19 Temmuz 2011 Salı

OCAKLAR-DEDELER VE BABALAR)

ANADOLU ALEVÎLERi'NİN iNANÇ ÖNDERLERiKUREYġANLILAR: Her ne kadar oymak görünümünde isler de, bu kesime oymaktan çok olacak denilir. Sayısal çocukları nedeniyle oymak hüviyetine bürünmüĢlerdir. Doğu Anadolu'daki halk arasında KureyĢanlılar'a kutsal bir ocak gözü ile bakılır. Adından çağrıĢımla bu ocağı, KureyĢanlılar'a kutsal bir ocak gözü ile bakılır. Adından çağrıĢımla bu ocağı, Arabistan'daki Arap kabilesine bağlamak yanlıĢ olur.
Her Ģeyden önce belirtmek gerekir ki, KureyĢanlılar dahil tüm ocaklar, Horasan'dan gelmelidir. Bulundukları yerde, bin yıllık zaman içinde Türkçe'den baĢka dil de bilmektedirler. Ancak, yaptıkları cemlerde Türkçe gülbanklar okuyup, Türkçe ibadet etmektedirler. KureyĢanlılar'dan dedelik yapanlara, "horasanlı Baba KureyĢ" denilir. Bu ocakların, Batı Anadolu'da algılandığı gibi Kürtlükle uzaktan-yakından bir ilgileri yoktur.
KureyĢan Ocağı, genelde toplu olarak Nazmiye-Erzincan-Pülümür ve Magirt'te bulunur. Kimi yer ve Köylerde de dağınık olarak yerleĢmiĢlerdir. Kiği Varto-Hınıs Yörelerinde yarleĢenler de vardır.
Kiği-Karlıova-Hınıs-Vatro-Bingöl-Erzincan bölgelerindeki Alevi kesimi, KureyĢanlı dedelere, ulu kiĢiler olarak kabul etmektedir. Bu ocaktan gelenler hakkında kötü düĢünmezler. DüĢünenlerin de çarpılacağı inancı yaygındır. Aynı inanç, Malatya-Elazığ ve MaraĢ Alevileri arasında da vardır.
Diger oymaklar, KureyĢanlı ocağından gelen dedelerin mürtleridirler. Daha doğrusu, buralardaki geniĢ halk kesimi, KureyĢanlı aileler arasında paylaĢılmıĢtır. Her dede, kendisine bağlanan oymak ve aileleri kıĢ mevsiminde ziyaret eder. Cem yapar, yol-yordam gösterirler.
Dersin yöresinde "KureyĢan" ocağından baĢka Baba Mansur vb. ocaklar da vardır. bu dede ocaklarından Baba Mansurlar'la KureyĢanlılar, birbirlerinin yakın akrabaları oldukları gibi diğer ocaklarla da ilintileri vardır.
KureyĢanlılar, çoğunlukla Erzincan-Tunceli-Elazığ yörelerinde bulunmaktadırlar. Keramet gösterdiklerine inanılan Alevi dedelere bu gücün doğuĢtan KureyĢanlı ocağına verildiğine inanılır.
Erzincan'da valilik yaptığı dönemlerde yaptığı araĢtırmalar sonucu yazdığı Erzincan tarihinde Ali Kemali, KureyĢanlılar'ı birtakım dallara ve Ģubelere ayırır. Buna göre KureyĢanlılar:
1- Hüseynan
2- Gülnan
3- Kalyan
4- Valyan
5- Aliyan
6- Heman
7- Süleymaniyan
8- Çitan
9- Güdan
10- Seyhan
11- Gaziyan (2)
gibi muhtemelen ayrı ayrı Ģubelere ayrılan bu KureyĢan dalları, adlarını taĢıyan kiĢilerden çoğalıp gelmiĢlerdir.
2-
BABA MANSURLAR Erzincan'ın Kismikör, Erdene, Pülümür'ün Gersinot, Seyitler, Kapiri ve Tahsini köyleri ile Mazgirt kazasında bulunurlar.
Baba Mansurlar, Karderesi ve Muhindi köylerinden dağılmıĢlardır. Ġlk geliĢ yerleri Horasan'dır. Anlatıla gelen öyküye göre, Hacı KureyĢ'in amcası Baba Mansur, bir gün Mazgirt ilçesine bağlı olan Bağın Köyünde kendi evini inĢa ederken, yeğeni Hacı KureyĢ'den yardım ister. Hacı KureyĢ de, amcasına yardım için ormana giderek ağaç getirir. Bu arada Mansur da, duvar örmektedir. Baba Mansur, bir ara uzaktan bir takım sesler duyar. BaĢını kaldırıp baktığında, Hacı KureyĢ'in simsiyah ve baĢı benekli koca bir ayının sırtında, elinde yılandan kamçı, odun getirdiğini görüyor. Baba Mansur da, bu duruma hayretle baktıktan sonra, kendisinin de Hacı KureyĢ'ten aĢağı kalmaması için, "Ya Hacı KureyĢ'in Ceddi" deyip örmekte olduğu cansız duvarın sırtına binerek Hacı KureyĢ'i karĢılamak üzere duvarı yürüterek havaya uçuyor. Bu büyük keramet karĢısında Hacı KureyĢ, amcası Baba Mansur'un
ellerine giderek öpüyor ve onu büyük mürĢit olarak kabul ediyor. O günlerden beri KureyĢanlılar, Baba Mansurlar'ın ellerindedir.
Baba Mansur Ocağı'ndan gelen dedeler, Doğu Anadolu'da KureyĢanlılar ġavalanlar, Arelliler, Butkanlar vb. aĢiret halkına dedelik yapmaktadırlar. Her ne kadar KureyĢanlılar da diğer aĢiretlere dedelik yapmakta iseler de, KureyĢanlı dedelerin bulundukları cemlerde eğer Baba Mansur dedesi varsa, o dede mürĢitlik yapmakta ve cem tutmaktadır. Baba Mansur-Hacı KureyĢ ve Düzgün Baba yatırları Mazgirt ilçesi sıradağlarının tepesindedir.
3-
PĠR SULTANLAR: Sivas'taki Pir Sultan Abdal ile iliĢkileri düĢünülebilir. Ancak, bu sadece bir isim benzerliğidir. Bunlar da bu isimle anılırlar ve Pülümür'ün Hacılar köyünde oturmaktadırlar. Pir Sultanlar, doğudaki diğer ocaklar gibi fazla yaygın değildirler.
4-
AĞUÇANLAR (Ağu Ġçenler) Doğu Anadolu'da dağınıktırlar. Çoğunlukla Kemâh-Elazığ-Malatya ve yörelerinde yerleĢiktirler. Malatya ve Erzincan'ın Kismikör köyünde ocakları ve dergâhları vardır. Adlarından çağrıĢımla haklarında söylenegelen bir rivayet bulunmaktadır.
Denilmektedir ki, Sultan Abdülmecit döneminde Mahmut adına bir dede, kendisini keramet sahibi bir dede olarak tanıttığından, etrafında pek çok talip toplamıĢ ve çevresinde büyük bir nüfuz sahibi olmuĢtur. Onu çekemeyenler, Mahmut Dede'yi, Osmanlı sarayına kadar Ģikâyet ederler. Sultan Mecit de, bu iĢin gerçeğini ortaya çıkarmak için Mahmut Dede'yi, bir kısmı müridi ile birlikte Ġstanbul'a çağırarak denemek için bir kupa keskin zehir vermek ister. Olay Ģöyle devam eder:
Biri ağulu, biri temiz iki kâse Ģerbet hazırlatarak getirtir. Mahmut Dede, bilerek ağulu kâseyi alıp içer. Temiz Ģerbet kâsesini de müritlerine verir. PadiĢaha da, zehirli Kâseyi bilerek içtiğini söyler. Sonunda beklenilen zehirlenme olmaz ve Mahmut Dede de ölmez.
Soltan Mecit, onca etkili zehrin Mahmut Dede'ye hiçbir Ģey yapmadığını görünce, hayrette kalarak ona inanır ve her sene hazineden Mahmut Dede'ye 200 altın verilmesini emreder. Bu konu ile ilgili yazılı fermanı da Mahmut Dede'ye verir. Bu ferman, Sultan Mecit'in ölümüne kadar yürürlükte kalır.
5-
SARI SALTUKLAR: Bu ocağa Sarı Sultan da denilir. Etkin bir ocaktır. Bulgaristan ve Tuna boylarında da Sarı Saltıklar'a rastlanılır. Osmanlılar'ın Rumeli'ye açılmalarından sonra, giden yeniçerilerin baĢlarındaki ocakzade dedelerden birinin Sarı Saltuk olduğu söylenilmektedir.
Sarı Satıklar'ın Anadolu'ya geliĢmeleri, Selçuklu akınları zamanında olmuĢtur. Horasan'dan gelmedirler. Adlarından çağrıĢım ile beylikler döneminde Doğu Anadolu'da Saltuk oğulları beyliği kurulmuĢtur. Sarı Saltıklar, genelde Tunceli'nin Hozat kazası köylerinde oturmaktadırlar.
6-
ÜRYAN HIZIRLAR: Doğu Anadolu'da kısmen yaygın ve etkin bir ocaktır. DerviĢ Cemaller Tunceli'nin Ovacık kazasında, Erzincan'ın Zorun, Pülümür'ün Asgirik, Danzig, Pançıras köyleri ile Erzurum'a bağlı Hınıs ve AĢkale köylerinde bulunurlar. Bu ocak da ġeyh Hasanlı grubuna bağlı aĢiretlere pirlik-dedelik yapmaktadırlar. Bunlar da diğerleri gibi Horosan'dan geldiklerini söylemektedirler. Bu konuda Nejat Birdoğan, Ehlibeyt dergisinde yayınlanan yazısında Ģu bilgiyi vermektedir:
"DerviĢ Cemal, Hacı BektaĢ Halifelerindendir. Seyyittir. Yani, Ġmamlar soyundan gelmektedir. Bu nedenle Hacı BektaĢ Velayetnamesinde adı, Seyyid Cemal olarak geçer. ġöyleki:
Seyyid Cemal, Saru Ġsmail, Kolu Açık Hacım Sultan, Baba Resul, Pir Ebu Sultan, Recep Sseyid, Sultan Bahaeddin, Yahya PaĢa, Barak Baba, Ali Baba, AtlaspuĢ Baba, Dust-i Huda, Hızır Samit.
Hünkâr, Cemal Seyid'i, halifelerinden hepsinden daha fazla severdi. Bu yüzden halifeler, onu büyük bilirler ve sayarlardı. Zaten Hünkâr da bunu buyururdu. Nice defalar, eliyle arkasını sıvamıĢ, "Cemalim'dir, Cemalim'dir, Cemalim" demiĢti. Seyyid Cemal, bir gün Hünkâr'ın kapısında oturmuĢ, acaba Hünkâr bize bir yurt gösterir mi ki, orda dem-yom oynatalım fikrine düĢmüĢ düĢünüyordu. Bu dilek Hünkâr'a malum oldu. Bir gün toplu halde söyleĢirken: Hünkâr, Seyyid Cemal'e hitaben: Cemali'im dedi. "Biz varlık yurduna göçtükten sonra, bir merkep al, yola düĢ. Merkebini nerde kurt yerse, orasını sana yurt olarak verdik. Oraya varır, orda demini-yomunu oynatırsın" dediler.
Hünkâr, varlık yurduna göçünce, Seyyid Cemal Sultan, erenlerin sözüne uyup bir merkep aldı, yola revan oldu. Vara vara AltındaĢ'a vardı. gördü ki otlu, çimenlik bir yer. Pek sevdi burayı. Merkebini saldı çayıra, kendisi de çimenlere uzanıp uyudu. Bir müddet sonra uyanınca, baktı ki, merkebini kurt yemiĢ. Erenlerin sözünü hatırladı ve oraya yerleĢti. Bir çok kerametleri belirtti DerviĢ Cemal'in. Evlendi, bir oğlu oldu. Adını Asıldoğan koydular. Rivayetlerde geçen bu AltıntaĢ'ın, Kemah yöresi olduğu düĢünülmektedir.(3)
Tunceli'nin Hozat-Kırkpınar köyünde oturan DerviĢ Cemal oğullarından Seyyid Hıdır Kaya'nın anlatımına göre, "dedelerinin bir kısmı Hacı BektaĢ'a bağlı değildir. Bunlar çoktur. Bağlı olmayanlara, Baba Mansurlar-KureyĢanlılar-Sinemilliler vb. gibi ocaklardır. Biz DerviĢ Cemaller, kıĢ aylarında bize bağlı müritlerimizin köylerini dolaĢır, cemler yaparız. Yaz aylarında da çiftliğimiz çubuğumuzla uğraĢırız. Köylere haber göndermeden gideriz. Sözgelimi atmıĢ hanelik Alevi köyünde isteğe göre bir süre kalırız." demektir.
8-SEYĠTSABUNLAR: Nazmiye kazası ve köylerinde topluca bulunmaktadır. Diğer ocaklar gibi fazla ünlenmemiĢler. Kendilerine bağlı köylerin sayısı da pek fazla değildir. Nazmiye dıĢındaki il-ilçe ve köylerde de dağınık halde bulunmaktadırlar. 9-SĠNEMĠLLĠLER: ERZĠNCAN'IN Vaver, Kemah'ın Dere köyü, Malatya'nın Akçadağ-Arguvan köyleriyle daha çok Kahraman MaraĢ'ın Elbistan ve Pazarcık ilçelerinin sınırları içinde yer alan ve özellikle Pazarcık ilçelerinin sınırları içinde yer alan ve özellikle Pazarcık köylerinde 35 köyü oluĢturan bir oymak dır. Sinemilli liderin mezarı Keban'da bulunmaktadır. burası yatır olarak sürekli ziyaret edilmektedir. Sinemiller'in Kalenderoğlu ile yakın iliĢkilere olmuĢtur.
Sinemiller, HaĢasi Turkmenleri'ndendir. Yani alamut kalesindeki Hasan Sabah ile ilintilidirler. Alevileri Dedelik sınıfına mensup Sinemilliler, yörelerinde diğer ocaklara göre fazlasıyla ünlenmemekle beraber, MaraĢ bölgesinde etkin bir ocak olarak görünmektedirler.
10-
ġEYH AHMET DEDELER Tunceli'nin Mazgirt ve Erzincan'ın Tercan kazasında ve köylerinde toplu halde yerleĢiktirler. Malatya ve köylerinde dağınık halde bulunurlar. Yukarıda sıralanan bu ocaklar, genelde KureyĢanlı ve Baba Mansurlar'ın müritleridirler. Onlardan icazet alarak pirliklerini sürdürmektedirler.
11-
DEDE KARKINLAR Selçuklu akınları ile 11 yy. baĢlarında Anadolu'ya geldiler. Diyarbakır'ın merkez köylerinden Büyük Kadıköy ve Küçük Kadıköy köylerinde yerleĢtiler. Daha sonraları, geliĢerek komĢu il ve ilçelere dağılmıĢlardır. Karkınlar, yirmi dört Türk boyundan bir boydur. Tıpkı Çepniler gibi etkin bir boydurlar.
Karkın Dedeler oymağı, Anadolu'ya ilk geldiğinde, Doğu Anadolu'dan Diyarbakır yöresine yerleĢtiklerinde, lideri "Dede Karkın" Ebul Vefa'nın Alevi inançlı tarikatını benimsemiĢ ve ona halifelik yapmıĢtır. Karkınlar Horasan'da iken, yaygın olan ġiilik-Alevilik görüĢünde yoğrulmuĢ, Alevi-ġii oymaklarla birlikte hareket etmiĢlerdir.
Dede Karkın'dan sonra, halifelik Baba Ġlyas'a geçer. Baba Ġlyas da daha sonra ünlenerek Kayseri'ye kadı olur. Arkasından Mesudiye Dergahı'na çekilerek, Vefayiliği Babaliğe dönüĢtürerek Babaliğin temellerini atar.
Babaliğin Selçuklular dönemindeki baĢkaldırısı ve tarikatın ikinci piri Baba Ġshak'ın etkinliği ile Anadolu Aleviliği üstünde büyük bir yeri olur. Karkın Dedeler, çevrelerindeki baskılar sonucu bölgelerinde pek fazla etkinlik gösteremezler. Günümüzdeki Dedeleri "Halil Karkın Dede" dir. Uzun yıllar Kırıkkale'de kealdıktan sonra, Ġzmir'in Balçova semtine yerleĢmiĢtir.
12-
HIDIR ABDAL OCAĞI (DüĢkünler Ocağı) Bu ocağın mensuplarından, okunmuĢ, Ġlahiyat fakültesini bitirmiĢ ve uzun yıllar çeĢitli liselerde öğretmenlik yapmıĢ değerli araĢtırmacı Mehmet Yaman'dan aldığımız bilgilere göre:
Hıdır Abdal Ocağı, Anadolu'da bulunan etkin ocaklardan biridir. Adını, Erzincan ilinin, Kemaliye ilçesinin Ocak köyündeki türbesinde metfun bulunan Hıdır Abdal Sultan'dan almıĢtır.
Tarikat törelerine göre düĢkün olan, yani Alevilik ilkelerini dıĢına çıkan kimseler, yalnız bu köyde bulunan Hıdır Abdal soyundan gelen mürĢitler (Dedeler) tarafından kaldırılır. Toplum huzurunda yargılandıktan sonra, suçlarının olmadığı bir gün ya da aynı suçu veya benzerini bir daha yapmayacaklarına tövbe eder, nedamet duyarlarsa, düĢkünlükleri kaldırılır.
Hıdır Abdal'a bu görev, Hacı BektaĢ Veli tarafından verilmiĢtir. Malatya-Elazığ-Erzincan-Sivas illeri, ilçeleri ve köylerinde çok iyi tanınarak kendilerine büyük sevgi ve saygı duyulan Hıdır Abdal Sultan ve ocağına, günümüzde, yurdun her köĢesinden akın akın ziyaretçiler gitmektedir.
Ocak köyü, modern, turistik bir köy olup, her yıl Ağustos ayında Hıdır Abdal Sultan etkinleri yapılır. Bu ocağa giden ruh ve sinir hastaları Ģifa bulurlarmıĢ. Dilek ve adak sahipleri buralarda kurbanlar keserler. Denildiğine göre hıdır Abdal soyu, Zeynel Abidin'den gelmedir.
-------------------------------------
1- Prof. Dr. Fuat Bozkurt - Sabah Gazetesi- 1990, Dizi yazısı
2- Ali Kemal -Erzincan Tarihi- s.184
3- Nejat Birdoğan -Ehlibeyt Dergisi
Burhan KOCADAĞ
Kelime olarak "Çıplak Hızırlar" anlamına gelmektedirler. Üryan Hızırlar, KureyĢanlılar gibi pek geniĢ ve etkin olmamakla beraber, kısmen dağınık bir Ģekilde Harput dolaylarında bulunmaktadırlar.
7- DERVĠġ CEMALLER:

