Yağmur SAY
Türklerin Anadolu’ya geliiyle bir Arap komutanı veya askeri olan Battal Gazi’nin önce bir Türk savaçıya ardından da Gazi-Veli haline dönütürüldüğünü görüyoruz. Bu etkinin ve ünün büyüklüğü öyle bir boyuta taınacaktır ki O’na ait Anadolu’nun çeitli yerlerinde 7 ayrı mezarının bulunması ve hepsinin aynı etki altında kutsanması sağlanmış olacaktır.
Seyid Battal Gazi efsanesinin geniş ölçüde ün kazanması, Anadolu'nun çeitli bölgelerinde büyük izler bırakmıtır. İstanbul, Maltepe'de Seyyid Gazi Kayası, Erdek'te kalesi, Kapadokya Karacadağ'da bir Cami, Caesarea (Hacı Halife-Hacı Kalfa) adına bir vakıf bulunmaktadır. Kırehir'de ise ikinci bir türbe görülmektedir. Üçüncüsü de Çorum yakınlarındaki Ali Dağı'ndadır. Battal Gazi Destanı'nın Bizans versiyonu olan Diegenes Acritas da da benzer biçimde Trabzon, Girit ve Karpathos'da üç ayrı mezara sahiptir. Seyitgazi yakınlarındaki Kırk Kızlar Dağı (Kırk Bakire Dağı), büyük bir ihtimalle Battal Gazi'nin romantik hikayelerinden biri olan "Kırk Prenses" menkıbesiyle bağlantılıdır1. Bunlara ek olarak, Hasluck2; menkıbelerin çok kesin ve yaptırıma dönük bir önem kazandığının, Anadolu'daki bazı yerlerle ve kurum adlarıyla olan ilikiden anlaıldığını belirtiyor. Örneğin; Kayseri'de kendisinin tesis ettiği halk tarafından rivayet olunan bir cami3, Malatyada da keza bir cami O'nun adı ile anılmaktadır. Bununla birlikte, İstanbul Kadıköy ile ilgili görüldüğü gibi, Kızkulesi menkıbesinin4 bir ekli de bunun inaasına sebeb olmak üzere Battal Gaziyi göstermesi, bu kesin önemi, kurumların varlığının temelini ve devamını simgelemesi bakımından sonderece dikkat çekicidir5.
Pertev Naili Boratav, Battal'ın, Emevilerin VIII. yüzyılda Bizans'a karı açtıkları seferlerde ün kazanmış bir Arap komutanı olup, Arap ve Türk destanî halk romanlarının da yegane kahramanı olduğunu ve Türkler arasında Battal Gazi, Seyyid Battal ve Seyyid Battal Gazi isimleri ile tanındığını belirtmektedir.
Hüseyin Hüsameddin, Battalnamelerde Hüseyn b.Cafer b.Münzar b.Ömer b.Ali b.Hüseyn b.Ali b.Ebi Talib eklinde Hüseyin soyundan gösterildiğini belirtmekte, bu
1 F.W.Hasluck, Bektailik Tedkikleri, Anadolu’nun Dînî Tarih ve Etnografyasına Dair, Tetkikat Merkezi
Neriyatı I, Çev.: R.Hulusi, İstanbul, 1928, s.90-98; Hasluck, Chrıstıanıty and Islam Under the Sultans, C. III, Oxford, 1929, s.704-716.
2 A.g.e., s.90-98.
Battal Gazi menkıbeleri fütuhat devri Türkleri arasında o denli yaygın hale gelmitir ki bu yayılmanın bir göstergesi olarak O'na ait Kayseri’deki bu camiden XII. yüzyılda Herevi bahsetmektedir. Kazvini de bu bilgiye eserinde yer vermitir. Herevî, Kitab uz-Ziyarat, Nr.: J.Sourdel-Thomine, am, 1953, s.59; Kazvini, Asar ul-Bilad,Nr.: Wustenfenld, Göttingen 1848, s.371. 4Grek (Yunan) idarecinin kızını ve hazinelerini Arap savaçısından korumak için bu kuleyi ina etmek zorunda kaldığı söylentilerin temelini oluturur. 5 Hasluck, Bektailik Tedkikleri, …..............................., s.90-98.
silsilenin asılsız ve inandırıcı olmadığını söyleyerek Benî Ümeyye devrinde Hz.Hüseyin evlatlarına imaret ve nüfuz verilmesinin düünülemeyeceğini bildirmektedir6.
Bunların yanında, Ahmet Yaar Ocak7 ve Abdülbaki Gölpınarlı8 Saltuknamede, Battal Gâzi ile Sarı Saltuk arasında bir iliki kurulduğunu kaydederek, Sarı Saltuk da tıpkı Melik Dânimend Gâzi9 gibi Hz.Ali soyundan ve Seyyid Battal Gâzi'nin torunlarından Seyyid Hasan'ın oğlu olarak gösterildiğini belirterek biranlamda bu ve benzeri neseb sahiplenmelerinin temelinde menkıbevî halk kültürünün büyük etkisini vurgulamaktadır. Fuat Köprülü, menkıbelerde; Sayramlı Molla Musa'nın Aksu'da gömülü Battal Gâzi adıyla mehur İmam Abdurrahman Alevi'nin Muhammed Hanefi'nin dördüncü torunu olduğunu kaydettiğini belirtir10 .
Pertev Naili Boratav, İslam Ansiklopedisinde, genel kanı olarak Battal Gâzi'nin Emevilerin VIII.yüzyılda Bizans'a karı giritikleri seferlerde ün kazanmış bir Arap komutanı olarak bilindiğini belirtmekte ve İbn Asakir'in Emevilerin azatlı bir kölesi olduğunu ve Arap aslından gelmediğini11 belirttiğini de kaydetmektedir12 . Bu görü, İbnü'l-Esîr'de temellenmektedir. İbnü'l-Esîr Battal Gâzi'nin aslen Arap olmayıp Emevilere intisab etmiş azatlı bir köle ailesinden geldiğini13 kaydetmektedir14 .
Menkıbevi eserlerde Seyyid Battal Gazi'nin bir de Nesebnamesi kaydedil mektedir. Bu Nesebname Seyyid Hüseyin Gazi'den, Seyyid Ali'den balayarak Seyyid Battal Gazi'yi dokuzuncu göbekte Hz. Ali'ye ulatırmaktadır15 .
6 (Hüseyin Hüsameddin, Amasya Tarihi, 1329-1332, s.210-212; ükrü Baba, Divan-ı eyh İlhâmî ve Seyyid
Battal Gazi, Necm-i İstikbal Matbaası, İstanbul, 1334, s.1-28.
7 A.Y.Ocak, “Sarı Saltuk ve Saltukame”, Türk Kültürü, Türk Kültürünü Aratırma Enstitüsü Yay., S. 195, Yıl:
XVII, Ocak, 1979, s273.
8 A.Gölpınarlı, Yunus Emre ve Tasavvuf, Remzi Kitapevi, İstanbul, 1961, s33.
9
Danimend Gazi'nin de kimliği menkıbelerle içiçe girmitir. Danimend Gazi'nin kimliğini Battal Gazi'nin kimliği gibi menkıbevi kimliğinden ayrı değerlendirmeye ihtiyaç vardır. E.Merçil, (E.Merçil, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, TTK Yay., Ankara, 1991, s.253.) Emir Danimend'in Bizanslılarla yapılan bir savata ölen mehur İslam kahramanı Battal Gâzi'nin neslinden geldiği söylentilerini belirtmektedir. Ayrıca, Osmanlı Ansiklopedisi (Osmanlı Ansiklopedisi, C.I, Ağaç Yay., İstanbul 1993, s.11.)'nde, mehaz verilmemekle birlikte, Danimend Gâzi'nin, ünlü İslam kahramanı Battal Gâzi'nin soyundan geldiğini belirten kaynaklar vardır denilmektedir. 10 M.F.Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Ankara, 1976, s62-63. 11F.Çelikkanat, (F.Çelikkanat,Eskiehir, Eskiehir,1990, s.96.) İbn Asakir'e göre Battal Gâzi'nin Emevilerin azatlı bir kölesi olduğunu belirtip, yanlış bir kayıt olarak Arap aslından geldiğini söylemektedir. Halbuki İbn Asakir'deki kayıt bunun tam aksine Emevilerin azatlı kölesi olduğu ve Arap aslından gelmediği eklindedir (İbn Asakir, Tarih-i Dımak, C.I, Beyrut, 1988, 140-141). Diğer bir yanlıı da S.Arısoy (S.Arısoy, “Seyyit Battal Gazi ve Atı”, Eskiehir I. Seyyid Battal Gazi Bilimsel Semineri, 22-24 Eylül 1977, Bildiriler, Eskiehir, s.33.) yapmaktadır. S.Arısoy eserinde; "Battal, İbnu Esekire göre Ermenilerin azadlı bir kölesidir. Türk soyundandır. Arap aslından sayılmaktadır." demektedir. İbnu Esekir olarak yazılmış olan müellif "İbn Asâkîr", Ermeniler olarak yazılmış olan soy bilgisi ise "Emeviler" olacaktır. 12 P.N.Boratav, “Battal”, İslam Ansiklopedisi, M.E.B. Yay., M.E. Basımevi, C. II, İstanbul, 1993, s.344. 13Bu görüü A.Y.Ocak da desteklemektedir. Ayrıca ailesi ve soyu hakkındaki bilgilerin açık ve net olmadığını, menkıbelerdeki soy bilgisiyle diğer tarihi kayıtlardaki bilgilerin birbirini tutmadığını belirtmektedir (A.Y.Ocak, "Battal Gâzi" Mad. İslam Ansiklopedisi., Türkiye Diyanet Vakfı Yay., C.V, İstanbul 1992, s.204.). 14İbnü’l-Esir, El-Kamil fi’t-Tarih, C. V, Leyden, 1870, s.129. 15 Bu Nesebname'nin bir örneğinin Mükrimin Halil Yinanç'da olduğunu M.Aslanbay bildirmektedir. Ayrıca II. Dünya Savaı sırasında bu Nesebname'nin yandığı da ifadeler arasındadır. M.Aslanbay'ın Mükrimin Halil Yinanç'dan alarak nerettiği Nesebname öyledir; (Hâzâ Nesebname-i Sultan Seyyid Battal Gâzi Rahmetullahu Aleyh ve Hâzihî'n-Nesebü'-erifü'l-Haseb Seyyidü's-Sâdât ve Menba'u's-Sâdât Murtaza Âzam Müctebay-i Ekrem İftihar-el-e'âzım ve'l-eraf Sülale-i Abd-u-Menaf sırrı-el-tâhâ ve Yâsin Nur-u-Hadik-ı-Resul-ü Rabbi'lâlemin Seyyidü'l-Memleket-i Ved'din-i Câfer ve Hüvel-Battalü'l-Mütehir Seyyid Gâzi ibn-i Seyyid Hüseyin ibn-i Seyyid Ali ibn-i el-Seyyid Zeyd ve Hüve Künyet-ün Râbi' ibn-i Seyyid Ali el-Medenî-el-Ekber ehit el-Gâr ibn-i Seyyid Zeyn-el-Envar ibn-i İmam Zeyn-el-Abidin ibn-i-el-İmam-el-Mazlum Ebu Abdullah-el-Hüseyin ibn-i Ali-el-Murtaza ibn-i Ebi Tâlib ibn-i Abd-ü Muttalip ibn-i Hâim ibn-i Abd-u-Menaf ibn-i Kusey ibn-i
Bu Nesebname'de Seyyid Battal Gazi Arap ırkından gösterilmektedir. Yukarıda zikrettiğimiz bilgilere ek olarak, Heinrich Leberecht Fleischer eserinde Seyyid Battal Gazi'nin soyu üzerinde durmakta ve bir soy dizini vermektedir. Buna göre de O'nun soyu, Hz.Muhammed ve Hz.Ali'ye kadar gitmektedir;16 Bunlara ek olarak ükrü de Seyyid Battal Gazi'nin bir tarikat silsilesini vermitir. 17 Taberî ve diğer birçok kaynağın da gösterdiği gibi Battal Gazi'yi VIII. yüzyılda Emevîler devrinde yaamış kabul etmek gerçeğe daha yakın görünmektedir18 .
