28 Kasım 2011 Pazartesi

HER YER KERBELA..................

İmam Hüseyin'e Ağlamak...
Peygamber çiçeği, Zehra'nın gözünün nuru, cennetlilerin efendisi İmam Hüseyin'e ağlamak hakkında Ehli Beyt kaynaklarında geçen rivayetlerin kırk tanesi...

1- Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a):

“Her kim benim gibi yaşamak, benim gibi ölmek ve Allah’ın bana vadettiği Adn cennetine girmek istiyorsa, benden sonra Ali ibn-i Ebu Talib’e (a.s) ve onun soyundan olan vasilere uysun, onları kendine imam ve veli edinsin. Onlar benim toprağımdan (ve nurumdan) yaratılmış benim hanedanımdırlar. Ümmetimden onlara düşman olanları, fazilet ve üstünlüklerini inkâr edenleri, akrabalık bağımı onlar hakkında gözetmeyip, onların ziyaretinden yüz çevirenleri, Allah’a şikayet ederim. Andolsun Allah’a ki oğlum Hüseyin, benden sonra öldürülecektir; Allah benim şefaatimi onun katillerine nasib etmesin.”

2- İbn-i Abbas (r.a), Hz. Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:

“Hüseyin bendendir ve benim oğlum, kardeşinden (Hasan’dan) sonra halkın en üstünüdür. Hüseyin müslümanların imamı, mü’minlerin mevlası, Allah’ın halifesi, imdat çağıranların yardımcısı, sığınanların sığınağı ve Allah’ın tüm halkına hüccetidir. O, cennet ehli gençlerin efendisi ve ümmetin kurtuluş kapısıdır. Onun emri benim emrimdir, ona itaat bana itaattır. Her kim ona uyarsa bendendir ve her kim ona muhalefet ederse benden değildir. Ben onun yanıma ve haremime sığındığını, oradan da üzüntü ve bela, ölüm ve fena yeri olan ölüm yerine doğru göçtüğünü görür gibiyim. Ona müslümanlardan ancak az bir grubu yardımda bulunacak ki onlar, kıyamet günü benim ümmetimin şehitlerinin efendileridirler. Mızrakla atından düşürül-düğünü ve koyun kesilir gibi başının kesildiğini görür gibiyim.”

İbn-i Abbas devamında diyor ki:

“Daha sonra Resulullah (s.a.a) ağladı, onun ağlamasıyla yanında bulunan ashabı da ağlamaya başladı, öyle ki sesleri yükseldi. Sonra Resul-i Ekrem (s.a.a) dua ederek şöyle buyurdu:

“Allah’ım, Ehl-i Beyt’imin benden sonra başlarına gelenleri ve karşılaşacakları musibetleri sana şikayet ediyorum.”

3- Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a):

“Şüphesiz Hüseyin’in katlinden dolayı, mü’min-lerin kalbinde asla soğumayacak bir sıcaklık vardır.”

4- Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a):

“Ümmetimden benim dinime mensup olduklarını sananlar olacak ki, benim evladımın faziletlilerini, soyumun temiz ve iyilerini öldürecek, dinimi ve sünnetimi değiştirecek, geçmişteki yahudilerin Yahya ve Zekeriya’yı öldürdüğü gibi, onlar da yavrularım olan Hasan ve Hüseyin’i öldüreceklerdir. Bilin ki Allah, yahudileri lanetlediği gibi, onlara da lanetini yağdıracaktır. Kıyamet gününden önce onların (yo-lunu takip eden) nesillerine ise, Mazlum Hüseyin’in soyundan, hidayet üzere olan Mehdi’yi musallat kılarak dostlarının kılıcıyla onları cehennem ateşine atıp yakacaktır. Allah’ın laneti, Hüseyin’in katillerine, katillerini sevenlere, onlara yardımda bulunanlara ve takiyye olmaksızın onlara lanet okumaktan çekinenlere olsun. Allah’ın salat ve rahmeti ise, şefkat ve merhametle Hüseyin’e ağlayanlara, düşmanlarına lanet okuyan, kin besleyen, kalbini onlara karşı gazap ve öfkeyle dolduranlara olsun. Bilin ki, Hüseyin’in katline razı olanlar, katillerinin (Hüseyin’i öldürdükleri suçta) ortağıdırlar. Hüseyin’in katiller, yardımcıları, dostları, onların yoluna uyan takipçileri Allah’ın dininden uzaktırlar...”     

5- İmam Cafer Sadık (a.s):

“Allah’a hamdolsun ki insanlar içinde, bize yönelen, bizi metheden ve bizim için mersiye okuyan kimseleri var kılmıştır.”

6- İmam Ali (a.s):

“Allah-u Teâla, yeryüzüne nazar buyurdu (baktı) bizi seçti ve bizim için de şiilerimizi seçti. Şiilerimiz bize yardım eder, sevincimizle sevinir ve hüznümüzle de hüzünlenirler, mallarını ve canlarını bizim yolumuzda feda ederler. İşte onlar bizdendir ve bize dönerler.”

7- Mesme Kurdin şöyle rivayet etmiştir:

“İmam Cafer Sadık (a.s) bana “Ey Kurdin, acaba Hz. Hüseyin’in (a.s) başına gelen musibetleri hatırlıyor musun?” dedi. Ben de “Hatırlıyorum.” dedim. İmam “O zaman üzüntü duyup ağlıyor musun?” dediğinde “Evet vallahi ağlıyorum, bu halimden ailem bile haberdar oluyor. Ağlama yüzünden yemek bile yiyemiyorum; öyle ki bu durumum yüzümden anlaşılıyor.” dedim. İmam Sadık (a.s) ise şöyle buyurdu:

“Allah senin göz yaşlarını esirgesin. Bil ki, sen bizim sevincimizle sevinen, hüznümüzle hüzünlenen, bizim sevinç ve üzüntüde korku ve güvenimizi paylaşanlardansın. Sen ölüm zamanında babamın, başının ucuna gelip ölüm meleğine senin hususunda tavsiye etmesine, ölümünden önce seni sevince boğacak müjdeler vermesine şahit olacaksın. Göreceksin ki ölüm meleği sana karşı, şefkatli bir annenin çocuğuna olan şefkatinden daha merhametli davranacaktır.” Sonra İmam Sadık (a.s) ağladı ve ben de onunla birlikte ağladım. Sonra İmam dedi ki:

“Ey Mesme, Emir-ul Mü’minin Ali’nin (a.s) şehadetinden bu yana, yer ve gök bize ağlıyorlar. Bize ağlayan meleklerin sayısı ise daha fazladır. Bize ve bizlerin başına gelenlere acıyarak ağlayan herkesin henüz gözünden yaş çıkmadan Allah ona acır. Yanaklarının üzerine akan göz yaşı damlalarından bir damlası cehenneme düşecek olursa, onun ateşini söndürür, öyle ki artık sıcaklığı kalmaz. Kalbi bize acıyan insan, ölüm zamanı bizi görmekle öylesine sevinir ki bu sevinci, Kevser havuzunda bize kavuşuncaya kadar kalbinde sâbit kalır. Kevser havuzu, bizi sevenlerin gelmesiyle sevinir ve ondan içen dostumuz beklemediği tatları alır...”

8-  İmam Cafer Sadık (a.s):
“Bize yapılan zulme mahzun olan kimsenin her nefesi tesbihtir; üzüntüsü ibadettir ve bizim sırrımızı gizlemek, Allah yolunda cihattır.” Sonra İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Bunu altınla yazmak gerek.”

9- İmam Cafer Sadık (a.s):

“Bizim için ağlayan her göz, Kevser havuzuna bakmakla nimetlenir ve (sahibi) ondan sirab olur (susuzluğunu giderir).”

10- İmam Rıza (a.s):

“Bizim musibetimizi yâd eden ve mazlumiyetimize ağlayan kimse, kıyamet günü bizimle beraber bizim derecemizde olur. Kimin yanında musibetimiz anlatılır ve ağlar, diğerlerini de ağlatırsa, bütün gözlerin ağlayacağı günde, onun gözü ağlamaz. Bizim emrimizin (velayet ve imametimizin) ihya edildiği bir mecliste oturan kimsenin kalbi, kalplerin öleceği günde ölmez.”

11- İmam Muhammed Bakır (a.s):

“Her kim bizi hatırladığında veya onun yanında anıldığımızda, gözlerinden sinek kanadı miktarınca bile olsa göz yaşı akarsa, Allah ona cennette bir ev bina eder ve bu göz yaşını onunla cehennem arasında hicab ve  engel kılar.”

12- İmam Zeyn-ul Abidin (a.s):

“Bir mü’minin gözlerinden Hz. Hüseyin’in (a.s) şehadeti için göz yaşı yanaklarına doğru akarsa, Allah onu uzun süre boyunca yerleşip kalacağı cennet odalarına yerleştirir. Düşmanlarımız tarafından bizlere edilen zulüm ve eziyetlerden dolayı yanaklarına akacak şekilde ağlayan mü’mini Allah, cennetteki doğruluk yerine (makamına) yerleştirir. Allah, kıyamet günü bizim için  eziyete katlanan ve bir musibet sonucu yanaklarını ıslatacak şekilde gözlerinden yaş akıtan şahsın yüzünden, eziyetleri giderir, onu kendi gazab ve ateşinden uzaklaştırır.”

13- İmam Ali Rıza (a.s):

“Cahiliye devri araplarının bile savaşı haram bildiği Muharrem ayında bizim kanlarımız akıtılıp, Hürrmetimiz çiğnendi, çocuklarımızla kadınlarımız esir edildi. Çadırlarımız yıkılıp yakıldı, bütün mal varlığımız yağmalandı ve Resulullah’ın (s.a.a) hürmeti O’nun yakınları olan bizler hakkında gözetilmedi. Hz. Hüseyin’in başına gelen hadise (Aşura günü hadisesi), yüreklerimizi parçalamış, yaralarımızı kanatmış, göz yaşlarımızı akıtmış, azizimizin Kerb (üzüntü) ve Bela çölünde Hürrmetinin çiğnenmesine ve haşre dek keder ve belanın üzerimize çökmesine vesile olmuştur. Ağlayanlar, İmam Hüseyin (a.s) gibisine ağlasınlar ki O’na ağlamak, büyük günahları yokeder.” Sonra İmam Rıza (a.s) şöyle devam etti:

“Babam (İmam Musa Kazım)’ın Muharrem ayı girdiğinde, artık güldüğü görülmezdi ve üzüntü ona galebe ederdi. Muharrem’in onuncu gününe kadar durumu hep böyleydi. Onuncu gün (Aşura) olduğunda, o gün O’nun musibet ve ağlama günü olurdu ve ‘Bu, Hüseyin’in (a.s) şehid edildiği gündür’ derdi.”

14- Ebu İmare diyor ki:

“Hz. İmam Cafer Sadık’ın (a.s) yanında İmam Hüseyin’in (a.s) adı anıldığı gün, akşama kadar bir defa bile güldüğüne hiç bir zaman rastlanılmadı.” Ve buyururdu: “Hüseyin’i anmak, her mü’minin gözünün yaşını akıtır.”

15- İmam Cafer Sadık (a.s):

“İmam Hüseyin’i (a.s) şehit ettiklerinde, melekler ağlar oldular ve Allah-u Teâla’ya  arzettiler ki:  “İlahi, Hüseyin senin seçtiğin (imam ve hüccetin)dir, Resulünün kızının oğludur.”  Allah-u Teâla Hazret-i Gâim-i Al-i Muhammed’in  (Hz. Mehdi’nin) gölgesini onların gözleri önüne serdi ve buyurdu ki: “Bunun vesilesi ile onun katillerinden intikam alacağım.”

16- Hz. İmam Mehdi (a.f), Nahiye-i Mukaddese adlı Ziyaretnamede  İmam Hüseyin’e (a.s) hitabederek şöyle buyurmuştur:

“Sabahlar ve akşamlar (her zaman) sana (ve musibetine) göz yaşı dökerim. (Eğer göz yaşım kurursa) göz yaşı yerine kan ağlarım.”

17- Allame Meclisi “Bihar-ul Envar” adlı kitabında şöyle nakletmiştir:

“Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a), kızı Hz. Fatıma’ya (s.a) oğlu Hz. Hüseyin’in (a.s) şehid edileceğini bildirince, Hz. Fatıma  (s.a) şiddetle ağlar ve der ki; “Babacığım, bu ne zaman gerçekleşecek?” Hz. Resulullah (s.a.a) “Benim, senin ve Ali’nin (hayatta) olmadığı bir zamanda.” buyurur. Hz. Fatıma’nın (s.a) ağlaması şiddetlenir ve der ki; “Peki kim O’na matem tutar?” Hz. Resulullah (s.a.a) buyurur ki:

“Ya Fatıma,  ümmetimin  kadınları Ehl-i Beyt’imin kadınlarına ve erkekleri de Ehl-i Beyt’imin erkeklerine ağlarlar. Nesiller boyu her sene ve her asırda matem tutarlar. Kıyamet olduğunda ise sen kadınlara, ben de erkeklere şefaat ederim. Onlardan herkim Hüseyin’in (a.s) musibetlerine ağlamışsa, elinden tutar ve onu cennete götürürüz.” Daha sonra Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu:

“Ya Fatıma, kıyamet günü bütün gözler ağlayacaktır; Hüseyin’in musibetlerine ağlayan göz hariç; o göz sevinçli olur ve cennet nimetleri ile müjdelenir.”     

18- Şeyh Keşşi “Rical” adlı kitabında Zeyd-i Şahham’dan şöyle rivayet etmiştir:

“Bir gün  biz Kufe’li olan bir cemaatle birlikte İmam Cafer Sadık’ın (a.s) huzurundaydık. O sırada İmam’ın ashabından olan Cafer ibn-i Affan içeriye girdi. İmam Cafer Sadık (a.s), onu saygı ile yanına oturttu ve sonra “Ey Cafer,” dedi. O “Evet, sana feda olayım.” diyerek karşılık verdi. İmam Sadık, “Ben senin İmam Hüseyin (a.s) hakkında şiir ve mersiyeler okuduğunu ve bu işte başarılı olduğunu duydum.” Cafer “Evet ey kurban olduğum, duyduğunuz doğrudur.” dedi. İmam Sadık (a.s): “Öyle ise oku.” dedi.  Cafer ibn-i Affan okumaya başladı; İmam Cafer Sadık (a.s) ve o mecliste bulunanlar ağlamağa başladılar. İmam Cafer Sadık (a.s) o kadar ağladı ki, mübarek göz yaşları yüzüne ve sakalına aktı. Daha sonra Cafer’e dönerek şöyle buyurdu:

“Ey Cafer, Allah’a and olsun ki, Mukarreb (Allah’a en yakın) melekler buradaydılar; bizim gibi onlar da senin  İmam Hüseyin (a.s) hakkında okuduğun sözleri (ağıtı) dinlediler ve bizden daha fazla ağladılar.

Ey Cafer, Allah-u Teâla, (mersiye okuduğun için) cenneti bütün nimetleri ile baştan başa sana farz kıldı ve senin günahlarını bağışladı.” Sonra İmam (a.s) “Ey Cafer,” dedi “daha da artırayım mı?” Cafer, “Evet efendim” dedi. İmam Sadık (a.s) buyurdu ki:

“Her kim İmam Hüseyin (a.s) hakkında şiir okur, ağlar ve başkalarını da ağlatırsa, Allah Teâla bundan dolayı cenneti ona hak kılar ve onu bağışlar.”

