19 Kasım 2011 Cumartesi

İSLAM DİNİNDE mezhepler tarikatlar

İSLAM DİNİNDE
MEZHEPLER, TARİKATLAR
    

 

 

GİRİŞ


İnsanlık tarihi iki otoritenin, siyasi ve dini otoritenin birbiriyle mücadele tarihidir. Bu mücadelede kimi zaman siyasi otorite dini otoriteye, kimi zamanda dini otorite siyasi otoriteye egemen olmuştur. Siyasi otorite, dini otoriteye egemen olduğunda dini otoritenin yaptırımını da kullanarak egemenliğini pekiştirmiş, dini otorite siyasi otoriteye egemen olduğunda, aynı yöntemi bu sefer dini otorite kullanmıştır.

Ortaçağın Hristiyan ve İslam dünyasında halk bu otoritelerin çıkarlarına hizmet için var olan bir teba olarak görülmüştür. Günümüzün çağdaş değerlerinden yoksun olan halk, ne siyasi, otoriteyi ne de dini otoriteyi sorgulayabilmiştir. Siyasi ve dini otoritenin mutlak doğru olarak gösterdiklerine koşulsuz olarak itaat etmişlerdir.

Koşulsuz itaat eden halk kitlesini yönetme mücadelesi, ne siyasetin siyaset gibi ne de dinin din gibi yaşanamaması sonucunu doğurmuştur.

Özellikle insanlığın en hassas yönü olan, dini inançlar her dönemde, her koşulda, her yöntemle bir takım kişilerin çıkarlarına hizmet etmek amacıyla alabildiğine kullanılmıştır. Dini inançların, siyaset adamı veya din adamı, kisvesi altındaki bir takım kişilerin çıkarları uğrunda kullanılması, kullanılmaya çalışılması ve bu uğurda yapılan mücadeleler, dinlerin birtakım mezheplere ve tarikatlara ayrılması sonucunu da beraberinde getirmiştir.


HRİSTİYANLIKTAKİ OTORİTE MÜCADELESİ VE MEZHEPLERİN ORTAYA ÇIKIŞI

Hristiyanlığın Kudüs’te ortaya çıkması ve hızla yayılmasına karşı Roma İmparatorluğu önce bu dini yasaklamış ve Hristiyanları sıkı takip altına almışken daha sonra bu dine engel olamayacağını anlayan imparator Konstantin, 313 yılında yayınladığı Milano Fermanı ile Hristiyanlığı resmen tanımıştır. Bundan amaç Roma İmparatorluğu’nu parçalayabilecek bir sürecin önüne geçmek ve onu kontrol altına almaktır.

Hristiyanlığın üç yüz yıllık uygulanmasında ortaya çıkan bazı teolojik anlaşmazlıkların önüne geçebilmek ve temel bazı teolojik kurallar koyabilmek, kiliseleri başıbozukluktan kurtarıp ciddi bir organizasyona tâbi tutabilmek için İmparator Konstantin tarafından 325 yılında Hristiyan aleminin ilk ökümenik (evrensel) “Konsil”i (uyulması zorunlu dinsel kurallar koymak amacıyla din adamlarınca yapılan toplantı) İznik’te toplandı. Bu konsilde;  Hristiyanlığın günümüzde de pek çoğu uygulanmaya devam eden temel kuralları konuldu. Çok değişik İncil metinleri arasından dördü (Matta, Luka, Markos, Yuhanna) incil olarak tespit edildi. Ayrıca kilise organizasyonu açısından Roma İmparatorluğu üç bölgeye ayrılarak bu bölgelerdeki kiliseleri yönetmek amacıyla Apostolik kökenli (havariler tarafından kurulmuş) Roma, İskenderiye ve Antakya kiliseleri Ökümenik Patriklik Statüsüne yükseltildi.


Kiliseler üzerinde egemenlik kurarak dini otoriteyi siyasi otoriteye katkı sağlamak amacıyla kullanmak isteyen İmparator Theodosius, o dönemde İmparatorluk merkezi olan İstanbul’da bulunan Fener Episkoposluğu’nu, 381 yılında İstanbul’da toplanan Konsile, baskı yaparak Ökümenik Patriklik statüsüne kavuşturdu. Ancak bu karar Roma, İskenderiye ve Antakya kiliselerince kabul edilmedi. Bunun üzerine imparatorlukta büyük karışıklıklar çıktı.

Theodosius’un izinden giden imparator Marcian, 451 yılındaki Kadıköy Konsilinde kendisinin hazırladığı 28 maddelik karar tasarısını zorla kabul ettirerek, Fener Patrikhanesini Hristiyanlık dünyasının tek merkezi haline getirdi. Bu kararı Roma, İskenderiye ve Antakya kiliseleri tanımadı. Bunun üzerine İskenderiye ve Antakya Kilisesi yerle bir edildi ve binlerce insan öldürüldü.

Bu dönemde Roma İmparatorluğu batı ve doğu olarak ikiye bölündüğü için Doğu Roma (Bizans) İmparatorları Roma Kilisesine bir şey yapamadılar. Roma kilisesi, daha sonra bağımsızlığını ilan ederek 325 yılında oluşturulan Hristiyan birliğinden ayrıldı. Roma İmparatorlarının, dini otoriteyi egemenlik altına almaya çalışmaları, Hristiyanlığın, Katolik ve Ortodoks olmak üzere iki mezhebe bölünmesine sebep oldu.

Ortaçağda Batı Roma İmparatorluğunun parçalanması, Feodalitenin yani siyasi otoritenin çok zayıf olduğu bir sistemin ortaya çıkması sonucunu doğurdu. Bu ortamda Avrupa’daki tek dinsel otorite olan Roma Kilisesi yani Vatikan, Siyasi otoriteye tam olarak hakim oldu. Dinsel dogmalar veya din kuralı gibi uygulanan kurallar kilisenin, devlet ve toplum yaşantısına tam olarak egemen olmasını sağladı. Hristiyanlık ve Avrupa Karanlık Çağı yaşamaya başladı. Bu dönemde Kilisenin pek çok derebeyinin topraklarına el koyması siyasi otoriteyi iyice zayıflattı.

 15. Yüzyılda Almanya’da ortaya çıkan Martin Luther topraksız kalmış Alman prenslerinin, yani siyasi otoritenin de desteğini arkasına alarak Kilise egemenliğine bayrak açtı. Onun başlattığı hareket Avrupa’da kısa sürede yayılarak ayrı bir mezhebin yani Protestanlığın ortaya çıkışını sağladı. Dini ve siyasi otoritenin kavgası böylelikle Hristiyan dünyasının Katolik, Ortodoks ve Protestan olmak üzere üç mezhebe bölünmesine yol açtı.


İSLAMİYETTEKİ OTORİTE MÜCADELESİ, MEZHEPLER VE TARİKATLARIN ORTAYA ÇIKIŞI

İslamiyette Hz.Muhammet’in ölümünden sonra “Dört Halife Dönemi” adı verilen bir dönem yaşanmıştır. Hz. Muhammet, Peygamber olması nedeniyle dini bir liderdir. Ancak ortada bir devlet vardır ve bu devletin yönetilmesi söz konusudur. Bu açıdan bakıldığında Hz.Muhammet aynı zamanda bir devlet başkanıdır yani siyasi bir liderdir.

 Onun ölümünden sonra devleti yönetecek bir lider gereklidir. Bu lideri sahabe, yani peygamberin yakın arkadaşları seçecektir. Bu lidere de Halife ünvanı verilecektir. Halifeler Hz. Muhammet gibi hem dini hem de siyasi lider değildir. Tanımlama yapılacak olursa dini otoriteyi de kullanan siyasi lider denebilir.       


Hz.Muhammet’ten sonra Hz.Ebubekir ve Hz.Ömer döneminde liderlikle ilgili bir sorun yaşanmamıştır. Her iki halife de peygamberle aynı aileden, Haşimi ailesinden gelmektedir. Haşimi ve Ümeyye, ailesi İslamiyetten önce Mekke’ye hakim olan Kureys Kabilesinin, Mekkeyi yönetmek için birbiriyle sürekli mücadele halinde olan iki ailesidir. Hz.Ömer’in ölümüyle yerine Ümmeyye ailesine mensup Hz.Osman’ın geçmesi ve kendi ailesini kayıran uygulamalar yapması, İslamiyetten önceki siyasi çekişmeleri yeniden su yüzüne çıkarmıştır.

 Bu huzursuzlukların bir sonucu olarak Hz.Osman’ın bir suikast sonucu öldürülmesi ve yerine geçen Hz.Ali-nin bu cinayeti aydınlatmada gerekli çabukluğu gösterememesi, Ümeyye ailesine mensup olan Şam Valisi Muaviye tarafından gerekçe olarak gösterilecek ve Muaviye kendisini halife ilan edecektir. Böylelikle İslam Devletinde iki halife ortaya çıkacaktır.