(OCAKLAR-DEDELER VE BABALAR)
Bin yıllık Anadolu Aleviliği ve bun paralel olarak devam eden yediyüzelli yıllık BektaĢilik, denilebilir ki; inançsal yapısı ile birlikte bir kültür hazinesidir. Bir kültür hazinesinin kapısını aralayıp içine giren, fikir-görüĢ ve düĢünüĢ deryasında yoğrularak, üstün nitelikli bir insan-ı kâmil olur. Hem iken olgunlaĢır, çiğ iken piĢer ve gerçeklik kapısının yüceliğine eriĢir.
Hacı BektaĢ Veli, Orta Anadolu-Ege-Akdeniz bölgeleri ile Balkanlarda ardılları ile birlikte BektaĢiliğin temellerini atıp bu inanç dünyasını kurumlaĢtırırken, Doğu Anadolu'da da ocakzade dedeler, Alevi oymaklarını kendilerine bağlayıp yönlendiriyorlardı.
Alevilik ile BektaĢilik, aynı inanç ve kültür özelliğini taĢımakla beraber, iĢin baĢında olan inanç önderleri, farklı kaynaklardan yetiĢmiĢlerdir.
BektaĢilik, dergâhlarda eğitim görerek yetiĢen, olgunlaĢıp kemalet mertebesine oluĢan derviĢler arasından seçimle iĢ baĢına gelmiĢ "PostniĢin babalar" tarafından yürütülürken, Doğu anadolu'daki Alevilik ise, babadan oğula geçen "ocakzade dedeler" tarafından yürütülmüĢtür. BektaĢi dergâhlarındaki babalar, belli bir eğitim düzeyinden geçip, yapılan sınavlar sonucunda "halife baba" -"dede baba" gibi basamaklardan geçerken, ocakzade Alevi Dedeleri, böyle bir eğitimden yoksundu. Çünkü, onları eğitecek dergâhlar gibi kurumlar yoktu. Olan dergâhlar ise, aile ocaklarının dergâhları idi.
Alevi dedelerinin tek tutanakları, cemlerde ateĢe girmek, kızgın demir veya sobayı diliyle yalayarak söndürmek, ya da kaynar bir kazandan eliyle, piĢmiĢ olan eti çıkarmak gibi eski ġamanist kamlarının kerametlerini göstermekti.
"Ayin-i Cem" kuralları, "Semah" biçimleri, "Gülbank ve Düvaz-i Ġmamlar" aynı olmakla beraber Doğu'daki Alevi oymaklar, batıdaki BektaĢiliği kendilerini bağlı hissetmiyorlardı. Yani BektaĢî değillerdi. Ama, Hacı BektaĢ Veli ve ardıllarına büyük saygı duyarlardı. Böylece Doğu Anadoluda sadece ocakzade dedelerin ellerinde olan Alevilik vardı.
Alevilik, geniĢ bir kavramdır. BektaĢilik ise, Aleviliğin içinde olan bir tarikattır. Yani, bu demektir ki, her BektaĢi bir Alevi'dir ama, her Alevi, bir BektaĢi değildir. Tıpkı Sünnilik'teki gibi.
Sünnilik'de (Hanefilik-ġerifilik-Hambelilik-Malikilik) gibi mezheplerin yanı sıra, yine birbirinden farklı (Nurculuk-NakĢibendilik-Süleymancılık-Aczimendilik-Mevlevilik) gibi tarikatlar vardır.
Sünnilik'teki mezhepler gibi alevilik'te de (Caferilik-Ġsmailiyelik-Fatımilik-Dürzilik) gibi mezhepler oluĢmuĢtur.o
Bu duruma göre: Alevilik ve Sünnilik, Sıffın savaĢından snra meydana çıkmıĢ iki büyük Ġslâmi gruptur. Bunu böyle bilmekte yarar vardır. zira, Aleviliği, hâlâ beĢinci mezhep gibi görenler vardır ki, bu da çok yanlıĢ bir olgudur. Bütün bu açıklamalara göre denilebilir ki, Sünni mezheplerdeki tarikatların çokluğuna rağmen, Vefailik ve Babailiği tarihin sayfaları arasına bırakarak günümüzda hâlâ yaĢayan BektaĢilik'ten baĢka tarikat yoktur. Yine
denilebilir ki, Mevleviliğin dıĢında tüm sünni tarikatların hepsi çağdıĢı, tutucu ve katı olmalarına karĢılık, Anadolu Aleviliğindeki BektaĢi tarikatı, hümanist, insan sevgisine dayalı laik ve demokrat bir yapıya sahiptir. Alevilik ve BektaĢilik'te "Eline, beline sahip olma" gibi insanı insan yapan temel ilkeler ve büyük hoĢgörü eğemendir. Bunlar, Aleviliğin ve BektaĢiliğin vazgeçilmez temel yollarıdır.
Böylece görülmektedir ki, Batı Anadolu'daki bektaĢiler kadar, Doğu Anadolu'daki Aleviler de bağlı oldukları ocaklar ve bu ocaklarda yetiĢmiĢ Dedeler ile birlikte bin yıllık Anadolu Alevi kültürüne damgalarını vurmuĢlardır.
OCAKLAR
Doğu Anadoludaki Alevi toplumunu, inançsal yönden etkileyen, yönlendiren, onlara "Pirlik-Dedelik-Rehberlik" eden ruhani kesim, kendi aralarında birtakım dalara ve kısımlara ayrılırlar. Bu sınıflandırma da genellikle Ģöyle bir tablo göze çarpar.
1 - KureyĢanlılar
2 - Baba Mansurlular
3 - Pir Sultanlar
4 - Ağuçanlar (Ağu Ġçenler)
5 - Sarı Saltıklar
6 - Üryan Hızırlar
7 - DerviĢ Cemaller
8 - Seyitsabunlar
9 - Sinemilliler
10 - ġeyh Ahmet Dedeler
11 - Dede Karkınlar
12 - Hıdır Abdal Ocağı
OCAKLI DEDELERĠN TARĠHSEL GELĠġĠMĠ
Bütün ocaklı dedeler, Horasanlı olduklarını, Anadolu'ya Horasan'dan geldiklerini söyler ve kabul ederler. Bunu da, atalarından duyarak söyleye gelmektedirler. Ancak pek çoğu, tarihsel oluĢumun bilincinde değil. Kimse merak edipte bir araĢtırmanın içine girmemiĢtir. Yalnız, Hz. Ali soyuna dayandıklarını ve o soydan geldikleri inancı içindedirler. Tarihin sayfalarını irdelediğimizde Ģöyle bir yaklaĢımda bulunmak olası.
Abbasiler döneminde, Arabistan'da ve Bağdat'ta Abbasiler'in kanlı terörü esmektedir. Harun ReĢit ile yönetimin baĢında olan Bermekoğlu Caferin arası açılmıĢ, bütün Bermekiler
kılıçtan geçirilmiĢtir. Bu arada Ġmam Musa-i Kâzım'ı kendisine rakip olarak gören Harun ReĢit, kendisini zehirleterek öldürmüĢtür.
Ġmam Musa-i Kâzım'ın zehirleterek öldürülmesinden sonra paniğe kapılan çocukları Arabistan'a giderken, iki oğlundan Ġmam Ali Rıza Horasan'a Ġbrahim El Mucap da NiĢabur'a gitmiĢtir. Ġmam Musai Kazım'ın otuz dokuz oğlu, on bir kızı olmuĢtur. Türkler arasına gidip yerleĢen Ġmam Ali Rıza ile Ġbrahim El Mucap, bulundukları yerlerde Türklerle evlenmiĢler, doğan çocuklarına da Seyyid denilmiĢtir. Bu Seyyidler, akan zaman içinde TürkleĢmiĢ fakat, baba tarafından Hz. Ali'ye ulaĢtıklarını ve neseplerini unutmamıĢlardır. Denilmektedir ki Horasan'daki Ġmam Ali Rıza'nın çocukları, günümüzdeki dedelerin ve seyyidlerin atalarıdırlar. Ancak, Seyyidlerin çoğalmaları sonucu, bugünkü ocaklar oluĢmuĢtur.
Hacı BektaĢ Veli Velayetnamesi'nde de, Hacı BektaĢ Veli'nin 11. kuĢaktan Ġmam Musa-i Kâzım'ın diğer oğlu Ġbrahim El Mucap'a dayandığı bildirilmektedir.
Seyyidlerin Horasan'da çoğalmaları sonucu, gerek orada iken ve gerekse Anadolu'ya Türkmen oymaklarla birlikte göç ettikten sonra, her biri ayrı ayrı oymakta, daha sonra nüfusun çoğalması sonucu, aynı oymak içinde birer grup aileye pirlik ve dedelik yapmıĢlardır. Bu gelenek ve yaĢantı, günümüze kadar süregelmiĢtir.
Seyyidler, nüfuz ve kudretlerine göre merkezdeki en büyük ve etkin postniĢe daima bağlı kalarak, halkı kurulan dergahlarda (Baba ocaklarında) eğitmiĢler, iĢlemiĢler ve yol göstermiĢlerdir. Günümüzde hala Doğu Anadolu'da "Dedelik ve Seyyidliklerini" sürdüren tarikat pirleri, Horasan'dan geldiklerini ve soy itibariyle Horasan'a gidip yerleĢen Ġmam Musa-i Kazım'ın oğlu Ġmam Ali Rıza'ya dayandıklarını söylemektedirler. Seyitlik kuralları gereğince, kendilerine bağlı taliplerden kız alıp vermezler. Bireysel evlenmeler dıĢında, genellikle bir seyit, baĢka bir seyidin kızı ile evlenir.
Kimi ocakzade dedeler de kendilerini, direkt olarak Ġmam Zeynel Abidine'e bağlarlar. Tarihsel olgulara göre bu doğru değildir. Çünkü, Ġmam Zeynel Abidin, Miladi 10 Ekim 680 yılında Kerbelâ'da Ģehid edilen Ġmam Hüseyin'in oğludur. Ġmam Zeynel Abidin'in oğlu Muhammed Bakır, torunu da Ġmam Cafer Sadıktır. Ġmam Musa-i Kâzım da, Ġmam Cafer Sadık'ın olğudur. Bu durumda soylarındaki Arap ırkına, Türk veya Türkmen ırkından hiçbir karıĢım söz konusu değildir. Bu silsilede görülmektedir. Ki, Anadolu'daki dedelerden kimi ocakların direkt olarak Zeynel Abidin'e dayanması yanlıĢtır. Olsa olsa, bu tür ocaklar ancak, Ġmam Ali Rıza'dan gelme olup, babaları Zeynel'den dallara ayrılmıĢ ve çoğalmıĢ olabilirler.
Zamanımızda ocakzade dede olarak kendilerini gösterenlerin sayısı pek fazladır. Öyleki, kimi zaman talipten çok, dede görülmektedir. Çevrelerindeki nüfuz etkinliğini göstermek bakımından yapay dedeler de görülebilmektedir.
Dedeler, geçimlerini temin için yazın kendini köylerinde, bağ ve bahçelerinde çalıĢırlar. KıĢ mevsiminde çalıĢırlar. KıĢ mevsiminde de müridlerini dolaĢarak cem yapar, halka telkin verirler. Bu dede olacakları da kendi aralarında birbirlerine bağılıdırlar. Bu konuda Prof. Dr. Fuat Bozkurt, dadalik olayına Ģöyle değinmektedir:
"Ocaklar, birbirlerinden kız alıp verirler. Soylarının müridlere karıĢmamasına özen gösterirler. Ocağa bağlı köyler, obalar vardır. Bu, belli ölçülerde bir örgütlenme biçimidir. Anadolu'da Aleviler en yoğun baskı dönemlerinde bile bu dedelik örgütü iĢlevini sürdürmüĢtür. Dinsel törenleri baĢarı ile yerine getirmiĢlerdir.
Dede ocakları birbirine bağlıdır. Bu örgütlenme biçimi, bir zincirin halkalarını andırır. Her dede ocağının görülebileceği baĢka bir dede ocağı vardır. Böylece gerektiğinde dedeler de toplumdan bir birey gibi dinsel törende bulunurlar. BaĢka dedeler önünde hesap verirler, yargılanırlar. Alevi inancındaki "El ele, el hakka" ilkesi, dedelik örgütünde kendisini gösterir.
Bütün Anadolu'da köylerin, obaların dedelere, dedelerin de birbirine bağlı olduğu bir örgütlenme biçimi ile Alevi toplumu her zaman birbirinden haberi olan, birbirini tanıyan kurum olarak yaĢaya gelir. Bu nedenle uzak bölgelerdeki Aleviler de birbirini bilip tanır.
Keramet göstermekle ünlü dedeler vardır. Keramet gösterdiğinde inanılan dedelerin bir bölümüne "Budala-Divane" denilir. Aleviler arasında kimi dedelerin doğa güçlerine egemen olduğuna inanılır. Günümüzde değin gelen pir ocaklarından bir bölümünün doğrudan ateĢe egemen olma gücüne sahip olduğuna inanılır. (1)
Bu kısa açıklamadan sonra, yukarıda 12 boy halinde gösterdiğimiz ocakların ve bağli oldukları dedelerin yapısal özelliklerini ve kimliklerini özet olarak Ģöyle açıklayabiliriz:
1-

Bizans ve Ortodoks kilisesi arşiv kayıtlarında altısı Anadolu'da bir tanesi de Balkanlarda olmak üzere yedi Alevi ocağı.