19- Davud Riggi diyor ki:

“İmam Cafer Sadık’ın (a.s) huzurunda idim. Su istedi, getirildiğinde, suyu içtikten sonra gözleri yaşardı ve ağladı. Sonra bana şöyle buyurdu:

“Ey Davud, Allah (c.c) Hüseyin’in (a.s) kâtiline lanet etsin. Her kim su içtiğinde İmam Hüseyin’i hatırlar ve O’nun kâtiline lanet okursa, Allah-u Teâla ona (mükâfat olarak) yüzbin sevap yazar, yüzbin günahını affeder, onun makamını yüzbin derece yükseltir ve o, gerçekten Allah yolunda yüzbin köle azad etmiş gibi olur; (her kalbin ateş içinde olduğu günde) Allah onun kalbini serinlikle dolu bir halde haşreder.”

20- Muaviyet-ibn-i Vaheb, İmam Cafer Sadık’ın (a.s) namazdan sonra şöyle dua ettiğini naklediyor:

“Allah’ım, Eba Abdillah-il Hüseyin’in kabrine yönelen yüzlere (ve yüzlerini o kabre sürenlere) kendin rahmeyle. Bize acıyıp, gözlerinden yaş akıtan gözlere acı. Bizim için tutuşup yanan ve hüzünlenen kalpleri esirge. Bizim yolumuzda edilen feryat ve sızlamalara merhamet et.”

21- Hz. İmam Rıza (a.s), Muharrem ayının  ilk gününde yanına gelen Reyyan ibn-i Şebib’e şöyle buyurdu:

“Ey Şebib oğlu, cahiliye arapları bile Muharrem ayının Hürrmetini gözetir ve bu ayda savaş ve zulmü yasak bilirlerdi. Oysa bu ümmet, ne bu ayın ve ne de kendi peygamberlerinin Hürrmetini gözettiler. Onlar bu ayda Peygamber’in (s.a.a) soyundan olan birisini öldürdüler ve bu aileye mensup kadınları esir aldılar, varlıklarını yağmaladılar. Allah, bu günahlarını affetmesin!.

Ey Şebib oğlu, birine ağlayacak olursan Ali ibn-i Ebi Talib oğlu Hüseyin’e (a.s) ağla! Onun başını bir koçu keser gibi kestiler ve bunun yanısıra ailesinden dünyada benzerleri olmayan on sekiz yiğidi de öldürdüler. Yedi kat gök ve yer onun ölümüne ağladı. Dört bin melek gökten ona yardım etmek için izin istediler, ama yere inince (ilahî takdir gereği) Hz. Hüseyin’in şehit edildiğini gördüler. Bu melekler, Hz. Mehdi’nin (a.f) kıyamına kadar perişan, toz-toprak içinde mahzun bir halde Hz. Hüseyin’in türbesi etrafında bulunacaklar. Bunlar Hz. Mehdi (a.f) kıyam edince, onun ashabı arasında yer alırlar. Bunların şiarları  “Ya le sarat-il Hüseyin” (Hüseyin’in kanının dâvacıları) olacaktır.

Ey Şebib oğlu, babam babasından, o da büyük babasından rivayet etmiştir ki: “Hz. Hüseyin şehit olduğunda, gökten kan ve kırmızı toprak yağdı.”

Ey Şebib oğlu, Hz. Hüseyin’e (a.s) gözünün yaşı yanaklarına dökülecek şekilde ağlarsan, Allah senin ister büyük olsun ister küçük, ister az olsun ister çok bütün günahlarını bağışlar.

Ey Şebib oğlu, eğer Allah’ın huzuruna hiç bir günahın olmadan çıkmak istiyorsan, Hz. Hüseyin’in (a.s) kabrini ziyaret eyle.

Ey Şebib oğlu, Peygamber-i Ekrem’le (s.a.a) birlikte cennet odalarına yerleşmek istiyorsan, Hz. Hüseyin’in kâtillerine lanet oku.

Ey Şebib oğlu, İmam Hüseyin’le (a.s) birlikte şehit düşenlerin sevabı kadar sevab elde etmek istiyorsan, Hz. Hüseyin’i (a.s) hatırladığında “Keşke ben de onlarla birlikte olsaydım da yüce makama erişseydim.” de.

Ey Şebib oğlu, cennetin yüce derecelerinde bizimle birlikte olmak istiyorsan, bizim üzüntümüzle sen de mahzun ol, sevincimizle sen de sevin ve bizim velayetimize sarıl (bizi kendine veli ve imam bil). Zira birisi gönlünü bir taşa bile kaptırırsa, Allah-u Teâla onu kıyamet günü o taşla birlikte haşreder.”        

22- Hz. İmam Cafer Sadık’ın (a.s) ashabından olan Abdullah ibn-i Fazl şöyle rivayet ediyor:

“İmam Cafer Sadık’a (a.s) dedim ki:

“Niçin Aşura günü; musibet, ağlama sızlama ve üzüntü günü oldu da Resulullah’ın (s.a.a) Allah’ın rahmetine kavuştuğu gün, Hz. Fatıma’nın (a.s) şehadete erdiği gün, Hz. Ali’nin (a.s) şehid edildiği gün ve Hz. Hasan’ın (a.s) şehadetiyle sonuçlanan zehirlendiği gün böyle olmadı?”

İmam Sadık (a.s) cevapta şöyle  buyurdu: “Hüseyin’in (a.s) şehid edildiği günün musibeti, (saydığın) diğer günlerden daha büyüktür. Çünkü Allah’ın en üstün kulları olan “Ashab-ı Kisâ” bu beş zattan ibaretti.

Resulullah (s.a.a) vefat ettiğinde, halkın acılarını paylaşıp teselli bulabilecekleri ve baş vurabilecekleri dört zat kalmıştı. Böylece birisi Allah’ın rahmetine kavuşsa dahi bir diğerinin hayatta olması herkes için teselli kaynağıydı. Fakat Hz. Hüseyin (a.s) katledildiğinde, halkın acılarını dindirecek ‘Ashab-ı Kisâ’dan hiç kimse kalmamıştı. Bu yüzden onun gitmesi hepsinin gitmesi, nitekim kalması da onların hepsinin kalması demekti. İşte bunun içindir ki Eba Abdillah-il Hüseyin’in (a.s) şehid edildiği günün musibeti, diğerlerinin musibetinden daha büyük ve daha ağırdır.” 

23- İmam Ali Rıza (a.s):

“Her kim Aşura gününü kendine musibet, hüzün ve ağlama günü edinirse, Allah (c.c) kıyamet gününü ona neşe ve sevinç günü kılar. Her kim Aşura günü (yas tutma amacıyla) kazancı (çalışmayı) terkederse, onun dünya ve ahiret hacetleri ile ilgili duaları kabul olur. Her kim Aşura gününü musibetle, hüzünle ve ağlamakla geçirirse, Allah-u Teâla kıyamet gününü onun için kurtuluş, sevinç günü kılar ve bizi cennetlerde görmekle gözü aydınlanır. Ve Her kim Aşura gününü bereket (bayram) günü bilir ve evinde herhangi birşey biriktirir ve evine bir şey alırsa, Allah biriktirdiği şeyi ona mübarek kılmaz ve kıyamet günü ise Yezid, Ubeydullah ibn-i Ziyad ve Ömer ibn-i Sa’d (Allah’ın laneti onlara olsun) ile mahşere getirir ve cehennemin en alt tabakasında ona yer verir.”

24- İbn-i Abbas rivayet etmiştir ki:

“Hz. Ali (a.s), Resulullah’a (s.a.a); “Ya Resulallah, sen Akil’i seviyor musun?” dedi. O da “Evet, ben onu iki açıdan seviyorum.” dedi “Biri onun kendisi için, biri de Ebu Talib’in onu sevdiği için. Onun oğlu, senin oğlunun muhabbeti üzere şehid olacaktır. Mü’minlerin gözleri onun (Hüseyin) için yaşaracak ve mukarreb melekler ona salat ve selam gönderecektir.” Sonra Resulullah (s.a.a), gözlerinin yaşı göğsüne dökülecek şekilde ağladı. Daha sonra “Yakınlarımın benden sonra uğrayacakları eziyet ve zulümleri Allah’a şikayet ederim.” dedi.”

25- Hz. İmam Muhammed Bakır (a.s), Aşura günü Hz. Hüseyin’in (a.s) ziyaretine gidemeyenlere şöyle emir buyurdu:

“İmam Hüseyin (a.s) için yaslı olsunlar, ağlasınlar ve ev halkına da İmam’a ağlamalarını emretsinler. Evlerinde matem (yas) meclisi düzenleyip, O’nun musibetine duydukları üzüntüyü izhar etsinler. Ağlayarak birbirleriyle evlerde görüşsünler; İmam Hüseyin’in (a.s) musibetlerinden dolayı birbirlerine başsağlığı vererek şöyle desinler:

“Allah Teâla, Hüseyin’in musibetlerini anıp hüzünlendiğimizden dolayı bizlere büyük sevaplar versin. Bizi ve sizi, Al-i Muhammed’den olan İmam Mehdi’nin beraberliğinde, Hüseyin’in kanının intikam alıcılarından karar versin.” Aşura günü herhangi bir (maddî) ihtiyacı karşılamak amacıyla dışarı çıkmamaya çalışsınlar, çünkü o gün uğursuz bir gündür ve mü’min bir kimse o günde hâcetine nail olmaz. Eğer bir şey kazanırsa da onun için mübarek olmaz ve onda hiç bir hayır görmez. Zira Aşura günü (alış-veriş yoluyla) evi için bir şey biriktirenin biriktirdiği şey, kendisine ve ailesine mübarek ve bereketli olmaz.”       

26- Hz. İmam Cafer Sadık (a.s):

“Hz. İmam Zeyn-ul Abidin (a.s) kırk yıl babası (İmam Hüseyin’e) ağladı. Bu müddet içerisinde gündüzleri oruç tutar, geceleri de ibadetle geçirirdi. İftar vakti kendisine yemek getirildiğinde ve buyurun yeyin denildiğinde, ağlar ve şöyle buyururdu: “Resulullah’ın oğlu açken katledildi, Resulullah’ın oğlu susuzken şehid edildi.” Bu sözü tekrarlayıp ağlardı öyle ki, yemek ve içecekler gözyaşıyla karışırdı. O, Allah’ın rahmetine kavuşuncaya kadar hep böyle yaşadı.”

“...Bir defasında hizmetçilerinden biri İmam’ın haline dayanamayıp “Canım size feda olsun ey Resulullah’ın evladı, (ağlamayın) sağlığınızın tehlikeye girmesinden korkuyorum” dedi. İmam ona buyurdu ki:

“Hz. Yakub peygamber idi, on iki oğlundan birisi (Hz. Yusuf) kayboldu. Onun hayatta olduğunu bildiği halde hasretine dayanamayıp o kadar ağladı ki, gözlerine ak indi. Ben ise babamın, kardeşimin,  amcamın ve ailemden olan on yedi (bazı nakillere göre de on sekiz) kişinin etrafımda katledilmiş cesetlerini gördüm. Benim gamım, üzüntüm nasıl son bulabilir. (Onları kaybettiğim andan itibaren devamlı elimde olmaksızın göz yaşlarım akmaya başlar.)”

27- İmam Cafer Sadık (a.s):

“Yahya ibn-i Zekeriyya’nın kâtili haramzade idi. İmam Hüseyin’in katili de haramzade idi. Gökyüzü yalnız Hz. Yahya ve Hz. Hüseyin’in şehadetine  ağladı.”

28- Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a):

“Hz. Musa’nın Allah’tan irtihal eden kardeşi Harun’un bağışlanmasını istemesi üzerine,  vahiy geldi ki;

“Ey Musa, alemin yaratılışından sonuna kadar kimin bağışlanmasını istersen icabet ederim, Hüseyin’in katili hariç; ondan intikam alacağım.”

29- Durr-üs Semin adlı Tefsir kitabının sahibi “Bunun üzerine Adem, Rabbinden bir takım kelimeler aldı...” (Bakara/37) ayetiyle ilgili olarak şöyle bir rivayet nakletmiştir:

“Hz. Adem (a.s) Arş’ın üzerine baktı, Resulullah ve Ehl-i Beyt’in mübarek isimlerinin orada yazılı olduğunu gördü. Cebrâil ona (o isimlerle Allah’a tövbe etmesini) telkin etti ve böyle demesini emretti:

“Ya Hamîd-u bi hagg-i Muhammed, Ya Aliyy-u bi hagg-i Ali, Ya Fatir-u bi hagg-i Fatıma, Ya Muhsin-u bi hagg-il Hasan-i ve’l Hüseyin ve minke’l ihsan.”

(Ey hamd ve senâya en çok layık olan ve çok övülen Hâmid, Muhammed hakkı için. Ey her şeyiyle yüce olan Aliyy, Ali hakkı için. Ey mahlukatı yokluk karanlıklarından varlık nuruna çıkaran Fâtır, Fatıma hakkı için. Ey yaratıklarına lütuf ve ihsanda bulunan Muhsin, Hasan ve Hüseyin hakkı için (sana yalvarıyor ve beni bağışlamanı istiyorum. Çünkü) ihsan ve lütuf kaynağı yalnızca sensin.)

Cebrâil Hüseyin (a.s) adını anınca, Hz. Adem’in gözlerinden yaşlar aktı, kalbi hüzünle doldu. Cebrâil’e “Ey kardeşim Cebrâil, beşincisinin adını anmakla kalbimin hüzünlenmesinin ve göz yaşımın akmasının sebebi nedir?” diye sorunca, Cebrâil “Senin bu oğlunun musibeti o kadar büyüktür ki, diğer musibetler onun yanında küçük kalır.” dedi. “O nasıl bir musibettir?” diye sorunca da, Cebrâil Hz. Adem’e şöyle dedi: “O, gurbette hiç bir yardımcısı olmadan yalnız başına kaldığında, susuz bir halde öldürülecektir... Koyun kesilir gibi başını ensesinden kesecek, onun ve ashabının başlarını şehir şehir dolandıracaklar. Allah’ın ilminde bu, böyle geçmiştir.”   Ardından her ikisi de Hz. Hüseyin (a.s) ve yarenlerinin musibetlerine, çocuğu ölmüş anne gibi ağladılar.”

30- Hz. Musa Kelim (a.s) Tur dağında Allah’la münâ-caat ederken dedi ki:

“Allah’ım, niye son peygamberin ümmetini diğer ümmetlere üstün kıldın?” Ona şöyle cevap verildi: “Onlarda bulunan on hasletten dolayı.” Musa (a.s) dedi ki: “O on haslet hangileridir (bileyim de) İsrâiloğullarına onları yerine getirmeleri için hatırlatmada bulunayım?” Nida geldi: “O on haslet bunlardan ibarettir: Namaz, oruç, zekât, hacc, cihad, Cuma namazı, cemaat namazı, Kur’an-ı Kerim, ilim ve Aşura.” Hz. Musa "Ya Rabbi, Aşura nedir?” diye sorunca, Allah-u Teâla buyurdu ki:

“Aşura, son Peygamber Hz. Muhammed’in torunu için ağlama ve kendini ağlayanlara benzetme günüdür; Mustafa’nın oğlunun musibetleri için ağıt okuma ve yas tutma günüdür. Ey Musa, her kim bu günde göz yaşı döker, ağlayanlara katılır veya yas tutanlardan  olursa, onun için cenneti kesinleştiririm. Bu günde Peygamberin torununa olan sevgisinden dolayı herhangi bir harcamada bulunan kimsenin malını bereketlendirir, harcadığı bir dirheme karşılık yetmiş dirhem ona veririm, cenneti onun yeri kılar ve onu kendi (özel) affımla bağışlarım. İzzet ve celâlime andolsun ki, Aşura günü veya başka bir günde ihlasla bir damla göz yaşı döken bütün  kadın ve erkeğe, yüz şehidin sevabını veririm.”