Kilab ibn-i Kâ'b ibn-i el-Mevi ibn-i Gâlib ibn-i Malik ibn-i Nasr ibn-i Kenâne ibn-i Huzeyme ibn-i Müdrike ibn-i el-İlyas). (M.Aslanbay, Seyyid Battal Gazi’nin Hayatı ve Bazı Menkıbeleri, Eskiehir, 1953, s.44.) 161-Hz.Ali (Hz.Muhammed'in amcasıoğlu, kızı Fatıma'nın kocası); 2-Hz. Hüseyin (Hz.Ali'nin küçük oğlu); 3Ali Zeynel Abidin; 4-Seyyid Zeynel Enver; 5-Seyyid Ali El-Medenî; 6-Seyyid Zeyd; 7-Seyyid Ali; 8-Seyyid Hüseyin; 9-Seyyid El-Battal (Cafer b.Hüseyn) H.L.Fleischer (H.L.Fleischer, Über den Türkischen Volksroman Sîret-i Sejjid Battal, 1888, s.50-54 ; H.L.Fleischer (H.L.Fleischer, a.g.e., s.226-254)'in makalesini Battal İnandı, "Türk Halk Romanı Seyyid Battal Hakkında" (Battal İnandı, "Türk Halk Romanı Seyyid Battal Hakkında", Milli Kültür, S.35, Ağustos 1982, s.28-31; Aralık 1982, s.50-54) adıyla Almancadan Türkçeye çevirmitir. Bu ecere H.Köksal (Battalnamelerde Tip ve Motif Yapısı, Ankara, 1984, s.46.)'da da verilmiş ve müellif bu ecerenin tarihsel verilere uymadığını belirtmitir. H.Köksal (H.Köksal, a.g.e., aynı sayfa); " 740 tarihini ölüm tarihi olarak alırsak, yukarıdaki ecereye uymamaktadır. Çünkü Hz.Ali'nin hilafeti (656-661) yılları arasındadır. Hz.Ali'den itibaren dokuz kuağa kadar olan akrabalığı düünürsek, bu tarihin uyumazlığı ortaya çıkar." demektedir. Ayrıca destanda, Seyyid Battal'ın esir aldığı ve cezalandırmak üzere Halife Mu'tasım'a teslim ettiği sahte peygamber Babek, Mu'tasım'ın halefi Vasıkbillah zamanında ölmütür. Tarihsel kaynaklar, Halife Mu'tasım I'in hilafetini (833-842), Vasıkbillah I'in hilafetini (842-847), Babek'in idam ediliini (837-838) olarak bildirdiğine göre, Seyyid Battal'ın IX. yüzyıl ortalarına kadar yaadığı, yani Harunurreid'in çağdaı (hilafeti 786-809) olduğu olgusu ortaya çıkar." demektedir. F..Yersel ("Eskiehir-Seyitgazi-Kümbet Üzerinde Anıtlar, İzerler", Halkevi, S.33, Yıl: 3, 31, Eskiehir, Halkevi Yay., Sakarya Basımevi, İlkkanun 1935, s.314)'de makalesinde Texier'in görüünü; "Malatya'da doğmuş ve Halife Harunurreid zamanında Romalılara karı 739'da yapılan bir muharebede ehid olmutur" eklinde kaydetmektedir. F..Yersel (a.g.e, s.316,317),Evliya Çelebi'nin Battal'ı Rum seferleri hicreti nebeviyesinin 98-99 senelerine tesadüf eder kaydından hareketle, Battal'ın Harunurreid'e çağdaş gösterilmesinin ve tarihin de 244 olarak verilmesinin yanlış olduğunu belirtmekte, Battal'ın Harunurreid ile beraber bulunan diğer kumandan olmasının da mümkün olmayacağını; Harun'un babası zamanındaki Rum seferleri, İstanbul muhasaralarının H.162 ve 163 senelerine rastladığını kaydediyor. Ayrıca, Seyyid Battal'ın Malatya Emîri Ömer (Amr)'in çağdaı olamayacağı konusunda önemli bilgiler veren H.Grégoire (H.Grégoire, "Comment Sayyıd Battal, Martyr Musulman Du VIII Siecle, Est-il Devenu, Dans la Légende, le Contemporain D'Amer ( .....-863)", Byzantion XI, Brüksel 1937, C.II, s.571-575) makalesinde 740 yılında Akroinos'da ehid olan İslam kahramanı Battal'ın Meliten adı verilen IX. yüzyıl Arap destanına sokulduğunu ve Malatya emîri Ömer'in çağdaı ve emrinde çalıan birisi olarak gösterilmesinin yanlış olduğunu belirtir. Bu yanlılığın Teophane tarafından yapıldığını belirterek, O'nun eserinde; Akroinos'da sonuçlanan sefer anlatılırken Gamer (Gamr) adı verilen bir Arap efinin kumanda ettiği orduda yardımcı bir güç olarak Al-Battal'ın yer aldığı görülür.Bu diğer Battal ile karıtırılmıtır.Grégoire; (Gamer) kelimesinin oldukça az kullanılan (Ghamri) kelimelerinin karımasından ileri geldiğini belirtir.Ayrıca Aynı ahıs baka bir bölümde (Amer) olarak yazılmıtır. (Teophanes, Cf. Les Travaux de E. W. Broks, The Source of Teophanes, and the Syriac Chronicles, Dans Byzantinische Zeitschrift, t. XV,1906, s.405.). Gamer'in Yezid'in oğlu olduğu ve 743 yılında Velid II'nin emrinde Müslüman ordularına komuta eden kii olduğu da bu konuda verilen bilgiler arasındadır ( Teophanes, a.g.e., s.578-587.). Grégoire bu konuda öyle bir sonuç çıkartmaktadır; Seyyid Battal Gazi'nin VIII. yüzyıldan IX. yüzyıla aktarılması ve 865 yılında ölen Amr emrine veya Omar de Melitene'nin destanına bağlanmasının sebebi udur; "Akroinos cengaveri Battal, Amer adıyla da zikredilen, Teophanes'in bir pasajında da geçen Ghamr isimli baka bir kumandana ortak edilmitir. u halde isteyerek veya istemeyerek yapılan bir karıtırma ile efsanevî Battal'ı Emîr Amr'ın bir dostu yapmak çok kolaydır." (H.Grégoire, "Comment Sayyıd Battal, …..................s.571-575).
"Sultan Seyyid Battal Gazi Ahzü'l-beya min Ebu Seyyid Süheyl min yed Seyyid Ahmed Dibazi min yed Seyyid Ebu'l-Kasım min yed Seyyid Ebu Ca'ferü'l-Karmi min yed Ebu'l-Aziz Seyyid Hasan Kaani min yed Ebu Seyyid Mehmedü's-Sadıkü'l-Harat min yed Ebu Abdullah Seyyid Hasanü'l-Harat min yed Ebu Nasır Seyyid Abdullahü'd-Dameni min yed Ebu Ali Seyyid İsmail Medeni min yed Ebiye İmam Caferü's-Sadık min yed İmam Mehmedü'l-Bakır min yed İmam Zeynelabidin min yed İmam Hüseyin min yed İmam Hasan min yed Sultanü'l-Enbiyah Aleyh-i Efdalü't-Tahıyye ve't-teslim."( ükrü Baba, Dîvân-ı eyh İlâmî ve Seyyid Battal Gazi, Necmı İstiklal Matbaası, İstanbul, 1334, 1-28).
Bu durumda Battal Gazi'nin bilhassa 717-740 yılları dolaylarında, Emevîler'in Bizans'a karı yürüttükleri mücadelelerde rol aldığını ve hem Müslüman hem de Hıristiyan kaynaklara yansıyan efsanevî öhretini bu sırada kazandığını kabul etmek doğru olacaktır. Belirtilen kaynaklar Battal Gazi'nin Bizanslılarla Anadolu'da yaptığı mücadeleleri ayrıntılı olarak zikrederler.
Bunlardan en önemlisi ve bütün menkıbelere de kaynaklık edeni H.109 yılındaki savalardır.19 Ayrıca Amasya20 , Tokat, Antakya ve Maraş ile ilgili bilgilerde yaamı
Hayrüddinü'z-Zirkilî (Hayrüddinü'z-Zirkilî, Kamus-u Teracim, C.IV, Beyrut, 1992, s.74)'de Ölüm tarihi olarak 740 senesi verildikten sonra, Battal'ın Benî Ümeyye zamanında yaamı, amlıların savaş emirlerinden cesur bir kumandan olduğu belirtilmektedir. Ayrıca; " Mervanoğlu Abdülmelikoğlu Mesleme'nin akıncılarının savalarda baında Battal Gazi vardı. Meslemeye babası Abdülmelik öyle demiti; Akıncılarının baına Battal'ı görevlendir ve ona emret. Geceleri güvenlik için asker görevlendirsin, çünkü O cesur ve atılgan bir emîrdir" Böylece Mesleme, 10 bin Müslümanın baına Battal'ı görevlendirdi. Tagriberdi'nin oğlu dedi ki; "Battal bir sürü savaş gördü. Rumları zillet ve korku içinde bıraktı" kayıtları da bulunmaktadır. Bu kayıtlar Abdullah b.Mehmed-Abdurrahman b.İlgaz (Abdullah b.Mehmed-Abdurrahman b.İlgaz, Tarih-i Dımak, C.I, Beyrut, 1988, s.137141)'da da aynıdır.Ayrıca bu eserde (s.140), dolayısıyla İbn Asakirde de bulunan bir kayıttan Battal'ın öldüğü yıl hacca gittiği de ifadeler arasındadır.Zirkilî'nin İbn Asakir'i mehaz aldığı görülmektedir. Bunların yanında M.F.Köprülü (M.F.Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Ankara, 1976, s.232), Battal Gazi'nin menkıbevî bir Türk kahramanı olduğunu tesbitten sonra, menkıbeye göre; Ebu Muhammed Ca'fer b.Sultan Hüseyin b. Rebi' b. 'Abbas El-Haimi isminde olup, Malatya'da doğduğunu ve bundan 900 sene önce yaadığını belirterek, Taberi'nin H.122 (M.739-40)'de ehid olan Abdullah El-Battal adlı tarihi bir ahsiyetten bahsettiğini, Cennabî ve Hezarfen'in bu iki rivayeti, yani tarihle menkıbeyi birbirine karıtırdıklarını ifade ediyor. Katip Çelebi, Evliya Çelebi ve Halil Edhem Bey'in de aynı hataya dütüklerini belirtiyor. M.F.Köprülü (M.F.Köprülü, Türk Edebiyat Tarihi, Ötüken Yay., İstanbul, 1980, s.255) eserinde yukarıdaki bilgilere ek olarak, diğer Battal için; Abbasilerden Mu'tasım ve Vâsık Billah dönemlerinde (832-847) yaadığı konusunda da bilgi vermektedir. H.Tolasa, (H.Tolasa, "Battal Gazi Destanı Geleneğinin Türk Halkı Arasında Doğuu, Gelimesi Üzerine Düünceler ve Bu Gelenekle İlgili Bibliyografik Bir Döküm", Eskiehir I. Seyyid Battal Gazi Bilimsel Semineri, 22-24 Eylül 1977, Bildiriler, Eskiehir, s.103, 104) makalesinde; Battal Gazi'nin Emeviler devrinde
VII. yüzyıl sonları ile VIII. yüzyılın ilk yarısında yaadığının bilindiğini, Emevilerin VIII. yüzyılın ilk yarısında Bizansla olan savalarına ve İstanbul kuatmalarına katıldığını kesin bir dille ifade ediyor (mehaz olarak P.N.Boratav'ı vermekte olup Boratavdaki kayıtlar kesin yargıları içermemekle birlikte, Boratav bunların menkıbevî birer sonuç olduğunu da ifade etmektedir).Ayrıca diğer bir kesin ama dayanaktan yoksun iddiası da Abdullah el-Battal'ın bu gerçek kiiliğinin Arap halkına mâlolduğunu, Emevi ve Abbasi devrinin Bizans sınırı boylarında yaayan Kilaboğulları ve Süleymanoğulları (Battal'ın Süleymanoğullarına ait olduğu da ifadeler arasındadır.) adlı iki Arap kabilesi arasında mevcut kabile rekabetinin de yardımıyla O'nun Arap-Bizans savalarındaki kahramanlıkları etrafında çeitli hikaye ve rivayetlerin doğduğunu belirtiyor. Bizce; Kilaboğulları ve Süleymanoğulları gibi bir soy yaratma çabası tamamen menkıbevî bir yaklaımın sonucudur. Çünkü bu iki kabile adı da Zatülhimme vb. gibi halk romanlarının ve destanlarının verdikleri soy dizinleri arasındadır. Diğer ilginç bir iddia da S.Arısoy (S.Arısoy, “Seyyid Battal Gazi ve Atı”, Eskiehir I. Seyyid Battal Gazi Bilimsel Semineri, 22-24 Eylül 1977, Bildiriler, Eskiehir, s.33)'da görülmektedir. S.Arısoy, hiçbir bilimsel kanıt göstermeksizin "Battal'ın 674-680 yılları arasında doğduğunu gösteren birçok kayıt vardır" demekle birlikte bu kayıtları vermemektedir.Bu bizce tamamen menkıbevî bilgilerin bazı günümüz aratırmacılarının menkıbe ile gerçek tarihî vesikaları birbirine karıtırmalarından doğmutur. 19 Yakubi (Yakubi, Tarih-i Yakubi, 1995, s.328,329)'deki kayıtta; "109 senesinde Muaviye İbn Hiam ve Battal savaın baındaydılar. Hanceri'yi fethettiler. Leon'un kapısını aldılar. Hakanla da karılatılar. 111 senesinde Türkler Azerbaycan'a yürüdü ve onlarla Haris ibn Amru Etta'î karılatı ve onları yendi. 112 senesinde Türkler Erdebil topraklarındaydılar. Cerrah ibn Abdullah El-Hakemî Türklere saldırdı ve hakanlarını öldürdü. Muaviye ibn Hiam da Rumlarla savatı ama ülkelerine giremedi. 114 senesinde Muaviye ibn Hiam ve Mesleme ibn Abdülmelik 115 senesinde ise Hiamoğulları Muaviye,Süleyman, bata da Abdullah El-Battal Konstantin'i yakaladı, esir etti ve Rumları yendi. " denilmektedir. 20 Bu konuda H.Hüsameddin (H.Hüsameddin, Amasya Tarihi, C.II, Necm-i İstikbal Matbaası, İstanbul, 13291332, s.210-212; ükrü Baba, Divan-ı eyh İlhâmî ve Seyyid Battal Gazi, Necm-i İstikbal Matbaası, İstanbul, 1334, s.1-28) eserinde bu muharebeleri öyle anlatmaktadır; " Emîr Mesleme 92'de (Mesihiye-Amasya)'nın garbında vakı' Karaman Dağı'ndan Amasya'ya inmek içün icra eylediği iddetli hücuma mukabil Anadolu valisi Leon ve Amasya Patriki Agriton'da iddetli müdafaa iderek tarafeyn-i askerî-i rahnedâr ve Emîr Mesleme 12 kadar ümeray-ı İslam ile mecruh ve hayli mücahidân-ı İslam ehid olmakla Kaldiklan ve Çorum sahralarına ric'at etmilerdir.Çorum ehrinde medfun oldukları itikad idilen sahib ve gaziler bu muharebede mecruhen avdetle orada irtihal-i dârü'n-na'im iden guzât-ı kirâmdan olmaları u vak'a-i tarihiyeden istidlal olunmaktadır. Bunun
bakımından son derece önemlidir.Bu kayıtlarda yaamı ve savaları destansı bir anlatımla ilenmektedir.
