12 Ağustos 2011 Cuma

Şİ’A MEZHEBİ, TARİHÇESİ, FIRKALARI

Şİ’A MEZHEBİ, TARİHÇESİ, FIRKALARI

T.C.




İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ




KELAM DERSİ ARAŞTIRMASI














Şİ’A MEZHEBİ, TARİHÇESİ, FIRKALARI








HAZIRLAYAN: FATİH KUŞ-THESCHK PARLAK




DERSİN HOCASI: DOÇ DR. HULUSİ ARSLAN






MALATYA / 2011








İÇİNDEKİLER


İÇİNDEKİLER. 2
GİRİŞ. 3
KONUNUN ÖNEMİ3
KONUNUN SINIRLARI3
Birinci Bölüm.. 4
1) Şia Kavramı4
A) lugat manası:4
B) Istılah manası:4
2) Şia’nın Ortaya Çıkışı4
3. Şia’nın İtikadi Mezhepler Arasındaki Yeri ve Temel Esasları4
a) İMAMET. 5
b) İLAHİYAT :5
c) NÜBÜVVET :5
d) AHİRET :5
4. Şii Fırkalar5
a) SEBEİYYE. 6
b) GALİYYE veya GULAT. 6
c) 2)ĞURABİYYE. 6
a) KEYSANİYYE. 7
b) ZEYDİYYE. 8
c) İMAMIYYE. 10
C1) İSNAAŞERİYYE. 11
C2) İSMAİLİYYE. 12
d)DÜRZİLER. 13
e) HAKİMİYYE. 14
f) NUSAYRİLER. 14
SONUÇ. 15


GİRİŞ


KONUNUN ÖNEMİ


İslam’da, eski ve yeni bütün fikri hareketler, akımlar, fırkalar ve ekoller şeklinde doğmuştur. Başlangıçta itikadi olarak ortaya çıkan bu hareketler sonradan siyasi gruplaşmalara dönüşmüştür. Sonunda da bu itikadi mezheplerin ihtilafları, cedel ve kelama, fıkıh ve içtihada evrilmiştir. Öyle ki ihtilaf tabii bir şeydir. Resulullah bunu hadislerinde şöyle dile getirmektedir: “Yahudiler 71 fırkaya hırıstiyanlar 72 fırkaya ayrıldılar. Ümmetimde 73 fırkaya ayrılacaktır.” (prof. suphi es-salih İslam mezhepleri ve müesseseleri, sayfa 59). Her ne kadar bu hadisin sıhhati üzerinde çeşitli görüşler olsa da, bu hadisten anlaşılan mana, semavi kökenli bütün dinlerin, insan düşüncesine hürriyet verdiği ve insan düşüncesindeki hürriyetin ihtilaftan ari olamayacağıdır.
İnsan toplumlarında anlaşmazlık özellikle inanç mensupları arasında tabii bir şey olduğu sürece İslam ümmetinin de ihtilaf devrelerinden anlaşmazlık merhalelerinden geçmesi kaçınılmaz bir neticedir. Bu ihtilafların sebeplerinden bazısı itikadi konularda, bazısı siyasi ve bir kısmı da şahsidir.
Böyle bir ihtila,fın neticesi olarak ortaya çıkan Şi’a mezhebi de, İslam kelam ve mezhepler tarihinin önde gelen ekollerinden biridir. Biz de bu araştırmamızda siyasi ihtilaflar sonucu ortaya çıkan Şia mezhebini konu edindik. Bu konuyu araştırma konusu olarak seçmemizin önde gelen sebeplerinden birisi, ilahiyat fakültesi kelam derslerinden adından sıkça bahsedilen bu mezhep hakkındaki şahsi merakımız ve ders hocamız Doç. Dr. Hulusi Arslan bey’in yönlendirmeleridir.
KONUNUN SINIRLARI


Elbette ki fakülte dersi düzeyinde yapılan bir araştırmada Şi’a mezhebinin bütün yönleriyle ortaya konulması mümkün değildir. Bu sebeple biz de araştırmamızı, Şia kavramı, bu kavramın tarihsel süreçteki gelişimi, bu adla anılan mezhebin tarihçesi ve temel görüşleriyle sınırlandırdık. Ayrıca, Şi’a mezhebi içerisinde sayılan dier kollar hakkında da kısa tanıtıcı bilgiler verdik.
Birinci Bölüm


1) Şia Kavramı


A) lugat manası:


Sözlükte yardımcı taraftar anlamına gelmektedir. Kelime Kuranda aynı anlamda kullanılmıştır.” Musa… orada kavga etmekte olan iki adam buldu bu kendi taraftarlarından şu da düşmanlarından “ (kasas 28/15) kelimenin aynı anlamdaki kullanımı bizzat hz. Ali tarafından şu şekilde ifade edilmiştir: “Şia’ma (taraftarlarıma) saldırdılar bir kısmını zulüm ve hile ile öldürdüler.
B) Istılah manası:


Şia hilafetin hz. Alinin hakkı olduğunu hz. Alinin nass ve vasiyet yoluyla imam olduğuna inanan hilafetini onun nesline mahsus kılan fikri bir yöneliştir. Hilafetin masum ve günah işlemeyen ali oğullarına ait olduğuna imametin seçim ile olan bir kurum değil dinin esasına ait bir kurum olduğuna inananlar bu grubu oluştururlar.
2) Şia’nın Ortaya Çıkışı


Şia’nın ortaya çıkış tarihi hakkında ihtilaf bulunmaktadır.
-Şii kaynaklar bu fırkanın peygamberin sağlığında doğduğunu ve daha o zamanlar hz. Âlinin üstünlüğünü kabul ederek onun tarafını tutanların bir topluluk olarak ali şiası’nı meydana getirdiklerini ileri sürerler.
-Bazı yazarlarda Şiiliğin peygamberin vefatını takiben Hz. Alinin meşru halife olduğu talebiyle baştan sona siyasi bir hareket olarak başladığını ileri sürerler. Bir kısım yazarlara göre Şiilik siyasi bir hareket şeklinde Hz. Osman’ın şehit edilişinden sonra ortaya çıkmıştır. Erken devir müelliflerinden biri Şiiliğin siyasi bir hareket olarak Hz alinin halifeliği sırasında ve özellikle cemel ve sıffın vakalarından sonra ortaya çıktığını ileri sürerken çağdaş yazarlardan birisi ise Hz. Alinin şehit edilmesinden ve cemaatin muaviyeye biatından sonra ortaya çıktığını ileri sürerler.
3. Şia’nın İtikadi Mezhepler Arasındaki Yeri ve Temel Esasları


Şia ve Ehli sünnet arasında özde bir fark yoktur. Her iki tarafta biraz hoş görülü düşünseydi bu farklılıklar şimdiye kadar giderilebilirdi.
İbnul ebil hadid bize mezhebini şu şekilde anlatmaktadır: Arkadaşlarımız bu konuda kurtuluş, fevz ve necat yolu üzerindedir. Çünkü itidal yoluna suluk etmişler ve şöyle demişlerdir.
Şüphesiz ali ahrette insanların en üstünüdür. Cennette hepsinin üstündedir. Dünyada halkın en faziletlisidir. Hususiyet, meziyet ve menkıbeleri herkesten fazladır. Ona buğz ve düşmanlık eden onunla savaşan kimse ALLAHIN düşmanıdır. Kafir ve münafıklarla beraber ebediyen cehennemdedir. Ancak tevbe ettiği sabit olur ve alinin sevgi ve dostluğu ile ölürse o taktirde kurtulur.
Aşırı olanlar ise sayısız fırkalara ayrılmışlardır. Çoğu ise şia mezhebinden tümü ile sapmışlardır. Şia ile birleştikleri tek nokta her iki tarafında genel olarak Hz. Ali tarafını tutmuş olmalarıdır. En önemlisi ise Hz alinin nass ve vasiyetle açıkta halife tayın edildiğini söylemeleridir.
a) İMAMET


İmama itaat ve onu kabul imandan bir cüzdür. İmamlar nasla tayin olur. İmam en büyük öğreticidir. O her türlü hatadan masumdur……
b) İLAHİYAT :


Allah kendisine hiçbir şeyin benzemediği ezeli ve ebedidir. O cisim değildir ahirette görünmez…….
c) NÜBÜVVET :


İnsanların dünya ve ahirette saadetini sağlamak içindir. Peygamberlerin mucizeleri vardır. Hz Muhammed’in mucizesi kurandır……
d) AHİRET :


Diriliş, cennet, cehennem, ikap vuku bulacaktır…….
4. Şii Fırkalar


Şiilikte çok aşırı giden veya bunun aksine hareket eden ve bu ikisi arasında orta yolu tutanlar vardır.
Çok aşırı gidenler, Hz. Ali'yi ilâhlık mertebesine çıkarmışlardır. Daha az aşırı olanlar ise Hz. Ali'yi peygamberlik derecesine yükseltmişler ve onun, Resulullah (S. A. V. )'den üstün olduğunu iddia etmişlerdir. Şimdi aşırı giderek, îslâmdan çıkan bu aşırı uçların bir kısmını izah edelim.
Günümüzdeki şiiler, bunların Şiiliğini reddederler. Biz de bunların müslüman olduklarını kabul etmeyiz
Aşırı giden şii gruplar şunlardır: 1) SEBEİYYE, 2) GULAT, ve 3) GURABİYYE
a) SEBEİYYE


