18 Ağustos 2011 Perşembe

İmam Cafer-i Sadık ve Heteredoks Caferiliğin (Alevi - Bektaşilerin) El Kitabı; Buyruk

arrow İmam Cafer-i Sadık ve Heteredoks Caferiliğin (Alevi - Bektaşilerin) El Kitabı; Buyruk
İmam Cafer-i Sadık ve Heteredoks Caferiliğin (Alevi - Bektaşilerin) El Kitabı; Buyruk  
İsmail Kaygusuz
1. Önce Son Söz

Çalışmamızın son bölümünün bu ikinci kısmini İmam Cafer Buyruğu ve Cafer Sadık ilişkisi, hazırlanışı ve Batıni kaynaklarına ilişkin inceleme ve yorumlarımız oluşturmaktadır. Ancak biz burada genel sonucu en sona değil, son kısmın başına koymayı yeğledik, yani önce son sözümüzü söyleyeceğiz:

Bu araştırmamızda biz tarihsel olarak İmam Cafer Sadık'ın takıyeye dayanan Ortodoks kişililiği, Heterodoks-Batıni karakteri ve çağının çok ilerisindeki bilimselliğiyle birlikte İmamiye mezhebinin çıkışı ve yüzyıllar sonra (17.yy) tam anlamıyla Ortodoks Caferi Şiiliğine nasıl dönüştüğü üzerinde kısa bilgiler geçtik. İmam Cafer Sadık ve Caferilik hakkında Sünni mezheplerine mensup kişilerin ve Şiilerin düşüncelerini verdik. Bunları zaman zaman açarak kendi yorum ve görüşlerimiz çerçevesinde değerlendirmeye çalıştık.

Kuşkusuz yapmak istediğimiz, İmam Cafer Sadık'ın Ortodoks İslam’da ve İslam dininin Batıni yüzü olan Heterodoks İslam’da (Alevilik ve çeşitli kollarında) nasıl tanındığı ve onun inançsal ve bilimsel kişiliğini tanımayı ve tanıtmayı denemekti. Bizim ne Caferi Şiiliğin ayrıntılı tarih ve kurallarını, ne de Caferi Fıkhını ortaya koymaya ve onun propagandasını yapmaya niyetimiz var. Bu, Türkiye'de yıllardır yapılıyor ve asıl Alevi biziz diyerek Hacı Bektaş Veli'ye küfreden ve onun koyu Sünni (henüz Hanefi ya da Şafiiliğine karar verememişler!) olduğunu söyleyen Çorum'da merkezileşmiş Ehlibeyt Camisi Şii Cemaati tarafından yıllardır yapılıyor. Örneğin, Ayetullah el-Uzma Hüseyn Ali el-Mutazeri'nin Caferi Şii devlet fıkhını anlatan cilt cilt kitapları ortalıkta dolaşıyor. Doğrudan İran Şii Molla rejiminin siyaseti doğrultusunda ve bu komşu devletten akan paralar ve eğitilmiş kadrolarla siyaset ve misyonerliğe soyunmuş bu topluluk, Türkiye'deki İslamcı ve Türk-İslam sentezi siyasetçilerinin -hatta devletin de- doğrudan ya da dolaylı destekleriyle, Anadolu Alevi-Bektaşilerini birbirlerinden ayırarak parçalayıp, Ortodoks Şii-Sünni genel ayırımı ya da kamplaşması içine sokmayı amaçlamıştır.

Bu amaca yönelik propagandalarını, Anadolu Alevi-Bektaşilerinin kutsal bildikleri Ali, Ehlibeyt ve Oniki İmam sevgisini sömürerek, Aleviliği kendilerinin temsil ettiklerini; yüzyıllarca Sünni devletin bu toplumu inançları doğrultusunda eğitimsiz bırakması, bilgisiz dedelerin ellerinde Anadolu Aleviliğinin yanlış yönlendirildiğini, Şii ve Şiilik sözcüklerini hiç kullanmadan, yazarak-anlatarak yapmaktadırlar. Oysa bu insanların siyasetini yaptıkları İran Şii Molla rejimi, Anadolu Alevi-Bektaşileriyle aynı inanç, düşünce ve anlayışı paylaşan İran'daki Ehli Haklar, Karapapaklılar, Kızılbaşlar ve İsmaililer; Irak'taki Kakai ve Sebekler ve Suriye Nusayrilerini sapkın ve dinden çıkmış, hatta İslam düşmanı topluluklar olarak nitelemektedir. O zaman nasıl oluyor da Türkiye'de kendilerinin de Alevi olduklarını söyleyebiliyorlar? Kuskusuz altında yatan gerçek farklı; komşu ve dost (!) devletin hedefleri belli; Türkiye Alevi-Bektaşi toplumunu Şiileştirmek!
Araştırmamızın yayınlanan son bölümlerinden birine karsı Bir Alevi imzasıyla yazı yazan; Çorum Ehlibeyt Camisi Şii cemaatinin basın sözcüsü ve www.alevisesi.com Web sitesinin yazarlarından, ancak gerçek adını öğrenemediğimiz kişinin Buyruk a ilişkin yadsımasının ötesinde söyledikleri düşündürücüydü:
İmam Cafer Sadık Buyruk'ları yada Buyruk'u adı altında Anadolu’da yaygın olarak bilinen eserin İmam Sadık ile uzaktan yakından ilgisi yoktur. Bu tamamen İmamın şöhretini kullanmak isteyen köylü kurnazı diyebileceğimiz zihniyetin ürünüdür. Çeşitli nüshaları bulunan, içinde 4 kapı 40 makam vs türünden İmam Sadık ile ilgi ve alakası olmayan bilgilerin buyruk diye sunulduğu kitaplar her açıdan yanıltıcıdır. Onlarda yazıldığı gibi Alevilikte 4 kapı 40 makam yoktur, bunlar Sünni tasavvufunda bulunur. Hacı Bektaş Veli'nin Makalat'ında bu sistematik yazılıdır. Hacı Bektaş’ın kendisi de Sünni’dir...
Bu uydurma buyruklar kandırma ve propaganda yöntemleridir. Hatta yıllar önce böyle bir yöntemi İranlı bir yazarın da (Sabri Hemadani) kullandığını gördüm. İmam Cafer buyrukları diye bir kitap yazmış ve içine Caferi fıkhına göre bilgiler döşemiş. Bilgiler doğruydu, yani İmam Sadık'a aitti, ama kitabin ismi uydurmaydı. Bir aracı vasıtasıyla neden böyle yaptığını sorduğumda, 'Anadolu'da herkes bu isim altında İmamı tanıyor bundan faydalanmak istedim' diye haber göndermişti.Yöntemi dürüst değildi, Alevi ahlakına uygun değildi, ama hiç olmazsa onun kitabında verdiği bilgiler doğruydu . Fakat Benzer yöntemlerle Pakistan,Tunus ve Mısır’da böyle kurnazlıklar yapıldığını biliyoruz...
Hacı Bektaş Veli'nin Sünniliğini, hatta Hanefi olduğunu Sünni Diyanet'in, İlahiyatın saygıdeğer bilginleri (!) ve anlı-şanlı Türk-İslamcı yazar ve tarihçiler yıllardır yineleyip duruyorlar. Makalat ı tersinden yorumlayarak, Ahmet Yesevi ve Yusuf Hemedani ilişkileri çerçevesine sokup Nakşibendilerin amcazadesi yaparak Hünkar’a bu iftirayı atmaktan geri kalmıyorlar. Bugün Şiiler kendilerinin Alevi olduğunu ileri sürerek, Hacı Bektaş'a Sünni bir tarikatçı derken; tuhaf değil mi, yıllar önce yetkin bir Şii İslam bilgini olan Abdülbaki Gölpınarlı şunları yazıyordu:

Hacı Bektaş, bütün manasıyla Batıni inanışların mürevvici (aydınlatıcı, propagandasını yapan) bir Batıni dai'siydi. Bunu 'Makalat' açıkça gösterdiği gibi en eski kaynakların Bektaşilik hakkında verdikleri malumat da teyit eder... Ortodoks Müslümanlıktan dışarı gören saltanat ve medrese, bu zümreyi vakıftan da mahrum etmişti. (Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlana Celaleddin, 4.Basım, İstanbul-1985, s.239-40)
Hiç kuşkusuz Hacı Bektaş Veli bir Batıni, yani Alevidir; onun veliliği, yüceliği birkaç on milyonu aşan bir inanç topluluğu (Alevi-Bektaşiler) tarafından kutsanması, adı 750 yıldır bu toplumun gönüllerinde olduğu kadar tapınmalarında yaşamayı sürdürmüş olması buna kanıt değil midir?
4 kapı 40 makamın Alevilikte bulunmadığı, Sünni tasavvufuna ait olduğu da yalan. Bunlar Batıni tasavvuf felsefesinin olmazsa olmazlarıdır. Sadece Anadolu Alevi-Bektaşi inanç sisteminde değil, yasayan İsmaili Aleviliğinde de -Marifet ve Hakikat kapılarının yer değiştirilmiş küçük ayrıntısıyla- mevcuttur.
Burada önemli bulduğumuz Çorum Şii cemaati basın sözcüsünün, verdiği bir örnekle, resmi misyonerlik ve propagandacılık görevlerini dolaylı ya da farkında olmadan itiraf etmesidir.
Daha önceki yıllar Ortodoks Caferiliği hukuku ve kurallarını İmam Cafer Buyrukları adı altında özetleyip basitleştirerek Alevi-Bektaşi toplumu arasına sokma propagandalarını artık bırakmışlar. Adını verdiği kişinin, Aleviler arasında Buyruk ya da İmam Cafer Buyruğu nun yaygın ve tanınmakta olduğunu ve bundan yararlanmak istediğini ve kendisinin ise bunu dürüst bulmadığını söylemesinde, gerçekte ne bir kişisel yararlanma, ne de ahlaksal sorun söz konusudur. Tanınmış çağdaş Şii İslam fıkıhçılarının kitapları rahatlıkla Türkçe’ye çevrilip yaygınlaştırılma ortamı yaratıldığından dolayı, komşu devletin bu tür gizli-dolaylı propagandalara Türkiye'de artık gerek kalmadığına karar vermiş olmasıdır. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti devleti özellikle 80’li yılların ortalarından itibaren ikiyüzlü davranarak, bir yandan İran’ın İslami gericiliğini eleştiriyor görünürken, öbür yandan Iran rejimiyle kendilerinin Sünnileştirmeyi başaramadığı Alevi toplumunu onların Şiileştirmesi konusunda görüşmeler yapıp antlaşmaya varıyorlardı. Dikkat edilirse o yıllardan beri Türkiye'de her Muharrem ayında, Caferilerin İmam Hüseyin'i anma törenleri en ince ayrıntılarına dek yazılı ve görsel basında yer almaktadır. Bu tür törenler gerçekte Oniki İmamcı Şiilikle de Alevilikle de ilgisi yoktur. İlk kez 17.yüzyılda Irandaki Usuli Şii akımının yarattığı Ortodoks Caferiliği tarafından Şiiliğe sokulup resmileştirilmiştir. Kısacası İran propaganda taktiğini değiştirmiştir; propagandacıları Bektaşiliğin Sünni tarikatı olduğunu, kendilerinin de Alevi olduklarını yazıp çizerek ve Anadolu Alevi-Bektaşilerinin tüm kutsal bildiklerini sahiplenerek bunu yapmaktadırlar...