Taberî'deki kayıtta; H.113 yılında Anadolu seferlerinin içinde bulunmu21 ve Mara'ı almı22, H.114'de İstanbul'a sefer düzenlemiş olarak görülmek tedir23 .
Battal Gazi'nin muharebelerini anlatan söz konusu kaynakların zikrettikleri bölge, ehir ve kasaba isimlerine bakıldığında onun bata Malatya, Antakya, Amasya, Kayseri, Afyon ve Eskiehir yöresi olmak üzere, el-Cezîre (Güneydoğu Anadolu dahil) ve Suriye bölgelerinde faaliyet gösterdiği görülür. Hiç üphesiz bu coğrafya gerçek muharebelerin olduğu coğrafyanın aynı olmalıdır24. Battalnâme bata olmak üzere birçok Türk kaynağı25 ise onu daha çok Malatya ve Antakya yöresinde savamış gösterirler ki bu; Abbâsîler dönemi Bizans mücadelelerinin menkıbelemiekillerinin Battal Gazi'nin kiiliği etrafında toplanmasından kaynaklanmış gibi görünmektedir. Osmanlı kaynakları da bu bilgileri tarihsel olaylar olarak kabul etmektedir.
İslam, Hırıstiyan, Türk, Arap, Bizans vb. destani roman ve kahramanların çizdiği kültürel çevre ve karakter birbirine sonderece benzeyen ögeler taır. Farklı gibi duran, değiik etnik ve kültür çevresinin ürünü gibi görünen bu kaynaklarda sadece isimler ve yer adlarının değitiği gözlenir. Özde anlatılan kahraman ve onun etrafında dönen olaylar hemen hemen
üzerine Emîr Mesleme amdan ve Agriton dahi İstanbuldan istimdad idüb amdan Mehmed b.Mervan b.El-Hükm idaresinde 80 bin mevcudlu bir kuvve-i imdadiye vurud iderek mücahidan-ı İslam tezyid-i kuvvet itmekle tecdid-i savlet itmeğe baladılar.Emîr Mesleme 93'de ikinci defa Amasya'ya aynı mevkiden hücum ve Agriton ile Leon dahi aldıkları kuvve-i imdadiye ile mukabele iderek tarafeyn arasında muharebe-i edîde oldu, fakat mücahidan-ı İslam serdarı Emîr Mesleme ve ba'dehu sıra ile ümeradan Mehmed b.Mervan, Mehmed b.Abdülaziz b.Mervan, Mehmed b.El-Ehnaf, Abdurrahman b.Sa'sa'a, Abdullah b.Sa'id ve bunları müteakib Ebu'l-Hüseyn Abdullah El-Antâkî yani Battal Gazi hücum iderek cümlesi de mecruhen avdet ittiler.Ba'dehu ümeradan Abdullah b.Cerir El-Beclî, Battal Gazi'nin mecruhen avdetini müteakip yaralı olduğu halde bir daha hücum idüb pekçok Müselmin ehid ve kendisi de mecruh olmakla İslam ordusu içinde hayret ziyadeleti. Herkesde dönmek fikri kuvvet bulmaya baladı. Bu hali müahede iden Eminü'l-ganayim (Recai b.Huyut) gayet ateli bir nutuk irad ve mücahidan-ı İslamı teci' itmesi üzerine ümeradan (Sahan b.Yezîd El-Selmî) mecruh iken dayanamayub iddetli bir hücum daha icra idilse de pek çok Müselmin ile beraber ehid olduğuna binaen Eminü'l-ganayim Recai b.Huyut, idare-i askeriyeyi deruhde idüb Rumlar üzerine arslan gibi bir savlet itmi, Karaman Dağı'ndan aağı inüb Rumların kalbgahına kadar girmitir. Emîr Recai'nin etrafını Rumların ihata itmeleri, müarünileyhin ehid olduğunu zannettirmekle mücahidan-ı İslam ric'at ve inhizam göstermiş iken ümeradan Mehmed b.Abdülaziz ve müteakiben İslam serdarı Emîr Mesleme ve Battal Gazi yaralı oldukları halde gazanferane birer hücum ile ric'at itmiş olan mücahidanı iade idebilmilerdir. Emîr Meslemenin bir taraftan ateli nutuklar iradıyla mücahidleri teci' ve diğer taraftan yalnız zafer niday-ı eci'ânesiyle kükremiş arslan gibi mükerreren hücum itmesi, asakir-i İslamın kuvvet-i kalbiyelerini tezyîd, hamle-i fedakaranelerini tedid itmekle Rumlar fena halde bozulmu, Battal Gazi'de münhezm olan Rum ordusunun içerisine girüb at üzerinde kumanda iden Patrik Agriton üzerine bir kılıç hamlesiyle atından düürmü, baını kesüb İslam ordusunun içerisine atmıdır. Mücahidan-ı İslam Agriton'un kesik baını gördüklerini müteakib (Allahuekber) nidasıyla bütün Mesihiye-Amasya'nın cibal-i âhikasını inleterek birden hücum ve Rumları tarumar ve muzafferen Harine Vadisi'ne duhul itmekle kal'ası halkı istiman itdiler." 21 Taberi (Tarih-i Taberi, Beyrut, 1987, s.612)'deki kayıtta H.113 yılında Battal Gazi'nin savaları esnasında savaş arkadaı Buht oğlu Abdülvahhab'ın da bu savata ve bu tarihte öldüğü kaydı bulunmaktadır.
Taberi, Tarih-i Taberi, Beyrut, 1987, s.612,613,614. 23 Bu konuda Katip Çelebi (Katip Çelebi, Cihannüma, Müteferrika Baskısı, 1729, s.642)'deki kayıt öyledir; "Naklolunur ki, Mesleme b. Abdülmelik İstanbul'u muhasara eyledikde, Battal Gazi askerde bile idi. Mesleme fethedemeyip döner oldukda, İstanbul'u görmedikçe gitmem deyu yemin etmiti. ehrin bir kapısını açıp ancak Mesleme'yi ehre aldılar ve çâk Ayasofya'ya kadar gelip, at ile içine giripbadehu kalkıp am'a gitti. Ol esnada kapuda Battal Gazi mızrağına dayanup at üzerinde durdu ki, Mesleme'yi yalnız avlayup küffar bir zarar eritirmeyeler." 24A.Y.Ocak, “Battal Gazi”, TDİA, C.V, İstanbul,1992, s.204. 25 Bu kaynaklar menkıbevî bilgilerle iç içe girmiş olup, ayrıca Battal Gazinin de bir Anadolu Müslüman Türk savaçısı olduğundan hareketle kaleme alınmılardır. Bu tarz yaklaımı Evliya Çelebi (Seyahatname, 19821983, s.18,71) ve Mustafa Alî, (Mirkatü'l-Cihad, Topkapı Sarayı, No: 364.vrk., s.10 b)'de de görmek mümkündür.
hep aynı olmutur.Kültürel açıdan aynı coğrafyalarda yaamanın, birbirini etkileyen kültür alıverilerinin olmasının yanında tarihi açıdan da buna benzer bir görüntü çıkar ortaya. Hırıstiyan ve Müslüman unsurlar karılıklı iki düman sıfatı ile Türk-Bizans sınırları üzerinde yaadıkları halde bile aralarında asla derin bir dümanlık olmamıtır. Bizans yazarları daha
XII. yüzyılın balarında o zaman bir sınır bölgesi olan Beyehri Gölü üzerindeki adacıklarda oturan Rumların, Türklerle sıkı ilikileri sebebiyle Türk adet ve geleneklerini kabul ettiklerini hatta onlarla dostana ilikilere girierek Bizans İmparatorunun emirlerine önem vermediklerini kaydediyorlar . Digenis Akritas Destanı ile Seyyid Battal Destanı birbirinden derin dini uçurumlarla ayrılmış iki düman toplumun ifadesi değil, tam tersine yaam artları birbirine çok benzeyen ve birbirleriyle sıkı, hatta dostça sürekli iletiim halinde bulunan sosyal zümrelerin bir görüntüsüdür. Bunu Seyyid Battal Romanının bir devamından baka birey olmayan diğer bir Türk romanında yani Danimendnamede, Trabzon İmparatorluklarıyla Akkoyunlu Türkmenlerinin mücadelelerinden bazı sahneleri içeren Dede Korkud'da da görmek mümkündür26 .
Bu etkileimlerin bir boyutu da Saint Georges Kültünde ortaya çıkmaktadır. Saint Georges ya da Aya Yorgi kültünün, İslamiyetin Arap Yarımadasının dıına çıkarak Suriye, Irak ve Mısır bölgelerine yerlemeye baladığı ilk dönemlerden itibaren Müslüman topluluklar arasında yer bulabilen, İslamiletirilmiş en eski Hırıstiyan kültlerden biri olduğu düünülebilir.
Örneğin İbn Kuteybe, Taberi, Mes'ûdî vb. tarihçi ve yazarlar eserlerinde Saint Georges menkıbesine ait önemli açıklamalar yapmılardır. Sözkonusu kaynaklarda Saint Georges, Cercis, Circis veya Curcis Nebî Aleyhisselam tarzında zikredilmektedir. Cercis Nebî'nin Musul'da bulunduğuna inanılan bir mezarının, çok erken dönemlerde Müslüman halk arasında bir ziyaretgah mahalli özelliğini kazandığı anlaılmaktadır. Herevi, İbn Batuta ve Makrizi bu ziyaretgahtan saygı ile bahsetmektedirler. Öyle ki zamanla bu mezar etrafında bir vakıf kurulmuş olup, Osmanlı döneminde Cercis Nebî Evkafı adıyla zikredilen bu vakfın hatırı sayılır zengin bir vakıf olduğu kaynaklardan anlaılmaktadır27 .
Bazı kaynaklara göre Saint Georgios Kapadokyalı olup Diokletianus döneminde yaamış bir askerdir. Hırıstiyanlığı yaymaya çalıtığı için İznik'te baı kesilerek öldürülmütür. Ölüm tarihi olarak Jülien takvimine göre 23 Nisan 303 kabul edilmektedir. Bizde de bu tarih Hıdırelleze rastlamaktadır.Müslüman Türklerin Anadoluya geldikleri zaman Saint Georges kültü ile ilgileri burada balamaktadır. Müslüman Anadolu Türkleri onu Cercis Nebî olarak kabul etmenin yanında daha çok Hızır İlyas'la özdeletirmilerdir. Zamanla bütün fethedilen bölgelerde Aya Yorgi kilise ve manastırları Hızır İlyas makamı olarak takdise ve 23 Nisan (6 Mayıs) da Hıdırellez günü olarak kutlanmaya balanmıtır. Saint Georges'un beyaz atlı, savaçı ve ejderha öldüren bir aziz oluunun bu özdeletirmede en önemli bir araç olduğu açıktır. XIII.-XIV. yüzyıllarda Anadolu, XV. yüzyıldan itibaren de Rumeli fetihleri sırasında Saint Georges'un bu niteliklerinden faydalanmılar ve onu kendi atlı savaçı eyhleriyle özdeletirmilerdir. Örneğin Mecidözü'nde Baba İlyas-ı Horasani'nin; Sulucakaraöyük'de Hacı Bekta'ın; Rumeli Dobruca'da Sarı Saltık'ın ve Üsküp civarında Karaca Ahmed Sultan'ın Saint Georges'la aynı ahsiyet kabul edildiklerini söylemeliyiz. Bu kiilerin türbelerinin hem Müslüman hem de yerli Hırıstiyanlar tarafından ziyaret ve takdis olunduklarını, gerek yerli gerekse yabancı kaynaklar sayesinde tesbit edebiliyoruz. Bilindiği gibi Baba İlyas, Karaca Ahmed ve Sarı Saltık da beyaz atlı, savaçı ve ejderha öldüren velîlerdir28 .
26 M.F.Köprülü, Osmanlı Devletinin Kuruluu, TTK Yay., Ankara, 1991, s.79, 80.
A.Y.Ocak, « Anadolu’da XIII-XV. Yüzyıda Müslim-Gayr-ı Müslim Dini Etkileimler ve Saint Georges (Aya Yorgi-Hagios Georgios) Kültü », X. Türk Tarih Kongresi, Ankara, 1991, s.963. 28 Ocak, « Anadolu’da XIII-XV………………… s.964).