Bunlar, Abdullah İbn-i Sebe'ye tâbi olanlardır. İbn-i Sebe' Hiyreli bir Yahudi idi. Kendisini müslüman olarak gösteriyordu.
İbn-i Sebe', bozuk düşüncelerini ve fitne zehirini müslümanlar arasında peyderpey yayıyordu. Görüşlerine esas olarak Ali İbn-i Ebî Talib'i almıştı. îbn-i Sebe', Tevratta her peygamberin bir vekili olduğunu gördüğünü, Hz. Ali'nin de Hz. Muhammed'in vekili olduğunu, Hz. Muhammed, peygamberlerin en üstünü olduğu gibi Hz. Ali'nin de vekillerin en üstünü olduğunu ve Hz. Muhammed'in tekrar dünyaya döneceğini insanlar arasında yaymaya başlamıştı.
Hz. Ali (R. Â. ) şehit edilince İbn-i Sebe' insanların Hz. Ali'yi sevmelerini ve şehit oluşuna çok üzülmelerini istismar etti. Hz. Ali'nin ölümü hakkında insanları saptırmak ve onların inançlarını bozmak için karakterine uygun olarak çeşitli yalanlar yaymaya başladı, îbn-i Sebe‘ öldürülenin Hz. Ali olmayıp, onun şekline giren bir şeytan olduğunu, Hz. İsa'nın göğe çekildiği gibi Hz. Ali'nin de göğe çekildiğini anlatmaya başladı.
b) GALİYYE veya GULAT


Sebeiyye fırkasının bir diğer versiyonu gulattır. Başında yine İbn Sebe vardır. Bunlara göre imamda uluhiyet vardır. Bunların anlayışları Hululıyye Tenasühiyye Yahudilik ve Hrıstıyanlıktan kaynaklanır. Bunlarda dört husus göze çarpar.
1)Teşbih 2)Allah’ın zahir olması 3)Ric’at 4)Tenasüh
c) 2)ĞURABİYYE


Bu gurup da aşırı fırkalardan biridir. Hz Ali’yi hemen hemen Hz. Muhammed (S. A. V. )'den üstün saymışlardır. Bunlar, peygamberliğin aslında Hz. Ali'ye ait olduğunu, fakat Cebrail'in, hatâ ederek Hz. Ali yerine Hz. Muhammed'e geldiğini iddia ederler. Bunlara «Kargacılar» anlamına «Ğurabiyye» denilişinin sebebi; bunların, «Karganın kargaya benzediği gibi Hz. Ali de Hz. Peygamber'e benzer» demeleridir. Bu yüzden Cebrail vahyi getirdiği zaman karıştırmıştır. Hz Ali’nin de Hz Muhammed’e çok benzediği için Hz Muhammed’e getirmiştir.
Şiiler, yukarıda geçen sapık inançlı fırkaları ve benzerlerini, kendilerinden saymazlar, onların aşırı olduklarını söylerler ve onların çoğunu müslüman dahi kabul etmezler.
Bu sebeple: Bu fırkalar İslâm tarihinde «Şiilik» adı altında zikredilmişler, bunlardan tamamen beri olan birçok Şii yazarlar ise, bunların suçlarının cezasını çekmişlerdir.
Hasılı durum ne olursa olsun İslâmdan çıkan bu fırkaların bugünkü Şiiler arasında gözle görülecek hiçbir varlıkları yoktur. Bugünkü Şiilerin arasında, imamları, insanların gözü önünde açıkça ilahlaştıran veya Cebrail'in peygamberliği getirirken hata ettiğini iddia eden hiçbir kimse yoktur.
Diğer Fırkalar şunlardır:
a) KEYSANİYYE


Bunlar, Muhtar b. Ebî Ubeyd b. Mes'ud es-Sakafi adlı kişiye tâbi olanlardır. Muhtar, önceleri Haricî mezhebine tâbi idi, daha sonra Hz. Ali'ye yardım eden şiilerden oldu. Keysaniyye, Keysan adlı bir kişinin adını taşımaktadır, Keysan‘ın, yukarıda adı geçen Muhtar adlı şahıs olduğu söylenilmiştir. Diğer bir görüş ise Keysan'ın Hz. Ali (R. A. )'ın kölesi veya oğlu Muhammed b. Hanefiye'nin talebesi olduğunu söylemiştir.
Keysaniyye'nin kısaca temel prensipleri:
A) Keysaniyye inancı, Sebeîler gibi ehl-i beytten gelen imamları ilahlaştırma temeli üzerine kurulu olmayıp, imamı mukaddes bir şahıs sayma, ona son derece itaat etme, ilmine kayıtsız-şartsiz güvenme esasları üzerine kuruludur. Keysanîler, imamın hata işlemyeceğine inanırlar. Çünkü onlara göre imam, ilâhi ilmin bir sembolüdür.
B) Sebeîler gibi Keysanîler de imamın tekrar döneceğine inanırlar. Bunlara göre dönecek olan imam, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'den sonra gelen Muhammed b. Hanefiyye'dir. İçlerinden bir kısmı Muhammed b. Hanefiyye'nin öldüğüne, tekrar dirilip geri döneceğine inanırken, çoğunluğu teşkil eden diğer bir kısmı ise, onun ölmediğine «Rıdvâ» dağında, yanında bal ve su olduğu halde yaşadığına inanırlar.
C) Keysanîler, «Bedâ». diye adlandırılan, sonradan meseleyi kavrayıp, ona göre görüş değiştirme prensibine inanırlar. Bu prensibe göre Allah Teâlâ, bilgisinin değişmesi neticesinde istediği şeyi değiştirir. Bir şeyi evvelâ emreder, sonra o şey hakkındaki bilgisi değiştiği için birinci emrinin aksini emreder. Bu hususta Şehristanî şöyle der: «Muhtar «Bedâ» prensibini seçti. Çünkü o meydana gelen hadiseleri, ya kendine gelen bir vahiy veya imanı tarafından gönderilen bir mektup yoluyla bildiğini iddia ederdi. Arkadaşlarına, bir şeyin olacağını veya bir hadisenin meydana, geleceğini haber verirdi. Eğer olay, haber verdiği gibi cereyan ederse bunu iddialarına delil gösterirdi. Şayet olaylar haber verdiği gibi çıkmazsa «Rabbmizin görüşü değiştiği için hadiseyi değiştirdi» derdi.
Şüphesiz ki bu görüş, apaçık bir sapıklıktır, bozuk bir inançtır.
D) Keysanîler, ruhların ölenlerden ayrılıp yeni doğan canlılara girmesi anlamına gelen «Ruhların tenasühü» görüşüne inanırlar.
Aslında bu görüş, Hint felsefesinden alınmıştır. Bu iddiayı onlar ileri sürmüşlerdir. Hint felsefecileri, ruhun üstün bir hayvandan çıkıp, âdi bir hayvana girmesiyle azap gördüğünü, âdi bir hayvandan çıkıp yüksek bir hayvana girmesiyle de mükâfatlandırıldığını ileri sürmüşlerdir.
Keysaniler, Hint asıllı olan bu felsefenin hepsini almamışlar, sadece imamlara ait bazı meseleleri almışlardır.
E) Keysaniler şöyle derler: «Her şeyin bir zahiri bir de bâtını vardır. Her şahsın bir ruhu vardır. İndirilen her âyetin bir te'vili vardır. Bu dünyada temsili olarak mevcut olan her şeyin bir hakikati vardır. Bu âlemde bulunan hikmet ve surlar bir insan şahsında toplanmıştır. Bu hikmet ve sırları Hz. Ali, oğlu Muhammed b. Hanefiyye'ye tahsis etmiştir. Bu ilimler kimde toplanırsa gerçek imam işte O'dur. .
b) ZEYDİYYE