2 Heterodoks Caferiliğin El Kitabı.“Buyruk”

Safevi devletini kuran Anadolu Alevi Türkmen oymakları, o dönemin adlandırmasıyla Kızılbaş Türkmen oymakları askeri aristokrasisiydi. Yönetim heterodoks İslam grubunun, yani Batıni inançlı Alevi-Kızılbaşların elindeydi. Üstelik başı Tebriz’de olan Kızılbaş Safevi devletinin gövdesi Anadolu’daydı. Kuşkusuz bu nedenle İmam Cafer Buyruğu da heterodoks Caferilik gibi aynı siyasetin ürünüydü. Açıkçası Kızılbaş Caferiliğin el kitabıdır Buyruk; diğer bir söylemle Caferi Mezhebinin Ortodoks Şiiliğe aykırı olan heterodoks yüzünün, yani Batıni inanç kuralları (erkanı), tapınma biçem ve uygulamalarını içeren kitabıdır. İşte Anadolu Alevi-Bektaşileri, bu kitabın kapsamı ve içerdiği inanç, yaşam ve tapınç kuralları çerçevesinde Caferi’dir. 16.yüzyıldan 19.yüzyıla kadar, örneklediğimiz nefeslerinde Caferi ya da İmam Cafer mezhebine bağlı oldukları söyleyen Alevi-Bektaşi ozanlarının söylemlerini bu bağlamda değerlendirmek gerekir (zorundayız). Nefeslerin içerdiği Batıni anlam ve yorumlamaları hiç kimse görmezlikten gelemez. Ayrıca Kul Himmet ve özellikle Kul Nesimi’nin “mezheb” yerine “yol” sözcüğünü sıkça kullanmış olması da bir farklılık getirmiyor. Çünkü “yol, Muhammed-Ali yolu” olduğu kadar “İmam Cafer Sadık yolu”dur da.

Alevi-Bektaşi toplu tapınması Görgü Cemlerinin olmazsa olmazı düvazimamlar (Oniki İmamların adı geçen ve onları öven nefesler) ilk kez Nesimi tarafından gazel tarzında yazılmış ve bu tür anlam ve içerik olarak Alevi-Bektaşi şiirine ondan taşınmıştır. Buyruk metinlerinde belirtildiği üzere Alevi-Bektaşiliğin tapınma kurumlarından Dar’ın pirlerindendir Nesimi. O, Hallacı Mansur’la, Fazlullah’la birlikte Alevi inancında ikrar-imanından, yolundan dönmemenin ve bunlardan gelecek acı ve işkencelerde büyük direncin simgesidir. Mazlum bir velidir, şahtır, erdir-evliyadır Nesimi. (Bu konuda geniş bilgi için bkz. İsmail Kaygusuz, Dar ve Dar’ın Pirleri 2.Basım, İstanbul, 1995, s.164-195)
Bütün bunlarla birlikte aşağıdaki betimleme Nesimi’nin inanç ve görüşleri, yapıtlarının da Buyruk’un hazırlanmasında önemi büyüktür:

“Mürid Kur’an okunması, Evliya menkıbeleri ve Seyyid Nesimi’nin ilmi okunması, Pirin konuşması olmak üzere üç durumda itiraz edemez.Bu durumlarda itiraz ederse günahkar olur.”( “Buyruk”, Hazırlayan: Fuad Bozkurt, İstanbul, 1982, s. 49)

İmam Cafer Buyruk metinleri hakkında Ortodoks(Caferi) Şiiler görüşlerini,

“Anadolu’da yaygın olarak bilinen (bu) eserin İmam Sadık ile uzaktan yakından ilgisi yoktur. Bu tamamen İmamın şöhretini kullanmak isteyen köylü kurnazı diyebileceğimiz zihniyetin ürünüdür” biçiminde ortaya konulmaktadır.

Oysa daha önce açıkladığımız gibi, bir Hanefi Sünni olan Abdülvahid Hanifa Kadiri ise yazısında onlar için:

“Şiiler, bugün ellerinde bulunan İmamı Caferi Buyruğu’ adını taşıyan kitapla, İmam Caferi Sadık’ın doğrudan kendisini izledikleri planını kurmaya girişmişlerdir”

diye yazmaktadır. Her iki görüş de doğru değerlendirmiyor Buyruk’u. Çünkü yansız, nesnel olamıyorlar; sadece kendi inançlarının ölçütlerini kullanıyorlar.

Alevi-Bektaşilerin kutsal bildikleri ve içindeki erkanı (kuralları) tapınma törenleri olarak uyguladıkları “Buyruk” metinlerinin, Şii ve Sünni yazar ve araştırmacılarının ısrarla vurguladıkları gibi, İmam Cafer Sadık’la bir ilgisi yok mudur? Kuşkusuz, hepsinin doğrudan İmam’ın sözleri ve buyrukları olduğunu ispatlayacak kanıtlara sahip değiliz. Ama bu demek değildir ki, İmam Cafer Sadık ile ilgisi yoktur. Bazı Buyruk metinlerinin başında “bu Buyruk tümüyle İmam Cafer Sadık’ın sözlerinden oluşur” yazılı olması bir abartıysa da, doğrudan onun sözleri olduğu belirtilen yirmiden fazla paragraf bulunması ve kendisinden rivayet edilen çok sayıda ayet ve hadis geçmesi ve onların Batıni yorumları (tevil) asla göz ardı edilemez. Aşağıda Buyruk’un ne zaman hangi siyasal koşullarda, kimler tarafından hazırlandığı ve (Batıni) kaynakları hakkında, daha önceki yaptığımız çalışmalar ve yeni araştırmalarımızla saptadığımız bilgilerden bir özet vereceğiz. ..

Aleviler arasında Menakıbname, Büyük Buyruk, İmam Cafer Buyruğu, Şeyh Safi Buyruğu, Fütüvvetname, Menankıb-ül Evliya vb. olarak bilinen Buyruk’un bilinen en eski nüshası 1607-8 yılında, Bisati adında bir kişinin kopya edip, Menakıb-ül Esrar Behcet-ül Ahrar (Sırların öyküsü, özgür insanın sevinci) adıyla düzenlediği yapıttır. Ama daha eskisi ele geçmedi diye, Cahit Öztelli'nin, “Besati tarafından yazılmış, sonraları Şah İsmail'e mal edilmiştir” diye kesin yargıya varmasının (ki bu yargıyı daha önce Abdülbaki Gölpınarlı vermişti) nedeni olamaz. (Cahit Öztelli, Pir Sultan'ın Dostları, İstanbul-1984, s.282) Dönemi çok iyi incelemeden ve Kızılbaş Safevi siyasetini bilmeden böyle bir yargıya varılması doğru değildir. Kaldı ki, Öztelli gibi Alevi-Bektaşi ozanlarını iyi tanıyan Anadolu’da Aleviler arasında derlemiş olduğu şiirlerinden antolojiler düzenlemiş bir kişinin, Besati’nin nüshasının yazılışından 50-60 önce yaşamış ozanların şiirlerinde Buyruk’tan söz ettiğini görmesi gerekirdi.Yalnızca Pir Sultan Abdal'ın değil, gerek Kul Himmet'in ve gerekse Şah Hatayi'nin pek çok nefesinde Buyruk'taki “Musahiblik, Dar ve Düşkünlük vb.” kurumlarına ilişkin ilkeler aynen yer almaktadır. Özellikle Hatayi'nin, doğrudan “mürşidlerin Buyruk açmasından” söz ederek, yol bozgunu küstahların işledikleri kusurlardan ötürü düşkün sayılma durumları ve bağışlanmaları için neler yapmaları gerektiğini anlatan şiiri, Buyruk'taki ilkelerle karşılaştırılabilir. (İsmail Kaygusuz, Dar ve Pirleri, İstanbul-1993, s. 50-53)

Bizde bulunan 1776, 1813 ve 1837 yıllarına ait 3 elyazmasından İrfan Çoban tarafından Türkçe yazıya çevrilmiş Buyruk versiyonları da, kopya eden yazıcının hayal gücü, dinsel ve tarihsel bilgisi oranında kendine özgülük kazanmış ve düzene sokulmuş görünüyor. Ayrıca Mahmud Efendi’nin kaleminden çıkan “Mahmudiye”, bir diğeri Haza Kitab-ı Dürr-ü Meknun (Gizli İnci Kitabımız), Molla Hüseyin’in kopyaladığı ise “Şeyh Safi Buyruğu” adını almıştır.

Bir diğer örnek olarak Mehmet Yaman’ın “Erdebilli Şeyh Safi ve Buyruğu” (İstanbul, 1994, s.118-154) derlemesine aldığı “Küçük Buyruk” verilebilir. Bu adı veren elyazmacı (müstensih) Seyyid Abdülbaki Efendi inananlara hitaben mektup biçiminde yazdığı metin Buyruk içindeki konuların özetidir.

Yine hicri 1180'de (1766) yazılmış olan Haza Kitab-ı Dürr-ü Meknun (Gizli İnci Kitabımız) adıyla elyazması Buyruk metnini hazırlayan kişi, Alevi ahlak ve inancı, tapınma biçiminin kuralları, yani Cem Edeb-Erkanı'nı kendi biçimsel yorumuyla vermiş. Teatral bir hava içerisinde kutsal kişileri konuşturmaktadır. Çoğu İmam Caferi Sadık ile Şeyh Safi arasındaki diyalog biçiminde olmak üzere, Muhammed, Ali, İmam Bakır, Hızır, İmam Zeynel Abidin, İmam Muhammed Taki ve dört melek vb.dir. Hak mihmanı olarak nitelenen Şah Hatayi Cemin rehberidir. İmam Bakır Sultan ise ahiret rehberi görünmektedir. Abı hayat çeşmesi ve kutbu alem Hünkar Hacı Bektaş Veli'dir. Ayrıca Elyazmasında Şah İsmail Hatayi (1500/2-1524), Şah Abbas I (1587-1628) ve Şah Safi'nin (1629-1642) adları geçmektedir. Belli ki elyazmacı bunu, Şah Safi döneminden kalan bir nüshayı göz önünde tutarak hazırlamış.

