Kaynak : Y.Mimar. Kemal SOYER
Kültür Bakanlığı Emekli Genel Müdürü
Cumhuriyet Dönemi Alevi araştırmalarının çoğunda Alevi- Bektaşi Kimliği “Türk-İslam, Kürt -İslam ve Alevi İslam veya Türk -Alevi , Kürt -Alevi ve Arap- Alevi ” gibi başlıklar altında değerlendirilmiş,Ortadoğu‘ya yerleşen emperyalist güçler kadim “Alevi-Bektaşi Kimliği”ni“ Ilımlı İslam” projesi kapsamında daha çok “Alevi İslam” adıyla ifade etmeye başlamışlardır. Gerçekteyse; Anadolu Alevi-Bektaşi Halk Kültürü ve İnançları Anadolu neolitiğinden başlayarak “Hatti-Luvilerle” doruğa ulaşan “Anadolu -Mezopotamya Uygarlıkları” nın evrensel boyutlardaki kültürel birikiminin ürünü, Alevi-Bektaşi, Tahtacı (Ağaçeri), Çepni, Türkmen(Turukkuum) vb. adlarla anılan Anadolu Alevi ve Bektaşileri de söz konusu ürünün oluşturucusu ve taşıyıcısı olan otokton Anadolu Halkı’nın torunları olup,Cumhuriyetin ilk döneminde Aleviler “Eti Türkleri” yani,Hitit Halkı olarak ifade edilmişlerdir. (E K-1)
Anadolu Aleviliği Alevi- İslam ve Türk- İslam misyonunun iddia ettiği gibi İslam Dini’nin mezhebi değildir ve adını da Arabistan’ lı Ebu Talip’in oğlu Ali’den almamaktadır.Siyasal İslam’ın yayılmacı dönemlerinde Anadolu halkını Arap-İslam kültürüne asimile etmek amacıyla yapılandırılan Alevi Ocakları aracılığıyla halkın arasına yerleştirilen ve Arap asıllı olduklarını belirten bazı gurupların savunduğu bir “Alevi–İslam Misyonu” nun varlığı bilinmektedir ancak, bu misyon Anadolu Uygarlıklarından kaynaklı özgün Anadolu Aleviliğini temsil etmemektedir.Alevilik evrenin varoluşu ile ilahi yaşam düzenini temel alan ve varlığını tanrı olarak andığı Ezel Ali –Hüda Eli ile ifade eden evrensel inanç kültü, Alevi adı da baba sanı “Eli Ba.” olan Hüda Eli’nin adıyla Anadolu’da evrensel ölçekte kültürel değerlere konu uygarlıkları oluşturan halkın adıdır.Günümüzde kısmen islamik bir dona büründürülmüş olsa da,Alevilik ve Bektaşilik yerli Anadolu halkının atalarına ait tarihi ve kültürel birikimi taşıyıp yaşatan Semavi dinler öncesinin köklü bir kurumudur.
Alevilerin ataları olan Hatti–Luviler “Bin Tanrılı Halk” sanıyla anılmaktadır.Aleviliğin tarih boyunca dillendirdiği “Binbir ismin vardır biri de Ali, Ali diye; Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli, Ezel Ali, Ahir Ali” deyimleri Bin Tanrılı Halk Hatti-Luvilerin (Sümer- Lulubi/ Luvi, Guti (Hatti), Kassu ve Turukku) Gök Tanrısı Eli ile ilişkilidir.Gök Tanrısı Eli’nin binlerce yıl öncesi yazılı kayıtlara geçen Hadat şeklindeki sanı Anadolu’dan Hindistan’a uzanan coğrafyanın eski halklarınca günümüzde bile Xweda,Xuda veya Hüda Eli şeklinde anılmaktadır.Çok eski bir halk resmi olan eli kalbindeki Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli tablosu da eski uygarlıklara ait resim yazı gelenekleriyle kültsel içeriklere konudur.Lol dilinde kalbe “zeri-a bele”, el’e ise “dest” denilmektedir. Söz konusu resimde Hünkarın kalbinin üzerine bastırdığı el Zazaca veya Lolca resim yazısı olarak okunduğunda “Zere Dest veya Zere Dost “ tan “Zerdüşt-Zerdest” sanını kavratmaktadır.
Zeredest Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli , Pençe-i Ali Abba
Geçmişte Zerdüşti olduğu bilinen Alevi ,Kürt -Alevi ve Türkmen Halkıyla ilişkili Avesta adlı kitap da çok köklü bir Alevi-Bektaşi Dergahı olan İran Azerbaycanı Erdebil Dergahı ve kültsel bir dağ olan Sabalan Dağı’nda Zaza dilinin eski bir diyalektiyle yazılmıştır.İran’ın Hazar Denizi çevresi,Horasan, Erdebil, Astara,Taliş ,Tebriz,Gur (Firuzabat), Ekbatana (Hemedan) , Kirmanşah şehirleri ile Susa ve Elam Bölgesinin millattan önceki devirlerde de Hatti-Hitit Halkı’yla (Guti/Hatti-Lulubi-Lolan,Turukku-Türkmen,Kassu-Kasıma) meskün olduğu bilinmektedir.
Günümüz Alevilerinin ataları olan Hatti Luvi ve Hurri halkı ağırlıklı olarak merkezi Anadolu olmak üzere İran,Azerbaycan , Suriye ve Irak topraklarında yaşamıştır.Başkentleri Kayseri Kaniş, Çorum–Hattuşa ile Yazılıkaya,Alacahöyük ve Gaziantep- Kargamış gibi Hatti kentlerinin anıtlarına yansıyan halife kral ile kraliçenin bizzat yönettiği dini törenlerde gözüken tanrı–tanrıça çifti,ozanlar, müzisyenler, püsküllü bağlama,tar,güvercin donlu semazenler ve kurbanlık hayvanlarla yazılı metinlerde adı geçen şarkıcı, kurbancı, sofracı ve saki gibi hizmetliler Anadolu’da yaşayan Alevi-Bektaşi inançları, ozanlık geleneği ve Cem Ayinleri’nin geçmişini tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermektedir.
Bağlama çalan ozan ve karşısında semah dönen bir Hititli Bergama-Pergamon Müzesi –Berlin
Hatti dini kenti Alacahöyük‘ün giriş kapısında kulağında Bektaşi dervişleri gibi küpe bulunan Hitit kralı ve kraliçe Gök Tanrısı Taru’nun önünde dua ederlerken.Gök Tanrısı Taru ‘nun adı resim yazısıyla boğa sembolü kullanılarak “Taru Ga” şeklinde yazılmıştır.