PİR OCAĞI :

YEDİ ULU OCAK :
Bizans ve Ortodoks kilisesi arşiv kayıtlarında altısı Anadolu’da bir tanesi de Balkanlarda olmak üzere yedi Alevi ocağından bahsolunmaktadır.Bizans belgelerinde ve Ortodoks kayıtlarında sapkın Hıristiyan cemaatleri olarak sayılan bu ocaklar hakkında verilen bilgilerin yetersiz ve sağlıksız oldukları kolayca tahmin edilebilir.Aşağıda dökümünü yapacağımız Alevi ocakların dışında Hıristiyanlar tarafından hiç tespit edilememiş ocaklar olabileceği gibi,anılan Alevi ocakları hakkında onlara karşı amansız düşmanlık beslemiş kaynaklardan derlenmiş bu bilgilerin bazılarının gerçek olmayıp,sürekli gizlenen bu ocakların dışarıya karşı yaptıkları takkiyeler olması ihtimali de vardır.

Tahtacı Sergius’un Hakk’a yürümesinden sonra ,sekiz yüz kırklı yıllarda Anadolu ‘da altı büyük Alevi ocağının varlığını tespit edebiliyoruz.Ortodoks Kilisesi tarafından her fırsatta lanetlenen bu ocakların bulunduğu topraklar bin yıllar boyunca Anadolu’nun en çileli yerleri oldular.Katliamlar,acılar,sürgünler,saklanmalar,ka çmalar-ğöçmeler bu coğrafyaların ayrılmaz bir parçası oldu.Bizanslılar zamanında başlayan, Selçuklular ve Osmanlılar zamanında da devam eden büyük halk ayaklanmaları direnme ğüçlerini bu sancılı ocak merkezlerinden aldılar.


1 :MANANAKİAN OCAĞI :
Gangra (Çankırı) Konsilinde Sivas ve çevresinde Hıristiyanlığa karşı ilk karşı çıkışın başladığı yer olarak tanımlanan Sivas ve çevresinde varlığı dördüncü yüzyıldan beri bilinen bir dergah vardı.Ortodoks kayıtlarında Eustathias adlı bir bilge ocağın ruhani lideri olarak gösterilmiş ve lanetlenmişti.Eustathias önderliğinde Hıristiyanlık karşıtı ilk direnişini gerçekleştiren bu topluluğa ne olduğu bilinmiyor.Yedinci yüzyılda Sivas’a giderek ,Banaz’a yerleşen Pir Silvanus Bedohtun ovasının ucunda ,Yıldız dağında bu dergahın bulunduğu coğrafyada yeni bir ocak açtı.Onun ölümünden sonra ani bir çöküntü yaşayan ocak.Kısa süre sonra Titus eli ile yeniden canlandırıldı.Titus’un ölümünden sonra yer altına çekildi.Mananakian Ocağı günümüzde Pir Sultan Abdal Ocağı olarak bilinmektedir. Biri Yıldız Dağı yakınında Banaz köyünde diğeri Pir Silvanus’un doğduğu bölgede Mananalis’te,Pülümür’e bağlı Haculiye köyünde olmak üzere iki merkezi vardır. Mananakian ocağı adından da kolayca anlaşılacağı üzere ‘Ma/Kadın Ana’ya atfedilmişti.



2 :ACHEAN OCAĞI :
Achean Ocağı bilinen ilk merkezi Palu (Şimşatkale) yakınında bir köydeydi.Ortodoks kaynaklarında bu Alevi ocağının Timothy tarafından Mananalis’te Samosata’nın (Şimşatkale – Palu) bir köyünde kurulduğu ifade edilmiştir.Achean Ocağı , Ağuçen Ocağı olarak günümüze kadar varlığını sürdürmüştür. Ağuçen Ocağının dedeleri ocağın merkezin olarak Elazığ – Palu arasında ki Sün köyü olduğunu söylemektedirler ki verdikleri bu coğrafi aidiyet bilgisi geçmişteki Achean Ocağının merkezi ile bire bir örtüşmektedir.Acean Ocağının bugüne ulaşabilen bir başka kolu da Kurachean (Kureyşan ) ocağıdır.Palu’nun Seydilli köyünde ki Seyit Sabu Ocağı Acean Ocağının bu güne ulaşmış bir başka koludur.Aynı şekilde Acheanlar’dan koparak zaman içinde ayrı ocaklar halinde örgütlenen Derviş Cemal, Baba Mansur,Şah İbrahimli ve Şah Ahmetli Alevi ocakları da bu ocağın ardıllarıdırlar.Achean – Ağuçen Ocağı ve bu ocaktan kopan ocak mensupları mensupları Palu ,Elazığ Tunceli ve Mazgirt köylerinde ,kendi ana yurtlarında, halen yaşamaya devam ediyorlar.


3 : EPAPHRODİTUS OCAĞI :
Ortodoks kilisesi tarafından lanetlenen bir başka ocak da Epaphroditus Ocağıdır.Bu ocağın yeri Ortodoks kilisesi ve Bizans askerleri tarafından hiçbir zaman tespit edilemedi.Epaphroditus ocağının merkezini uzun yıllar boyunca Bizans’ın egemenlik sınırları dışında tuttu .Pek çok defa güvenlik nedeni ile yer değiştiren Epaphroditius’un son durağı Orta Toros’larda’da bügünkü Abdal Musa Ocağının yakınlarında ,.Antalya’nın Kuzeyinde Burdur’un Bucak ilçesi Ürkütlü beldesindeki Komama antik şehri oldu. Bu ocak günümüzde Abdal Musa Ocağı olarak biliniyor.Abdal Musa Ocağı Alevi erkanının yeniden dizayn edildiği son büyük Alevi Ocağıdır.


4 : LAODİKİAN / LADİK OCAĞI :
Bazı kaynaklarda bu ocağın merkezinin Likya’da Laodicia yakınında Argais adlı bölge olduğu ifade edilmiştir.Amasya’nın kuzeyinde de aynı adı taşıyan büyük bir yerleşim vardır (Ladik).Ancak bu ocak Sergius’un taliplerini Arguvan’a davet etmesi ile Arguvan’da vucut bulmuştur.Sergius’un davetine ilk uyanlar Laodikian’lar oldular.Bu nedenle bu ocak Laodician ocağı olarak ünlendi.Bu ocağın merkezi Malatya-Arguvan olup talipleri ağırlıklı olarak Laodikian’lar ve Achean’lardır.Achean ocağından Sergius’un daveti üzerine yurtlarını terk ederek Arguvan’ yerleşen Achean’lıların merkezi Arguvan’ın Mezirme köyüdür.Achean’ların bu kolu günümüzde Şah İbrahimli’ler olarak bilinmektdirler.

Arguvan Bizans döneminde ortaya çıkan Hıristiyanlık karşıtı ilk silahlı hareketin merkezi oldu


5 : EFES OCAĞI :
Efes Ocağı’nın talipleri Bizans-Ortodoks kaynaklarında Mopsuestia halkı olarak tanımlanırlar.Ortodoks vaazlarında ocağın kurucusu olarak Sergius’un adı geçer.Bu Alevi Ocağının asıl merkezi bugün halen aynı yerde Efes’in yanı başında İzmir-Narlıdere’dedir Yanyatır Ocağı olarak bilinir.Yanyatır Ocağının talipleriBalıkesir,Çanakkale,Manisa,İzmir,Aydın,An talya,Burdur,Antalya ve Adana’da dağınık halde yaşayan Tahtacı Alevileridir.Tahtacı Alevilerinin küçük bir bölümü de yine Efes yakınında Aydın Reşadiye’de bulunan Emirbeyli Alevi Ocağına bağlıdırlar.Emirbeyli Ocağıda Efes Ocağının bir uzantısıdır.

1419 yılında Şeyh Bedrettin müritleri Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal tarafından başlatılan Alevi İsyanına katılanlar Efes Ocağı talipleriydiler.Büyuk savaşın olduğu ve ağır bir katliamın yaşandığı Ortaklar Efes’e kuş uçuşu yirmi km mesafededir.



6 : NİKSAR OCAĞI :
Ortodoks kilisesi Tokat Niksar Amasya civarında yaşayan ve Ortodokslar tarafından Kolossianlar olarak adlandırılan halkın bağlı bulunduğu ocağın merkezi Niksar’daydı (Neoceesarea ) Bu ocak Strabon’un birinci yüzyılda bahsettiği .Kadın Ana’ya adanmış ‘’dergah-devlet’’ in toprakları üzerinde Sergius tarafından kuruldu.Komana ‘’dergah-devlet’’inin yayıldığı coğrafyada etkili oldu.

Niksar Ocağı soyluları on birinci yüzyılda eski ‘dergah-devlet’in toprakları ve manevi temelleri üzeride kendi devletini yeniden kurdu ve Anadolu’nun büyük bölümünde yüzyılı aşkın bir süre hüküm sürdü.Niksar merkezli bu devlet tarihe Danişmentliler Devleti olarak geçti.

Danişmentli Devletinin Anadolu’da ki egemenliği 1178 yılında sona erdi.1240 yılında Selçuklu Devletine ve ‘Arap dini’ne karşı girişilen Büyük Babai başkaldırısının merkezi de eski Niksar Ocağıydı.Büyük Babai Başkaldırısının önderi Baba İlyas Niksar Alevi ocağı Mürşidi idi.



7 :DİMETOKA OCAĞI :
Dimetoka ocağı zorunlu göçlerle Anadolu’nun çeşitli yerlerinden Balkanlara taşınan Alevi topluluklarının mürşit ocağı olarak on birinci yüzyılda ortaya çıktı.Ocağın merkezi Edirne yakınlarında-Türkiye sınırına 12 km mesafede Batı Trakya’da- Dimetoka şehrindeydi. Bu ocak Balkanlar’da, Bosna’da, Mora’da,Romanya’da, ve Sırbistan’da Bizans Devleti tarafından mecburi iskana tabii tutulmuş Aleviler arasında büyük etkinliğe sahip oldu.

Dimetoka’nın 1363 yılında Osmanlılar tarafından ele ğeçirilmesinden sonra Osmanlı Sultanı I. Murat karargahını ve Osmanlı Devletinin başkentini Dimetoka’ya taşıdı.Osmanlı orduları Dimetoka Alevi ocağının büyük desteği ve rehberliği ile kısa zamanda Balkanlara yayıldılar.Dimetoka Ocağı Osmanlı Devletine beş yıl başkentlik etti.