Hz.Ali ve Muaviye’nin dini liderlik değil, siyasi liderlik (Halifelik) mücadelesi iki tarafın ordularını Sıffin Savaşında karşı karşıya getirmiştir. Yapılan savaşta kesin bir sonuç alınamayınca sorunun Hakemler tarafından çözülmesine karar verilmiştir. Hakem olayında Muaviye’nin hakemi Amr İbnül As’ın, Ali’nin hakemi Ebu Musa El Eşariyi kandırması iki tarafı tekrar savaş durumuna getirmiştir. Hz.Ali-nin daha fazla kan dökülmemesi için kuvvetlerini geri çekmesi üzerine iktidar mücadelesi bir çözüme kavuşturulamamıştır. Ali, Basra’da Halifelik yaparken Muaviye, Şam’da Halifeliğini sürdürecektir.

 Bir süre sonra iki lidere de yapılan suikastten Muaviyenin sağ çıkması ve Ali’nin ölmesi üzerine tek bir halife kalacaktır. Muaviye’nin Ali’nin oğulları olan Hasan ve Hüseyin’e kendi ölümünden sonra Halifeliğin kendilerine geçeceğine dair verdiği sözü tutmayıp oğlu Yezit’i Velihat ilan etmesi anlaşmazlıkları tekrar su yüzüne çıkaracaktır.

 Yezit’in Halife olduktan sonra Hz.Hüseyin’i Kerbelada öldürttürmesi İslam’daki bölünmeyi net bir şekilde ortaya çıkaracaktır. Muaviye taraftarları ve onun soyundan gelenlerin egemen oldukları bölgelerdeki insanlar, kendilerini Ehl-i Sünnet veya Sünni, Hz.Ali’nin soyundan gelenlerin ve Basra, İran ve Horasanda yaşayan insanların ise Ehl-i Şia yada Şii olarak adlandırmasıyla, islam dini ikiye bölünecektir. Kısacası Hz.Muhammet’in ölümüyle ortaya çıkan siyasi liderlik mücadelesine din kisvesi büründürülmesi, İslam dininin bölünmesine, Sünnilik ve Şiilik adı verilen iki mezhebin ortaya çıkmasına sebep olacaktır.

Daha sonraki yüzyıllarda değişik din adamlarının İslam dinini şekil ve esas açısından farklı niteliklerde yorumlamaları sonucu Sünnilikte, Hanefilik, Hambelilik, Malikilik  ve Şafiilik,

Şiilikte ise Caferilik, İsmailiye Zeydilik ve İmamilik gibi alt mezhepler ortaya çıkacaktır.

Sünni mezheplerle Şii mezhepler arasındaki en belirgin fark, İmanın altı şartı (Meleklere İman, Kitaplara İman, Peygamberlere İman, Ahiret Gününe İman, Kadere İman, Hayır ve Şer'in’Allahtan geldiğine İman) dışında Şiilerin on iki imam’a iman etmeleridir. Şiilere göre on bir imam gelmiş ve Şiiliğin temel öğretisini oluşturmuştur. On ikinci imam ise (İmam-ı Gaib) henüz gelmemiştir. On ikinci imam , Mehdi (Kurtarıcı) olarak beklemektedirler. Aradaki fark şekilde değil, özde olduğu için yani teolojik bir fark olduğu için Sünniler tarafından Şiilik reddedilmektedir.

Mezheplerin  öğretilerinin yayılması için zamanla çok değişik bölgelerde açılan Tekkelerde yetişen binlerce din adamı kendi mezhepleri içinde kendi yorumlarını ortaya koymuş ve böylelikle “Tarikat” adını verdiğimiz din örgütlenmeleri ortaya çıkmıştır. Bunların başlıcaları şunlardır. :

                        SÜNNİ TARİKATLAR                            Şİİ TARİKATLAR
                        Eş’arilik                                                           Batınilik
                        Maturidilik                                                      Haşhaşilik
                        Halvetilik                                                        Bektaşilik
                        Ahilik                                                              Dürzilik
                        Bayramilik                                                      Hurufilik
                        Celvetilik                                                        Hüsnilik
                        Cemalilik                                                         Karmatilik
                        Cerrahilik                                                        Kazerunilik
                        Kadirilik                                                          Mudarilik
                        Kalenderilik                                                    Nusayrilik
                        Melamilik                                                        Vasililik
                        Nakşibendilik
                        Ticanilik
                        Şazelilik

           
            Başlıca sayılan bu tarikatların her biri, onlarca alt tarikata bölünmüştür. Örneğin Şazelilik kendi içinde Arifilik, Bekrilik, Cezulilik, Fuadililik, Gazilik, Madavilik, Mustailik, Mürsilik, Nasırilik, Raşidilik, Şerefilik, Vefailik ve Zekurilik gibi on üç alt tarikata bölünmüştür. 
           
              Tarikat ve tekke örgütlenmesi, şeyh ile tarikat mensubu mürit arasında, şeyh’e koşulsuz itaat esasına dayanan bir yapılanmadır.

               Şeyh mutlak doğruları söyleyen, mutlak doğruları yapan, mutlak itaat edilmesi gereken muhterem bir kişidir. Şeyh asla hata yapmaz. Müritin görevi olgunluk düzeyine yükselene kadar bir takım eziyetlere, çilelere katlanmaktır.

                Örneğin tarikatlardan birine girecek olan kişi tarikatın bir üyesi olana kadar üç yıl dokuz gün şu görevleri yapmak zorundadır. 40 gün dört ayaklı hayvanların bakımı 40 gün süpürge işi, 40 gün su çekme, 40 gün yatak serme ve kaldırma, 40 gün odun kesmek, 40 gün yemek pişirmek, 40 gün alış veriş yapmak, 40 gün dervişler meclişine hizmet etmek. Bu görevlerin bitiminden sonra üç yıl dokuz gün tamamlanana kadar bu işler baştan başlayarak tekrar edilir.
           
                 Buradan da görüleceği gibi tarikat örgütlenmesi bünyesine alacağı bir kişinin öncelikle kişilik özelliklerini yok edecek, düşünmeden, araştırmadan koşulsuz itaat eden müritler yaratmayı amaçlamaktadır. Bu süreçten geçen bir kişi, Şeyhinin ve tarikatın ileri gelenlerinin söylediklerini mutlak doğru olarak kabul edip verdikleri görevleri düşünmeden, tartışmadan, görüş öne sürmeden yapmaktadır.
           
                 Buna en belirgin örnek olarak Hasan Sabbah’ın Haşhaşilik tarikatı verilebilir. Hasan Sabbah’ın Alamut kalesinde yetiştirilen müritler, daha sonra kendilerine verilen görev doğrultusunda, öldürüleceklerini bile bile pek çok kişiye suikast yapmışlar ve Büyük Selçuklu İmparatorluğu döneminde dehşet saçmışlardır.
                  İsrail’de vücutlarına bağladıkları bombalarla insanların kalabalık olduğu yerleri havaya uçuran ve yüzlerce insanın ölümüne sebep olan Haimas miltanlarının

                  ve Almanya’da örgütlenmiş İslami Cemiyet ve Cemaatler Birliğinin başında bulunan Metin KAPLAN’ın verdiği direktif doğrultusunda kiraladıkları bomba dolu uçakla 29 Ekim 1998’de Anıtkabire intihar dalışı yapmayı planlayan militanların, organizasyon, amaç, yöntem ve uygulama açısından Hasan Sabbah’ın Müritlerinden hiçbir farkı yoktur.
           
                  Kısacası, Tarikat örgütlenmeleri, bir şeyhin mutlak güdümünde düşünme ve aklını kullanma becerisinden yoksun bırakılmış, şeyhinin her söylediğini mutlak doğru olarak kabul eden yaratıklar sürüsü yetiştirmeyi amaç edinmiş, İslam ve İnsanlık düşmanı oluşumlardır.



TÜRKLERİN İSLAMİYETE GİRİŞİ, AYRILIKLAR VE ANADOLU İSLAM ANLAYIŞI

Türkler, Sekizinci yüzyılın sonlarından itibaren İslam dinine girmeye başlamışlardır. Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun kurulmasından kısa bir süre sonra da Tuğrul Bey döneminde Abbasi Halifesi Türklerin koruması altına girmiştir. Bundan sonra Türkler İslam dininin hem bayraktarlığını hem de korumalığını yapmışlardır.

Anadolu’ya göç eden Türkler göç yolları üzerindeki İslam mezheplerinden etkilenmişler ve bu mezheplere girmişlerdir. Genel bir değerlendirme yaparsak Anadoluda yerleşik hayata geçen Türkler daha çok sünni mezhepleri tercih etmişler, göçebe yaşayanlar ise islam dininin kurallarıyla, Türk gelenek ve göreneklerini kaynaştırarak Alevi İslam anlayışını ortaya çıkarmışlardır.

