16 Temmuz 2011 Cumartesi

Balkanlarda Alevi- Bektaşiliğin Tarihçesi

Baki Öz

Balkanlarda Alevilik-Bektaşilik

1) Balkanlarda Alevi- Bektaşiliğin Tarihçesi

Balkanlarda Alevi-Bektaşiliğin tarihçesi Osmanlı Devleti’nin kuruluşuna kadar gider. Osmanlılar Batı Anadolu’ya sıkışmayıp, Rumeli’ye geçişin yollarını aramışlardır. Bu geçiş, Orhan Bey dönemiyle başlar. Askeri geçiş ve üslerin kurulmasının hemen ardında Asya’dan gelip Batı Anadolu’ya sıkışmış Oğuz (Türkmen) oymakları büyük kitleler halinde Rumeli’ye geçirilip yerleştirilir. Bu Osmanlı’nın yerleşim (iskân) siyasasının bir gereğidir. Türkmen oymaklarının Balkanlara yerleşimi giderek daha yoğunlaştırılır. Osmanlı için bu durum siyasal, toplumsal ve askeri bir çözümdür. Rumeli’ye yerleşen bu Türkmen nüfus oraları Osmanlı’ya kazandırmış oluyordu. Buna parelel, bölgede Türkleşme ve İslamlaşma olgusu yaşanılıyordu. Doğallıkla bu toplumsal bir oluşumdur.

Balkanlara yerleşen bu oymaklar katı Müslüman değillerdir. Çoğu İslamlıkla Anadolu’da tanışmıştır. Çoğuysa daha Asya’dayken İslamlığın Alevi yorumunu benimsemiştir. İslamlıkla yeni tanışan Türkmenler İslamlığın yalın yanlarını alarak, Şamaniliklerini örtülemişlerdir. Şöyle ya da böyle, Şamanilikleri ve İslamlıktaki yalınlıkları sürmektedir. Kazandıkları İslamsal yapı onları ancak Alevilik inancına dek ulaştırmış, koşullar İslamlığın aşırı katılığına (ortodoks) ulaşmalarına engel olmuştur. Bu nedenle, Balkan İslamlığında ortodoksilik (Sünnilik) değil de, heterodoksilik (Alevilik) yaygın olur.

Doğallıkla, bunun başka nedenleri de vardır. Rumeli’ye göçen Türkmen oymakları orada katı Hıristiyan (ortodoks) topluluklarının yanında, kendilerini düşünsel ve inançsal yumuşaklıkla karşılıyan topluluklarla da karşılaşırlar. Bunlar, daha hoşgörülü yaklaşmaktadırlar. Karşılarına Ortodoks ve Katolik Kiliselerinin bağnazlıklarıyla çıkmıyorlardı. Toplumsal yapı ve yaşayışları, ortaklaşıcı ve paylaşımcı anlayışları, Hıristiyanlığa getirdikleri rahat yorumla Türkmen topluluklarıyla kaynaşmayı sağladılar. Bunlar, Balkanlardaki Bogomil akımı ve Bogomil topluluklarıdır. Türkmenlerin, İslamlığın rahat bir yorumu olan Alevilikte takılıp kalmalarında, Sünniliğe kaymayışlarında bu Bogomil topluluklarının rahatlatıcı ortamlarının temel etkisi olur.

Bogomiller; Suriye ve Anadolu’da 4. ve 6. yüzyılda ortaya çıkan Ökhaytlar, 8. yüzyılda doğan Poliçyanların bir devamıdır. Bunlar anti-Katoliktirler. Kilise düzenine karşı çıkmaktadırlar. Paylaşımcıdırlar. İkilemli (dualist) bir felsefeleri vardır. Zahitlikle dinsel inançlarını yürütümektedirler. Hareket, 8.-10. yüzyılları arasında Trakya’da kök salar. Gizli olan bu akımın yandaşları hızla çoğalmaktadır. Yandaşların çoğu Bulgar’dır. Bu akım, 12. yüzyılda Bogomiller adıyla bilinmeye başlar. Bogomiller ikilemli öğeleri Poliçyanlardan, zahidliği ise Ökhaytlardan almışlardır.[1] 13.-14. yüzyıllarda Rumeli’ne yerleşen Türkmen oymakları işte bu topluluklarla tanışır, yakınlık bulur ve bu topluluklarla ilişkiler kurabilir. Balkanlardaki Türkmenlerin İslamlığın Alevilik yorumunu seçmelerinde, Bogomil etkisinin küçümsenemeyeceği kanısındayım. Böylece bu komşu toplulukların inanışları birbirine ters düşmüyor ve birbirlerini bağnazca reddetmiyordu.

Balkanların genelinin Türkmenleşme ve İslamlaşmasında, özelinde ise Alevileşmesinde Orta-Asya’dan Türkmen boylarıyla birlikte gelen dervişler temel rol oynamışlardır. “Horasan Erenleri”, “Rum Erenleri” ve “Seyyidler” denen bu dervişler Türkmenler arasında Alevileştirme çalışmalarını zaten Orta-Asya’dayken yapmaktaydılar. Çoğu dergâh sahipleriydiler. Dergâhlar, bir bakıma örgütleşme birimleridir. Anadolu’ya da bilinçli gelmişlerdir. Çoğunluk Türkmen oymaklarıyla birlikte göç etmişlerdir. Anadolu’nun çeşitli yörelerine yerleşerek ve dergâhlarını kurarak, Türkmen oymaklarını çevrelerine toplamış, yerleşik yaşama geçmelerinde de genellikle ünlü tarihçilerimizden Prof. Ömer Lütfi Barkan’ın “kolonizatör Türk dervişleri” dediği bu dervişler, önderlik etmişler, onların yerleşmelerine yardımcı olmuşlar, oymakların dergâhları odak edinerek yerleşmelerine, dağılmamalarına çaba göstermişlerdir.[2] Oymakların ortak düşünce, inanış ve hareket içinde oluşlarının nedeni budur. Balkanlarda o güne göre Alevilik türevlerinin tutunması, yaygın inanç durumuna gelmesi bu planlı ve bilinçli çalışmaların ürünüdür.

Osmanlı’nın devlet durumuna gelişinde İçbatı Anadolu ve Balkanlarda siyasal, yönetsel ve askeri bakımdan yapılanmasında genel Aleviliğin ve Aleviliğin türevlerinden Ahiliğin, Alevi, Bektaşi ve Ahi dervişlerin temel rolü olmuştur. Orhan Bey Rumeli’yi Osmanlı’ya kazandırırken; Halil Ece, Yakup Ece, Akbaş Baba, Gazi Fadıl Bey gibi toplum içinde saygınlığı olan ileri gelen kimseleri görevlendirmiştir. Bunların tümü Alevi ve Ahidirler.

Balkanlarda ortak bir “Sarı Saltık kültü” vardır. Bu inanışın izlerine, etkinliğine Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Kırım ve Azerbaycan’ın tümünde rastlanır. Tarihlerin anlatımına göre Sarı Saltık 1263’lerde 12 bin Türkmen ailesiyle Kırım ve Dobruca yörelerine gidip yerleşmiş ve İslamlığı yaymaya çalışmıştır. 14. yüzyılda yöreyi dolaşan ünlü Arap gezgini İbni Batuta bu yıllarda yörede “Ahilik”le birlikte “Sarı Saltık kültü”nün de yaygın olduğunu, Altınordu ülkesinde bayağı tutunduğunu yazar. Sarı Saltık, Kırım Hanı’yla birlikte savaşlara katıldığı, savaşçılara coşku aşıladığı, Rumeli ve Kırım Tatarlarını İslamlaştırdığı (yani Alevileştirdiği), en çok Edirne ve İsakça’da yaşadığı, İlhanlı ve Coçı Uluslarının kültür tarihlerine de mal olduğu bilinmektedir. Sarı Saltık’dan sonra gevşeyen bu akımı, özellikle Altınorda ve Tatar yörelerinde Sarı Saltık’ın müridlerinden Tokatlı Barak Baba toparlamıştır.[3] Binlerce müridiyle Sarı Saltık, ardılı (halifesi) Barak Baba, Horasanlı Taptuk Emre ve Azerbaycanlı Geyikli Baba Osmanlı uç bölgelerinde Alevi içerikli siyasal ve ideolajik mayanın tutmasında baş rolü oynamışlardır.[4]

Doğu Avrupa Bektaşiliğinin “sarışın dedesi” Sarı Saltık Dede’nin yaşamı, misyonerlik çalışmaları tüm Doğu Yunanistan’da, Doğu Bulgaristan’da, Güney Romanya’da Arnavutluk’ta, Altınordu ükesinde ve Rumeli’de söylenceleşmiştir. Bu onun halkta yarattığı iyi izlenimlerin sonucudur. Bu yöreler halkı ona yürekten bağlıdır, sevgi beslemektedir. Ayrıca bu yörelerde, Alevi dervişliği geleneğini de başlatmıştır. En önemli çalışmalarından biri Güney Rusya Tatarlarına İslamlığı kabul ettirmesi olmuştur. Bu durum Doğu Avrupa tarihinde önemli rol oynar. İbni Batuta’nın Altınordu hükümdarı Özbek Han’ın sarayında dinledikleri Sarı Saltık yoluyla Alevilik ve erken-Bektaşiliğin yöredeki temel tutuşu açısından ilginçtir. 1332- 33’lerde yörede duydukarını yazan İbni Batuta;

“…Adı Baba Saltık olan bu kente geldik. Oradakiler, Saltık’ın bir tasavvuf ehli olduğunu söylemekle birlikte, Şeriat yasasına aykırı olan bir takım şeyleri de ona yakıştırıyorlardı…”

diyor.[5] Katı şeriatçı olan İbni Batuta’nın Sarı Saltık’ın düşüncelerini şeriat dışı bulması, Sarı Saltık’ın ve yöre halkının Aleviliğin ve buralarda Sarı Saltık düşüncesinin temel tuttuğunun kanıtıdır.