AZERBAYCAN’DA PİR İNANÇLARI


AZERBAYCAN’DA PİR İNANÇLARI
Maarife HACIYEVA
Qafqaz Üniversitesi,
Edebiyat Fakültesi
Bakü / AZERBAYCAN
ÖZET
Her halkın sosyal siyasi ve medeni hayatında büyük rol oynayan kutsal yerler o milletin
maddi manevi kimlikleridir. Asırlar önce topraklarımızın üzerinde yaşayan soydaşlarımızın bize
miras bıraktıkları inanç sistemini inceleyip doğru sonuca varmak bilimsel açıdan önemlidir.
Makalede Azerbaycan Türklerinin pir adı ile ziyaret ettikleri dağ, taş, türbe gibi bilinen
yerler konu olarak ele alınmıştır.
Anahtar kelimeler: Ocak, Ziyaretgah, İnanç, Kutsal.
“PIR” (TEMPLE) BELIEVES IN AZERBAIJAN
ABSTRACT
Religious centers, holy places, temples which are known as scared places have played a
great role in every nation’s social political and cultural life and they are considered to be the
passports which provide the people with financial-spiritual and compatriot ship rights.
From the point of scientific view it’s very important to get to know belief system which
was inherited by our ancestor who have lived on this land of ages.
In this article we speak about the sacred places as mountains, stones, temples and other
holy places like them which Azerbaijan Turks visit as a place called “Pir”.
Key words: “pir” (temple), “ocaq” (place of worship), pilgrimage, belief, holy, scared.
Azerbaycan Türklerinin “Pir” adı ile ziyaret ettikleri bir çok kutsal yer vardır.
Pirlerin bir kısmı İslamiyet’in kabulünden önceki inançlardan dolayı
ziyaret edilirken, bir kısmı da İslamiyet dönemi inançlarından kaynaklanarak
ziyaret edilmektedir.
Pir ne demektir?
1. Farsça bir kelime olarak anlamı yaşlı, ihtiyar adam. 2. Bir tarikat veya
sanatın ilk kurucusu, başı. 3.Pir kutsal yer. 4. Pirlik, ihtiyarlık, nuranilik. 5.
“Ocak”, “ziyaretgah”, “yatır”, “evliya”. 6. Bazılarına göre, bilimsel çalış-malarda
“Pir” teriminin “Bir”le alakadar olduğu bir çok kitap ve orta asır kaynaklarında bu
söz “Bire” şeklinde kullanıldığı, “Pir”-“Bir” ve yahut “Bire” sözünün birinci, yani
önde giden, mürşit manasında geldiği ileri sürülür.1 7. Bazı ocak ve yatırlar halk
arasında “pir” diye anılmaktadır.
1 Məşədixanım Ne’mət, “Azərbaycanda pirlər”, Bakı, 1992, s.6
Azerbaycan’da Pir Ìnançlarí
M. Hacíyeva
Journal of Qafqaz University
Spring 2001, Number 7
58
Halk arasında:
Bir olsun, pir olsun,
Pir olmuş (Yarı şaka, yarı alay ile deyim),
“Şair olan dersi alır pirinden.
Baş açmadım səgrəqibin sərindən”. (Aşık Qurban) (Burada Pir-kurucu,
müallim anlamındadır).
Ərənlərin piri yanında gərək. (Koroğlu) Burada pir - önder demektir.
Pirlik etmişti məni sərsəri,
Qalmamışdı zövqü səfa əsəri. (Qasım Bəy Zakir)
(Pir bazı akıl hastalarının tedavi için kendisine baş vurulan kimse)
Pirə ata dedim, cavana qardaş. (Aşık Ələsgər) (Pir – yaşlı adam
anlamındadır).
Piri-meyxanə sözün şeyx qəbul eylədi dün,
Adəm övladıdır, haqqa ki, hələ qabilimiş. (Əliağa Vahid)
Pirimdən eşitdikdə xərabatayi-eşqi
Öğrəndim o gənçinəni, viranə deyilmiş. (Əliağa Vahid)
Dolanmış natəvanlıq dövrünü Xurşidi-Ənvərtək,
Çıxıbdır pirlik dövründən, olmuşdur cavan könlüm. (Əliağa Vahid)
Pirimiz piri-muğandır, xadimi meyxanəyik,
Rindlər zövqün görüb, divanələrdən çıxmışıq. (Əliağa Vahid)
Yox özündən xəbəri kim ki, gəlir dünyaya
Bəzmdən tışra qomaz piri-muğan hüşyarı. (M. Füzuli)
Ə.Vahiddən örnek verdiyimiz 3 beyttə pir:
a) Piri meyhane – mey meclisinin başı,
b) Pir –kurucu, başkan,
c) Pir – yaşlı, ihtiyar anlamındadır.
Fuzulinin və Vahidin beytlerinde adı geçen “piri muğan” ise
a) Divan edebiyatında “ilahi meyin sakisi”
b) ”Muğan”- muk kelimesindedir. Zerdüşlüğün taraftarlarını bildiren
anlayış (Bak:ASE, c.VII, s.83). Mukların piri anlamındadır. Fuzuli:
“Muğan piri ayıq adamı meclisten kenara buraxmaz” demek
istemiştir.
Qırxlar piri, özün yetiş dadıma, Pirim Şahı-Mərdan, Həyzəri Kərrar
Bir də məni yetir yar ayağına. Dadıma yetişsin Əhmədiə Muxtir,
Üzün görüm, könül alsın təsəlli, Aşıq Alı üzücara, günahkar,
Xınatək yaxılam əl-ayağına. Cəhənnəm odunun küllərinə bax.
(Tufarganlı Abbas) (Aşık Ali)
M. Hacíyeva Azerbaycan’da Pir
Ìnançlarí
Journal of Qafqaz University
Spring 2001, Number 7
59
Mənəm deyən başa varmaz, mənəm damə gerdedur Hansı igid dara düşsə,
Həqiqət, mə’rifət haqdır, təriqətdə yerdə dur, Nəzir deyir, yada salır,
Gəç baxma ustad yoluna, pirinən işin nədir. Yeddi kralın qaçağı
(Aşıq Alı) Pənallanıb səndə qalır.
Kor gəlsə şəfa tanır,
Müztər gəlsə mətləb alır.
(Aşıq Ələskər)
Aşık Alesker’den örnek verdiğimiz “Şah dağı” adlı son şiirde ise dağa
şifa veren pirden bahsedilir.
Bazı eserlerde ise pirleri kendi çıkarları için kullananlar, halkın inançlarını
sömürenler eleştirilir. Mesela, E.Hakverdiyevin “Pir”2 adlı hikayesinde incir ağacını
pir olarak gösterip kötü emellerine alet eden Cavad ve oğlu Ahmet, N.Nərimanovun
“Pir”3 hikayesinde ise ceviz ağacını aynı şekilde kullanan Molla Cafer tenkit edilir.
Örneklerde göründüğü gibi, Azerbaycan’da “pir” kelimesinin yaşlı adam,
ihtiyar adam, tarikat kurucusu, başkan gibi anlamlarda kullanılması yanında bir
inanç sistemi olması da söz konusudur.
Anadoluda ise kutsal yerler, yatırlar Azerbaycan’da olduğu gibi ziyaret
edilse de “pir” kelimesinin anlamı değişiktir.
“Anadoluda pir, daha ziyade ulu kişi, yaşlı, muhterem zat anlamındadır”.4
Mesela:
Pir elinden dolu içtim, Dost senin yüzünden özge
Erenler diline düştüm. Ben Kıbley-i can bilmezem,
Ak cenneti gördüm, coştum, Pirin hüsnünü severim,
Pirim Hacı Bektaş Veli. Ben gayrı iman bilmezem.
(Dertli) (Kaygusuz Abdal)
Pir Sultan Abdal, göçelim, Hak yoluna girenlerin
Pirinden bare içelim, Asa olsam ellerine
İnkar olandan kaçalım, Er, pir vasfın edenlerin
İnkar bir gün paralanır. Kurban olsam dillerine.
(Pir Sultan) (Seyrani)
Benden selam edin nazlı yarime, Muhammed Mustafa, Murtaza Ali’nin
Canlar dayanır mı ahu zarıma. Dostuna dost, düşmanına düşmandır.
Genç yaşında hizmet ettim pirime, Pirim Hünkar Hacı Bektaş Veli’nin
Zeycan aşıkların gülüdür gülü. Dostuna dost, düşmanına düşmanım.
(Aşık Zeycan) (Aşık Alı)
2 Əbdürrə__________him Bey Hakverdiyev bu hikayeyi 1913-de “Molla Nasreddin” dergisinde yayın- latmışdır.
1971-de eserlerine dahil edilmiştir. Bakı, Azerneşr, 1971, s.181-189
3 N.Nərimov bu hekayeyi “Açıq söz” qazetesinde yayınlatmış, 1958-de eserlerine dahil edilmiştir.
Bakı, 1958, s.207-247
4 Bak: Yaşar Kalafat, “Kelekide 4 gün 4 gece ve Nahçıvan Halk İnançları”. Türk Dünyası
Araştırmaları Vakfı, İstanbul, 1996, s.11
Azerbaycan’da Pir Ìnançlarí
M. Hacíyeva
Journal of Qafqaz University
Spring 2001, Number 7
60
Azerbaycan Türklerinde pirlerle ilgili inanışlar nesilden nesile aktarılarak
günümüze kadar intikal etmiştir. Günümüzde bir kısım pirler bu inanç ve
itikatlara dayanarak ziyaret edilmektedir.
Bu yerleri iki bölümde ele alabiliriz.
Birince merhale İslamiyetin kabulüne kadardır. Bu ecdadımızın dağ, taş,
ateş, bitki vb. hakkındaki inançlar merhalesidir. Bu inançlar İslâmiyet
döneminde de İslami bir kılıfa büründürülerek varlığını sürdürmüştür.
Ecdadımızın totem veya dini anlayışlarını aksettiren dağ, taş, ağaç, bitkiler gibi
kutsal hesap edilen yerler, kutsal mekanlar olarak kabul edilmiş ve bu amaçla
ziyaret edilmektedir.
İkinci dönem ise İslamiyetin kabulünden sonra insanlarımızın pir adı ile
ziyaret ettiği camiler, türbeler, mezarlar vb. yerlerdir.
Azerbaycan’da “Pir” adı ile anılan dağ, tepe, ırmak, mezarlık, cami vb.
yerler mevcuttur:
Şamahıda Pirqulu adı verilen yer (Burada aynı isimde meşhur bir
rasathane de var), Kınalık köyünde Pir, bu gün Ermenistan sınırları içerisinde
kalan Pir Melek (yeni adı Areq), Pir Cavudan (yeni adı Qanqzasar) gibi. Bakıda
Pirvenzere.
Pir adı ile bilinen yerleri şöyle sıralamak mümkündür:
Pirallahı (Bakı), Pirvah (Lenkeran rayonu), Pir Mərəz (Qobustan
rayonu), Pricivan (Zəngilanda), Tazə Pir (Bakıda, cami), Pirqulu (Şamaxı),
Pirəbədil (Dəvəçidə köy), Piral (Qusarda köy), Pirdirəki (Şamaxının
küzeyində dağ, hündürlüğü 1054 metre), Pirəli Tepeleri (Qusar-Xudat
yolunun sağında 0,5 km’de), Piresora (Lerikte köy), Pirəhmədli (Fizuli’de
köy), Pireşref (Qutqaşende Sarıhacılı köyü yakınlıqında aynı adda mezarlık),
Pir dağı (Gədəbəydə dağ), Echab-i Keyf Piri (Ordubad, Kələki), Sultan Seyit
Ahmet Piri (Ordubad, Kələki), Məlik İbrahim Piri (Ordubad, Kələki), Pirkəkə
(Ağdaşda köy), Pirkənd (Ucarda köy), Pirimərdəkan Türbəsi (Şamahıda
Göyler köyünde xanegah), Beşbarmak piri (Bakı-Quba yolu üzerinde), Pirşağı
(Bakıda köy), Pirsaat Burnu (Bakı, Qaradağ rayonu, deniz sahilinde), Pirsaat
Çayı (Səlyanda), Amudux piri (Qubadlıda), Pir Hüseyn xanəgahı (Bakının 127
km-de Pirsaat çayı sahilinde, Bakı-Salyan Karvan yolu üzerinde), Şıx Baba
Piri (Cəbrayılda Şıxlar köyünde), Soltan Baba Piri (Dəvəçi, Ugah köyü),
Babadilim Piri (Quba, Hapit köyü), Alibaba Piri (Bakının 50 km-de Xəzərin
şərq sahilində), Qara Paltar Piri (Bakı Buzovna Qəsəbəsi, Nazranlı
Mahallesinde), Xanaqa Piri (Qordubadda Xanaqa köyü), Məlik İbrahim Piri
(Qordubadın Şərqinde), Qara Pir (Qaradağın ətəklərində), Düylün Piri
(Qordubad, Düylün köyü), Nardaran Piri (Bakı, köy), Bibi Heybet Piri (Bakı,
Şıx köyü), Xəlilbaba Piri (Qızılburun yarımadasının 7 km’de), Seyid Cemaleddin
Piri (Lenkeran-Astara yolu üstünde Pensar (Butasar) köyünde türbe),
Aza Piri (Ordubad, Aza köyü), Diribaba Piri (Mərəzədə qayalıqdakı magarada
tikilmiştir), Həzrəti Şeyx Cüneyd Piri (Qusar, Həzrə köyü), Həzrəti Şeyh
Mənsur Piri (Qəbələ, Həzrə köyü), Dədəgünəş Piri (Şamaxı, Dədəgünəş
M. Hacíyeva Azerbaycan’da Pir
Ìnançlarí
Journal of Qafqaz University
Spring 2001, Number 7
61
köyü), Aqbil Piri (Quba, Aqbil köyü), Sofi Həmid Piri (Əli Bayramlıda, BakıŞamahı
yolu üzərində), Babaraqma Piri (Şəki, Babaraqma köyü), Qxut Piri
(Şəki, Oxut köyü), Baba Həlim Piri (Oğuz, Vardanlı köyü), Şeyh Yusif Piri
(Yevlax, Ərəbbəsrə köyü), Tala Baba Piri (Zaqatala, Tala köyü), Gəncə
İmamzadə Piri (Gəncənin 7 km’de), Hacı Taptıq və Şeyx Yunus Piri (Qax,
Oncalı köyü), Pirvahid (Qubada köy), Baba Samit Piri (Sabiradad, Şıxlar
köyü).
Pirler, çaresiz dertleri olanların, evladı olmayanların, sakatların, akıl
hastalarının, yardım dileyenlerin, adak adadıkları mekan olarak günümüzde de
ziyaret edilmektedir.
Araştırmacıların yazdığına göre 70-80 yıl önce Azerbaycan’da her
köyde bir iki pir ziyaret edilirmiş. Mukaddes sayılan kişilerin mezarı, bazen
de her hangi bir ağaç, kaya pir sayılırmış.5
Günümüzde de korkusu olan “korku piri”ne (çıldağ), nazar duası için
“nazar piri”ne, kırklı kadının kırk basmasından kurtulabilmesi için “kırk
piri”ne gider.
Azerbaycan’da pirlere dayalı oluşan bu inanç sistemi ise daha eski
devirlerden, ayin ve törelerden kaynaklanmakla birlikte pir denilen yerlerin
ziyaret edilmesi devam etmektedir. Pir denilen bu yerleri şu şekilde sıralamak
mümkündür:
a) Ağaçla ilgili pirler, b) Dağ, taşla ilgili pirler, c) Su kültünden
kaynaklanan pirler, d) Ateş tapınaklarına bağlı pirler, e) Din ve tarikat
büyüklerinin, halkın sevip saydığı dindarların mezar ve türbelerine ait pirler.
Azerbaycan’da İslamiyet kabul edildikten sonra da halk mucize gücüne
malik olan ağaçların kutsallığına inandılar. Her ne kadar İslâm dini ağaca
tapınmayı yasaklasa da ağaca değer verilmiş bu değer İslami bir kılıfa
büründürülerek varlığını sürdürmüştür.
Malumdur ki, ağaca, bitkiye inanmak, ona tapınmak Türk dilli halklarda
yaygın olmuştur. Azerbaycan arkeoloji araştırmalarına göre Türk dilli halklar
ağacın doğum ve çocukları himaye eden İlahe Umayal’a gökten indiğine
inanırlar.
Azerbaycan mitolojisinde, destan ve masallarda dünya ağacının
sembolü olan ağaçlara ve bitkilere tapınma önemli yer tutar. Destan, efsane ve
masallarda ölmüş yiğitler, güzel gökçe kızlar bitkinin, çiçeğin şifası ile
ölümün eşiğinden dönerler. “Dede Qorqud” kitabında ana sütü ile beraber dağ
çiçeği de melhem gibi gösterilir.
Azerbaycan masal ve hikayelerinde özellikle çınar ve elma kutsal
sayılmış, onlara olağanüstü bir güç verilmiştir. Bir çok ağacın (dağdağan, incir,
kızılcık, dut gibi) kutsal olduğuna inanılır. Bu ağaçlar kesilmez, kesenlerin
sağlıklı yaşamayacakları düşüncesi halk arasında yaygınlaşarak inanca dönüşmüştür.
Üzerinde dağdağan gezdiren çocuklara nazar değmeyeceğine inanılır.
5 Seyran Veliyev, Qedimdən qədim Azərbaycanımı Bakı, Azərnəşr, 1995, s.68
Azerbaycan’da Pir Ìnançlarí
M. Hacíyeva
Journal of Qafqaz University
Spring 2001, Number 7
62
Dağdağan, incir, dut, çınar ağaçları kutsal kabul edildiğinden kesilmesine iyi
bakılmaz. Adı geçen ağaçları kesmek, yakmak günah sayılmıştır. Bundan dolayı
bu ağaçlar pir olarak kabul edilmiştir.
Mitoloji edebiyatında son zamanlara kadar Azerbaycan’ın bir çok
yerinde ağaç pirlerinin mevcut olduğu, buraya evladı olmayan kadınların
geldikleri yazılmaktadır.6
Prof. Kiyaseddin Keybullayev’e göre:
“Azerbaycan’da mukaddes sayılan bir çok çalı ve ağaç vardır. Geçmişte
çocuk isteyen kadınlar pir sayılan çalılara ve ağaçlara gider, kurban keser,
üzerinde yatar ve ağacın dallarında elbiselerinden küçük beşik yaparlar.
Evladı olmayan kadın kurbanlık koyun ile beraber yedi defa ağacın başına
dolandırılır, sonra da kurban kesip etini dağıtırlar.”7
Ağaç pirleri Türkiye’de de mevcuttur. Uzmanlar, “kutsal yerlerdeki
ağaçlara bez bağlama adetinin çok yaygın olduğunu kaydetmektedirler”8.
Antalya merkezinde gördüğümüz bez bağlanan dilek ağacını, Mersin
Silifke yolunun 29 km-de bulunan Paşa Türbesini de örnek verebiliriz.
Araştırmacıların bir kısmı “Anadolu’da tek olarak yetişen ağaçların
yanında mutlaka bir evliyanın mezarının bulunduğu inancıyla bu ağaçlar
kutsal kabul edilmiş, bez parçaları bağlamak, sarılarak ya da öperek dilek
tutmak suretiyle, bu ağaçların bulundukları yerler adanlan ve ziyaret edilen
mekanlar haline gelmektedir”9. Bizce, bu anlayış da eski inançlara İslami bir
kılıfın büründürülmesidir. Yar. Doç. Dr. M. Yardımcı ise Yüce pınar köyünde
bulunan kutsal “Kaba Ardıç” hakkında, şunları söyler: “Yücepınar Köyünde
bulunan Kaba Ardıç’ ziyareti yağmur duası için gidilen ziyaret yerlerinden
biri olup burada bulunan iki ardıç ağacının kutsallığına inanılmaktadır.
Menkıbeye göre Hz. Ali buralara kadar gelip bu iri ardıç ağacının gölgesinde
dinlenmiştir. Bu nedenle kutsal sayılan çeşitli dilekler için de ziyaret
edilmektedir.”10
Göründüğü gibi, ağaçla ilgili inançlar Azerbaycan’da olduğu gibi
Türkiye’de de mevcuttur. Kayın, zeytin vb. gibi ağaçlar kutsal sayıldığı için
bu ağaçların bulunduğu yerler ziyaretgah olmuştur. Fakat, Türkiye’de
Azerbaycan’da olduğu gibi bunlara “ağaç pirleri” denilmemişse de, ziyaret
amaçları aynı olmuştur ve ağaca kutsallık verilmesi olayının Şamanizm’den
İslamiyet’e uzanan bir dönemde varlığını sürdürdüğü görülmektedir.
b) Dağ ve taş pirleri
Azerbaycan’da pir olarak ziyaret edilen bir çok dağ ve taş mevcuttur.
Gedebey Pir dağı, yine Gedebey'in Ağdamalı köyünde Hacakaya piri,
Beşparmak piri, Amuduh piri bunlardan bir kaçıdır. Günümüzde, adı geçen
6 Bak: Mirəli Setirov, a.g.e., seh.37
7 Qiyaseddin Qeybullayev. Azerbaycanlılarda aile ve nigah, s.kitap, Bakı, Elm, 1994, s.313
8 Bahettin Öğel. Türk Mitolojisi. II kitap, İstanbul, 1977, s.44
9 Piri Er. Geleneksel Anadolu, Aleviliği, Ankara, 1994, s.4
10 Bak: Türk Halk Bilimi ve Edebiyat Araştırmaları, Ankara, 2000, s.344
M. Hacíyeva Azerbaycan’da Pir
Ìnançlarí
Journal of Qafqaz University
Spring 2001, Number 7
63
pirler hakkında bir çok rivayet, efsane ve menkıbe vardır. Biz bu efsaneler ve
nağıllar aleminde ışıkla karanlığın, hayırla şerrin, doğruyla yanlışın
tartışmasını duyarız.11
Mesela, Gedebey ilçesinde bulunan Pir dağı hakkında çeşitli rivayetler
vardır. “Pir” adı verilen dağın tepesinde bir taşın üzerinde at nalı izi vardır.
Menkıbeye göre bu Hz. Alinin atı, Düldülün nalının izidir. İnanca göre Hz.
Ali buralara kadar gelmiştir. Bugün bile halk adaklarını bu dağa götürür,
oradaki kutsal taşın çevresinde kurban keserler. Gedebey’in Ağamalı
köyündeki Hacakaya piri hakkındaki menkıbeye göre bu kaya Hz. Ali’nin
kılıcının darbesinden parçalanmıştır. Halk bu kayayı kutsal bildiği için burada
kurban keser.
Dağ pirlerinden biri de “Beşparmak” piridir. Burası beşparmak şeklinde
bir dağdır. Bakü Kuba yolu üzerindedir. Dağdaki tepeler beş kardeşin