Çorum –Alaca Höyük İ.Ö.1400 YY.
Babillilerin Enuma Eliş adlı yaratılış destanlarında tanrının yarattığı ilk insanın adı Lulu, yazıyı yazan ilk insan da Enbilulu adıyla anılmıştır.Luvi, Lulu,Lulubi , Dımili denilen halk adı ve dilin kaynağı da Sümer- Lulubi’ce insanoğlu anlamına gelen “DUMU LU ULU LU” ideogramıdır. Bu ideogram günümüzde Lol veya Lulu adam anlamında “Dımıli ,Dumu Lulu veya Doman-e Lola” şeklinde kullanılmaktadır. İnsanı,kadın ve erkeği tanımlayan Lulu veya Lulubi terimleri Dımıli ,Lulu ve Kırmanç dillerinde Lo ve Le, Türkçe’de loylum, leylim, İngilizce’de ise Lord ve Leydi biçimleriyle kullanılmaktadır.
Semavi dinlerin baskıları altında yüzeysel bazı değişimlere uğramış olsa da, günümüzde İslamik bir inanç, mezhep veya dini cemaat boyutuna indirgenmek istenen “Alevi-Bektaşi Halk Kimliği ile Kültürü” Anadolu yerli halkının neolitik dönemden bilinen belgeli tarihi, coğrafyası, anıtları ,yazıtları, mimari ve etnoğrafik eserleri, giyimi, kuşamı, folkloru, efsaneleri, hikayeleri ve deyişleriyle binlerce yılda oluşan bir kült olarak, her dönemde evrensel boyutta kültürel değerler oluşturup taşıyarak uygarlıklara öncülük etmiştir. İnsanlığın ilk yerleşik düzene geçtiği Anadolu ve doğal parçası olan Mezopotamya topraklarının yerli halkıyla ilgili yaşayan kültürel değerler ve inanç motifleri, insanlığın evrensel yapı, doğa ve yaşam deneyimlerinden binlerce yıllık süreçlerde kavrayarak geliştirdiği kadim uygarlıklara, dolayısıyla; bilime ve akla dayalıdır.Hitit krallarının yaşam eylemleri nedeniyle tanrılarına hesap verme geleneklerine benzeyen, insani yaşam eylemlerinin sorgu ve yargısının toplumsal katılımla gerçekleştirildiği Ayin-i Cem’lerde yapılanıp yaşayan Aleviliğin semavi dinler öncesi belgeli gerçeği,Hitit Devleti’nin yıkılmasının ardından bu toprağa giren işgalci halklarca dağlarda yaşamağa mahküm edilen Anadolu halkından gizlenmeye çalışılmış, zamanla tarihi bellek kaybına uğratılan yerli halkın Anadolu’yu sahiplenmesi ve olası yeni uygarlık atılımları engellenmiştir.
Anadolu toprakları dünyanın en yüksek uygarlıklarına sahne olmuştur.Çevresini kuşatan kıt’aların gezgin avcı halkları on iki ırmağı, zengin florası , faunası ve köklü uygarlık birikimiyle binlerce yıldan beri “Serçeşme Bir Yurt“ olan Anadolu’yu ele geçirmeyi temel bir hedef haline getirmiş, dinleri tebliğ etme gerekçesiyle kamufle edilen işgaller “Tanrıdan vaat edilmiş kutsal toprak” söylemleriyle güçlendirilerek günümüze dek sürdürülmüştür. Bu kapsamda Tevrat ‘ta yer alan “ Rab Abramla O günde ahdedip dedi: Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar, bu diyarı Kennileri,Kennizileri, Kadmonileri ve HİTTİLERİ (Hititler)…senin zürriyetine verdim. (Tevrat, Tekvin Bölümü, 15/18)”gibi tanrıdan vaat edilmiş (!) kutsal toprak adı altında oluşturulan siyasi söylemler, Anadolu’yu ve atalarımız olan Hititlerin topraklarını çöl kavimleri için ele geçirilmesi gereken “Cennet” olarak tanımlıyordu.Eskiden Doğu ve Güneydoğu Anadolu Hurri Ülkesi adıyla anıldığından Tanrıça Anat’ın (Anatolia) adıyla anılan Anadolu toprakları ve Huri Halkı o dönemlerde “Cennet ve Hurileri“ imgesiyle değerlendirilmiş olsa gerekir.Tanrının kendilerine vaad ettiği kutsal toprak(!) iddialarıyla Kudüs üssünden örgütlenerek Anadolu’ya giren işgalci topluluklar tanrı emirlerini yayma adı altında Anadolu’da tarihin en büyük kültürel, siyasal ve ekonomik yıkımlarını gerçekleştirmişlerdir.İşgallerde sadece askeri yöntemler kullanılmamış, zamanla Anadolu halkının adlarıyla kültürel ve dini donlarına bürünme,bu külte has değerleri kavratan mitolojileri, devlete ait kurumlaşma modelini,inanç motifleri ve sembollerini de sahiplenerek asimile etme yöntemlerini geliştirmişlerdir.
Anadolu’nun “Tanrı’dan vaat edilmiş kutsal toprak “ adıyla işgali konusu Hiristiyanlığın İslamik yayılmayı durdurmasıyla birlikte batılı güçlerin gündemine alınmıştır. Fransız Devrimi’nin ardından dünyaya yeni bir düzen vermek amacıyla bütünleşen ve Makedonyalı İskender’in ulaştığı Hindistan sınırlarına kadar uzanan toprakları “Avrupa Toprağı ” olarak benimseyen emperyalistlerce ilk önce Osmanlı Devleti ortadan kaldırılmış “Hint-Avrupa Halkları, Dilleri ve Kültürleri” ana başlığıyla oluşturulan ideolojik söylemle Avrupalıların etnik kökenleri Anadolu’ya, yerli Anadolu halkının kökenleri de Anadolu dışı coğrafyalara oturtulmaya çalışılmıştır.Batılı benzer söylemlerle tarih konusunda bellek kaybına uğratılan halkımız ana yurdunda işgalci konuma düşürülmüş, Anadolu halkının tarihi ve kültürel birikimi de“ Yunan Mucizesi” adı altında batılılara mal edilmek istenmiştir.Konu arkeolojik verilerin tanıklığıyla zaman, mekan ve kültürel süreklilik temelinde irdelendiğinde asıl kültürel mucizeleri ve uygarlıkları yaratanların Yunanlılar olmayıp, Alevi kimliği ve kültürünün temeli olan Hatti-Hitit Luvi halkı olduğu anlaşılmıştır.