Osmanlılar 1393’lerde Kuzey Doğu Bulgaristan ve Dobruca’yı aldıklarında, birçok heteredoks ve tarikatçı Türkler o yörelere göçmüşlerdir. Yöre insanlarının çoğuysa Sarı Saltık kolonistlerinin kalıntılarıdır. Yöreye, Güney Rusya’nın Tatarları da gelmiştir. Sonradan bu topraklara Simavnalı Şeyh Bedreddinciler de eklenir. Alevilik-Bektaşilik böylece Balkanlarda önemli bir güce ulaşır. Yeni yeni etkin kişiler devreye girerler. Balkanlarda, Alevi Bektaşiliğin benimsenip yayılmasında etken görevler yaparlar. Bunlar; Otman Baba (1379-1478), Demir Baba Sultan (15. yüzyıl) ve Akyazılı Sultan (16. yüzyıl)lardır.[6]

Osmanlılar, 1. Murad döneminde Yunanistan ve Bulgaristan’ın önemli yerlerini almış ve Anadolu’daki Türkmen oymaklarının bir bölümünü buralara yerleştirmiştir. Alevi-Bektaşi topluluklarının Yunanistan ve Bulgaristan yörelerine yerleşmesi genellikle bu yolla olmuştur. Daha önceleri Babai (1240) olayı sonrasında kırımdan korkan kimi Batıni- Babai ve Alevi toplulukları da hemen olay sonrası yıllarda bu yörelere göçmüşlerdir. Bugün, bunlar bu yörelerde “Babailer” olarak adlandırılırlar. Alevidirler. 2. Bayezıd kendisine karşı olarak gördüğü kimi Alevi-Bektaşi topluluklarını “Safevi yandaşıdır” suçlamasıyla Yunanistan, Sırbistan, ve Arnavutluk’a sürmesi Balkanlarda Alevi nüfusun artmasında önemli bir etkendir. Bu dönem Yunanistan’ın Modon, Koron gibi adaları Aleviler için sürgün merkezleri olmuştur.[7]

Yunanistan, Bulgaristan, Arnavutluk ve Yugoslavya’da Bektaşiliğin yayılmasında 16. yüzyılın başları bir atılım dönemidir. Bu atılımı Kadıncık Ana’dan doğduğu ileri sürülen Seyyid Ali Sultan’ın (Timurtaş / Hızır Lala / Kızıl Deli) (1310-1402) Yunanistan’ın Dimetoka kenti yakınlarında Kırca Ali Köyünde tekkesini kuruşuyla başlar. Seyyid Ali Sultan bir Bektaşi misyoneri olarak görev yapar.[8] Daha sonraları bu tekkede Balım Sultan, Vahdeti Dede, Seyyid Mustafa Dede, Kara Ali Dede, Sadık Abdullah Baba ve birçok Bektaşi dedesi yetişir ve misyonerlik çalışması yaparak Bektaşiliği tüm Virani, Vahdeti, Ahmet Gurbi, Belgratlı Agâhi Dede, Bosnevi, Muharrem, Mahzeni, Sersem Ali Baba, Lezizi, Aru Baba, Derviş Bekim, Şemimi ozan-derviş kuşakları geliştirirler. Bu tür yoğun çalışmalar sonrası bu tarikata Türk dışı Yunan, Arnavut ve Yugoslav kökenliler de girmişlerdir. Bektaşilik, Arnavutluk halkı arasında da çok yaygındır. Makedonya Cumhuriyeti, Sırbistan Kosava Özerk Bölgesi’nde ve bugünkü Arnavutluk’ta yaşayan toplumların dinsel, siyasal ve kültürel yaşamlarının oluşmasında Bektaşiliğin önemli ölçüde belirleyici rolü olmuştur [9]

Büyük bir olasılıkla birçok Alevi dervişi 2. Murad’ın ordusuyla Arnavutluk’a dek gitmişler. Kasım Baba adlı bir Bektaşi 2. Mehmed döneminde Arnavutluk’a yerleşmiştir. 17. yüzyılda Arnavutluk’u gezen Evliya Çelebi, Emevi halifeleri, Muaviye ve Yezid’e karşı nefret duyan bir halkla karşılaşır. Bunlar teberra / tevallaya inanan Alevi-Bektaşilerdir. Ergeri’de dinsel uygulamaları arasında Nevruz ve Sarı Saltık bağlılığı olan topluluklar görür. “Abdal” v. b. gibi terimlere ve Alevi-Bektaşi motiflere Arnavut halkı arasında rastlar. J. K. Birge Kruje’de Bektaşi izlerinin 1700’lere dek indiğini Tekke ve mezarlıklarda Bektaşi simgelerine rastlandığını yazar. 1789-1822 arası Arnavutluk’ta özerk olan Epir Veziri Tepedelenli Ali Paşa Şemimi Baba’dan “nasip almış” bir Bektaşi’dir ve Bektaşiliği yörede yayıcı misyonerlik çalışmaları yaptırmıştır. Kendisi dahi resimlerinde Bektaşiliğin ritüelinde Oniki İmamların simgesi olan 12 dilimli başlıkla görülür.[10] Bektaşiliğin, Arnavutluk’ta en parlak dönemi Tepedelenli Ali Paşa dönemidir.[11]

Arnavutluk’ta ve Balkanlarda Bektaşiliğin yaygınlaşmasında, önemli değerler yetiştirmesinde, kurumlar oluşturmasında; sanat, bilim, düşünce, siyaset ve örgütlenme alanında önemli kimseler yetiştirmesinde Fraşeri ailesinin önemli bir yeri vardır.

Osmanlı’nın fetih hareketlerine katılan bir takım Alevi dervişler Balkan topraklarında kalmışlardır. O günden bugüne bu dervişlerin yatırları halkça ziyaret edilir, saygınlık görür. Bunlar Macaristan Budin’de yatan Gül Baba’yla (Cafer) (ölm. 1541), Romanya’nın Ulubey bucağında yatan Sünbül Dede (Hüseyin)’dir. İkisi de aynı soydan gelip, “Seyyid”dirler. Kanuni’yle birlikte Macaristan seferine çıkmışlardır.[12]

Girit’e Bektaşiliği, Horasan Türkmenleri soyundan Kırşehirli Horasanlı Mevlana Derviş Ali Dede sokar. 1664’de Girit’in alınması sırasında orduya “Bektaşi yoksulları kafilesi”nin başı olarak katılmıştır. Derviş Ali Girit’te Bektaşiliği örgütler, kurumlarını (dergâhlarını/ tekkelerini) açar, babalar atar. Böylece Horasanlı Degâhı, Girit’te Bektaşiliği halka benimseten merkez olur. Girit’te Bektaşiler Kandiye, Resmo ve Hanya kentlerinde yoğunluktadırlar.[13]

Bektaşi Tarikatı için Balkanlar birinci planda gelir. Anadolu’daki Alevi halkı ve dervişlerin göçüyle sürekli beslenmiştir. Şeyh Bedreddin’in tabanı bu topluluklar olurlar. Şeyh Bedreddin hareketi Balkanlardaki Alevi-Bektaşi çevrelerin düzene girmesine de neden olur. Gerçi bir bölümü Anadolu’ya sürülür. Bu çevreler sürekli baskı altına alınır, Ebussuud gibi şeyhülislamların fetvalarıyla şuçlu nitelenip cezalandırırlar. Bu yoldan Emin Baba gibiler “Hallac-ı Mansur’un öğretisini yaymak” suçlamasıyla 1598-99’larda Manastır’da idam edilirler.[14] Fakat, bu gelişmeler durmaz. L. Montagu’nun 01.04.1717’de Edirne’den gönderdiği mektubunda; bölge halkının inancına ilişkin çizdiği taploda Alevi-Bektaşiliğin motiflerini görmek olasıdır.[15]

Balkanlarda Hıristiyan kesimler dahi Sarı Saltık’ın kendi dinlerinin yayıcısı olarak görürler. Balkanların çok yerinde ve Yugoslavya’da; İpek, Kruya, Prielp ve Paştrik Dağı’nda Sarı Saltık’ın mezarı olduğu söylenir. Bu benimsemeye Kafkasya ve Romanya da katılırlar.[16] Herkes bu yüce insanı kendinin bir parçası olarak görecek ölçüde benimsemiştir.

Balkanlarda 15. yüzyıldan sonra yoğun ölçüde Bektaşi tekkeleri kurulmuştur. Bunların en önemlileri Akyazılı Baba tekkesi, Demir Baba tekkesi, Otman Baba tekkesi, Ali Baba tekkesi, Kıdemli Baba tekkesi, Yahya Paşa Bali tekkesi, Hüseyin Baba tekkesi, Genç Baba tekkesi, Kızane tekkesi, Sersem Ali Baba tekkesi, Sarı Saltık tekkesi, Seyyid Ali Sultan tekkesi, Gül Baba tekkesi vb…[17]

Bunlar doğallıkla Alevi-Bektaşiliği örgütleyen kurumlardır. Yayılmasında ve benimsenilmesinde bu kurumlar etkin olurlar.

Yeniçeriliğin 1826’da kıyımı nedeniyle Bektaşilik Balkanlarda ikinci plana düşer.[18] Yalnız, bu durum kısa sürer. Kısa zamanda “geçmiştekinden daha az önemli olmayan bir etkinlik dönemine” girilir.[19] Bektaşilik bu dönemde giderek kitleselleşir ve geniş kamu yığınlarına mal olur. Üst katmanlar ve yönetim makanizması içerisinde yer edinme sürecine girer.