31- İmam Cafer Sadık (a.s):

“Allah bizim şiilerimizi esirgesin. Allah’a andolsun ki bizim şiamız gerçek müminlerdir.  Allah’a andolsun ki onlar, devamlı bizim musibetlerimizle kederlenip üzüntü duyduklarından, bizimle musibetlerimizde ortakdırlar.”

32- Halid-i Rib’î, Ka’b’ın şöyle dediğini nakletmiştir:

Hz. İbrahim Halil (a.s), Hz. İmam Hüseyin’in (a.s) kâtiline lanet okuyan ilk kimselerdendi. Bu ameli yapmayı kendi çocuklarına da emretti ve onlardan bu ameli yapacaklarına dair söz aldı. Ondan sonra Hz. Musa Kelim (a.s) de böyle yaptı ve kendi ümmetini buna davet etti. Sonra Hz. Davud (a.s) böyle yaptı ve İsrâiloğullarına (Yezid’e lanet etmelerini) emretti. Daha sonra Hz. İsa Mesih (a.s) böyle yaptı ve ümmetine şöyle buyurdu:

“Ey İsrâiloğulları, Hz. Hüseyin’in kâtiline lanet okuyun. Eğer Hüseyin’in (a.s) yaşadığı zamanda olursanız, ondan yardımınızı esirgemeyin. Zira onun yanında şehid düşen, peygamberlerin yanında şehid düşmüş gibidir. Ona gönül veren ve her türlü zorluğa katlanan şehitleri görür gibiyim.” Allah tarafından gönderilen bütün elçiler Kerbela’yı ziyaret etmiş, orada durmuş ve “Sen mukaddes bir mekânsın ve sende parlak bir ay defnedilecektir.” diye söylemişlerdir.

33- İmam Cafer Sadık (a.s):

“İmam Hüseyin’in (a.s) kabri, cennet bahçelerinden bir bahçedir; gönderilen her peygamber ve Allah’a yakın her melek, Allah’tan onun kabrini ziyaret etme dileğinde bulunur. (Melekler gök aleminden gruplar halinde Hz. Hüseyin’in (a.s) mezarını ziyaret etmek için yeryüzüne inerler) bir grup indi mi, diğer bir grup göğe çıkar.”

34- İmam Cafer Sadık (a.s):

“Hz. Hüseyin’i (a.s) en azından yılda bir defa  ziyaret edin. Kim Hz. Hüseyin’in hakkına ârif olarak (onun imamet ve velayet makamını bilerek) ve hakkını inkar etmeden ziyaretine giderse, bunun cennetten başka bir karşılığı olmaz, ona bol rızık verilir ve hemen bir kurtuluş kapısı yüzüne açılır. Allah, dört bin meleği Hz. Hüseyin’in (a.s) kabri için görevlendirmiştir. Onlar Hz. Hüseyin’e ağlar ve onu ziyaretçilerini evlerine kadar uğurlarlar. Ziyaretçi hastaladığında, ziyaretine giderler, öldüğünde ise, yanında bulunup ona Allah’tan bağış ve rahmet dileğinde bulunurlar.”

35- Hz. İmam Cafer Sadık (a.s):

“Kıyamet günü, Hz. Hüseyin ibn-i Ali’nin (a.s) ziyaretçilerinden olmayı istemeyen bir kimse kalmaz. Zira herkes Hüseyin’in ziyaretçilerine verilen mükâfatları ve Allah katında olan üstünlüklerini görür.”

36- İmam Cafer Sadık (a.s):

“Kerbela sahibi olan Hüseyin (a.s) mihnet, üzüntü ve kederle mazlum ve susuz bir şekilde öldürüldü. Hüseyin’in (a.s) kapısına gelip orada dua ederek Hüseyin’i (a.s) vesile kılmakla Allah’a yakınlaşan bir mihletlinin, kederlinin, günahkârın, susuzun ve dertlinin üzüntüsünü gidermek, isteğini vermek, günahını bağışlamak, ömrünü uzatmak ve rızkını bol kılmak Allah Teâla’ya daha layıktır. Öyleyse ibret alın ey basiret sahipleri. ”

37- İmam Cafer Sadık (a.s):

“Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a), bir gün Hz. İmam Hüseyin’i (a.s)  kucağına almış ve onu güldürüyordu. Resulullah’ın zevcesi olan Ayşe dedi ki: “Bu çocuğu ne kadar da seviyorsun, şaşıyorum doğrusu!” Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu : “Vay olsun sana, nasıl onu sevmem ve ona ilgi duymam? O benim kalbimin meyvesi ve gözümün nurudur. Bil ki, ümmetim onu öldürecektir. Her kim ölümünden sonra onu ziyaret ederse, Allah-u Teâla benim yapmış olduğum hac amellerimden bir hac sevabı ona yazar.”

Ayşe şaşkınlıkla, “Senin yapmış olduğun haclardan bir hac sevabı mı?” diye sorunca, Resulullah (s.a.a) “Yaptığım haclardan iki hac sevabı” buyurdu. Ayşe “İki hac mı?” diye sorunca, Resulullah “Evet, hatta dört hac” buyurdu. Böylece Ayşe hep şaşkınlığını dile getiriyor, Resulullah (s.a.a) da artırıyordu. Bu durum Resul-i Ekrem’in (s.a.a) hac ve ümrelerinden sayısı yetmişe varıncaya kadar devam etti.”

38- İmam Cafer Sadık (a.s):

“Cennette Hz. Peygamber (s.a.a), Hz. Ali (a.s) ve Hz. Fatıma (a.s) ile komşu olmak isteyen, Hz. Hüseyin’in (a.s) ziyaretini terketmemelidir.”

39- İbn-i Abbas şöyle rivayet etmiştir:

“Hz. Ali (a.s) Sıffin savaşına gittiğinde ben de onunla birlikteydim. Fırat nehri yanında bulunan Neyneva’ya vardığımızda durdu ve yüksek sesle “Ey İbn-i Abbas, burayı tanıyor musun?” diye buyurdu. Ben “Hayır tanımıyorum ey Emir-el Mü’minin” dediğimde, şöyle buyurdu: “Eğer burayı tanısaydın benim gibi ağlamadan geçmezdin.” Hz. Ali (a.s) bunu dedikten sonra ağlamaya başladı, öyle ki sakalı ıslandı ve göz yaşı göğsüne doğru akmaya başladı. Durumu böyle görünce, bizler de o hazretle birlikte ağladık. Daha sonra Hz. Ali (a.s) ağlar bir şekilde şu sözleri dile getirdi:

“Ah, ah! Benimle Ebu Süfyan oğullarının ne ilişiği vardır. Benimle küfür velilerinin ve Şeytan partisinin (grubunun) ne ilişiği vardır. Sabret ve sabırlı ol ey Eba Abdillah! Senin onlardan çektiklerinin aynısıyla baban da karşılaşmıştır.”

40- İmam Cafer Sadık (a.s):

“Bir gün Hz. Hüseyin (a.s), İmam Hasan’ı (a.s) ziyaret etmek amacıyla kardeşinin evine gitti. Kardeşine baktığında, ağlamaya başladı. Hz. Hasan (a.s) kardeşine “Ne oldu, niçin ağlıyorsun?” diye sorunca, İmam Hüseyin (a.s) şöyle dedi: “Sana yapılan zülme,  başına getirilenlere ağlıyorum.”

Hz. Hasan (a.s) ise “Bana yapılan ancak ölümüme sebep olan zehirin verilmesidir.” dedi “Ama (bunu bil ki) senin günün gibi hiçbir gün yoktur ey Eba Abdillah! Ceddimiz Hz. Muhammed’in (s.a.a) ümmetinden olup, İslam dinine mensup olduklarını sanan otuz bin kişinin seni öldürmek, Hürrmetini ayaklar altına almak, çocuklarınla kadınlarını esir almak ve malını yağmalmak için saldırdıkları gün daha da ağırdır. İşte bu zaman Beni Ümeyye lanetlenecek, yer, gök ve dünyada bulunan her şey sana ağlayacaktır.”

KAYNAKLAR

1- Bihar-ul Envar, c.44, s.257

2- Emaliy-i Şeyh Saduk, s.115

3- Cami-u Ehadis-iş Şia, c.12, s.556

4- Bihar-ul Envar, c.44, s.304

5- Vesail-uş Şia, c.1, s.469

6- Gurer-ül Hikem ve Durer-ül Kelim, c.1, s.235, Bihar-ul Envar, c.44, s.287

7- Bihar-ul Envar, c.44, s.290

8- Emaliy-i Şeyh Müfid, s.338

9- Cami-u Ehadis-iş Şia, c.12, s.554

10- Bihar-ul Envar, c.44, s.278

11- El Gadir, c.2, s.202

12- Sevab-ul A’mal. s.339, Kamil-uz Ziyaret, s.100

13- Emaliy-i Şeyh Saduk, s.111, Bihar-ul   Envar, c.44, s.283

14- Bihar-ul Envar, c.44, s.280

15- Usul-i Kafi, c.1, s.465

16- Bihar-ul Envar, c.45, s.65

17- Bihar-ul Envar, c.44, s.292

18- Rical-i Keşşi, c.2, s.574-575

19- Bihar-ul Envar, c.44, s.303, El Avalim, c.17, s.602

20- Bihar-ul Envar, c.101, s.8

21- Bihar-ul Envar, c.44, s.285-286, Emaliy-i Şeyh Saduk, s.112, Cami-u Ehadis-iş Şia, c.12, s.549

22- İlel-uş Şerayi’, c. 2, s.145, Bihar-ul Envar, c.44, s.269

23- Bihar-ul Envar, c.44, s.284, Emaliy-i Şeyh Saduk, s.112

24- Bihar-ul Envar, c.44, s.287, Emaliy-i Şeyh Saduk, s.128

25- Kamil-uz Ziyaret, s.175, Bihar-ul Envar, c.101, s.290

26- Bihar-ul Envar, c.46, s.108, Maktel-ul Mukarrem, s.477

27- Nefes-ul Mehmum, s.18, Kurb-ul İsnad-i Himyerî, Bihar-ul Envar, c.44, s.302

28- Uyun-u Ahbar-ır Rıza, c.2, s.51, Bihar-ul Envar, c.44, s.300

29- Durr-üs Semin, Bakara suresinin 37. ayetinin tefsiri, Bihar-ul Envar, c.44, s.245

30- Mecmau’l Bahreyn, c.3, s.405-406, Müstedrek-u Vesail-iş Şia, c.10, s.318

31- El Luhuf-u Ela Katle’t Tufuf, s.139

32- Bihar-ul Envar, c.44, s.301-302

33- Bihar-ul Envar, c.101, s.106

34- Sevab-ul A’mal, s.318-319, Menakıb-u İbn-i Şehr Aşub, c.4, s.128, Bihar-ul Envar, c.101, s.2

35- Sevab-ul A’mal, s.312

36- Sevab-ul A’mal, s.321

37- Menakıb-u İbn-i Şehr Aşub, c.4, s.128

38- Sevab-ul A’mal, s.313

39- Emaliy-i Şeyh Saduk, s.111

40- Emaliy-i Şeyh Tusî, Menakıb-u İbn-i Şehr Aşub, c.4, s.86, Bihar-ul Envar, c.45, s.218






------------------------------------------------------------------------






HER YER KERBELA..................