Anadolu-Mezopotamya’nın İ.Ö 3.cü bin yazıtları ve Tevrat’ta adı geçen ilk halkı Het Oğulları denilen Hatti-Luviler’dir.Hatti-Luviler (Aleviler) “Güneş Kültü”nden kaynaklı evrensel düşünceye sahip aydınlanmacı bir halktır.Vatanları Anadolu’yu “yetmiş iki millete bir nazarla bakan” ırklar üstü bir anlayışla tanrının yurdu anlamında Hüda Ali’nin ülkesi -Hatti Ülkesi (KUR URU HATTİ) adıyla , halkını da herhangi bir ırk kaygısı taşımayan “Tanrının Halkı” adıyla bütünleştirmiş, devletin egemenliği ve inançsal kimliği sancak ve bayraklarındaki kanatlı güneş kursuyla sembolize edilmiştir. Hititler de aynı halkın devamı olup çeşitli kaynaklarda iddia edildiği gibi Anadolu’ya dışarıdan gelmemişlerdir.Hititler ilk başkentleri olan Kayseri Neşa Şehri’nden ve bayrakları güneşten kaynaklı olarak kendilerini “Nesaumnili” sıfatıyla tanımladıklarından günümüz Alevileri de Neşa’lı halk anlamında “Guruh-u Naci” sıfatıyla anılmaktadır.Hititlerin ilk başkenti Kaniş Pa, günümüzde Kanispi adlı yerleşmelerle anılmaktadır. Naci formuna giren nesu terimi ise sembolü aslan olan güneşi karşıladığından Hatti-Alevi Halkı “Güneş veya Işık Halkı” sanıyla anılmaktadır. Bu halk Bektaşi tarzı on iki dilimli külahlar takmış,bağlama, tar, gitar eşliğindeki dini törenlerde kurban kesip semah dönmüştür. Törenlerinde kutsal şarap veya bira türü içkiler içilmiş, saki, aşçı, sofracı, delilci,yer gösteren asa adamı, köçek ,koruma görevlileri, müzisyen ve semazenlerden oluşan görevliler yer almıştır.Kral ve kraliçenin rahip sıfatıyla yönettiği törenler, günümüz Bektaşi-Alevi Ayin-i Cemleri’nden farksızdır.Hatti veya Hititlerde Ayin-i Cem olgusunun varlığı Hattuşa-Yazılıkaya,Alacahöyük ve Kargamış Kenti eserleriyle belgelenmiştir. Hattiler’den günümüze dek belgeleriyle kanıtlanmış oluşumunu sürdürerek yaşayan Alevi-Bektaşi kültürü, yayılmacı dinlerle başlayan işgal süreçlerinde tüm içerikleriyle ele geçirilmiş, zaman içinde yerli halkın inançlarındaki tanrı ve mitoslarından yararlanan işgal güçleri yerel kültleri ve kültsel kimlikleri örten, karartan ve yeni donlara uyarlayan asimilasyon politikalarıyla “Anadolu Aydınlanması” nı kesintiye uğratmışlardır.
Hacı Bektaş-ı Veli, Abdal Musa,Kadıncık Ana ile bir çok makam türbeleriyle anılan Sarı Saltuk,Yunus ve Karacaoğlan gibi mitik kişilerle ilişkili menkıbelerle birlikte, Sarı Saltuk, Hz Ali ve Hiristiyan bazı azizlerin ejderha öldürme mitoslarının “Hatti Ülkesinin Teşu Ba. veya Taru Baba adlı Fırtına Tanrısı”ndan kaynaklandığı, Aleviliğin cansız duvar yürüten Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli’si ile yılanı kamçı yapıp aslan yürüten Karacaahmet motiflerinin bu işlevlerle ilgili Hatti/Hitit Luvi tanrılarından güncellendiği tarafımızdan açığa çıkartılmış , Diyanetin bir hurafeler bütünü olarak tanımladığı bu kültün gerçekte Aleviliğe ve insanlığa saygınlık kazandıran evrensel boyutta kültürel değerlerleriyle geçmiş ve yaşayan bir çok dine esin kaynağı olduğu anlaşılmıştır.
Cansız duvar ile arslan yürüten Hitit tanrıları
İ.Ö.1275 HATTUŞA
Cansız duvar(Tekke Kaya ) yürüten Hacı Bektaş-ı Veli ile arslan yürüten Karacaahmet
Osmanlı Dönemi Halk Resmi
Kadın-erkek eşitliğini yasalarla güvenceye alan, tek eşli gelişkin bir barış toplumu olan Hatti-Luvi Halkı’nın inançları evrendeki zıt kuvvetleri karşılayan tanrı-tanrıça kültüne dayanmaktadır. Cemlerde er ve dişi diye ayırmadan insan haklarını can temelinde birleyen Alevilikteki kadın erkek eşitliğinin temeli de, söz konusu bu tanrı ve tanrıça kültüdür. Böylece Alevi-Bektaşi, Tahtacı (Ağaçeri), Türkmen(Taru Komana-Turukkuum) veya Çepni halk kültürü ile kimliğinin evrensel mirasıyla bir bütün olarak Anadolu’luğu, tarihi belgeler, halkımızın yaşayan adları, inançlarımızdaki eren ve evliya (Evvel -Ezel Ali) adları, Hattiler döneminden beri kutsandığı bilinen kült ağaçları,doğal birer zigurat-ziyaret olan Goşkar Baba (Sümerce KASGAR),Hebi Baba (Hititçe Tanrıça Hepa-Hepatu),Qoli Baba (Hititçe d KAL Baba) Hazır Baba (Hititçe Hazzi Ura ) ve Düzgün Baba gibi kült dağları, Hamurpet ve Halil Rahman Gölü gibi kültsel su kaynakları ve dergahlarımızla şüphe götürmez bir gerçeklikle ortaya çıkmıştır.Büyük Hitit İmparatorluğunun ve Geç Hitit Devletlerinin tarihe karışmasının ardından binlerce yıl süren işgal , sürgün ve katliamlar sonucunda dünyanın bir çok bölgesine göç ettirilen Aleviler günümüzde Arnavutluk’tan başlayarak Balkanlar, Trakya, Kaz Dağları, Güney ve Doğu Toros Dağ yerleşmeleri, Karadeniz Dağları , Çorum, Amasya, Tokat, Sivas, Tunceli , Muş, Erzurum, Bingöl, Kars, Ardahan, Gürcistan, Kafkaslar, Azerbaycan, İran,Irak,Suriye,Afganistan, Türkmenistan, Tacikistan, Pakistan ve Hindistan gibi tarihsel –kültürel ortak geçmişe sahip geniş bir coğrafya üzerinde semavi dinler öncesinin Anadolu’ya özgü inanç ve kültürleriyle yoğrulup yapılanan bir halk veya millet kimliğiyle yaşamaya devam etmektedirler.