İttihat ve Terakki’nin Balkanlarda bir tabanı vardır. Bu taban bölgede uzun bir tarihi olan Alevi-Bektaşilerdir. Bektaşiliğin bölgede 13. yüzyıllara dek giden bir geleneği, bir birikimi vardır. Bu derin gelenek ve birikimle özgürlükçü gördüğü İttihatçı hareketin kadrolarında yer alırlar. Bektaşilik-İttihatçı hareketin arasındaki ilişkiye, birlikteliğe bu ilerici ve özgürlükçü gelenek ve birikim yol açmıştır. İttihat-Terakki / Bektaşilik ilişkisine bu açıdan bakılması gerektiği kanısındayım.

2) XX. Yüzyıl Başlarında Balkanlarda Bektaşilik ve İttihat-Terakki’nin Kurulmasında Rolü

Osmalı tarihi boyunca Rumeli Anadolu’dan Türkmen nüfusu çekmiştir. Bu Türkmen boylarının çoğunluğu Alevi-Bektaşidir. Tarih boyu birkaç toplumsal olayı (Şeyh Bedreddin olayı gibi) da yaratarak / yaşayarak derneşmiş ve toparlanmışlardır. Günümüze dek süre gelen derneşmiş Alevi toplulukları içerisinde geniş alanlara yayılmış Alevi-Bektaşi oymakları vardır. Bunların en ünlülerinden biri Amuca oymağıdır. Bu oymak, Trakya’dan Bulgaristan’a dek yirmibeş köye dağılmıştır. 20. yüzyılın başlarında bu köylerde 2 binin üzerinde hane halkı vardır. Nüfusları 15 bini geçmektedir.[20]

20. yüzyıla gidiş sürecinde bölgede Alevi-Bektaşiler oldukça yaygındır. Rumeli’nin Varna, Deliorman, Dobruca yörelerinde Hacı Bektaş Çelebilerine bağlı, sürekli niyaz akçelerini gönderen Bektaşiler vardır.[21] Aleviler Arnavutluk ve Epir’de İslamlığın biçimlenmesinde temel rol oynamışlardır.[22] 1826 Bektaşilik-Yeniçerilik kırımını Arnavut Bektaşileri bir bakıma ziyansız atlatmışlardır. Arnavutluk’ta yaşayanların dörtte biri Bektaşidir. Bektaşilik, Katolik ve Sünniliğin yanı sıra resmen tanınan bir dindir.[23] Arnavutlar, Kiga ve Toska olarak iki bölgede oturmaktadırlar. Bu bölgeleri, İşkombi Irmağı ayırmaktadır. Kiga bölgesi kuzeydedir, halkı ise oldukça kavgacıdır. Toska güneydedir ve halkı daha uysaldır. Toskalılar tümüyle Bektaşidir. Arnavutluk’ta özellikle 18. yüzyıldan sonra Bektaşilik propagandası yapılmaktadır. Bölgede Bektaşiliğin yaygınlaşmasında ve etkin bir güç durumuna gelmesinde bir Bektaşi olan Yanya Valisi Tepedelenli Ali Paşa’nın büyük rolü vardır.[24] Dierl’in belirttiği gibi Arnavut Bektaşileri Osmanlı Devleti’ne “çok iyi asker, yetenekli devlet adamları ve valiler vermişlerdir”.[25]

Balkanlarda Bektaşilik Hıristiyan kesimleri de etkilemiş; Hıristiyanların İslamlığa, özellikle Bektaşiliğe geçişlerine yol açmıştır. Arnavutluk, Girit, Makedonya’nın Kesriye bölgesi, Güney Makedonya’nın Teselya Konyarileri, Rodop Yörükleri, Dobruca Tatarları hep bu türdendir. Hasluck’un deyişiyle bu bölgelerde, “Hıristiyan halklara aşılanmış bir Bektaşilik olayı”na rastlanılmaktadır. “Bektaşiler, Hırıstiyanlar arasında özellikle ermiş kültü alanında derin iz bırakmışlardır”. Bektaşi tekkeleri açılmış, bunlar misyonerlik çalışmaları yapmışlardır. Alevi-Bektaşi motifleri, bölge halkının yaşamına girmiştir. Bektaşi aziz ve velilerinin türbeleri yaygındır, sürekli ziyaret edilmektedirler.[26]

20. yüzyılda Arnavutluk’taki Bektaşi bölgesi güneydeki Malakastra’dır. Burası bir Toska bölgesidir. Buradaki Bektaşilik Tepedelenli Ali Paşa’nın etkinliklerinin bir devamıdır. Gerçi Tiranlı Esat Paşa’nın bağnaz Gegalarının kıyım ve yıkımına uğramışlarsa da, ortadan kaldırılamamıştır. Ali Paşa’nın çalışmalarıyla daha kuzeydeki Kroya ve Akçahisar da Bektaşiliğin kaleleri olmuşlardır. Kroya, Sarı Saltık kültü ve söylencelerinin merkezi konumundadır. Bu harekette Tepedelenli’nin çağdaşlarından Beratlı Ömer Viryoni ile Avlonyalı Mahmut Beylerin rolleri küçümsenemez.[27]

Jön / Genç Türk- İttihat Terakki hareketine ortam yaratan Arnavutluk bir Bektaşilik yatağıdır. Yoğun ve etkin bir Bektaşi toplumuna sahiptir. Bir Arnavut gazetesi 1913’lere ait durumu şöyle değerlendiriyor:

“Akıllı ve zeki Arnavut Müslümanlarının büyük bir kısmı dinlerinden kopmuş ve Bektaşi olmuşlardı. Buna İslamlığın Protestanlığı da denebilir. Hattâ daha da çoğu söylenerek, özgür düşünce, eşitlik ve kardeşlik lehine dini değiştirip yalınlaştırarak mason inancına oldukça yaklaştırdıkları ileri sürülebilir. Böylece onu idealize etmiş ve eski Asya masonluğu temeline oturtmuşlardır. Bugün, bu ve öteki kültürlü ve zeki, Müslüman ve Hıristiyan Arnavutluklardan girmişlerdir”.[28]

Ötede, Budapeşte de Bektaşiliğin bir ileri karakoludur. Gül Baba kültü buradaki Alevi-Bektaşiliğin günümüze kadar getirilmesine neden olmuştur.[29]

20. yüzyıl başlarında ne kadar Alevi-Bektaşi vardı? Araştırmacılar yedi milyon rakamını veriyorlar. Arnavutluk’taki Tomari Dağı Bektaşi Tekkesi Postnişini 1826 öncesi tutulan yıllık istatistiklerde; Anadolu’da yedi milyon, Arnavutluk’ta 100 bin, İstanbul’da 120 bin, Girit, Makedonya ve Irak'takilerle toplam 7,3 milyon Alevi-Bektaşi olduğunu açıklıyor. Arnavutluk’taki Bektaşi cemaati başkanı Salih Niyazi Baba’ysa 1933’lerde Osmanlı İmparatorluğu’nda Kızılbaşların dışında 7,5 milyon Bektaşi olduğunu söyler. Niyazi Baba’ya göre sadece Türkiye’nin doğu illerinde 1,5 milyon, Arnavutluk’ta ise 200 bin Bektaşi vardır. Bu sayı Arnavutluk’taki nüfusun % 20’sidir.[30] TBMM Aksaray milletvekili Besim (Atalay) Bey 1924’lerde Anadolu’da yaklaşık 1,5 milyon Alevi-Bektaşinin var olduğunu yazar[31]. Doğallıkla bu sayılar pek sağlıklı değildir. Bir kanı oluşturmak için vermek gereğini duyduk.

Gerek Türkiye’de, gerekse Balkanlarda Alevi-Bektaşilik bir gizil güçtür. Dierl’in vurgaladığı gibi 1900’den sonra Türk ulusçuluğu, Pantürkizm ve laiklik kentlerdeki Alevi-Bektaşi felsefesini öne çıkarır.[32] 20. yüzyıl başlarında Alevilik-Bektaşilik siyasal düşünce ve eğilimlerin temel direği olur. Siyasal hareketler, Alevi-Bektaşilerde düşünce ve eylemde destek ararlar. Jön / Genç Türk- İttihat ve Terakki’nin Bektaşilik ilişkisi ve birlikteliği bu bağlamda doğar ve gelişir. Bunun en güzel örneklerini Balkanlardaki Jön / Genç Türk hareketinde görüyoruz. Bir Bektaşi olan Resneli Niyazi Bey’in “Hürriyetin İlanı” için dağa çıktığı sıralarda güncesine düştüğü 05. 07. 1908 tarihli notunda;

“Kroşişte ve bölgedeki köylerde İttihat ve Terakki’ye girmiş olanlar, bu taraflarda Bektaşilere dönük bir küçümseme ile karşılaşmaktaydı”[33],

demektedir. Bu yargı Bektaşilerin Genç Türk hareketine yoğun olarak katıldığını, halkın (özellikle Sünni halkın) Jön / Genç Türklerle Bektaşiliği aynı kefeye koyduğunu gösterir.