 Türkler hangi mezhepten olurlarsa olsunlar İslam dinini geniş bir hoşgörü çerçevesi içinde ele almışlar ve bu çerçevede yaşamışlardır. Bu hoşgörüyü hem kendi dinlerinden olanlara hem de başka dinden olanlara alabildiğine göstermişlerdir. Gerek Sünniliği gerekse Aleviliği benimsemiş olan Türkler asla biribirleriyle çatışmaya girmemişlerdir. Anadolu’daki Sünni ve Alevi anlayışının iki somut oluşumu olan Mevlevilik ve Bektaşiliğin temel felsefesi, insan sevgisi ve hoş görüdür. Araplar daha dört halife döneminde İslamı siyasallaştırmışken Türkler toplum dokusunun güçlenmesinde önemli bir katkı olarak değerlendirmişlerdir.


YAVUZ SULTAN SELİM-ŞAH İSMAİL ÇATIŞMASI, HALİFELİĞİN OSMANLILARA GEÇMESİ VE İSLAMIN SİYASALLAŞMASI

16.yüzyılın başlarında İran’daki Safavi Devleti’nin başına geçen Şah İsmail, devletinin sınırlarını genişletmek ve Anadolu’ya hakim olmak için yoğun bir çalışma içine girecektir. Bu amacına ulaşmak için Şii İslam inancını bir kılıç gibi kullanacak ve Anadolu'da giriştiği propoganda faaliyetleriyle taraftar toplamaya çalışacaktır. Kısacası siyasi amaçlarına ulaşmak için halkın inancını siyasete alet edecektir. Osmanlı Devleti’nin geleceği açısından bu durumu çok tehlikeli gören Yavuz Sultan Selim, Şehzadeliği döneminde başlattığı mücadeleyi Padişah olduktan sonra da yoğun olarak sürdürecektir. Özellikle Alevi gruplar arasında faaliyette bulunan propogandacılar yakalanacak ve idam edilecektir.  Çaldıran Seferi sırasında bu öldürmeler doruk noktasına çıkacaktır. Çaldıran Seferi ile Osmanlı Devleti’nin birliği pekiştirilecek ancak inançların siyasallaştırılması Sünni ve Alevi inancına sahip olan insanlarımızın zaman içinde biribirlerini hasım gibi görmelerini sağlayacak süreç te başlamış olacaktır.

Özellikle Yavuz’un Mısır Seferiyle Halifeliğin Osmalılara geçmesiyle birlikte zaman içinde köklü Türk Devlet Gelenekleri yerine Abbasi devletinin din merkezli devlet yönetim sistemi Osmanlı devlet yönetimine hakim olmaya başlayacaktır.

 Alınan kararların ve yapılan uygulamaların din kurallarına uygun olup olmadığı konusunda fetva verme yetkisine sahip olan Şeyhülislamların devlet yönetimindeki etkinlikleri zaman içinde artacaktır. Bu dönemde Osmanlı devleti yönetimine Türkler yerine devşirmelerin getirilmesi köklü Türk Devlet Geleneğinin etkinliğini her geçen gün daha da azaltacaktır. Bu durum en belirgin olarak bilim ve eğitim, öğretim kurumlarındaki çöküşle kendini gösterecektir. Celali isyanlarının toplumsal sebeplerini araştırmak yerine buna medreselerde yeterince din eğitimi verilemediği tespiti yapılarak pozitif bilimlerin medreselerdeki öğretimi bir Şeyhülislam fetvasıyla yasaklanacaktır. Siyasi otorite, dini otoriteden yararlanılarak güçlendirilmeye çalışılırken dini otorite ve dini dogmalar her geçen gün siyasi otoriteyi kendi denetimi altına almıştır. Niteliksiz padişahların iş başına geçmesi, rüşvet ve iltimasla devlet yöneticilerinin gene niteliksiz kişilerce ele geçirilmesi çöküşü geri dönülemez noktaya getirmiştir.

Taasubun ve bağnazlığın hangi boyutlara ulaştığını aşağıdaki örnekler açıkça göstermektedir;
Savaş alanlarında ardarda yenilgiler alınması üzerine Padişah III.Mustafa Prusya Kralı Fredericht’ten uygun savaş zamanını yıldızlara bakarak tespit edecek olan müneccimler isteyecektir.

Ünlü astronom Takıyüddin’in Üsküdar’da kurmuş olduğu rasathane, devrin Şeyhülislamı tarafından “meleklerin bacaklarını seyrediyorlar” gerekçesiyle yıktırılacaktır.
Tanzimat’tan sonra açılan ortaokullarda,coğrafya derslerinde harita kullanılması “Allahın yarattıklarının tasvirini yapmak ve kullanmak günahtır” gerekçesiyle yasaklanacaktır.
Tanzimat döneminde Mustafa Behçet Efendi tarafından kaleme alınan sözde tıp kitabında “Suçlu bir kimseye bıldırcın dili yedirilirse, sorgu sırasında bütün suçlarını itiraf eder”

 veya “Karnabahar tohumu dört sene sonra dikilse bu tohumdan şalgam ve şalgam tohumu dört sene sonra dikilse karnabahar çıkar” şeklinde saçma sapan ifadeler yer alacaktır.
Bu zihniyetle yönetilen Osmanlı Devleti’nin çöküsü sürpriz olmamıştır.




ATATÜRK REFORMLARI, DEVLET VE TOPLUM YAŞAMINA AKIL VE BİLİMİN EGEMEN OLMASI

Atatürk, Çağdışı bir devletin çağdışı toplum yapısını yaşayarak yetişmiştir. Böyle bir devlet ve toplum yapısıyla hiçbir şey yapılamayacağını daha okul sıralarındayken anlamıştır. Başarılı meslek yaşamı, milletine önderlik etme fırsatını kendisine tanıyınca, özellikle siyasi bağımsızlığı sağlayıcı mücadeleyi, yani  Türk Kurtuluş Savaşını başarıyla sonuçlandırmış, ardından çok daha zor olan toplumsal dönüşüm hareketini başlatmıştır.

Öncelikle, toplumsal dönüşümü sağlamanın ön koşulu olan çağdışı saltanat rejimi kaldırılmış, Cumhuriyet ilan edilmiş ve halifeliğin kaldırılmasıyla siyasi altyapı hazırlanmıştır.

Ardından 3 Mart 1924 tarihinde, fetvalar aracılığıyla devlet ve toplum yapısını dinsel dogmalara uygun hale getiren, Şeriye ve Evkaf Vekaleti kaldırılarak devlet ve toplum yapısını laikleştirmenin temeli atılmıştır. Çağdışı eğitim kurumları kaldırılarak, Eğitim ve Kültür alanında ard arda büyük atılımlar yapılmıştır. Türk toplumunu çağdışı kılan uygulamalar birer birer kaldırılarak çağdaş topluma giden yolun önü açılmıştır. Hukuk sistemi baştan sona pozitif hukukun gerekleriyle donatılmıştır. “Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir.” Felsefesiyle, devlet ve toplum yaşamına egemen olan kuralların akla ve bilime dayandırılması demek olan Laiklik, bir yaşam tarzı olarak benimsenmiştir.

 “Ben size hiçbir dogma, hiçbir nassı katı, hiçbir donnuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım akıl ve bilimdir. Aklın ve bilimin rehberliğini kabul edenler, manevi mirasçılarım olurlar” sözüyle akıl ve bilim temeliyle kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni “Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” gençlere emanet etmiştir.


KARŞI DÖNÜŞÜM HAREKETİ VE TÜRK MİLLETİNİ ÇAĞ DIŞINA SÜRÜKLEME ÇABALARI

Cumhuriyet Dönemiyle beraber Atatürk, dini otoriteyi, siyasi otoritenin egemenliği altına almaya çalışmamış, dini, otorite olmaktan çıkararak insanların vicdanına bırakmıştır. Yasal ve Anayasal düzenlemelerle halkın dini duygularının istismar edilmesinin önüne geçilmiştir.           

Türkiye’de çok partili döneme geçişle birlikte çok farklı siyasi düşünceler, belli bir program çerçevesinde siyasi parti örgütlenmeleri  içinde temsil edilmeye başlanmıştır. Parti programlarıyla halkın karşısına çıkıp iktidar için oy isteyen siyasi partiler, zaman içinde kendi parti programlarında ve söylemlerinde dini motiflerden yararlanmaya başlamışlardır. Halkın dini duygu ve düşüncelerini istismar ederek siyasi çıkar sağlamaya çalışan politikacılar bu uğurda Atatürk döneminde alınan önlemleri, yasalara aykırı bir biçimde yaptıkları uygulamalarla etkisiz hale getirmeye çalışmışlardır. Siyasi çıkar uğrunda, Cumhuriyetin ilk döneminde kapatılan ve yer altına inen tarikatlar, bu konudaki yasalar hiçe sayılarak meşru hale getirilmeye çalışılmış , hatta bu tarikat şeyhleriyle oy pazarlığına girişilmiştir. Bu uğurda tarikat ileri gelenleri Meclise seçilmiş, hatta siyasetin üst kademelerine kadar yükselebilmiştir. Din, siyasete alet edilirken, gerek devlet ve gerekse toplum yaşantısında dinsel motifler ön plana çıkarılmıştır. Din istismarına çanak tutan, hatta bunu bizzat yapan siyasi partiler iktidara geldikleri dönemlerde, devlet kadrolarına kendi yandaşlarını yerleştirmek için ellerinden gelen bütün gayreti göstermişlerdir.