Çeşitli adlar altındaki Buyruk'ların hiçbirinin de ilk kez İmam Cafer'in kendisi tarafından yazılmış olduğu kabul edilemez. Özde elbette ki onun düşünce ve ilkelerinin Türkçe'de yansımasıdır. İmam Cafer Buyruğu, geleneksel -ama bir siyaset gereği- bir adlandırma gibi kabul edilebilir. Ancak Anadolu'da Kızılbaşlığın yükselmesi ve asıl Şah İsmail ve onu yaratmış olan Kızılbaş Türkmen çevrenin, Alevilik özyönetimini bütün Cem kurumlarıyla birlikte iktidara yönlendirme olan Kızılbaş siyasetinin parçası olduğu da gözden kaçmamalıdır. Çok büyük bütünleştirici işlevi olmuştur.

2. a “Buyruk”un Hazırlanışı, “İmam Cafer Heyeti” ve Kızılbaş Siyaseti

Hacı Bektaş Veli'nin Makalat’ındaki ilkelerin tümü Buyruk’un kapsamı içinde bulunmaktadır. Bize göre, genel olarak “İmam Cafer ya da Şeyh Safi Buyruğu” olarak adlandırılan ve Alevi-Bektaşiler arasında sadece “Buyruk” adıyla tanınan, kopya edilirken değişikliklere uğratılmış, eklemeler-çıkarmalar yapılmış durumda günümüze kadar gelmiş olan, bu inanç toplumunun toplu tapınması Görgü Cemi'nin biçimi ve düzenini, Muhammed-Ali yolunu ve ilkelerini anlatan ilk metin, bizzat Kızılbaş Ehl-i İhtisas kurulunun gözetim ve yönlendirmesiyle hazırlanmış. Genç ve bilgili büyük ozan Şah Hatayi'nin de katkılarıyla birlikte, “Şah” ve “Mürşid-i Kamil”(İmam) olarak da onun onayından geçmiştir.

Bu Kurul, Şah İsmail’i Gilan’da sakladıkları dönem içinde(1494-99) Kızılbaş Türkmen dede-begleri tarafından kurulmuştur. İnançları gereği mürşid-mürid ya da pir-talip ilişkileri içinde “Ehl-i İhtisas” adı altındaki bu yedi kişilik kurul-heyet “lala, dede, abdal, hadim (hizmet gören), halife, halifat al-hulafa (halifeler halifesi) vb.” üyelerden oluşuyordu. Daha sonra 1501-2’de Kızılbaş Safevi devletini kurup Şah İsmail’i başa geçiren kurul “Lalalığı” kaldırarak onun yerine, Şah İsmail’in hem padişah olarak dünyasal, yani siyasal iktidarının hem de “Mürşid-i Kamil” ya da İmam olarak inançsal vekillik kurumu olan “Vekil-i Nefs-i Nefis-i Humayun”u oluşturdular. Devletin bu en yüksek kurumunun başına Şamlu Hüseyin geçti. Böylece Kızılbaş Şamlu Türkmen beyi Şah İsmail’in alter ego’su, yani ikinci kişiliği olmuştu. (R.M.Savory, The Cambridge History of Iran , Vol. VI, s.357-359’dan aktaran İsmail Kaygusuz, Görmediğim Tanrıya Tapmam, Alev Yayınları, İstanbul-1996, s.199-207)

Kuruluşundan beri bu Kurul Kızılbaş İhtilali konseyi gibi çalışırken, bir yandan da siyaset üretiyordu; Halifeler Halifesinin Anadolu, Suriye, Azerbaycan, İran'da Horasan ve Kuzistan eyaletlerine gönderdiği halifeleri aracılığıyla Ortodoks İslam (Sünni ve Şii) dışındaki Oniki İmamcı Alevi-Bektaşi ve Ehli Hakçı, Hurufi ve özellikle İsmaililer gibi, Sünni yazarların heretik (Rafızi) dedikleri heterodoks İslam topluluklarıyla iletişim kurulmuş siyaset ve bilgi alışverişi yapıyordu. Bir kere Alisoylu Safevi hanedanının ve büyük Şeyh olarak Erdebil Dergahının kurucusu Şeyh Safi'nin Sünni olmadığı, çevresindeki Sünni hükümdarlara kendisini öyle gösterdiğine, Anadolu Alevi Türkmenlerine inandırılması gerekiyordu. Ayrıca Şah Hatayi'nin de birçok nefesinde övdüğü yücelttiği ve ona candan bağlılığını söylediği Hacı Bektaş Veli gibi, Şeyh Safi'nin de ermiş velilerden olduğunu vurgulamak ve Erdebil'i çekim merkezi yapmaktı amaç. Bu başarılmıştır. Bir örnek vermek gerekirse:

Bizim elimizde bulunan 1837 tarihini taşıyan “Şeyh Safi Buyruğu” kopyasında Şeyh Safi hakkında bilgi verilmekte ve bir Veli olarak kutsanmaktadır. Ayrıca Şeyh Safi ile ustası Gilanlı Şeyh İbrahim Zahidi arasında geçtiği anlatılan iki keramet, Hacı Bektaş Veli Menakıbnamesi’den (Vilayetname) aynen alınmış ve bu kitapta Yunus Emre ile şeyhi Tapduk Emre ve Hacı Bektaş ile Akçakoca arasındaki olaylar biçim ve öz olarak sonuçlarıyla birlikte Şeyh Safi üzerinde yinelenmiştir.

Büyük olasılıkla, Ehl-i İhtisas kurulunun önemli üyesi “Halifeler Halifesi” başkanlığında (Belki Dede ve Abdal üçlüsünün) oluşturduğu bir komisyon, ilk Buyruk metnini hazırladı ve sonra Kurul’dan geçirildi. Bu varsayımı Kul Himmet’in bir şiirinde kullandığı bir söyleme borçluyuz.

Şeyh Safi'nin İmam Cafer Sadık'tan esinlendiğini ve Buyruğu'ndaki sözleri ondan aldığını ve hatta İmam Cafer'in mührünü taşıdığını şiirlerinde ifade eden Safevi soylu Dede Kul Himmet bu propagandaya büyük katkıda bulunmuştur:

Erdebil'den gelince Rum'a
Sözümüz bizim didardan gelir

Şeyh Safi Buyruğu'n eyledim kabul
Sözü onun daim Cafer'den gelir
...
Makalatın ahiri cemalatın zuhuru
Şeyh Safi'ye değiptir İmam Cafer mühürü

Kul Himmet [9] 73/1563 yılında yazmış olduğu şiirde, “İmam Cafer Heyeti'' diye adlandırdığı, Kızılbaş Safevi devleti yöneticileri eski “Ehl-i İhtisas” yüksek kurulunun “Halifeler Halifesi”nin başkanlığındaki bir alt komisyon olmalıdır. Şiirlerindeki Buyruk’a ilişkin bilgiler bize, sonraları Kul Himmet'in heyette yer almış olabileceğini de düşündürüyor. Kul Himmet bu şiirinde, Şah vekili Şamlu Hüseyin Hanı öldürtüp Ehli İhtisas’ı dağıtan ve İranlı Ortodoks Şiilerin eline düşen Şah Tahmasb’ı (1524-1576) dolaylı olarak eleştirmekte; asıl onların (Ehl-i İhtisas Kurulu ve İmam Cafer heyetinin) söylediklerine kulak veriniz diye karşı propaganda yapmaktadır. Ancak tıpkı Pir Sultan'ın birçok şiirinde yaptığı gibi, kapalı ve simgelerle vermektedir düşündüklerini:

Eğer candan sever isen sen beni
Eğlen uçup gitme der güle bülbül
Senin mekanın benim kalbim evidir
Vücudum şehrine kona der bülbül
......
İmam Zeynel içti abu hayatı
Muhammed Bakır'a ver saadeti
Dört kitapla İmam Cafer heyeti
Yetmiş üçte mümin kula der bülbül
(=73, hicri 973’ün kısaltması, İ.K.)
......
Kul Himmet dilinden güherler saçar
Geçer şu mahluğun eyyamı geçer
Mümin olanlara rahmetler saçar
Dünya baki değil fena der bülbül

1990’lı yıllarda kaleme aldığımız “İmam Cafer Buyruğu’nun Hazırlanışı ve Kızılbaşlık Siyaset” başlıklı makalemizde şu yargıya varmıştık:

“Yine çeşitli Buyruk versiyonlarından anlaşıldığı üzere, asıl Hünkar Hacı Bektaş Veli'nin Makalat'ı Buyruk kitabına kaynaklık etmiş ve onun özünü oluşturmaktadır. Tersinden de olsa bunun ilk farkına varan, Makalat'ı ilk kez yeni harflerle yayınlamış olan Sefer Aytekin'dir. O İmam Cafer Buyruğu’nun daha önce yazılmış olduğunu düşünmüş olduğundan:

‘Bu kitap da (Makalat'ta İ.K.); Hacı Bektaş Veli'nin bağlı olduğu İmam Cafer Sadık Yolu’nun ve Bektaşiliğe esas olan bazı prensip ve düşüncelerin yer aldığı açıkça görülmektedir. Mesela: Şeriat, tarikat, marifet ve hakikat yollarını ayırması; adem oğullarını, abitler, zahitler, arifler, muhibler diye ayırması...’ biçiminde kısaca değinmiştir. (Hacı Bektaş Veli, (Haz. Sefer Aytekin), Makalat, Tarihsiz-Emek Basım, Ankara, s.15)

“Bize göre de Ehl-i İhtisas'tan, olasılıkla Halifeler Halifesi, Dede ve Abdal üçlüsünün hazırlatmış olduğu Buyruk, Hacı Bektaş'ın Makalat'ı, Vilayetname ve bugüne ulaşmamış diğer yapıtları temel alınarak yazılmış, Alevi-Kızılbaş Cem kurumları, adab erkanı biçim ve ilkelere bağlanmıştır. Kuşkusuz İmam Cafer'in Kur'an yorumları ve risalelerinden de yararlanılmıştır. Ayrıca yol ve mezhep olarak İmam Cafer adında birleşerek İranlı Şii halkla yakınlık, uyum sağlama siyaseti de güdülmüştü.”

“Halk Türkçe’siyle hazırlanmış Buyruk kitabı, Anadolu Aleviliğinin şanlı bir tarih sayfasını oluşturan Kızılbaşlık siyasetinin propaganda ürünüdür. Öte yandan Balım Sultan'ın (dil olarak) Osmanlı kentlerine yönelik Alevi-Bektaşi Erkanname'si de bu siyasetin dışında değildir ve ona hizmet etmiştir.”( İsmail Kaygusuz, Görmediğim Tanrıya Tapmam, s. 210-211)

2. b İsmaili-Kızılbaş İlişkileri ve Buyruk’un Batıni Kaynakları

Özde bu düşüncemiz değişmemiş olmasına rağmen, eksik olduğunu İsmaili Aleviliğini ve kaynaklarını inceledikten sonra gördük. Zaten bir Batıni dai’si olan Hacı Bektaş da Makalat’ını onlardan kaynaklanarak yazmıştır. Burada Buyruk’un hazırlanılması sırasında yararlanıldığını düşündüğümüz bazı Batıni İsmaili kaynakları ve kısa örneklemelerle yetinmek durumundayız. Kuşkusuz kısa da olsa İsmaililerin, Kızılbaş Türkmenler ve Safevi yönetimiyle toplumsal ve siyasal ilişkilerinden de söz edeceğiz.

