluşturmakla yükümlüdürler.

Genel kurul;

a) Dernek tüzüğünde belli edilen zamanlarda olağan,

b) Yönetim veya denetim kurulunun gerekli gördüğü hallerde veya dernek üyelerinden beşte birinin yazılı isteği üzerine otuz gün içinde olağanüstü toplanır.

Genel kurul toplantıya yönetim kurulunca çağrılır.

Çağrı usulü;

Yönetim kurulu, dernek tüzüğüne göre genel kurula katılma hakkı bulunan üyelerin listesini düzenler. Genel kurula katılma hakkı bulunan üyeler, en az onbeş gün önceden, günü, saati, yeri ve gündemi bir gazetede ilan edilmek veya yazılı ya da elektronik posta ile bildirilmek suretiyle toplantıya çağrılır. Bu çağrıda, çoğunluk sağlanamaması sebebiyle toplantı yapılamazsa, ikinci toplantının hangi gün, saat ve yerde yapılacağı da belirtilir. İlk toplantı ile ikinci toplantı arasındaki süre yedi günden az, altmış günden fazla olamaz.

Toplantı, çoğunluk sağlanamaması sebebinin dışında başka bir nedenle geri bırakılırsa, bu durum geri bırakma sebepleri de belirtilmek suretiyle, ilk toplantı için yapılan çağrı usulüne uygun olarak üyelere duyurulur. İkinci toplantının geri bırakma tarihinden itibaren en geç altı ay içinde yapılması zorunludur. Üyeler ikinci toplantıya, birinci fıkrada belirtilen esaslara göre yeniden çağrılır.

Genel kurul toplantısı bir defadan fazla geri bırakılamaz.

Toplantı usulü;

Genel kurula katılma hakkı bulunan üyelerin listesi toplantı yerinde hazır bulundurulur. Toplantı yerine girecek üyelerin resmi makamlarca verilmiş kimlik belgeleri, yönetim kurulu üyeleri veya yönetim kurulunca görevlendirilecek görevliler tarafından kontrol edilir. Üyeler, yönetim kurulunca düzenlenen listedeki adları karşısına imza koyarak toplantı yerine girerler. Kimlik belgesini göstermeyenler, belirtilen listeyi imzalamayanlar ile genel kurula katılma hakkı bulunmayan üyeler toplantı yerine alınmaz. Bu kişiler ve dernek üyesi olmayanlar, ayrı bir bölümde genel kurul toplantısını izleyebilirler.

Toplantı yeter sayısı sağlanmışsa durum bir tutanakla tespit edilir ve toplantı yönetim kurulu başkanı veya görevlendireceği yönetim kurulu üyelerinden biri tarafından açılır. Toplantı yeter sayısı sağlanamaması halinde de yönetim kurulunca bir tutanak düzenlenir.

Açılıştan sonra, toplantıyı yönetmek üzere bir başkan ve yeteri kadar başkan vekili ile yazman seçilerek divan heyeti oluşturulur.

Dernek organlarının seçimi için yapılacak oylamalarda, oy kullanan üyelerin divan heyetine kimliklerini göstermeleri ve hazırun listesindeki isimlerinin karşılarını imzalamaları zorunludur.

Toplantının yönetimi ve güvenliğinin sağlanması divan başkanına aittir. Genel kurul, gündemdeki konuların görüşülerek karara bağlanmasıyla sonuçlandırılır. Genel kurulda her üyenin bir oy hakkı vardır; üye oyunu şahsen kullanmak zorundadır.

Toplantıda görüşülen konular ve alınan kararlar bir tutanağa yazılır ve divan başkanı ile yazmanlar tarafından birlikte imzalanır. Toplantı sonunda, tutanak ve diğer belgeler yönetim kurulu başkanına teslim edilir. Yönetim kurulu başkanı bu belgelerin korunmasından ve yeni seçilen yönetim kuruluna yedi gün içinde teslim etmekten sorumludur.

Mahkemece kayyım atanması veya Medeni Kanunun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre görevlendirilme yapılması halinde, bu maddede yönetim kurulana verilen görevler bu kişiler tarafından yerine getirilir.

G-Genel kurul sonuç bildirimi;

Olağan veya olağanüstü genel kurul toplantılarını izleyen otuz gün içinde, yönetim ve denetim kurulları ile diğer organlara seçilen asıl ve yedek üyeleri içeren (Dernekler Yönetmeliği EK-3’te belirtilen) “Genel Kurul Sonuç Bildirimi “ ve ekleri yönetim kurulu başkanı tarafından mülki idare amirliğine bildirilir:

Bu bildirime;

a) Divan başkanı, başkan yardımcıları ve yazman tarafından imzalanmış genel kurul toplantı tutanağı örneği,

b) Tüzük değişikliği yapılmışsa, tüzüğün değişen maddelerinin yeni ve eski şekli ile dernek tüzüğünün son şeklinin her sayfası yönetim kurulunca imzalanmış örneği.

Eklenir.

Genel kurul sonuç bildirimi ve ekleri, büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerde bulunan dernekler tarafından iki suret olarak verilir.

Genel kurul sonuç bildirimleri, dernek yönetim kurulu tarafından yetki verilen bir yönetim kurulu üyesi tarafından da yapılabilir. Bildirimin yapılmamasından yönetim kurulu başkanı sorumludur.

Sandığı bulunan dernekler, sandıklarına ait genel kurul sonuç bildirimi ve eklerini bu maddede belirtilen usulde mülki idare amirliğine bildirirler.