Şii mezhebinin ehli sünnet vel-cemaate en yakın olan ve en mutedil davranan gurubu bu fırkadır.
Bu fırka imamları peygamberlik derecesine yükseltmemiş, hatta peygambere yakın bir derecede de saymamış, onların da diğer insanlar gibi olduklarını, ancak Resulullah‘ın dışında bütün insanlardan üstün olduklarını kabul etmişlerdir.
Resululîah (S. A. V. )'in sahabîlerinden herhangi birini kâfirlikle itham etmemişler, özellikle Hz. Ali'nin kendilerine bey'at ettiği ve Halifeliklerini kabul ettiği sahabîleri ağır şekilde suçlamamışlardır. Bu fırkanın imamı, Zeyd b. Ali Zeynelâbidin'dir
Zeydiyyenin Bazı Görüşleri
Zeydiye mezhebine mensup olanlar, Resulullah (S. A. V. )'in vasiyetle beyan ettiği imamın, isim ve şahsiyetle tayin edilmiş bir kişi olmadığına, sıfatları zikredilerek tayin edildiğine inanırlar. Zikredilen sıfatlar, Resulullah (S. A. V. )'den sonra Hz. Ali'nin imam olduğunu ortaya koyar. Çünkü bu sıfatlar, Hz. Ali'ye olduğu kadar başka hiçbir kimsede bulunmamıştır.
Zeydiyye mezhebine göre, aynı devirde iki bölgede iki ayrı imama biat etmek caizdir. Böylece her imam, kendisini imam ilân ettiği bölgede imam olarak kalır. Yeter ki Zeydîlerin saydıkları sıfatlara sahip olsun ve «ehlül Halli vel akd» tarafından başa getirilmiş olsun.
Bu sözden anlaşıldığı gibi Zeydiyye mezhebine mensup olanlar, bir bölgede iki halife bulunmasını caiz görmezler. Çünkü bu durum, orada bulunan insanların iki ayrı halifeye biat etmelerini gerektirir ki, bu da sahih delillerle yasaklanmıştır.
Zeydiler, büyük günah işleyenin samimiyetle tevbe edip günahlarından vazgeçmedikçe devamlı olarak cehennemde kalacaklarına inanırlar. Bu meselede Zeydîler, Muteziîe'nin yolunu tutmuşlardır. Çünkü Zeyd'in, Mutezîle'nin lideri Vâsıl b. Ata ile büyük bir ilişkisi bulunmuştur.
Zeyd'in Vâsıl ile olan bu ilişkisi ve diğer bir kısım sebeplerden dolayıdır ki bir kısım şiiler Zeyd'i sevmezler.
Zeydiye'yi iki kısma ayırabiliriz:
Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer'in halifeliğini kabul eden ve Rafizîlerden sayılmayan önceki Zeydiler.
2) Bu iki zatın halifeliklerini kabul etmeyen ve Rafizi olan sonraki Zeydîler.
Bugün, Zeydiye mezebi hmensupları Yemen'de bulunmaktadır. Bunlar, ilk Zeydilere daha yakındırlar.
c) İMAMIYYE


Bu grubun üzerinde durduğu nokta: «îmamiye» sıfatıdır. Çünkü bunların hepsi, Zeyd b. Ali (R. A. )'ın dediği gibi, imamın sıfatla tayin edilmeyip şahsen tayin edildiğini iddia ederler.
Hz. Ali, Peygamber tarafından tayin edilmiştir. O da, Peygamber (S. A. V. )'in vasiyeti gereği, kendisinden sonra gelecek imamları tayin eder. Bunlar, imamları «Vasiler» olarak adlandırırlar. İmamiyye mezhebinde olanlar, Hz. Ali (R. A. )'ın, Peygamber Efendimizden gelen açık ve kesin bir delille bizzat imam tayin edildiği, imamın, sıfatlarıyla tayin edilmediği hakkında ittifak etmişler.
Resulullah‘ın tayin ettiği o şahıs, Hz. Ali'dir. İmamîler, Resulullah (S. A. V. ) tarafından bizzat Hz. Ali (R. Â. )'ın halife olarak tayin edildiğine delil olarak, doğru ve sahih olduğunu zannettikleri bazı hadisleri gösterirler. Bu hadisler şunlardır:
«Ben kimin dostu isem Ali de onun dostudur. Ey (kim) Sen ona dost olana dost ol, düşman olana düşman ol. »[
«Sizin en iyi hüküm, vereniniz Ali'dir. »[
İmamiye mezhebi mensupları, Peypgamber Efendimiz (S. Â. V. ) zamanında görülen bazı hadiselerden de, Hz. Ali'nin, Peygamber tarafından halife tayin edildiğine dair deliller çıkarmaya çalışırlar, Meselâ:
Resulullah (S. A. V. ) hiçbir sahabeyi Hz. Âli'ye âmir tayin etmemiştir. Hz. Ali, Resulullah'dan ayrı bulunduğu her harp ve müfreze harekatında âmir kendisi olmuştur. Ebubekir, Ömer ve diğer sahabîler böyle değildirler. Çünkü onlar bazan âmir olmuşlar, bazan da başkaları onlara âmir tayin edilmiştir. Bunun en güzel örneği; Hz. Ebubekir ve Ömer'in de içinde bulundukları ve Resulullah‘ın, başına komutan olarak Üsame'yi tayin ettiği ordudur.
İmamiyye Şîası gaybet-i kübra yani büyük gaybetin başlamasından itibaren İran'ın resmi mezhebi olduğu 10. (16) asra kadar İslâm dünyasında güçlü bir varlık göstermemiştir. Ancak Safevilerin kurulmasıyla İmamiyye 907 (1501) 1149 (1736-37) yılları arasında kendisini himaye eden bir devlete sahip olmuştur. Şah İsmail devrinden itibaren İran'da camilerde ilk üç halifeye lânet edilmesi kararlaştırılmış, ezana ilaveler yapılmıştır.
İmamiler, Hz, Ali'nin nass yoluyla Resulullah‘ın halifesi olduğu hususunda ittifak ettikleri gibi, Hz. Ali'nin, Hz. Fatıma'dan doğma oğulları Hasan ve Hüseyin'in, Hz. Ali'den sonra sırasıyla, hilafete 'gelmesi gereken vekiller oldukları hususunda da ittifak etmişler ancak, bunlardan sonra gelecek olan halifeler hakkında ihtilâfa düşmüşlerdir. Hatta bu hususta yetmişten fazla fırkaya ayrıldıkları söylenilmektedir. Aralarında en büyük iki fırka İSNAAŞERİYYE ve İSMAİLİYYE’dir
C1) İSNAAŞERİYYE


Bunlar, halifeliğin, Hz. Hüseyin (R. A. )'dan sonra Ali Zeynelâbidin'e ondan sonra Muhammed el-Bâkır'a ondan sonra Cafer-i Sadık'a, ondan sonra Musa Kâzım'a, ondan sonra Ali el-Rıda'ya, ondan sonra Muhammed el-Cevad'a, ondan sonra Ali el-Hadiye, ondan sonra Hasan el-Askeriye, ondan sonra onikinci imam olan Askerî'nin oğlu Muhammed'e ait olduğunu kabul ederler. İsnaaşeri'ler, onikinci imam Muhammed'in, babasının evinde «Sirdab» diye adlandırılan bir sığmağa girip gizlendiğine ve bir daha dönmediğine inanırlar. İsnaaşerîler, gizlenen onikinci imamın yaşı mevzuunda ihtilâf ederek bazıları, gizlendiği zaman yaşının dört olduğunu, bazıları ise sekiz yaşında olduğunu söylerler. Yine İsnaaşeriler, gizlenen onikinci imamın, vereceği hüküm hakkında da ihtilâf etmişler, bazıları, kaybolduğu yaşta iken, halifenin bilmesi gereken şeyleri bildiğini ve ona itaat etmenin vacib olduğunu ileri sürerken, diğer bir kısmı, hüküm vermenin, gizlenen imamın mezhebine mensup âlimlere ait olduğunu söylemişlerdir.
Günümüzdeki isnaaşeriyye mezhebi mensupları bu son görüşü benimsemektedirler. Irak nüfusunun hemen hemen yarısı, îsnaaşeriyye mezhebine mensup olan Şiiîerdendir.
Şİİ İMAMLAR ŞECERESİ
1)Ali b. Ebi Talib
2)Hasan 3)Hüseyin 4)Ali Zeyne’l Abidin 5)Muhammed Bakır
6)Ca’fer Sadık 7)Musa Kazım
8)Ali Rıza 9)Muhammed Cevad
10)Ali Hadi 11)Muhammed Hasan Asker