Niyazi Bey anılarında Hüsrev Bey’i İttihat ve Terakki “Cemiyeti”ne kazanışına değinirken; özellikle onun Bektaşilerle olan bağına ve bu kesimi “cemiyete” kazandıracağına inandığı için önem verdiğini belirtir. Çünkü, Alevi-Bektaşiler bölgede önemli bir yoğunluğa ve güce sahiptirler. Düşünce olarak da yakındırlar. Bu kesimle birliktelik “cemiyet” için bir kazanımdır. Resneli Niyazi Bey anılarında bu ilişki arayışını şöyle anlatır:

“…Hüsrev Bey Görüce bölgesinde Melmepan Bektaşi tekkesi babalarından Şeyh Hüseyin Baba ile özel görüşme yaparak bölgede çalışmalar için gerekli bir yol sağlamıştı. Baba, Cemiyeti ve amacını kutsal bilmiş ve büyüklüğüne inandığı bu yoldan ayrılmamalarını ve kendi müritlerine gerekirse bu uğurda kanlarını akıttırabileceğini söylemişti. Bu Bektaşi babasının bölgede ve tüm Toskalılar arasında bir büyük etkisi vardı. Ayrıca Çerçiş’i koruyan ve ona yardım eden de oydu. İşte ben Hüsrev Bey üzerinde durmamın neden doğru olduğunu böylece kanıtlamış oluyordum.”[34]

Kısaca şunu görüyoruz: İttihat ve Terakki genellikle Bektaşiliğin yoğun ve etkin olduğu yörelerde örgütlenmiştir. İlk örgütlenmeler bilindiği gibi Köstence, Mecidiye, Ruscuk, Dobruca, Şumnu, Filibe, Sofya, Kızanlık, Vidin, İşkodra, Tiran, Selanik, Manastır ve Edirne gibi Rumeli ve Balkan kentleridir.[35] Buralarda da Bektaşiler yoğun ve etkindirler. İttihat ve Terakki’nin ilk örgütleniş yerleri bilinçli ve planlı bir seçimdir. Örgütlenişin bu coğrafi modelinin Bektaşi öğelerin gözönüne alınarak yapıldığı muhakkak. Çünkü, bu tür örgütlenmelerde destek ve ortam aranır. İttihat ve Terakki’nin örgütlenmesine doğal ve toplumsal ortamsa Bektaşi bölgelerinde vardır. Bektaşilik- İttihat Terakki birlikteliğinin gizi burada yatar.

Balkanların bu kentleri aynı zamanda Masonluğun da yaygın olduğu yerlerdir. Bu kentlerde mason locaları çoktan beri kurulmuştur. Mason localarında özgür bir hava vardır. Her türlü konuşma ve tartışma yapılabilmektedir. Prof. T. Zafer Tunaya’nın belirttiği gibi, localar baskı rejimini yıkmak isteyenlerin “planlama ve yüreklenme merkezleri” olmuşlardır. İttihat ve Terakki Masonlukla bütünleşmiş ve yaşam felsefesini genellikle localardaki tarikatçılıkla birleştirmiştir. Böylece İttihat Terakki - Masonluk-Tarikatlar (özellikle Bektaşilik) birleşimi doğmuş; 2. Abdülhamid yönetimine karşı ve Meşrutiyet yönetimi için siyasal birlik oluşmuş, İttihat ve Terakki bağrında ve önderliğinde ortak bir hareket oluşmuştur. Bu birliktelik içerisinde 1906 Eylülü’nde “Osmanlı Hürriyet Cemiyeti” kurulmuş, bu örgüt 1907’de “İttihat ve Terakki Cemiyeti” adını almıştır. İlginç bir yanı vardır. Kurucu üyelerin hemen tümü tarikata bağlıdır. M. Tahir Bey’in dışında hepsi de masondur.[36]

İşte kısaca Balkanlar, Bektaşilik ve İttihat ve Terakki’nin iç içeciliği bu…



--------------------------------------------------------------------------------

[1] R. Yürükoğlu: Okunacak En Büyük Kitap İnsandır, Tarihte ve Günümüzde Alevilik. İstanbul 1990: 159 vd.

[2] Geniş bilgi için bkz. Zeki Velidi Togan: Umumi Türk Tarihine Giriş. İstanbul 1981: 345.

[3] Ayrıntılı açıklamalar için bkz. Togan (1981): 267 vd. , 270 vd., 234 vd., 243 vd.; Sarı Saltık’a ilişkin ayrıntılı çalışmalar için bkz. Baki Öz: Bektaşilik Nedir? (Bektaşilik Tarihi). İstanbul 1997: 372-379; Baki Öz: Dünyada ve Türkiye’de Alevi-Bektaşi Dergâhları. İstanbul 2001: 305-315. Barak Baba için bkz. a.y. s: 65-71.

[4] İrfan Gündüz: Osmanlılarda Devlet / Tekke Münasebetleri. İstanbul 1989: 16.

[5] Michiel Kiel: “Sarı Saltık ve Erken Bektaşilik Üzerine Notlar” - Hacı Bektaş Veli, Hacı Bektaş Turizm Derneği Yay. Ankara 1977: 14 vd.

[6] Bu dervişler hakkında bilgi için bkz. Bedri Noyan: “Bektaşilik” Cem Dergisi 1-4 (1991); Kiel, a.g.m., s: 22 vd.; F. R. Haslok: Bektaşilik Tetkikleri (Çev.: Ragıp Hulisi, Yeni Yazıyla Yalınlaştıran: Kâmil Akarsu), Ankara 2000: 19; Otman Baba ve tekkesi için bkz. Baki Öz (2001): 248 vd.; Demir Baba ve tekkesi için bkz. s: 252 vd. Akyazılı Sultan ve tekkesi için bkz. s: 251 vd.

[7] Geniş bilgi için bkz. Baki Öz (2001): 263 vd.

[8] Seyyid Ali Sultan’ın kimliğinin bir değerlendirilmesi ve Hacı Bektaş- Kadıncık Ana’nın oğulları olup- olamayacağına ilişkin bilgi ve tartışma için bkz. Baki Öz (1997): 130 vd.; Seyyid Ali Sultan ve dergâhına ilişkin geniş bilgi için bkz. Baki Öz (2001): 264 vd.

[9] Ayrıntılı anlatım için bkz. Nimetullh Hafız: “Yugoslavya’da Bektaşi Tekkeleri” Cem Dergisi 12 (1992): 54 vd.; Abdulrahim Dede: “Batı Trakya’da Bektaşilik ve Bektaşilik Hakkında Arşiv ve Kütüphaneleriizde Bulunan Yazma Eserleri” Hacı Bektaş Veli, H.B.V. Truzim Derneği Yay. Ankara 1977: 44 vd .

[10] Geniş açıklamalar için bkz. J. Kingsley Birge: Bektaşilik Tarihi. İstanbul 1991: 81 vd., 83; Ahmet Cevdet Paşa: Tarih-i Cevdet. İstanbul 1993, C: VI: 2673 vd, 2679 vd., 2697 vd., 2715 vd., 2720 vd., 2765 vd., 2844 vd.; M. Cavit Baysun: “Tepedelenli Ali Paşa” İslam Ansiklopedisi, C. I: 343-348; Bedri Noyan: Bektaşilik Alevilik Nedir. Ankara 1987: 380 vd.

[11] Mehmet Eröz:Türkiye’de Alevilik ve Bektaşilik. Ankara 1990: 77.

[12] Bkz. M. Tevfik Oytam: Bektaşiliğin İç Yüzü. Marit Kitapevi Yay. İstanbul s: 482; Eröz (1990): 179 vd.; Gül Baba ve tekkesine ilişkin geniş bilgi için Bkz. Baki Öz (2001): 325 vd.

[13] Girit’te Bektaşilik ve Bektaşi dergâhlarına ilişkin geniş bilgi için bkz. Baki Öz (1997): 358-364; Baki Öz (2001), s: 279-285.

[14] Hasluck (Koca- Erginsoy) (1991), s: 25

[15] L. Montagu:Türkiye Mektupları (1717-1718). Tercüman Yay. İstanbul s: 42 vd.

[16] N. Hafız: “Yugoslavya’da Bektaşi Tekkeleri” Hacı Bektaş Veli, s: 31. Sarı Saltık’ın Balkanlar ve Türkiye’deki mezar, türbe, yatır ve makamlarının yerleri için bkz. Baki Öz (2001): 314.

[17] Balkanlar’daki Bektaşi tekkelerinin listesi ve haklarında bilgi için bkz. Hasluck (Koca-Erginsoy) (1991): 22- 56; Kiel, a.g.m., s: 20 vd.; N. Hafız:“Yugoslavya’da Bektaşi Tekkesi”, HBV, s: 34 vd.; N. Hafız: “ Arnavutluk’ta Bektaşilik” Cem Dergisi, 12 (1992): 55 vd.; Abdurrahim Dede, a.g.m., HBV s: 48 vd. Bu dergâhlara ve daha birçoklarına ilişkin özel bir incelememiz için bkz. Baki Öz: Dünyada ve Türkiye’de Alevi-Bektaşi Dergâhları. İstanbul 2001.

[18] Irène Mélikoff: Hacı Bektaş: Efsaneden Gerçeğe. İstanbul 1998: 197.

[19] Mélikoff (1998): 302.

[20] Eröz (1990): 18.

[21] Besim Atalay: Bektaşilik ve Edebiyatı. İstanbul 1991: 38; İ. Mesut Erişen-K. Samancıgil: Hacı Bektaş Veli, Bektaşilik ve Alevilik Tarihi. Ay Yay. 1966: 114.

[22] Eröz (1990): 61

[23] Anton Jozef Dierl: Anadolu Aleviliği. İstanbul 1991: 70.

[24] Geniş bilgi için bkz. Tarih-i Cevdet (1993), C. VI: 2673 vd, 2679 vd., 2697 vd., 2715 vd., 2720 vd., 2765 vd., 2844 vd.; M. C. Baysun: “Tepedelenli Ali Paşa” İslam Ansiklopedisi, C. I: 343-348; Haslok (Koca-Erginsoy) (1991): 10, 51; Hasluck (Demirel) (1995): 40, 44 vd.; Haslok (Ragıp Hulisi- K. Akarsu) (2000): 25, 28. Geniş bilgi için bkz. Baki Öz (2001): 287-293.