H-Beyanname verilmesi

Beyanname verme yükümlülüğü

Dernek yönetim kurulu başkanları, her takvim yılının ilk dört ayı içinde bir önceki yıla ait Dernek Beyannamelerini (Dernekler Yönetmeliği EK-21’de bulunan) doldurarak mülki idare amirliğine vermekle yükümlüdürler. İl merkezlerinde ve büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçelerde bulunan dernekler beyannamelerini bir adet, diğer ilçe merkezinde bulunanlar ise iki adet olarak verirler.

Şubeler, mülki idare amirliğine verecekleri beyannamelerin birer örneğini bağlı bulundukları derneğe de vermekle yükümlüdürler.

I-Değişikliklerin bildirilmesi

Dernekler, yerleşim yerlerinde (İkametgahlarında) meydana gelen değişiklikleri (Dernekler Yönetmeliği EK- 24’te bulunan)“Yerleşim Yeri Değişiklik Bildirimini”;

Genel kurul toplantıları dışında dernek organlarında meydana gelen değişiklikleri (Dernekler Yönetmeliği EK- 25’te bulunan) “Dernek Organlarındaki Değişiklik Bildirimini”

Doldurmak suretiyle, değişikliği izleyen otuz gün içinde mülki idare amirliğine bildirmekle yükümlüdürler. Bu belgeler, büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerde bulunan dernekler tarafından iki suret olarak verilir.

Dernek tüzüklerinde yapılan değişiklikler de tüzük değişikliğinin yapıldığı genel kurul toplantısını izleyen otuz gün içinde, (Dernekler Yönetmeliği EK-3’te bulunan) “Genel Kurul Sonuç Bildirimi “ ekinde mülki idare amirliğine bildirilir.

J-Taşınmazların bildirilmesi

Dernekler edindikleri taşınmazları tapuya tescilinden itibaren otuzgün içinde (Dernekler Yönetmeliği EK- 26’da bulunan)“Taşınmaz Mal Bildirimini Formu” nu doldurmak suretiyle mülki idare amirliğine bildirmekle yükümlüdürler.

Bu form, büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerde bulunan dernekler tarafından iki suret olarak verilir.

K-Mal bildirimi

04.5.1990 gün, 20508 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 3628 sayılı “Mal Bildiriminde bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu”na ve bu Kanuna atfen çıkartılmış olan “Mal Bildiriminde bulunulması Hakkında Yönetmelik” gereğince, Türk Hava Kurumunun Genel Yönetim ve Merkez Denetleme Kurulu Üyeleri ile Genel Merkez Teşkilatında ve Türk Kuşu Genel Müdürlüğünde, Türkiye Kızılay Derneğinin Merkez Kurullarında ve Genel Müdürlük teşkilatında görev alanlar ve bunların Şube Başkanları ve Kamuya Yararlı Derneklerin Yönetim ve Denetim Kurulu Üyeleri (Mal Bildiriminde bulunulması Hakkında Yönetmelik ekinde bulunan) “Mal Bildirim Formu”nu tek nüsha olarak doldurmak ve tarih belirterek imzalamak suretiyle mal bildiriminde bulunmak zorundadırlar.

Türk Hava Kurumunun, Türkiye Kızılay Derneğinin ve Kamuya Yararlı Derneklerin Yönetim ve Denetim Kurulu Üyeleri için İçişleri Bakanlığına, bunların Şube Başkanları için bulundukları İl Valiliklerine, Türk Hava Kurumu ile Türkiye Kızılay Derneğinde görev alanlar için Kurum ve Dernek Genel Başkanlığına,

Bu göreve başlama tarihini izleyen bir ay içinde mal bildiriminde bulunmak zorundadırlar.

Mal bildiriminde bulunacak olanların kendilerine, eşlerine ve velayetleri altındaki çocuklarına ait bulunan taşınmaz malları ile 1 inci derece Devlet Memurlarına yapılan aylık net ödemenin beş katından fazla tutarındaki her biri için ayrı olmak üzere, para, hisse senetleri ve tahviller ile altın, mücevher ve diğer taşınır malları, hakları, alacakları ve gelirleriyle bunların kaynakları, borçları ve sebepleri bu mal bildiriminin konusunu teşkil eder.

Mal varlığında önemli bir değişiklik olduğunda bir ay içinde,

Görevin sona ermesi halinde, ayrılma tarihini izleyen bir ay içinde,

Görevlere devam edenler, sonu (0) ve (5) ile biten yılların en geç Şubat ayı sonuna kadar,

Mal bildirimlerini yenilerler.

L-Derneğin İç Denetimi

Dernekte genel kurul, yönetim kurulu veya denetim kurulu tarafından iç denetim yapılabileceği gibi, bağımsız denetim kuruluşlarına da denetim yaptırılabilir.

Genel kurul veya yönetim kurulu, gerek görülen hallerde denetim yapabilir veya bağımsız denetim kuruluşlarına denetim yaptırabilir.

Genel kurul, yönetim kurulu veya bağımsız denetim kuruluşlarınca denetim yapılmış olması, denetim kurulunun yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz.

Derneğin denetleme kurulu; derneğin tüzüğünde gösterilen amaç ve amacın gerçekleştirilmesi için sürdürüleceği belirtilen çalışma konuları doğrultusunda faaliyet gösterip göstermediğini, defter, hesap ve kayıtların mevzuata ve dernek tüzüğüne uygun olarak tutulup tutulmadığını, dernek tüzüğünde tespit edilen esas ve usullere göre ve bir yılı geçmeyen aralıklarla denetler ve denetim sonuçlarını bir rapor halinde yönetim kuruluna ve toplandığında genel kurula sunar.”

İktibas: Dernekler Dairesi Başkanlığı