Aydın din adamı yetiştirmek amacıyla açılan imam Hatip Okullarının niteliği değiştirilerek sayıları arttırılmış ve adeta belli bir siyasi düsüncenin yeşerdiği alanlar haline getirilmiştir. Buradan yetişen gençlerin, Eğitim Fakülteleri ile Siyasal Bilimler Fakültelerinin Kamu Yönetimi bölümü ve Hukuk Fakültelerine girmeleri özendirilmiş ve geleceğin öğretmen, Kaymakam, Vali, Hakim ve Savcıların kendi düşüncelerinden olmaları için gerekli altyapı hazırlanmıştır.

  Tarikat örgütlenmesine büyük önem verilmiş, bizzat bazı devlet görevlilerinin koruma ve gözetimi altında tüm ülke çapına yayılmıştır. Camilerde, resmi ve denetim dışı Kuran Kurslarında İmam Hatip Okullarında, dini vakıf ve derneklerde, özel pansiyon ve yurtlarda, medrese adı verilen yasadışı, gizli eğitim kurumlarında, yurtiçi ve yurt dışında açılmış özel okullarda belli tarikatların söylem ve öğretileri gencecik beyinlerimize belletilerek adeta militan yetiştirilmiş ve bu faaliyetler tabana yayılarak, devletin siyasetin ve toplumun dinselleştirilmesi çalışmalarında önemli mesafeler alınmıştır.

Kendi nesillerini yetiştirme doğrultusunda, “amaca giden her yol mübahtır prensibinden hareketle, Cumhuriyet’e, laik toplum yapısına, laik ve demokratik sitemin kurucusu olan Atatürk ve onun mücadele arkadaşlarına, her türlü yalan ve iftira ile saldırmaktan kaçınmamış hatta bunu, mücadelelerinin en başta gelen gereği saymışlardır.
Türk toplumunu milletten ümmete, çağdaşlıktan çağ dışılığa, aydınlıktan karanlığa sürüklemek için büyük gayret sarfetmişler, insanların kafasına “din” adına, dinle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir yığın safsatayı sokmaya çalışmışlar ve bunda önemli başarılar elde etmişlerdir.

Örneğin Nakşibendilere göre kadın saptırıcıdır, erkeğe göre eksiktir, duygularının geçici isteklerinin esiridir,kadın eli sıkılmaz, kadınla konuşulmaz, kaçınılmaz bir durum sonucu konuşulursa onun yüzüne bakmakla doğru değildir, kötü eğilimlere yol açar. Kadınla karşılaşınca öne, yere bakmak gerekir. Yolda kadının önde erkeğin arkada yürümesi şeytana uymaktır. Kadın kesinlikle örtünmelidir. Gerekmedikçe dışarı çıkmamalıdır. Kadını kocası dövebilir, Kadın yalnızca Kur’an dinlemeyi ve okumayı öğrenmelidir. Kadının evinin dışında bir görevi ve işi olamaz.

 Bir kızda, kadınlık belirtileri görülmeye başlayınca evlendirilmelidir. Evlendirilmezse bir takım sapmalara ana babaya karşı dik başlılık etmeye yol açar. Nakşi olmayana kız verilmez ve Nakşi olmayandan kız alınmaz. Zekat, sadaka ve kurban ancak Nakşibendiler için hizmet veren kişi ve kurumlara verilmelidir. Nakşibendiliğe aykırı davrananlar suçludur. Suçlular şeyhin emriyle başı kesilerek öldürülmelidir. Kan akmalıdır ki toprak suça tanıklık  etsin. Radyo, telefon, televizyon ve sinemadan uzak durulmalıdır. Giyim kuşam şeklini şeyh belirler. Erkeklerin alta şalvar ,üstte cübbe giymeleri ve sarık sarmaları zorunludur. Gömlek giyildiğinde yakasız gömlek tercih edilir ve beden hatlarını ortaya çıkarıp kadınlarda şehvet uyandırmamak için gömlek şalvarın içine sokulmaz. Kadını kendisiyle evlenmesi yasak olmayan bir kimse ile el sıkışırsa el zinası yapmış sayılır. Herhangi bir mekanda bir erkekle göz göze gelmek göz zinasıdır. Bir erkekle bir kadının konuşması dil zinasıdır. Erkek elinin değdiği iç çamaşırlarını giyen bir kadın zina yapmış sayılır. Bu nedenle giysilerin kadın elinden çıkması gereklidir.

Nakşibendiliğin bir kolu olup, daha sonra kendi mecrasında gelişen bir diğer tarikat da Nur tarikatı veya Nurculardır. Tarikat ismini Said-i Nursiden alır. Said-i Nursi tarafından kaleme alınan 130 civarında risale, Nur öğretisinin temelini oluşturur. Yukarıda belirttiğimiz. Nakşibendilerin benimsedikleri esasları aynen benimserler. Gizli olarak açtıkları medreselerde, Said-i Nursinin hemen tamamı dinle ilgisi olmayan, saçma sapan bilgileri öğrencilerine öğretirler.

Nurculara göre Said-i Nursi yüceltilmesi gereken adeta peygamberlerle eşdeğer bir kişiliktir. Said-i Nursi için kullanılan “Muhterem Üstadım efendim hazretleri, bülbül-ü bağıstan-ı Kur’an, eyyülhel üstad-ül muhterem, üstad-ı ekremin efendim hazretleri” hitabı sanırım bunun örneğidir.

 Said-i Nursi risalelerin bir güç tarafından kendisine yazdırıldığını yani bir bakıma peygamber olduğunu söyleyecek kadar ileri gitmektedir. “Artık senelerce ilim tahsili için koşup yorulmaya ve vilayet yollarında kırk sene seyahat etmeye ihtiyaç kalmadı. Aziz arkadaşımız gözünü aç,gerçeği bu yakın zamanda risale-i Nur’da bulacaksın, evet aziz üstadımız (bir sene risaleleri ve bu dersleri kabul ederek okuyan, bu zamanın mühim, hakikatli bir alimi olabilir) müjdesini ve tesellisini insanlığa vermek ancak size nasip olmuştur” gibi özlü sözlerle Nur risalelerini yüceltmektedir.

Nur risalelerinde pek çok konunun yanında “Din kitapları asırlardır haber verdiği halde ilim adamlarının çözemedikleri bir gerçek vardır ki o da, 7 kat arştır. 7 kat arştan maksat, Dünya, Merih, Erendiz, Sekendiz, Uranus, Neptün, Piliton gezegenleridir. Erendiz arş-ı âzamdır, dördüncü kat sema olan Sekendiz, cennettir, Piliton’un uyduları olan sitreyi münteha, güneşin kürsi, arzı tilek ve çulpan ise cehennemdir”

 veya “3000 sene sonra, Türkiye’de yazlar soğuk kışlar ise sıcak olacaktır” gibi önemli (!), derin (!) bilimsel tespitlerde bulunulmaktadır.

Said-i Nursi-ye göre “Nur risalelerini okuyan kişi, okuduğundan hiçbir şey anlamasa da bu risalelerin şahs-ı manevisi sayesinde alim olmuş sayılır.”
21 nci yüzyılın eşiğinde insanlarımız böyle saçma sapan öğretilerle akıl ve bilim ekseninden uzaklaştırılmaya ve ortaçağ Avrupasındaki karanlığa mahkum edilmeye çalışılmaktadır.

toklucaktan haberler

dernek nedir.amaçları

TOKLUCAK DER .in ARIK DER ile ZARA DER. yanyana olan arsa ile ilğili bilgiler.. 1- konu hakkında gelişmeler.. 2- varılan durum 3- dernek üyelerinin konu hakkında bilgileri GEREKLİ BİLGİLER TOPARLANIP ..GELİŞMELER..SİZLERE DUYURULACAKTIR. MAİL. ADRESİM ..haloyildiz@gmail.com ..SİZLERİN ULAŞABİLDİĞİ BİLGİLERİ PAYLAŞIRSANIZ ..YAYINLARIZ. ERGÜN YILDIZ..

DERNEK NEDİR? NASIL KURULUR?

Derneğin tanımı

23.11.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5253 sayılı Dernekler Kanununun 2. maddesinde derneğin tanımı; " Dernek: Kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, en az yedi gerçek veya tüzel kişinin, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklarını” olarak yapılmıştır.

Kimler dernek kurabilir

Fiil ehliyetine sahip gerçek veya tüzel kişiler, önceden izin almaksızın dernek kurma hakkına sahiptir.