12) Muhammed Mehdi Muntazar
C2) İSMAİLİYYE


Daha önce de işaret ettiğimiz gibi îsmailiyye, İmamiyenin bir koludur. Bu fırka, çeşitli îslâm ülkelerine yayılmıştır. Bir kısmı Afrika'nın güneyinde ve orta kısmında, diğer bir kısmı Şam'da, çoğunluğu ise Hindistan ve Pakistan'da bulunmaktadır. Bu mezhep, İsmail b. Cafer es-Sadık'a nisbet edilir. Bu mezhebe mensup olanlar, imamların sıralanması meselesinde Cafer-i Sâdık'a kadar, İsnaaşeriyye taifesiyle ittifak halindedirler. İsnaaşeriyyeler, imamlığın, Cafer-i Sadık'tan sonra Cafer'in oğlu Musa Kâzım'a geçtiğine inanırlarken, İsmailiyye gurubu, Cafer-i Sâdık'ın diğer oğlu İsmail'e geçtiğini ileri sürerler. İsmailiyye mezhebine mensup olanlar, İsmail'in imam olduğunun babası Cafer-i Sâdık'ın nassı ile (sözü ile) sabit olduğunu, ancak İsmail'in, babasından önce öldüğünü ileri sürerler
İsmail'in, babası Cafer-i Sadık'tan önce ölmesine rağmen, İsmailiyye mezhebinde olanlar, Cafer'den sonra oğlu İsmail'in, imam olacağına dair, Cafer'in nassını geçerli sayarlar. Çünkü bunlara göre, imamın söylemiş olduğu bir nassı geçerli saymak, onu geçersiz saymaktan daha evladır.
İsmaililere göre imamlık, Cafer'in oğlu İsmail'den sonra, İsmail'in oğlu Muhammed Mektum'a geçmiştir. Muhammed Mektum «Gizlenen imamlar» mânâsına gelen «Mektum imamların» birincisidir. Çünkü İsmaililer, imamın gizli olabileceğini, buna rağmen ona itaatin gerekliliğini savunurlar. Bunlara göre imamın gizli oluşu, imam oluşuna engel teşkil etmez.
Diğer Şii mezhepleri gibi bu mezhep de Irak'ta ortaya çıkmış ve diğer mezhep mensuplarının gördükleri işkencelere bunlar da uğramışlardır. İşkence ve baskılar neticesinde bu mezhebe mensup olanlar. İran'a, Horasan'a ve onların komşuları Hindistan'a, Türkistan'a kaçmışlar, mezheplerine eski Fars inançları ve Hint görüşleri karışmış, neticede birçokları hak yoldan sapmışlar, heva ve heveslerine uymuşlardır. İşte bu sebeple, İsmailiyye adını birçok fırkalar taşımaktadır. Bazıları İslâm'ın dışına çıkmamışken , bazıları islâm'ın değişmez hükümleriyle çelişen bir kısım düşünce ve inançları benimseyerek İslâm çerçevesinin dışına çıkmışlardır.
İsmailiyye mezhebine mensup olanlara «Batıniler» de denir. Böyle adlandırılmalarının sebeplerinden biri, bunların, inançlarını insanlardan gizlemeleridir. Gizlemelerinin sebebi ise önceleri zulüm ve işkenceye uğramaları idi. Daha sonra ise, inançlarını gizlemek, onların bazı guruplarında psikolojik bir hastalık durumuna geldi. Bunların davranışları ve içyüzleri, Haçlı seferlerinin ve Tatarların savaşları sırasında ortaya çıkmıştır. Bunların bir kısmı İslâm'a ve Müslümanlara bir belâ kaynağı olmuştur.
Bunların «Batınîler» diye adlandırılma sebeplerinden biri de bunların, birçok zaman «îmam gizlidir» diye iddiada bulunmalarıdır.
İsmailîlerin mutedil olanlarının benimsedikleri görüşler şu üç temel üzerine kurulmuştur. İsnaaşeriyyeler de bu fikirlerin çoğuna aynen katılırlar.
1) İlâhî feyiz: Bu, 'Allah'ın, imamlara lütfettiği bir bilgidir. 'Allah Tealâ, imamları, imamlıkları icabı derece ve ilim yönünden, insanlardan üstün kılmıştır, imamlarda, başkalarında olmayan ilimler vardır. Onlara, diğer insanların idrak edemedikleri şer'î ilimler verilmiştir.
2) İmamın açık ve tanınan bir kişi olması gerekli değildir. Bilâkis imam, gizli ve tanınmayan biri de olabilir. Buna rağmen ona itaat edilmesi vaciptir. O, insanlara doğru yolu gösteren mehdidir. O, geçen nesillerde ortaya çıkmamışsa da bir gün mutlaka ortaya çıkacak, kıyamet kopmadan önce, zulüm ve haksızlıkla dolan yeryüzünü adaletle dolduracaktır.
3) İmana, hiçbir kimsenin önünde sorumlu değildir. İmam ne yaparsa yapsın, hiçbir kimse onu hatalı görmez. Bilâkis, herkesin, ona inanması vaciptir. Onun yaptığı her şey hayırdır. Ondan, şer çıkmaz. Çünkü imamda hiçbir kimseye verilmeyen bir ilim vardır.
îşte bu sebeple İsmailîler, imamların masum olduğuna inanırlar. Buradaki masumluğu, bizim anladığımız şekliyle «Hata işlemezler» mânâsına almamışlardır. Onlara göre imamın masumluğu şu mânâ dadır: Bizim hata sandığımız şeyleri diğer insanların yapması caiz olmadığı halde imamlar yapabilir. Çünkü onlarda, yollarını aydınlatan ilim vardır.
d)DÜRZİLER


Çoğunluğu Şam'da yaşayan Dürzi'lerin, Hakimilerle büyük bir ilişkisi vardır.
Bunların durumlarının ne olduğu bugün bilinmemektedir. İnanç ve davranışlannı komşularından, eş ve dostlarından saklarlar. Durumlarının ne olduğunu Allah daha iyi bilir.
e) HAKİMİYYE


Bunlar İslâmî sınırları aşan aşırı uçlardandır. Hakimiye fırkasında olanların bir kısmi; «Allahın nurunun yeryüzünü aydınlatması» meselesinde çok aşırı gitmişler, Allah'ın, imama hulul ettiği görüşüne varmışlar ve imama ibadet etmeye davet etmişlerdir.
Bu aşırı gurubun reisi, Allah'ın, kendisine hulul ettiğini (girdiğini) iddia eden ve insanları kendine ibadet etmeye çağıran, Fatımi devletinin başkanlarından «el-Hâkim bî-Emrillah» dır. Bu kişi, önce kendini gizledi, daha sonra bazı rivayetlere göre öldü, bazılarına göre ise öldürüldü. Tercih edilen görüş, Hâkim'in, bir kısım akrabaları tarafından öldürüldüğüdür. .
«el-Hâkim bî-Emrillah»‘ın müridleri ve kendisinden sonra ortaya çıkan mezhebine tâbi olanlar Hâkim'in öldürüğünü kabul etmezler. Onun gizli yaşadığını ve birgün döneceğini iddia ederler.
İşte bu fırkaya «Hakimiyye» adı verilir.
f) NUSAYRİLER


Bu fırka mensupları, Hakimîler gibi Şam'da yaşamışlardır. İsnaaşeriyye fırkasıyla beraber bulunmuşlardır. Daha doğrusu bunlar, İsnaaşeriyye'ye mensup olduklarını iddia ederler.
Nusayriler, ehli beyt'e mutlak bir bilgi verildiğine, Hz. Ali'nin ölmediğine, onun ilâh olduğuna veya ilâha yakın bir derecede bulunduğuna inanırlar. Nusayrîler, şeriatın, bir zahiri bir de bâtını olduğu ve bâtınını imamların bildiği hususunda, Batınîyye fırkasıyla birleşmektedirler.
Bunlara göre nur, asrın imamının üzerine doğar, onu şeriatın hakikatlarını, zahirini değil, bâtınını anlamaya sevkeder.
Kısaca bu fırkanın görüşleri Şii fırkalarına mensup olan ve bir çok Şiilerin reddettikleri aşırı görüşlerin bir karışımıdır. Bunlar, halihazırda hiçbir mensubu bulunmayan kâfir Sebeiyye fırkasından «Hz. Ali'nin Allah olduğu, onun ebediliği ve tekrar döneceği» görüşünü almışlar, Batınıyyeden ise, «şeriatın bir zahiri bir de bâtını» olduğu görüşünü almışlardır.
Bu fırkanın îleri gelenlerinden bir kısmı müridlerini esrarla uyuşturarak yoldan çıkarıyorlar ve kendilerine bağlıyorlardı. Bunun içindir ki tarihte bunlar «Haşşaşîn» (esrarcılar) diye adlandırılmışlardır.
Günümüzde İslâm dünyasının muhtelif yerlerinde Şîa mevcudu kesin bir istatistik bulunmamasına rağmen %7 - %9 arasında tahmin edilmektedir.
SONUÇ


Şîa fırkaları arasında müşterek nokta İmamet esasıdır. Düşüncelerine göre Cenab-ı Hak Hz. Peygamber'i İslâm dinini yaymak için göndermiş, o da peygamberlik görevini yerine getirerek yirmi üç sene süreyle Allah'ın dinini neşretmiştir. Hz. Peygamber'in inanç ve amel yönünden yirmi üç sene zarfında gerçekleştirdiği ıslah hareketinin O'nun ölümü ile ortadan kalkması Allah'ın hikmetine uygun düşmez. Bu sebeple Hz. Peygamber'in faaliyetlerinin boşa gitmemesi ve devam etmesi için nübüvvetle eş değer olan bir imamet müessesesi gereklidir. İslâm dünya durdukça devam edecek bir ilahî din olduğuna göre bütün zamanlar boyunca, Hz. Peygamber adına dinî konulara çözüm getirecek ve İslâm ümmetini yönetecek bir imama zaruri olarak ihtiyaç vardır. Bu imamın Hz. Peygamber'in neslinden olması gereklidir.
©2011:theschk parlak


Kaynak: http://www.msxlabs.org/forum/din-ilahiyat/333979-tarikatlar-kultler-mezhepler-sia-siilik.html#ixzz1UoRsb6DN

toklucaktan haberler

dernek nedir.amaçları

TOKLUCAK DER .in ARIK DER ile ZARA DER. yanyana olan arsa ile ilğili bilgiler.. 1- konu hakkında gelişmeler.. 2- varılan durum 3- dernek üyelerinin konu hakkında bilgileri GEREKLİ BİLGİLER TOPARLANIP ..GELİŞMELER..SİZLERE DUYURULACAKTIR. MAİL. ADRESİM ..haloyildiz@gmail.com ..SİZLERİN ULAŞABİLDİĞİ BİLGİLERİ PAYLAŞIRSANIZ ..YAYINLARIZ. ERGÜN YILDIZ..