Battal Gazi'nin adı etrafında, daha ilk kaynaklardan balayarak, bir menkıbeler silsilesi olumutur. Onun Rum seferlerindeki maceraları, Taberi'den balayarak, Arap tarihçilerinde ve Bizans kroniklerinde, ya birbirinden nakledil mek suretiyle ya da birbirini tamamlayacak ekilde anlatılmıtır. Bunların hepsinin gerçek tarihî olaylar olduğuna Arap tarihçileri insanları inandırmak istemilerdir; çoğunda, verdikleri haberleri, rivayet edenlerin adlarını kaydetmek suretiyle, belgelendirme gayreti görülür. Bununla beraber bu rivayetlerin çoğunda menkıbevî yaklaım hemen farkedilmektedir. Menkıbe ile belgelendirilmiş tarih, bütün Ortaçağ edebî ürünlerinde olduğu gibi, Battal maceralarını hikâye eden eserlerde de, çok defa ayırdedilemeyecek derecede, birbirine karımıtır; Battal romanlarındaki menkıbelerin bir çoğu tarih kitaplarında tesbit edilmiş olayların bir az bozulup, ekil değitirip, abartılması ile meydana geldiği gibi, tarih kitaplarındaki olaylar da, üphesiz bunlardan etkilenip, gerçek olayların oldukça menkıbelemiekilleridir. Eski kaynaklarda menkıbelerin tarih olarak kabul edilmesi çok sık karılatığımız bir olgudur.
Arap vekayinamelerinde çizilen Battal Gazi portresinin geniş ölçüde Türk kaynaklarının tasvir ettiği portreye benzediği hemen dikkati çeker. Arap vekayinamelerine göre O, Hıristiyanların çok korktuğu bir cengaverdir29. Anneler yaramazlık yapan çocuklarını onunla korkuturlar30, çocuklarına onun kim olduğunu öğretmek için kiliselerinde resimlerini bulundururlar. Battal Gazi sık sık kilise ve manastırlara saldırır, rahiplerle temas halindedir. Ele geçirmek istediği kale ve ehirleri bazen kılıç kuvvetiyle bazen de aklını kullanarak kendisine bağlar. Bu tablo Türkçe Battalname'ye de uymaktadır.
Battal Gazi'nin menkıbevî kiiliği Anadolu Türkleri arasında da kendisini kuvvetle ortaya çıkarmaktadır31. Türkler bu savaçıyı gerçek kimliğinden çıkarıp klasik bir Türk Alp'i eklinde düünmüler ve Battalnâme'yi muhtemelen XI. yüzyılın sonlarıyla XIII. yüzyılın baları arasındaki dönem içinde bu anlayıa göre yeni bir yorumla oluturmulardır32 .
29
".....Emîr Cafer kim Seyyid Battaldır.Narunurreid O'nu 170 bin asker ile İstanbul üzerine öncü gönderip Battal Gazi Rum'a giderken Harunurreid de ardçı olarak konakları atı. İstanbul'un boğazını alıp, gelen geçen gemileri yakalayıp, cümle asker ile karı İstanbul'a geçip, dört bir yanını yağma ve talan etti. Böylece kuatmaya alınan İstanbul'da kalan kafirler açlıktan aman ile tara çıkınca Harun, küffara asla aman vermeyip, Seyyid Battal Gazi bunlara bir kılıç üürdü kim yine kafirin tarihçesinin dediğine göre üç kere yüz bin kafir kılıçtan geçirildi. 70 bin esir nice kii, can tutsak olub İslam askeri tok toyumdan bunları taıyamaz hale gelince bin parça gemiye yüklediler ve İskenderun'a gönderdiler." (Evliya Çelebi, Seyahatname, (Giri), Haz. İ.Parmazsızoğlu,Kültür ve Turizm Bak. Yay., Ankara, 1983, s.71); " Buht oğlu Abdülvahhab öldüğünde Battal ile birlikte Rum topraklarındaydı. Ömer oğlu Muhammed, Ömer oğlu Abdülaziz'den duyduğuna göre öyle söylemiti; Buht oğlu Abdülvahhab 113 yılında Battal ile birlikte savamıtı. Battal'ın karısındaki insanlar korkudan kaçıp dağılıyorlardı." (Taberi, Tarih-i Taberi, Beyrut, 1987, s.612). " Ebu Mervan öyle dedi, Battal'ın öyle dediğini duydum;.........Patrik ve kervanına hücum ettim.Arkadaları Patrikten ayrıldı. Böylece Patriği öldürdüm. Arkadalarını da öldürmek istedim fakat, onlar kaçtılar. Atını ve Patriğin kellesini aldım, manastıra döndüm. Patriğin kellesini manastıra attım." (Abdullah b.Mehmed-Abdurrahman b.İlgaz, Tarih-i Dımak, Beyrut, 1988, s.137-139). 30 "Ben bir gece bölük ile köye çıktık. Arkadalarıma dedim: Atlarınızın bağlarını bırakın, hiç kimseyi öldürerek veya söverek harekete geçirmeyin. Tâ ki köyün içine girene kadar. Çünkü hepsi uykudadırlar. Böylece askerler köye dağıldılar. Ben ve bazı arkadalarım kandil yanan bir eve girdik. İçeride kadın ve küçük bir oğlu vardı. Kadın oğlu ağladığı için susturmaya çalııyor, 'sus, yoksa seni Battal'a veririm, seni götürür' diyordu. Oğlunu yatağından aldı, sonra bana 'Tut ya Battal' dedi ve ben de çocuğu aldım." (Abdullah b.Mehmed-Abdurrahman b.İlgaz, Tarih-i Dımak, C.I, Beyrut, 1988, s.137). 31 A.A. Vasiliev (A. A. Vasiliev, Hıstory of the Byzantine Empire, Madıson Wısconsın, 1952, s.302); eserinde, Battalnamenin temelini oluturan tarihsel ve kültürel dokunun tamamen Araplardan alınma olmadığını vurgulamaktadır.Bunun için de;" VII.-IX. yüzyıllarda Anadolu'da Bizans ve Ermeni beyliklerini haraca bağlayan Abbasi ordularının kumandanlarının da Türk asıllı olduklarını düünürsek, Battal Gazi destanında anlatılan olayların bir kısmının Türklere ait olabileceği mantığı da ortaya çıkmaktadır" demektedir.
32
Seyyid Battal Gazi'nin yerel hikayesi 1071'den sonra Türklerin Anadolu'ya yerlemeleri ile birlikte Türk destanları ile karımış ve bütünlemiş olmalıdır. Bu bütünlemenin 1102 yılında Malatya'yı alan Danimendliler tarafından gerçekletirildiği de genel kanıyı oluturmaktadır (P.N.Boratav, "Battal", İ.A., MEB Yay., M.E.Basımevi, CII, İstanbul, 1993, s.344-351; İ.Melikoff, "Al-Battal", Encyclopedie de I'İslam, C.II, Leiden,
Destanın Türkçeye adapte edilmieklinde Danimend ailesi Battal Gazi'ye kadar gitmektedir.
Türkler, Danimend'i kendi geleneklerine bağlamılar ve Battal Gazi'nin doğum yeri Malatya'nın onun doğum yeri olduğunu öne sürmülerdir. Bazı Ermeni yazarlar da Danimend'in bir İranlı Ermeni olduğunu öne sürmek istemilerdir33 .
Bizans-Arap savalarını konu alan geleneksel halk destanlarını, Anadolu'yu fethettikten sonra Türklerin kendilerine mâletmelerini doğal karılamak gerekir.Yeni Türk unsurları katılarak değitirilen bu destanlar, Anadolu'nun fethine ilikin yeni Anadolu halk destanlarını doğurmutur34 . Bunun diğer önemli örneklerinden biri de Battal Gazi menkıbelerinin Afyonkarahisar'a uyarlanmasıyla meydana gelmiş bir Battalnamedir. Akronion (Afyonkarahisar) bölgesinde ehid edilen Battal'a Afyonkarahisar halkı ve kültürü hemen sahip çıkmış ve yeni ilavelerle yeni bir Battalname doğmutur35 .
1971, s.1137). İ.A.Sarar, (İ.A.Sarar, "Edebiyatımızda Seyyit Battal Gazi", Eskiehir I. Seyyid Battal Gazi Bilimsel Semineri, 22-24 Eylül 1977 Bildiriler, Eskiehir, s.99) makalesinde; Malatya ve çevresinde Türkmen airetlerinden, Eskiehir Seyyid Battal Gazi ve yöresindeki Türkmen airetlerinden, kendilerine Abdallar diye ad takmış olan kabilelerden elde ettiğini söylediği bilgilere göre; ilk Türkçe Battal romanı bu havalilerden, halk arasında derlenmi, yüzyıllardan bu yana söylenmiş Seyyid Battal Gazi'nin menkıbevî yaantısından faydalanarak hazırlanmı, destan parçalarını kapsadığını söylemektedir.
33
Claude Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu‘da Türkler, Çev.: Y.Moran, E Yay., İstanbul, 1979, s.96. 34İ.Melikoff, La Geste de Melik Danimend, C. I-II, Paris, 1960, s.1137.; Ayrıca bu Battalnameler içinde güzel örneklerden biri de XVII. yüzyıla ait olduğunu tahmin ettiğimiz bir yazma nüshadır. ücaeddin Veli Külliyesi dedesi Nevzat Dede'nin elinde bulunan bu yazma nüshanın Seyitgazi bölgesinde ortaya çıkması, Battalname için olduğu kadar yöre için de önemli bilgiler içermektedir. Bu açıdan bu Battalnamenin bilimsel olarak incelenmesi gerekmektedir. 35 İ. Ünver Nasrattınoğlu (İ. Ünver Nasrattınoğlu, « Seyyit Battal Gazi Efsanesinin Afyonkarahisar Varyantı », Eskiehir I. Seyyid Battal Gazi Bilimsel Semineri, 22-24 Eylül 1977, Bildiriler, Eskiehir, s.88-90) Afyonkarahisar'a özgü Battalnameden u örnekleri vermektedir;" Bizans İmparatoru Leon'un dayısı Todori ile Battal Gazi Malatya'da karılamılar, Battal Todori'yi mağlup etmi, ama O'nun Müslüman olmasını art koarak canını bağılamı. Todori'nin Müslümanlığı kabul etmesi üzerine Battal Gazi O'na Ahmed Turani adını vermi. Bundan sonra Battal'la Turani ölünceye dek beraber olmular. Bu iki arkadaş birlikte İstanbul'a giderek Bizans İmparatorlarını tahttan indirmiler. Battal Gazi ile Ahmed Turani o zaman Bizans İmparatorluğunun en önemli, müstahkem mevkilerinden biri olan Afyonkarahisar kalesini ele geçirmeye karar vermiler. Ahmet turani yanındaki bir kaç askerle kaleyi ön taraftan kuatmı. Battal Gazi'de Hisarardı denilen yerden kuatmayı tamamlamı. Kalenin yapısı çok sağlam olduğu için zapdedilme imkanı hemen hemen yok gibiymi. Ama Battal Gazi ve arkadalarının kuatma harekatı üzerine kale kumandanı Bizans İmparatorundan yardım istemi. İmparator yüzbin kiilik bir orduyu hemen yola çıkarmı. Bizans İmparatorunun Afyonkarahisar'a gönderdiği ordu yol ala dursun, Battal Gazi arkadan, Ahmed Turani önden devamlı olarak kaleye hücum ediyorlarmı. Öte yandan kale komutanının kızı Battal Gazi'nin kahramanlıklarını duymuş ve ona gizliden gizliye aık olmu.O sebeple Battal'ın ölmemesi için dua eder dururmu. Derken, yüzbin kiilik Bizans ordusu Gazlıgöl önlerinde görülmü. Kaledeki Bizans askerleri yardımcı kuvvetleri görmüler ve Battal Gazi ve arkadalarını oyalamaya balamılar. Devamlı savamaktan yorgun düen Battal Gazi, bir süre dinlenmek amacıyla kalenin yan tarafındaki Yumaklık denilen Beparmak altının üst tarafındaki çimenlik üzerine uzanıp yatmış ve uykuya dalmı. Battal'a aık olan kale kumandanının kızı yüzbin kiilik Bizans kuvvetini görmü.Battal'a durumu bildirebilmek için bir kağıda Bizans ordusunun Afyonkarahisar kalesine yaklamakta olduğunu, tedbir almasını yazarak bir küçük taa bağlamış ve Battal'ın üzerine atmı. Ne var ki bu taş Battal'ın kulaktozuna değmiş ve Battal bir an çırpınıp ruhunu teslim etmi.Battal'ın yanına giden Kale kumandanının kızı Battal'ın öldüğünü görünce, babasının kendine verdiği zehirli hençeri kendisine saplayarak orada ölmü. Ahmed Turani'nin kabri Afyonkarahisar kalesinin eteklerinde, Selçuklu yapısı Ulu Camiinin karısındadır. Ancak, savaş sonrası esen çok iddetli fırtına ve ardından gelen seller Battal Gazi ile sevgilisini bulundukları yerden alarak baka diyarlara götürmü. İte bu diyar Seyitgazi ilçesidir." Battal Gazi menkıbelerinden kadın kahramanlara sıkça rastlanmaktadır. Bu menkıbelerde; kadın kahramanlar Battal Gazi'ye veya onun arkadalarına savaş ve kuatmalarda onlara yardım etmektedirler. Ancak bunların sayesinde zorluk çekilmeden kalelere girilmekte, esir dümüİslam savaçıları (Dede Korkut'da Parasar'ın Bayburd Hisarı'ndan Bey Böğrek'in kurtuluu gibi) bunlar sayesinde özgürlüklerine kavuturulmakta, sonunda din değitirip, aık oldukları İslam kahramanlarıyla evlenmektedirler.
Battal Gazi'nin Türkler arasında bu kadar çok sevilip bir "Gazi-Velî36 (Alp Eren) kimliğiyle yüceltilmesinde ve ululanmasında, ehit olduğu yerde eski bir Bizans dînî yerleimi üzerinde bulunduğu varsayılan mezarının, I. Alâeddin Keykubad'ın (1220-1237) annesi tarafından bir rüya sonucu kefedildiğini37 nakleden menkıbenin önemli bir katkısı olsa gerek. Bunun yanında bu tür sosyal-dini yapıların inaasında özellikle Seyyid Battal Gazi Külliyesi'nde Selçuk Sultanının Danimendlere karı olan minnetdarlığının ispatı olarak gerçekletiği tezi de ilginç bir değerlendirmedir.