simgesidir. Rivayete göre onları zalim bir yönetici köylerinden kovmuştur.
Kardeşlerden birisi denizin kıyısında, diğerleri ise dağa yerleşmiştir. Bu dağ
“Beşbarmak” diye anılır.12
Bazı dağ pir efsanelerinde ise halkın kutsal bildiği dağlar ve bunlara
bağlı olarak teşekkül eden kültler bir dinden diğerine aktarılmıştır.
Kubadlı ilçesindeki “Amuduh piri” hakkındaki efsaneye göre Amuduh
piri olan dağdan kız-gelinler şeytantersi toplarken bir su birikintisi görürler ve
bu suda ellerini ve yüzlerini yıkarlar. Kızlardan üçü birikintiside olan suya
tükürdükleri için su kayıp olur ve üç kız kayadan başaşağı asılı kalırlar. Bu
sırada kayadan bir ses işitir; su birikintisinde iki mezar var. O mezarların
üzerinde kümbet inşa edilirse, su geri döner ve kızlar da kurtulur. Kızlar
obaya dönüp hadiseyi insanlara anlatırlar. Oba ehli mezarları bulup üzerinde
Kümbet inşa ederler. Su geri döner. Kızlar da beladan kurtulurlar.
c) Su kültünden kaynaklanan pirler
Azerbaycan’da bulunan pirlerin bir kısmı da su kültünden kaynaklanmıştır.
Azerbaycan folklorunda su hakkında çeşitli inançlar mevcuttur. Sefere
çıkan kişinin arkasından su dökerler. Bu yolun açık olması için yapılır. Kötü
rüyayı suya söylemek hafiflik verir, rüyada su görmek hayra işarettir. Suya
inanç, su pirlerine tapınmak Azerbaycan Türklerinin eski mistik görüşlerinde
önemli yer tutmuş ve günümüzde de bu inanç halk arasında etkisini
sürdürmektedir. Mesela, Kuba’nın Söyüb köyü yakınlığında olan Polad
dağındaki “Pir Benövşe Nine” denilen su piri günümüze kadar yaşayan bir
inançtır.
Prof. Mireli Seyidov'un bu pir hakkında tespitleri şöyledir: “Pir
Benövşe Nine mağarasında iki kadın döşüne benzer yerden süt renkli su
akıyor. Sütün döküldüğü yerden kaynak suyu çıkıyor. Mağaradaki taş
oklavayı, tekneyi Pir Benövşe Ninenin sayarlar. Halk Pir Benövşe Nine’nin
11 S.Vurgun, “Balalarımız üçün gözəl eserler yaradaq, “Azərbaycan məktəbi”, 1945, 􀂟:2, s.11
12 Beşbarmak piri hakkında Dr.Yaşar Kalafat “Azerbaycan Halk Sofizmi ve Lenkeran folklor
müşaviresi” adlı makalesinde bilgi verilmiştir”. Bak: Türk Dünyası Araşdırmaları, sayı, 112
Azerbaycan’da Pir Ìnançlarí
M. Hacíyeva
Journal of Qafqaz University
Spring 2001, Number 7
64
bereket verdiğine inanır. Mağarada oklavanın, teknenin olması buğdayla
ilgilidir. Sütün dökülmesi ise su Mifi ile ilgilidir”.13
Halk arasında “Su hakkı”, “Bu suyun piri hakkı” gibi ant ve yeminlerin
de mevcut olması su kültüne olan inançlardan kaynaklanmaktadır.
Dr. Yaşar Kalafat Gürcistan’da yaşayan Azerbaycan Türklerinin
yeminlerle ilgili tespiti:
“Bu çayın piri hakkı” yemininin su kültü ve pir kültü ile bu ant şekli
çok önemlidir. Eski Türk inançlarının izlerini göstermesi itibariyle çok
veciz”14 şeklindedir.
d)Ateş tapınaklarına bağlı pirler
Ateş kültü, her ne kadar Zerdüştlükle ilişkili kabul edilirse de aslında bu
dinden önce de insanlarımız arasında yaygın bir inanıştı.
Ateş hakkında Azerbaycan’da pek çok efsane ve rivayet mevcuttur.
Özellikle Bakü civarında bir çok ateşgahların (tapınak) mevcudiyeti ve
günümüze kadar ayakta kalması ateş kültünün canlı olarak yaşamasında
önemli faktördür.
Seyran Veliyev “Kadimden kadim Azerbaycan’ım” adlı kitabında şöyle
yazmaktadır:
“Hələ bu yaxınlara qədər yerli əhali arasında şöyle bir rəvayet vardır ki,
Pirallahı adasında ateş mə’bədi olub, orası keçmişde ateşperest olan Gurgən,
Türkan ve Zire kentlerinin ahalisi ibadete giderlermiş”15.
Manaf Süleymanov ise “Bakıda üç ateşgah olduğunu: Ateşgahlardan
biri Surahanıda, diğeri Pirallahıda, üçüncüsü ise Şubanı dağında olduğunu
belirtiyor”.16
Ateş tapınaklarına pir de denilmektedir. Böyle tapınaklardan biri de
“Pirallahı”dır. Pirallahı Hazar denizinde bir adadır. İlk defa XIV asr
kaynaklarında adı geçer, Roma müellifi Pompani Mela (I yy) adadaki kadim
Talke Mabedgahı hakkında malumat vermiştir”.17
Görüldüğü gibi Azerbaycan Türklerinde pir olarak bilinen ağaç, dağ,
taş, su, ateş gibi inançlar kültürle, gelenek ve göreneklerle ilgili olarak
günümüze kadar intikal etmiştir.
İslam dininin kabulünden sonra İslam kültüründe kuvvetli izler bırakan
şahıslara ait çeşitli menkıbeler ortaya çıkmıştır. İslamiyet’in kabulünden sonra
İslam mücahitlerine ve tarikat mensuplarına ait bir çok türbe vardır ki, halk bu
türbelerin bir kısmını “pir”, “ocak” diye ziyaret etmektedir. Bu kişiler halk
arasında büyük saygıya sahip olan alp-erenlerdir ki, zamanla halkın nazarında
evliya” mertebesine ulaşmışlardır. Türk dünyasının diğer halkları gibi Azeri
13 M.Seyidov, Azerbaycan mifik tefekkürünün qaynakları. Bakı, Elm, 1983, seh.34
14 Yaşar Kalafat, “Gürcistan halk sofizmi”, İçel kültürü, Mersin Halk Eğitim Merkezi ve Araştırma
Sanat Okulu Müdürlüğü. Yıl 13, sayı 61. Ocak, 1999, s.11-12
15 Seyran Veliyev, a.g.e.
16 M.Süleymanov, “Eşitdiklerim, oxuduqlarım, gördüklerim”, Bakı, 1987, s.8
17 Bak: Azerbaycan Sovet Ensiklopediyası, VII, Bakı, 1983, s.534
M. Hacíyeva Azerbaycan’da Pir
Ìnançlarí
Journal of Qafqaz University
Spring 2001, Number 7
65
Türkleri de inancın benimsediği ve sevdiği bu alperenlerin mezarını kutsal
mezar haline getirmişler.
Prof. Meşedihanın Nimet “Azerbaycan’da Pirler” adlı kitabında taş
kitabesi olan ve Azerbaycan İslam dininin kabulünden sonra ortaya çıkan
ziyaretgah, imamzade, baba, ağa, türbe, hanegah, ribat, mukaddes mezar,
türbe, mescid, cami, meğbere gibi otuz pir hakkında bilgi vermektedir. Kitapta
pirlerin efsane ve rivayetlerinden daha ziyade onların taşların üzerindeki
yazılar ele alınmıştır. Ayet ve hadislerle tamamlanan kitaplarda mürşid
anlamına gelen, arapça “şeyh”, “həzrət”, farsça “pir”, Azerbaycan
Türkçesi’nde “baba”, “ağa” isimleri yer almaktadır18.
Azerbaycan’da “pir”, “türbe”, “ocaq”, “ziyaretgah” vb. adlarla anılan
ziyaretgahlar Anadoluda da mevcuttur. Bunların ziyaret amaçları da aynıdır,
denebilir. Yalnız bunlar Anadolu’da yatır, ocak ve benzeri adlarla söylenildiği
dikkat çekmektedir. İslamdan önce ve sonra Azerbaycan’da ve Türkiye’de
yatırlar ziyaret edilen yerler olarak canlılığını korumuştur.
Bu sahada Dr. Yaşar Kalafatın çalışmaları mevcuttur. “Anadolu Türk
Halk Süfizmi”, “Horasan Eri Olarak Bilinen Anadolu Yatırları”, “Adana ve
Çevresinde Türbelerimiz” bunların bir kaçıdır.
Dr. Y. Kalafat “Adana ve Çevresinde Türbelerimiz” çalışmasında 45
türbe hakkında, “Horasan Eri Olarak Bilinen Anadolu Yatırları” çalışmasında
Horasan Eri olarak bilinen kırk dört civarında zatın mezarı hakkında bilgi
vermiş, “Anadolu Türk Halk Sofizmi” kitabında ise Erzurum’un ziyaret
yerlerini tasnif ederek otuz dört yatır tespit etmiştir.19
Her ne kadar Sovyet döneminin yetmiş yıllık tarihinde bu ziyaret yerleri
yasaklansa da İslam kültürüne ait olan bu inançlar ve ziyaret yerlerinin bir
kısmı halk tarafından korunarak, günümüze kadar ayakta kalabilmiştir.
Azerbaycan’da çok geniş yayılan Şia alimlerinin mezarı bulunmaktadır.
Onların sadece Şirvan’da dört yüzden fazla yerin olduğu20 bilim
adamları tarafından yazılmaktadır. Pir Hüseyin Hanegahı (Pirsaat ırmağı
sahilinde), Baba Samit Piri (Sabirabad, Şıxlar köyü), Aqgünbez piri (Ağsunun
Qaraqoyunlu köyü) bunlardan birkaçıdır.
Şia mezhebine ait olan pirlerden biri Bakü’deki “Bibi-Heybət” kabridir.
Rivayete göre şiaların sekizinci imamı İmam Rızanın bacısı orada defnolunmuştur.
Diğer bir pir ise “Gence İmamzade piri”dir.
Orta asırlara ait edilen bu türbe Gence’ye yedi km uzaklıktadır. Burası
Azerbaycan’ı İslam dünyası ile bağlayan kültürel merkez olan eski bir kervan
yolu üzerindedir. Menkıbeye göre “İmamzade Piri”nde İmam Muhammed
Bağırın oğlu Mevlana İbrahim defnolunmuştur. Gence İmamzade komplek-
18 a.g.e., s.6
19 Bak: Anadolu Türk Halk Sofizmi, Avrasya bir vakfı yayınlar 3, Ankara Üniversitesi, İlahiyat
Fakültesi Dergisi, cilt XL, Ankara, 1999, Çukurova Üniversitesi, III Uluslar arası Çukurova Halk
Bilgi Şöleni, Adana, 1999
20 N.Ne’met, a.g.e., s.8
Azerbaycan’da Pir Ìnançlarí
M. Hacíyeva
Journal of Qafqaz University
Spring 2001, Number 7
66
sinde daha birçok fahri mezar da mevcuttur. Burası Azerbaycan’dan ve diğer
ülkelerden gelmiş Müslümanların ziyaretgahı durumundadır.
Baba Samit Piri
“Bektaşi” ve “Baba Samit Dervişleri”, Nakşibendi tarikatının
Azerbaycan’da uzun müddet faaliyet gösterdiği hakkında bilgiler mevcuttur.
Azerbaycan’ın bir çok yerinde (Kızılburun, Abşeron (Buzovna), Şamahı,
Nahçıvan'da, “Bektaşi”, Baba Samit dervişlerin cemiyetlerinin mensuplarının
türbeleri vardır21). Şimdiki Sabirabad ilinin Şıhlar köyünde “Baba Samit Piri”
adında bir türbe var. Türbe günümüzde bile pir olarak ziyaret edilmektedir.
Prof. M. Ne’metin yazdığına göre “Türbe Şah Tahmasb’ın hükümdarlığı
döneminde Şirvan beylerbeyi Abdullahan Ustaclu’nun gayretleri neticesinde
Baba Samitin mezarı üzerinde h.993/1585’te bina yapılmıştır” ve “Kitabede Hacı
Bektaşı Veli Baba Samit atası yazılıdır”.22
“Nardaran Piri”
Bilim adamları Nardaran toponimi hakkında üç ayrı görüş vardır. Birincisi
bu kelimenin “nar”dan (yani meyve) geldiğini, yani nar yetiştiren toprak, narları
meşhur olan anlamında olduğunu yazmaktadırlar. İkincisi ise “ner”, yani hörgüçlü
deve sözünden, üçüncüsü ise “nar”, yani “ateş” sözünden geldiği yazılmaktadır.
Nardaran kültlerle bağlı olsa da, günümüzde pir olarak ziyaret edilir.
Rivayete göre buradaki kabirde şia imamlarının kadın akrabaları
defnolunmuştur. İmam evlatları takip edilirken buraya göç etmeleri hakkında
menkibeler de mevcuttur.
S.Veliyev: “bu köyden ne ticaret yolu geçer, ne de burada deniz vardır,
demek ki, kervansaray tacirler için değil, pire ziyarete gelen zevatlar için
dikilmiştir”.23 şeklinde düşüncelerini belirtir.
“Nardaran Piri”nin inşa edilmesi XIV yüzyılda olsa da, Pirin daha eskilerden
ziyaret edildiği yazılır: “Zamanla burası ateşe ve güneşe saygı gösterilen
bir yer olmuştur”.24
Bugün cami olarak ziyaret edilen “Tazepir”in tarihi çok uzak olmasa da
halk arasında “Təzə pir”denilmektedir. Çarlık Rusya’sı döneminde inşa edilen
eserlerdendir. XIX yüzyılın sonu XX yüzyılın başlarında “Bakü’de bir kaç mabed
ve kilise inşa edilmişti. “Kızıllı”, yahud “Aleksandro-Nevski” kilisesi, “Təzəpir”
mescidi, Ejdər Bəy ve yahut “Göy mescid”, “Budakov kilisəsi”, v. s.”25
Bunlardan başka minarəli “Təzəpir” mescidini Nabat Hanım Hocabey kızı
eşinden ve babasından kalan mirasla inşa etdirmiştir. Nabat Hanımın mezarı
caminin eyvanında kapının sağ tarafında bulunmaktadır.26
21 M.Ne’met a.g.e., s.58-59
22 M. Ne’met a.g.e., s.58-59
23 S. Veliyev, a.g.e., s.69
24 S.Veliyev , a.g.e., s.69
25 Manaf Süleymanov, “Eşitdiklerim, oxuduqlarım, gördüklərim”, Bakı, Azərnəşr, 1987, s.34
26 a.g.e., s.34
M. Hacíyeva Azerbaycan’da Pir
Ìnançlarí
Journal of Qafqaz University
Spring 2001, Number 7
67
Hacı Taptık ve Şeyh Yunis Piri.
Yunus Emrenin mezarı Türkiyenin bir çok şehir, ilçe ve köylerinde
bilindiği gibi, Azerbaycan’da da olduğu iddia edilmektedir. “Hacı Tapdık ve
Şeyh Yunis Piri” adlı iki kutsal mezar Azerbaycanın Kah ilinin Oncalı
köyündeki Oğuz mezarlığındadır. Halkın kutsal bildiği bu mezarlar “pir” diye
ziyaret edilmektedir.
Sovyet döneminde kutsal yerler hakkında araştırma yapmak kolay
değildi. Bu yerler bilim adamları tarafından az çok bilinse de bu konuda
araştırma yapmak yasaktı. Bütün çalışmalar hurafe olarak nitelendirildi. Buna
rağmen halk yine kutsal bildiği yerleri ziyaret ederdi. Sovyetler Birliği’nin
1985 yıllarından sonraki “perestroyka” ve “glasnost” döneminde bu alanda da
birazcık hareketlenme oldu, yasak bilgilerin açıklığa kovuşması için çaba
gösterildi. Adı geçen mezarlar üzerinde arkeolojik araştırmalar yapan Prof.
Dr. Meşedihanım Nimet mezar taşları üzerinde yazıları okuyarak kayıta
geçirdi, “Azerbaycan’ın Etnografik Abideler Toplusu” adlı araştırmalarının II
cildinde yayınladı”27. 1984-85 yıllarından sonra Hacı-Tapdık ve Yunus
Emre’nin mezarı üzerindeki yazılı taşlar kaybolmuştur. Oğuz mezarlığındaki
kabirlerin oğuz-Türk şairi Yunus Emre ve mürşidi Tapdık Emre’ye ait
olduğunu, bu gün bile unutulmayıp kutsal bir mekan olarak ziyaret
edilmesinin sebebini Oğuz-Türk sofi şeyhlerinin Anadolu’da olduğu gibi
Azerbaycan’da da faaliyet göstermesinin işaretidir. Bunlar Azeri ve Anadolu
Oğuz-Türklerinin aynı kültüre sahip iki kardeş halk olduğunu tastik
etmektedir.
SONUÇ
Halkın sosyal-siyasi ve medeni hayatında büyük rol oynayan dini merkezler,
inanç yerleri, kutsal bilinen yerler maddi manevi kimliklerimizdir. Bu maddimanevi
kimlikler asırlar öncesi topraklarımızın üzerinde yaşamış soydaşlarımızın
bize miras bıraktıkları belgelerdir. Bunları araştırmak, ecdatlarımızın bize miras
bıraktıkları inanç sistemini inceleyip doğru sonuca varmak çok önemlidir.
1. Ağaç, dağ, taş, mağara ile ilgili inanç sistemi Azerbaycan’da olduğu gibi
Anadolu’da da mevcuttur. Yalnız Türkiye’de bunlara Azerbaycan’da olduğu
gibi “Pir” denilmese de , ziyaret amaçları aynı olmuştur ve ağaca, dağa, taşa
kutsallık verilmesi olayının Şamanizm’den İslamiyet’e uzanan bir dönemde
varlığını sürdürdüğünü görmekteyiz.
2. Azerbaycan’da olduğu gibi Anadolu’da da tek olarak yetişen ağaçların
yanında mutlaka bir evliyanın (pirin) mezarının bulunduğu inancıyla bu
ağaçlar kutsal kabul edilmiş, bez parçaları bağlamak, sarılarak ya da öperek
dilek tutmak suretiyle bu ağaçların bulundukları yerler adak adanan ve ziyaret
edilen yerler haline gelmiştir. Kanaatimize göre, bu anlayış da eski inançlara
İslami bir kılıf büründürülmesiyle ortaya çıkmıştır.
27 Azerbaycanda Tapdık Baba ve Yunis Emre Qəbirləri”, “Ədəbiyyat qəzeti”, 1992, 21 şubat ve
“Azerbaycan pirləri”, Bakı, 1992, s.94
Azerbaycan’da Pir Ìnançlarí
M. Hacíyeva
Journal of Qafqaz University
Spring 2001, Number 7
68
3. Azerbaycan’da “pir”, “türbə”, “ocaq”, “ziyartgah” ve benzeri adlarla anılan
mezar ve türbeler Anadolu’da da mevcuttur. Bunların aynı amaçla ziyaret
edilir. Yalnız bunlar Anadolu'da “yatır” yada “ocak” denmektedir.
4. Sofi-Şia teşkilatlarının Anadolu’da olduğu gibi Azerbaycan’da da olması,
Azerbaycan ve Anadolu Türklerinin aynı kültürü paylaştığının bir örneğidir.
Sofi-Şia teşkilatlarının “sadece Şirvan’da dört yüzden fazla “Hanegahı” (piri)
olduğu bilim adamları tarafından tespit edilmiştir. Oğuz-Türk Sofi şeyhlerin
Anadolu’da olduğu gibi Azerbaycan’da da kutsal bir mekan olarak ziyaret
edilmesinin sebebini Azeri Türkleri ile Anadolu Türklerinin aynı kültüre sahip
iki kardeş halk olduğunu göstermektedir.
5. İslamdan önceki ve sonraki inançlara bağlı olarak yatırlar (pirler)
Azerbaycan’da olduğu gibi bütün canlılığı ile Anadolu’da da yaşamış ve
yaşamaktadır.
KAYNAKÇA
1. Azerbaycan dilinin izahlı lüğəti, III cilt, Bakı, Elm, 1983
2. Azerbaycan folklor antologiyası, 2-ci çilt, Bakı, 1992
3. Məşədixanım Ne’mət, “Azerbaycan’da pirlər”, Bakı, 1992
4. Azerbaycan xalq əfsanələri, Bakı, Yazıçı, 1985
5. Mirəli .Seyidov, Azerbaycan mifik tefekkürünün qaynaqları. Bakı, Elm, 1983
6. Dr. Yaşar Kalafat, “Anadolu Türk halk sofizmi”, İstanbul, 1997
7. Piri Er, Geleneksel Anadolu Aleviliği, Ankara, 1998
8. Yard. Doç. Dr. Mehmet Yardımcı, Destanlar, İzmir, 1999
9. N.Nərimanov, “Pir”, Əserleri, Bakı, 1956
10. E.Haqverdiyev, “Pir”, əsərləri, II cilt, Bakı, 1971
11. Dr. Yaşar Kalafat, Küzey Azerbaycan, Doğu Anadoluda, Küzey Irakta Eski Türk Dini
İzləri, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1998
12. V.Milletlerarası Türk Kültürü Kongresi Gelenek Görenek İnançlar, Seksiyon bildirileri,
Ankara, 1977
13. Baheddin Öğel, Türk Mitolojisi, I-II cildlər İstanbul, 1997
14. Seyran Vəliyev, Qədimdən qədim Azerbaycanım, Bakı, Azərnəşr, 1995
15. Minəxanım Təkəli, Qərbdən Şərqə, Bakı, Elm, 1999
16. Azerbaycan Sovet Ensiklopediyası, VII c., Bakı, 1983
17. Türk Halk Şiiri Antolojisi (Ali Püsküllüoğlu), Ankara, 1974
18. Riza Ali Önder, Yaşayan Anadolu efsaneleri, Kayseri, 1955
19. Yaşar Kalafat, “Kelekide 4 gün 4 gece ve Nahçıvan Halk İnançları”, Türk Dünyası
Araştırmaları Vakfı, İstanbul, 1996
20. Qiyaseddin Qeybullayev. Azerbaycanlılarda aile ve nigah, Bakı, Elm, 1994
21. Türk Halk Bilimi ve edebiyat Araştırmaları, Ankara, 2000, s.344
22. Bak: S.Vurğun, “Balalarımız üçün gözəl əsərlər yaradaq”, Azerbaycan məktəbi, 1945, 􀂟2
23. Manaf Süleymanov, “Eşitdiklərim, oxuduqlarım, gördüklərim”, Bakı, Azərnəşr, 1987