[25] Dierl (1991): 63.

[26] Hasluck (Koca-Erginsoy) (1991): 9 vd.; Hasluck (Demirel): 75; Haslok (Ragıp Hulisi- K. Akarsu): 50.

[27] Geniş açıklamalar için bkz. Hasluck (Koca-Erginsoy) (1991): 35 vd.

[28] Nikola İvanzj’un “Rivişta Massonica” nın 15-34. Mayıs. 1913 tarihli sayısında yayınlanan yazısı için Bkz. Orhan Koloğlu: İttihatçılar ve Masonlar. İstanbul 1991: 327.

[29] Hasluck (Koca-Erginsoy) (1991): 36. Gül Baba, tekkesi ve Macaristan’daki tarih boyu gösterdiği toplumsal, kültürel ve inançsal etkinliği için bkz. Baki Öz (2001): 325 vd.

[30] Bkz. J. Kinsley Birge: Bektaşilik Tarihi.İstanbul 1991: 12 vd.

[31] Atalay (1991): 14.

[32] Dierl (1991): 71.

[33] Resneli Niyazi: Hürriyet Kahramanı Resneli Niyazi Bey’in Anıları. İstanbul 1975: 109.

[34] Resneli Niyazi Bey’in Anıları (1975): 171.

[35] İttihat ve Terakki’nin ilk örgütleniş yerleri için Mehmet Kabasakal: Türkiye’de Siyasal Parti Örgütlenmesi, (1908-1960). İstanbul 1981: 30 vd.

[36] Geniş açıklamalar için bkz. Tarık Zafer Tunaya: Türkiye’de Siyasal Partiler İstanbul 1984, C. I: 21 vd.; C: III (1989): 15, 321 vd.; Kabasakal (1991): 35 vd.

toklucaktan haberler

dernek nedir.amaçları

TOKLUCAK DER .in ARIK DER ile ZARA DER. yanyana olan arsa ile ilğili bilgiler.. 1- konu hakkında gelişmeler.. 2- varılan durum 3- dernek üyelerinin konu hakkında bilgileri GEREKLİ BİLGİLER TOPARLANIP ..GELİŞMELER..SİZLERE DUYURULACAKTIR. MAİL. ADRESİM ..haloyildiz@gmail.com ..SİZLERİN ULAŞABİLDİĞİ BİLGİLERİ PAYLAŞIRSANIZ ..YAYINLARIZ. ERGÜN YILDIZ..

DERNEK NEDİR? NASIL KURULUR?

Derneğin tanımı

23.11.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5253 sayılı Dernekler Kanununun 2. maddesinde derneğin tanımı; " Dernek: Kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, en az yedi gerçek veya tüzel kişinin, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklarını” olarak yapılmıştır.

Kimler dernek kurabilir

Fiil ehliyetine sahip gerçek veya tüzel kişiler, önceden izin almaksızın dernek kurma hakkına sahiptir.

Dernek kurucusu olabilmeleri ile ilgili olarak, Türk Silâhlı Kuvvetleri ve kolluk kuvvetleri mensupları ile kamu kurum ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri hakkında özel kanunlarında getirilen kısıtlamalar saklıdır.

Ayrıca, onbeş yaşını bitiren ayırt etme gücüne sahip küçükler; toplumsal, ruhsal, ahlakî, bedensel ve zihinsel yetenekleri ile spor, eğitim ve öğretim haklarını, sosyal ve kültürel varlıklarını, aile yapısını ve özel yaşantılarını korumak ve geliştirmek amacıyla yasal temsilcilerinin yazılı izni ile çocuk dernekleri kurabilir veya kurulmuş çocuk derneklerine üye olabilirler.

Oniki yaşını bitiren küçükler yasal temsilcilerinin izni ile çocuk derneklerine üye olabilirler ancak yönetim ve denetim kurullarında görev alamazlar.

Çocuk derneklerine onsekiz yaşından büyükler kurucu veya üye olamazlar.

Dernek kurucusu olacak kişilerde aranan fiil ehliyetine ne şekilde sahip olunur.

4721 sayılı Türk Medeni Kanununda belirtildiği üzere; ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.

Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmamak: Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ve bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmamak yada bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkûm bulunmamaktır.

Ergin olmak: Onsekiz yaşını doldurmuş olmak veya onsekiz yaşın doldurmamış olduğu halde evlenmiş olmak yada onbeş yaşını doldurmuş küçüklerin kendi isteği ve velisinin rızasıyla mahkemece ergin kılınmış olmaktır.

Tüzel kişiler, kanuna ve kuruluş belgelerine göre gerekli organlara sahip olmakla, fiil ehliyetini kazanırlar. Tüzel kişinin iradesi, organları aracılığıyla açıklanır.

Dernekler özel hukuk tüzelkişisi olup, Türk Medeni Kanununun 48. maddesinde belirtilen tüm hak ve yetkilere sahiptir.

Hangi amaçla dernek kurulamaz

Anayasa ve kanunlarla açıkça yasaklanan amaçları veya konusu suç teşkil eden fiilleri gerçekleştirmek amacıyla dernek kurulamaz.

Derneğin amacı; kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir gayeyi gerçekleştirmeye yönelik, anlaşılabilir ve süreklilik arz etmelidir. Hukuka veya ahlâka aykırı olmamalıdır.

Derneğin kuruluş şekli

Dernekler, kuruluş bildirimini, dernek tüzüğünü ve gerekli belgeleri yerleşim yerinin bulunduğu yerin en büyük mülki amirine verdikleri anda tüzel kişilik kazanırlar.

Dernek tüzüğünün içeriği

Dernekler Mevzuatı gereğince derneğin tüzüğünde aşağıda gösterilen hususların belirtilmesi zorunludur:

a-Derneğin adı ve merkezi. (Derneğinizin adı, daha önce kurulmuş olan bir derneğin adından farklı olmak zorundadır. Dernek adını kontrol etmek için tıklayınız)

b-Derneğin amacı ve bu amacı gerçekleştirmek için dernekçe sürdürülecek çalışma konuları ve çalışma biçimleri ile faaliyet alanı.

c-Derneğe üye olma ve üyelikten çıkmanın şart ve şekilleri.

d-Genel kurulun toplanma şekli ve zamanı.

e-Genel kurulun görevleri, yetkileri, oy kullanma ve karar alma usul ve şekilleri.

f-Yönetim ve denetim kurullarının görev ve yetkileri, ne suretle seçileceği, asıl ve yedek üye sayısı.

g-Derneğin şubesinin bulunup bulunmayacağı, bulunacak ise şubelerin nasıl kurulacağı, görev ve yetkileri ile dernek genel kurulunda nasıl temsil edileceği.

h-Üyelerin ödeyecekleri giriş ve yıllık aidat miktarının belirlenme şekli.

ı-Derneğin gelir kaynakları.

i- Derneğin borçlanma usulleri.

j- Derneğin iç denetim şekilleri

k-Tüzüğün ne şekilde değiştirileceği.

l-Derneğin feshi halinde mal varlığının tasfiye şekli.

m-Dernek geçici yönetim kurulu üyelerinin adı, soyadı, görev ünvanı.

Dernek tüzüğünde kanunen belirtilmesi zorunlu hususlar dışında, Kanuna aykırı olmamak kaydıyla tüzükte yer alması istenilen diğer hükümler eklenebilir.

Örnek Dernek Tüzüğü İçin Tıklayınız.

Dernek kuruluşu için gerekli belgeler

Dernek kurucuları (en az yedi gerçek veya tüzel kişi) tarafından imzalanmış olan (Dernekler Yönetmeliği Ek-2’de bulunan) iki adet kuruluş bildirimi ve aşağıda belirtilen ekleri, derneğin kurulacağı yerin mülki idare amirliğine verilir.

a) Kurucular tarafından her sayfası imzalanmış üç adet dernek tüzüğü,

b) Kurucuların nüfus cüzdan fotokopisi,

c) Dernek kurucuları arasında tüzel kişiliklerin bulunması halinde; bu tüzel kişilerin unvanı, yerleşim yeri ve kuruluş belgesi ile tüzel kişiliklerin organları tarafından yetkilendirilen gerçek kişi de belirtilmek kaydıyla bu konuda alınmış kararın fotokopisi,

d) Kurucular arasında yabancı dernek veya dernek ve vakıf dışında kar amacı gütmeyen kuruluşlar bulunması halinde, bu tüzel kişilerin dernek kurucusu olabileceğini gösteren İçişleri Bakanlığınca verilmiş izin belgesi,

e) Kurucular arasında yabancı uyruklular varsa, bunların Türkiye'de yerleşme hakkına sahip olduklarını gösterir belgelerin fotokopileri,

f) Yazışma ve tebligatı almaya yetkili kişi veya kişilerin adı, soyadı, yerleşim yerlerini ve imzalarını belirten liste.

Büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerdeki dernek kuruluş işlemlerinde istenen belgeler birer arttırılarak verilir.

Dernekler, kuruluş bildirimi ve eklerini mülki idare amirliğine vermek suretiyle tüzel kişilik kazanırlar.

Çocuk derneklerine tüzel kişiler kurucu veya üye olamazlar, ayrıca çocuk derneklerinde kuruluş bildirimine, kurucu çocukların yasal temsilcilerinin izni eklenir.

Dernek kuruluş bildiriminin incelenmesi

Dernek kuruluş bildirimi ve belgelerin doğruluğu ile dernek tüzüğü, en büyük mülki amir tarafından altmış gün içinde dosya üzerinden incelenir.