Bunlara en iyi örnek yukarıda zikretteğimiz Battal'a aık olan Elenora, Battal Gazi'nin kayser kızı Kitayun'a aık olması, Battal Gazi'nin Malatya emîri Ömer'in kızını istemesi vb. gibi olaylar sıkça ilenen kadın kahramanlar olgusunu kuvvetlendirmektedir. Ayrıca burada bir de iki tip kadın modeli ortaya çıkmaktadır; birincisi, erkekden ayrı bir dünyada, ayrı bir düzen içinde yaayan İslam kadını, ikincisi ise epik-feodal düzenin özelliklerini taıyan övalye kadın tipidir (Tahir Alangu, "Ortazaman Anadolu Komu Milletlerinin Eposlarında Kadın Kahramanlar", Türk Dili, C.II, Ankara, 1953, s.146,147). 36 Seyyid Battal Gazi'nin tarihsel karakteri (tartımalı olarak) tamamen teolojik temelden ziyade, bir din savaçısı olarak görülüp, kiisel özellikleri bunun üzerine temellendirilmitir.Halbuki ona ne bir keramet ne de mucizeler gerçekletirme gücü bağılanmıtır. Ama bu insan kaynaklarda din savaçılığının yanında, gerektiğinde ondan mucizeler beklenilen bir kiilik oluvermitir. Seyyid Battal Gazi, balangıçta bir "Velî" olarak kabul edilmemiş ise de "Velî" de olması gereken niteliklerin daha sonra ona atfedildiğini görmekteyiz.Anadolu evliyaları için bkz. A.Y.Ocak, Türk Halk İnançlarında ve Edebiyatında Evliya Menkıbeleri, Ankara, 1984. 37F.W.Hasluck (F.W.Hasluck, M. A. Christianity and İslam Under the Sultans, vol: 2, Oxford, 1929, s.704716) eserinde; menkıbevi bilgileri tarihsel veriler gibi gösterip, mezarın bulunuş öyküsünü tarihsel bir vakıa gibi zikretmektedir. Ona göre; Mesih'in kalesi, Rum Sultanı Alaeddin (1219-36) tarafından generali Hazarasp'a verilmitir. Generalin çobanlarından Kutluca adındaki birisi kalenin karısındaki tepede koyunlarını otlatırken, orada mucizevi bir ıık görür. Mucizeden haberdar kılınan Hazarasp, burada küçük bir apel ina ettirir ve bu apel hac amacıyla ziyaret edilen bir yer olur. Peygamberin soyundan gelen Alaeddin'in annesi Seyyid Battal Gazi'yi düünde görünceye değin buranın Seyyid Battal Gazi ile bir ilgisi yoktur ( Bu yargı da doğru olmasa gerek. Çünkü hemen hemen 50 yıl kadar önce bu bölgeyi ve Seyitgazi'yi gezerek izlenimlerini yazan Herevi, eserinde Seyyid Battal'ın mezarından bahsetmektedir).Annesi Alaeddin'e, ölümüyle yüz yüze geleceği Mesih'in kalesinin bulunduğu yerde bir anıt ina ettirmesini sağlar. Alaeddin'in annesi, kaleye gider ve aratırma yapar. Baka bir görüntü (düş anlamında) ilk gördüğü düü teyid eder. Bu görüntüye göre, toprak yarılır, bir kapı belirir, kapıdan yedi basamaklı bir yoldan geçer Arap savaçının (Seyyid Gazi) silahlanmış bir halde önünde durduğunu görür. Alaeddin'in annesi, yeni kefettiği aziz için bir anıt mezar yaptırır. Burada yaptırılan binayı takiben, Mihaloğulları ve Kanuni Sultan Süleyman büyük bir olasılıkla Bağdat'a giderken türbeyi ziyaret ettiği 1534 yılında kendisi tarafından eklemeler yaptırılmıtır (bu bilginin de kesin tarihsel kanıtları bulunmamaktadır). K.Wulzinger'de F.W.Hasluck'u doğrulayarak bu rivayetleri öyle anlatmaktadır; " O vakit Peygamberin yüksek huzurundaki dii zürriyetlerinden ve dini bütün bir kadın olan Sultan Hatun isimli Sultan Alaeddin'in annesi tesadüfen bir gece Seyyid Battal'ı rüyasında gördü ve Battal ona seslendi: «Ey yüce kadın, ben Rum'un devletine hakim olan ve sonunda Kala-i Masiyye'de ölmüş bulunan Peygamberin eriflerinden birisiyim. Gel ve üzerime (kalan parçalarımın üstüne) bir türbe yaptır.» Sultan uyandığında ayağa kalktı ve Sultan Alaeddin'in yanına gitti ve hikayeyi anlattı Sultanın emri ile devlet hazinesini açtırdı ve yüklerle develer kouldu; ondan sonra Sultan Hatun bazı köleleri ve hizmetlileriyle oraya doğru hareket etti ve kendisine Kılıç Arslan isimli bir vezir de elik etmiti. Günün birinde oraya ulamılardı ve kalenin karısına yakın bir tarlanın üzerinde konaklamılardı. Sultanın emriyle oraya bir kervansaray yapılmış ve bir köy kurulmutu ve oraya bugünde olduğu gibi eenkuç denmiti. Hazarasp bunu öğrendiğinde alıp onu kaleye getirmi, orada ağırlamış ve: «Buraya geliş sebebin nedir, burada ne iin var ?» diye sormutu. Sultan cevap vermi:«Ey Hazarasp, kalenin yakınında bir ziyaretgah varmıdır?» Hazarasp cevap vermi:«Benim Kutluca isminde bir çobanım var; kalenin karısındaki tepede koyunlarını otlatırken parlak bir ıık görmüş ve ıığın kuvvetinden neredeyse aklını kaybetmiti. Kendinden geçmiş ve buna anlam veremiyor. Aynı yerde koyunlar da toplanmış ve durmulardı. Bunun hakkında haber aldım. Çobanın nasıl olduğunu, gittim ve gördüm; bu yerin etrafına bir ibadet evi yaptırdım ve bu gün orası bir ziyaretgahtır.»..... «Sultanın emriyle oraya taş ustaları ve duvarcılar getirilmiti. Sultan Seyyid'in geriye kalanların üzerine bir türbe ina edilmiti, kendisi için de bir türbe ina ettirmiti, aynı ekilde bir cami ve bir tekke de yaptırdı, burası için köyler kurdu ve onlar için eğitilmiş derviler getirtti.» (K.Wulzinger, Dreı Bektaschı -Klöster Phrigiens, Berlin, 1913,s.6).
Wulzinger'e göre; Hazarasp'ın emriyle orada bir ziyaret tekkesi38 yapılmış ve herhangi bir isteği olan herkes orayı ziyaret etmeye balamıtır39 .
Menkıbelerin ve edebî ürünlerden Battalnamenin etkileri o denli büyük olmutur ki, Battal Gazi daha Selçuklular döneminden itibaren Anadolu'da özellikle sünni İslam inanıı dıındaki Türkler (önce Kalenderiler, sonra Bektaîler ve Alevîler) tarafından çok benimsenip yüceltilmitir. Burada dikkatlerden kaçmaması gereken olgu; gerçekte Hz. Ali ve soyuna hiç de iyi gözle bakmayan bir hânedana, Emevîler'e mensup bir kiiliğin, bu niteliğinin unutularak en ön safta gelen bir evliya mertebesine çıkarılmış olmasıdır. Böylece, Emevî komutanı Battal Gazi, heterodoks Türk zümreleri arasında yerini Hz. Ali soyundan gelen Seyyid Battal Gazi'ye bırakmıtır.
Battal Gazi'ye muhtemelen XIII. veya XIV. yazyılda bir de Seyyidlik pâyesi uygun görülerek Peygamber soyuna bağlanmıtır. Battal Gazi'yi Hz. Ali soyuna bağlayan bir Siyâdetnâme vaktiyle zâviye eyhleri tarafından muhafaza edilmekteydi.Böylece daha XIII. yüzyılda gerek halk, gerekse Bizans sınırındaki gaziler arasında bir Gazi-Evliya olarak takdis edilmeye balanan Seyyid Battal Gazi'nin aynı devirde bata Kalenderîler olmak üzere çeitli sünnilik dıı topluluklar arasında yaygın bir külte konu tekil ettiği görülür. Ancak bu önemli olayın nasıl ve hangi bağlantılarla meydana geldiği; Anadolu Kalenderîlerinin ne gibi sebepler yüzünden onu "Pîr-i Abdâlân" kabul ettikleri henüz tam olarak bilinememek tedir. Battal Gazi geleneği ve onun yarattığı edebî kiilik Anadolu insanını gerek kahramanlığı gerekse evliya kimliğiyle o derece etkilemitir ki daha XIII. yüzyılda, o zaman Anadolu'nun hemen her tarafında kalabalık kitleler halinde görülmeye balayan Kalenderi dervileri O'nu kendilerine "Pîr" kabul etmekte tereddüt göstermemilerdir. Battal Gazi'nin türbe ve tekkesi, Kalenderiler'in merkez tekkesi durumuna yükselmiş ve bu konumunu XVI. yüzyılın son çeyreğine kadar korumutur. XV. yüzyılın balarında Bektailik, pek çok ey gibi Battal Gazi kültünü de devralmıtır40 .
Battal Gazi, sünnî halk airleri tarafından da XV. yüzyıldan beri hem gazilik ve kahramanlık, hem de evliyalık yönleri vurgulanarak yüceltilegelmitir.
Battal Gazi, erken dönemlerden itibaren Osmanlı gazileri arasında da büyük bir saygıya mazhar olmutur. İçiçe geçmiş durumdaki menkıbe ve kaynaklar, O'nun, XV. yüzyıldan beri savaa giden gaziler tarafından "Gazilerin Ulusu" olarak kabul edildiğini gösteriyor. Askerler yola çıkmadan önce onun türbesini ziyaret etmiler ve ruhaniyetinden yardım dilemilerdir41 .
Osmanlı tarihlerinde Battal'ın tarihî kiiliğinden çok, menkıbevî kiiliğini buluruz. Arap kaynaklarında tarihî haberler ile yan yana duran hikayelemiş olayların bir çoğunu, Osmanlı tarihçileri de olduğu gibi nakletmilerdir42; bunların içinde, bâzı baka menkıbeler ile, çoğu Battal romanlarından geçme, daha yeni yorumlar da bulunmaktadır43 .
İslami dönem Türk edebiyatının en ilgi çekici ve gelimiş örneklerinden birini destani romanlar tekil etmektedir. Ebu Müslim Horasani, Battal Gazi, Melik Danimend Gazi, Sarı Saltuk ve Köroğlu gibi kahramanların etrafında oluan bu destani romanların en eskileri
38 K.Wulzinger'e göre burası Aslında bir Atryum "avlu" idi.
39 Wulzinger, Drei Bektaschi -..........................., s.6.
40 Cahit Öztelli, (Cahit Öztelli, "Seyyid Battal Gazi Romanı Üzerine Düünceler", Eskiehir I. Seyyid Battal
Gazi Bilimsel Semineri, 22-24 Eylül 1977, Bildiriler, Eskiehir, s.94) menakıbevî eserlerin tahlilini içeren kısa
makalesinde; Battal Gazi'yi Ahilerin, Bektailerin ve Alevilerin "Pîr" olarak tanıdıklarını belirtmektedir.
41
Ocak, Osmanlı İmparatorluğunda Marjinal Sufilik : Kalenderiler (XIV-XVII. Yüzyıllar), TTK Yay., Ank.1992, s.204,205.
42
Müneccimbaı (Müneccimbaı, Tarih-i Umumi Sahaifü'l-Ahbar, C.I, Beyrut, 1983, s.801-814) tarihinde;
H.113 yılı olayları arasında Battal Gazi'nin bulunduğu muharebeler ve Abdülvahhab'ın öldürülmesi olayı, aynen
İbn Kesir'de anlatıldığı gibi nakledilir. Ayrıca, Battal Gazi'nin H.122 yılında ehid edildiği ve İbn Kesir'deki
buna ait iki menkıbe de olduğu gibi kaydedilmitir.
43 P.N.Boratav, "Battal", İslam Ansiklopedisi., C.II, İstanbul, 1993, s.345-346.
muhtemelen XIII. yüzyılda Türkçeye uyarlanan Battalname ve Ebu Müslimnamedir.44 Ebu Müslimname, Abbasi Devletinin kuruluunda tarihi bir rol oynamış bulunan Ebu Müslim Horasânî (öl.137/755)'nin Abbasi ihtilalini nasıl balatıp bitirdiğini anlatan yine efsanevi içerikte bir destandır45 .
Battalname yazıya geçirildiği dönemden itibaren halk arasında çok okunmakta olup yaadığı yüzyıllar boyunca birçok ilaveler gördüğü açıktır. Ayrıca eserdeki kültürel ürünlerin yüzyıllara ve coğrafyalara göre de değiiklikler gösterdeği açıktır.