DERNEK NEDİR? NASIL KURULUR?

Derneğin tanımı

23.11.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5253 sayılı Dernekler Kanununun 2. maddesinde derneğin tanımı; " Dernek: Kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, en az yedi gerçek veya tüzel kişinin, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklarını” olarak yapılmıştır.

Kimler dernek kurabilir

Fiil ehliyetine sahip gerçek veya tüzel kişiler, önceden izin almaksızın dernek kurma hakkına sahiptir.

Dernek kurucusu olabilmeleri ile ilgili olarak, Türk Silâhlı Kuvvetleri ve kolluk kuvvetleri mensupları ile kamu kurum ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri hakkında özel kanunlarında getirilen kısıtlamalar saklıdır.

Ayrıca, onbeş yaşını bitiren ayırt etme gücüne sahip küçükler; toplumsal, ruhsal, ahlakî, bedensel ve zihinsel yetenekleri ile spor, eğitim ve öğretim haklarını, sosyal ve kültürel varlıklarını, aile yapısını ve özel yaşantılarını korumak ve geliştirmek amacıyla yasal temsilcilerinin yazılı izni ile çocuk dernekleri kurabilir veya kurulmuş çocuk derneklerine üye olabilirler.

Oniki yaşını bitiren küçükler yasal temsilcilerinin izni ile çocuk derneklerine üye olabilirler ancak yönetim ve denetim kurullarında görev alamazlar.

Çocuk derneklerine onsekiz yaşından büyükler kurucu veya üye olamazlar.

Dernek kurucusu olacak kişilerde aranan fiil ehliyetine ne şekilde sahip olunur.

4721 sayılı Türk Medeni Kanununda belirtildiği üzere; ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.

Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmamak: Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ve bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmamak yada bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkûm bulunmamaktır.

Ergin olmak: Onsekiz yaşını doldurmuş olmak veya onsekiz yaşın doldurmamış olduğu halde evlenmiş olmak yada onbeş yaşını doldurmuş küçüklerin kendi isteği ve velisinin rızasıyla mahkemece ergin kılınmış olmaktır.

Tüzel kişiler, kanuna ve kuruluş belgelerine göre gerekli organlara sahip olmakla, fiil ehliyetini kazanırlar. Tüzel kişinin iradesi, organları aracılığıyla açıklanır.

Dernekler özel hukuk tüzelkişisi olup, Türk Medeni Kanununun 48. maddesinde belirtilen tüm hak ve yetkilere sahiptir.

Hangi amaçla dernek kurulamaz

Anayasa ve kanunlarla açıkça yasaklanan amaçları veya konusu suç teşkil eden fiilleri gerçekleştirmek amacıyla dernek kurulamaz.

Derneğin amacı; kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir gayeyi gerçekleştirmeye yönelik, anlaşılabilir ve süreklilik arz etmelidir. Hukuka veya ahlâka aykırı olmamalıdır.

Derneğin kuruluş şekli

Dernekler, kuruluş bildirimini, dernek tüzüğünü ve gerekli belgeleri yerleşim yerinin bulunduğu yerin en büyük mülki amirine verdikleri anda tüzel kişilik kazanırlar.

Dernek tüzüğünün içeriği

Dernekler Mevzuatı gereğince derneğin tüzüğünde aşağıda gösterilen hususların belirtilmesi zorunludur:

a-Derneğin adı ve merkezi. (Derneğinizin adı, daha önce kurulmuş olan bir derneğin adından farklı olmak zorundadır. Dernek adını kontrol etmek için tıklayınız)

b-Derneğin amacı ve bu amacı gerçekleştirmek için dernekçe sürdürülecek çalışma konuları ve çalışma biçimleri ile faaliyet alanı.

c-Derneğe üye olma ve üyelikten çıkmanın şart ve şekilleri.

d-Genel kurulun toplanma şekli ve zamanı.

e-Genel kurulun görevleri, yetkileri, oy kullanma ve karar alma usul ve şekilleri.

f-Yönetim ve denetim kurullarının görev ve yetkileri, ne suretle seçileceği, asıl ve yedek üye sayısı.

g-Derneğin şubesinin bulunup bulunmayacağı, bulunacak ise şubelerin nasıl kurulacağı, görev ve yetkileri ile dernek genel kurulunda nasıl temsil edileceği.

h-Üyelerin ödeyecekleri giriş ve yıllık aidat miktarının belirlenme şekli.

ı-Derneğin gelir kaynakları.

i- Derneğin borçlanma usulleri.

j- Derneğin iç denetim şekilleri

k-Tüzüğün ne şekilde değiştirileceği.

l-Derneğin feshi halinde mal varlığının tasfiye şekli.

m-Dernek geçici yönetim kurulu üyelerinin adı, soyadı, görev ünvanı.

Dernek tüzüğünde kanunen belirtilmesi zorunlu hususlar dışında, Kanuna aykırı olmamak kaydıyla tüzükte yer alması istenilen diğer hükümler eklenebilir.

Örnek Dernek Tüzüğü İçin Tıklayınız.

Dernek kuruluşu için gerekli belgeler

Dernek kurucuları (en az yedi gerçek veya tüzel kişi) tarafından imzalanmış olan (Dernekler Yönetmeliği Ek-2’de bulunan) iki adet kuruluş bildirimi ve aşağıda belirtilen ekleri, derneğin kurulacağı yerin mülki idare amirliğine verilir.

a) Kurucular tarafından her sayfası imzalanmış üç adet dernek tüzüğü,

b) Kurucuların nüfus cüzdan fotokopisi,

c) Dernek kurucuları arasında tüzel kişiliklerin bulunması halinde; bu tüzel kişilerin unvanı, yerleşim yeri ve kuruluş belgesi ile tüzel kişiliklerin organları tarafından yetkilendirilen gerçek kişi de belirtilmek kaydıyla bu konuda alınmış kararın fotokopisi,

d) Kurucular arasında yabancı dernek veya dernek ve vakıf dışında kar amacı gütmeyen kuruluşlar bulunması halinde, bu tüzel kişilerin dernek kurucusu olabileceğini gösteren İçişleri Bakanlığınca verilmiş izin belgesi,

e) Kurucular arasında yabancı uyruklular varsa, bunların Türkiye'de yerleşme hakkına sahip olduklarını gösterir belgelerin fotokopileri,

f) Yazışma ve tebligatı almaya yetkili kişi veya kişilerin adı, soyadı, yerleşim yerlerini ve imzalarını belirten liste.

Büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerdeki dernek kuruluş işlemlerinde istenen belgeler birer arttırılarak verilir.

Dernekler, kuruluş bildirimi ve eklerini mülki idare amirliğine vermek suretiyle tüzel kişilik kazanırlar.

Çocuk derneklerine tüzel kişiler kurucu veya üye olamazlar, ayrıca çocuk derneklerinde kuruluş bildirimine, kurucu çocukların yasal temsilcilerinin izni eklenir.

Dernek kuruluş bildiriminin incelenmesi

Dernek kuruluş bildirimi ve belgelerin doğruluğu ile dernek tüzüğü, en büyük mülki amir tarafından altmış gün içinde dosya üzerinden incelenir.

Kuruluş bildiriminde, tüzükte ve kurucuların hukuki durumlarında kanuna aykırılık veya noksanlık tespit edildiği takdirde bunların giderilmesi veya tamamlanması derhal kuruculardan istenir. Bu istemin tebliğinden başlayarak otuz gün içinde belirtilen noksanlık tamamlanmaz ve kanuna aykırılık giderilmezse; en büyük mülki amir, yetkili asliye hukuk mahkemesinde derneğin feshi konusunda dava açması içir durumu Cumhuriyet savcılığına bildirir. Cumhuriyet savcısı mahkemeden derneğin faaliyetinin durdurulmasına karar verilmesini de isteyebilir.

Kuruluş bildiriminde, tüzükte ve belgelerde kanuna aykırılık veya noksanlık bulunmaz ya da bu aykırılık veya noksanlık belirli sürede giderilmiş bulunursa; keyfiyet derhal derneğe yazıyla bildirilir ve dernek, dernekler kütüğüne kaydedilir.

Derneğin zorunlu Organları hangileridir

Derneğin zorunlu organları, genel kurul, yönetim kurulu ve denetim kuruludur.

Dernekler zorunlu organları dışında başka organlar da oluşturabilirler. Ancak, bu organlara zorunlu organların görev, yetki ve sorumlulukları devredilemez.

Genel kurul, derneğin en yetkili karar organı olup; derneğe kayıtlı üyelerden oluşur. Genel kurul, dernek organlarını seçer ve derneğin diğer bir organına verilmemiş olan işleri görür.