Baştan şunu belirtelim; İsmaili kaynakları aracılığıyla günümüze ulaşan bazı bilgilerin temelindeki gerçek şudur: Kızılbaş Safevi Devletinin kuruluşundan, İranlı feodal aristokratların Şahların çevresinde kümeleşip, Ortodoks Şiiliği devlet dini yaparak Batıni sufiliği yönetimden uzaklaştırıncaya kadar Kızılbaşlar, İsmaililerle birlikte hareket ettikleri gibi, Şah Abbas I’in ölümünden (1628) sonra başlayan Kızılbaş ve sufi kıyımlarında da yaşamları biribirine karışmıştır. Aynı ilişkinin Anadolu’da da sürmüş olması, olasılılıkların ve kuşkuların ötesindedir.

Yukarıda önemle sözünü ettiğimiz yedi kişilik Ehl-i ihtisas kurulu İsmaililerdeki Baş Dai’ler (du’at) kurulu ve Vekil-i Nefs-i Nefis-i Humayun adıyla kurulan Şah’ın alter ego’su (ikinci kişiliği) olarak onu temsil eden vekillik kurumu, İsmaililikte İmamın dış dünya içinde vekili ve onun kadar saygı duyulan ve hatta satr (gizli) dönemlerde inananlar arasında bizzat kendisi olarak bilinen (önceleri Hicab) Huccet‘ten esinlendiği açıktır; yeni yaratılmış değildir. Şah İsmail dahi, Batıni İsmaili inancındaki bütün İmamların da Ali’nin mazharı olduğu, başka bir söyleyişle İmam Ali’nin don değiştirip, kişiliğine büründüğü zamanın İmamı olarak algılanmıştır. Yine Ehli İhtisas kurulundan halifeler halifesi, İsmaili hiyerarşisinde Huccet’ten sonra gelen ve Dai’lerin bağlı bulunduğu Dailer Daisi’ni karşılamaktadır. Bütün bunlar rastlantısal değildir. 15.ve 16.yüzyıl İsmaili İmamlarının gizli olarak yaşadığı bölge Gilan çevresindeki Kahek ve Şehr-i Babek gibi sarp ve korunaklı yerleşim yerleridir.Daha sonraları İran’ın merkezine yakın Anjudan’da gizlenirler.

Ehli İhtisas kurulundaki Kızılbaş Türkmen dede-beglerinden bazıları Şah İsmail’in babası, Şeyh Haydar ve dedesi Şeyh Cüneyd’den beri Safevi ailesine hizmet vermekteydiler. 1493-1499 yılları arasında Şah İsmaili eğitip yetiştiren bu kişiler hiç kuşkusuz İsmaili İmamları Mustansir Billah II (1463-1475), Abdusselam (1475-1493) İmam Garip Mirza (1493-1496) ve Abuzar Ali Şah’ın (1496-1509) Huccet ve Dai’leriyle sıkı ilişki içindeydiler. Devlet kurulduktan sonra artık ardıl imamlarla doğrudan ilişkileri vardır.Yönetimin İsmaili fedailerinden bir askeri birliğe sahip olduğu ve Şah İsmail onları Özbeklerle yaptığı savaşlarda kullandığı bilinmektedir.

Dahası İsmaili İmamlarından Nureddin Ali, diğer adıyla Nizar Ali Şah (1516-1550) Şah İsmail’in kızlarından biriyle evlilik yapmıştı. Safevi sarayında 30 yıl Tahmasb’a (1524-1576) hizmet veren önemli bir İsmaili daisi ve ozanı ve İmam Murad Mirza (1509-1514) ve Nureddin Ali (1516-1550) hakkında yazdığı övgü ve tanıtıcı şiirleriyle tanınan Kasım Amiri (ö.1591), yönetime egemen olan Ortodoks Şiiler ve özellikle Tahmasb’ı etkileyen tanınmış Şii din bilgini Hilli Hasan bin Yusuf’un teşvikiyle dinsiz ilan edilerek 1565 yılında gözlerine mil çekilmiştir. 1591 yılında da Şah Abbas I (1588-1628) tarafından öldürtülmüştür. (Abu Baqi Nihawand, Ma'athir'i Rahimi, Calcutta, 1931, vol.3, s.. 1506)

Bu gösteriyor ki, Kızılbaşlar yönetimde etkili oldukları sürece iyi yetişmiş; zamanın her türlü bilgileriyle donanmış ve Şeriatı bir bir Şii’den ve Sünni’den daha iyi bilen bu çok bilgili İsmaili dai’ler de onların çevresindedir. Ve sanıyoruz ki bunların, Buyruk hazırlayan “İmam Cafer Heyeti”ne doğrudan ya da dolaylı katkıları olmuştur. Buyruk metinlerindeki Pir, mürşid, kutub vb. deyimler 16. yüzyılın başlarına kadar Anadolu Alevi-Bektaşi-Kızılbaşları arasında bilinmiyordu, Buyruk’la birlikte girdi. Buyruk’a ise, İsmaili İmamı Absusselam (1475-1493) zamanında onun isteği ve katkılarıyla hazırlanan ve Huccet-i Samit (konuşmayan-sessiz huccet ya da İmam vekili) sıfatıyla İsmaili Alevi topluluklarına görevli dai’ler aracılığıyla gönderilen Pandiyat-i Civanmerdi kitabından girmiştir. Kitap, gerçek inananlara ve cömertliğin/yiğitliğin örnek erdemlerine ulaşmayı araştıranlara öğütler içeriyor ve üç bölüm halinde (Büyük Pandiyat, Küçük Pandiyat ve 12 Civanmerdi ) hazırlanmıştır. Ayrıca içinde Abdusselam'ın birkaç fermanı bulunmaktadır. Bu kitap inananlara ahlak, insanlık, doğru davranış vb. üzerinde öğütlerle bilgi veriyor, eğitiyor. İmamın kendisi ve hüccet, Pir, Mürşid ve Kutb olarak sıfatlandırılırken, İsmaililer, ehl-i Hakk ve ehl-i Hakikat gibi terimlerle adlandırılıyor. Bu kitap Hindistan'da yetkili bir Pir yani ve Huccet’miş gibi saygı görmekte ve Yarkand, Gilgit, Hunza, Çitral, Bedehşan ve İran'da okunmaktadır.

Abdusselam Panj Sukhan-i Hazarat-i Shah Abdus Salam adında müminler için 30 sayfalık eğitici öğütler daha yazmıştır. Bu, risaleyle birlikte ve İmam Garip Mirza’nın ( 1493-1496) İsmaili dava örgütlenmesinde yaptığı değişiklikleri içeren fermanları da dai’lerin elindedir.
Bu yeni dava örgütlenmesinde büyük katkısı olan Kuhistan’ın Muminabad kentinden baş Dai’lerden Abu İshak’ın, Kutb’un (İmamın) ve Pir’in (Hüccetin, İmam vekilinin) kutsallığı ve yetkilerinin tanıtmayı ve İsmaili inanç yoluna ilişkin öğretici tartışmaları içeren Haft-i Bab (Yedi Bölüm ya da kapı) kitabı çok önemli bir örnekti Buyruk hazırlayan kurul için. Bu kitap, 1200 yılında Alamut Kıyamet (Yeniden diriliş) dönemi İmamlarından Alaaddin Muhammed II’nin (1166-1210) buyruğu ve koruması altın Kuhistan dai’si (bir diğer) Abu İshak tarafından hazırlanmış Haft-i Bab-ı Baba Seyyidna’nın ( bkz. Kitabın çevirisini içeren aynı adı taşıyan yazımız; www.alewiten.com/Kimlikler/İsmaililer) o günün gizlenme koşullarına uygun yorumu olarak yol göstericilik görevini üstlenmiştir. Ama bunun arkasından yine bir baş dai tarafından, 16.yüzyılın ortalarına doğru İmam Cafer Buyruğu ile karşılıklı etkileşim içinde ve o dönemde oluşturulmuş kavramlarla Khayri Khwa Herati’nin (ö.1553) hazırladığı Kelam-ı Pir, İran’daki diğer Sufi akımlarını da etkileyecek daha genişletilmiş yorumlarla ortaya çıkacaktır.
Pandiyat’tan alınmış şu küçük paragraf, Buyruk’ta musahib olanların ve talibler/müridlerin birbirlerine karşı davranışları ve ilişkilerindeki sevgi ve paylaşımı anlatan pasajlarla rahatlıkla karşılaştırılabilir:

“Gerçek inanan kimse, din kardeşine yardım eden; onunla yiyeceğini, sevincini ve üzüntüsünü paylaşan, sözde ve işte onunla birlikte olan ve ona karşı asla kalbinde herhangi bir kin ve düşmanlık taşımayan insandır. Eğer biri karnını doyuruyorsa, diğeri de doyurmuş olmalı. Biri aç kalıyorsa, öbürünün de aç kalması gerekir. Eğer bir kimse bazı şeyler yiyorsa, diğeri de arkadaşının yediği şeyleri paylaşmalıdır.” (Pandiyat-i Jawanmardi, s. 56)

Hiç kuşkusuz Musahiblikle ilişkin kurallar, ikrar veren talibin Pir eteğini tutmakla ikinci kez dünyaya gelişi, yol oğlu gibi söylemler, ilk Proto-İsmaili dailerinden Mansur el Yaman (ölm. 914) olarak bilinen İbn Havşab’ın, “Kitab al-alim wa’l-Ghulam (Bilgin ve Öğrencisinin El Kitabı)” adı altında yazdığı, İsmailiye inancına girişin “yeni bir isimle, ikinci ya da yeniden doğuş” olarak tanımladığı yapıttan, İmam Cafer Heyeti’nin ilişki kurduğu dailer aracılığıyla Buyruk’a girmiştir.