Yeryüzünün dört bucağında mazlum kanının oluk oluk aktığı bir zamanda Kerbela'yı hatırlamanın vaktidir: Ben Kerbela'yım, Ali'nin gözyaşıyım, etiyim, kanıyım, canıyım. Peygamber'in katında kim Ali'den daha değerli olabilir ki! Ben Ali'nin hüznüyüm, ben Hüseyin'im. Şehitlerin efendisi Hamza'yım ben.
Savaş alanına gönderilen Ali'nin kılıcıyım, Zülfikar'ım ben. Hangi söz benden daha keskin olabilir ki! Ben Zeynep'in gönül sırrıyım. Sakine'nin ruhuyum.
Cebrail'in kanadıyım, Muhammed'in yetimiyim. Beni O yetiştirmişti, kendisi de yetimdi, yetimlerin sığınağıydı. Ben onun eviyim, onun soyu, onun kanıyım, Kerbela'yım ben. Serden geçenlerin otağıyım, cesaret ve erdemin çadırıyım, bana gelin. Çok inanmışın yolunu kesmiş, kılıcına çok mazlum kanı bulaşmış biriydi Hürr. Düşman safından çekilip bana gelirken önce Eba Abdullah'la karşılaştı. Harem çadırının önünde bekliyordu. Ona selam vererek, 'ben günahkarım, yüzü karayım, yolunuzu kesen o suçlu kimseyim...' diyerek af diledi. Çocuklarım Hürr'ü görmüş, ürkmüşlerdi. Bağışlanmak için yalvarıyordu. Tövbe ediyor, dönüyordu. Bana, dönüşünün kabul edilip edilmediğini sordu. 'Neden olmasın' dedim, 'dönen, hiç işlememiş gibidir'. Dünyalar onun oldu, sevindi, gönlü şenlendi. 'Artık' dedi, 'kanımı sizinle, sizin yolunuzda akıtmam için bana izin verin. Bana fırsat verin, kılıcım size kastedenlerin kanını döksün.' Eba Abdullah, 'ey Hürr' diye seslendi, 'sen bizim konuğumuzsun, in atından, seni kabul edelim'.
Bir keresinde Muaviye'ye şöyle bir mektup yazmıştım: 'Seninle savaşmamam, görevimi hakkıyla yerine getirememe gibi bir kusurla karşı karşıya kalma kaygısındandır.' Herkes sanıyordu ki korkuyorum, zalimlerle savaşmanın gerekli olmadığına inanıyorum. Oysa Mekke'yi terk ederken bıraktığım yazılı notta şöyle demiştim: 'Bozgunculuk, azgınlık ve zulüm yapmak için Medine'den ayrılmamıştım ben. Dedemin ümmetini düzeltmek, babamın yolunu diriltmek için kıyam ediyorum.'
Zulme direnen kahramanlar nerede?
Müslim'in şehit olduğunu öğrendiğimde, 'acaba' dedim, 'adaletin yerle bir edildiğini görmüyor musunuz? Bütün bu bozgunculuğu ve onu yapanları görmüyor musunuz? Kimse zulme ve fesada karşı direnmiyor, görmüyor musunuz? Böylesi bir dünyada, müminlerin canını hiçe sayması gerekmiyor mu? Ben İmam Hüseyin'im, ödevim de budur, bu yüzden kıyam ediyorum. Dünyanın zulüm kılıcıyla doğrandığı bir zamanda ölümü sonsuz mutluluğun kapısı biliyorum. Zalimlerle ve zorbalarla birlikte yaşamaktansa ölmeyi seçiyorum.' Bin kişilik bir süvari birliğinin gözetiminde beni Kufe'ye götürürlerken, onlara şöyle dedim: 'Allah'ın ilkelerini değiştirmeye kalkışan, inanmışların ortak malını bir kişinin tasarrufuna veren, sınırları çiğneyip tersyüz eden, Müslümanların kanını değersiz gören zalim bir sultanın yaptıklarını görür de sessiz kalırsanız, yarın onun yerine siz ateşe atılırsınız. Bugün saltanat sürenler böyledirler. İlahi sınırları hiçe sayıp çiğniyorlar. Müslümanların beytü'l-malını yağmalıyorlar. O halde sessiz kalmayın, onlar gibi olmayın. Dedemin ilkelerini uygulamak öncelikle bana düşer.' Herkesi bir kan korkusu sarmıştı. Yüreği ateşteki tencereden daha kızgın olanların öfkesi üstün geldi. Şimr bunlardan biriydi, söz aldı, ayağa kalkıp şöyle dedi: 'Ey emir, o, kuşkusuz yanılıyor, Hüseyin artık senin avucundadır, şayet bu kargaşadan kurtulursa, seni asla yaşatmaz ve iş daha da zorlaşır. Görmüyor musun, onun ne kadar çok yandaşı, babasının ne kadar çok bağlısı ve izleyeni var, ne kadar çok seviliyor, yarın buraya akın edecek ve dünyayı başına yıkacaklar.' Ubeydullah'ın içinde uyuyan nefret ateşi harlandı, dalgınlıktan sıyrılır gibi toparlandı, kendine geldi ve, 'haklısın' dedi Şimr'e. Sa'd'ın oğluna hiddetlenerek, 'bu adam neredeyse aklımızı karıştırıp bizi yanıltacak ve gafilce avlanmamıza neden olacaktı.' Zaman yitirmeksizin bir mektup yazdı ona, 'seni oraya, bize öğüt veresin diye göndermedik, sen bir görevlisin, ne söyleniyorsa uyacak, ne emrediliyorsa yapacaksın. Sana neyi buyuruyorsam, sorgulamaksızın uygula, eğer buna uymayacaksan derhal görevini bırak ve kenara çekil.' Şimr, mektubu alıp, Tasua gününün ikindi vakti Kerbela'ya ulaştı. Hüseyin için en sıkıntılı gündü bu gün, kuşatma altındaydı. Şimr, Sa'd'ın oğlu Ömer'e mektubu verdi.
'Ben, Peygamber'in torunuyla savaşmayacağım, onun kanını dökmeyeceğim' diyeceğini sanıyordu, böylece boynunu vuracak ve yerine geçecekti. Umduğu gibi olmadı. Otuz bin kişilik ordu, Hüseyin'in çadırını çevreledi, taşkın bir sel gibi akmaya, kaynamaya başladı. Atların ve insanların çığlıkları karıştı, çölde yankılandı. Zeynep, çadırda, hasta olan Zeynelabidin'in başındaydı. Hemen dışarı fırladı. Düşman birlikleri çemberi daraltıyordu. Hüseyin'in çadırına koştu, 'kalk kardeşim kalk' dedi, 'olanları görmüyor musun? Bak neler oluyor?' Hüseyin, 'sakin ol' dedi, 'şimdi dedemle konuşuyorum. Bana, Hüseyin'im diyor, yakında bana geleceksin, cennette birlikte olacağız, ayrılık sona eriyor.' Zeynep çadırın perdesini araladı, gözü dönmüş düşmanın çığlıklarını dinledi, gökyüzüne baktı. Yıldızlar kayıyor, yanıp sönüyor, kızıl bir gökkuşağı beliriyordu. Hiçbir şey, Aşura gecesi kadar Zeynep'e zor gelmemişti. Çadırına döndü. Silahların hazırlanması gerekiyordu. Ebuzer'in azatlısı Cevn yan çadırda silah hazırlığı yapıyordu. Hüseyin, 'bu gece çadırlarınızı birbirine yaklaştırın' demişti. Zeynelabidin'in hasta yattığı, Zeynep'in başında iyileşmesini beklediği o gece, yan çadırda Hüseyin, Cevn'in yardımıyla kılıcını biliyor ve şöyle diyordu: 'Ey zaman! Ne kadar zalimsin! İnsandan dostlarını alırsın! Evet böylesin. Ama hiçbir şey senin elinde değildir. Biz, O'nun buyruğuna baş eğmişiz.' Zeynep hıçkırıklarını içine gömüyor, Zeynelabidin'le birlikte soluğunu tutmuş Hüseyin'i dinliyordu. Nihayet kendini tutamadı, yeğeniyle birlikte hıçkırıklarını bıraktı, 'n'olurdu böyle bir günü görmeseydim! Allah'ım, canımı alsaydın da böylesi bir acıya tanıklık etmeseydim!' diye yakararak Hüseyin'in çadırına gitti. Başını göğsüne yasladı.
Hüseyin, 'güzel kardeşim' diyordu, 'sakin ve sabırlı ol, şeytan şefkat ve merhametini senden gidermesin. Dedem Allah'ın habercisiydi, senden benden üstündü, babam, annem ve kardeşim benden öndeydi, değerliydi. Bak hepsi ahiret yurduna göçtü. Ben de onların yanına gidiyorum, gerçek yurduma kavuşuyorum.' Zeynep, 'canım kardeşim' dedi, 'doğru söylüyorsun, bizden öncekiler gitti. Dedem, babam, kardeşlerim dünyadan ayrıldı. Varlığıyla yüreğime huzur veren birkaç kişi vardı. Eğer seni de yitirirsem, bundan böyle, bu dünyanın ağırlığına nasıl dayanırım?' Hüseyin, hemen Abbas'ı çağırdı. 'Yanına birkaç kişi al, gidip bir yokla bakalım, bir haber var mı?' Abbas gitti ve onlara, 'kardeşim ne zaman çarpışacağımızı öğrenmek istiyor' dedi. Ömer, 'ona söyle' dedi, 'ya teslim olacak veya ölecek' Abbas döndü, sözünü iletti. Hüseyin, 'teslim olmayacağız' dedi, 'kanımızın son damlasına kadar savaşacağız. Şimdi git, onlara da hatırlat, bu, Hüseyin'in bir gece daha yaşamayı ganimet bilmesi demek değildir. Bu geceyi, Rabb'ime niyaz ve yakarışta bulunmak için geçirmek istiyorum.' Hüseyin, geceyi kulluk ve niyazla geçirdi. Gün ışırken dostlarına şöyle seslendi: 'Sizler benim göz aydınlığımsınız. Hepinizden memnunum ve size teşekkür borçluyum. Hiçbir kaygı ve korku yok içimde. Şunu iyi bilin, onların derdi benim. Eğer bana uyduysanız, hepinize izin veriyorum, özgürsünüz. En küçük bir gönül kırıklığı duymam, kendisi de rahat olsun.' Herkes, 'Senin yolunun kurbanıyız biz' diye seslendi. Kerbela günün ilk ışıklarıyla yıkanırken çarpışma başladı.
Onlar yanarken, ben nasıl serinlerim?
Kasım on üç yaşındaydı. Hasan'ın yadigarıydı. Boyuna uygun bir kılıç bulunamamıştı. Silahsız, sadece cesaretiyle sürmüştü atını. Başına aldığı bir kılıç darbesiyle attan düştü. Yuvarlandıktan sonra, kanlar ve acılar içinde, 'amca yardım et, amca beni bul, bana yetiş' diye inledi. Ömer'in askerlerinden gözü dönmüş onlarca kişi, boynunu vurmak için çevresinde toplanmıştı ki, Hüseyin'in avına doğru hareketlenen bir aslan gibi atını üzerlerine sürdüğünü gördüler. Tilkiler gibi kaçışmaya başladılar. Kasım'ın başını gövdesinden ayırmak için ilk yeltenen kişi, kendi atının ayakları altında parçalandı. Çevreyi öylesine bir toz duman kaplamıştı ki göz gözü görmüyordu. Kargaşa dindikten sonra, Hüseyin, başını dizine aldı Kasım'ın. Ağlıyordu. Kasım, başını Hüseyin'in göğsüne iyice gömüyor, acıyla kıvranıyor, ayaklarını yere vuruyordu. Daha fazla dayanamadı ve çırpınarak ruhunu teslim etti. Hüseyin, cansız bedenini kucaklayarak çadırlara doğru yürüdü. Hüseyin, kana bulanmış bedenine baktı, onlarca hançer yarası, kılıç gölgesi gördü. Sonra bir serinlik yayıldı başına. Baktı, bir bulut gördü. 'Böylesi bir anda, güneşin yakıcı sıcağını örten de kim?' 'Seni' diye seslendi bulut, 'doğumunda babana müjdeleyen, kundağını annenle birlikte saran benim, ben bulut değil Cebrail'im, söyle ne yapayım senin için, canımı iste vereyim.' 'Niçin geldin' diye seslendi Hüseyin, 'gölge etmene razı değilim, kanatlarını çek, gökten beni seyreden dedeme engel oluyorsun. Bırak beni, git onların üzerine aç kanatlarını. Durma, Necef'e ulaştır haberimi, oğlun ölüyor ey Ali yetiş de, son bir kez basmak için onu bağrına koş, acele et... Gelsin, alsın başımı göğsüne, sarsın sarmalasın beni, Kufeliler de görsün, benim Ali gibi bir babam var.'
Gözü doymayan düşman, ah ki ne ah!
Cebrail kanatlarını yaydı çöl ateşinde yatan bütün şehitlerin üzerine. Bir yağmur gibi, herkesin üzerine eşit yağdı. Hüseyin seslendi, 'durma git annemi getir bana, beni bu ateş değil, annemin özlemi dağlıyor.' Cebrail eğildi, kanatlarını Hüseyin'in kanına sürdü. Hüseyin'in kalbinden bir çığlık yükseldi. Cebrail göklere doğru havalandı, gözden yitti. Düşmanın gözü doymuyordu. Malik çıkageldi bu kez. Kanla yıkanmış başına kılıcını bir kez daha indirdi. Başı parçalandı, dağıldı. Yetmedi, Ebulhuluk atıldı, yayını gerdi, oku yaralı başına fırlattı. Hasin çıktı öne, dişlerini kırdı Hüseyin'in. Ebu Eyyub ardındaki onlarca kana susamışla sökün etti. Yaralı bedenine kimisi ok attı kimisi mızrak sapladı, kimisi taşladı... Ebu Eyyub, hırsını alamayıp bir oku eliyle sapladı gırtlağına. Onlar vurdukça Hüseyin şükrediyordu. Kanla yıkanan ellerini kaldırıp sabrediyordu. Ansızın bir ses duyuldu, yerle göğün arasından bir ses geldi. Yer ve gökler titredi, Cebrail'di bu, Hüseyin'e usulca yaklaştı. Kanatlarıyla yaralarını sıvazladı, selamların en güzeliyle selamladı, müjdelerin en büyüğünü verdi. 'Çekilin, kenara çekilin, peygamberlerin sonuncusu geliyor, Hüseyin'in ziyaretine dedesi geliyor.' Hüseyin'in mutluluğuna diyecek yoktu. Bedenindeki yaralar bir anda iyileşti, kan durdu, acılar dindi, susuzluğu bitti. Cebrail, müjdeliyordu, 'çekilin, kenara çekilin, Allah'ın aslanı geliyor, ötelerin sultanı oğluyla özlem gidermeye geliyor. Ciğerleri zehirle parçalanmış olan Hasan geliyor, geceleri uykusunu feda eden annesi geliyor, gözlerini bağlamak, çekip yanına almak için kadınların en hayırlısı geliyor.' Hüseyin gözlerini açınca Peygamber'i gördü. Başını dizlerine almıştı, dedesini gördü. Acılarını unuttu, candan geçti, yüreğinde güller patlamaya başladı, kızıl bir gülşene dönüştü. Düşmana çevirdi bakışlarını, soluğu yetesiye bağırdı, 'Zeynep'in kan ağlama vakti geldi, öldürün beni! Can üzre bırakmayın beni, acele edin, bu zalim dünyadan kurtarın, öldürün beni. Dünya sizin olsun, beni asıl yurduma gönderin!' Gözü dönmüş bir başkası atıldı bu kez, hançeri kalbine sapladı. Ben Kerbela'yım, beni bir ağıt tuttu. Hüseyin görünmüyor, nurdan halelere sarılmış. Hüseyin'i Cebrail'ler örtüyor, gözlerden gizlendi. Ben Hüseyin'in yüreğiyim, sadece o görünüyor. Katiller korkuyla geri çekildiler. Başında Ali'yi gördüler.
Ali onlara da göründü. Kanat çırpan melekler göründü, Cebrail göründü. Ben Hüseyin'in kandan ve nurdan görünmeyen bedeniyim, yapayalnızım. Ondan başka ilah yoktur, çölden göklere yükseliyor sesim. Peygamber'in sakalına kan bulaştı, Hüseyin'in kanıyla yıkandı. Zalimleri kan tuttu, çöl kan denizine döndü. Hüseyin'in ağıdıyla yeri göğü doldurdu Fatma. Sakine çadırlarda kan ağladı, Zeynep bulutlara karıştı. Kıyamet Aşura günü için yas tuttu. Peygamberler ağladı, dünyanın çarkı çevrildi. Necef şahı başına vurup ağladı, figanı dünyayı yuttu. Peygamber imamesini alıp başını açtı. Gök ve yer titremeye başladı, Cebrail kanatlarını çekti. Diller tutuldu, gözler süzüldü, eller kırıldı, kollar düştü. Hüseyin'in yaralı sinesi cellat çizmesiyle ezildi. Nasıl kıydın ceylana kansız avcı? Sana bu söz yetmez, sana kıyamet gerekmez. Sana cennet gerekmez cehennem gerekmez. Nasıl kıydın Fatma'nın masumuna, Ali'nin canına, Muhammed'in gözbebeğine? Sana dünya gerekmez, ahiret gerekmez. Sana söz yetişmez, ateş yetişmez. Su vermeden hangi kurban kesilmiştir ey mel'un, dili dudağı kavruldu masumun, susuz kaldı, bir damla su verin. Boğazını hangi hançer keser ciğeri ateşle kavrulmuşun? Ben Kerbela'yım ey Muhammed. Gözlerimden yaş değil kan akar, çöl ateşinde zulüm hançeri yedim, zalime yakalandım ey Muhammed. Dağlanan yüreğimin hakkı için, günahsız dökülen kanların hakkı için ey Muhammed, yalvar O'na, güzel isimlerinin hatırı için yakar, kalkış günü yolundan gidenleri bağışlasın. Son sözü, tanıklık oldu Hüseyin'in. Gökler kara giyindi, yer sarsıldı ey Hüseyin. Saba rüzgarı esti, Cebrail tacını alıp ağladı ey Hüseyin. Kandiller söndü, Kerbela kanla yıkandı, ey Hüseyin. Sakine zalimlerin pençesine düştü, dostlarının evi talan edildi ey Hüseyin. Kerbela garibini susuz öldürdüler, Allah'ın gökleri yıkıldı ey Hüseyin!"