Genel kurul, üyeliğe kabul ve üyelikten çıkarma hakkında son kararı verir, derneğin diğer organlarını denetler ve onları haklı sebeplerle her zaman görevden alabilir.

Yönetim kurulu, beş asıl ve beş yedek üyeden az olmamak üzere dernek tüzüğünde belirtilen sayıda üyeden oluşur.

Yönetim kurulu, derneğin yürütme ve temsil organıdır; bu görevini kanuna ve dernek tüzüğüne uygun olarak yerine getirir.

Temsil görevi, yönetim kurulunca, üyelerden birine veya bir üçüncü kişiye verilebilir.

Denetim kurulu, üç asıl ve üç yedek üyeden az olmamak üzere dernek tüzüğünde belirtilen sayıda üyeden oluşur.

Denetim kurulu, denetleme görevini, dernek tüzüğünde belirtilen esas ve usullere göre yapar; denetleme sonuçlarını bir raporla yönetim kuruluna ve genel kurula sunar.

Derneğin kuruluşundan sonra yapılması gereken işlemler

A- Defter tutulması

Dernekler tarafından tutulması zorunlu olan defterler temin edilerek kullanmaya başlanılmadan önce dernekler biriminden veya noterden onaylattırılmalıdır.

Dernekler aşağıda yazılı defterleri tutarlar.

a) İşletme hesabı esasında tutulacak defterler ve uyulacak esaslar aşağıdaki gibidir:

1) Karar Defteri: Yönetim kurulu kararları tarih ve numara sırasıyla bu deftere yazılır ve kararların altı toplantıya katılan üyelerce imzalanır.

2) Üye Kayıt Defteri: Derneğe üye olarak girenlerin kimlik bilgileri, derneğe giriş ve çıkış tarihleri bu deftere işlenir. Üyelerin ödedikleri giriş ve yıllık aidat miktarları bu deftere işlenebilir.

3) Evrak Kayıt Defteri: Gelen ve giden evraklar, tarih ve sıra numarası ile bu deftere kaydedilir. Gelen evrakın asılları ve giden evrakın kopyaları dosyalanır. Elektronik posta yoluyla gelen veya giden evraklar çıktısı alınmak suretiyle saklanır.

4) Demirbaş Defteri: Derneğe ait demirbaşların edinme tarihi ve şekli ile kullanıldıkları veya verildikleri yerler ve kullanım sürelerini dolduranların kayıttan düşürülmesi bu deftere işlenir.

5) İşletme Hesabı Defteri: Dernek adına alınan gelirler ve yapılan giderler açık ve düzenli olarak bu deftere işlenir.

6) Alındı Belgesi Kayıt Defteri : Alındı belgelerinin seri ve sıra numaraları, bu belgeleri alan ve iade edelerin adı, soyadı ve imzaları ile aldıkları ve iade ettikleri tarihler bu deftere işlenir.

b) Bilanço esasında tutulacak defterler ve uyulacak esaslar aşağıdaki gibidir:

1) (a) bendinin 1, 2, 3 ve 6 ncı alt bentlerinde kayıtlı defterleri bilanço esasında defter tutan dernekler de tutarlar.

2) Yevmiye Defteri, Büyük Defter ve Envanter Defteri: Bu defterlerin tutulma usulü ile kayıt şekli Vergi Usul Kanunu ile bu Kanununun Maliye Bakanlığına verdiği yetkiye istinaden yayımlanan Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğleri esaslarına göre yapılır.

Tutulacak defter ve kayıtların Türkçe olması zorunludur. Defterler mürekkepli kalemle yazılır.

Defterler bilgisayar ortamında da tutulabilir. Ancak form veya sürekli form şeklinde tutulacak defterler, kullanılmaya başlanmadan önce her bir sayfasına numara verilerek ve onaylatılarak kullanılabilir. Onaylı sayfalar kullanıldıktan sonra defter haline getirilerek muhafaza edilir.

Yevmiye defteri maddelerinde yapılan yanlışlar ancak muhasebe kurallarına göre düzeltilebilir. Diğer defter ve kayıtlara rakam ve yazılar yanlış yazıldığı takdirde düzeltmeler ancak yanlış rakam ve yazı okunacak şekilde çizilmek, üst veya yan tarafına veya ilgili bulunduğu hesaba doğrusu yazılmak suretiyle yapılabilir. Yanlış rakam ve yazının çizilmesi halinde, bu rakam ve yazıyı çizen tarafından paraflanır.

Defterlere geçirilen bir kayıt; kazımak, çizmek veya silmek suretiyle okunamaz hale getirilemez.

Karar defterinin sayfa sonunda imza için bırakılan bölümü hariç defterlerin satırları, çizilmeksizin boş bırakılamaz ve atlanamaz. Ciltli defterlerde, defter sayfaları ciltten koparılamaz. Tasdikli form veya sürekli form yapraklarının sırası bozulamaz ve bunlar yırtılamaz.

Derneklere ait belgeler, kaydedildikleri defterdeki kayıt sırasına uygun olarak numaralandırılır ve dosyalanarak saklanır.

Kayıt zamanı;

İşlemler, defterlere günlük olarak kaydedilir. Ancak, gelir ve gider kayıtları;

a) İşlemlerin, işin hacmine ve gereklerine uygun olarak muhasebe düzeni ve güvenliğini bozmayacak bir süre içinde kaydedilmesi şarttır. Bu gibi kayıtlar on günden fazla geciktirilmez.

b) Kayıtlarını devamlı olarak muhasebe fişleri ve bordro gibi yetkili amirlerin imza ve parafını taşıyan belgelere dayanarak tutan derneklerde, işlemlerin bunlara kaydedilmesi, deftere işlenmesi hükmündedir. Ancak bu kayıtlar, işlemlerin esas defterlere kırkbeş günden daha geç intikal ettirilmesine imkan vermez. Dernek defterlerinin denetim amacıyla istenmesi halinde, kırkbeş günlük sürenin dolması beklenmeden kayıtların işlenmesi zorunludur.

Hesap dönemi;

Derneklerde hesap dönemi bir takvim yılıdır. Hesap dönemi 1 Ocak’ta başlar ve 31 Aralık’ta sona erer. Yeni kurulan derneklerde hesap dönemi kuruluş tarihinde başlar ve 31 Aralık’ta sona erer.

Defterlerin ara tasdiki;

Bu defterlerin kullanılmasına sayfaları bitene kadar devam edilir ve defterlerin ara tasdiki yapılmaz. Ancak, bilanço esasına göre tutulan defterler ile form veya sürekli form yapraklı defterlerin, kullanılacağı yıldan önce gelen son ayda, her yıl yeniden tasdik ettirilmesi zorunludur.

B-Dernek gelirlerinin tahsilinde kullanılacak Alındı Belgelerinin bastırılması

Alındı belgelerinin biçimi;

Dernek gelirlerinin tahsilinde kullanılacak Alındı Belgeleri Dernekler Yönetmeliği 42. maddesinde belirtilen biçim ve ebatta yönetim kurulu kararıyla matbaaya bastırılır.

Alındı belgelerinin kontrolü;

Bastırılan alındı belgelerinin seri ve sıra numaraları ile diğer baskı işlerinde kusur bulunup bulunmadığı, sayman üyece kontrol edilir. Kontrolde hatalı olduğu ortaya çıkan cilt veya formlar geri verilerek aynı miktarda yenisi bastırılır. Alındı belgeleri, matbaadan sayman üye tarafından bir tutanak ile teslim alınır.

Alındı belgelerinin deftere kaydı;

Dernek saymanınca teslim alınan alındı belgelerinin tamamı, numarası en küçük olan alındı belgesi cildinden başlamak üzere defterin yalnızca başlangıç, bitiş ve serisi sütunları doldurularak, her bir satırda bir alındı belgesi cildi gösterilecek şekilde alt alta yazılmak suretiyle kaydedilir. Defterin diğer sütunları, alındı belgesi ciltlerinin gelir tahsil edecek kişilere teslim edilmesi veya teslim edilen alındı belgesi cildinin iade edilmesi sırasında doldurulur.

Alındı belgelerinin kullanımı;

Alındı belgeleri, gelir tahsil etme görev ve yetkisine sahip bulunanlara, sayman üyelerce imza karşılığı verilir ve kullanıldıktan sonra imza karşılığı geri alınır. Bu işlemler Alındı Belgesi Kayıt Defterinde gösterilir.

Alındı belgeleri, sabit boyalı sert veya sivri uçlu tükenmez kalemle okunaklı bir biçimde silintisiz ve kazıntısız olarak doldurulur. Ödemede bulunana asıl yaprak koparılarak verilir, koçan kısmı ciltte bırakılır. Düzenleme sırasında hata yapılırsa, hatalı belge yaprağı ödemede bulunana verilmez. Asıl ve koçan yaprakların üzerine “İPTAL” ibaresi yazılıp her ikisi koparılmadan ciltte bırakılır.

Form şeklinde bastırılan alındı belgeleri, elektronik sistemler aracılığıyla doldurulduktan sonra aslı ödemede bulunana verilir; sureti dosyasında muhafaza edilir.