Aleviler dünya siyası tarihinde kökleri binlerce yıl öncesine dayanan yüksek uygarlıklara konu devletler oluşturmuşlardır. Hurri-Mitanni,Hatti–Hitit Geç Hitit-Luvi ve Binali(Urartu) devletleri Alevi kültürünün yarattığı yüksek uygarlıklara sahne olmuşlardır.Lulubi(Hatti-Lolan) Kralı Anu Banini’nin günümüzden dört bin yıl önce yaptırdığı zafer kitabesi İran Sarı Pul-i Zohap Kasabası’ndaki kayalıklarda durmaktadır.Lolanlılar (Kassi-Kassium–Kasıma) beş yüz yılı aşkın süreyle Babil’i yönetmişlerdir.
Guti (Hatti) Lulubi Kralı Anu Banini .Boyunduruğu altına aldığı krallar ve karşısında kendisini kutsayan Tanrıça İştar
İran Sarı Pul-i Zohap Kaya Anıtı İ.Ö :2000
Anadolu, Suriye, İran ve Irakta Alevilere ait binlerce yıllık anıtlar onların köklü geçmişlerine inkar edilemeyecek mükemmellikte şahitlik etmektedir.Hattiler döneminde sembolü arslan olan kanatlı güneş biçimli bayrakları Safevi ve Afşar Devleti’nin bayraklarında güneş ve aslan sembolleriyle sürdürülmüş, benzer semboller İngiliz ve Rusların işbirliğiyle yönetime getirilen Rıza Şah Pehlevi Hanedanı öncesinde Lolanlı Muhammet Ali Qacar Şah Yönetimi boyunca İran bayrağında yer almıştır.
Kanatlı,Güneş -Arslan Kanatlı güneş ve Semazen Tanrı Kral Muvatalli’nin Mührü
Hititler döneminin başında tanrıyı taşıyan kanatlı arslanı ile kanatlı güneş figürü en son Alevi devletlerinin bayraklarında sırtında güneş tanrısını taşıyan arslan şeklinde devam etmiştir.Alevi olan Lolanlı Qacar Hanedanının yönettiği İran’ın bayrağı sonradan değiştirilerek ,İran’daki Alevi varlığı Şii-İslam’la örtülmüştür.
Kültür Bakanlığı Emekli Genel Müdürü
Cumhuriyet Dönemi Alevi araştırmalarının çoğunda Alevi- Bektaşi Kimliği “Türk-İslam, Kürt -İslam ve Alevi İslam veya Türk -Alevi , Kürt -Alevi ve Arap- Alevi ” gibi başlıklar altında değerlendirilmiş,Ortadoğu‘ya yerleşen emperyalist güçler kadim “Alevi-Bektaşi Kimliği”ni“ Ilımlı İslam” projesi kapsamında daha çok “Alevi İslam” adıyla ifade etmeye başlamışlardır. Gerçekteyse; Anadolu Alevi-Bektaşi Halk Kültürü ve İnançları Anadolu neolitiğinden başlayarak “Hatti-Luvilerle” doruğa ulaşan “Anadolu -Mezopotamya Uygarlıkları” nın evrensel boyutlardaki kültürel birikiminin ürünü, Alevi-Bektaşi, Tahtacı (Ağaçeri), Çepni, Türkmen(Turukkuum) vb. adlarla anılan Anadolu Alevi ve Bektaşileri de söz konusu ürünün oluşturucusu ve taşıyıcısı olan otokton Anadolu Halkı’nın torunları olup,Cumhuriyetin ilk döneminde Aleviler “Eti Türkleri” yani,Hitit Halkı olarak ifade edilmişlerdir. (E K-1)
Anadolu Aleviliği Alevi- İslam ve Türk- İslam misyonunun iddia ettiği gibi İslam Dini’nin mezhebi değildir ve adını da Arabistan’ lı Ebu Talip’in oğlu Ali’den almamaktadır.Siyasal İslam’ın yayılmacı dönemlerinde Anadolu halkını Arap-İslam kültürüne asimile etmek amacıyla yapılandırılan Alevi Ocakları aracılığıyla halkın arasına yerleştirilen ve Arap asıllı olduklarını belirten bazı gurupların savunduğu bir “Alevi–İslam Misyonu” nun varlığı bilinmektedir ancak, bu misyon Anadolu Uygarlıklarından kaynaklı özgün Anadolu Aleviliğini temsil etmemektedir.Alevilik evrenin varoluşu ile ilahi yaşam düzenini temel alan ve varlığını tanrı olarak andığı Ezel Ali –Hüda Eli ile ifade eden evrensel inanç kültü, Alevi adı da baba sanı “Eli Ba.” olan Hüda Eli’nin adıyla Anadolu’da evrensel ölçekte kültürel değerlere konu uygarlıkları oluşturan halkın adıdır.Günümüzde kısmen islamik bir dona büründürülmüş olsa da,Alevilik ve Bektaşilik yerli Anadolu halkının atalarına ait tarihi ve kültürel birikimi taşıyıp yaşatan Semavi dinler öncesinin köklü bir kurumudur.
Alevilerin ataları olan Hatti–Luviler “Bin Tanrılı Halk” sanıyla anılmaktadır.Aleviliğin tarih boyunca dillendirdiği “Binbir ismin vardır biri de Ali, Ali diye; Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli, Ezel Ali, Ahir Ali” deyimleri Bin Tanrılı Halk Hatti-Luvilerin (Sümer- Lulubi/ Luvi, Guti (Hatti), Kassu ve Turukku) Gök Tanrısı Eli ile ilişkilidir.Gök Tanrısı Eli’nin binlerce yıl öncesi yazılı kayıtlara geçen Hadat şeklindeki sanı Anadolu’dan Hindistan’a uzanan coğrafyanın eski halklarınca günümüzde bile Xweda,Xuda veya Hüda Eli şeklinde anılmaktadır.Çok eski bir halk resmi olan eli kalbindeki Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli tablosu da eski uygarlıklara ait resim yazı gelenekleriyle kültsel içeriklere konudur.Lol dilinde kalbe “zeri-a bele”, el’e ise “dest” denilmektedir. Söz konusu resimde Hünkarın kalbinin üzerine bastırdığı el Zazaca veya Lolca resim yazısı olarak okunduğunda “Zere Dest veya Zere Dost “ tan “Zerdüşt-Zerdest” sanını kavratmaktadır.