-------------------------------------------------------------------------------










KERBELA - Alevi-Bektaşiler Ehl-İ Beyt ve şehitleri için yas tutuyor…

Kerbela
Ramazan geldiğinde, dini kullanmak için amansız bir yarışa giren ve hiçbir riyakarlıktan geri durmayan medyamız görmese de, TRT’miz AKP-RT haline geldiği için yasımızı umursamasa da, içinde bulunduğumuz 7-18 Aralık günlerini kapsayan on iki gün, Alevi-Bektaşiler için büyük bir üzüntüyle anımsanan Kerbela Katliamının 1330. Yıldönümüdür. Bu elim olayda İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in sevgili torunları İmam Hüseyin, sevgili evlatları ve O’nun haklılığına inandıkları için yanında bulunan insanlar, Emevi Halifesi Yezit’in kastı sonucunda öldürüldüler.
 
Düştü Hüseyn atından Sahra-yı Kerbela'ya,
Cebrail git haber ver Sultan-ı Enbiyaya.
 
Kerbela olayı tarihsel ve toplumsal anlamda, toplu kıyımların en zalim ve acımasız olanlarından biridir. Bir kıyım olarak Kerbela’yı anmamak ve ona yanmamak elde değildir. Bu kapsamda Kerbela Katliamının boyutlarını algılayabilen herkes, Kerbela için yanar, tutuşur: O’nun anısını yaşatmak için bir şey yapmak, orada katledilenleri anmak, üzülenlerle aynı yerde saf olmak ister.
 
Bu olayda İslam Halifesi Muaviye oğlu Yezid, İslam Peygamberinin: “Hüseyn bendendir, ben Hüseyn’denim; Allah Hüseyn’i seveni sevsin, sevmeyeni helak etsin” dediği işte bu mazlumları acımasızca katletti. Katliam bununla da sınırlı kalmadı; suç, suçluya değil suçsuza yüklendi: Acı, acıyı verenden değil, acıyı çekenden, baskı, baskıyı yapandan değil, baskıya uğrayandan soruldu. Binlerce yıl, bu acının dinmesine yetmedi: Tazelendi, büyüdü, çoğaldı ve giderek insanlığın unutulmaz acılarından biri oldu. Alevi-Bektaşiler acılarını dile getirmek için ağıt türünün en anlamlı örneklerini Kerbela olayına hasrettiler. Bunlardan biri de yedi büyük Türkmen ozanından biri olan Pir Sultan Abdal’dır.

Damarlar yarıldı kanlar çağladı
Gökte melek yerde insan ağladı
Ay gün kara giydi kara bağladı
İmam Hüseynimin kanı nicoldu?

Dedesi Muhammet yanına geldi
Torununun elin, eline aldı
Arş’ta Fatma ana saçını yoldu
İmam Hüseynimin kanı nicoldu?

Katliamın muhatabı, İslam Peygamberinin soyudur: Katliamı düzenleyen ve bu amaçla Kerbela üzerine asker gönderen Muaviye oğlu Yezittir! İşte bu nedenledir ki, Alevi-Bektaşiler binlerce yıldır Muaviye, Yezit ve Mervan’lara ve bunların soyuna lanet ederler...
 
Hicretin 61. yılında (miladi 680) Muharrem ayının 7. Günü öğleye doğru, Yezit’in adamlarına karşı Kerbela’da direnen Hz. Hüseyin yandaşlarının suları çoktan bitmişti. Yaz sıcağı kavuruyor, çocuklar ‘su’ diyerek ağlaşıyorlardı! Su almak için Fırat’a gidenler, Yezit’in komutanı Ömer’in askerleri tarafından oklarla vuruluyor; su ve erzak teminine imkân verilmiyordu. Hz. Hüseynin tek umudu, Komutan Ömer’in insafa gelip su vermesiydi. Ömer’le konuştu fakat ikna edemedi. Ömer kuşatmayı daraltıyor; Hz. Hüseyin’in, çocuklarının ve arkadaşlarının susuzluktan ölmelerini bekliyordu.
 
Sonunda Ehlibeyt ve 72 yandaşı için sonucu belli olan savaş başladı. Küçük çocuklar, bebeler ve yaşlılar, uzaktan atılan oklarla öldürüldü. Hz. Hüseynin kardeşlerinin ve yeğenlerinin genç bedenleri teker teker toprağa düştü. 72 savaşçı, dağ gibi Yezit askerine karşı durdu ama kaderi değiştirmenin olanağı yoktu. Muharremin 10. Günü, önce 18 yaşındaki oğlu Ali Ekber, ardından meme çocuğu Ali Asgar babasının kucağında oklanarak vuruldu. Hz. Hüseyin'in vücudunda yet­mişüç darbe izi bulunmuştu… Hüseyin'i vurmaya gelenler “Müs­lüman’ız” iddiasıyla yaşıyor, namaz da kılıyorlardı. Hadise esnasında birbirlerine: “Acele edin, öğle namazı kazaya kalacak” diyorlardı.
 
Olanları gören Hz. Hüseyin, dedesi Hz. Muhammet’ten kalan kutsal emanetleri oğlu Zeynel Abidin’e teslim etti: Ölmeye hazırlandı. Temiz elbise giydi, başındaki peygamber sarığını yeniden bağladı; babasının kılıcı Zülfükar’ı boynuna astı, Hz. Hamza’nın kalkanını omzuna alarak hazırlığını tamamladı. Yaren ve yoldaşlarıyla vedalaştı; onlara Şam yönüne gitmelerini öğütleyerek Kerbela meydanına çıktı. Düşmana karşı tek başına vuruşurken, 10. Muharrem günü şehit oldu. Gövdesi Kerbela’da kaldı; kesik başı Küfe’ye, oradan da Şam’a götürüldü. Yezit bir değnek ile Hz. Hüseyin’in kesik başını ve ağzının içini karıştırırken, en büyük siyasal rakibinin soyunu kurutmanın huzuru içindeydi.
 
Alevi-Bektaşiler 7 Aralık’tan başlayarak 12 imam ve Ehlibeytin anısına 12 gün oruç ve yas tutuyor, ibadet ediyor, inançlarının gereğini yerine getiriyorlar. Binlerce yıl olduğu gibi olayları anımsayacak, üzülecek, Kerbela anısına yine susuz kalacak ve Ehl-i Beyt soyuna kastedenlere lanet yağdıracaklar! Kerbela Olayı, Alevi-Bektaşiler bakımından, hangi inançtan olursa olsun, hangi ulustan gelirse gelsin, zulme uğramış insanların acısını, insanlığın ortak acısı durumuna getirmenin yürek dağlayan bir anısıdır. Bu yüzden zalimliğin, sınır tanımaz acımasızlığın ve dinin siyaseten kullanılmasının en tipik örneğini teşkil etmesi bakımından bu olaya tekrar tekrar dikkat çekiliyor.
 
Devleti yönetenler, geleneksel inkârcılığını sürdürseler de, Aleviler, demokratik devlet hedeflerine bağlı kalmaya; kendilerini yok sayan bu devlete “devletim” demeye devam edecekler. Bu anlamda Yas-ı Muharrem Orucunun başladığını ve “ne olup, olmadığına” ilişkin bir açıklama/duyuruyu TRT’den bu yıl da beklediler!
Beklediler ama ne bir ses, ne de bir nefes duya bildiler!
Ve yüzyıllardır olduğu gibi yine yanıldılar…
 
Alevi –Bektaşilerin nefret ve laneti Muaviye, Yezit, Emevi ve Küfe’li anlayışınadır!
Emevi iktidar anlayışının, günümüz iktidar anlayışıyla ya da Sivas, Çorum, Maraş, Gazi katliamlarını gerçekleştiren ve arkasında duranlarla bir zihniyet ilintisi olabilir mi? Bizim esirgememize karşın, kendilerini o anlayışla ilişkilendirerek, Alevi istemlerine bu nedenle yasak koymuş olabilirler mi?
 
Değilse, bin yıldan bu yana süren ve günümüzde de devam eden bu yasak ve sansür niye?
 
Ehlibeyt yası tutan insanlığın acısını paylaşıyor, aşk-ı niyaz ediyorum.              
 
Murtaza DEMİR


---------------------------------halo-----------------------------------------------------



MUHARREM - (MATEM) ORUCU

Kerbela
Kerbela

Aşure
Aşure

MUHARREM AYI MATEM ORUCU VE AŞURE


Muharrem ayı Hicri takvimin birinci ayıdır. Onuncu günün de ismi, Aşure’dir. Tarihi kaynaklara göre milattan çok önce Arap, İsrail ve Fars milletleri tarafından, Muharrem ayının Aş;ure günü, kutsal kabul edilen ortak bir değerdir. Bugünün değerini ve kutsallığını, tarihler şöyle anlatıyor:

Adem atanın tövbesinin kabul edildiği gün.

Nuh Peygamber'in gemisinin karayı bulduğu gün.

İbrahim Peygamber'in Nemrut,un ateşinden kurtulduğu gün.

Musa Peygamber'in kavmini Firavun'un şerrinden kurtardığı gün.

Yunus Peygamber'in balığın karnından kurtulduğu gün.

Eyüp Peygamber'in dertlerine şifa bulduğu gün.

Saymakla bitiremeyeceğimiz bütün peygamberlerin refaha, kurtuluşa ve başarıya ulaştıkları gündür. Onun içindir ki Nuh Peygamber dahil ondan sonra gelen bütün peygamberler, Hz. Muhammed ve Hz. Ali de 10 Muharrem Aşure günü şükür ve senalarını ifade ederek, oruç tutmuşlar. Nuh Peygamber'in kurtuluş çorbasını pişirip fakir fukaraya yedirmişler, Hayır ihsan yapmışlar. Bütün tarihler o güne kadar olan, Muharrem ayının kutsallığı ve özelliğini böyle anlatırlar.

MATEM


Matem Farsça'dan gelen bir kelimedir. Türkçe'de anlamı: Çok sevilen değerli bir varlığı veya yakını kaybedildiğinde bu insanın günlük yaşamını etkiler; insanlar kederlenir, üzülür ağlar ve uzun bir zaman üstünden atamaz, eğlenemez, gülemez, neşelenmek istemez, hep günlerini üzüntü ile geçirdiği zaman dilimine Yas veya matem tutmak, demektir.Hz. Muhammed,in ölümünden 48 sene sonra, bütün peygamberlerin kutsal kabul ettikleri, oruç tuttukları Hicri 10 Muharrem 61 Cuma günü Miladi 10 Ekim 680 tarihinde, Kerbela denen Fırat Nehri,nin kenarında, kurda kuşa sebil olan Fırat suyunu, Hz. Muhammed,in torunlarına, Ehl-i Beyt,ten de tek kalan Hz. Hüseyin,ine ve onun mahsun yavrularına vermediler. Dünya da bugüne kadar bir eşi benzeri olmayan, insanlık aleminin yüz karası, görülmemiş susuz bir zulüm ve katliam işlendi.

Muharrem ayı denince? Aleviler için yas veya matem ay ıakla gelir. Bugüne kadar inancında, felsefesinde, itikatında, sevgisinde, Hz. Muhammed’e ve onun Ehl-i Beyt'ine canı gönülden Aşk-ı Muhabbetiyle bağlı olan Aleviler, onların sevgisi ile sevinmişler, kederi ile kederlenmişler, acılarına ağlamışlar, gördükleri zulüme de yas tutmuşlar. Zulüm edenleri de lanetle anmışlar.

Hz. Muhammed’e ve Ehl-i Beyt’ine inanıp iman edenler, onlara yapılan bu zulmün acısını hiçbir zaman unutmazlar. Hele Muharrem ayı gelince o zulmün kendilerine yapılmış gibi acısını hissederler. İşte o 12 gün, oruçlu halleriyle. Düğünlere, eğlenceli yerlere gitmezler, düğün nişan yapmazlar, fazla sulu yiyeceklerden güçleri oranında sakınırlar, yaşadıkları ortama göre, imkanları ve olanakları el veriyorsa traş olmazlar, iştahlarının çektiği güzel ve etli yemekleri yemezler.

Alevilikte oruç tutarken sahura kalkmak yoktur. Durumu özetleyecek olursak: Nasıl ki yakınlarınızdan birini kaybettiğiniz zaman, onun acısı ile bir zaman kederli, üzüntülü günler yaşıyorsanız. İşte 12 gün oruç boyunca da aynen öyle yaşanır.

Aşure

Matem Orucu bitiminde Aşure pişirilir. Aşure, tatlı bir çorba olup, birlikte yenilir veya evlere dağıtılır. Aşure çorbasında et bulunmaz. Buğday, fındık, ceviz veya meyvelerden oluşan 12 değişik üründen yapılır (tarif). Aşure Günü, Sünnilerin Ramazan Orucu bitiminde kutladığı Şeker Bayramı gibi bir bayram kutlaması değildir. Aleviler; Kerbela’da İmam Hüseyin’in oğlu Zeynel Abidin’in sağ kurtulduğu için mutludurlar, bu nedenle çorba tatlı olur.
Muharrem ayında Aleviler bir araya gelerek birlikte mersiyeler, şiirler, deyişler, Alevi önderlerinin kahramanlık öykülerini okurlar, anlatırlar, söylerler.

ORUCA NİYET ETMEK

Bism-i Şah…Allah Allah… Er Hak-Muhammed-Ali aşkına, İmam Hüseyin Efendimizin susuzluk orucu niyetine Kerbela’da şehid olanların temiz ruhlarına, Fatıma Anamızın şefaatına, Oniki İmamlar aşkına oruç tutmaya niyet eyledim. Ulu Dergah kabul eylesin...

AŞURE LOKMASI İÇİN DUA

Bism-i Şah…Allah Allah…
Barekallah. Şehidler Şahı İmam Hüseyin Efendimizin ve Kerbela şehidlerinin yüce ruhlarının şad olması için barekallah. Cümle erenlerin ruhu için barekallah. Yurdumuzun, Ulusumuzun, Cumhuriyetimizin esenlikte olması için barekallah. Ordularımızın güçlü olması için barekallah. Ahirete göçenlerimiz ve bugün yaşayanlarımız için barekallah. Gökten hayırlı rahmet, yerden hayırlı bereket vermesi için barekallah. Muhammed Mustafa, Aliyyel Mürteza, İmam Hasan, İmam Hüseyin, Kerbela Şehidleri ve Hünkâr Hacı Bektaş Veli hakkı için el-Fatiha ve salevat. Gerçeğe hü…

AŞURE YENDİKTEN SONRA OKUNACAK DUA

Bism-i Şah …Allah Allah…
Allah, Muhammed, Ali, Oniki İmam Efendilerimizin ruhu revanları, şâd ve handan ola. Münkir ve münafıklar mat ola, müminler şâd ola. Lokmalarımız dertlere deva ola.
Matem-i Hasan ve Hüseyin ola. Cümlemize haklı hayırlı kısmetler verilmesi için …
Nur-u Nebi, Kerem-i Ali, Pirimiz Hünkâr Hacı Bektaş Veli demine hü.