C- Yetki belgesi düzenlenmesi

Dernek adına gelir tahsil edecek kişi veya kişiler, yetki süresi de belirtilmek suretiyle, yönetim kurulu kararı ile tespit edilir. Gelir tahsil edecek kişilerin açık kimliği, imzası ve fotoğraflarını ihtiva eden (Dernekler Yönetmeliği EK-19’da bulunan) “Yetki Belgesi” dernek tarafından üç nüsha olarak düzenlenerek, dernek yönetim kurulu başkanınca onaylanır. Yetki belgelerinin birer sureti dernekler birimlerine verilir.

Dernek adına gelir tahsil edecek kişiler, ancak adlarına düzenlenen yetki belgelerinin bir suretinin dernekler birimine verilmesinden itibaren gelir tahsil etmeye başlayabilirler

Yetki belgelerinin süresi, yönetim kurullarının görev süresi ile sınırlıdır. Yeni seçilen yönetim kurullarının, yetki belgelerini birinci fıkra esaslarına göre yenilemesi zorunludur. Yetki belgesinin süresinin bitmesi veya adına yetki belgesi düzenlenen kişinin görevinden ayrılması, ölümü, işine veya görevine son verilmesi, derneğin kendiliğinden dağıldığının tespit edilmesi veya fesih edilmesi gibi hallerde, verilmiş olan yetki belgelerinin dernek yönetim kuruluna bir hafta içinde teslimi zorunludur. Ayrıca, gelir toplama yetkisi yönetim kurulu kararı ile her zaman iptal edilebilir. Yetki belgesi ile ilgili değişiklikler yönetim kurulu başkanınca, onbeş gün içerisinde dernekler birimine bildirilir.

D -Gelir–Gider İşlemleri

Dernek gelirleri alındı belgesi ile tahsil edilir. Dernek gelirlerinin bankalar aracılığı ile tahsili halinde banka tarafından düzenlenen dekont veya hesap özeti gibi belgeler alındı belgesi yerine geçer.

Dernek adına gelir tahsil etmekle yetkili olan kişiler, tahsil ettikleri paraları otuz gün içerisinde dernek saymanına teslim ederler veya derneğin banka hesabına yatırırlar. Ancak, tahsilatı 2005 yılı için 1000.- YTL’yi (yeniden değerleme oranında artırılır) geçenler, 30 otuz günlük süreyi beklemeksizin tahsil ettikleri parayı en geç iki iş günü içinde dernek saymanına teslim ederler veya derneğin banka hesabına yatırırlar.

Dernek kasasında bulundurulabilecek para miktarı, ihtiyaçlar dikkate alınarak yönetim kurulunca belirlenir.

Dernek giderleri ise fatura, perakende satış fişi, serbest meslek makbuzu gibi harcama belgeleri ile yapılır. Ancak dernekler, Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesi kapsamında bulunan ödemeleri için Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre gider pusulası, bu kapsamda da bulunmayan ödemeleri için Gider Makbuzu düzenlerler.

Dernekler tarafından kişi, kurum veya kuruluşlara yapılacak bedelsiz mal ve hizmet teslimleri (Dernekler Yönetmeliği EK-15’te bulunan) Ayni Yardım Teslim Belgesi ile yapılır. Kişi, kurum veya kuruluşlar tarafından derneklere yapılacak bedelsiz mal ve hizmet teslimleri ise Ayni Bağış Alındı Belgesi ile kabul edilir.

Bu belgeler; Dernekler Yönetmeliğinde ((EK-13) (EK- 14) ve (EK- 15)’de) gösterilen biçim ve ebatta, müteselsil seri ve sıra numarası taşıyan, kendinden karbonlu elli asıl ve elli koçan yaprağından meydana gelen ciltler veya elektronik sistemler ve yazı makineleri aracılığıyla yazdırılacak form veya sürekli form şeklinde, dernekler tarafından bastırılır. Form veya sürekli form şeklinde bastırılacak belgelerin, belirtilen nitelikte olması zorunludur.

Saklama süresi;

Defterler hariç olmak üzere, dernekler tarafından kullanılan alındı belgeleri, harcama belgeleri ve diğer belgeler özel kanunlarda belirtilen süreler saklı kalmak üzere, kaydedildikleri defterlerdeki sayı ve tarih düzenine uygun olarak 5 yıl süreyle saklanır.

İşletme hesabı tablosu;

İşletme hesabı esasına göre kayıt tutan dernekler yıl sonlarında (31 Aralık) (Dernekler Yönetmeliği EK-16’da gösterilen biçimde) “İşletme Hesabı Tablosu” düzenlerler.

Bilanço esasına göre raporlama;

Bilanço esasına göre defter tutan derneklerin yıl sonlarında (31 Aralık), Maliye Bakanlığınca yayımlanan Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğlerini esas alarak bilanço ve gelir tablosunu düzenlemeleri yeterlidir.

E-Üye kayıt işlemleri

Derneğe üye olmaları Kanunla yasaklanmamış olan ve dernek tüzüğüne göre üye olma şartlarını taşıyan kişilerin derneğin yönetim kuruluna yapacakları yazılı üyelik başvuruları yönetim kurulunca görüşülerek en çok otuz gün içinde üyeliğe kabul veya isteğin reddi şeklinde karara bağlanıp, sonucu müracaat sahibine yazı ile duyurulması zorunludur. Derneğin, ilk genel kurul toplantısının yapılacağı tarihe kadar, dernek tüzüğünde sayıları belirtilen yönetim ve denetleme kuruları üye tam sayısının asıl ve yedeklerini oluşturabilecek sayıdan az olmamak üzere üye kayıt edilmesine ihtiyaç bulunmaktadır.

Yönetim kurulunca, karar defterinde alınan karar ile üyeliğe kabul edilmiş bulunanlar dernek üyesi olurlar. Üyeliğe kabul kararının tarih ve sayısı ile üyenin kimlik bilgileri ve aidat ödentileri üye kayıt defterine kayıt edilir.

Yazılı olarak yapılacak üyelik başvurusu, dernek yönetim kurulunca en çok otuz gün içinde karara bağlanır ve sonuç yazıyla başvuru sahibine bildirilir. Başvurusu kabul edilen üye, bu amaçla tutulacak deftere kaydedilir.

Üyelik için kanunda veya tüzükte aranılan nitelikleri sonradan kaybedenlerin dernek üyeliği kendiliğinden sona erer.

Hiç kimse, dernekte üye kalmaya zorlanamaz. Her üye yazılı olarak bildirmek kaydıyla, dernekten çıkma hakkına sahiptir.

Tüzükte üyelerin çıkarılma sebepleri gösterilebilir.

Tüzükte çıkarma düzenlenmemişse üye, ancak haklı sebeple çıkarılabilir. Bu çıkarma kararına, haklı sebep bulunmadığı ileri sürülerek itiraz edilebilir.

F- Genel kurul toplantısı

Derneğin, kuruluş işlemlerinde eksiklik ve kanuna aykırılık bulunmadığına ilişkin olarak mahallin mülki amirliğince yapılan yazılı bildirimi izleyen altı ay içinde dernekler ilk genel kurul toplantısını yapmak ve organlarını oluşturmakla yükümlüdürler.

Genel kurul;

a) Dernek tüzüğünde belli edilen zamanlarda olağan,

b) Yönetim veya denetim kurulunun gerekli gördüğü hallerde veya dernek üyelerinden beşte birinin yazılı isteği üzerine otuz gün içinde olağanüstü toplanır.

Genel kurul toplantıya yönetim kurulunca çağrılır.

Çağrı usulü;

Yönetim kurulu, dernek tüzüğüne göre genel kurula katılma hakkı bulunan üyelerin listesini düzenler. Genel kurula katılma hakkı bulunan üyeler, en az onbeş gün önceden, günü, saati, yeri ve gündemi bir gazetede ilan edilmek veya yazılı ya da elektronik posta ile bildirilmek suretiyle toplantıya çağrılır. Bu çağrıda, çoğunluk sağlanamaması sebebiyle toplantı yapılamazsa, ikinci toplantının hangi gün, saat ve yerde yapılacağı da belirtilir. İlk toplantı ile ikinci toplantı arasındaki süre yedi günden az, altmış günden fazla olamaz.

Toplantı, çoğunluk sağlanamaması sebebinin dışında başka bir nedenle geri bırakılırsa, bu durum geri bırakma sebepleri de belirtilmek suretiyle, ilk toplantı için yapılan çağrı usulüne uygun olarak üyelere duyurulur. İkinci toplantının geri bırakma tarihinden itibaren en geç altı ay içinde yapılması zorunludur. Üyeler ikinci toplantıya, birinci fıkrada belirtilen esaslara göre yeniden çağrılır.

Genel kurul toplantısı bir defadan fazla geri bırakılamaz.