Zeredest Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli , Pençe-i Ali Abba
Geçmişte Zerdüşti olduğu bilinen Alevi ,Kürt -Alevi ve Türkmen Halkıyla ilişkili Avesta adlı kitap da çok köklü bir Alevi-Bektaşi Dergahı olan İran Azerbaycanı Erdebil Dergahı ve kültsel bir dağ olan Sabalan Dağı’nda Zaza dilinin eski bir diyalektiyle yazılmıştır.İran’ın Hazar Denizi çevresi,Horasan, Erdebil, Astara,Taliş ,Tebriz,Gur (Firuzabat), Ekbatana (Hemedan) , Kirmanşah şehirleri ile Susa ve Elam Bölgesinin millattan önceki devirlerde de Hatti-Hitit Halkı’yla (Guti/Hatti-Lulubi-Lolan,Turukku-Türkmen,Kassu-Kasıma) meskün olduğu bilinmektedir.
Günümüz Alevilerinin ataları olan Hatti Luvi ve Hurri halkı ağırlıklı olarak merkezi Anadolu olmak üzere İran,Azerbaycan , Suriye ve Irak topraklarında yaşamıştır.Başkentleri Kayseri Kaniş, Çorum–Hattuşa ile Yazılıkaya,Alacahöyük ve Gaziantep- Kargamış gibi Hatti kentlerinin anıtlarına yansıyan halife kral ile kraliçenin bizzat yönettiği dini törenlerde gözüken tanrı–tanrıça çifti,ozanlar, müzisyenler, püsküllü bağlama,tar,güvercin donlu semazenler ve kurbanlık hayvanlarla yazılı metinlerde adı geçen şarkıcı, kurbancı, sofracı ve saki gibi hizmetliler Anadolu’da yaşayan Alevi-Bektaşi inançları, ozanlık geleneği ve Cem Ayinleri’nin geçmişini tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermektedir.
Bağlama çalan ozan ve karşısında semah dönen bir Hititli Bergama-Pergamon Müzesi –Berlin
Hatti dini kenti Alacahöyük‘ün giriş kapısında kulağında Bektaşi dervişleri gibi küpe bulunan Hitit kralı ve kraliçe Gök Tanrısı Taru’nun önünde dua ederlerken.Gök Tanrısı Taru ‘nun adı resim yazısıyla boğa sembolü kullanılarak “Taru Ga” şeklinde yazılmıştır.
Çorum –Alaca Höyük İ.Ö.1400 YY.
Babillilerin Enuma Eliş adlı yaratılış destanlarında tanrının yarattığı ilk insanın adı Lulu, yazıyı yazan ilk insan da Enbilulu adıyla anılmıştır.Luvi, Lulu,Lulubi , Dımili denilen halk adı ve dilin kaynağı da Sümer- Lulubi’ce insanoğlu anlamına gelen “DUMU LU ULU LU” ideogramıdır. Bu ideogram günümüzde Lol veya Lulu adam anlamında “Dımıli ,Dumu Lulu veya Doman-e Lola” şeklinde kullanılmaktadır. İnsanı,kadın ve erkeği tanımlayan Lulu veya Lulubi terimleri Dımıli ,Lulu ve Kırmanç dillerinde Lo ve Le, Türkçe’de loylum, leylim, İngilizce’de ise Lord ve Leydi biçimleriyle kullanılmaktadır.
Semavi dinlerin baskıları altında yüzeysel bazı değişimlere uğramış olsa da, günümüzde İslamik bir inanç, mezhep veya dini cemaat boyutuna indirgenmek istenen “Alevi-Bektaşi Halk Kimliği ile Kültürü” Anadolu yerli halkının neolitik dönemden bilinen belgeli tarihi, coğrafyası, anıtları ,yazıtları, mimari ve etnoğrafik eserleri, giyimi, kuşamı, folkloru, efsaneleri, hikayeleri ve deyişleriyle binlerce yılda oluşan bir kült olarak, her dönemde evrensel boyutta kültürel değerler oluşturup taşıyarak uygarlıklara öncülük etmiştir. İnsanlığın ilk yerleşik düzene geçtiği Anadolu ve doğal parçası olan Mezopotamya topraklarının yerli halkıyla ilgili yaşayan kültürel değerler ve inanç motifleri, insanlığın evrensel yapı, doğa ve yaşam deneyimlerinden binlerce yıllık süreçlerde kavrayarak geliştirdiği kadim uygarlıklara, dolayısıyla; bilime ve akla dayalıdır.Hitit krallarının yaşam eylemleri nedeniyle tanrılarına hesap verme geleneklerine benzeyen, insani yaşam eylemlerinin sorgu ve yargısının toplumsal katılımla gerçekleştirildiği Ayin-i Cem’lerde yapılanıp yaşayan Aleviliğin semavi dinler öncesi belgeli gerçeği,Hitit Devleti’nin yıkılmasının ardından bu toprağa giren işgalci halklarca dağlarda yaşamağa mahküm edilen Anadolu halkından gizlenmeye çalışılmış, zamanla tarihi bellek kaybına uğratılan yerli halkın Anadolu’yu sahiplenmesi ve olası yeni uygarlık atılımları engellenmiştir.
Anadolu toprakları dünyanın en yüksek uygarlıklarına sahne olmuştur.Çevresini kuşatan kıt’aların gezgin avcı halkları on iki ırmağı, zengin florası , faunası ve köklü uygarlık birikimiyle binlerce yıldan beri “Serçeşme Bir Yurt“ olan Anadolu’yu ele geçirmeyi temel bir hedef haline getirmiş, dinleri tebliğ etme gerekçesiyle kamufle edilen işgaller “Tanrıdan vaat edilmiş kutsal toprak” söylemleriyle güçlendirilerek günümüze dek sürdürülmüştür. Bu kapsamda Tevrat ‘ta yer alan “ Rab Abramla O günde ahdedip dedi: Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar, bu diyarı Kennileri,Kennizileri, Kadmonileri ve HİTTİLERİ (Hititler)…senin zürriyetine verdim. (Tevrat, Tekvin Bölümü, 15/18)”gibi tanrıdan vaat edilmiş (!) kutsal toprak adı altında oluşturulan siyasi söylemler, Anadolu’yu ve atalarımız olan Hititlerin topraklarını çöl kavimleri için ele geçirilmesi gereken “Cennet” olarak tanımlıyordu.Eskiden Doğu ve Güneydoğu Anadolu Hurri Ülkesi adıyla anıldığından Tanrıça Anat’ın (Anatolia) adıyla anılan Anadolu toprakları ve Huri Halkı o dönemlerde “Cennet ve Hurileri“ imgesiyle değerlendirilmiş olsa gerekir.Tanrının kendilerine vaad ettiği kutsal toprak(!) iddialarıyla Kudüs üssünden örgütlenerek Anadolu’ya giren işgalci topluluklar tanrı emirlerini yayma adı altında Anadolu’da tarihin en büyük kültürel, siyasal ve ekonomik yıkımlarını gerçekleştirmişlerdir.İşgallerde sadece askeri yöntemler kullanılmamış, zamanla Anadolu halkının adlarıyla kültürel ve dini donlarına bürünme,bu külte has değerleri kavratan mitolojileri, devlete ait kurumlaşma modelini,inanç motifleri ve sembollerini de sahiplenerek asimile etme yöntemlerini geliştirmişlerdir.