Bunlardan biri Battal Gazi'nin Hızır İlyas ile olan menkıbeleridir. Hızır bu destani romanlarda kahramanların yardımcısı, yol göstericisidir. Baları sıkıtığında veya ölümle burun buruna geldiklerinde Hızır ortaya çıkar ve kendilerini kurtarır.46Buna benzer bir baka destan da yine XIII. yüzyılda Arif Ali tarafından yazıya aktarıldığı sanılan ve Melik Danimend Gazinin ilk Anadolu fetihlerini nakleden Danimendnamedir47. Bunda da Hızır ile dikkate değer bölümler bulunmaktadır. Bunun yanında Dede Korkut48 hikayeleri de önemli birer kültür ürünüdür. Aynı ekilde, aslında büyük bir menâkıbnâme kimliği de göstermesine rağmen kahramanlık destanı türüne de sokulabilecek olan Ebu'l-Hayr-ı Rûmî'nin Saltıknamesini49 de sayabiliriz.
XV. yüzyılda kaleme alınmakla beraber aslında XIII. yüzyılda yaayan Sarı Saltuk adlı bir Türkmen babasının kahramanlık menkıbelerini ve kerametlerini anlatan bu eserde Hızır'ın Sarı Saltık ile olan ilikileri, konumaları, menkıbeleri zengin bir biçimde yeralmaktadır. Ayrıca İslami dönem Orta Asya Türk destanlarından Manas Destanını50, Alpamış Destanını51 , Anadolu dahil hemen hemen bütün Ön Asyaya yayılmış bulunan ünlü Köroğlu Destanını52 da anmak gerekir. Bunlarda da Hızırla ilgili birçok bölüm bulunmaktadır53.Bu da bize bu kültür etkileiminin en çarpıcı özelliklerini ve bu özelliklerin etkilerini göstermesi açısından önemlidir.
Kahramânâne-dinî bir içeriğe sahip olan Battal Gazi Menkıbesi, Selçukluların ilk zamanından beri, manzum ve mensur birçok Battalnameler olumasına sebep olmutur ki, H. Ethé haklı olarak, bunun esasında, askerleri Anadolu fethine hazırlamak amacıyla yazılmış
44 Türk edebiyatında destani romanlara ait geniş bilgi için bkz.: M.F.Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, s.254258; Alessio Bombaci, Histoire de la Littérature Turque, Çev.: I.Melikoff, Paris 1968, s.259-265; I. Melikoff,
La Geste de Melik Danimend, Paris, 1960, C.I, s.41-52; I.Melikoff, Abu Muslim, Le Porte-heche du
Khorassan, Paris, 1962, s.29-43.
45 A.Y.Ocak, İslam-Türk İnançlarında Hızır Yahut Hızır-İlyas Kültü, Ankara, 1985, s.185)
46 "....ve cadular kalai beklerler. Nice kim yol aradı, çare idemedi. Andan mübarek yüzin yire sürüb niyaz eyledi.
Ol dem Hızır Peygamber iridi. Seyyide selam virdi ve eytdi; Ey ciger kûem. Melul olma kim gerekir kim bu
vilayet dahi senün kademinde açıla, müerref ola didi. Andan Hızır Peygamber atından indi, Seyyid hazretini
bindirdi ve yeil kamçısını Seyyidin eline virdi ve eytdi; Ciger kuem, atın baını ehre karu tut, didi. Seyyid
hazreti dahi eyle eyledi. At bir kez pervaz eyledi, ehrin üstüne kondu....." (Menakıb-ı Gazavat-ı Seyyid Battal
Gazi, İstanbul, (Tarihsiz-Tabasma), C.IV,s.26,27).
47 Destan, Battal Gazi etrafında yine Türklerin yarattığı Battal Gazi Destanının bir devamıdır. Danimend Ahmed
Gazi de Battal Gazi gibi merkezi Malatyada bulunan İslam gazilerinin ve Ahmed Gazi de Battal Gazi vasıtasıyla
Hz.Peygamber soyuna bağlanmaktadır.Bununla birlikte o, Türk kahramanları gibi Harezmlilerin yadigarıdır.
Danimend, Peygamberin bir iareti ile Rum gazasına memur olur ( O.Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye,
Boğaziçi Yay., İstanbul, 1993, s.123; Ayrıca Bkz. Melikoff I., La Geste de Melik Danimend Gazi, Paris,
1960, C.II ).
48 Bkz. Dede Korkut Kitabı, Yay.: Muharrem Ergin, Ankara,1964.
Saltukname, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, Hazine Kısmı, No: 1612; Eser ve müellif için bkz. A.Gölpınarlı A., Yunus Emre ve Tasavvuf, İstanbul 1961, s.33-41; İz Fahir, "Saltuk-name", VIII. Türk Tarih Kongresi Bildirileri, Ankara, 1981, C.II, s.971-977. 50 Bkz. Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, Ankara, 1971, C.I, s.495-539. 51 Özbek Halk Destanları Serisi, Alpamı,Nr. Tura Mirzayev, Takent 1969; S.Chandra Sen Gupta, "Bir Orta Asya Özbek Türk Destanı: Alpamı, Menei ve Versiyonları ", Çev.: Çiğdem Yıldırım, Türk Folklor Aratırmaları, (1982), Ankara, 1983, s.177-189. 52 Bkz. P.N.Boratav, Köroğlu Destanı, İstanbul, s.1931. 53 A.Y.Ocak, İslam-Türk İnançlarında Hızır Yahut Hızır-İlyas Kültü, Ankara, 1985, s.40.
bir eser olduğunu iddia etmektedir; önce kimin tarafından ve her ne amaçla yazılmış olursa olsun, o dönem Türklerinin ortak duygularını yansıtan bu eser halk arasında büyük bir ün kazanmı, hattâ Doğu Türkistan'a kadar yayılmıtır; orada da bu menkıbevî kahraman hakkında birtakım menkıbelerin varlığı, hattâ Aksu ehrinde onun mezarına rastlanması bunu gösterir; oradaki menkıbeye göre 54, Battal Gazi, H. 81 (M. 700-701)'de Medine'de vefat ederek, Bakü'de defnedilen Muhammedü'l-Hanife'nin dördüncü torunu olup, İmâm Abdu'rrahmân 'Alevî ismiyle tanınmıtır.
VIII. yüzyılda Emevîler'in Bizans'a karı açtıkları savalarda "El-Battal" lakabıyla öhret kazanmış bir savaçının Türkler arasında yayılan kahramanlık menkıbelerinin destanlatırıldığı bir halk hikâyesi olan Battalnâmenin55 yazma nüshaları Menâkıb-ı Gazavât-ı Seyyid Battal Gâzî, Hikâyet-i Seyyid Battal Gâzî gibi isimler taımaktadır. Hikâyenin yazıya geçiriliş tarihi henüz kesin olarak tayin edilmemekle beraber bütün aratırmacıların birlemiş göründükleri zaman dilimi, XI. yüzyılın sonlarından XIII. yüzyılın balarına kadar olan 100 yıldan biraz fazla bir dönemdir56 . Ancak Battalname'den bazı kısımlar almış olup 643'te (1245-46) yazıldığı kesin olarak bilinen Danimendnâme'de Melik Dânimend'in57 Battal
54
A.Y.Ocak (A.Y.Ocak, “Sarı Saltuk ve Saltukname“, Türk Kültürü, Türk Kültürünü Aratırma Enstitüsü Yay., S.195, Yıl XVII, Ocak 1979, s.273-275) eserinde; Saltuknamede ilenen temalarla, özellikle Sarı Saltuk tipolojisiyle, Battal Gazi'nin diğer edebi ürünleri arasında bir benzerliğin olduğu açıklanmaktadır. öyle ki; "Sarı Saltuk, Battal gibi kafirlere karı cihad göreviyle mükelleftir. Asıl adının erif Hızır olduğu bildirilmekle beraber, Seyyid erif, erif Gazi, Sultan Baba, Sarı Saltıh, Saltıh-ı Rumi ve Saltıh Gazi gibi değiik isim ve lakaplarla anılır. Ömrü daima kafirlerle cenk ederek geçen Sarı Saltuk, onları ya Müslümanlığa sokar, veya Müslümanlığı kabul etmedikleri takdirde onları öldürür. Müslüman ettiği kafirlerle oturup yüksek bir âlim kimliğiyle İslamiyetin esaslarını ve değiik yönlerini onlara açıklar. Herhangi bir Hırıstiyan ülkesini fethedeceği zaman oranın kıyafetine bürünür ve dilini mükemmel bir ekilde konuur. Saltuknamede asıl dikkati çeken nokta, Saru Saltuk'un genellikle rahip kılığında dolamasıdır. O, bu kılıkla manastırlara girer, rahip ve keilerle Hırıstiyanlık üzerine tartıır, hatta onları hayran bırakacak vaazlar verir ve İncil okur. Saru Saltuk, aynı zamanda büyük bir velîdir. Birçok kerametler gösterir. Fakat bunlar dümanları ve rakipleri tarafından sihirbazlık, büyücülük diye kabul edilir. Onu cadularla ibirliği yapmakla suçlarlar. O da tıpkı 'öteki Türkler gibi' sihir bilir. Hacı Bekta-ı Velî, Fakih Ahmed, Seyyid Mahmud-u Hayrânî ve Ahi Evran gibi bir çok ünlü evliya ile yakından dostluğu vardır." demektedir. Bundan baka,H.Ethé, bu menkıbeyi Almancaya tercüme etmitir (Die Fahrten des Sajjid Batthal, Leipzig, 1871). Ayrıca, Ethé, eserinin genel muhtevasında O'nu bir Osmanlı kahramanı olarak görür ve kiiliğinin Hırıstiyanlığa karı savaan bir Müslüman olarak ortaya çıktığını vurgular. Ayrıca, Georg Husing (Georg Husing, Zur Rostahmsage, Sajjid Batthal, Leipzig, 1913)'in eseri de dikkate değerdir; bununla beraber, bütün bu aratırmalara rağmen, bu olay derinlemesine bilimsel anlamda incelenmemitir. Ayrıca M.F.Köprülü (M.F.Köprülü, "Abdal" Mad.,Türk Halk Edebiyatı Ansiklopedisi, İstanbul, 1935)'nün verdiği bilgiler de son derece önemlidir.
55
Kavramsal anlamda Battalnamenin anlamını yorumlayan F.Çelikkanat (F.Çelikkanat, Eskiehir, Eskiehir, 1990, s. 96) eserinde; M.Canard'ın bu konudaki yorumunu öyle kaydetmektedir; " Roman, ana çizgileri ile, XI. yüzyılda olumuş ehl-i salip savalarının baş kahramanı Seyyid Battal Gazi'yi alarak, Battal Gazi'nin savalarının, cengaverliklerinin, akla hayale sığmayan atılımlarının gerçek panoroması demektir." 56 F.Çelikkanat (Eskiehir, Eskiehir, 1990, s. 96), romanın zaman bakımından tarihinin saptanması konusunda; yazıldığı dönemin Osmanlı dönemi olmadığını, daha çok Selçuklular zamanına ait olduğunu ve bu yargıya da romandaki anlatımlardan ulaılabileceğini belirtmekte ve gerçek bir tarih vermek istendiğinde bu tarihin XII. yüzyıl olması gerektiğini belirtiyor. 57ükrü Baba'nın anlatımına göre; ....halk arasında mehur olduğu üzere Seyyid Battal Gazi hemire-zadesini Malatya emiri Ömer b.Nu'man b.Ziyad b.Ömer b.Mu'dî'ye vermiş ve bu izdivaçdan Nâzırü'l-Cemal adlı bir kız dünyaya gelmiti. Bu kii ile Türkmen beylerinden Ali b. Mızrab evlenmiş ve bunun ürünü olarak Melik Danimend doğmudur.Melik Danimend Abbasi ordularının düzenledikleri seferlere katılarak yararlıklar göstermiş ve birhayli ün kazanmıtı. Seyyid Battal Gazi gibi bir mücahid kiiyle olan ilikisi, gazalarda görülen yeterliliği sebebiyle Hulefay-ı Abbasiye'den Kâim Biemrillah'dan 450 tarihlerine doğru Diyâr-ı Rum'a gaza için izin almış ve baına topladığı bir ordu ile zabtettiği yerlerde lakabına mensub olan Devlet-i Danimendiyenin esasını kurmudur. (ükrü Baba, Dîvân-ı eyh İlhâmî ve Seyyid Battal Gazi, Necm-i İstikbal Matbaası, İstanbul, 1334, s. 1-28). 466 tarihinde muskıt-ı re'si (bir kimsenin doğduğu yer) ve mukarrer-i askeriyesi olan Malatya'dan yirmibin kiilik bir ordu ile hareket edip, Sivas ehrini zapdedip kalesini ta'mir edip kendisine karargah yaptı. Bu ekilde yerleip esas beyliği kurduktan sonra Kengiri, Amasya, Çorum, Tokad, Osmancık,
Gazi soyuna bağlandığı dikkate alınırsa, eserin bilinmeyen yazarının kitabını bu tarihten önce yazdığı anlaılmaktadır. Nitekim Battalnâme, Türk destan edebiyatında XI. yüzyılda Hamzanâme ile balayan Ebûmüslimnâme ve Dânimendnâme58 ile devam eden, XV. yüzyılda da Saltuknâme ile son bulan bir zincirin ikinci halkasını tekil etmektedir59 .