Dernek kurucusu olabilmeleri ile ilgili olarak, Türk Silâhlı Kuvvetleri ve kolluk kuvvetleri mensupları ile kamu kurum ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri hakkında özel kanunlarında getirilen kısıtlamalar saklıdır.

Ayrıca, onbeş yaşını bitiren ayırt etme gücüne sahip küçükler; toplumsal, ruhsal, ahlakî, bedensel ve zihinsel yetenekleri ile spor, eğitim ve öğretim haklarını, sosyal ve kültürel varlıklarını, aile yapısını ve özel yaşantılarını korumak ve geliştirmek amacıyla yasal temsilcilerinin yazılı izni ile çocuk dernekleri kurabilir veya kurulmuş çocuk derneklerine üye olabilirler.

Oniki yaşını bitiren küçükler yasal temsilcilerinin izni ile çocuk derneklerine üye olabilirler ancak yönetim ve denetim kurullarında görev alamazlar.

Çocuk derneklerine onsekiz yaşından büyükler kurucu veya üye olamazlar.

Dernek kurucusu olacak kişilerde aranan fiil ehliyetine ne şekilde sahip olunur.

4721 sayılı Türk Medeni Kanununda belirtildiği üzere; ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.

Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmamak: Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ve bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmamak yada bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkûm bulunmamaktır.

Ergin olmak: Onsekiz yaşını doldurmuş olmak veya onsekiz yaşın doldurmamış olduğu halde evlenmiş olmak yada onbeş yaşını doldurmuş küçüklerin kendi isteği ve velisinin rızasıyla mahkemece ergin kılınmış olmaktır.

Tüzel kişiler, kanuna ve kuruluş belgelerine göre gerekli organlara sahip olmakla, fiil ehliyetini kazanırlar. Tüzel kişinin iradesi, organları aracılığıyla açıklanır.

Dernekler özel hukuk tüzelkişisi olup, Türk Medeni Kanununun 48. maddesinde belirtilen tüm hak ve yetkilere sahiptir.

Hangi amaçla dernek kurulamaz

Anayasa ve kanunlarla açıkça yasaklanan amaçları veya konusu suç teşkil eden fiilleri gerçekleştirmek amacıyla dernek kurulamaz.

Derneğin amacı; kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir gayeyi gerçekleştirmeye yönelik, anlaşılabilir ve süreklilik arz etmelidir. Hukuka veya ahlâka aykırı olmamalıdır.

Derneğin kuruluş şekli

Dernekler, kuruluş bildirimini, dernek tüzüğünü ve gerekli belgeleri yerleşim yerinin bulunduğu yerin en büyük mülki amirine verdikleri anda tüzel kişilik kazanırlar.

Dernek tüzüğünün içeriği

Dernekler Mevzuatı gereğince derneğin tüzüğünde aşağıda gösterilen hususların belirtilmesi zorunludur:

a-Derneğin adı ve merkezi. (Derneğinizin adı, daha önce kurulmuş olan bir derneğin adından farklı olmak zorundadır. Dernek adını kontrol etmek için tıklayınız)

b-Derneğin amacı ve bu amacı gerçekleştirmek için dernekçe sürdürülecek çalışma konuları ve çalışma biçimleri ile faaliyet alanı.

c-Derneğe üye olma ve üyelikten çıkmanın şart ve şekilleri.

d-Genel kurulun toplanma şekli ve zamanı.

e-Genel kurulun görevleri, yetkileri, oy kullanma ve karar alma usul ve şekilleri.

f-Yönetim ve denetim kurullarının görev ve yetkileri, ne suretle seçileceği, asıl ve yedek üye sayısı.

g-Derneğin şubesinin bulunup bulunmayacağı, bulunacak ise şubelerin nasıl kurulacağı, görev ve yetkileri ile dernek genel kurulunda nasıl temsil edileceği.

h-Üyelerin ödeyecekleri giriş ve yıllık aidat miktarının belirlenme şekli.

ı-Derneğin gelir kaynakları.

i- Derneğin borçlanma usulleri.

j- Derneğin iç denetim şekilleri

k-Tüzüğün ne şekilde değiştirileceği.

l-Derneğin feshi halinde mal varlığının tasfiye şekli.

m-Dernek geçici yönetim kurulu üyelerinin adı, soyadı, görev ünvanı.

Dernek tüzüğünde kanunen belirtilmesi zorunlu hususlar dışında, Kanuna aykırı olmamak kaydıyla tüzükte yer alması istenilen diğer hükümler eklenebilir.

Örnek Dernek Tüzüğü İçin Tıklayınız.

Dernek kuruluşu için gerekli belgeler

Dernek kurucuları (en az yedi gerçek veya tüzel kişi) tarafından imzalanmış olan (Dernekler Yönetmeliği Ek-2’de bulunan) iki adet kuruluş bildirimi ve aşağıda belirtilen ekleri, derneğin kurulacağı yerin mülki idare amirliğine verilir.

a) Kurucular tarafından her sayfası imzalanmış üç adet dernek tüzüğü,

b) Kurucuların nüfus cüzdan fotokopisi,

c) Dernek kurucuları arasında tüzel kişiliklerin bulunması halinde; bu tüzel kişilerin unvanı, yerleşim yeri ve kuruluş belgesi ile tüzel kişiliklerin organları tarafından yetkilendirilen gerçek kişi de belirtilmek kaydıyla bu konuda alınmış kararın fotokopisi,

d) Kurucular arasında yabancı dernek veya dernek ve vakıf dışında kar amacı gütmeyen kuruluşlar bulunması halinde, bu tüzel kişilerin dernek kurucusu olabileceğini gösteren İçişleri Bakanlığınca verilmiş izin belgesi,

e) Kurucular arasında yabancı uyruklular varsa, bunların Türkiye'de yerleşme hakkına sahip olduklarını gösterir belgelerin fotokopileri,

f) Yazışma ve tebligatı almaya yetkili kişi veya kişilerin adı, soyadı, yerleşim yerlerini ve imzalarını belirten liste.

Büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerdeki dernek kuruluş işlemlerinde istenen belgeler birer arttırılarak verilir.

Dernekler, kuruluş bildirimi ve eklerini mülki idare amirliğine vermek suretiyle tüzel kişilik kazanırlar.

Çocuk derneklerine tüzel kişiler kurucu veya üye olamazlar, ayrıca çocuk derneklerinde kuruluş bildirimine, kurucu çocukların yasal temsilcilerinin izni eklenir.

Dernek kuruluş bildiriminin incelenmesi

Dernek kuruluş bildirimi ve belgelerin doğruluğu ile dernek tüzüğü, en büyük mülki amir tarafından altmış gün içinde dosya üzerinden incelenir.

Kuruluş bildiriminde, tüzükte ve kurucuların hukuki durumlarında kanuna aykırılık veya noksanlık tespit edildiği takdirde bunların giderilmesi veya tamamlanması derhal kuruculardan istenir. Bu istemin tebliğinden başlayarak otuz gün içinde belirtilen noksanlık tamamlanmaz ve kanuna aykırılık giderilmezse; en büyük mülki amir, yetkili asliye hukuk mahkemesinde derneğin feshi konusunda dava açması içir durumu Cumhuriyet savcılığına bildirir. Cumhuriyet savcısı mahkemeden derneğin faaliyetinin durdurulmasına karar verilmesini de isteyebilir.

Kuruluş bildiriminde, tüzükte ve belgelerde kanuna aykırılık veya noksanlık bulunmaz ya da bu aykırılık veya noksanlık belirli sürede giderilmiş bulunursa; keyfiyet derhal derneğe yazıyla bildirilir ve dernek, dernekler kütüğüne kaydedilir.

Derneğin zorunlu Organları hangileridir

Derneğin zorunlu organları, genel kurul, yönetim kurulu ve denetim kuruludur.

Dernekler zorunlu organları dışında başka organlar da oluşturabilirler. Ancak, bu organlara zorunlu organların görev, yetki ve sorumlulukları devredilemez.

Genel kurul, derneğin en yetkili karar organı olup; derneğe kayıtlı üyelerden oluşur. Genel kurul, dernek organlarını seçer ve derneğin diğer bir organına verilmemiş olan işleri görür.

Genel kurul, üyeliğe kabul ve üyelikten çıkarma hakkında son kararı verir, derneğin diğer organlarını denetler ve onları haklı sebeplerle her zaman görevden alabilir.

Yönetim kurulu, beş asıl ve beş yedek üyeden az olmamak üzere dernek tüzüğünde belirtilen sayıda üyeden oluşur.

Yönetim kurulu, derneğin yürütme ve temsil organıdır; bu görevini kanuna ve dernek tüzüğüne uygun olarak yerine getirir.

Temsil görevi, yönetim kurulunca, üyelerden birine veya bir üçüncü kişiye verilebilir.