Muharrem Matem Orucu


Alevilerde Muharrem Matemi:

Hz. Muhammed`in kızı Fatma`nın ve Hz. Ali`nin oğlu Hz. Hüseyin, haksız olarak iktidarı ele geçirmiş olan Muaviye`nin oğlu Yezid`e biat etmeyi –onu halife olarak tanımayı- reddetti. Kufe halkının kendisini desteklemesi ve Kufe`ye davet etmeleri üzerine Hz. Hüseyin, 68 0yılında yaklaşık 100 kişi ile birlikte, İslam adına çeşitli zulüm ve haksız uygulamalar yapan Yezid`e karşı savaşmak üzere Mekke`den Kufe `ye hareket etti. Bugün Irak sınırları içinde olan Kerbela`da Yezid`in askerleri, Hz. Hüseyin ve taraftarlarının önünü keserek onları günlerce susuz bıraktılar ve sonunda Hz. Hüseyin savaşmak zorunda bıraktılar. Hicretin 61. yılının 10 Muharrem cuma günü (18 Ekim 680) öğle vakti Hz. Hüseyin`i ve toplam 72 kişiyi binlerce askerden oluşan Yezid`in ordusu şehit etti.

Hz. Hüseyin`in haksızlığa karşı bu cesur direnişi ve ölümüne mücadelesi, Anadolu Alevilerinde çocuk eğitiminde „haksızlığa karşı gelmek, haksızlık yapmamak, haksızlığa uğrayanların yanında olmak“ şeklinde önemli bir yer tutar.

Kerbela Katliamı, Anadolu Alevilerinde her yıl Muharrem ayında anılır ve lanetlenir. Bu katliamda hasta olması nedeniyle Hz. İmam Zeynel Abidin`in kurtulması ve Hz. Ali`nin soyunun devam etmesi nedeniyle de Allah`a şükredilir.

Gelenek olarak Muharrem orucu, Kurban Bayramından 20 gün sonra Muharrem`in 1. günü başlar. 2006 yılında 31. Ocak tarihi Muharremin başlangıcıdır.


2006 yılı için, 31. Ocak orucu için 30. Ocak akşamı yatmadan önce oruç tutmak üzere niyet edilecek. Niyetten sonra Muharrem Orucu başlar.Gece sahura kalkma uygulaması Muharrem Orucu'nda yoktur. Akşam olup güneş batınca yani karanlık çökünce oruç açılır. Matem orucuna başlamadan önce yaklaşık şöyle niyet edilir.

"Bismi Şah. Allah Allah. Erenlerin hikmetine. Er Hak- Muhammet-Ali`nin aşkına. Hz. İmam Hüseyin efendimizin susuzluk orucu niyetine. Kerbela Şehitleri'nin temiz ruhlarına matem orucu niyeti ile Hz. Fatma anamızın şefaatine. 12 imam, 14 masum-u pak efendilerimizin şevkine, 17 kemerbestler hürmetine. Hazır ve gaip gerçek erenlerin yüce himmetleri üzerimizde hazır ve nazır ola. Yuf münkire. La`net Yezid'e. Rahmet mümin'e Allah eyvallah. Hü"
(Noyan B. Bektaşilik Alevilik nedir? 2. Baskı Ankara 1987)

İlk 10 gün boyunca oruç açımında da su içilmemeye çalışılır. Su yerine hoşaf, meyve suyu gibi sulu içecekler içilebilir. Oruç süresince bıçağa ve kesici aletlere el sürülmez; Düğün-nişan-sünnet törenleri yapılmaz. Karı koca cinsel ilişkileri kesilir; kurban kesilmez ve et yenilmez. Matem boyunca hiç bir canlıya eziyet edilmez. 12 gün süren matem orucunu herkes kendi gücüne, sağlığına ve maddi olanaklarına göre tutar. Oruç açımının –dakikalarla belirlenmiş- belirli bir saati yoktur. Genellikle akşam karanlık olduğunda oruç açılır. Açlık giderilip duyuncaya kadar yenir.

Sağlığı yerinde olanlar oruç tutarlar. Sağlığı yerinde olmayanlar orucu tutmazlar ama diğer görevleri yerine getirebilirler. Bu onlar için oruç tutmuş kadar makbuldür. Amaç, kendine eziyet ya da kötülük yapmak değil, yapılabilecek kötülüklerin zulümlerin ve katliamların bir daha tekerrür etmemesi için anmak ve unutmamaktır.

Matem boyunca eğlencelerden ve zevk alınan şeylerden uzak durulur. Bazı yörelerde sakal kesmemek, yıkanmamak gibi adetler oluşmuşsa da, matemin dış görünüşle değil, gönülde Hz. Hüseyin`in uğradığı haksızlığı yad etmek ve haksızlığa karşı gelme geleneğini yaşatmak mateme daha uygundur. Kimsenin kalbini kırmamak, eli ile dili ile kimseyi incitmemek, gözü ile kimseye kötü gözle ve niyetle bakmamak kısacası nefsini terbiye etmek matem orucunun temel ilkesidir.

12 gün Muharrem Orucu tutulduktan sonra Muharrem Ayının 13. günü kurbanları tığlanır ve AŞURE dağıtılır.Kurban İmam Ali Zeynel Abidin`in Kerbela Katliamın`dan kurtuluşundan duyulan şükranı belirtir.

Muharrem ayında şehitleri anma duyguları, Alevilerin 7 ulu şairinden biri olan Fuzuli`nin “Saadete Ermişlerin Bahçesi” adlı eserinde en iyi biçimde dile getirilmiştir. Hz. Hüseyin`in şehit edilişini anlatan ağıtlara mersiye adı verilir ve Muharrem matemi boyunca mersiyeler okunur. Hz. Hüseyin`in haksızlığa karşı cesur direnişi ve ölümüne mücadelesi, Anadolu Alevilerinde çocuk eğitiminde „haksızlığa karşı gelmek, haksızlık yapmamak, haksızlığa uğrayanların yanında olmak“ şeklinde önemli bir yer tutar. Bunu desteklemek için; muharrem boyunca Kumru, Hüsniye, Buyruk ve bu kültüre hizmet verenlerin kitaplar ve diğer tarihi ve kültürel kitaplar okunur. On İki İmamlara ve diğer masum insanlara yapılan insanlık dışı olaylar, birbirlerine anlatılır.

Anadolu Alevilerinde İran Şiilerindeki gibi vücutlarına eziyet ve dövünmeler ve Kerbela Katliamını canlandıran piyesler yapılmaz. Manevi yönden çekilen acılar hissedilir ve anılır.

Alevi inancı şekilciliğe takılıp kalmayı değil, özü benimser. Şeklen ve dış görüntü ile anmak bizi zahiriliğe götürür; halbuki; öğretimiz gereği biz “batini” yani anlama önem veririz. Önemli olan İmam Hüseyin'in ve diğer Kerbela Şehitleri'nin çektikleri acıyı ve zorlukları beyninde, kalbinde ve gönlünde duymaktır. Bunun anlamını zamanımızın koşullarına uyarlayabilmektir. Onlar gibi düşünüp, onlar gibi bu zamanda da zalime karşı çıkıp, mazlumdan yana olmak haksız uygulamalara karşı çıkmaktır. Gelecekte bu türlü acıların çekilmemesi için gerekli uzun vadeli önlemler konuşulur. Eline-diline-beline sadık olup insanca ve onurluca yaşamak ilke edinilmiştir.


Bu toplumsal ve inançsal görevi Alevi Kültür Merkezleri; Muharrem boyunca daha çok etkinlik yaparak, daha çok Alevi öğretisini anlatarak ve tanıtarak yapıyorlar. Daha çok gencimizin saz, semah öğrenmesini ve öğretimizi sevmesini sağlamak en etkili ibadettir.

Aleviliğin temel kitaplarını, büyüklerimizin öğretici sözlerini ve zamanımızdaki anlamlarını anlatarak ve tartışarak Hz. Hüseyin ve 12 İmamları, onlara yaraşır bir şekilde anmış ve yad etmiş oluruz.



Muharrem`in 10. günü, aşure

(10 Muharrem Aşure Günü)
Muharrem`in 10. günü, aşure adında tatlı aşın adıdır. Aşure (bakla, nohut, buğday, kuru incir, nar taneleri, kestane, fındık, fıstık, kuru üzüm) gibi – 12 İmama adfederek- 12 farklı madde birlikte kaynatılarak ve içine (bazı yörelerde konmaz) şeker katılarak yapılan bir tatlıdır. Bazı yörelerde üstüne tarçın tozu ve ceviz içi serpilir.
Sözcüğün aslı “Aşura” olup arabi ayların ilki olan Muharrem ayının onuncu gününün adıdır. Hz. Adem`in ilk günahından dolayı ettiği tövbenin bugün kabul olduğu, Hz. İbrahimin bugün ateşten kurtulduğu, Yakup Peygamberin oğlu Yusuf`a bugünde kavuştuğu, Nuh`un bindiği geminin tufan bitip sular çekilince Cudi Dağı`na yine bugün oturmuş olduğu söylenti hep bu “Aşura günü”e atfedilir. Son söylentiye göre, Nuh, gemide kalan çaitli erzaktan tatlı bir çorba sini söylemiş, tufandan kurtulanlar o günü kutsayarak bayram etmişler ve bu çorbadan yemişlerdi.

Alevilerde Hz. Hüseyin`in Kerbela`da Muharrem ayının 10. günü bir Cuma gününde şehit edildiği için, onun ve onunla birlikte şehit edilenlerin ruhları için pişirilir ve dağıtılır olmuştur. Muharrem`in Onikinci günü; güneşin doğması ile beraber “Aşure” pişirilmeye başlanır. Aşure piştikten sonra aile efradına ve yakınlara birer kepçe ayrılır. Niyet tutanlar pişirilmiş aşure ile orucu açarlar ve o gün bir tam gün sayılır. Diğeri aşureyi bittiği yere kadar komşulara dağıtır. Aşure yaparken bütçe zorlanmaz. Eskiden yıl içinde evin anası her aldığı yiyecekten birer avuç tasarruf ederek aşure gününe kadar malzemeyi hazırlar ve o malzeme ile aşureyi yapardı. Böyle hazırlık görmeyen aileler de evinde bulunan malzeme ile aşureye katılım yaparlardı. Bu aşure dağıtılmaz, lokmacı elindeki kepçe ile her gelene birer kepçe verirdi.

toklucaktan haberler

dernek nedir.amaçları

TOKLUCAK DER .in ARIK DER ile ZARA DER. yanyana olan arsa ile ilğili bilgiler.. 1- konu hakkında gelişmeler.. 2- varılan durum 3- dernek üyelerinin konu hakkında bilgileri GEREKLİ BİLGİLER TOPARLANIP ..GELİŞMELER..SİZLERE DUYURULACAKTIR. MAİL. ADRESİM ..haloyildiz@gmail.com ..SİZLERİN ULAŞABİLDİĞİ BİLGİLERİ PAYLAŞIRSANIZ ..YAYINLARIZ. ERGÜN YILDIZ..

DERNEK NEDİR? NASIL KURULUR?

Derneğin tanımı

23.11.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5253 sayılı Dernekler Kanununun 2. maddesinde derneğin tanımı; " Dernek: Kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, en az yedi gerçek veya tüzel kişinin, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklarını” olarak yapılmıştır.

Kimler dernek kurabilir

Fiil ehliyetine sahip gerçek veya tüzel kişiler, önceden izin almaksızın dernek kurma hakkına sahiptir.

Dernek kurucusu olabilmeleri ile ilgili olarak, Türk Silâhlı Kuvvetleri ve kolluk kuvvetleri mensupları ile kamu kurum ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri hakkında özel kanunlarında getirilen kısıtlamalar saklıdır.

Ayrıca, onbeş yaşını bitiren ayırt etme gücüne sahip küçükler; toplumsal, ruhsal, ahlakî, bedensel ve zihinsel yetenekleri ile spor, eğitim ve öğretim haklarını, sosyal ve kültürel varlıklarını, aile yapısını ve özel yaşantılarını korumak ve geliştirmek amacıyla yasal temsilcilerinin yazılı izni ile çocuk dernekleri kurabilir veya kurulmuş çocuk derneklerine üye olabilirler.

Oniki yaşını bitiren küçükler yasal temsilcilerinin izni ile çocuk derneklerine üye olabilirler ancak yönetim ve denetim kurullarında görev alamazlar.

Çocuk derneklerine onsekiz yaşından büyükler kurucu veya üye olamazlar.

Dernek kurucusu olacak kişilerde aranan fiil ehliyetine ne şekilde sahip olunur.

4721 sayılı Türk Medeni Kanununda belirtildiği üzere; ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.

Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmamak: Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ve bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmamak yada bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkûm bulunmamaktır.

Ergin olmak: Onsekiz yaşını doldurmuş olmak veya onsekiz yaşın doldurmamış olduğu halde evlenmiş olmak yada onbeş yaşını doldurmuş küçüklerin kendi isteği ve velisinin rızasıyla mahkemece ergin kılınmış olmaktır.

Tüzel kişiler, kanuna ve kuruluş belgelerine göre gerekli organlara sahip olmakla, fiil ehliyetini kazanırlar. Tüzel kişinin iradesi, organları aracılığıyla açıklanır.

Dernekler özel hukuk tüzelkişisi olup, Türk Medeni Kanununun 48. maddesinde belirtilen tüm hak ve yetkilere sahiptir.

Hangi amaçla dernek kurulamaz

Anayasa ve kanunlarla açıkça yasaklanan amaçları veya konusu suç teşkil eden fiilleri gerçekleştirmek amacıyla dernek kurulamaz.

Derneğin amacı; kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir gayeyi gerçekleştirmeye yönelik, anlaşılabilir ve süreklilik arz etmelidir. Hukuka veya ahlâka aykırı olmamalıdır.

Derneğin kuruluş şekli

Dernekler, kuruluş bildirimini, dernek tüzüğünü ve gerekli belgeleri yerleşim yerinin bulunduğu yerin en büyük mülki amirine verdikleri anda tüzel kişilik kazanırlar.

Dernek tüzüğünün içeriği

Dernekler Mevzuatı gereğince derneğin tüzüğünde aşağıda gösterilen hususların belirtilmesi zorunludur:

a-Derneğin adı ve merkezi. (Derneğinizin adı, daha önce kurulmuş olan bir derneğin adından farklı olmak zorundadır. Dernek adını kontrol etmek için tıklayınız)

b-Derneğin amacı ve bu amacı gerçekleştirmek için dernekçe sürdürülecek çalışma konuları ve çalışma biçimleri ile faaliyet alanı.

c-Derneğe üye olma ve üyelikten çıkmanın şart ve şekilleri.

d-Genel kurulun toplanma şekli ve zamanı.

e-Genel kurulun görevleri, yetkileri, oy kullanma ve karar alma usul ve şekilleri.

f-Yönetim ve denetim kurullarının görev ve yetkileri, ne suretle seçileceği, asıl ve yedek üye sayısı.

g-Derneğin şubesinin bulunup bulunmayacağı, bulunacak ise şubelerin nasıl kurulacağı, görev ve yetkileri ile dernek genel kurulunda nasıl temsil edileceği.

h-Üyelerin ödeyecekleri giriş ve yıllık aidat miktarının belirlenme şekli.

ı-Derneğin gelir kaynakları.

i- Derneğin borçlanma usulleri.

j- Derneğin iç denetim şekilleri

k-Tüzüğün ne şekilde değiştirileceği.

l-Derneğin feshi halinde mal varlığının tasfiye şekli.

m-Dernek geçici yönetim kurulu üyelerinin adı, soyadı, görev ünvanı.

Dernek tüzüğünde kanunen belirtilmesi zorunlu hususlar dışında, Kanuna aykırı olmamak kaydıyla tüzükte yer alması istenilen diğer hükümler eklenebilir.

Örnek Dernek Tüzüğü İçin Tıklayınız.