Battalnâme, tarihî bir ahsiyet olduğunda üphe olmayan Battal Gazi'nin menkıbevî yaamını, Anadolu'ya yerleen Müslüman Türkler'in gözüyle aksettirir. Bu menkıbelere göre Battal Gazi, Hz. Ali soyundan Hüseyin Gazi'nin oğludur. Çok güçlü ve zekidir. Daha çocukken dinî ilimleri çok kısa bir zamanda öğrenmitir. Savaş yöntemlerini aynı düzeyde iyi bilir. Abdülvehhâb60 Gazi tarafından kendisine ulatırılan Hz. Peygamber'in tükürüğü sayesinde bütün dilleri konuur. Keiş kılığında manastırlara girip İncil'den vaazlar verir. Rahiplerle tartıarak onları mağlup ederek İslama dönmeye mecbur eder. Hızır'la yoldatır; sıkıık zamanlarda ondan yardım görür. Aynı ekilde perilerle de dosttur. Devler ve cadılarla savaır; okuduğu dualarla büyülerini bozarak onları yener. Atete yanmaz. Vahi hayvanlar emrine âmâdedir. Doğa güçlerine hâkimdir. Göz açıp kapayıncaya kadar uzun mesafeler aar. Kullandığı silahlar "Dahhak","Rüstem" ve "Hamza" gibi eski ünlü cengaverlerin silahları, bindiği atlar onların atlarının soyundan gelen atlardır. Bunlarla Hıristiyanlara karı savaır. Onları İslâm'a davet eder, davetini kabul etmeyenleri öldürür.
Battalnâme esas olarak Battal Gazi'nin Anadolu'da Hıristiyanlarla (Rumlar, Ermeniler ve diğerleri) yaptığı savaları konu edinmekle beraber, bunlarla ilgili menkıbeler büyük çapta eski Türk inançlarından ve İran peri masallarından alınan motifler ve sahnelerle süslenmitir. Bunlar ayıklandığı zaman geri kalan savaş menkıbeleri ise VIII. yüzyıldaki Emevî-Bizans mücadeleleri devrinden XI. yüzyılda Anadolu'da Türk fetihlerinin sürdüğü dönemlere kadar uzun bir zaman diliminin anılarını taır61. Bu savalarda merkez alan genellikle Malatya ve
Kastamonu ve Niksar'ı fethetti ve Canik civarında (Halkenbed) denilen kaleyi kuatma ile megul iken vefat etmiş ve Niksar'a defn edilmitir. Yerine 477 senesinde oğlu Melik Gazi Mehmed Gümütekin geçti. Türbesi Niksar'da ziyaretgah oldu. Babasının vefatı ve kendi isteği üzerine Kâim Biemrillah tarafından babası gibi Diyarı Rum'a gazaya me'mur Serasker tayin edildiğinden Kutlanmı-zade Süleyman Bey'den alınan Kayseriye'yi karargah ve beylik merkezi yapıp, babası zamanında vezir ve müaviri olan İltekin veya Ertevhî (Ertuhî)'nin oğlu Halfetî'yi kendisine vezir tayin ettikten sonra 500 tarihinde Malatya'yı istila etti.( ükrü Baba, a.g.e., s. 1-28). Gümütekin ünvanıyla bilinen Melik Gazi Mehmed, Seyitgazi Nahiyesi'nin Arabviran Karyesiyle Çukur Ağıl Karyesi arasında bulunan bir toprak kale civarında vefat ederek (529) buraya defnedildi (ükrü, a.g.e., s. 1-28). emseddin Ahmed Danimend b.Ali b.Mızrabü't-Türkmenî, Malatya emiri bulunan Ömer b. Nu'man b. Ziyâd'ın kızı Nâzırü'l-Cemal adlı kadından doğmutur. Bu Nâzırü'l-Cemal, Seyyid Ca'fer İbn Sultan Hüseyin b. Rebi' b.Ali b.Abbasü'l-Malâtî adlı kiinin kız kardei yani Sultan Hüseyin b.Rebi' in kızı, Seyyidetü'-erifetü'l-Aleviyye'nin kızıdır. Fakat bazı tarih kitabları bu Meliki, Seyyid Battal Gazi'nin evladı; Seyyidetü'-erifetü'l-Aleviyye, Battal Gazi'nin kız kardei olup Malatya emiri Ömer b.Nu'man ile izdivacından olan Nâzırü'l-Cemal Hatun'un semeresi olduğunu kaydetmektedirler (ükrü Baba, Dîvân-ı eyh İlhâmî ve Seyyid Battal Gazi, Necm-i İstikbal Matbaası, İstanbul, 1334, s. 1-28). 58 İrene Melikoff (İ.Melikoff, La Geste de Melik Danimend, CI, Paris, 1960, Önsöz) eserinde; Danimend destanının XIII. yüzyıl ortalarında kaleme alındığını ve Battalnâmenin de bu destandan önce kaleme alınmış olduğunu belirtir.
59
Ocak, Osmanlı İmparatorluğunda…………………… s.204,205. 60Kaynaklarda adı sıkça geçen bir diğer Arap savaçısı tarihi bir kahraman olan Abd-el-Vahab'dır.Hüseyin Gazi'nin babası olarak anılır. Mezarı Sivas'tadır . Arap vakanüvistlerine göre 730-731'de Roma topraklarında öldüğü söylenmektedir. Bütün bu kahramanların hemen hepsi, Seyyid Battal Gazi'nin söylencelerinde anılır. Abd-el Vahab, sürekli olarak bahsedilen bir kiidir (F.W.Hasluck, M. A. Christianity and İslam Under the Sultans, vol: 2, Oxford 1929, s.704-716).
61
P.N.Boratav ( "Battal", İ.A., MEB Yay., M.E.Basımevi, CII, İstanbul, 1993, s. 349-351); İ.Melikoff (İ. Melikoff "Al-Battal", Encyclopedie de I'İslam, C.II, Leiden, 1971, s. 1137) eserlerinde; Battalnamenin ana bölümlerinin Haçlı Seferlerinden etkilendiğine inanıldığını ve özellikle Battal Gazi'nin mezarının bulunuuyla ilgili yeni bölümün büyük bir olasılıkla XIII. yüzyıl Selçuklular zamanında eklenmiş olabileceğini belirtirler. Bunun yanında F.Çelikkanat (F.Çelikkanat, Eskiehir, Eskiehir, 1990, s. 96) eserinde; Battalnamenin sonlarına doğru Selçuklular tarafından Anadolunun nasıl kuatıldığını, fethedilen yerleri, kahramanlıkları içeren bölümlerin olduğunu ve ayrıca Battal Gazi'nin mezarının bulunması olayı, Çoban Baba'nın kerametleri ve
yöresidir62. Savalar, eserde, siyasî bir mücadele değil bir din savaı(İslâmiyet-Hıristiyanlık mücadelesi) kimliği taır. Cihad ve gazâ ruhu kendini çok kuvvetli bir ekilde hissettirir. ehirlerde oturan Müslüman Türkler arasında meydana geldiği muhakkak olan bu destanda Battal Gazi "yarı evliya" bir karakter sergiler; bu onun öteki Türk destan kahramanlarıyla olan en önemli ortak yanıdır. Melik Dânimend Gazi ve Sarı Saltuk, Battal Gazi'nin isim değitirmiekillerinden baka bir ey değildir. Bu da Battalnâme'nin tanımıyla Müslüman-Türk geleneklerine göre olumuş destanî bir halk hikâyesi olduğunu gösterir63 .
Battal Gazi efsanesi XIV. ve XV. yüzyıllarda bata Bizans İmparatorluğu ile sınırları olan Germiyanoğulları ve Osmanoğulları döneminde yeniden canlandırılmıtır. Bu dönem boyunca Bizanslılardan fethedilen bölgeler bu Anadolu efsanesinin yaatılmasının nedeni olarak görülebilir. Fethedilen topraklardaki din ve kültürü değitirmekle görevli savaçı derviler, Battal Gazi'nin savaçı kiiliğini rahatlıkla kabullenmiş olmalıdırlar. Bu derviler, kendi "Zaviye" ve "Kağanlık"ları etrafında, bir eyhin liderliğinde toplanmılardır. Bunlar özellikle XIII. yüzyıldan sonra64 . Anadolu'nun gündelik yaamında büyük ölçüde etkili olmulardır. Genel olarak zaviyeler, kurucularının isimleri ile yaamılardır. Ancak, Seyyid Battal Gazi olgusunda yapılar kurulmuş ve geleneksel Anadolu destan kahramanı adı altında yaamış görünmektedir.
Battalnâme Osmanlı döneminde genel anlamdaki vekâyinamelerde malzeme olarak da kullanılmıtır. Örneğin Müneccimbaı, Gelibolulu Mustafa Âlî ve Fındıklılı Süleyman Efendi gibi tarihçilerle Evliya Çelebi, eserlerine Battal Gazi menkıbelerini tarihî olaylar eklinde almılardır. Bundan baka Taberî'nin ünlü tarihini Türkçe'ye tercüme eden Osmanlı müellifleri, eserin Arapça aslında ve Farsça tercümelerinde bulunmadığı halde Türkçe nüshalarına bol miktarda Battal Gazi menkıbeleri koymulardır. Bunun sebebi, herhalde Türkler arasında büyük bir sevgi ve ilgiye mazhar olan Battal Gazi'nin tamamıyla bir Türk kahramanı sayılmış bulunması olsa gerek. Nitekim Saltuknâme müellifi Ebü'l-Hayr Rûmî de 1473-1480 yılları arasında kaleme aldığı eserinde Battalnâme'deki birçok menkıbeyi kahramanın adını değitirerek aynen Sarı Saltuk'a mâl etmitir.
Türk gazi tipini mükemmel bir biçimde aksettiren Battalnâme sadece halk arasında değil, XIV. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlılar'ın Rumeli topraklarında balattıkları fetihler ve mücadeleler çağında da gaziler arasında sevilerek okunmutur. Kısaca O, Anadolu ve Rumeli coğrafyasıyla bütünlemitir. Battalnâme Anadolu dıında yaayan Türk toplulukları arasında da sevilmi, yazılıp okunmutur. Bilhassa XIX. yüzyılda Rus igali altında kalan Asya Türkleri Battalnâme menkıbeleriyle âdeta teselli bulmulardır65 .
Battalnâme daha XIX. yüzyılda Herman Ethé ve Heinrich L. Fleischer'den balayarak bilimsel ve popüler içerikli bazı çalımalara konu olmu, hakkında edebiyat tarihi ve tarih bakımından dikkate değer incelemeler yayımlanmıtır.66 Battalnâme'nin bugün bilinen
Ümmühan Hatun hakkındaki bilgilerin bulunduğunu kaydetmekte, bu bölümlerin de belki sonradan eklendiğini
belirtmektedir.
62 F.Çelikkanat ( Eskiehir, Eskiehir, 1990, s. 96,97) eserinde; yukarıdaki bilgiye ek olarak İstanbul,Kız Kulesi,
Bolu ve Seyitgazi ve çevresini de göstermektedir.
63
Ocak, Osmanlı İmparatorluğunda......................s.204,205.
64
Ömer Lütfi Barkan, “Vakıflar ve Temlikler I-İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervileri ve Zaviyeler”, Vakıflar Dergisi, C. II, Ankara, 1942, s. 279-353.; A.Y.Ocak, “Zaviyeler”, Vakıflar Dergisi, C. XII, Ankara, 1978, s. 247-269.
65
Ocak, Osmanlı İmparatorluğunda......................s.204,205. 66Battal Gazi ve Battalnâme ile ilgili ilk bilimsel aratırma ve Almanca çevirisi H. Ethé'nin iki ciltlik H. Ethé (H. Ethé, Die Fahrten des Sajjid Batthal, Eın Alttürkis Wolks und Sitenroman, Leipzig, 1871)'nin eseridir. Onu Georg Husing (Georg Husing, Zur Rostahmasage-Sajjid Battal, Leipzig, 1913)'in eseri takip etmitir. Marius Canard'ın makaleleriyle beraber özellikle H.L.Fleischer (H.L.Fleischer, "Über den Türkischen Volksroman Siret-i Seijid Battal", Sächisichen Akademische, Leipzig, 1848, II, 35-41, 150-169)'in makalesi çok önemlidir. Bunlara ek olarak A.Y.Ocak'ın iaret ettiği gibi (Ocak 1992:206-208), özellikle Henri Grégoire'ın, Bizans halk romanı Digenis Akritas [Bizans sınırında bulunan sınır beyliklerinin savaçılarına Akritoi denmektedir.Akritoi
nüshaları arasında yazıldığı döneme ait olanı yoktur. Ancak bütün nüshaların Türkiye'de ve Türkiye dıındaki nüshalardan ibaret olmadığı, özellikle Anadolu'da bazı özel ellerde de bir hayli tam veya eksik nüshanın var olduğu muhakkaktır. Bilinen en eski nüshalar arasında 840 tarihli iki nüsha zikredilebilir. En kapsamlı nüshalardan biri olan ilk nüsha mensurdur. Manzum olarak bugüne kadar, air Bekâyi'nin 1183'te (1769-70) nazma çektiği Battalnâme'den baka nüsha tesbit edilememitir67 . Battalnâme'nin söz konusu nüshalardan bazı kısımlar çıkarılmak suretiyle68 çeitli tarihlerde yapılmış taş basma yayınları da bulunmaktadır. Bunların bazıları halk ressamları tarafından yapılan ilgi çekici resimlerle süslenmitir69 .
Battalnâme, bata Doğu Anadolu olmak üzere Anadolu'nun bazı bölgelerinde bugün de eski geleneğin bir devamı olarak halk ağzında hâlâ anlatılmaktadır. Ayrıca bazı köylerde zaman zaman Battalnâme nüshalarına rastlanması, eserin Türk kültür yaamıyla ne ölçüde bütünletiğini göstermesi bakımından dikkat çekicidir.