Denetim kurulu, üç asıl ve üç yedek üyeden az olmamak üzere dernek tüzüğünde belirtilen sayıda üyeden oluşur.

Denetim kurulu, denetleme görevini, dernek tüzüğünde belirtilen esas ve usullere göre yapar; denetleme sonuçlarını bir raporla yönetim kuruluna ve genel kurula sunar.

Derneğin kuruluşundan sonra yapılması gereken işlemler

A- Defter tutulması

Dernekler tarafından tutulması zorunlu olan defterler temin edilerek kullanmaya başlanılmadan önce dernekler biriminden veya noterden onaylattırılmalıdır.

Dernekler aşağıda yazılı defterleri tutarlar.

a) İşletme hesabı esasında tutulacak defterler ve uyulacak esaslar aşağıdaki gibidir:

1) Karar Defteri: Yönetim kurulu kararları tarih ve numara sırasıyla bu deftere yazılır ve kararların altı toplantıya katılan üyelerce imzalanır.

2) Üye Kayıt Defteri: Derneğe üye olarak girenlerin kimlik bilgileri, derneğe giriş ve çıkış tarihleri bu deftere işlenir. Üyelerin ödedikleri giriş ve yıllık aidat miktarları bu deftere işlenebilir.

3) Evrak Kayıt Defteri: Gelen ve giden evraklar, tarih ve sıra numarası ile bu deftere kaydedilir. Gelen evrakın asılları ve giden evrakın kopyaları dosyalanır. Elektronik posta yoluyla gelen veya giden evraklar çıktısı alınmak suretiyle saklanır.

4) Demirbaş Defteri: Derneğe ait demirbaşların edinme tarihi ve şekli ile kullanıldıkları veya verildikleri yerler ve kullanım sürelerini dolduranların kayıttan düşürülmesi bu deftere işlenir.

5) İşletme Hesabı Defteri: Dernek adına alınan gelirler ve yapılan giderler açık ve düzenli olarak bu deftere işlenir.

6) Alındı Belgesi Kayıt Defteri : Alındı belgelerinin seri ve sıra numaraları, bu belgeleri alan ve iade edelerin adı, soyadı ve imzaları ile aldıkları ve iade ettikleri tarihler bu deftere işlenir.

b) Bilanço esasında tutulacak defterler ve uyulacak esaslar aşağıdaki gibidir:

1) (a) bendinin 1, 2, 3 ve 6 ncı alt bentlerinde kayıtlı defterleri bilanço esasında defter tutan dernekler de tutarlar.

2) Yevmiye Defteri, Büyük Defter ve Envanter Defteri: Bu defterlerin tutulma usulü ile kayıt şekli Vergi Usul Kanunu ile bu Kanununun Maliye Bakanlığına verdiği yetkiye istinaden yayımlanan Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğleri esaslarına göre yapılır.

Tutulacak defter ve kayıtların Türkçe olması zorunludur. Defterler mürekkepli kalemle yazılır.

Defterler bilgisayar ortamında da tutulabilir. Ancak form veya sürekli form şeklinde tutulacak defterler, kullanılmaya başlanmadan önce her bir sayfasına numara verilerek ve onaylatılarak kullanılabilir. Onaylı sayfalar kullanıldıktan sonra defter haline getirilerek muhafaza edilir.

Yevmiye defteri maddelerinde yapılan yanlışlar ancak muhasebe kurallarına göre düzeltilebilir. Diğer defter ve kayıtlara rakam ve yazılar yanlış yazıldığı takdirde düzeltmeler ancak yanlış rakam ve yazı okunacak şekilde çizilmek, üst veya yan tarafına veya ilgili bulunduğu hesaba doğrusu yazılmak suretiyle yapılabilir. Yanlış rakam ve yazının çizilmesi halinde, bu rakam ve yazıyı çizen tarafından paraflanır.

Defterlere geçirilen bir kayıt; kazımak, çizmek veya silmek suretiyle okunamaz hale getirilemez.

Karar defterinin sayfa sonunda imza için bırakılan bölümü hariç defterlerin satırları, çizilmeksizin boş bırakılamaz ve atlanamaz. Ciltli defterlerde, defter sayfaları ciltten koparılamaz. Tasdikli form veya sürekli form yapraklarının sırası bozulamaz ve bunlar yırtılamaz.

Derneklere ait belgeler, kaydedildikleri defterdeki kayıt sırasına uygun olarak numaralandırılır ve dosyalanarak saklanır.

Kayıt zamanı;

İşlemler, defterlere günlük olarak kaydedilir. Ancak, gelir ve gider kayıtları;

a) İşlemlerin, işin hacmine ve gereklerine uygun olarak muhasebe düzeni ve güvenliğini bozmayacak bir süre içinde kaydedilmesi şarttır. Bu gibi kayıtlar on günden fazla geciktirilmez.

b) Kayıtlarını devamlı olarak muhasebe fişleri ve bordro gibi yetkili amirlerin imza ve parafını taşıyan belgelere dayanarak tutan derneklerde, işlemlerin bunlara kaydedilmesi, deftere işlenmesi hükmündedir. Ancak bu kayıtlar, işlemlerin esas defterlere kırkbeş günden daha geç intikal ettirilmesine imkan vermez. Dernek defterlerinin denetim amacıyla istenmesi halinde, kırkbeş günlük sürenin dolması beklenmeden kayıtların işlenmesi zorunludur.

Hesap dönemi;

Derneklerde hesap dönemi bir takvim yılıdır. Hesap dönemi 1 Ocak’ta başlar ve 31 Aralık’ta sona erer. Yeni kurulan derneklerde hesap dönemi kuruluş tarihinde başlar ve 31 Aralık’ta sona erer.

Defterlerin ara tasdiki;

Bu defterlerin kullanılmasına sayfaları bitene kadar devam edilir ve defterlerin ara tasdiki yapılmaz. Ancak, bilanço esasına göre tutulan defterler ile form veya sürekli form yapraklı defterlerin, kullanılacağı yıldan önce gelen son ayda, her yıl yeniden tasdik ettirilmesi zorunludur.

B-Dernek gelirlerinin tahsilinde kullanılacak Alındı Belgelerinin bastırılması

Alındı belgelerinin biçimi;

Dernek gelirlerinin tahsilinde kullanılacak Alındı Belgeleri Dernekler Yönetmeliği 42. maddesinde belirtilen biçim ve ebatta yönetim kurulu kararıyla matbaaya bastırılır.

Alındı belgelerinin kontrolü;

Bastırılan alındı belgelerinin seri ve sıra numaraları ile diğer baskı işlerinde kusur bulunup bulunmadığı, sayman üyece kontrol edilir. Kontrolde hatalı olduğu ortaya çıkan cilt veya formlar geri verilerek aynı miktarda yenisi bastırılır. Alındı belgeleri, matbaadan sayman üye tarafından bir tutanak ile teslim alınır.

Alındı belgelerinin deftere kaydı;

Dernek saymanınca teslim alınan alındı belgelerinin tamamı, numarası en küçük olan alındı belgesi cildinden başlamak üzere defterin yalnızca başlangıç, bitiş ve serisi sütunları doldurularak, her bir satırda bir alındı belgesi cildi gösterilecek şekilde alt alta yazılmak suretiyle kaydedilir. Defterin diğer sütunları, alındı belgesi ciltlerinin gelir tahsil edecek kişilere teslim edilmesi veya teslim edilen alındı belgesi cildinin iade edilmesi sırasında doldurulur.

Alındı belgelerinin kullanımı;

Alındı belgeleri, gelir tahsil etme görev ve yetkisine sahip bulunanlara, sayman üyelerce imza karşılığı verilir ve kullanıldıktan sonra imza karşılığı geri alınır. Bu işlemler Alındı Belgesi Kayıt Defterinde gösterilir.

Alındı belgeleri, sabit boyalı sert veya sivri uçlu tükenmez kalemle okunaklı bir biçimde silintisiz ve kazıntısız olarak doldurulur. Ödemede bulunana asıl yaprak koparılarak verilir, koçan kısmı ciltte bırakılır. Düzenleme sırasında hata yapılırsa, hatalı belge yaprağı ödemede bulunana verilmez. Asıl ve koçan yaprakların üzerine “İPTAL” ibaresi yazılıp her ikisi koparılmadan ciltte bırakılır.

Form şeklinde bastırılan alındı belgeleri, elektronik sistemler aracılığıyla doldurulduktan sonra aslı ödemede bulunana verilir; sureti dosyasında muhafaza edilir.

C- Yetki belgesi düzenlenmesi

Dernek adına gelir tahsil edecek kişi veya kişiler, yetki süresi de belirtilmek suretiyle, yönetim kurulu kararı ile tespit edilir. Gelir tahsil edecek kişilerin açık kimliği, imzası ve fotoğraflarını ihtiva eden (Dernekler Yönetmeliği EK-19’da bulunan) “Yetki Belgesi” dernek tarafından üç nüsha olarak düzenlenerek, dernek yönetim kurulu başkanınca onaylanır. Yetki belgelerinin birer sureti dernekler birimlerine verilir.