Anadolu’nun “Tanrı’dan vaat edilmiş kutsal toprak “ adıyla işgali konusu Hiristiyanlığın İslamik yayılmayı durdurmasıyla birlikte batılı güçlerin gündemine alınmıştır. Fransız Devrimi’nin ardından dünyaya yeni bir düzen vermek amacıyla bütünleşen ve Makedonyalı İskender’in ulaştığı Hindistan sınırlarına kadar uzanan toprakları “Avrupa Toprağı ” olarak benimseyen emperyalistlerce ilk önce Osmanlı Devleti ortadan kaldırılmış “Hint-Avrupa Halkları, Dilleri ve Kültürleri” ana başlığıyla oluşturulan ideolojik söylemle Avrupalıların etnik kökenleri Anadolu’ya, yerli Anadolu halkının kökenleri de Anadolu dışı coğrafyalara oturtulmaya çalışılmıştır.Batılı benzer söylemlerle tarih konusunda bellek kaybına uğratılan halkımız ana yurdunda işgalci konuma düşürülmüş, Anadolu halkının tarihi ve kültürel birikimi de“ Yunan Mucizesi” adı altında batılılara mal edilmek istenmiştir.Konu arkeolojik verilerin tanıklığıyla zaman, mekan ve kültürel süreklilik temelinde irdelendiğinde asıl kültürel mucizeleri ve uygarlıkları yaratanların Yunanlılar olmayıp, Alevi kimliği ve kültürünün temeli olan Hatti-Hitit Luvi halkı olduğu anlaşılmıştır.
Anadolu-Mezopotamya’nın İ.Ö 3.cü bin yazıtları ve Tevrat’ta adı geçen ilk halkı Het Oğulları denilen Hatti-Luviler’dir.Hatti-Luviler (Aleviler) “Güneş Kültü”nden kaynaklı evrensel düşünceye sahip aydınlanmacı bir halktır.Vatanları Anadolu’yu “yetmiş iki millete bir nazarla bakan” ırklar üstü bir anlayışla tanrının yurdu anlamında Hüda Ali’nin ülkesi -Hatti Ülkesi (KUR URU HATTİ) adıyla , halkını da herhangi bir ırk kaygısı taşımayan “Tanrının Halkı” adıyla bütünleştirmiş, devletin egemenliği ve inançsal kimliği sancak ve bayraklarındaki kanatlı güneş kursuyla sembolize edilmiştir. Hititler de aynı halkın devamı olup çeşitli kaynaklarda iddia edildiği gibi Anadolu’ya dışarıdan gelmemişlerdir.Hititler ilk başkentleri olan Kayseri Neşa Şehri’nden ve bayrakları güneşten kaynaklı olarak kendilerini “Nesaumnili” sıfatıyla tanımladıklarından günümüz Alevileri de Neşa’lı halk anlamında “Guruh-u Naci” sıfatıyla anılmaktadır.Hititlerin ilk başkenti Kaniş Pa, günümüzde Kanispi adlı yerleşmelerle anılmaktadır. Naci formuna giren nesu terimi ise sembolü aslan olan güneşi karşıladığından Hatti-Alevi Halkı “Güneş veya Işık Halkı” sanıyla anılmaktadır. Bu halk Bektaşi tarzı on iki dilimli külahlar takmış,bağlama, tar, gitar eşliğindeki dini törenlerde kurban kesip semah dönmüştür. Törenlerinde kutsal şarap veya bira türü içkiler içilmiş, saki, aşçı, sofracı, delilci,yer gösteren asa adamı, köçek ,koruma görevlileri, müzisyen ve semazenlerden oluşan görevliler yer almıştır.Kral ve kraliçenin rahip sıfatıyla yönettiği törenler, günümüz Bektaşi-Alevi Ayin-i Cemleri’nden farksızdır.Hatti veya Hititlerde Ayin-i Cem olgusunun varlığı Hattuşa-Yazılıkaya,Alacahöyük ve Kargamış Kenti eserleriyle belgelenmiştir. Hattiler’den günümüze dek belgeleriyle kanıtlanmış oluşumunu sürdürerek yaşayan Alevi-Bektaşi kültürü, yayılmacı dinlerle başlayan işgal süreçlerinde tüm içerikleriyle ele geçirilmiş, zaman içinde yerli halkın inançlarındaki tanrı ve mitoslarından yararlanan işgal güçleri yerel kültleri ve kültsel kimlikleri örten, karartan ve yeni donlara uyarlayan asimilasyon politikalarıyla “Anadolu Aydınlanması” nı kesintiye uğratmışlardır.
Hacı Bektaş-ı Veli, Abdal Musa,Kadıncık Ana ile bir çok makam türbeleriyle anılan Sarı Saltuk,Yunus ve Karacaoğlan gibi mitik kişilerle ilişkili menkıbelerle birlikte, Sarı Saltuk, Hz Ali ve Hiristiyan bazı azizlerin ejderha öldürme mitoslarının “Hatti Ülkesinin Teşu Ba. veya Taru Baba adlı Fırtına Tanrısı”ndan kaynaklandığı, Aleviliğin cansız duvar yürüten Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli’si ile yılanı kamçı yapıp aslan yürüten Karacaahmet motiflerinin bu işlevlerle ilgili Hatti/Hitit Luvi tanrılarından güncellendiği tarafımızdan açığa çıkartılmış , Diyanetin bir hurafeler bütünü olarak tanımladığı bu kültün gerçekte Aleviliğe ve insanlığa saygınlık kazandıran evrensel boyutta kültürel değerlerleriyle geçmiş ve yaşayan bir çok dine esin kaynağı olduğu anlaşılmıştır.