Öte yandan Battalname, çağdaş Bizans destanı "Digenes Akritas"70 ile de büyük benzerlikler gösterir. Digenes Akritas Destanı Bizans bakış açısını yansıtmak kaydıyla, aynı Bizans-Arap savalarını konu alır ve Digenes Akritas'ın kahramanlıkları ile uydurma tarihi kiiliği Seyyid Battal Gazi'ninki ile büyük benzerlikler gösterir. Bu nedenle her iki efsanenin karılıklı etkileimleri ve benzerlikleri Ortaçağ Anadolusunun toplumsal ve siyasi koulları içinde değerlendirilmelidir. Bunun yanında Battalnamenin ana bölümlerinin Haçlı Seferlerinden de etkilendiğine inanılmaktadır71 .
ünvanı Bizans destanı Digenis Akritas'dan alınmıtır (İ.Hami Danimend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Batı Dillerinde Osmanlı Tarihleri, C. VI, Türkiye Yay., İstanbul, 1971, s. 21)] ile Battalnâme üzerine Byzantion dergisinin çeitli sayılarında yayımladığı tarihî incelemeler ve karılatırmaları içeren makaleler kayda değer çalımalardır. Battal Gazi'nin Türkçe Battalnâme'den baka bir de Arapça Zâtü'l-himme yahut Zü'l-himme (halk Arapçasında Delhemma) adında bir baka destanî romana daha konu olduğu bilinmektedir. Bunun üzerine yapılan çalımalar, bilhassa M. Canard'ınkiler, eserin XI. yüzyıldan sonra peyderpey tamamlanarak yazıya geçirilidiğini, daha önce halk arasında yaamakta olan Emevî-Bizans mücadelelerine ait menkıbelerin Haçlı seferleri sırasında teekkül edenlerle tamamlandığını, dolayısıyla Türkçe Battalnâme'nin Zü'l-himme ile ilgisi bulunmadığını ortaya koymutur. Bu suretle Battalnâme'nin bu Arapça destanî romanın Türkçe'ye tercümesi veya adaptasyonu olmadığı anlaılmıtır. Yalnız burada Arapça "Battal" romanının Türkler arasında yeni menkıbelerin doğmasındaki, dolayısıyla Türkçe Battalnâme'nin olumasındaki ilk tesirini gözden uzak tutmamak gerekir (A.Y.Ocak, "Battal" Mad., İ.A., Türkiye Diyanet Vakfı Yay., C. V, 1992, s. 206-208). Yukarıdaki görülere ek olarak M.Canard (M. Canard, "Al Battal", Encyclopedie de I'İslam, C.II, Leiden, 1953, s. 1136) makalesinde; Battal Gazi'nin Bizanslılara karı gösterdiği kahramanlıkların "irat Zilhimma va'l-Battal" isimli Arapça epik romanın konusunu oluturduğunu ve bu romanın da Türkçe Battalnâmenin ana kaynağını tekil ettiğini düünmektedir. 67 M.Canard ( "Al Battal", Encyclopedie de I'İslam, C.II, Leiden, 1953, s. 1136) eserinde bu epik iirin daha sonra Bekâî (Sultan Mustafa III'nın hükamdarlık döneminde) tarafından yeniden kopya edildiğini söylemektedir.; F.Çelikkanat (F.Çelikkanat, Eskiehir, Eskiehir, 1990, s. 96,97) eserinde; manzum Battalnamenin yalnız air Bakâî'nin eseri olduğunu kaydedip, eserin Mustafa III (1757-1774) döneminde yazılmış olduğunu belirtir. 68 F.Çelikkanat ( Eskiehir, Eskiehir, 1990, s. 96) eserinde; manzum Battalnamenin, mensur kaleme alınmış Battalnamenin manzum biçimi olup, kısaltılmış bir biçimi olduğunu belirtip, bunun da Bakâî'nin, eserinin önsözünde bunu açıkça belirttiğini söylemektedir.
69
Ocak, Osmanlı İmparatorluğunda......................s.206,208. 70 Bu konuda F.W.Hasluck (F.W.Hasluck, "Graves of the Arabs ın Asia Minor", Bulletin of the British School at Athens, C.XIX, 1912-1913, s. 187.; T.Alangu (Alangu,"Bizans ve Türk Kahramanlık Eposlarının Çıkıı Üzerine", Türk Dili, No:20, Ankatra, 1953, s. 202-219; P.N.Boratav (P.N.Boratav "Battal", İ.A., MEB Yay., M.E.Basımevi, CII, İstanbul, 1993, s. 349)'da bilgi bulunmaktadır. Ayrıca, F.W.Hasluck, yukarıdaki eserinde destanlar arasındaki yakın benzerlikler görülen iki kahramanın aksiyonlarını karılatırmakta ve Digenes Akritas'ın Battal Gazi tarafından öldürüldüğünü iddia etmekte, T.Alangu da yukarıdaki makalesinde; Digenes Akritas ile Battal Gazi efsanelerini analiz etmektedir.
71
P.N.Boratav, “Battal”, İ.A., C. II, İstanbul, 1949, s. 344-351.; İ.Melikoff, La Geste de Melik Danimend, C. I-II, Paris, 1960, s. 1137,1138.
Bunun yanında Dede Korkut destanındaki kahramanlarla da Battal arasında bir benzerlik göze çarpar. Temelde aynı gibi görünen bu benzerlik aslında bazı farklılıkları da bağrında taımaktadır.Burada amanî ve islamî inanç sistemlerinin aynı ortam içinde hem bileimini hem de ayrımlarını ortaya çıkarmaktadır;
Yüksek tabaka İslam medeniyeti içerisinde daha çok İran kültürü etkilerine maruz kalıp onun gelimesinde balıca etken olurken, İslamiyeti farklı bir ekilde (farklı bir yorumla) kabul eden ve sünni İslam merkezlerinden uzak bölgelerde yaayan ve özellikle göçebeliği ve kültürünü devam ettiren Türkler uzun zaman amanî inanış ve düüncelerini İslamiyetle uzlatırmak suretiyle muhafaza etmilerdir. Ulusal destanın bir parçası olan ve İslamî bir toplumdan çok amanî bir toplumun yaayış ve inanılarını aksettiren Dede Korkut destanı bu göçebeler arasında vucut bulmutur. Oğuznâme'nin Câmiü't-Tevârih'e geçmesi bunlar arasında yaayan rivayetlerin toplanması sayesinde mümkün olmutur. Battal Gazi destanı ile Dede Korkut destanındaki kahramanlar aynı İslam ideolojisi uğrunda savaan insanlar olmakla birlikte, birbirlerinden farklı özellikler göstermektedirler. Birinciler, tamamiyle İslamlaan ehirli ve yerleik Türklerin, ikinciler farklı bir ekilde İslamlaan ve eski Türk yaam ve kültürünü yaatan göçer ve yarı göçer Türklerin eseridir. Dede Korkut'da geçen kahramanlar İslamiyet uğrunda Trabzon Rumları ve Gürcülerle savaan, arap içen, kadınlı meclisler kuran insanlar olup, İslamın gazilerinden çok Türklerin Alpleridirler. Bu hikayeler bize, Müslüman göçebelerin hangi kriterlere göre İslamlatıklarını, yaayış ve düünülerinin eski Türk karakterini nasıl devam ettirdiklerini göstermektedir72 .
Bektaî airleri XVI. yüzyıldan itibaren gerek Battal Gazi'yi gerekse babası Hüseyin Gazi'yi hürmetle yâdeden nefesler söylemiler, aynı ekilde Alevî zümreler de onu büyük evliyadan saymılardır. Alevî airleri söyledikleri nefeslerin bir kısmını ona ithaf ettikleri gibi bir kısmında da onu ululamılardır; ayrıca Battal Gazi'nin ve babasının kahramanlıklarını anlatan uzun manzum destanlar da yazmılardır73 .
Battalnamelerde Hüseyin b. Cafer b. Münzer b. Ömer b. Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebi Talip eklinde bir künye verilmektedir74 . Bunlardan baka Georg Jacob75 babasının adının Hüseyin Gazi olduğunu ve Hüseyin Gazi'nin Angora (Ankara)'dan güneye doğru bir günlük mesafede bulunan Hüseyin Gazi ehrine gömüldüğünü söylemektedir.76
72
O.Turan, “Türkler ve İslamiyet”, DTCF, C. IV, S. IV, Ankara, 1946, s. 480, 481.
73
Ocak, Osmanlı İmparatorluğunda......................s.204,205.
74
H.Hüsameddin, Amasya Tarihi, C. II, Necm-i İstikbal Matbaası, İstanbul, 1329-1332, s.211; ükrü Baba Dîvân-ı eyh İlhâmî ve Seyyid Battal Gazi, Necm-i İstikbal Matbaası, İstanbul, 1334, s.7.
75
G.Jacob, Sejjid Gazi, Zeitschrıft für Assyrıologıe und Verwvandte Gebıete (Herauspegeben Vonn Karl Bezold ın Heıdelberg), Strassburg, 1912, s.245. 76 Bu bilgiyi N.Araz'da doğrulamaktadır (N.Araz, Anadolu Evliyaları, İstanbul, 1984, s.52). G.Jacob'a ek olarak küffar ile yaptığı bir savata ehid olduğunu bildirmekte ve ayrıca G.Jacob'un "Hüseyin Gazi ehri" dediği yere "Hüseyin Gazi Dağı" demektedir. F.W.Hasluck, hikayelerde çatımaların, Arap savaları sırasında önemli bir Bizans kalesi olan Amorium'da (Hergan kale) cereyan ettiğini, ancak, 838'deki büyük Arap kuatması sonunda yıkılmasıyla tarihten de silindiğini belirtmektedir. Ayrıca O'na göre, Kalenin bulunduğu yer, Akronas gibi çok yakın zaman önce belirlenebilmitir. Mehur Arap mezarları buranın yakınında değildir. Arap yazarların Amorium ile Angora'nın Arapçasının benzer olması nedeniyle yanılgıya dütükleri anlaılmaktadır. Bu nedenle hikayeler, Hüseyin Gazi'nin mezarının Angora'da öldüğü, yerin ise Amorium'da olduğuna yer vermektedir (F.W.Hasluck, Christianity and İslam Under the Sultans, vol: 2, Oxford, 1929, s.704-716). Bazı kaynaklarda adına "Shamaspar Tekkesi" denilen ve Hüseyin Gazi ile özdeletirilen tekke hakkındaki bilgiler de birbirini tutmamaktadır.
I. Hamilton'a göre burası; Bektai yönetimi altındaki yarı yıkılmış bir binadır. Hamilton'un tanımlaması, bunun Konya medreseleri gibi kare planlı olması sebebiyle, büyük bir olasılıkla Selçuklular zamanında yapılmış bir tekke olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Abhaza Türklerinin binanın eski bir Yunan manastırı olduğunu söylemeleri önemlidir. Bu tekkede gömülü Seyyid Battal'ın babası Hüseyin Gazi'dir. I.Hamilton, Küçük Asya, C.I, 1979, s.402. Tekkenin adının, Kırehir yakınlarındaki bir kalenin Hıristiyan Valisi ile ilintili olduğu düünülmektedir. Bu vali, Seyyid Battal tarafından tek bir muharebede yenildikten sonra, Müslüman olmutur.
Söylencelerde Hüseyin Gazi'nin ölümünün öcü oğlu Cafer tarafından alınmıtır. Cafer Kırehir yakınlarındaki bir kaleyi tek bir saldırı ile Hıristiyanlardan almı, Vali Shamas'ı İslama döndürmütür . Schumas (Shamas-amas) romantik söylencelerde Battal tarafından İslama döndürülmüş bir rahip olarak yer alır. Amorium valisinin kardei olarak görülen Shamas, Battal tarafından öldürülmütür. Shamas'ın adı Alaca'daki Shamaspur Tekkesi ile korunmutur. Bu tekkede de Hüseyin Gazi'nin mezarı olduğu söylenmektedir. Hasluck'a göre; Cafer, büyük bir olasılıkla Tulumbunar yakınlarındaki tekkede gömülü kahramandır77 .
amas destanında, amas, Battal tarafından Müslüman yapılan bir keiş olarak görülmektedir. Bu isim de yine Alaca'daki emaspur Tekkesinde zikredil mekte olub, burası Hüseyin'in daha baka bir mehur mezarını içermektedir. Sivas'ta da ziyaret edilmektedir. Arap vak'anüvisleri, bunun M. 730-731' de "Bilâd-ı Rûm" da ehid dümüş olduğunu söylemektedirler78 .
Sonuç olarak Battalnameler, birçok kültür ve inanç yapılanmalarından da yararlanarak oluturdukları sosyal yapıyı son derece etkilemiler, gelien toplumsal yapılara yeni katkılar sundukları gibi bu edebi ve hatta dini oluumda yeni ilavelerle toplumsal ve dinsel geliim sürecini devam ettirmilerdir.
Seyyid Battal'ın mezarının yanında Hıristiyan prensesin yer alması gibi, bu tekkede Müslüman kahramanın
yanında bu Hıristiyan valinin mezarının yer almış olması olası görünüyor. Aynı ey Hıristiyanların kutsal
ziyarette bulundukları, Konya'daki Celaleddin türbesi için de geçerlidir. Burada Celaleddin'in yanında bir
Hıristiyan din adamının mezarı bulunmaktadır. (F.W.Hasluck, Christianity and İslam Under the Sultans, vol:
1, Oxford, 1929, s.94, 95). İki kahramanın iskeletlerinin birlikte bulunduğu iddia edilen bir baka yer ise
Beiktaş olarak gösterilmekstedir. (Hasluck, a.g.e., s.94,95.)
77 Hasluck, Chrıstıanıty and Islam ………………..s. 704-716.
78 Hasluck, Bektailik Tedkikleri, ……………………., s.96. |