Buyruk metinlerinde geçen dünyanın yaratılışı mitosu: Tanrının yaratıklarının günahlarına öfkelenip terlemesi, o terden yeşil (ya da apak) bir derya oluşması; deryadan dışarı düşen bir cevherden Muhammed ile Ali’nin nurunu yaratması ve bunu yine nurdan kubbeye koyması; Tanrının dünyayı yaratmadan yüz binlerce yıl önce Muhammed’in ve Ali’nin ruhunu yaratmış olması.vb. gibi betimlemeler 8.yüzyıl başlarında İmam Bakır’ın çevresindeki Mugirilere kadar inmektedir

Al-Mugire’ye göre:

“Tanrı kendi yüce adını seslendirdi. Bu ad uçan bir kuşa dönüştü ve başına konmak için hemen bir taç biçimi aldı. Bundan sonra Tanrı, sağ eli üzerinde yazılı bulduğu levhada inananların işleri üzerine eğilecektir. O, insanların yorumladıkları günahlar hakkında büyük bir öfkeye kapılacak ve bol bol terlemeye koyulacaktır. İşte bu tanrısal terden, biri acı sulu, diğeri tatlı sulu iki deniz doğmuştur. Tatlı sudan ışıklar, tuzlu-acı sulardan ise karanlıklar oluştu. Bakışlarını ışıklar denizine daldıran Tanrı, içinde kendi gölgesinin farkına vardı. Güneşi ve ayı yapmak için denizden bu gölgenin cevherini topladı. Sonra bu gölgenin geri kalanını, ‘Benden başka bir Tanrı olmamalı. Bir Tanrı varsa o da benim.’ diye bağırarak ortadan kaldırdı. İşte yaratıklarına biçim vermesi bu ışık denizlerinden sonradır; inananları yaratması da ışık denizinden sonradır. Tanrının bunların içinden yarattığı ilk şey (ruhları) gölgeleriydi. Ve yaratılan ilk gölgeler de Muhammed ile Ali’ninkiydi. Onların ortaya çıkışı, zuhuru bütün insan cinsine öncülük etti. Sonra Tanrı göklere, yeryüzüne ve dağlara imamlık emanetini taşımalarını önerdi.” (Al Shahristani, al Milal, s.294-295)

Batıni yaratılış mitosunun bu ilk versiyonu Hattabilerin Ummu’l Kitab’ında ilk yaratılan “beşler ışık (nur) kümesine”, yani Ehlibeyt beşlisine dönüşerek farklı çeşitlemeler halinde Buyruk’a kadar ulaşır.

Buyruk’ta geçen ve genelde yaratılış mitoslarına kaynak olan, Muhammed’in “Allah’ın ilk yarattığı benim nurum ve ruhumdur ve Allah’ın ilk yarattığı benim aklımdır... Ruhlar alemi benden dal budak salmıştır” hadisinin daha etkili bir varyantını Nasıruddin Tusi’de ( Rawdat al-Taslim/La Convocation d’Alamut, Çev. Christian Jambet, Paris, 1996, s.328) buluyoruz:
“Muhammed, ‘Adem daha su ile toprak arasındayken ben Peygamber idim’ diye buyurdu.”

Buyruk metinlerinde geçen namazın, secdenin, abdestin, boy abdestinin, hac ziyaretinin ve diğer Şeriat koşullarının Batıni yorumları, tamamıyla Nasıruddin Tusi’nin (1201-1274) Rawdat al-Taslim (Teslimiyetin Bahçesi) adlı Farsça yapıtından süzülüp sadeleşerek gelmiştir. Kitabın Fransızca çevirisinin son bölümlerindeki “Exégése spirituelle de la purification rituelle (Ritüel temizlenmenin (abdestin) ruhsal (içsel, Batıni) yorumu” (s.330-332), “Exégése spirituelle de la profession de foi et de la priére (İmanın ve namazın Batıni yorumu)”(s.332-333), “la profession de la priére (Namazın (ayakta durma, rüku ve secde durumlarının) Batıni yorumu)” (s.338-340), “Exégése spirituelle du jeune et pélerinage (Orucun ve haccın Batıni yorumu)” (s.340-342) gibi alt başlıklar altındaki metinler incelendiğinde benzerlikler görülecektir.

Yine Buyruk metinlerinde birkaç yerde geçen Peygamber’in Ali’yi ardıl olarak seçtiği Ghadir Khum olayı ve Ali hakkındaki hadislerin Batıni yorumları, Nasıruddin Tusi’nin yapıtındaki (s.327-329) yorumlardan farklı değildir.

Abdest alma örneğini ele alırsak, N. Tusi diyor ki:

“...ritüel temizlik (abdest-boy abdesti) eski gelenek ve dinlere elveda etmek, yani onlardan vazgeçmek olduğun anlamına gelir. (s.330) İnsan bedeninin yüzeyi su ile tam olarak temizlenip paklandığı gibi, kötülüklerin temsilcisi (olan) ve içtenliği etkileyen-kirleten pisliklerden iç dünyamızı oluşturan ruhun da paklanması gerekir; burada suyun görevini bilim-bilgi yapar. (s.333) Toprak kuramsal bilginin, su ise eğitim-öğretimin simgesidir. (s.215)

İmam Zülfikar Ali (1514—1516) ve Nureddin Ali (1516-1550) zamanında yaşamış ve Herat Sultanı Hüseyi Ghuriyan’ın oğlu Horasan ve Afganistan Baş Dai’si olan Khayri Khwah Herati’nin Kelam-ı Pir yapıtında ise,
“...abdest almak, İmam’ın bilgisine dönüş yapmak, ona yönelmektir; çünkü su, Batıni yorum (tavil) aşamasında Hakikat biliminin simgesidir” diye geçer. (Kelam-ı Pir: A Treatise on Ismaili Doctrine, yayım: W. Ivanow, Tehran, 1961, s.52-102; Farsça tekst, s.94)

Çeşitli Buyruk metinlerinde ise şu tanımlara rastlıyoruz:

“...şeriat abdesti su ile olur, tarikat abdesti Pir elinden biat etmektir, yani ondan gelen bilgi ve buyruklara uymak, kabul etmektir. Marifet abdesti, nefsini bilip Tanrıyı tanımak. Sırrı Hakikat abdesti ise kendi ayıplarını görüp, sair kimselerin aybını örtmektir.”
“...Tarikat cünübü (Şeriatta abdestin ihtilam ya da cinsel ilişkiyle bozulması) Pir’sizlik ve ikrarına yalan çıkıp ahdini bozmaktır.”
“Erkanın abdesti varlığından el çekip meydanı bilmek; yani tüm varlığını meydana koyarak Pir’ine-Mürşid’ine teslim olmaktır...”

Pirin ve Mürşid’in yerine İmam’ı koyarak, adlarını verdiğimiz ve diğer batıni kaynaklar-yapıtlar tek tek ele alınıp incelenir ve Buyruk metinleriyle karşılaştırılırsa yüzlerce benzer paragraflar bulunacaktır. Kaldı ki zaten Pandiyat-i Civanmerdi’den itibaren, Pir ve Mürşid İmam vekiline (Hüccet) denildiği kadar, İmam yerine de kullanılmaktadır.

toklucaktan haberler

dernek nedir.amaçları

TOKLUCAK DER .in ARIK DER ile ZARA DER. yanyana olan arsa ile ilğili bilgiler.. 1- konu hakkında gelişmeler.. 2- varılan durum 3- dernek üyelerinin konu hakkında bilgileri GEREKLİ BİLGİLER TOPARLANIP ..GELİŞMELER..SİZLERE DUYURULACAKTIR. MAİL. ADRESİM ..haloyildiz@gmail.com ..SİZLERİN ULAŞABİLDİĞİ BİLGİLERİ PAYLAŞIRSANIZ ..YAYINLARIZ. ERGÜN YILDIZ..

DERNEK NEDİR? NASIL KURULUR?

Derneğin tanımı

23.11.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5253 sayılı Dernekler Kanununun 2. maddesinde derneğin tanımı; " Dernek: Kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, en az yedi gerçek veya tüzel kişinin, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklarını” olarak yapılmıştır.

Kimler dernek kurabilir

Fiil ehliyetine sahip gerçek veya tüzel kişiler, önceden izin almaksızın dernek kurma hakkına sahiptir.

Dernek kurucusu olabilmeleri ile ilgili olarak, Türk Silâhlı Kuvvetleri ve kolluk kuvvetleri mensupları ile kamu kurum ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri hakkında özel kanunlarında getirilen kısıtlamalar saklıdır.

Ayrıca, onbeş yaşını bitiren ayırt etme gücüne sahip küçükler; toplumsal, ruhsal, ahlakî, bedensel ve zihinsel yetenekleri ile spor, eğitim ve öğretim haklarını, sosyal ve kültürel varlıklarını, aile yapısını ve özel yaşantılarını korumak ve geliştirmek amacıyla yasal temsilcilerinin yazılı izni ile çocuk dernekleri kurabilir veya kurulmuş çocuk derneklerine üye olabilirler.

Oniki yaşını bitiren küçükler yasal temsilcilerinin izni ile çocuk derneklerine üye olabilirler ancak yönetim ve denetim kurullarında görev alamazlar.

Çocuk derneklerine onsekiz yaşından büyükler kurucu veya üye olamazlar.

Dernek kurucusu olacak kişilerde aranan fiil ehliyetine ne şekilde sahip olunur.

4721 sayılı Türk Medeni Kanununda belirtildiği üzere; ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.

Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmamak: Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ve bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmamak yada bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkûm bulunmamaktır.

Ergin olmak: Onsekiz yaşını doldurmuş olmak veya onsekiz yaşın doldurmamış olduğu halde evlenmiş olmak yada onbeş yaşını doldurmuş küçüklerin kendi isteği ve velisinin rızasıyla mahkemece ergin kılınmış olmaktır.

Tüzel kişiler, kanuna ve kuruluş belgelerine göre gerekli organlara sahip olmakla, fiil ehliyetini kazanırlar. Tüzel kişinin iradesi, organları aracılığıyla açıklanır.

Dernekler özel hukuk tüzelkişisi olup, Türk Medeni Kanununun 48. maddesinde belirtilen tüm hak ve yetkilere sahiptir.

Hangi amaçla dernek kurulamaz

Anayasa ve kanunlarla açıkça yasaklanan amaçları veya konusu suç teşkil eden fiilleri gerçekleştirmek amacıyla dernek kurulamaz.

Derneğin amacı; kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir gayeyi gerçekleştirmeye yönelik, anlaşılabilir ve süreklilik arz etmelidir. Hukuka veya ahlâka aykırı olmamalıdır.

Derneğin kuruluş şekli

Dernekler, kuruluş bildirimini, dernek tüzüğünü ve gerekli belgeleri yerleşim yerinin bulunduğu yerin en büyük mülki amirine verdikleri anda tüzel kişilik kazanırlar.