Kuruluş bildiriminde, tüzükte ve kurucuların hukuki durumlarında kanuna aykırılık veya noksanlık tespit edildiği takdirde bunların giderilmesi veya tamamlanması derhal kuruculardan istenir. Bu istemin tebliğinden başlayarak otuz gün içinde belirtilen noksanlık tamamlanmaz ve kanuna aykırılık giderilmezse; en büyük mülki amir, yetkili asliye hukuk mahkemesinde derneğin feshi konusunda dava açması içir durumu Cumhuriyet savcılığına bildirir. Cumhuriyet savcısı mahkemeden derneğin faaliyetinin durdurulmasına karar verilmesini de isteyebilir.

Kuruluş bildiriminde, tüzükte ve belgelerde kanuna aykırılık veya noksanlık bulunmaz ya da bu aykırılık veya noksanlık belirli sürede giderilmiş bulunursa; keyfiyet derhal derneğe yazıyla bildirilir ve dernek, dernekler kütüğüne kaydedilir.

Derneğin zorunlu Organları hangileridir

Derneğin zorunlu organları, genel kurul, yönetim kurulu ve denetim kuruludur.

Dernekler zorunlu organları dışında başka organlar da oluşturabilirler. Ancak, bu organlara zorunlu organların görev, yetki ve sorumlulukları devredilemez.

Genel kurul, derneğin en yetkili karar organı olup; derneğe kayıtlı üyelerden oluşur. Genel kurul, dernek organlarını seçer ve derneğin diğer bir organına verilmemiş olan işleri görür.

Genel kurul, üyeliğe kabul ve üyelikten çıkarma hakkında son kararı verir, derneğin diğer organlarını denetler ve onları haklı sebeplerle her zaman görevden alabilir.

Yönetim kurulu, beş asıl ve beş yedek üyeden az olmamak üzere dernek tüzüğünde belirtilen sayıda üyeden oluşur.

Yönetim kurulu, derneğin yürütme ve temsil organıdır; bu görevini kanuna ve dernek tüzüğüne uygun olarak yerine getirir.

Temsil görevi, yönetim kurulunca, üyelerden birine veya bir üçüncü kişiye verilebilir.

Denetim kurulu, üç asıl ve üç yedek üyeden az olmamak üzere dernek tüzüğünde belirtilen sayıda üyeden oluşur.

Denetim kurulu, denetleme görevini, dernek tüzüğünde belirtilen esas ve usullere göre yapar; denetleme sonuçlarını bir raporla yönetim kuruluna ve genel kurula sunar.

Derneğin kuruluşundan sonra yapılması gereken işlemler

A- Defter tutulması

Dernekler tarafından tutulması zorunlu olan defterler temin edilerek kullanmaya başlanılmadan önce dernekler biriminden veya noterden onaylattırılmalıdır.

Dernekler aşağıda yazılı defterleri tutarlar.

a) İşletme hesabı esasında tutulacak defterler ve uyulacak esaslar aşağıdaki gibidir:

1) Karar Defteri: Yönetim kurulu kararları tarih ve numara sırasıyla bu deftere yazılır ve kararların altı toplantıya katılan üyelerce imzalanır.

2) Üye Kayıt Defteri: Derneğe üye olarak girenlerin kimlik bilgileri, derneğe giriş ve çıkış tarihleri bu deftere işlenir. Üyelerin ödedikleri giriş ve yıllık aidat miktarları bu deftere işlenebilir.

3) Evrak Kayıt Defteri: Gelen ve giden evraklar, tarih ve sıra numarası ile bu deftere kaydedilir. Gelen evrakın asılları ve giden evrakın kopyaları dosyalanır. Elektronik posta yoluyla gelen veya giden evraklar çıktısı alınmak suretiyle saklanır.

4) Demirbaş Defteri: Derneğe ait demirbaşların edinme tarihi ve şekli ile kullanıldıkları veya verildikleri yerler ve kullanım sürelerini dolduranların kayıttan düşürülmesi bu deftere işlenir.

5) İşletme Hesabı Defteri: Dernek adına alınan gelirler ve yapılan giderler açık ve düzenli olarak bu deftere işlenir.

6) Alındı Belgesi Kayıt Defteri : Alındı belgelerinin seri ve sıra numaraları, bu belgeleri alan ve iade edelerin adı, soyadı ve imzaları ile aldıkları ve iade ettikleri tarihler bu deftere işlenir.

b) Bilanço esasında tutulacak defterler ve uyulacak esaslar aşağıdaki gibidir:

1) (a) bendinin 1, 2, 3 ve 6 ncı alt bentlerinde kayıtlı defterleri bilanço esasında defter tutan dernekler de tutarlar.

2) Yevmiye Defteri, Büyük Defter ve Envanter Defteri: Bu defterlerin tutulma usulü ile kayıt şekli Vergi Usul Kanunu ile bu Kanununun Maliye Bakanlığına verdiği yetkiye istinaden yayımlanan Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğleri esaslarına göre yapılır.

Tutulacak defter ve kayıtların Türkçe olması zorunludur. Defterler mürekkepli kalemle yazılır.

Defterler bilgisayar ortamında da tutulabilir. Ancak form veya sürekli form şeklinde tutulacak defterler, kullanılmaya başlanmadan önce her bir sayfasına numara verilerek ve onaylatılarak kullanılabilir. Onaylı sayfalar kullanıldıktan sonra defter haline getirilerek muhafaza edilir.

Yevmiye defteri maddelerinde yapılan yanlışlar ancak muhasebe kurallarına göre düzeltilebilir. Diğer defter ve kayıtlara rakam ve yazılar yanlış yazıldığı takdirde düzeltmeler ancak yanlış rakam ve yazı okunacak şekilde çizilmek, üst veya yan tarafına veya ilgili bulunduğu hesaba doğrusu yazılmak suretiyle yapılabilir. Yanlış rakam ve yazının çizilmesi halinde, bu rakam ve yazıyı çizen tarafından paraflanır.

Defterlere geçirilen bir kayıt; kazımak, çizmek veya silmek suretiyle okunamaz hale getirilemez.

Karar defterinin sayfa sonunda imza için bırakılan bölümü hariç defterlerin satırları, çizilmeksizin boş bırakılamaz ve atlanamaz. Ciltli defterlerde, defter sayfaları ciltten koparılamaz. Tasdikli form veya sürekli form yapraklarının sırası bozulamaz ve bunlar yırtılamaz.

Derneklere ait belgeler, kaydedildikleri defterdeki kayıt sırasına uygun olarak numaralandırılır ve dosyalanarak saklanır.

Kayıt zamanı;

İşlemler, defterlere günlük olarak kaydedilir. Ancak, gelir ve gider kayıtları;

a) İşlemlerin, işin hacmine ve gereklerine uygun olarak muhasebe düzeni ve güvenliğini bozmayacak bir süre içinde kaydedilmesi şarttır. Bu gibi kayıtlar on günden fazla geciktirilmez.

b) Kayıtlarını devamlı olarak muhasebe fişleri ve bordro gibi yetkili amirlerin imza ve parafını taşıyan belgelere dayanarak tutan derneklerde, işlemlerin bunlara kaydedilmesi, deftere işlenmesi hükmündedir. Ancak bu kayıtlar, işlemlerin esas defterlere kırkbeş günden daha geç intikal ettirilmesine imkan vermez. Dernek defterlerinin denetim amacıyla istenmesi halinde, kırkbeş günlük sürenin dolması beklenmeden kayıtların işlenmesi zorunludur.

Hesap dönemi;

Derneklerde hesap dönemi bir takvim yılıdır. Hesap dönemi 1 Ocak’ta başlar ve 31 Aralık’ta sona erer. Yeni kurulan derneklerde hesap dönemi kuruluş tarihinde başlar ve 31 Aralık’ta sona erer.

Defterlerin ara tasdiki;

Bu defterlerin kullanılmasına sayfaları bitene kadar devam edilir ve defterlerin ara tasdiki yapılmaz. Ancak, bilanço esasına göre tutulan defterler ile form veya sürekli form yapraklı defterlerin, kullanılacağı yıldan önce gelen son ayda, her yıl yeniden tasdik ettirilmesi zorunludur.

B-Dernek gelirlerinin tahsilinde kullanılacak Alındı Belgelerinin bastırılması

Alındı belgelerinin biçimi;

Dernek gelirlerinin tahsilinde kullanılacak Alındı Belgeleri Dernekler Yönetmeliği 42. maddesinde belirtilen biçim ve ebatta yönetim kurulu kararıyla matbaaya bastırılır.

Alındı belgelerinin kontrolü;

Bastırılan alındı belgelerinin seri ve sıra numaraları ile diğer baskı işlerinde kusur bulunup bulunmadığı, sayman üyece kontrol edilir. Kontrolde hatalı olduğu ortaya çıkan cilt veya formlar geri verilerek aynı miktarda yenisi bastırılır. Alındı belgeleri, matbaadan sayman üye tarafından bir tutanak ile teslim alınır.

Alındı belgelerinin deftere kaydı;

Dernek saymanınca teslim alınan alındı belgelerinin tamamı, numarası en küçük olan alındı belgesi cildinden başlamak üzere defterin yalnızca başlangıç, bitiş ve serisi sütunları doldurularak, her bir satırda bir alındı belgesi cildi gösterilecek şekilde alt alta yazılmak suretiyle kaydedilir. Defterin diğer sütunları, alındı belgesi ciltlerinin gelir tahsil edecek kişilere teslim edilmesi veya teslim edilen alındı belgesi cildinin iade edilmesi sırasında doldurulur.