Dernek adına gelir tahsil edecek kişiler, ancak adlarına düzenlenen yetki belgelerinin bir suretinin dernekler birimine verilmesinden itibaren gelir tahsil etmeye başlayabilirler

Yetki belgelerinin süresi, yönetim kurullarının görev süresi ile sınırlıdır. Yeni seçilen yönetim kurullarının, yetki belgelerini birinci fıkra esaslarına göre yenilemesi zorunludur. Yetki belgesinin süresinin bitmesi veya adına yetki belgesi düzenlenen kişinin görevinden ayrılması, ölümü, işine veya görevine son verilmesi, derneğin kendiliğinden dağıldığının tespit edilmesi veya fesih edilmesi gibi hallerde, verilmiş olan yetki belgelerinin dernek yönetim kuruluna bir hafta içinde teslimi zorunludur. Ayrıca, gelir toplama yetkisi yönetim kurulu kararı ile her zaman iptal edilebilir. Yetki belgesi ile ilgili değişiklikler yönetim kurulu başkanınca, onbeş gün içerisinde dernekler birimine bildirilir.

D -Gelir–Gider İşlemleri

Dernek gelirleri alındı belgesi ile tahsil edilir. Dernek gelirlerinin bankalar aracılığı ile tahsili halinde banka tarafından düzenlenen dekont veya hesap özeti gibi belgeler alındı belgesi yerine geçer.

Dernek adına gelir tahsil etmekle yetkili olan kişiler, tahsil ettikleri paraları otuz gün içerisinde dernek saymanına teslim ederler veya derneğin banka hesabına yatırırlar. Ancak, tahsilatı 2005 yılı için 1000.- YTL’yi (yeniden değerleme oranında artırılır) geçenler, 30 otuz günlük süreyi beklemeksizin tahsil ettikleri parayı en geç iki iş günü içinde dernek saymanına teslim ederler veya derneğin banka hesabına yatırırlar.

Dernek kasasında bulundurulabilecek para miktarı, ihtiyaçlar dikkate alınarak yönetim kurulunca belirlenir.

Dernek giderleri ise fatura, perakende satış fişi, serbest meslek makbuzu gibi harcama belgeleri ile yapılır. Ancak dernekler, Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesi kapsamında bulunan ödemeleri için Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre gider pusulası, bu kapsamda da bulunmayan ödemeleri için Gider Makbuzu düzenlerler.

Dernekler tarafından kişi, kurum veya kuruluşlara yapılacak bedelsiz mal ve hizmet teslimleri (Dernekler Yönetmeliği EK-15’te bulunan) Ayni Yardım Teslim Belgesi ile yapılır. Kişi, kurum veya kuruluşlar tarafından derneklere yapılacak bedelsiz mal ve hizmet teslimleri ise Ayni Bağış Alındı Belgesi ile kabul edilir.

Bu belgeler; Dernekler Yönetmeliğinde ((EK-13) (EK- 14) ve (EK- 15)’de) gösterilen biçim ve ebatta, müteselsil seri ve sıra numarası taşıyan, kendinden karbonlu elli asıl ve elli koçan yaprağından meydana gelen ciltler veya elektronik sistemler ve yazı makineleri aracılığıyla yazdırılacak form veya sürekli form şeklinde, dernekler tarafından bastırılır. Form veya sürekli form şeklinde bastırılacak belgelerin, belirtilen nitelikte olması zorunludur.

Saklama süresi;

Defterler hariç olmak üzere, dernekler tarafından kullanılan alındı belgeleri, harcama belgeleri ve diğer belgeler özel kanunlarda belirtilen süreler saklı kalmak üzere, kaydedildikleri defterlerdeki sayı ve tarih düzenine uygun olarak 5 yıl süreyle saklanır.

İşletme hesabı tablosu;

İşletme hesabı esasına göre kayıt tutan dernekler yıl sonlarında (31 Aralık) (Dernekler Yönetmeliği EK-16’da gösterilen biçimde) “İşletme Hesabı Tablosu” düzenlerler.

Bilanço esasına göre raporlama;

Bilanço esasına göre defter tutan derneklerin yıl sonlarında (31 Aralık), Maliye Bakanlığınca yayımlanan Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğlerini esas alarak bilanço ve gelir tablosunu düzenlemeleri yeterlidir.

E-Üye kayıt işlemleri

Derneğe üye olmaları Kanunla yasaklanmamış olan ve dernek tüzüğüne göre üye olma şartlarını taşıyan kişilerin derneğin yönetim kuruluna yapacakları yazılı üyelik başvuruları yönetim kurulunca görüşülerek en çok otuz gün içinde üyeliğe kabul veya isteğin reddi şeklinde karara bağlanıp, sonucu müracaat sahibine yazı ile duyurulması zorunludur. Derneğin, ilk genel kurul toplantısının yapılacağı tarihe kadar, dernek tüzüğünde sayıları belirtilen yönetim ve denetleme kuruları üye tam sayısının asıl ve yedeklerini oluşturabilecek sayıdan az olmamak üzere üye kayıt edilmesine ihtiyaç bulunmaktadır.

Yönetim kurulunca, karar defterinde alınan karar ile üyeliğe kabul edilmiş bulunanlar dernek üyesi olurlar. Üyeliğe kabul kararının tarih ve sayısı ile üyenin kimlik bilgileri ve aidat ödentileri üye kayıt defterine kayıt edilir.

Yazılı olarak yapılacak üyelik başvurusu, dernek yönetim kurulunca en çok otuz gün içinde karara bağlanır ve sonuç yazıyla başvuru sahibine bildirilir. Başvurusu kabul edilen üye, bu amaçla tutulacak deftere kaydedilir.

Üyelik için kanunda veya tüzükte aranılan nitelikleri sonradan kaybedenlerin dernek üyeliği kendiliğinden sona erer.

Hiç kimse, dernekte üye kalmaya zorlanamaz. Her üye yazılı olarak bildirmek kaydıyla, dernekten çıkma hakkına sahiptir.

Tüzükte üyelerin çıkarılma sebepleri gösterilebilir.

Tüzükte çıkarma düzenlenmemişse üye, ancak haklı sebeple çıkarılabilir. Bu çıkarma kararına, haklı sebep bulunmadığı ileri sürülerek itiraz edilebilir.

F- Genel kurul toplantısı

Derneğin, kuruluş işlemlerinde eksiklik ve kanuna aykırılık bulunmadığına ilişkin olarak mahallin mülki amirliğince yapılan yazılı bildirimi izleyen altı ay içinde dernekler ilk genel kurul toplantısını yapmak ve organlarını oluşturmakla yükümlüdürler.

Genel kurul;

a) Dernek tüzüğünde belli edilen zamanlarda olağan,

b) Yönetim veya denetim kurulunun gerekli gördüğü hallerde veya dernek üyelerinden beşte birinin yazılı isteği üzerine otuz gün içinde olağanüstü toplanır.

Genel kurul toplantıya yönetim kurulunca çağrılır.

Çağrı usulü;

Yönetim kurulu, dernek tüzüğüne göre genel kurula katılma hakkı bulunan üyelerin listesini düzenler. Genel kurula katılma hakkı bulunan üyeler, en az onbeş gün önceden, günü, saati, yeri ve gündemi bir gazetede ilan edilmek veya yazılı ya da elektronik posta ile bildirilmek suretiyle toplantıya çağrılır. Bu çağrıda, çoğunluk sağlanamaması sebebiyle toplantı yapılamazsa, ikinci toplantının hangi gün, saat ve yerde yapılacağı da belirtilir. İlk toplantı ile ikinci toplantı arasındaki süre yedi günden az, altmış günden fazla olamaz.

Toplantı, çoğunluk sağlanamaması sebebinin dışında başka bir nedenle geri bırakılırsa, bu durum geri bırakma sebepleri de belirtilmek suretiyle, ilk toplantı için yapılan çağrı usulüne uygun olarak üyelere duyurulur. İkinci toplantının geri bırakma tarihinden itibaren en geç altı ay içinde yapılması zorunludur. Üyeler ikinci toplantıya, birinci fıkrada belirtilen esaslara göre yeniden çağrılır.

Genel kurul toplantısı bir defadan fazla geri bırakılamaz.

Toplantı usulü;

Genel kurula katılma hakkı bulunan üyelerin listesi toplantı yerinde hazır bulundurulur. Toplantı yerine girecek üyelerin resmi makamlarca verilmiş kimlik belgeleri, yönetim kurulu üyeleri veya yönetim kurulunca görevlendirilecek görevliler tarafından kontrol edilir. Üyeler, yönetim kurulunca düzenlenen listedeki adları karşısına imza koyarak toplantı yerine girerler. Kimlik belgesini göstermeyenler, belirtilen listeyi imzalamayanlar ile genel kurula katılma hakkı bulunmayan üyeler toplantı yerine alınmaz. Bu kişiler ve dernek üyesi olmayanlar, ayrı bir bölümde genel kurul toplantısını izleyebilirler.