Dernek tüzüğünün içeriği

Dernekler Mevzuatı gereğince derneğin tüzüğünde aşağıda gösterilen hususların belirtilmesi zorunludur:

a-Derneğin adı ve merkezi. (Derneğinizin adı, daha önce kurulmuş olan bir derneğin adından farklı olmak zorundadır. Dernek adını kontrol etmek için tıklayınız)

b-Derneğin amacı ve bu amacı gerçekleştirmek için dernekçe sürdürülecek çalışma konuları ve çalışma biçimleri ile faaliyet alanı.

c-Derneğe üye olma ve üyelikten çıkmanın şart ve şekilleri.

d-Genel kurulun toplanma şekli ve zamanı.

e-Genel kurulun görevleri, yetkileri, oy kullanma ve karar alma usul ve şekilleri.

f-Yönetim ve denetim kurullarının görev ve yetkileri, ne suretle seçileceği, asıl ve yedek üye sayısı.

g-Derneğin şubesinin bulunup bulunmayacağı, bulunacak ise şubelerin nasıl kurulacağı, görev ve yetkileri ile dernek genel kurulunda nasıl temsil edileceği.

h-Üyelerin ödeyecekleri giriş ve yıllık aidat miktarının belirlenme şekli.

ı-Derneğin gelir kaynakları.

i- Derneğin borçlanma usulleri.

j- Derneğin iç denetim şekilleri

k-Tüzüğün ne şekilde değiştirileceği.

l-Derneğin feshi halinde mal varlığının tasfiye şekli.

m-Dernek geçici yönetim kurulu üyelerinin adı, soyadı, görev ünvanı.

Dernek tüzüğünde kanunen belirtilmesi zorunlu hususlar dışında, Kanuna aykırı olmamak kaydıyla tüzükte yer alması istenilen diğer hükümler eklenebilir.

Örnek Dernek Tüzüğü İçin Tıklayınız.

Dernek kuruluşu için gerekli belgeler

Dernek kurucuları (en az yedi gerçek veya tüzel kişi) tarafından imzalanmış olan (Dernekler Yönetmeliği Ek-2’de bulunan) iki adet kuruluş bildirimi ve aşağıda belirtilen ekleri, derneğin kurulacağı yerin mülki idare amirliğine verilir.

a) Kurucular tarafından her sayfası imzalanmış üç adet dernek tüzüğü,

b) Kurucuların nüfus cüzdan fotokopisi,

c) Dernek kurucuları arasında tüzel kişiliklerin bulunması halinde; bu tüzel kişilerin unvanı, yerleşim yeri ve kuruluş belgesi ile tüzel kişiliklerin organları tarafından yetkilendirilen gerçek kişi de belirtilmek kaydıyla bu konuda alınmış kararın fotokopisi,

d) Kurucular arasında yabancı dernek veya dernek ve vakıf dışında kar amacı gütmeyen kuruluşlar bulunması halinde, bu tüzel kişilerin dernek kurucusu olabileceğini gösteren İçişleri Bakanlığınca verilmiş izin belgesi,

e) Kurucular arasında yabancı uyruklular varsa, bunların Türkiye'de yerleşme hakkına sahip olduklarını gösterir belgelerin fotokopileri,

f) Yazışma ve tebligatı almaya yetkili kişi veya kişilerin adı, soyadı, yerleşim yerlerini ve imzalarını belirten liste.

Büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerdeki dernek kuruluş işlemlerinde istenen belgeler birer arttırılarak verilir.

Dernekler, kuruluş bildirimi ve eklerini mülki idare amirliğine vermek suretiyle tüzel kişilik kazanırlar.

Çocuk derneklerine tüzel kişiler kurucu veya üye olamazlar, ayrıca çocuk derneklerinde kuruluş bildirimine, kurucu çocukların yasal temsilcilerinin izni eklenir.

Dernek kuruluş bildiriminin incelenmesi

Dernek kuruluş bildirimi ve belgelerin doğruluğu ile dernek tüzüğü, en büyük mülki amir tarafından altmış gün içinde dosya üzerinden incelenir.

Kuruluş bildiriminde, tüzükte ve kurucuların hukuki durumlarında kanuna aykırılık veya noksanlık tespit edildiği takdirde bunların giderilmesi veya tamamlanması derhal kuruculardan istenir. Bu istemin tebliğinden başlayarak otuz gün içinde belirtilen noksanlık tamamlanmaz ve kanuna aykırılık giderilmezse; en büyük mülki amir, yetkili asliye hukuk mahkemesinde derneğin feshi konusunda dava açması içir durumu Cumhuriyet savcılığına bildirir. Cumhuriyet savcısı mahkemeden derneğin faaliyetinin durdurulmasına karar verilmesini de isteyebilir.

Kuruluş bildiriminde, tüzükte ve belgelerde kanuna aykırılık veya noksanlık bulunmaz ya da bu aykırılık veya noksanlık belirli sürede giderilmiş bulunursa; keyfiyet derhal derneğe yazıyla bildirilir ve dernek, dernekler kütüğüne kaydedilir.

Derneğin zorunlu Organları hangileridir

Derneğin zorunlu organları, genel kurul, yönetim kurulu ve denetim kuruludur.

Dernekler zorunlu organları dışında başka organlar da oluşturabilirler. Ancak, bu organlara zorunlu organların görev, yetki ve sorumlulukları devredilemez.

Genel kurul, derneğin en yetkili karar organı olup; derneğe kayıtlı üyelerden oluşur. Genel kurul, dernek organlarını seçer ve derneğin diğer bir organına verilmemiş olan işleri görür.

Genel kurul, üyeliğe kabul ve üyelikten çıkarma hakkında son kararı verir, derneğin diğer organlarını denetler ve onları haklı sebeplerle her zaman görevden alabilir.

Yönetim kurulu, beş asıl ve beş yedek üyeden az olmamak üzere dernek tüzüğünde belirtilen sayıda üyeden oluşur.

Yönetim kurulu, derneğin yürütme ve temsil organıdır; bu görevini kanuna ve dernek tüzüğüne uygun olarak yerine getirir.

Temsil görevi, yönetim kurulunca, üyelerden birine veya bir üçüncü kişiye verilebilir.

Denetim kurulu, üç asıl ve üç yedek üyeden az olmamak üzere dernek tüzüğünde belirtilen sayıda üyeden oluşur.

Denetim kurulu, denetleme görevini, dernek tüzüğünde belirtilen esas ve usullere göre yapar; denetleme sonuçlarını bir raporla yönetim kuruluna ve genel kurula sunar.

Derneğin kuruluşundan sonra yapılması gereken işlemler

A- Defter tutulması

Dernekler tarafından tutulması zorunlu olan defterler temin edilerek kullanmaya başlanılmadan önce dernekler biriminden veya noterden onaylattırılmalıdır.

Dernekler aşağıda yazılı defterleri tutarlar.

a) İşletme hesabı esasında tutulacak defterler ve uyulacak esaslar aşağıdaki gibidir:

1) Karar Defteri: Yönetim kurulu kararları tarih ve numara sırasıyla bu deftere yazılır ve kararların altı toplantıya katılan üyelerce imzalanır.

2) Üye Kayıt Defteri: Derneğe üye olarak girenlerin kimlik bilgileri, derneğe giriş ve çıkış tarihleri bu deftere işlenir. Üyelerin ödedikleri giriş ve yıllık aidat miktarları bu deftere işlenebilir.

3) Evrak Kayıt Defteri: Gelen ve giden evraklar, tarih ve sıra numarası ile bu deftere kaydedilir. Gelen evrakın asılları ve giden evrakın kopyaları dosyalanır. Elektronik posta yoluyla gelen veya giden evraklar çıktısı alınmak suretiyle saklanır.

4) Demirbaş Defteri: Derneğe ait demirbaşların edinme tarihi ve şekli ile kullanıldıkları veya verildikleri yerler ve kullanım sürelerini dolduranların kayıttan düşürülmesi bu deftere işlenir.

5) İşletme Hesabı Defteri: Dernek adına alınan gelirler ve yapılan giderler açık ve düzenli olarak bu deftere işlenir.

6) Alındı Belgesi Kayıt Defteri : Alındı belgelerinin seri ve sıra numaraları, bu belgeleri alan ve iade edelerin adı, soyadı ve imzaları ile aldıkları ve iade ettikleri tarihler bu deftere işlenir.

b) Bilanço esasında tutulacak defterler ve uyulacak esaslar aşağıdaki gibidir:

1) (a) bendinin 1, 2, 3 ve 6 ncı alt bentlerinde kayıtlı defterleri bilanço esasında defter tutan dernekler de tutarlar.

2) Yevmiye Defteri, Büyük Defter ve Envanter Defteri: Bu defterlerin tutulma usulü ile kayıt şekli Vergi Usul Kanunu ile bu Kanununun Maliye Bakanlığına verdiği yetkiye istinaden yayımlanan Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğleri esaslarına göre yapılır.

Tutulacak defter ve kayıtların Türkçe olması zorunludur. Defterler mürekkepli kalemle yazılır.

Defterler bilgisayar ortamında da tutulabilir. Ancak form veya sürekli form şeklinde tutulacak defterler, kullanılmaya başlanmadan önce her bir sayfasına numara verilerek ve onaylatılarak kullanılabilir. Onaylı sayfalar kullanıldıktan sonra defter haline getirilerek muhafaza edilir.

Yevmiye defteri maddelerinde yapılan yanlışlar ancak muhasebe kurallarına göre düzeltilebilir. Diğer defter ve kayıtlara rakam ve yazılar yanlış yazıldığı takdirde düzeltmeler ancak yanlış rakam ve yazı okunacak şekilde çizilmek, üst veya yan tarafına veya ilgili bulunduğu hesaba doğrusu yazılmak suretiyle yapılabilir. Yanlış rakam ve yazının çizilmesi halinde, bu rakam ve yazıyı çizen tarafından paraflanır.

Defterlere geçirilen bir kayıt; kazımak, çizmek veya silmek suretiyle okunamaz hale getirilemez.

Karar defterinin sayfa sonunda imza için bırakılan bölümü hariç defterlerin satırları, çizilmeksizin boş bırakılamaz ve atlanamaz. Ciltli defterlerde, defter sayfaları ciltten koparılamaz. Tasdikli form veya sürekli form yapraklarının sırası bozulamaz ve bunlar yırtılamaz.

Derneklere ait belgeler, kaydedildikleri defterdeki kayıt sırasına uygun olarak numaralandırılır ve dosyalanarak saklanır.

Kayıt zamanı;

İşlemler, defterlere günlük olarak kaydedilir. Ancak, gelir ve gider kayıtları;

a) İşlemlerin, işin hacmine ve gereklerine uygun olarak muhasebe düzeni ve güvenliğini bozmayacak bir süre içinde kaydedilmesi şarttır. Bu gibi kayıtlar on günden fazla geciktirilmez.

b) Kayıtlarını devamlı olarak muhasebe fişleri ve bordro gibi yetkili amirlerin imza ve parafını taşıyan belgelere dayanarak tutan derneklerde, işlemlerin bunlara kaydedilmesi, deftere işlenmesi hükmündedir. Ancak bu kayıtlar, işlemlerin esas defterlere kırkbeş günden daha geç intikal ettirilmesine imkan vermez. Dernek defterlerinin denetim amacıyla istenmesi halinde, kırkbeş günlük sürenin dolması beklenmeden kayıtların işlenmesi zorunludur.