Cansız duvar ile arslan yürüten Hitit tanrıları
İ.Ö.1275 HATTUŞA
Cansız duvar(Tekke Kaya ) yürüten Hacı Bektaş-ı Veli ile arslan yürüten Karacaahmet
Osmanlı Dönemi Halk Resmi
Kadın-erkek eşitliğini yasalarla güvenceye alan, tek eşli gelişkin bir barış toplumu olan Hatti-Luvi Halkı’nın inançları evrendeki zıt kuvvetleri karşılayan tanrı-tanrıça kültüne dayanmaktadır. Cemlerde er ve dişi diye ayırmadan insan haklarını can temelinde birleyen Alevilikteki kadın erkek eşitliğinin temeli de, söz konusu bu tanrı ve tanrıça kültüdür. Böylece Alevi-Bektaşi, Tahtacı (Ağaçeri), Türkmen(Taru Komana-Turukkuum) veya Çepni halk kültürü ile kimliğinin evrensel mirasıyla bir bütün olarak Anadolu’luğu, tarihi belgeler, halkımızın yaşayan adları, inançlarımızdaki eren ve evliya (Evvel -Ezel Ali) adları, Hattiler döneminden beri kutsandığı bilinen kült ağaçları,doğal birer zigurat-ziyaret olan Goşkar Baba (Sümerce KASGAR),Hebi Baba (Hititçe Tanrıça Hepa-Hepatu),Qoli Baba (Hititçe d KAL Baba) Hazır Baba (Hititçe Hazzi Ura ) ve Düzgün Baba gibi kült dağları, Hamurpet ve Halil Rahman Gölü gibi kültsel su kaynakları ve dergahlarımızla şüphe götürmez bir gerçeklikle ortaya çıkmıştır.Büyük Hitit İmparatorluğunun ve Geç Hitit Devletlerinin tarihe karışmasının ardından binlerce yıl süren işgal , sürgün ve katliamlar sonucunda dünyanın bir çok bölgesine göç ettirilen Aleviler günümüzde Arnavutluk’tan başlayarak Balkanlar, Trakya, Kaz Dağları, Güney ve Doğu Toros Dağ yerleşmeleri, Karadeniz Dağları , Çorum, Amasya, Tokat, Sivas, Tunceli , Muş, Erzurum, Bingöl, Kars, Ardahan, Gürcistan, Kafkaslar, Azerbaycan, İran,Irak,Suriye,Afganistan, Türkmenistan, Tacikistan, Pakistan ve Hindistan gibi tarihsel –kültürel ortak geçmişe sahip geniş bir coğrafya üzerinde semavi dinler öncesinin Anadolu’ya özgü inanç ve kültürleriyle yoğrulup yapılanan bir halk veya millet kimliğiyle yaşamaya devam etmektedirler.
Aleviler dünya siyası tarihinde kökleri binlerce yıl öncesine dayanan yüksek uygarlıklara konu devletler oluşturmuşlardır. Hurri-Mitanni,Hatti–Hitit Geç Hitit-Luvi ve Binali(Urartu) devletleri Alevi kültürünün yarattığı yüksek uygarlıklara sahne olmuşlardır.Lulubi(Hatti-Lolan) Kralı Anu Banini’nin günümüzden dört bin yıl önce yaptırdığı zafer kitabesi İran Sarı Pul-i Zohap Kasabası’ndaki kayalıklarda durmaktadır.Lolanlılar (Kassi-Kassium–Kasıma) beş yüz yılı aşkın süreyle Babil’i yönetmişlerdir.
Guti (Hatti) Lulubi Kralı Anu Banini .Boyunduruğu altına aldığı krallar ve karşısında kendisini kutsayan Tanrıça İştar
İran Sarı Pul-i Zohap Kaya Anıtı İ.Ö :2000
Anadolu, Suriye, İran ve Irakta Alevilere ait binlerce yıllık anıtlar onların köklü geçmişlerine inkar edilemeyecek mükemmellikte şahitlik etmektedir.Hattiler döneminde sembolü arslan olan kanatlı güneş biçimli bayrakları Safevi ve Afşar Devleti’nin bayraklarında güneş ve aslan sembolleriyle sürdürülmüş, benzer semboller İngiliz ve Rusların işbirliğiyle yönetime getirilen Rıza Şah Pehlevi Hanedanı öncesinde Lolanlı Muhammet Ali Qacar Şah Yönetimi boyunca İran bayrağında yer almıştır.
Hitit Devleti Egemenlik Sembolleri
Kanatlı,Güneş -Arslan Kanatlı güneş ve Semazen Tanrı Kral Muvatalli’nin Mührü
Hititler döneminin başında tanrıyı taşıyan kanatlı arslanı ile kanatlı güneş figürü en son Alevi devletlerinin bayraklarında sırtında güneş tanrısını taşıyan arslan şeklinde devam etmiştir.Alevi olan Lolanlı Qacar Hanedanının yönettiği İran’ın bayrağı sonradan değiştirilerek ,İran’daki Alevi varlığı Şii-İslam’la örtülmüştür.
0
Kaynak : Y.Mimar. Kemal SOYER
Kültür Bakanlığı Emekli Genel Müdürü
Yakın dönem Alevi Devletlerinin bayraklarından örnekler:
Safevi Devleti Bayrağı Afşar Devleti Bayrağı Lolan -Qacar Dönemi İran Bayrağı
Alevi ve Bektaşiler Hazar Denizi’nin doğusundaki Horasan’dan başlayarak İran Azerbaycanı, Kafkaslar, Azerbaycan, Sümer ve Babil Devletlerine ait topraklar ile Suriye ve Anadolu merkezinde Hazar, Kassu( Ko-e Kassu,Kafkaslar, Kasıma), Lulubi(Lolan), Guti(Hatti ), Elam, Sümer, Hatti -Hitit , Hurri (Hormek), Luvi ve Binali(Urartu) gibi köklü devlet ve uygarlıklarda temel taş olarak rol oynamış,Hatti –Hurri ve Geç Hitit Luvi(Alevi) devletlerinin tarihe karışmalarından sonra da Anadolu,İran ,Irak ve Suriye’de devam eden ortaçağ yönetimleri boyunca siyasal etkinliklerini sürdürmüş, yakın dönemdeki en büyük siyasi kırılmayı ise Kanlı Yavuz’un Kürt İdris-i Bitlisi ile yaptığı Amasya Antlaşması sonucu Safevi Devleti’nin yıkılması sürecindeki kitlesel katliamlar ile Cumhuriyet Dönemi’ndeki “Dersim Katliamı”yla yaşamıştır. Aleviler dünyanın en yüksek medeniyetlerine ev sahipliği yapan ve jeopolitik konumuyla geçmişten günümüze dünya halklarının işgal hedefinde olan Anadolu ve Mezopotamya’nın sahibi olmakla dünya halkları arasında hiçbir halkın ödemediği kadar ağır bedeller ödemiş, yakın dönemin Çorum, Kahramanmaraş,Sivas ve Gazi katliamlarıyla yeni bedeller ödemeye devam etmiş, buna karşın gericiliğe, kökten dinciliğe, zulme ve adaletsizliğe asla boyun eğmemiş,daima mazlumun yanında yer almış,halkların kardeşliğini,özgürlüğü ve ülkenin bağımsızlığı savunmuşlardır.