Alındı belgelerinin kullanımı;

Alındı belgeleri, gelir tahsil etme görev ve yetkisine sahip bulunanlara, sayman üyelerce imza karşılığı verilir ve kullanıldıktan sonra imza karşılığı geri alınır. Bu işlemler Alındı Belgesi Kayıt Defterinde gösterilir.

Alındı belgeleri, sabit boyalı sert veya sivri uçlu tükenmez kalemle okunaklı bir biçimde silintisiz ve kazıntısız olarak doldurulur. Ödemede bulunana asıl yaprak koparılarak verilir, koçan kısmı ciltte bırakılır. Düzenleme sırasında hata yapılırsa, hatalı belge yaprağı ödemede bulunana verilmez. Asıl ve koçan yaprakların üzerine “İPTAL” ibaresi yazılıp her ikisi koparılmadan ciltte bırakılır.

Form şeklinde bastırılan alındı belgeleri, elektronik sistemler aracılığıyla doldurulduktan sonra aslı ödemede bulunana verilir; sureti dosyasında muhafaza edilir.

C- Yetki belgesi düzenlenmesi

Dernek adına gelir tahsil edecek kişi veya kişiler, yetki süresi de belirtilmek suretiyle, yönetim kurulu kararı ile tespit edilir. Gelir tahsil edecek kişilerin açık kimliği, imzası ve fotoğraflarını ihtiva eden (Dernekler Yönetmeliği EK-19’da bulunan) “Yetki Belgesi” dernek tarafından üç nüsha olarak düzenlenerek, dernek yönetim kurulu başkanınca onaylanır. Yetki belgelerinin birer sureti dernekler birimlerine verilir.

Dernek adına gelir tahsil edecek kişiler, ancak adlarına düzenlenen yetki belgelerinin bir suretinin dernekler birimine verilmesinden itibaren gelir tahsil etmeye başlayabilirler

Yetki belgelerinin süresi, yönetim kurullarının görev süresi ile sınırlıdır. Yeni seçilen yönetim kurullarının, yetki belgelerini birinci fıkra esaslarına göre yenilemesi zorunludur. Yetki belgesinin süresinin bitmesi veya adına yetki belgesi düzenlenen kişinin görevinden ayrılması, ölümü, işine veya görevine son verilmesi, derneğin kendiliğinden dağıldığının tespit edilmesi veya fesih edilmesi gibi hallerde, verilmiş olan yetki belgelerinin dernek yönetim kuruluna bir hafta içinde teslimi zorunludur. Ayrıca, gelir toplama yetkisi yönetim kurulu kararı ile her zaman iptal edilebilir. Yetki belgesi ile ilgili değişiklikler yönetim kurulu başkanınca, onbeş gün içerisinde dernekler birimine bildirilir.

D -Gelir–Gider İşlemleri

Dernek gelirleri alındı belgesi ile tahsil edilir. Dernek gelirlerinin bankalar aracılığı ile tahsili halinde banka tarafından düzenlenen dekont veya hesap özeti gibi belgeler alındı belgesi yerine geçer.

Dernek adına gelir tahsil etmekle yetkili olan kişiler, tahsil ettikleri paraları otuz gün içerisinde dernek saymanına teslim ederler veya derneğin banka hesabına yatırırlar. Ancak, tahsilatı 2005 yılı için 1000.- YTL’yi (yeniden değerleme oranında artırılır) geçenler, 30 otuz günlük süreyi beklemeksizin tahsil ettikleri parayı en geç iki iş günü içinde dernek saymanına teslim ederler veya derneğin banka hesabına yatırırlar.

Dernek kasasında bulundurulabilecek para miktarı, ihtiyaçlar dikkate alınarak yönetim kurulunca belirlenir.

Dernek giderleri ise fatura, perakende satış fişi, serbest meslek makbuzu gibi harcama belgeleri ile yapılır. Ancak dernekler, Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesi kapsamında bulunan ödemeleri için Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre gider pusulası, bu kapsamda da bulunmayan ödemeleri için Gider Makbuzu düzenlerler.

Dernekler tarafından kişi, kurum veya kuruluşlara yapılacak bedelsiz mal ve hizmet teslimleri (Dernekler Yönetmeliği EK-15’te bulunan) Ayni Yardım Teslim Belgesi ile yapılır. Kişi, kurum veya kuruluşlar tarafından derneklere yapılacak bedelsiz mal ve hizmet teslimleri ise Ayni Bağış Alındı Belgesi ile kabul edilir.

Bu belgeler; Dernekler Yönetmeliğinde ((EK-13) (EK- 14) ve (EK- 15)’de) gösterilen biçim ve ebatta, müteselsil seri ve sıra numarası taşıyan, kendinden karbonlu elli asıl ve elli koçan yaprağından meydana gelen ciltler veya elektronik sistemler ve yazı makineleri aracılığıyla yazdırılacak form veya sürekli form şeklinde, dernekler tarafından bastırılır. Form veya sürekli form şeklinde bastırılacak belgelerin, belirtilen nitelikte olması zorunludur.

Saklama süresi;

Defterler hariç olmak üzere, dernekler tarafından kullanılan alındı belgeleri, harcama belgeleri ve diğer belgeler özel kanunlarda belirtilen süreler saklı kalmak üzere, kaydedildikleri defterlerdeki sayı ve tarih düzenine uygun olarak 5 yıl süreyle saklanır.

İşletme hesabı tablosu;

İşletme hesabı esasına göre kayıt tutan dernekler yıl sonlarında (31 Aralık) (Dernekler Yönetmeliği EK-16’da gösterilen biçimde) “İşletme Hesabı Tablosu” düzenlerler.

Bilanço esasına göre raporlama;

Bilanço esasına göre defter tutan derneklerin yıl sonlarında (31 Aralık), Maliye Bakanlığınca yayımlanan Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğlerini esas alarak bilanço ve gelir tablosunu düzenlemeleri yeterlidir.

E-Üye kayıt işlemleri

Derneğe üye olmaları Kanunla yasaklanmamış olan ve dernek tüzüğüne göre üye olma şartlarını taşıyan kişilerin derneğin yönetim kuruluna yapacakları yazılı üyelik başvuruları yönetim kurulunca görüşülerek en çok otuz gün içinde üyeliğe kabul veya isteğin reddi şeklinde karara bağlanıp, sonucu müracaat sahibine yazı ile duyurulması zorunludur. Derneğin, ilk genel kurul toplantısının yapılacağı tarihe kadar, dernek tüzüğünde sayıları belirtilen yönetim ve denetleme kuruları üye tam sayısının asıl ve yedeklerini oluşturabilecek sayıdan az olmamak üzere üye kayıt edilmesine ihtiyaç bulunmaktadır.

Yönetim kurulunca, karar defterinde alınan karar ile üyeliğe kabul edilmiş bulunanlar dernek üyesi olurlar. Üyeliğe kabul kararının tarih ve sayısı ile üyenin kimlik bilgileri ve aidat ödentileri üye kayıt defterine kayıt edilir.

Yazılı olarak yapılacak üyelik başvurusu, dernek yönetim kurulunca en çok otuz gün içinde karara bağlanır ve sonuç yazıyla başvuru sahibine bildirilir. Başvurusu kabul edilen üye, bu amaçla tutulacak deftere kaydedilir.

Üyelik için kanunda veya tüzükte aranılan nitelikleri sonradan kaybedenlerin dernek üyeliği kendiliğinden sona erer.

Hiç kimse, dernekte üye kalmaya zorlanamaz. Her üye yazılı olarak bildirmek kaydıyla, dernekten çıkma hakkına sahiptir.

Tüzükte üyelerin çıkarılma sebepleri gösterilebilir.

Tüzükte çıkarma düzenlenmemişse üye, ancak haklı sebeple çıkarılabilir. Bu çıkarma kararına, haklı sebep bulunmadığı ileri sürülerek itiraz edilebilir.

F- Genel kurul toplantısı

Derneğin, kuruluş işlemlerinde eksiklik ve kanuna aykırılık bulunmadığına ilişkin olarak mahallin mülki amirliğince yapılan yazılı bildirimi izleyen altı ay içinde dernekler ilk genel kurul toplantısını yapmak ve organlarını oluşturmakla yükümlüdürler.

Genel kurul;

a) Dernek tüzüğünde belli edilen zamanlarda olağan,

b) Yönetim veya denetim kurulunun gerekli gördüğü hallerde veya dernek üyelerinden beşte birinin yazılı isteği üzerine otuz gün içinde olağanüstü toplanır.

Genel kurul toplantıya yönetim kurulunca çağrılır.

Çağrı usulü;

Yönetim kurulu, dernek tüzüğüne göre genel kurula katılma hakkı bulunan üyelerin listesini düzenler. Genel kurula katılma hakkı bulunan üyeler, en az onbeş gün önceden, günü, saati, yeri ve gündemi bir gazetede ilan edilmek veya yazılı ya da elektronik posta ile bildirilmek suretiyle toplantıya çağrılır. Bu çağrıda, çoğunluk sağlanamaması sebebiyle toplantı yapılamazsa, ikinci toplantının hangi gün, saat ve yerde yapılacağı da belirtilir. İlk toplantı ile ikinci toplantı arasındaki süre yedi günden az, altmış günden fazla olamaz.

Toplantı, çoğunluk sağlanamaması sebebinin dışında başka bir nedenle geri bırakılırsa, bu durum geri bırakma sebepleri de belirtilmek suretiyle, ilk toplantı için yapılan çağrı usulüne uygun olarak üyelere duyurulur. İkinci toplantının geri bırakma tarihinden itibaren en geç altı ay içinde yapılması zorunludur. Üyeler ikinci toplantıya, birinci fıkrada belirtilen esaslara göre yeniden çağrılır.