Hesap dönemi;

Derneklerde hesap dönemi bir takvim yılıdır. Hesap dönemi 1 Ocak’ta başlar ve 31 Aralık’ta sona erer. Yeni kurulan derneklerde hesap dönemi kuruluş tarihinde başlar ve 31 Aralık’ta sona erer.

Defterlerin ara tasdiki;

Bu defterlerin kullanılmasına sayfaları bitene kadar devam edilir ve defterlerin ara tasdiki yapılmaz. Ancak, bilanço esasına göre tutulan defterler ile form veya sürekli form yapraklı defterlerin, kullanılacağı yıldan önce gelen son ayda, her yıl yeniden tasdik ettirilmesi zorunludur.

B-Dernek gelirlerinin tahsilinde kullanılacak Alındı Belgelerinin bastırılması

Alındı belgelerinin biçimi;

Dernek gelirlerinin tahsilinde kullanılacak Alındı Belgeleri Dernekler Yönetmeliği 42. maddesinde belirtilen biçim ve ebatta yönetim kurulu kararıyla matbaaya bastırılır.

Alındı belgelerinin kontrolü;

Bastırılan alındı belgelerinin seri ve sıra numaraları ile diğer baskı işlerinde kusur bulunup bulunmadığı, sayman üyece kontrol edilir. Kontrolde hatalı olduğu ortaya çıkan cilt veya formlar geri verilerek aynı miktarda yenisi bastırılır. Alındı belgeleri, matbaadan sayman üye tarafından bir tutanak ile teslim alınır.

Alındı belgelerinin deftere kaydı;

Dernek saymanınca teslim alınan alındı belgelerinin tamamı, numarası en küçük olan alındı belgesi cildinden başlamak üzere defterin yalnızca başlangıç, bitiş ve serisi sütunları doldurularak, her bir satırda bir alındı belgesi cildi gösterilecek şekilde alt alta yazılmak suretiyle kaydedilir. Defterin diğer sütunları, alındı belgesi ciltlerinin gelir tahsil edecek kişilere teslim edilmesi veya teslim edilen alındı belgesi cildinin iade edilmesi sırasında doldurulur.

Alındı belgelerinin kullanımı;

Alındı belgeleri, gelir tahsil etme görev ve yetkisine sahip bulunanlara, sayman üyelerce imza karşılığı verilir ve kullanıldıktan sonra imza karşılığı geri alınır. Bu işlemler Alındı Belgesi Kayıt Defterinde gösterilir.

Alındı belgeleri, sabit boyalı sert veya sivri uçlu tükenmez kalemle okunaklı bir biçimde silintisiz ve kazıntısız olarak doldurulur. Ödemede bulunana asıl yaprak koparılarak verilir, koçan kısmı ciltte bırakılır. Düzenleme sırasında hata yapılırsa, hatalı belge yaprağı ödemede bulunana verilmez. Asıl ve koçan yaprakların üzerine “İPTAL” ibaresi yazılıp her ikisi koparılmadan ciltte bırakılır.

Form şeklinde bastırılan alındı belgeleri, elektronik sistemler aracılığıyla doldurulduktan sonra aslı ödemede bulunana verilir; sureti dosyasında muhafaza edilir.

C- Yetki belgesi düzenlenmesi

Dernek adına gelir tahsil edecek kişi veya kişiler, yetki süresi de belirtilmek suretiyle, yönetim kurulu kararı ile tespit edilir. Gelir tahsil edecek kişilerin açık kimliği, imzası ve fotoğraflarını ihtiva eden (Dernekler Yönetmeliği EK-19’da bulunan) “Yetki Belgesi” dernek tarafından üç nüsha olarak düzenlenerek, dernek yönetim kurulu başkanınca onaylanır. Yetki belgelerinin birer sureti dernekler birimlerine verilir.

Dernek adına gelir tahsil edecek kişiler, ancak adlarına düzenlenen yetki belgelerinin bir suretinin dernekler birimine verilmesinden itibaren gelir tahsil etmeye başlayabilirler

Yetki belgelerinin süresi, yönetim kurullarının görev süresi ile sınırlıdır. Yeni seçilen yönetim kurullarının, yetki belgelerini birinci fıkra esaslarına göre yenilemesi zorunludur. Yetki belgesinin süresinin bitmesi veya adına yetki belgesi düzenlenen kişinin görevinden ayrılması, ölümü, işine veya görevine son verilmesi, derneğin kendiliğinden dağıldığının tespit edilmesi veya fesih edilmesi gibi hallerde, verilmiş olan yetki belgelerinin dernek yönetim kuruluna bir hafta içinde teslimi zorunludur. Ayrıca, gelir toplama yetkisi yönetim kurulu kararı ile her zaman iptal edilebilir. Yetki belgesi ile ilgili değişiklikler yönetim kurulu başkanınca, onbeş gün içerisinde dernekler birimine bildirilir.

D -Gelir–Gider İşlemleri

Dernek gelirleri alındı belgesi ile tahsil edilir. Dernek gelirlerinin bankalar aracılığı ile tahsili halinde banka tarafından düzenlenen dekont veya hesap özeti gibi belgeler alındı belgesi yerine geçer.

Dernek adına gelir tahsil etmekle yetkili olan kişiler, tahsil ettikleri paraları otuz gün içerisinde dernek saymanına teslim ederler veya derneğin banka hesabına yatırırlar. Ancak, tahsilatı 2005 yılı için 1000.- YTL’yi (yeniden değerleme oranında artırılır) geçenler, 30 otuz günlük süreyi beklemeksizin tahsil ettikleri parayı en geç iki iş günü içinde dernek saymanına teslim ederler veya derneğin banka hesabına yatırırlar.

Dernek kasasında bulundurulabilecek para miktarı, ihtiyaçlar dikkate alınarak yönetim kurulunca belirlenir.

Dernek giderleri ise fatura, perakende satış fişi, serbest meslek makbuzu gibi harcama belgeleri ile yapılır. Ancak dernekler, Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesi kapsamında bulunan ödemeleri için Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre gider pusulası, bu kapsamda da bulunmayan ödemeleri için Gider Makbuzu düzenlerler.

Dernekler tarafından kişi, kurum veya kuruluşlara yapılacak bedelsiz mal ve hizmet teslimleri (Dernekler Yönetmeliği EK-15’te bulunan) Ayni Yardım Teslim Belgesi ile yapılır. Kişi, kurum veya kuruluşlar tarafından derneklere yapılacak bedelsiz mal ve hizmet teslimleri ise Ayni Bağış Alındı Belgesi ile kabul edilir.

Bu belgeler; Dernekler Yönetmeliğinde ((EK-13) (EK- 14) ve (EK- 15)’de) gösterilen biçim ve ebatta, müteselsil seri ve sıra numarası taşıyan, kendinden karbonlu elli asıl ve elli koçan yaprağından meydana gelen ciltler veya elektronik sistemler ve yazı makineleri aracılığıyla yazdırılacak form veya sürekli form şeklinde, dernekler tarafından bastırılır. Form veya sürekli form şeklinde bastırılacak belgelerin, belirtilen nitelikte olması zorunludur.

Saklama süresi;

Defterler hariç olmak üzere, dernekler tarafından kullanılan alındı belgeleri, harcama belgeleri ve diğer belgeler özel kanunlarda belirtilen süreler saklı kalmak üzere, kaydedildikleri defterlerdeki sayı ve tarih düzenine uygun olarak 5 yıl süreyle saklanır.

İşletme hesabı tablosu;

İşletme hesabı esasına göre kayıt tutan dernekler yıl sonlarında (31 Aralık) (Dernekler Yönetmeliği EK-16’da gösterilen biçimde) “İşletme Hesabı Tablosu” düzenlerler.

Bilanço esasına göre raporlama;

Bilanço esasına göre defter tutan derneklerin yıl sonlarında (31 Aralık), Maliye Bakanlığınca yayımlanan Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğlerini esas alarak bilanço ve gelir tablosunu düzenlemeleri yeterlidir.

E-Üye kayıt işlemleri

Derneğe üye olmaları Kanunla yasaklanmamış olan ve dernek tüzüğüne göre üye olma şartlarını taşıyan kişilerin derneğin yönetim kuruluna yapacakları yazılı üyelik başvuruları yönetim kurulunca görüşülerek en çok otuz gün içinde üyeliğe kabul veya isteğin reddi şeklinde karara bağlanıp, sonucu müracaat sahibine yazı ile duyurulması zorunludur. Derneğin, ilk genel kurul toplantısının yapılacağı tarihe kadar, dernek tüzüğünde sayıları belirtilen yönetim ve denetleme kuruları üye tam sayısının asıl ve yedeklerini oluşturabilecek sayıdan az olmamak üzere üye kayıt edilmesine ihtiyaç bulunmaktadır.

Yönetim kurulunca, karar defterinde alınan karar ile üyeliğe kabul edilmiş bulunanlar dernek üyesi olurlar. Üyeliğe kabul kararının tarih ve sayısı ile üyenin kimlik bilgileri ve aidat ödentileri üye kayıt defterine kayıt edilir.

Yazılı olarak yapılacak üyelik başvurusu, dernek yönetim kurulunca en çok otuz gün içinde karara bağlanır ve sonuç yazıyla başvuru sahibine bildirilir. Başvurusu kabul edilen üye, bu amaçla tutulacak deftere kaydedilir.

Üyelik için kanunda veya tüzükte aranılan nitelikleri sonradan kaybedenlerin dernek üyeliği kendiliğinden sona erer.

Hiç kimse, dernekte üye kalmaya zorlanamaz. Her üye yazılı olarak bildirmek kaydıyla, dernekten çıkma hakkına sahiptir.

Tüzükte üyelerin çıkarılma sebepleri gösterilebilir.

Tüzükte çıkarma düzenlenmemişse üye, ancak haklı sebeple çıkarılabilir. Bu çıkarma kararına, haklı sebep bulunmadığı ileri sürülerek itiraz edilebilir.

F- Genel kurul toplantısı

Derneğin, kuruluş işlemlerinde eksiklik ve kanuna aykırılık bulunmadığına ilişkin olarak mahallin mülki amirliğince yapılan yazılı bildirimi izleyen altı ay içinde dernekler ilk genel kurul toplantısını yapmak ve organlarını oluşturmakla yükümlüdürler.

Genel kurul;

a) Dernek tüzüğünde belli edilen zamanlarda olağan,

b) Yönetim veya denetim kurulunun gerekli gördüğü hallerde veya dernek üyelerinden beşte birinin yazılı isteği üzerine otuz gün içinde olağanüstü toplanır.