toklucaktan haberler

dernek nedir.amaçları

TOKLUCAK DER .in ARIK DER ile ZARA DER. yanyana olan arsa ile ilğili bilgiler.. 1- konu hakkında gelişmeler.. 2- varılan durum 3- dernek üyelerinin konu hakkında bilgileri GEREKLİ BİLGİLER TOPARLANIP ..GELİŞMELER..SİZLERE DUYURULACAKTIR. MAİL. ADRESİM ..haloyildiz@gmail.com ..SİZLERİN ULAŞABİLDİĞİ BİLGİLERİ PAYLAŞIRSANIZ ..YAYINLARIZ. ERGÜN YILDIZ..

DERNEK NEDİR? NASIL KURULUR?

Derneğin tanımı

23.11.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5253 sayılı Dernekler Kanununun 2. maddesinde derneğin tanımı; " Dernek: Kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, en az yedi gerçek veya tüzel kişinin, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklarını” olarak yapılmıştır.

Kimler dernek kurabilir

Fiil ehliyetine sahip gerçek veya tüzel kişiler, önceden izin almaksızın dernek kurma hakkına sahiptir.

Dernek kurucusu olabilmeleri ile ilgili olarak, Türk Silâhlı Kuvvetleri ve kolluk kuvvetleri mensupları ile kamu kurum ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri hakkında özel kanunlarında getirilen kısıtlamalar saklıdır.

Ayrıca, onbeş yaşını bitiren ayırt etme gücüne sahip küçükler; toplumsal, ruhsal, ahlakî, bedensel ve zihinsel yetenekleri ile spor, eğitim ve öğretim haklarını, sosyal ve kültürel varlıklarını, aile yapısını ve özel yaşantılarını korumak ve geliştirmek amacıyla yasal temsilcilerinin yazılı izni ile çocuk dernekleri kurabilir veya kurulmuş çocuk derneklerine üye olabilirler.

Oniki yaşını bitiren küçükler yasal temsilcilerinin izni ile çocuk derneklerine üye olabilirler ancak yönetim ve denetim kurullarında görev alamazlar.

Çocuk derneklerine onsekiz yaşından büyükler kurucu veya üye olamazlar.

Dernek kurucusu olacak kişilerde aranan fiil ehliyetine ne şekilde sahip olunur.

4721 sayılı Türk Medeni Kanununda belirtildiği üzere; ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.

Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmamak: Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ve bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmamak yada bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkûm bulunmamaktır.

Ergin olmak: Onsekiz yaşını doldurmuş olmak veya onsekiz yaşın doldurmamış olduğu halde evlenmiş olmak yada onbeş yaşını doldurmuş küçüklerin kendi isteği ve velisinin rızasıyla mahkemece ergin kılınmış olmaktır.

Tüzel kişiler, kanuna ve kuruluş belgelerine göre gerekli organlara sahip olmakla, fiil ehliyetini kazanırlar. Tüzel kişinin iradesi, organları aracılığıyla açıklanır.

Dernekler özel hukuk tüzelkişisi olup, Türk Medeni Kanununun 48. maddesinde belirtilen tüm hak ve yetkilere sahiptir.

Hangi amaçla dernek kurulamaz

Anayasa ve kanunlarla açıkça yasaklanan amaçları veya konusu suç teşkil eden fiilleri gerçekleştirmek amacıyla dernek kurulamaz.

Derneğin amacı; kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir gayeyi gerçekleştirmeye yönelik, anlaşılabilir ve süreklilik arz etmelidir. Hukuka veya ahlâka aykırı olmamalıdır.

Derneğin kuruluş şekli

Dernekler, kuruluş bildirimini, dernek tüzüğünü ve gerekli belgeleri yerleşim yerinin bulunduğu yerin en büyük mülki amirine verdikleri anda tüzel kişilik kazanırlar.

Dernek tüzüğünün içeriği

Dernekler Mevzuatı gereğince derneğin tüzüğünde aşağıda gösterilen hususların belirtilmesi zorunludur:

a-Derneğin adı ve merkezi. (Derneğinizin adı, daha önce kurulmuş olan bir derneğin adından farklı olmak zorundadır. Dernek adını kontrol etmek için tıklayınız)

b-Derneğin amacı ve bu amacı gerçekleştirmek için dernekçe sürdürülecek çalışma konuları ve çalışma biçimleri ile faaliyet alanı.

c-Derneğe üye olma ve üyelikten çıkmanın şart ve şekilleri.

d-Genel kurulun toplanma şekli ve zamanı.

e-Genel kurulun görevleri, yetkileri, oy kullanma ve karar alma usul ve şekilleri.

f-Yönetim ve denetim kurullarının görev ve yetkileri, ne suretle seçileceği, asıl ve yedek üye sayısı.

g-Derneğin şubesinin bulunup bulunmayacağı, bulunacak ise şubelerin nasıl kurulacağı, görev ve yetkileri ile dernek genel kurulunda nasıl temsil edileceği.

h-Üyelerin ödeyecekleri giriş ve yıllık aidat miktarının belirlenme şekli.