Dernek kuruluşu için gerekli belgeler

Dernek kurucuları (en az yedi gerçek veya tüzel kişi) tarafından imzalanmış olan (Dernekler Yönetmeliği Ek-2’de bulunan) iki adet kuruluş bildirimi ve aşağıda belirtilen ekleri, derneğin kurulacağı yerin mülki idare amirliğine verilir.

a) Kurucular tarafından her sayfası imzalanmış üç adet dernek tüzüğü,

b) Kurucuların nüfus cüzdan fotokopisi,

c) Dernek kurucuları arasında tüzel kişiliklerin bulunması halinde; bu tüzel kişilerin unvanı, yerleşim yeri ve kuruluş belgesi ile tüzel kişiliklerin organları tarafından yetkilendirilen gerçek kişi de belirtilmek kaydıyla bu konuda alınmış kararın fotokopisi,

d) Kurucular arasında yabancı dernek veya dernek ve vakıf dışında kar amacı gütmeyen kuruluşlar bulunması halinde, bu tüzel kişilerin dernek kurucusu olabileceğini gösteren İçişleri Bakanlığınca verilmiş izin belgesi,

e) Kurucular arasında yabancı uyruklular varsa, bunların Türkiye'de yerleşme hakkına sahip olduklarını gösterir belgelerin fotokopileri,

f) Yazışma ve tebligatı almaya yetkili kişi veya kişilerin adı, soyadı, yerleşim yerlerini ve imzalarını belirten liste.

Büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerdeki dernek kuruluş işlemlerinde istenen belgeler birer arttırılarak verilir.

Dernekler, kuruluş bildirimi ve eklerini mülki idare amirliğine vermek suretiyle tüzel kişilik kazanırlar.

Çocuk derneklerine tüzel kişiler kurucu veya üye olamazlar, ayrıca çocuk derneklerinde kuruluş bildirimine, kurucu çocukların yasal temsilcilerinin izni eklenir.

Dernek kuruluş bildiriminin incelenmesi

Dernek kuruluş bildirimi ve belgelerin doğruluğu ile dernek tüzüğü, en büyük mülki amir tarafından altmış gün içinde dosya üzerinden incelenir.

Kuruluş bildiriminde, tüzükte ve kurucuların hukuki durumlarında kanuna aykırılık veya noksanlık tespit edildiği takdirde bunların giderilmesi veya tamamlanması derhal kuruculardan istenir. Bu istemin tebliğinden başlayarak otuz gün içinde belirtilen noksanlık tamamlanmaz ve kanuna aykırılık giderilmezse; en büyük mülki amir, yetkili asliye hukuk mahkemesinde derneğin feshi konusunda dava açması içir durumu Cumhuriyet savcılığına bildirir. Cumhuriyet savcısı mahkemeden derneğin faaliyetinin durdurulmasına karar verilmesini de isteyebilir.

Kuruluş bildiriminde, tüzükte ve belgelerde kanuna aykırılık veya noksanlık bulunmaz ya da bu aykırılık veya noksanlık belirli sürede giderilmiş bulunursa; keyfiyet derhal derneğe yazıyla bildirilir ve dernek, dernekler kütüğüne kaydedilir.

Derneğin zorunlu Organları hangileridir

Derneğin zorunlu organları, genel kurul, yönetim kurulu ve denetim kuruludur.

Dernekler zorunlu organları dışında başka organlar da oluşturabilirler. Ancak, bu organlara zorunlu organların görev, yetki ve sorumlulukları devredilemez.

Genel kurul, derneğin en yetkili karar organı olup; derneğe kayıtlı üyelerden oluşur. Genel kurul, dernek organlarını seçer ve derneğin diğer bir organına verilmemiş olan işleri görür.

Genel kurul, üyeliğe kabul ve üyelikten çıkarma hakkında son kararı verir, derneğin diğer organlarını denetler ve onları haklı sebeplerle her zaman görevden alabilir.

Yönetim kurulu, beş asıl ve beş yedek üyeden az olmamak üzere dernek tüzüğünde belirtilen sayıda üyeden oluşur.

Yönetim kurulu, derneğin yürütme ve temsil organıdır; bu görevini kanuna ve dernek tüzüğüne uygun olarak yerine getirir.

Temsil görevi, yönetim kurulunca, üyelerden birine veya bir üçüncü kişiye verilebilir.

Denetim kurulu, üç asıl ve üç yedek üyeden az olmamak üzere dernek tüzüğünde belirtilen sayıda üyeden oluşur.

Denetim kurulu, denetleme görevini, dernek tüzüğünde belirtilen esas ve usullere göre yapar; denetleme sonuçlarını bir raporla yönetim kuruluna ve genel kurula sunar.

Derneğin kuruluşundan sonra yapılması gereken işlemler

A- Defter tutulması

Dernekler tarafından tutulması zorunlu olan defterler temin edilerek kullanmaya başlanılmadan önce dernekler biriminden veya noterden onaylattırılmalıdır.

Dernekler aşağıda yazılı defterleri tutarlar.

a) İşletme hesabı esasında tutulacak defterler ve uyulacak esaslar aşağıdaki gibidir:

1) Karar Defteri: Yönetim kurulu kararları tarih ve numara sırasıyla bu deftere yazılır ve kararların altı toplantıya katılan üyelerce imzalanır.

2) Üye Kayıt Defteri: Derneğe üye olarak girenlerin kimlik bilgileri, derneğe giriş ve çıkış tarihleri bu deftere işlenir. Üyelerin ödedikleri giriş ve yıllık aidat miktarları bu deftere işlenebilir.

3) Evrak Kayıt Defteri: Gelen ve giden evraklar, tarih ve sıra numarası ile bu deftere kaydedilir. Gelen evrakın asılları ve giden evrakın kopyaları dosyalanır. Elektronik posta yoluyla gelen veya giden evraklar çıktısı alınmak suretiyle saklanır.

4) Demirbaş Defteri: Derneğe ait demirbaşların edinme tarihi ve şekli ile kullanıldıkları veya verildikleri yerler ve kullanım sürelerini dolduranların kayıttan düşürülmesi bu deftere işlenir.

5) İşletme Hesabı Defteri: Dernek adına alınan gelirler ve yapılan giderler açık ve düzenli olarak bu deftere işlenir.

6) Alındı Belgesi Kayıt Defteri : Alındı belgelerinin seri ve sıra numaraları, bu belgeleri alan ve iade edelerin adı, soyadı ve imzaları ile aldıkları ve iade ettikleri tarihler bu deftere işlenir.

b) Bilanço esasında tutulacak defterler ve uyulacak esaslar aşağıdaki gibidir:

1) (a) bendinin 1, 2, 3 ve 6 ncı alt bentlerinde kayıtlı defterleri bilanço esasında defter tutan dernekler de tutarlar.

2) Yevmiye Defteri, Büyük Defter ve Envanter Defteri: Bu defterlerin tutulma usulü ile kayıt şekli Vergi Usul Kanunu ile bu Kanununun Maliye Bakanlığına verdiği yetkiye istinaden yayımlanan Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğleri esaslarına göre yapılır.

Tutulacak defter ve kayıtların Türkçe olması zorunludur. Defterler mürekkepli kalemle yazılır.

Defterler bilgisayar ortamında da tutulabilir. Ancak form veya sürekli form şeklinde tutulacak defterler, kullanılmaya başlanmadan önce her bir sayfasına numara verilerek ve onaylatılarak kullanılabilir. Onaylı sayfalar kullanıldıktan sonra defter haline getirilerek muhafaza edilir.

Yevmiye defteri maddelerinde yapılan yanlışlar ancak muhasebe kurallarına göre düzeltilebilir. Diğer defter ve kayıtlara rakam ve yazılar yanlış yazıldığı takdirde düzeltmeler ancak yanlış rakam ve yazı okunacak şekilde çizilmek, üst veya yan tarafına veya ilgili bulunduğu hesaba doğrusu yazılmak suretiyle yapılabilir. Yanlış rakam ve yazının çizilmesi halinde, bu rakam ve yazıyı çizen tarafından paraflanır.

Defterlere geçirilen bir kayıt; kazımak, çizmek veya silmek suretiyle okunamaz hale getirilemez.

Karar defterinin sayfa sonunda imza için bırakılan bölümü hariç defterlerin satırları, çizilmeksizin boş bırakılamaz ve atlanamaz. Ciltli defterlerde, defter sayfaları ciltten koparılamaz. Tasdikli form veya sürekli form yapraklarının sırası bozulamaz ve bunlar yırtılamaz.

Derneklere ait belgeler, kaydedildikleri defterdeki kayıt sırasına uygun olarak numaralandırılır ve dosyalanarak saklanır.

Kayıt zamanı;

İşlemler, defterlere günlük olarak kaydedilir. Ancak, gelir ve gider kayıtları;

a) İşlemlerin, işin hacmine ve gereklerine uygun olarak muhasebe düzeni ve güvenliğini bozmayacak bir süre içinde kaydedilmesi şarttır. Bu gibi kayıtlar on günden fazla geciktirilmez.

b) Kayıtlarını devamlı olarak muhasebe fişleri ve bordro gibi yetkili amirlerin imza ve parafını taşıyan belgelere dayanarak tutan derneklerde, işlemlerin bunlara kaydedilmesi, deftere işlenmesi hükmündedir. Ancak bu kayıtlar, işlemlerin esas defterlere kırkbeş günden daha geç intikal ettirilmesine imkan vermez. Dernek defterlerinin denetim amacıyla istenmesi halinde, kırkbeş günlük sürenin dolması beklenmeden kayıtların işlenmesi zorunludur.

Hesap dönemi;

Derneklerde hesap dönemi bir takvim yılıdır. Hesap dönemi 1 Ocak’ta başlar ve 31 Aralık’ta sona erer. Yeni kurulan derneklerde hesap dönemi kuruluş tarihinde başlar ve 31 Aralık’ta sona erer.

Defterlerin ara tasdiki;

Bu defterlerin kullanılmasına sayfaları bitene kadar devam edilir ve defterlerin ara tasdiki yapılmaz. Ancak, bilanço esasına göre tutulan defterler ile form veya sürekli form yapraklı defterlerin, kullanılacağı yıldan önce gelen son ayda, her yıl yeniden tasdik ettirilmesi zorunludur.

B-Dernek gelirlerinin tahsilinde kullanılacak Alındı Belgelerinin bastırılması

Alındı belgelerinin biçimi;

Dernek gelirlerinin tahsilinde kullanılacak Alındı Belgeleri Dernekler Yönetmeliği 42. maddesinde belirtilen biçim ve ebatta yönetim kurulu kararıyla matbaaya bastırılır.

Alındı belgelerinin kontrolü;

Bastırılan alındı belgelerinin seri ve sıra numaraları ile diğer baskı işlerinde kusur bulunup bulunmadığı, sayman üyece kontrol edilir. Kontrolde hatalı olduğu ortaya çıkan cilt veya formlar geri verilerek aynı miktarda yenisi bastırılır. Alındı belgeleri, matbaadan sayman üye tarafından bir tutanak ile teslim alınır.

Alındı belgelerinin deftere kaydı;

Dernek saymanınca teslim alınan alındı belgelerinin tamamı, numarası en küçük olan alındı belgesi cildinden başlamak üzere defterin yalnızca başlangıç, bitiş ve serisi sütunları doldurularak, her bir satırda bir alındı belgesi cildi gösterilecek şekilde alt alta yazılmak suretiyle kaydedilir. Defterin diğer sütunları, alındı belgesi ciltlerinin gelir tahsil edecek kişilere teslim edilmesi veya teslim edilen alındı belgesi cildinin iade edilmesi sırasında doldurulur.

Alındı belgelerinin kullanımı;

Alındı belgeleri, gelir tahsil etme görev ve yetkisine sahip bulunanlara, sayman üyelerce imza karşılığı verilir ve kullanıldıktan sonra imza karşılığı geri alınır. Bu işlemler Alındı Belgesi Kayıt Defterinde gösterilir.

Alındı belgeleri, sabit boyalı sert veya sivri uçlu tükenmez kalemle okunaklı bir biçimde silintisiz ve kazıntısız olarak doldurulur. Ödemede bulunana asıl yaprak koparılarak verilir, koçan kısmı ciltte bırakılır. Düzenleme sırasında hata yapılırsa, hatalı belge yaprağı ödemede bulunana verilmez. Asıl ve koçan yaprakların üzerine “İPTAL” ibaresi yazılıp her ikisi koparılmadan ciltte bırakılır.

Form şeklinde bastırılan alındı belgeleri, elektronik sistemler aracılığıyla doldurulduktan sonra aslı ödemede bulunana verilir; sureti dosyasında muhafaza edilir.

C- Yetki belgesi düzenlenmesi

Dernek adına gelir tahsil edecek kişi veya kişiler, yetki süresi de belirtilmek suretiyle, yönetim kurulu kararı ile tespit edilir. Gelir tahsil edecek kişilerin açık kimliği, imzası ve fotoğraflarını ihtiva eden (Dernekler Yönetmeliği EK-19’da bulunan) “Yetki Belgesi” dernek tarafından üç nüsha olarak düzenlenerek, dernek yönetim kurulu başkanınca onaylanır. Yetki belgelerinin birer sureti dernekler birimlerine verilir.

Dernek adına gelir tahsil edecek kişiler, ancak adlarına düzenlenen yetki belgelerinin bir suretinin dernekler birimine verilmesinden itibaren gelir tahsil etmeye başlayabilirler

Yetki belgelerinin süresi, yönetim kurullarının görev süresi ile sınırlıdır. Yeni seçilen yönetim kurullarının, yetki belgelerini birinci fıkra esaslarına göre yenilemesi zorunludur. Yetki belgesinin süresinin bitmesi veya adına yetki belgesi düzenlenen kişinin görevinden ayrılması, ölümü, işine veya görevine son verilmesi, derneğin kendiliğinden dağıldığının tespit edilmesi veya fesih edilmesi gibi hallerde, verilmiş olan yetki belgelerinin dernek yönetim kuruluna bir hafta içinde teslimi zorunludur. Ayrıca, gelir toplama yetkisi yönetim kurulu kararı ile her zaman iptal edilebilir. Yetki belgesi ile ilgili değişiklikler yönetim kurulu başkanınca, onbeş gün içerisinde dernekler birimine bildirilir.

D -Gelir–Gider İşlemleri

Dernek gelirleri alındı belgesi ile tahsil edilir. Dernek gelirlerinin bankalar aracılığı ile tahsili halinde banka tarafından düzenlenen dekont veya hesap özeti gibi belgeler alındı belgesi yerine geçer.

Dernek adına gelir tahsil etmekle yetkili olan kişiler, tahsil ettikleri paraları otuz gün içerisinde dernek saymanına teslim ederler veya derneğin banka hesabına yatırırlar. Ancak, tahsilatı 2005 yılı için 1000.- YTL’yi (yeniden değerleme oranında artırılır) geçenler, 30 otuz günlük süreyi beklemeksizin tahsil ettikleri parayı en geç iki iş günü içinde dernek saymanına teslim ederler veya derneğin banka hesabına yatırırlar.

Dernek kasasında bulundurulabilecek para miktarı, ihtiyaçlar dikkate alınarak yönetim kurulunca belirlenir.