Genel kurul toplantıya yönetim kurulunca çağrılır.

Çağrı usulü;

Yönetim kurulu, dernek tüzüğüne göre genel kurula katılma hakkı bulunan üyelerin listesini düzenler. Genel kurula katılma hakkı bulunan üyeler, en az onbeş gün önceden, günü, saati, yeri ve gündemi bir gazetede ilan edilmek veya yazılı ya da elektronik posta ile bildirilmek suretiyle toplantıya çağrılır. Bu çağrıda, çoğunluk sağlanamaması sebebiyle toplantı yapılamazsa, ikinci toplantının hangi gün, saat ve yerde yapılacağı da belirtilir. İlk toplantı ile ikinci toplantı arasındaki süre yedi günden az, altmış günden fazla olamaz.

Toplantı, çoğunluk sağlanamaması sebebinin dışında başka bir nedenle geri bırakılırsa, bu durum geri bırakma sebepleri de belirtilmek suretiyle, ilk toplantı için yapılan çağrı usulüne uygun olarak üyelere duyurulur. İkinci toplantının geri bırakma tarihinden itibaren en geç altı ay içinde yapılması zorunludur. Üyeler ikinci toplantıya, birinci fıkrada belirtilen esaslara göre yeniden çağrılır.

Genel kurul toplantısı bir defadan fazla geri bırakılamaz.

Toplantı usulü;

Genel kurula katılma hakkı bulunan üyelerin listesi toplantı yerinde hazır bulundurulur. Toplantı yerine girecek üyelerin resmi makamlarca verilmiş kimlik belgeleri, yönetim kurulu üyeleri veya yönetim kurulunca görevlendirilecek görevliler tarafından kontrol edilir. Üyeler, yönetim kurulunca düzenlenen listedeki adları karşısına imza koyarak toplantı yerine girerler. Kimlik belgesini göstermeyenler, belirtilen listeyi imzalamayanlar ile genel kurula katılma hakkı bulunmayan üyeler toplantı yerine alınmaz. Bu kişiler ve dernek üyesi olmayanlar, ayrı bir bölümde genel kurul toplantısını izleyebilirler.

Toplantı yeter sayısı sağlanmışsa durum bir tutanakla tespit edilir ve toplantı yönetim kurulu başkanı veya görevlendireceği yönetim kurulu üyelerinden biri tarafından açılır. Toplantı yeter sayısı sağlanamaması halinde de yönetim kurulunca bir tutanak düzenlenir.

Açılıştan sonra, toplantıyı yönetmek üzere bir başkan ve yeteri kadar başkan vekili ile yazman seçilerek divan heyeti oluşturulur.

Dernek organlarının seçimi için yapılacak oylamalarda, oy kullanan üyelerin divan heyetine kimliklerini göstermeleri ve hazırun listesindeki isimlerinin karşılarını imzalamaları zorunludur.

Toplantının yönetimi ve güvenliğinin sağlanması divan başkanına aittir. Genel kurul, gündemdeki konuların görüşülerek karara bağlanmasıyla sonuçlandırılır. Genel kurulda her üyenin bir oy hakkı vardır; üye oyunu şahsen kullanmak zorundadır.

Toplantıda görüşülen konular ve alınan kararlar bir tutanağa yazılır ve divan başkanı ile yazmanlar tarafından birlikte imzalanır. Toplantı sonunda, tutanak ve diğer belgeler yönetim kurulu başkanına teslim edilir. Yönetim kurulu başkanı bu belgelerin korunmasından ve yeni seçilen yönetim kuruluna yedi gün içinde teslim etmekten sorumludur.

Mahkemece kayyım atanması veya Medeni Kanunun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre görevlendirilme yapılması halinde, bu maddede yönetim kurulana verilen görevler bu kişiler tarafından yerine getirilir.

G-Genel kurul sonuç bildirimi;

Olağan veya olağanüstü genel kurul toplantılarını izleyen otuz gün içinde, yönetim ve denetim kurulları ile diğer organlara seçilen asıl ve yedek üyeleri içeren (Dernekler Yönetmeliği EK-3’te belirtilen) “Genel Kurul Sonuç Bildirimi “ ve ekleri yönetim kurulu başkanı tarafından mülki idare amirliğine bildirilir:

Bu bildirime;

a) Divan başkanı, başkan yardımcıları ve yazman tarafından imzalanmış genel kurul toplantı tutanağı örneği,

b) Tüzük değişikliği yapılmışsa, tüzüğün değişen maddelerinin yeni ve eski şekli ile dernek tüzüğünün son şeklinin her sayfası yönetim kurulunca imzalanmış örneği.

Eklenir.

Genel kurul sonuç bildirimi ve ekleri, büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerde bulunan dernekler tarafından iki suret olarak verilir.

Genel kurul sonuç bildirimleri, dernek yönetim kurulu tarafından yetki verilen bir yönetim kurulu üyesi tarafından da yapılabilir. Bildirimin yapılmamasından yönetim kurulu başkanı sorumludur.

Sandığı bulunan dernekler, sandıklarına ait genel kurul sonuç bildirimi ve eklerini bu maddede belirtilen usulde mülki idare amirliğine bildirirler.

H-Beyanname verilmesi

Beyanname verme yükümlülüğü

Dernek yönetim kurulu başkanları, her takvim yılının ilk dört ayı içinde bir önceki yıla ait Dernek Beyannamelerini (Dernekler Yönetmeliği EK-21’de bulunan) doldurarak mülki idare amirliğine vermekle yükümlüdürler. İl merkezlerinde ve büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçelerde bulunan dernekler beyannamelerini bir adet, diğer ilçe merkezinde bulunanlar ise iki adet olarak verirler.

Şubeler, mülki idare amirliğine verecekleri beyannamelerin birer örneğini bağlı bulundukları derneğe de vermekle yükümlüdürler.

I-Değişikliklerin bildirilmesi

Dernekler, yerleşim yerlerinde (İkametgahlarında) meydana gelen değişiklikleri (Dernekler Yönetmeliği EK- 24’te bulunan)“Yerleşim Yeri Değişiklik Bildirimini”;

Genel kurul toplantıları dışında dernek organlarında meydana gelen değişiklikleri (Dernekler Yönetmeliği EK- 25’te bulunan) “Dernek Organlarındaki Değişiklik Bildirimini”

Doldurmak suretiyle, değişikliği izleyen otuz gün içinde mülki idare amirliğine bildirmekle yükümlüdürler. Bu belgeler, büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerde bulunan dernekler tarafından iki suret olarak verilir.

Dernek tüzüklerinde yapılan değişiklikler de tüzük değişikliğinin yapıldığı genel kurul toplantısını izleyen otuz gün içinde, (Dernekler Yönetmeliği EK-3’te bulunan) “Genel Kurul Sonuç Bildirimi “ ekinde mülki idare amirliğine bildirilir.

J-Taşınmazların bildirilmesi

Dernekler edindikleri taşınmazları tapuya tescilinden itibaren otuzgün içinde (Dernekler Yönetmeliği EK- 26’da bulunan)“Taşınmaz Mal Bildirimini Formu” nu doldurmak suretiyle mülki idare amirliğine bildirmekle yükümlüdürler.

Bu form, büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerde bulunan dernekler tarafından iki suret olarak verilir.

K-Mal bildirimi

04.5.1990 gün, 20508 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 3628 sayılı “Mal Bildiriminde bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu”na ve bu Kanuna atfen çıkartılmış olan “Mal Bildiriminde bulunulması Hakkında Yönetmelik” gereğince, Türk Hava Kurumunun Genel Yönetim ve Merkez Denetleme Kurulu Üyeleri ile Genel Merkez Teşkilatında ve Türk Kuşu Genel Müdürlüğünde, Türkiye Kızılay Derneğinin Merkez Kurullarında ve Genel Müdürlük teşkilatında görev alanlar ve bunların Şube Başkanları ve Kamuya Yararlı Derneklerin Yönetim ve Denetim Kurulu Üyeleri (Mal Bildiriminde bulunulması Hakkında Yönetmelik ekinde bulunan) “Mal Bildirim Formu”nu tek nüsha olarak doldurmak ve tarih belirterek imzalamak suretiyle mal bildiriminde bulunmak zorundadırlar.

Türk Hava Kurumunun, Türkiye Kızılay Derneğinin ve Kamuya Yararlı Derneklerin Yönetim ve Denetim Kurulu Üyeleri için İçişleri Bakanlığına, bunların Şube Başkanları için bulundukları İl Valiliklerine, Türk Hava Kurumu ile Türkiye Kızılay Derneğinde görev alanlar için Kurum ve Dernek Genel Başkanlığına,

Bu göreve başlama tarihini izleyen bir ay içinde mal bildiriminde bulunmak zorundadırlar.

Mal bildiriminde bulunacak olanların kendilerine, eşlerine ve velayetleri altındaki çocuklarına ait bulunan taşınmaz malları ile 1 inci derece Devlet Memurlarına yapılan aylık net ödemenin beş katından fazla tutarındaki her biri için ayrı olmak üzere, para, hisse senetleri ve tahviller ile altın, mücevher ve diğer taşınır malları, hakları, alacakları ve gelirleriyle bunların kaynakları, borçları ve sebepleri bu mal bildiriminin konusunu teşkil eder.

Mal varlığında önemli bir değişiklik olduğunda bir ay içinde,

Görevin sona ermesi halinde, ayrılma tarihini izleyen bir ay içinde,

Görevlere devam edenler, sonu (0) ve (5) ile biten yılların en geç Şubat ayı sonuna kadar,

Mal bildirimlerini yenilerler.

L-Derneğin İç Denetimi

Dernekte genel kurul, yönetim kurulu veya denetim kurulu tarafından iç denetim yapılabileceği gibi, bağımsız denetim kuruluşlarına da denetim yaptırılabilir.

Genel kurul veya yönetim kurulu, gerek görülen hallerde denetim yapabilir veya bağımsız denetim kuruluşlarına denetim yaptırabilir.

Genel kurul, yönetim kurulu veya bağımsız denetim kuruluşlarınca denetim yapılmış olması, denetim kurulunun yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz.

Derneğin denetleme kurulu; derneğin tüzüğünde gösterilen amaç ve amacın gerçekleştirilmesi için sürdürüleceği belirtilen çalışma konuları doğrultusunda faaliyet gösterip göstermediğini, defter, hesap ve kayıtların mevzuata ve dernek tüzüğüne uygun olarak tutulup tutulmadığını, dernek tüzüğünde tespit edilen esas ve usullere göre ve bir yılı geçmeyen aralıklarla denetler ve denetim sonuçlarını bir rapor halinde yönetim kuruluna ve toplandığında genel kurula sunar.”

İktibas: Dernekler Dairesi Başkanlığı