ı-Derneğin gelir kaynakları.

i- Derneğin borçlanma usulleri.

j- Derneğin iç denetim şekilleri

k-Tüzüğün ne şekilde değiştirileceği.

l-Derneğin feshi halinde mal varlığının tasfiye şekli.

m-Dernek geçici yönetim kurulu üyelerinin adı, soyadı, görev ünvanı.

Dernek tüzüğünde kanunen belirtilmesi zorunlu hususlar dışında, Kanuna aykırı olmamak kaydıyla tüzükte yer alması istenilen diğer hükümler eklenebilir.

Örnek Dernek Tüzüğü İçin Tıklayınız.

Dernek kuruluşu için gerekli belgeler

Dernek kurucuları (en az yedi gerçek veya tüzel kişi) tarafından imzalanmış olan (Dernekler Yönetmeliği Ek-2’de bulunan) iki adet kuruluş bildirimi ve aşağıda belirtilen ekleri, derneğin kurulacağı yerin mülki idare amirliğine verilir.

a) Kurucular tarafından her sayfası imzalanmış üç adet dernek tüzüğü,

b) Kurucuların nüfus cüzdan fotokopisi,

c) Dernek kurucuları arasında tüzel kişiliklerin bulunması halinde; bu tüzel kişilerin unvanı, yerleşim yeri ve kuruluş belgesi ile tüzel kişiliklerin organları tarafından yetkilendirilen gerçek kişi de belirtilmek kaydıyla bu konuda alınmış kararın fotokopisi,

d) Kurucular arasında yabancı dernek veya dernek ve vakıf dışında kar amacı gütmeyen kuruluşlar bulunması halinde, bu tüzel kişilerin dernek kurucusu olabileceğini gösteren İçişleri Bakanlığınca verilmiş izin belgesi,

e) Kurucular arasında yabancı uyruklular varsa, bunların Türkiye'de yerleşme hakkına sahip olduklarını gösterir belgelerin fotokopileri,

f) Yazışma ve tebligatı almaya yetkili kişi veya kişilerin adı, soyadı, yerleşim yerlerini ve imzalarını belirten liste.

Büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerdeki dernek kuruluş işlemlerinde istenen belgeler birer arttırılarak verilir.

Dernekler, kuruluş bildirimi ve eklerini mülki idare amirliğine vermek suretiyle tüzel kişilik kazanırlar.

Çocuk derneklerine tüzel kişiler kurucu veya üye olamazlar, ayrıca çocuk derneklerinde kuruluş bildirimine, kurucu çocukların yasal temsilcilerinin izni eklenir.

Dernek kuruluş bildiriminin incelenmesi

Dernek kuruluş bildirimi ve belgelerin doğruluğu ile dernek tüzüğü, en büyük mülki amir tarafından altmış gün içinde dosya üzerinden incelenir.

Kuruluş bildiriminde, tüzükte ve kurucuların hukuki durumlarında kanuna aykırılık veya noksanlık tespit edildiği takdirde bunların giderilmesi veya tamamlanması derhal kuruculardan istenir. Bu istemin tebliğinden başlayarak otuz gün içinde belirtilen noksanlık tamamlanmaz ve kanuna aykırılık giderilmezse; en büyük mülki amir, yetkili asliye hukuk mahkemesinde derneğin feshi konusunda dava açması içir durumu Cumhuriyet savcılığına bildirir. Cumhuriyet savcısı mahkemeden derneğin faaliyetinin durdurulmasına karar verilmesini de isteyebilir.

Kuruluş bildiriminde, tüzükte ve belgelerde kanuna aykırılık veya noksanlık bulunmaz ya da bu aykırılık veya noksanlık belirli sürede giderilmiş bulunursa; keyfiyet derhal derneğe yazıyla bildirilir ve dernek, dernekler kütüğüne kaydedilir.

Derneğin zorunlu Organları hangileridir

Derneğin zorunlu organları, genel kurul, yönetim kurulu ve denetim kuruludur.

Dernekler zorunlu organları dışında başka organlar da oluşturabilirler. Ancak, bu organlara zorunlu organların görev, yetki ve sorumlulukları devredilemez.

Genel kurul, derneğin en yetkili karar organı olup; derneğe kayıtlı üyelerden oluşur. Genel kurul, dernek organlarını seçer ve derneğin diğer bir organına verilmemiş olan işleri görür.

Genel kurul, üyeliğe kabul ve üyelikten çıkarma hakkında son kararı verir, derneğin diğer organlarını denetler ve onları haklı sebeplerle her zaman görevden alabilir.

Yönetim kurulu, beş asıl ve beş yedek üyeden az olmamak üzere dernek tüzüğünde belirtilen sayıda üyeden oluşur.

Yönetim kurulu, derneğin yürütme ve temsil organıdır; bu görevini kanuna ve dernek tüzüğüne uygun olarak yerine getirir.

Temsil görevi, yönetim kurulunca, üyelerden birine veya bir üçüncü kişiye verilebilir.

Denetim kurulu, üç asıl ve üç yedek üyeden az olmamak üzere dernek tüzüğünde belirtilen sayıda üyeden oluşur.

Denetim kurulu, denetleme görevini, dernek tüzüğünde belirtilen esas ve usullere göre yapar; denetleme sonuçlarını bir raporla yönetim kuruluna ve genel kurula sunar.

Derneğin kuruluşundan sonra yapılması gereken işlemler

A- Defter tutulması

Dernekler tarafından tutulması zorunlu olan defterler temin edilerek kullanmaya başlanılmadan önce dernekler biriminden veya noterden onaylattırılmalıdır.

Dernekler aşağıda yazılı defterleri tutarlar.

a) İşletme hesabı esasında tutulacak defterler ve uyulacak esaslar aşağıdaki gibidir:

1) Karar Defteri: Yönetim kurulu kararları tarih ve numara sırasıyla bu deftere yazılır ve kararların altı toplantıya katılan üyelerce imzalanır.

2) Üye Kayıt Defteri: Derneğe üye olarak girenlerin kimlik bilgileri, derneğe giriş ve çıkış tarihleri bu deftere işlenir. Üyelerin ödedikleri giriş ve yıllık aidat miktarları bu deftere işlenebilir.

3) Evrak Kayıt Defteri: Gelen ve giden evraklar, tarih ve sıra numarası ile bu deftere kaydedilir. Gelen evrakın asılları ve giden evrakın kopyaları dosyalanır. Elektronik posta yoluyla gelen veya giden evraklar çıktısı alınmak suretiyle saklanır.

4) Demirbaş Defteri: Derneğe ait demirbaşların edinme tarihi ve şekli ile kullanıldıkları veya verildikleri yerler ve kullanım sürelerini dolduranların kayıttan düşürülmesi bu deftere işlenir.

5) İşletme Hesabı Defteri: Dernek adına alınan gelirler ve yapılan giderler açık ve düzenli olarak bu deftere işlenir.

6) Alındı Belgesi Kayıt Defteri : Alındı belgelerinin seri ve sıra numaraları, bu belgeleri alan ve iade edelerin adı, soyadı ve imzaları ile aldıkları ve iade ettikleri tarihler bu deftere işlenir.

b) Bilanço esasında tutulacak defterler ve uyulacak esaslar aşağıdaki gibidir:

1) (a) bendinin 1, 2, 3 ve 6 ncı alt bentlerinde kayıtlı defterleri bilanço esasında defter tutan dernekler de tutarlar.

2) Yevmiye Defteri, Büyük Defter ve Envanter Defteri: Bu defterlerin tutulma usulü ile kayıt şekli Vergi Usul Kanunu ile bu Kanununun Maliye Bakanlığına verdiği yetkiye istinaden yayımlanan Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğleri esaslarına göre yapılır.

Tutulacak defter ve kayıtların Türkçe olması zorunludur. Defterler mürekkepli kalemle yazılır.

Defterler bilgisayar ortamında da tutulabilir. Ancak form veya sürekli form şeklinde tutulacak defterler, kullanılmaya başlanmadan önce her bir sayfasına numara verilerek ve onaylatılarak kullanılabilir. Onaylı sayfalar kullanıldıktan sonra defter haline getirilerek muhafaza edilir.

Yevmiye defteri maddelerinde yapılan yanlışlar ancak muhasebe kurallarına göre düzeltilebilir. Diğer defter ve kayıtlara rakam ve yazılar yanlış yazıldığı takdirde düzeltmeler ancak yanlış rakam ve yazı okunacak şekilde çizilmek, üst veya yan tarafına veya ilgili bulunduğu hesaba doğrusu yazılmak suretiyle yapılabilir. Yanlış rakam ve yazının çizilmesi halinde, bu rakam ve yazıyı çizen tarafından paraflanır.

Defterlere geçirilen bir kayıt; kazımak, çizmek veya silmek suretiyle okunamaz hale getirilemez.

Karar defterinin sayfa sonunda imza için bırakılan bölümü hariç defterlerin satırları, çizilmeksizin boş bırakılamaz ve atlanamaz. Ciltli defterlerde, defter sayfaları ciltten koparılamaz. Tasdikli form veya sürekli form yapraklarının sırası bozulamaz ve bunlar yırtılamaz.

Derneklere ait belgeler, kaydedildikleri defterdeki kayıt sırasına uygun olarak numaralandırılır ve dosyalanarak saklanır.

Kayıt zamanı;

İşlemler, defterlere günlük olarak kaydedilir. Ancak, gelir ve gider kayıtları;

a) İşlemlerin, işin hacmine ve gereklerine uygun olarak muhasebe düzeni ve güvenliğini bozmayacak bir süre içinde kaydedilmesi şarttır. Bu gibi kayıtlar on günden fazla geciktirilmez.

b) Kayıtlarını devamlı olarak muhasebe fişleri ve bordro gibi yetkili amirlerin imza ve parafını taşıyan belgelere dayanarak tutan derneklerde, işlemlerin bunlara kaydedilmesi, deftere işlenmesi hükmündedir. Ancak bu kayıtlar, işlemlerin esas defterlere kırkbeş günden daha geç intikal ettirilmesine imkan vermez. Dernek defterlerinin denetim amacıyla istenmesi halinde, kırkbeş günlük sürenin dolması beklenmeden kayıtların işlenmesi zorunludur.

Hesap dönemi;

Derneklerde hesap dönemi bir takvim yılıdır. Hesap dönemi 1 Ocak’ta başlar ve 31 Aralık’ta sona erer. Yeni kurulan derneklerde hesap dönemi kuruluş tarihinde başlar ve 31 Aralık’ta sona erer.

Defterlerin ara tasdiki;

Bu defterlerin kullanılmasına sayfaları bitene kadar devam edilir ve defterlerin ara tasdiki yapılmaz. Ancak, bilanço esasına göre tutulan defterler ile form veya sürekli form yapraklı defterlerin, kullanılacağı yıldan önce gelen son ayda, her yıl yeniden tasdik ettirilmesi zorunludur.

B-Dernek gelirlerinin tahsilinde kullanılacak Alındı Belgelerinin bastırılması

Alındı belgelerinin biçimi;

Dernek gelirlerinin tahsilinde kullanılacak Alındı Belgeleri Dernekler Yönetmeliği 42. maddesinde belirtilen biçim ve ebatta yönetim kurulu kararıyla matbaaya bastırılır.

Alındı belgelerinin kontrolü;

Bastırılan alındı belgelerinin seri ve sıra numaraları ile diğer baskı işlerinde kusur bulunup bulunmadığı, sayman üyece kontrol edilir. Kontrolde hatalı olduğu ortaya çıkan cilt veya formlar geri verilerek aynı miktarda yenisi bastırılır. Alındı belgeleri, matbaadan sayman üye tarafından bir tutanak ile teslim alınır.

Alındı belgelerinin deftere kaydı;

Dernek saymanınca teslim alınan alındı belgelerinin tamamı, numarası en küçük olan alındı belgesi cildinden başlamak üzere defterin yalnızca başlangıç, bitiş ve serisi sütunları doldurularak, her bir satırda bir alındı belgesi cildi gösterilecek şekilde alt alta yazılmak suretiyle kaydedilir. Defterin diğer sütunları, alındı belgesi ciltlerinin gelir tahsil edecek kişilere teslim edilmesi veya teslim edilen alındı belgesi cildinin iade edilmesi sırasında doldurulur.

Alındı belgelerinin kullanımı;

Alındı belgeleri, gelir tahsil etme görev ve yetkisine sahip bulunanlara, sayman üyelerce imza karşılığı verilir ve kullanıldıktan sonra imza karşılığı geri alınır. Bu işlemler Alındı Belgesi Kayıt Defterinde gösterilir.

Alındı belgeleri, sabit boyalı sert veya sivri uçlu tükenmez kalemle okunaklı bir biçimde silintisiz ve kazıntısız olarak doldurulur. Ödemede bulunana asıl yaprak koparılarak verilir, koçan kısmı ciltte bırakılır. Düzenleme sırasında hata yapılırsa, hatalı belge yaprağı ödemede bulunana verilmez. Asıl ve koçan yaprakların üzerine “İPTAL” ibaresi yazılıp her ikisi koparılmadan ciltte bırakılır.

Form şeklinde bastırılan alındı belgeleri, elektronik sistemler aracılığıyla doldurulduktan sonra aslı ödemede bulunana verilir; sureti dosyasında muhafaza edilir.

C- Yetki belgesi düzenlenmesi

Dernek adına gelir tahsil edecek kişi veya kişiler, yetki süresi de belirtilmek suretiyle, yönetim kurulu kararı ile tespit edilir. Gelir tahsil edecek kişilerin açık kimliği, imzası ve fotoğraflarını ihtiva eden (Dernekler Yönetmeliği EK-19’da bulunan) “Yetki Belgesi” dernek tarafından üç nüsha olarak düzenlenerek, dernek yönetim kurulu başkanınca onaylanır. Yetki belgelerinin birer sureti dernekler birimlerine verilir.

Dernek adına gelir tahsil edecek kişiler, ancak adlarına düzenlenen yetki belgelerinin bir suretinin dernekler birimine verilmesinden itibaren gelir tahsil etmeye başlayabilirler

Yetki belgelerinin süresi, yönetim kurullarının görev süresi ile sınırlıdır. Yeni seçilen yönetim kurullarının, yetki belgelerini birinci fıkra esaslarına göre yenilemesi zorunludur. Yetki belgesinin süresinin bitmesi veya adına yetki belgesi düzenlenen kişinin görevinden ayrılması, ölümü, işine veya görevine son verilmesi, derneğin kendiliğinden dağıldığının tespit edilmesi veya fesih edilmesi gibi hallerde, verilmiş olan yetki belgelerinin dernek yönetim kuruluna bir hafta içinde teslimi zorunludur. Ayrıca, gelir toplama yetkisi yönetim kurulu kararı ile her zaman iptal edilebilir. Yetki belgesi ile ilgili değişiklikler yönetim kurulu başkanınca, onbeş gün içerisinde dernekler birimine bildirilir.

D -Gelir–Gider İşlemleri

Dernek gelirleri alındı belgesi ile tahsil edilir. Dernek gelirlerinin bankalar aracılığı ile tahsili halinde banka tarafından düzenlenen dekont veya hesap özeti gibi belgeler alındı belgesi yerine geçer.

Dernek adına gelir tahsil etmekle yetkili olan kişiler, tahsil ettikleri paraları otuz gün içerisinde dernek saymanına teslim ederler veya derneğin banka hesabına yatırırlar. Ancak, tahsilatı 2005 yılı için 1000.- YTL’yi (yeniden değerleme oranında artırılır) geçenler, 30 otuz günlük süreyi beklemeksizin tahsil ettikleri parayı en geç iki iş günü içinde dernek saymanına teslim ederler veya derneğin banka hesabına yatırırlar.