Toplantı yeter sayısı sağlanmışsa durum bir tutanakla tespit edilir ve toplantı yönetim kurulu başkanı veya görevlendireceği yönetim kurulu üyelerinden biri tarafından açılır. Toplantı yeter sayısı sağlanamaması halinde de yönetim kurulunca bir tutanak düzenlenir.

Açılıştan sonra, toplantıyı yönetmek üzere bir başkan ve yeteri kadar başkan vekili ile yazman seçilerek divan heyeti oluşturulur.

Dernek organlarının seçimi için yapılacak oylamalarda, oy kullanan üyelerin divan heyetine kimliklerini göstermeleri ve hazırun listesindeki isimlerinin karşılarını imzalamaları zorunludur.

Toplantının yönetimi ve güvenliğinin sağlanması divan başkanına aittir. Genel kurul, gündemdeki konuların görüşülerek karara bağlanmasıyla sonuçlandırılır. Genel kurulda her üyenin bir oy hakkı vardır; üye oyunu şahsen kullanmak zorundadır.

Toplantıda görüşülen konular ve alınan kararlar bir tutanağa yazılır ve divan başkanı ile yazmanlar tarafından birlikte imzalanır. Toplantı sonunda, tutanak ve diğer belgeler yönetim kurulu başkanına teslim edilir. Yönetim kurulu başkanı bu belgelerin korunmasından ve yeni seçilen yönetim kuruluna yedi gün içinde teslim etmekten sorumludur.

Mahkemece kayyım atanması veya Medeni Kanunun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre görevlendirilme yapılması halinde, bu maddede yönetim kurulana verilen görevler bu kişiler tarafından yerine getirilir.

G-Genel kurul sonuç bildirimi;

Olağan veya olağanüstü genel kurul toplantılarını izleyen otuz gün içinde, yönetim ve denetim kurulları ile diğer organlara seçilen asıl ve yedek üyeleri içeren (Dernekler Yönetmeliği EK-3’te belirtilen) “Genel Kurul Sonuç Bildirimi “ ve ekleri yönetim kurulu başkanı tarafından mülki idare amirliğine bildirilir:

Bu bildirime;

a) Divan başkanı, başkan yardımcıları ve yazman tarafından imzalanmış genel kurul toplantı tutanağı örneği,

b) Tüzük değişikliği yapılmışsa, tüzüğün değişen maddelerinin yeni ve eski şekli ile dernek tüzüğünün son şeklinin her sayfası yönetim kurulunca imzalanmış örneği.

Eklenir.

Genel kurul sonuç bildirimi ve ekleri, büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerde bulunan dernekler tarafından iki suret olarak verilir.

Genel kurul sonuç bildirimleri, dernek yönetim kurulu tarafından yetki verilen bir yönetim kurulu üyesi tarafından da yapılabilir. Bildirimin yapılmamasından yönetim kurulu başkanı sorumludur.

Sandığı bulunan dernekler, sandıklarına ait genel kurul sonuç bildirimi ve eklerini bu maddede belirtilen usulde mülki idare amirliğine bildirirler.

H-Beyanname verilmesi

Beyanname verme yükümlülüğü

Dernek yönetim kurulu başkanları, her takvim yılının ilk dört ayı içinde bir önceki yıla ait Dernek Beyannamelerini (Dernekler Yönetmeliği EK-21’de bulunan) doldurarak mülki idare amirliğine vermekle yükümlüdürler. İl merkezlerinde ve büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçelerde bulunan dernekler beyannamelerini bir adet, diğer ilçe merkezinde bulunanlar ise iki adet olarak verirler.

Şubeler, mülki idare amirliğine verecekleri beyannamelerin birer örneğini bağlı bulundukları derneğe de vermekle yükümlüdürler.

I-Değişikliklerin bildirilmesi

Dernekler, yerleşim yerlerinde (İkametgahlarında) meydana gelen değişiklikleri (Dernekler Yönetmeliği EK- 24’te bulunan)“Yerleşim Yeri Değişiklik Bildirimini”;

Genel kurul toplantıları dışında dernek organlarında meydana gelen değişiklikleri (Dernekler Yönetmeliği EK- 25’te bulunan) “Dernek Organlarındaki Değişiklik Bildirimini”

Doldurmak suretiyle, değişikliği izleyen otuz gün içinde mülki idare amirliğine bildirmekle yükümlüdürler. Bu belgeler, büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerde bulunan dernekler tarafından iki suret olarak verilir.

Dernek tüzüklerinde yapılan değişiklikler de tüzük değişikliğinin yapıldığı genel kurul toplantısını izleyen otuz gün içinde, (Dernekler Yönetmeliği EK-3’te bulunan) “Genel Kurul Sonuç Bildirimi “ ekinde mülki idare amirliğine bildirilir.

J-Taşınmazların bildirilmesi

Dernekler edindikleri taşınmazları tapuya tescilinden itibaren otuzgün içinde (Dernekler Yönetmeliği EK- 26’da bulunan)“Taşınmaz Mal Bildirimini Formu” nu doldurmak suretiyle mülki idare amirliğine bildirmekle yükümlüdürler.

Bu form, büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerde bulunan dernekler tarafından iki suret olarak verilir.

K-Mal bildirimi

04.5.1990 gün, 20508 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 3628 sayılı “Mal Bildiriminde bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu”na ve bu Kanuna atfen çıkartılmış olan “Mal Bildiriminde bulunulması Hakkında Yönetmelik” gereğince, Türk Hava Kurumunun Genel Yönetim ve Merkez Denetleme Kurulu Üyeleri ile Genel Merkez Teşkilatında ve Türk Kuşu Genel Müdürlüğünde, Türkiye Kızılay Derneğinin Merkez Kurullarında ve Genel Müdürlük teşkilatında görev alanlar ve bunların Şube Başkanları ve Kamuya Yararlı Derneklerin Yönetim ve Denetim Kurulu Üyeleri (Mal Bildiriminde bulunulması Hakkında Yönetmelik ekinde bulunan) “Mal Bildirim Formu”nu tek nüsha olarak doldurmak ve tarih belirterek imzalamak suretiyle mal bildiriminde bulunmak zorundadırlar.

Türk Hava Kurumunun, Türkiye Kızılay Derneğinin ve Kamuya Yararlı Derneklerin Yönetim ve Denetim Kurulu Üyeleri için İçişleri Bakanlığına, bunların Şube Başkanları için bulundukları İl Valiliklerine, Türk Hava Kurumu ile Türkiye Kızılay Derneğinde görev alanlar için Kurum ve Dernek Genel Başkanlığına,

Bu göreve başlama tarihini izleyen bir ay içinde mal bildiriminde bulunmak zorundadırlar.

Mal bildiriminde bulunacak olanların kendilerine, eşlerine ve velayetleri altındaki çocuklarına ait bulunan taşınmaz malları ile 1 inci derece Devlet Memurlarına yapılan aylık net ödemenin beş katından fazla tutarındaki her biri için ayrı olmak üzere, para, hisse senetleri ve tahviller ile altın, mücevher ve diğer taşınır malları, hakları, alacakları ve gelirleriyle bunların kaynakları, borçları ve sebepleri bu mal bildiriminin konusunu teşkil eder.

Mal varlığında önemli bir değişiklik olduğunda bir ay içinde,

Görevin sona ermesi halinde, ayrılma tarihini izleyen bir ay içinde,

Görevlere devam edenler, sonu (0) ve (5) ile biten yılların en geç Şubat ayı sonuna kadar,

Mal bildirimlerini yenilerler.

L-Derneğin İç Denetimi

Dernekte genel kurul, yönetim kurulu veya denetim kurulu tarafından iç denetim yapılabileceği gibi, bağımsız denetim kuruluşlarına da denetim yaptırılabilir.

Genel kurul veya yönetim kurulu, gerek görülen hallerde denetim yapabilir veya bağımsız denetim kuruluşlarına denetim yaptırabilir.

Genel kurul, yönetim kurulu veya bağımsız denetim kuruluşlarınca denetim yapılmış olması, denetim kurulunun yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz.

Derneğin denetleme kurulu; derneğin tüzüğünde gösterilen amaç ve amacın gerçekleştirilmesi için sürdürüleceği belirtilen çalışma konuları doğrultusunda faaliyet gösterip göstermediğini, defter, hesap ve kayıtların mevzuata ve dernek tüzüğüne uygun olarak tutulup tutulmadığını, dernek tüzüğünde tespit edilen esas ve usullere göre ve bir yılı geçmeyen aralıklarla denetler ve denetim sonuçlarını bir rapor halinde yönetim kuruluna ve toplandığında genel kurula sunar.”

İktibas: Dernekler Dairesi Başkanlığı