Toplantı usulü;

Genel kurula katılma hakkı bulunan üyelerin listesi toplantı yerinde hazır bulundurulur. Toplantı yerine girecek üyelerin resmi makamlarca verilmiş kimlik belgeleri, yönetim kurulu üyeleri veya yönetim kurulunca görevlendirilecek görevliler tarafından kontrol edilir. Üyeler, yönetim kurulunca düzenlenen listedeki adları karşısına imza koyarak toplantı yerine girerler. Kimlik belgesini göstermeyenler, belirtilen listeyi imzalamayanlar ile genel kurula katılma hakkı bulunmayan üyeler toplantı yerine alınmaz. Bu kişiler ve dernek üyesi olmayanlar, ayrı bir bölümde genel kurul toplantısını izleyebilirler.

Toplantı yeter sayısı sağlanmışsa durum bir tutanakla tespit edilir ve toplantı yönetim kurulu başkanı veya görevlendireceği yönetim kurulu üyelerinden biri tarafından açılır. Toplantı yeter sayısı sağlanamaması halinde de yönetim kurulunca bir tutanak düzenlenir.

Açılıştan sonra, toplantıyı yönetmek üzere bir başkan ve yeteri kadar başkan vekili ile yazman seçilerek divan heyeti oluşturulur.

Dernek organlarının seçimi için yapılacak oylamalarda, oy kullanan üyelerin divan heyetine kimliklerini göstermeleri ve hazırun listesindeki isimlerinin karşılarını imzalamaları zorunludur.

Toplantının yönetimi ve güvenliğinin sağlanması divan başkanına aittir. Genel kurul, gündemdeki konuların görüşülerek karara bağlanmasıyla sonuçlandırılır. Genel kurulda her üyenin bir oy hakkı vardır; üye oyunu şahsen kullanmak zorundadır.

Toplantıda görüşülen konular ve alınan kararlar bir tutanağa yazılır ve divan başkanı ile yazmanlar tarafından birlikte imzalanır. Toplantı sonunda, tutanak ve diğer belgeler yönetim kurulu başkanına teslim edilir. Yönetim kurulu başkanı bu belgelerin korunmasından ve yeni seçilen yönetim kuruluna yedi gün içinde teslim etmekten sorumludur.

Mahkemece kayyım atanması veya Medeni Kanunun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre görevlendirilme yapılması halinde, bu maddede yönetim kurulana verilen görevler bu kişiler tarafından yerine getirilir.

G-Genel kurul sonuç bildirimi;

Olağan veya olağanüstü genel kurul toplantılarını izleyen otuz gün içinde, yönetim ve denetim kurulları ile diğer organlara seçilen asıl ve yedek üyeleri içeren (Dernekler Yönetmeliği EK-3’te belirtilen) “Genel Kurul Sonuç Bildirimi “ ve ekleri yönetim kurulu başkanı tarafından mülki idare amirliğine bildirilir:

Bu bildirime;

a) Divan başkanı, başkan yardımcıları ve yazman tarafından imzalanmış genel kurul toplantı tutanağı örneği,

b) Tüzük değişikliği yapılmışsa, tüzüğün değişen maddelerinin yeni ve eski şekli ile dernek tüzüğünün son şeklinin her sayfası yönetim kurulunca imzalanmış örneği.

Eklenir.

Genel kurul sonuç bildirimi ve ekleri, büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerde bulunan dernekler tarafından iki suret olarak verilir.

Genel kurul sonuç bildirimleri, dernek yönetim kurulu tarafından yetki verilen bir yönetim kurulu üyesi tarafından da yapılabilir. Bildirimin yapılmamasından yönetim kurulu başkanı sorumludur.

Sandığı bulunan dernekler, sandıklarına ait genel kurul sonuç bildirimi ve eklerini bu maddede belirtilen usulde mülki idare amirliğine bildirirler.

H-Beyanname verilmesi

Beyanname verme yükümlülüğü

Dernek yönetim kurulu başkanları, her takvim yılının ilk dört ayı içinde bir önceki yıla ait Dernek Beyannamelerini (Dernekler Yönetmeliği EK-21’de bulunan) doldurarak mülki idare amirliğine vermekle yükümlüdürler. İl merkezlerinde ve büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçelerde bulunan dernekler beyannamelerini bir adet, diğer ilçe merkezinde bulunanlar ise iki adet olarak verirler.

Şubeler, mülki idare amirliğine verecekleri beyannamelerin birer örneğini bağlı bulundukları derneğe de vermekle yükümlüdürler.

I-Değişikliklerin bildirilmesi

Dernekler, yerleşim yerlerinde (İkametgahlarında) meydana gelen değişiklikleri (Dernekler Yönetmeliği EK- 24’te bulunan)“Yerleşim Yeri Değişiklik Bildirimini”;

Genel kurul toplantıları dışında dernek organlarında meydana gelen değişiklikleri (Dernekler Yönetmeliği EK- 25’te bulunan) “Dernek Organlarındaki Değişiklik Bildirimini”

Doldurmak suretiyle, değişikliği izleyen otuz gün içinde mülki idare amirliğine bildirmekle yükümlüdürler. Bu belgeler, büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerde bulunan dernekler tarafından iki suret olarak verilir.

Dernek tüzüklerinde yapılan değişiklikler de tüzük değişikliğinin yapıldığı genel kurul toplantısını izleyen otuz gün içinde, (Dernekler Yönetmeliği EK-3’te bulunan) “Genel Kurul Sonuç Bildirimi “ ekinde mülki idare amirliğine bildirilir.

J-Taşınmazların bildirilmesi

Dernekler edindikleri taşınmazları tapuya tescilinden itibaren otuzgün içinde (Dernekler Yönetmeliği EK- 26’da bulunan)“Taşınmaz Mal Bildirimini Formu” nu doldurmak suretiyle mülki idare amirliğine bildirmekle yükümlüdürler.

Bu form, büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerde bulunan dernekler tarafından iki suret olarak verilir.

K-Mal bildirimi

04.5.1990 gün, 20508 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 3628 sayılı “Mal Bildiriminde bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu”na ve bu Kanuna atfen çıkartılmış olan “Mal Bildiriminde bulunulması Hakkında Yönetmelik” gereğince, Türk Hava Kurumunun Genel Yönetim ve Merkez Denetleme Kurulu Üyeleri ile Genel Merkez Teşkilatında ve Türk Kuşu Genel Müdürlüğünde, Türkiye Kızılay Derneğinin Merkez Kurullarında ve Genel Müdürlük teşkilatında görev alanlar ve bunların Şube Başkanları ve Kamuya Yararlı Derneklerin Yönetim ve Denetim Kurulu Üyeleri (Mal Bildiriminde bulunulması Hakkında Yönetmelik ekinde bulunan) “Mal Bildirim Formu”nu tek nüsha olarak doldurmak ve tarih belirterek imzalamak suretiyle mal bildiriminde bulunmak zorundadırlar.

Türk Hava Kurumunun, Türkiye Kızılay Derneğinin ve Kamuya Yararlı Derneklerin Yönetim ve Denetim Kurulu Üyeleri için İçişleri Bakanlığına, bunların Şube Başkanları için bulundukları İl Valiliklerine, Türk Hava Kurumu ile Türkiye Kızılay Derneğinde görev alanlar için Kurum ve Dernek Genel Başkanlığına,

Bu göreve başlama tarihini izleyen bir ay içinde mal bildiriminde bulunmak zorundadırlar.

Mal bildiriminde bulunacak olanların kendilerine, eşlerine ve velayetleri altındaki çocuklarına ait bulunan taşınmaz malları ile 1 inci derece Devlet Memurlarına yapılan aylık net ödemenin beş katından fazla tutarındaki her biri için ayrı olmak üzere, para, hisse senetleri ve tahviller ile altın, mücevher ve diğer taşınır malları, hakları, alacakları ve gelirleriyle bunların kaynakları, borçları ve sebepleri bu mal bildiriminin konusunu teşkil eder.

Mal varlığında önemli bir değişiklik olduğunda bir ay içinde,

Görevin sona ermesi halinde, ayrılma tarihini izleyen bir ay içinde,

Görevlere devam edenler, sonu (0) ve (5) ile biten yılların en geç Şubat ayı sonuna kadar,

Mal bildirimlerini yenilerler.

L-Derneğin İç Denetimi

Dernekte genel kurul, yönetim kurulu veya denetim kurulu tarafından iç denetim yapılabileceği gibi, bağımsız denetim kuruluşlarına da denetim yaptırılabilir.

Genel kurul veya yönetim kurulu, gerek görülen hallerde denetim yapabilir veya bağımsız denetim kuruluşlarına denetim yaptırabilir.

Genel kurul, yönetim kurulu veya bağımsız denetim kuruluşlarınca denetim yapılmış olması, denetim kurulunun yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz.

Derneğin denetleme kurulu; derneğin tüzüğünde gösterilen amaç ve amacın gerçekleştirilmesi için sürdürüleceği belirtilen çalışma konuları doğrultusunda faaliyet gösterip göstermediğini, defter, hesap ve kayıtların mevzuata ve dernek tüzüğüne uygun olarak tutulup tutulmadığını, dernek tüzüğünde tespit edilen esas ve usullere göre ve bir yılı geçmeyen aralıklarla denetler ve denetim sonuçlarını bir rapor halinde yönetim kuruluna ve toplandığında genel kurula sunar.”

İktibas: Dernekler Dairesi Başkanlığı