Dernek kasasında bulundurulabilecek para miktarı, ihtiyaçlar dikkate alınarak yönetim kurulunca belirlenir.

Dernek giderleri ise fatura, perakende satış fişi, serbest meslek makbuzu gibi harcama belgeleri ile yapılır. Ancak dernekler, Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesi kapsamında bulunan ödemeleri için Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre gider pusulası, bu kapsamda da bulunmayan ödemeleri için Gider Makbuzu düzenlerler.

Dernekler tarafından kişi, kurum veya kuruluşlara yapılacak bedelsiz mal ve hizmet teslimleri (Dernekler Yönetmeliği EK-15’te bulunan) Ayni Yardım Teslim Belgesi ile yapılır. Kişi, kurum veya kuruluşlar tarafından derneklere yapılacak bedelsiz mal ve hizmet teslimleri ise Ayni Bağış Alındı Belgesi ile kabul edilir.

Bu belgeler; Dernekler Yönetmeliğinde ((EK-13) (EK- 14) ve (EK- 15)’de) gösterilen biçim ve ebatta, müteselsil seri ve sıra numarası taşıyan, kendinden karbonlu elli asıl ve elli koçan yaprağından meydana gelen ciltler veya elektronik sistemler ve yazı makineleri aracılığıyla yazdırılacak form veya sürekli form şeklinde, dernekler tarafından bastırılır. Form veya sürekli form şeklinde bastırılacak belgelerin, belirtilen nitelikte olması zorunludur.

Saklama süresi;

Defterler hariç olmak üzere, dernekler tarafından kullanılan alındı belgeleri, harcama belgeleri ve diğer belgeler özel kanunlarda belirtilen süreler saklı kalmak üzere, kaydedildikleri defterlerdeki sayı ve tarih düzenine uygun olarak 5 yıl süreyle saklanır.

İşletme hesabı tablosu;

İşletme hesabı esasına göre kayıt tutan dernekler yıl sonlarında (31 Aralık) (Dernekler Yönetmeliği EK-16’da gösterilen biçimde) “İşletme Hesabı Tablosu” düzenlerler.

Bilanço esasına göre raporlama;

Bilanço esasına göre defter tutan derneklerin yıl sonlarında (31 Aralık), Maliye Bakanlığınca yayımlanan Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğlerini esas alarak bilanço ve gelir tablosunu düzenlemeleri yeterlidir.

E-Üye kayıt işlemleri

Derneğe üye olmaları Kanunla yasaklanmamış olan ve dernek tüzüğüne göre üye olma şartlarını taşıyan kişilerin derneğin yönetim kuruluna yapacakları yazılı üyelik başvuruları yönetim kurulunca görüşülerek en çok otuz gün içinde üyeliğe kabul veya isteğin reddi şeklinde karara bağlanıp, sonucu müracaat sahibine yazı ile duyurulması zorunludur. Derneğin, ilk genel kurul toplantısının yapılacağı tarihe kadar, dernek tüzüğünde sayıları belirtilen yönetim ve denetleme kuruları üye tam sayısının asıl ve yedeklerini oluşturabilecek sayıdan az olmamak üzere üye kayıt edilmesine ihtiyaç bulunmaktadır.

Yönetim kurulunca, karar defterinde alınan karar ile üyeliğe kabul edilmiş bulunanlar dernek üyesi olurlar. Üyeliğe kabul kararının tarih ve sayısı ile üyenin kimlik bilgileri ve aidat ödentileri üye kayıt defterine kayıt edilir.

Yazılı olarak yapılacak üyelik başvurusu, dernek yönetim kurulunca en çok otuz gün içinde karara bağlanır ve sonuç yazıyla başvuru sahibine bildirilir. Başvurusu kabul edilen üye, bu amaçla tutulacak deftere kaydedilir.

Üyelik için kanunda veya tüzükte aranılan nitelikleri sonradan kaybedenlerin dernek üyeliği kendiliğinden sona erer.

Hiç kimse, dernekte üye kalmaya zorlanamaz. Her üye yazılı olarak bildirmek kaydıyla, dernekten çıkma hakkına sahiptir.

Tüzükte üyelerin çıkarılma sebepleri gösterilebilir.

Tüzükte çıkarma düzenlenmemişse üye, ancak haklı sebeple çıkarılabilir. Bu çıkarma kararına, haklı sebep bulunmadığı ileri sürülerek itiraz edilebilir.

F- Genel kurul toplantısı

Derneğin, kuruluş işlemlerinde eksiklik ve kanuna aykırılık bulunmadığına ilişkin olarak mahallin mülki amirliğince yapılan yazılı bildirimi izleyen altı ay içinde dernekler ilk genel kurul toplantısını yapmak ve organlarını oluşturmakla yükümlüdürler.

Genel kurul;

a) Dernek tüzüğünde belli edilen zamanlarda olağan,

b) Yönetim veya denetim kurulunun gerekli gördüğü hallerde veya dernek üyelerinden beşte birinin yazılı isteği üzerine otuz gün içinde olağanüstü toplanır.

Genel kurul toplantıya yönetim kurulunca çağrılır.

Çağrı usulü;

Yönetim kurulu, dernek tüzüğüne göre genel kurula katılma hakkı bulunan üyelerin listesini düzenler. Genel kurula katılma hakkı bulunan üyeler, en az onbeş gün önceden, günü, saati, yeri ve gündemi bir gazetede ilan edilmek veya yazılı ya da elektronik posta ile bildirilmek suretiyle toplantıya çağrılır. Bu çağrıda, çoğunluk sağlanamaması sebebiyle toplantı yapılamazsa, ikinci toplantının hangi gün, saat ve yerde yapılacağı da belirtilir. İlk toplantı ile ikinci toplantı arasındaki süre yedi günden az, altmış günden fazla olamaz.

Toplantı, çoğunluk sağlanamaması sebebinin dışında başka bir nedenle geri bırakılırsa, bu durum geri bırakma sebepleri de belirtilmek suretiyle, ilk toplantı için yapılan çağrı usulüne uygun olarak üyelere duyurulur. İkinci toplantının geri bırakma tarihinden itibaren en geç altı ay içinde yapılması zorunludur. Üyeler ikinci toplantıya, birinci fıkrada belirtilen esaslara göre yeniden çağrılır.

Genel kurul toplantısı bir defadan fazla geri bırakılamaz.

Toplantı usulü;

Genel kurula katılma hakkı bulunan üyelerin listesi toplantı yerinde hazır bulundurulur. Toplantı yerine girecek üyelerin resmi makamlarca verilmiş kimlik belgeleri, yönetim kurulu üyeleri veya yönetim kurulunca görevlendirilecek görevliler tarafından kontrol edilir. Üyeler, yönetim kurulunca düzenlenen listedeki adları karşısına imza koyarak toplantı yerine girerler. Kimlik belgesini göstermeyenler, belirtilen listeyi imzalamayanlar ile genel kurula katılma hakkı bulunmayan üyeler toplantı yerine alınmaz. Bu kişiler ve dernek üyesi olmayanlar, ayrı bir bölümde genel kurul toplantısını izleyebilirler.

Toplantı yeter sayısı sağlanmışsa durum bir tutanakla tespit edilir ve toplantı yönetim kurulu başkanı veya görevlendireceği yönetim kurulu üyelerinden biri tarafından açılır. Toplantı yeter sayısı sağlanamaması halinde de yönetim kurulunca bir tutanak düzenlenir.

Açılıştan sonra, toplantıyı yönetmek üzere bir başkan ve yeteri kadar başkan vekili ile yazman seçilerek divan heyeti oluşturulur.

Dernek organlarının seçimi için yapılacak oylamalarda, oy kullanan üyelerin divan heyetine kimliklerini göstermeleri ve hazırun listesindeki isimlerinin karşılarını imzalamaları zorunludur.

Toplantının yönetimi ve güvenliğinin sağlanması divan başkanına aittir. Genel kurul, gündemdeki konuların görüşülerek karara bağlanmasıyla sonuçlandırılır. Genel kurulda her üyenin bir oy hakkı vardır; üye oyunu şahsen kullanmak zorundadır.

Toplantıda görüşülen konular ve alınan kararlar bir tutanağa yazılır ve divan başkanı ile yazmanlar tarafından birlikte imzalanır. Toplantı sonunda, tutanak ve diğer belgeler yönetim kurulu başkanına teslim edilir. Yönetim kurulu başkanı bu belgelerin korunmasından ve yeni seçilen yönetim kuruluna yedi gün içinde teslim etmekten sorumludur.

Mahkemece kayyım atanması veya Medeni Kanunun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre görevlendirilme yapılması halinde, bu maddede yönetim kurulana verilen görevler bu kişiler tarafından yerine getirilir.

G-Genel kurul sonuç bildirimi;

Olağan veya olağanüstü genel kurul toplantılarını izleyen otuz gün içinde, yönetim ve denetim kurulları ile diğer organlara seçilen asıl ve yedek üyeleri içeren (Dernekler Yönetmeliği EK-3’te belirtilen) “Genel Kurul Sonuç Bildirimi “ ve ekleri yönetim kurulu başkanı tarafından mülki idare amirliğine bildirilir:

Bu bildirime;

a) Divan başkanı, başkan yardımcıları ve yazman tarafından imzalanmış genel kurul toplantı tutanağı örneği,

b) Tüzük değişikliği yapılmışsa, tüzüğün değişen maddelerinin yeni ve eski şekli ile dernek tüzüğünün son şeklinin her sayfası yönetim kurulunca imzalanmış örneği.

Eklenir.

Genel kurul sonuç bildirimi ve ekleri, büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerde bulunan dernekler tarafından iki suret olarak verilir.

Genel kurul sonuç bildirimleri, dernek yönetim kurulu tarafından yetki verilen bir yönetim kurulu üyesi tarafından da yapılabilir. Bildirimin yapılmamasından yönetim kurulu başkanı sorumludur.

Sandığı bulunan dernekler, sandıklarına ait genel kurul sonuç bildirimi ve eklerini bu maddede belirtilen usulde mülki idare amirliğine bildirirler.

H-Beyanname verilmesi

Beyanname verme yükümlülüğü

Dernek yönetim kurulu başkanları, her takvim yılının ilk dört ayı içinde bir önceki yıla ait Dernek Beyannamelerini (Dernekler Yönetmeliği EK-21’de bulunan) doldurarak mülki idare amirliğine vermekle yükümlüdürler. İl merkezlerinde ve büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçelerde bulunan dernekler beyannamelerini bir adet, diğer ilçe merkezinde bulunanlar ise iki adet olarak verirler.

Şubeler, mülki idare amirliğine verecekleri beyannamelerin birer örneğini bağlı bulundukları derneğe de vermekle yükümlüdürler.

I-Değişikliklerin bildirilmesi

Dernekler, yerleşim yerlerinde (İkametgahlarında) meydana gelen değişiklikleri (Dernekler Yönetmeliği EK- 24’te bulunan)“Yerleşim Yeri Değişiklik Bildirimini”;

Genel kurul toplantıları dışında dernek organlarında meydana gelen değişiklikleri (Dernekler Yönetmeliği EK- 25’te bulunan) “Dernek Organlarındaki Değişiklik Bildirimini”

Doldurmak suretiyle, değişikliği izleyen otuz gün içinde mülki idare amirliğine bildirmekle yükümlüdürler. Bu belgeler, büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerde bulunan dernekler tarafından iki suret olarak verilir.

Dernek tüzüklerinde yapılan değişiklikler de tüzük değişikliğinin yapıldığı genel kurul toplantısını izleyen otuz gün içinde, (Dernekler Yönetmeliği EK-3’te bulunan) “Genel Kurul Sonuç Bildirimi “ ekinde mülki idare amirliğine bildirilir.

J-Taşınmazların bildirilmesi

Dernekler edindikleri taşınmazları tapuya tescilinden itibaren otuzgün içinde (Dernekler Yönetmeliği EK- 26’da bulunan)“Taşınmaz Mal Bildirimini Formu” nu doldurmak suretiyle mülki idare amirliğine bildirmekle yükümlüdürler.

Bu form, büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerde bulunan dernekler tarafından iki suret olarak verilir.

K-Mal bildirimi

04.5.1990 gün, 20508 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 3628 sayılı “Mal Bildiriminde bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu”na ve bu Kanuna atfen çıkartılmış olan “Mal Bildiriminde bulunulması Hakkında Yönetmelik” gereğince, Türk Hava Kurumunun Genel Yönetim ve Merkez Denetleme Kurulu Üyeleri ile Genel Merkez Teşkilatında ve Türk Kuşu Genel Müdürlüğünde, Türkiye Kızılay Derneğinin Merkez Kurullarında ve Genel Müdürlük teşkilatında görev alanlar ve bunların Şube Başkanları ve Kamuya Yararlı Derneklerin Yönetim ve Denetim Kurulu Üyeleri (Mal Bildiriminde bulunulması Hakkında Yönetmelik ekinde bulunan) “Mal Bildirim Formu”nu tek nüsha olarak doldurmak ve tarih belirterek imzalamak suretiyle mal bildiriminde bulunmak zorundadırlar.

Türk Hava Kurumunun, Türkiye Kızılay Derneğinin ve Kamuya Yararlı Derneklerin Yönetim ve Denetim Kurulu Üyeleri için İçişleri Bakanlığına, bunların Şube Başkanları için bulundukları İl Valiliklerine, Türk Hava Kurumu ile Türkiye Kızılay Derneğinde görev alanlar için Kurum ve Dernek Genel Başkanlığına,

Bu göreve başlama tarihini izleyen bir ay içinde mal bildiriminde bulunmak zorundadırlar.

Mal bildiriminde bulunacak olanların kendilerine, eşlerine ve velayetleri altındaki çocuklarına ait bulunan taşınmaz malları ile 1 inci derece Devlet Memurlarına yapılan aylık net ödemenin beş katından fazla tutarındaki her biri için ayrı olmak üzere, para, hisse senetleri ve tahviller ile altın, mücevher ve diğer taşınır malları, hakları, alacakları ve gelirleriyle bunların kaynakları, borçları ve sebepleri bu mal bildiriminin konusunu teşkil eder.

Mal varlığında önemli bir değişiklik olduğunda bir ay içinde,

Görevin sona ermesi halinde, ayrılma tarihini izleyen bir ay içinde,

Görevlere devam edenler, sonu (0) ve (5) ile biten yılların en geç Şubat ayı sonuna kadar,

Mal bildirimlerini yenilerler.

L-Derneğin İç Denetimi

Dernekte genel kurul, yönetim kurulu veya denetim kurulu tarafından iç denetim yapılabileceği gibi, bağımsız denetim kuruluşlarına da denetim yaptırılabilir.

Genel kurul veya yönetim kurulu, gerek görülen hallerde denetim yapabilir veya bağımsız denetim kuruluşlarına denetim yaptırabilir.

Genel kurul, yönetim kurulu veya bağımsız denetim kuruluşlarınca denetim yapılmış olması, denetim kurulunun yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz.

Derneğin denetleme kurulu; derneğin tüzüğünde gösterilen amaç ve amacın gerçekleştirilmesi için sürdürüleceği belirtilen çalışma konuları doğrultusunda faaliyet gösterip göstermediğini, defter, hesap ve kayıtların mevzuata ve dernek tüzüğüne uygun olarak tutulup tutulmadığını, dernek tüzüğünde tespit edilen esas ve usullere göre ve bir yılı geçmeyen aralıklarla denetler ve denetim sonuçlarını bir rapor halinde yönetim kuruluna ve toplandığında genel kurula sunar.”

İktibas: Dernekler Dairesi Başkanlığı