Genel kurul toplantısı bir defadan fazla geri bırakılamaz.

Toplantı usulü;

Genel kurula katılma hakkı bulunan üyelerin listesi toplantı yerinde hazır bulundurulur. Toplantı yerine girecek üyelerin resmi makamlarca verilmiş kimlik belgeleri, yönetim kurulu üyeleri veya yönetim kurulunca görevlendirilecek görevliler tarafından kontrol edilir. Üyeler, yönetim kurulunca düzenlenen listedeki adları karşısına imza koyarak toplantı yerine girerler. Kimlik belgesini göstermeyenler, belirtilen listeyi imzalamayanlar ile genel kurula katılma hakkı bulunmayan üyeler toplantı yerine alınmaz. Bu kişiler ve dernek üyesi olmayanlar, ayrı bir bölümde genel kurul toplantısını izleyebilirler.

Toplantı yeter sayısı sağlanmışsa durum bir tutanakla tespit edilir ve toplantı yönetim kurulu başkanı veya görevlendireceği yönetim kurulu üyelerinden biri tarafından açılır. Toplantı yeter sayısı sağlanamaması halinde de yönetim kurulunca bir tutanak düzenlenir.

Açılıştan sonra, toplantıyı yönetmek üzere bir başkan ve yeteri kadar başkan vekili ile yazman seçilerek divan heyeti oluşturulur.

Dernek organlarının seçimi için yapılacak oylamalarda, oy kullanan üyelerin divan heyetine kimliklerini göstermeleri ve hazırun listesindeki isimlerinin karşılarını imzalamaları zorunludur.

Toplantının yönetimi ve güvenliğinin sağlanması divan başkanına aittir. Genel kurul, gündemdeki konuların görüşülerek karara bağlanmasıyla sonuçlandırılır. Genel kurulda her üyenin bir oy hakkı vardır; üye oyunu şahsen kullanmak zorundadır.

Toplantıda görüşülen konular ve alınan kararlar bir tutanağa yazılır ve divan başkanı ile yazmanlar tarafından birlikte imzalanır. Toplantı sonunda, tutanak ve diğer belgeler yönetim kurulu başkanına teslim edilir. Yönetim kurulu başkanı bu belgelerin korunmasından ve yeni seçilen yönetim kuruluna yedi gün içinde teslim etmekten sorumludur.

Mahkemece kayyım atanması veya Medeni Kanunun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre görevlendirilme yapılması halinde, bu maddede yönetim kurulana verilen görevler bu kişiler tarafından yerine getirilir.

G-Genel kurul sonuç bildirimi;

Olağan veya olağanüstü genel kurul toplantılarını izleyen otuz gün içinde, yönetim ve denetim kurulları ile diğer organlara seçilen asıl ve yedek üyeleri içeren (Dernekler Yönetmeliği EK-3’te belirtilen) “Genel Kurul Sonuç Bildirimi “ ve ekleri yönetim kurulu başkanı tarafından mülki idare amirliğine bildirilir:

Bu bildirime;

a) Divan başkanı, başkan yardımcıları ve yazman tarafından imzalanmış genel kurul toplantı tutanağı örneği,

b) Tüzük değişikliği yapılmışsa, tüzüğün değişen maddelerinin yeni ve eski şekli ile dernek tüzüğünün son şeklinin her sayfası yönetim kurulunca imzalanmış örneği.

Eklenir.

Genel kurul sonuç bildirimi ve ekleri, büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerde bulunan dernekler tarafından iki suret olarak verilir.

Genel kurul sonuç bildirimleri, dernek yönetim kurulu tarafından yetki verilen bir yönetim kurulu üyesi tarafından da yapılabilir. Bildirimin yapılmamasından yönetim kurulu başkanı sorumludur.

Sandığı bulunan dernekler, sandıklarına ait genel kurul sonuç bildirimi ve eklerini bu maddede belirtilen usulde mülki idare amirliğine bildirirler.

H-Beyanname verilmesi

Beyanname verme yükümlülüğü

Dernek yönetim kurulu başkanları, her takvim yılının ilk dört ayı içinde bir önceki yıla ait Dernek Beyannamelerini (Dernekler Yönetmeliği EK-21’de bulunan) doldurarak mülki idare amirliğine vermekle yükümlüdürler. İl merkezlerinde ve büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçelerde bulunan dernekler beyannamelerini bir adet, diğer ilçe merkezinde bulunanlar ise iki adet olarak verirler.

Şubeler, mülki idare amirliğine verecekleri beyannamelerin birer örneğini bağlı bulundukları derneğe de vermekle yükümlüdürler.

I-Değişikliklerin bildirilmesi

Dernekler, yerleşim yerlerinde (İkametgahlarında) meydana gelen değişiklikleri (Dernekler Yönetmeliği EK- 24’te bulunan)“Yerleşim Yeri Değişiklik Bildirimini”;

Genel kurul toplantıları dışında dernek organlarında meydana gelen değişiklikleri (Dernekler Yönetmeliği EK- 25’te bulunan) “Dernek Organlarındaki Değişiklik Bildirimini”

Doldurmak suretiyle, değişikliği izleyen otuz gün içinde mülki idare amirliğine bildirmekle yükümlüdürler. Bu belgeler, büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerde bulunan dernekler tarafından iki suret olarak verilir.

Dernek tüzüklerinde yapılan değişiklikler de tüzük değişikliğinin yapıldığı genel kurul toplantısını izleyen otuz gün içinde, (Dernekler Yönetmeliği EK-3’te bulunan) “Genel Kurul Sonuç Bildirimi “ ekinde mülki idare amirliğine bildirilir.

J-Taşınmazların bildirilmesi

Dernekler edindikleri taşınmazları tapuya tescilinden itibaren otuzgün içinde (Dernekler Yönetmeliği EK- 26’da bulunan)“Taşınmaz Mal Bildirimini Formu” nu doldurmak suretiyle mülki idare amirliğine bildirmekle yükümlüdürler.

Bu form, büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerde bulunan dernekler tarafından iki suret olarak verilir.

K-Mal bildirimi

04.5.1990 gün, 20508 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 3628 sayılı “Mal Bildiriminde bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu”na ve bu Kanuna atfen çıkartılmış olan “Mal Bildiriminde bulunulması Hakkında Yönetmelik” gereğince, Türk Hava Kurumunun Genel Yönetim ve Merkez Denetleme Kurulu Üyeleri ile Genel Merkez Teşkilatında ve Türk Kuşu Genel Müdürlüğünde, Türkiye Kızılay Derneğinin Merkez Kurullarında ve Genel Müdürlük teşkilatında görev alanlar ve bunların Şube Başkanları ve Kamuya Yararlı Derneklerin Yönetim ve Denetim Kurulu Üyeleri (Mal Bildiriminde bulunulması Hakkında Yönetmelik ekinde bulunan) “Mal Bildirim Formu”nu tek nüsha olarak doldurmak ve tarih belirterek imzalamak suretiyle mal bildiriminde bulunmak zorundadırlar.

Türk Hava Kurumunun, Türkiye Kızılay Derneğinin ve Kamuya Yararlı Derneklerin Yönetim ve Denetim Kurulu Üyeleri için İçişleri Bakanlığına, bunların Şube Başkanları için bulundukları İl Valiliklerine, Türk Hava Kurumu ile Türkiye Kızılay Derneğinde görev alanlar için Kurum ve Dernek Genel Başkanlığına,

Bu göreve başlama tarihini izleyen bir ay içinde mal bildiriminde bulunmak zorundadırlar.

Mal bildiriminde bulunacak olanların kendilerine, eşlerine ve velayetleri altındaki çocuklarına ait bulunan taşınmaz malları ile 1 inci derece Devlet Memurlarına yapılan aylık net ödemenin beş katından fazla tutarındaki her biri için ayrı olmak üzere, para, hisse senetleri ve tahviller ile altın, mücevher ve diğer taşınır malları, hakları, alacakları ve gelirleriyle bunların kaynakları, borçları ve sebepleri bu mal bildiriminin konusunu teşkil eder.

Mal varlığında önemli bir değişiklik olduğunda bir ay içinde,

Görevin sona ermesi halinde, ayrılma tarihini izleyen bir ay içinde,

Görevlere devam edenler, sonu (0) ve (5) ile biten yılların en geç Şubat ayı sonuna kadar,

Mal bildirimlerini yenilerler.

L-Derneğin İç Denetimi

Dernekte genel kurul, yönetim kurulu veya denetim kurulu tarafından iç denetim yapılabileceği gibi, bağımsız denetim kuruluşlarına da denetim yaptırılabilir.

Genel kurul veya yönetim kurulu, gerek görülen hallerde denetim yapabilir veya bağımsız denetim kuruluşlarına denetim yaptırabilir.

Genel kurul, yönetim kurulu veya bağımsız denetim kuruluşlarınca denetim yapılmış olması, denetim kurulunun yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz.

Derneğin denetleme kurulu; derneğin tüzüğünde gösterilen amaç ve amacın gerçekleştirilmesi için sürdürüleceği belirtilen çalışma konuları doğrultusunda faaliyet gösterip göstermediğini, defter, hesap ve kayıtların mevzuata ve dernek tüzüğüne uygun olarak tutulup tutulmadığını, dernek tüzüğünde tespit edilen esas ve usullere göre ve bir yılı geçmeyen aralıklarla denetler ve denetim sonuçlarını bir rapor halinde yönetim kuruluna ve toplandığında genel kurula sunar.”

İktibas: Dernekler Dairesi Başkanlığı