Dernek giderleri ise fatura, perakende satış fişi, serbest meslek makbuzu gibi harcama belgeleri ile yapılır. Ancak dernekler, Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesi kapsamında bulunan ödemeleri için Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre gider pusulası, bu kapsamda da bulunmayan ödemeleri için Gider Makbuzu düzenlerler.

Dernekler tarafından kişi, kurum veya kuruluşlara yapılacak bedelsiz mal ve hizmet teslimleri (Dernekler Yönetmeliği EK-15’te bulunan) Ayni Yardım Teslim Belgesi ile yapılır. Kişi, kurum veya kuruluşlar tarafından derneklere yapılacak bedelsiz mal ve hizmet teslimleri ise Ayni Bağış Alındı Belgesi ile kabul edilir.

Bu belgeler; Dernekler Yönetmeliğinde ((EK-13) (EK- 14) ve (EK- 15)’de) gösterilen biçim ve ebatta, müteselsil seri ve sıra numarası taşıyan, kendinden karbonlu elli asıl ve elli koçan yaprağından meydana gelen ciltler veya elektronik sistemler ve yazı makineleri aracılığıyla yazdırılacak form veya sürekli form şeklinde, dernekler tarafından bastırılır. Form veya sürekli form şeklinde bastırılacak belgelerin, belirtilen nitelikte olması zorunludur.

Saklama süresi;

Defterler hariç olmak üzere, dernekler tarafından kullanılan alındı belgeleri, harcama belgeleri ve diğer belgeler özel kanunlarda belirtilen süreler saklı kalmak üzere, kaydedildikleri defterlerdeki sayı ve tarih düzenine uygun olarak 5 yıl süreyle saklanır.

İşletme hesabı tablosu;

İşletme hesabı esasına göre kayıt tutan dernekler yıl sonlarında (31 Aralık) (Dernekler Yönetmeliği EK-16’da gösterilen biçimde) “İşletme Hesabı Tablosu” düzenlerler.

Bilanço esasına göre raporlama;

Bilanço esasına göre defter tutan derneklerin yıl sonlarında (31 Aralık), Maliye Bakanlığınca yayımlanan Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğlerini esas alarak bilanço ve gelir tablosunu düzenlemeleri yeterlidir.

E-Üye kayıt işlemleri

Derneğe üye olmaları Kanunla yasaklanmamış olan ve dernek tüzüğüne göre üye olma şartlarını taşıyan kişilerin derneğin yönetim kuruluna yapacakları yazılı üyelik başvuruları yönetim kurulunca görüşülerek en çok otuz gün içinde üyeliğe kabul veya isteğin reddi şeklinde karara bağlanıp, sonucu müracaat sahibine yazı ile duyurulması zorunludur. Derneğin, ilk genel kurul toplantısının yapılacağı tarihe kadar, dernek tüzüğünde sayıları belirtilen yönetim ve denetleme kuruları üye tam sayısının asıl ve yedeklerini oluşturabilecek sayıdan az olmamak üzere üye kayıt edilmesine ihtiyaç bulunmaktadır.

Yönetim kurulunca, karar defterinde alınan karar ile üyeliğe kabul edilmiş bulunanlar dernek üyesi olurlar. Üyeliğe kabul kararının tarih ve sayısı ile üyenin kimlik bilgileri ve aidat ödentileri üye kayıt defterine kayıt edilir.

Yazılı olarak yapılacak üyelik başvurusu, dernek yönetim kurulunca en çok otuz gün içinde karara bağlanır ve sonuç yazıyla başvuru sahibine bildirilir. Başvurusu kabul edilen üye, bu amaçla tutulacak deftere kaydedilir.

Üyelik için kanunda veya tüzükte aranılan nitelikleri sonradan kaybedenlerin dernek üyeliği kendiliğinden sona erer.

Hiç kimse, dernekte üye kalmaya zorlanamaz. Her üye yazılı olarak bildirmek kaydıyla, dernekten çıkma hakkına sahiptir.

Tüzükte üyelerin çıkarılma sebepleri gösterilebilir.

Tüzükte çıkarma düzenlenmemişse üye, ancak haklı sebeple çıkarılabilir. Bu çıkarma kararına, haklı sebep bulunmadığı ileri sürülerek itiraz edilebilir.

F- Genel kurul toplantısı

Derneğin, kuruluş işlemlerinde eksiklik ve kanuna aykırılık bulunmadığına ilişkin olarak mahallin mülki amirliğince yapılan yazılı bildirimi izleyen altı ay içinde dernekler ilk genel kurul toplantısını yapmak ve organlarını oluşturmakla yükümlüdürler.

Genel kurul;

a) Dernek tüzüğünde belli edilen zamanlarda olağan,

b) Yönetim veya denetim kurulunun gerekli gördüğü hallerde veya dernek üyelerinden beşte birinin yazılı isteği üzerine otuz gün içinde olağanüstü toplanır.

Genel kurul toplantıya yönetim kurulunca çağrılır.

Çağrı usulü;

Yönetim kurulu, dernek tüzüğüne göre genel kurula katılma hakkı bulunan üyelerin listesini düzenler. Genel kurula katılma hakkı bulunan üyeler, en az onbeş gün önceden, günü, saati, yeri ve gündemi bir gazetede ilan edilmek veya yazılı ya da elektronik posta ile bildirilmek suretiyle toplantıya çağrılır. Bu çağrıda, çoğunluk sağlanamaması sebebiyle toplantı yapılamazsa, ikinci toplantının hangi gün, saat ve yerde yapılacağı da belirtilir. İlk toplantı ile ikinci toplantı arasındaki süre yedi günden az, altmış günden fazla olamaz.

Toplantı, çoğunluk sağlanamaması sebebinin dışında başka bir nedenle geri bırakılırsa, bu durum geri bırakma sebepleri de belirtilmek suretiyle, ilk toplantı için yapılan çağrı usulüne uygun olarak üyelere duyurulur. İkinci toplantının geri bırakma tarihinden itibaren en geç altı ay içinde yapılması zorunludur. Üyeler ikinci toplantıya, birinci fıkrada belirtilen esaslara göre yeniden çağrılır.

Genel kurul toplantısı bir defadan fazla geri bırakılamaz.

Toplantı usulü;

Genel kurula katılma hakkı bulunan üyelerin listesi toplantı yerinde hazır bulundurulur. Toplantı yerine girecek üyelerin resmi makamlarca verilmiş kimlik belgeleri, yönetim kurulu üyeleri veya yönetim kurulunca görevlendirilecek görevliler tarafından kontrol edilir. Üyeler, yönetim kurulunca düzenlenen listedeki adları karşısına imza koyarak toplantı yerine girerler. Kimlik belgesini göstermeyenler, belirtilen listeyi imzalamayanlar ile genel kurula katılma hakkı bulunmayan üyeler toplantı yerine alınmaz. Bu kişiler ve dernek üyesi olmayanlar, ayrı bir bölümde genel kurul toplantısını izleyebilirler.

Toplantı yeter sayısı sağlanmışsa durum bir tutanakla tespit edilir ve toplantı yönetim kurulu başkanı veya görevlendireceği yönetim kurulu üyelerinden biri tarafından açılır. Toplantı yeter sayısı sağlanamaması halinde de yönetim kurulunca bir tutanak düzenlenir.

Açılıştan sonra, toplantıyı yönetmek üzere bir başkan ve yeteri kadar başkan vekili ile yazman seçilerek divan heyeti oluşturulur.

Dernek organlarının seçimi için yapılacak oylamalarda, oy kullanan üyelerin divan heyetine kimliklerini göstermeleri ve hazırun listesindeki isimlerinin karşılarını imzalamaları zorunludur.

Toplantının yönetimi ve güvenliğinin sağlanması divan başkanına aittir. Genel kurul, gündemdeki konuların görüşülerek karara bağlanmasıyla sonuçlandırılır. Genel kurulda her üyenin bir oy hakkı vardır; üye oyunu şahsen kullanmak zorundadır.

Toplantıda görüşülen konular ve alınan kararlar bir tutanağa yazılır ve divan başkanı ile yazmanlar tarafından birlikte imzalanır. Toplantı sonunda, tutanak ve diğer belgeler yönetim kurulu başkanına teslim edilir. Yönetim kurulu başkanı bu belgelerin korunmasından ve yeni seçilen yönetim kuruluna yedi gün içinde teslim etmekten sorumludur.

Mahkemece kayyım atanması veya Medeni Kanunun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre görevlendirilme yapılması halinde, bu maddede yönetim kurulana verilen görevler bu kişiler tarafından yerine getirilir.

G-Genel kurul sonuç bildirimi;

Olağan veya olağanüstü genel kurul toplantılarını izleyen otuz gün içinde, yönetim ve denetim kurulları ile diğer organlara seçilen asıl ve yedek üyeleri içeren (Dernekler Yönetmeliği EK-3’te belirtilen) “Genel Kurul Sonuç Bildirimi “ ve ekleri yönetim kurulu başkanı tarafından mülki idare amirliğine bildirilir:

Bu bildirime;

a) Divan başkanı, başkan yardımcıları ve yazman tarafından imzalanmış genel kurul toplantı tutanağı örneği,

b) Tüzük değişikliği yapılmışsa, tüzüğün değişen maddelerinin yeni ve eski şekli ile dernek tüzüğünün son şeklinin her sayfası yönetim kurulunca imzalanmış örneği.

Eklenir.

Genel kurul sonuç bildirimi ve ekleri, büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerde bulunan dernekler tarafından iki suret olarak verilir.

Genel kurul sonuç bildirimleri, dernek yönetim kurulu tarafından yetki verilen bir yönetim kurulu üyesi tarafından da yapılabilir. Bildirimin yapılmamasından yönetim kurulu başkanı sorumludur.

Sandığı bulunan dernekler, sandıklarına ait genel kurul sonuç bildirimi ve eklerini bu maddede belirtilen usulde mülki idare amirliğine bildirirler.

H-Beyanname verilmesi

Beyanname verme yükümlülüğü

Dernek yönetim kurulu başkanları, her takvim yılının ilk dört ayı içinde bir önceki yıla ait Dernek Beyannamelerini (Dernekler Yönetmeliği EK-21’de bulunan) doldurarak mülki idare amirliğine vermekle yükümlüdürler. İl merkezlerinde ve büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçelerde bulunan dernekler beyannamelerini bir adet, diğer ilçe merkezinde bulunanlar ise iki adet olarak verirler.

Şubeler, mülki idare amirliğine verecekleri beyannamelerin birer örneğini bağlı bulundukları derneğe de vermekle yükümlüdürler.

I-Değişikliklerin bildirilmesi

Dernekler, yerleşim yerlerinde (İkametgahlarında) meydana gelen değişiklikleri (Dernekler Yönetmeliği EK- 24’te bulunan)“Yerleşim Yeri Değişiklik Bildirimini”;

Genel kurul toplantıları dışında dernek organlarında meydana gelen değişiklikleri (Dernekler Yönetmeliği EK- 25’te bulunan) “Dernek Organlarındaki Değişiklik Bildirimini”

Doldurmak suretiyle, değişikliği izleyen otuz gün içinde mülki idare amirliğine bildirmekle yükümlüdürler. Bu belgeler, büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerde bulunan dernekler tarafından iki suret olarak verilir.

Dernek tüzüklerinde yapılan değişiklikler de tüzük değişikliğinin yapıldığı genel kurul toplantısını izleyen otuz gün içinde, (Dernekler Yönetmeliği EK-3’te bulunan) “Genel Kurul Sonuç Bildirimi “ ekinde mülki idare amirliğine bildirilir.

J-Taşınmazların bildirilmesi

Dernekler edindikleri taşınmazları tapuya tescilinden itibaren otuzgün içinde (Dernekler Yönetmeliği EK- 26’da bulunan)“Taşınmaz Mal Bildirimini Formu” nu doldurmak suretiyle mülki idare amirliğine bildirmekle yükümlüdürler.

Bu form, büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerde bulunan dernekler tarafından iki suret olarak verilir.

K-Mal bildirimi

04.5.1990 gün, 20508 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 3628 sayılı “Mal Bildiriminde bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu”na ve bu Kanuna atfen çıkartılmış olan “Mal Bildiriminde bulunulması Hakkında Yönetmelik” gereğince, Türk Hava Kurumunun Genel Yönetim ve Merkez Denetleme Kurulu Üyeleri ile Genel Merkez Teşkilatında ve Türk Kuşu Genel Müdürlüğünde, Türkiye Kızılay Derneğinin Merkez Kurullarında ve Genel Müdürlük teşkilatında görev alanlar ve bunların Şube Başkanları ve Kamuya Yararlı Derneklerin Yönetim ve Denetim Kurulu Üyeleri (Mal Bildiriminde bulunulması Hakkında Yönetmelik ekinde bulunan) “Mal Bildirim Formu”nu tek nüsha olarak doldurmak ve tarih belirterek imzalamak suretiyle mal bildiriminde bulunmak zorundadırlar.

Türk Hava Kurumunun, Türkiye Kızılay Derneğinin ve Kamuya Yararlı Derneklerin Yönetim ve Denetim Kurulu Üyeleri için İçişleri Bakanlığına, bunların Şube Başkanları için bulundukları İl Valiliklerine, Türk Hava Kurumu ile Türkiye Kızılay Derneğinde görev alanlar için Kurum ve Dernek Genel Başkanlığına,

Bu göreve başlama tarihini izleyen bir ay içinde mal bildiriminde bulunmak zorundadırlar.

Mal bildiriminde bulunacak olanların kendilerine, eşlerine ve velayetleri altındaki çocuklarına ait bulunan taşınmaz malları ile 1 inci derece Devlet Memurlarına yapılan aylık net ödemenin beş katından fazla tutarındaki her biri için ayrı olmak üzere, para, hisse senetleri ve tahviller ile altın, mücevher ve diğer taşınır malları, hakları, alacakları ve gelirleriyle bunların kaynakları, borçları ve sebepleri bu mal bildiriminin konusunu teşkil eder.

Mal varlığında önemli bir değişiklik olduğunda bir ay içinde,

Görevin sona ermesi halinde, ayrılma tarihini izleyen bir ay içinde,

Görevlere devam edenler, sonu (0) ve (5) ile biten yılların en geç Şubat ayı sonuna kadar,

Mal bildirimlerini yenilerler.

L-Derneğin İç Denetimi

Dernekte genel kurul, yönetim kurulu veya denetim kurulu tarafından iç denetim yapılabileceği gibi, bağımsız denetim kuruluşlarına da denetim yaptırılabilir.

Genel kurul veya yönetim kurulu, gerek görülen hallerde denetim yapabilir veya bağımsız denetim kuruluşlarına denetim yaptırabilir.

Genel kurul, yönetim kurulu veya bağımsız denetim kuruluşlarınca denetim yapılmış olması, denetim kurulunun yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz.

Derneğin denetleme kurulu; derneğin tüzüğünde gösterilen amaç ve amacın gerçekleştirilmesi için sürdürüleceği belirtilen çalışma konuları doğrultusunda faaliyet gösterip göstermediğini, defter, hesap ve kayıtların mevzuata ve dernek tüzüğüne uygun olarak tutulup tutulmadığını, dernek tüzüğünde tespit edilen esas ve usullere göre ve bir yılı geçmeyen aralıklarla denetler ve denetim sonuçlarını bir rapor halinde yönetim kuruluna ve toplandığında genel kurula sunar.”

İktibas: Dernekler Dairesi Başkanlığı