Hititlerin On İki Donlu Eren Tanrısı ve Alevi-Bektaşi On iki İmam Motifi
Hititlerin dünyada başka bir örneği bulunmayan Hattuşa ‘daki Yazılıkaya Tapınağı İ.Ö1250-1275 yılları arasında Kral Tuthaliya tarafından yaptırılmıştır.Hititlerin “Bin Tanrılı Dini Panteonu”nun Bektaşi külahlı tanrılarıyla güvercin donlu tanrıçalarının katıldığı “Ayin Cem-i ”i kavratan tören rölyefleri arasında Atalar Galerisi denilen bölümde Gök Tanrısı’nı evrendeki 12 aylık senkretik zaman döngüsüyle on iki tanrı şeklinde ifade eden kabartmalara yer verilmiştir.Elinde dehre benzeri kılıç tutan tanrı , Bektaşi geleneğine uygun on iki dilimli keçe külah ve günümüzde mengüş denilen küpe ile görüntülenmiştir.
Çorum Hattuşa- Bektaşi külahlı, küpeli ve kılıçlı on iki er donunda tanrı kabartması.İnsan boyunu aşan figürler güneşten gelen ışık seli ve yaşam dalgası imgesindedir.
“ Erenler şahtan gelirler ,Ali derler pirimize
On iki imam erleriyiz, münkir ermez sırrımıza
Ateş yanar kazan coşar, dalga gelir boydan aşar
Şulemiz aleme düşer ,Bakın bizim nurumuza “
Kültür Bakanlığı Emekli Genel Müdürü
Yakın dönem Alevi Devletlerinin bayraklarından örnekler:
Safevi Devleti Bayrağı Afşar Devleti Bayrağı Lolan -Qacar Dönemi İran Bayrağı
Alevi ve Bektaşiler Hazar Denizi’nin doğusundaki Horasan’dan başlayarak İran Azerbaycanı, Kafkaslar, Azerbaycan, Sümer ve Babil Devletlerine ait topraklar ile Suriye ve Anadolu merkezinde Hazar, Kassu( Ko-e Kassu,Kafkaslar, Kasıma), Lulubi(Lolan), Guti(Hatti ), Elam, Sümer, Hatti -Hitit , Hurri (Hormek), Luvi ve Binali(Urartu) gibi köklü devlet ve uygarlıklarda temel taş olarak rol oynamış,Hatti –Hurri ve Geç Hitit Luvi(Alevi) devletlerinin tarihe karışmalarından sonra da Anadolu,İran ,Irak ve Suriye’de devam eden ortaçağ yönetimleri boyunca siyasal etkinliklerini sürdürmüş, yakın dönemdeki en büyük siyasi kırılmayı ise Kanlı Yavuz’un Kürt İdris-i Bitlisi ile yaptığı Amasya Antlaşması sonucu Safevi Devleti’nin yıkılması sürecindeki kitlesel katliamlar ile Cumhuriyet Dönemi’ndeki “Dersim Katliamı”yla yaşamıştır. Aleviler dünyanın en yüksek medeniyetlerine ev sahipliği yapan ve jeopolitik konumuyla geçmişten günümüze dünya halklarının işgal hedefinde olan Anadolu ve Mezopotamya’nın sahibi olmakla dünya halkları arasında hiçbir halkın ödemediği kadar ağır bedeller ödemiş, yakın dönemin Çorum, Kahramanmaraş,Sivas ve Gazi katliamlarıyla yeni bedeller ödemeye devam etmiş, buna karşın gericiliğe, kökten dinciliğe, zulme ve adaletsizliğe asla boyun eğmemiş,daima mazlumun yanında yer almış,halkların kardeşliğini,özgürlüğü ve ülkenin bağımsızlığı savunmuşlardır.
Hititlerin On İki Donlu Eren Tanrısı ve Alevi-Bektaşi On iki İmam Motifi
Hititlerin dünyada başka bir örneği bulunmayan Hattuşa ‘daki Yazılıkaya Tapınağı İ.Ö1250-1275 yılları arasında Kral Tuthaliya tarafından yaptırılmıştır.Hititlerin “Bin Tanrılı Dini Panteonu”nun Bektaşi külahlı tanrılarıyla güvercin donlu tanrıçalarının katıldığı “Ayin Cem-i ”i kavratan tören rölyefleri arasında Atalar Galerisi denilen bölümde Gök Tanrısı’nı evrendeki 12 aylık senkretik zaman döngüsüyle on iki tanrı şeklinde ifade eden kabartmalara yer verilmiştir.Elinde dehre benzeri kılıç tutan tanrı , Bektaşi geleneğine uygun on iki dilimli keçe külah ve günümüzde mengüş denilen küpe ile görüntülenmiştir.
Çorum Hattuşa- Bektaşi külahlı, küpeli ve kılıçlı on iki er donunda tanrı kabartması.İnsan boyunu aşan figürler güneşten gelen ışık seli ve yaşam dalgası imgesindedir.
İ.Ö.1250-1275 –Hattuşa
Hattuşa Yazılıkaya’daki on iki er tanrıyı benzer içerikle anlatan bir Anadolu Alevi düvazı :“ Erenler şahtan gelirler ,Ali derler pirimize
On iki imam erleriyiz, münkir ermez sırrımıza
Ateş yanar kazan coşar, dalga gelir boydan aşar
Şulemiz aleme düşer ,Bakın bizim nurumuza “
0
Kaynak: Y.Mimar. Kemal SOYER
Kültür Bakanlığı Emekli Genel Müdürü
Alevilik ve Semah :
Bazı Alevi dedeleri, Seyyit veya Seydalar ilk semahı kendi aileleri için özelleştirip dedeleri olarak ilan ettikleri Hz.Muhammet ve Hz.Ali’nin katıldığı Kırklar Meclisi’nde “cetlerimiz dönmüşler” deyip bu eylemi Arap-İslama oturtmaya çalışsalar da, semahın binlerce yıl öncesinden günümüze Anadolu Alevilerince dönüldüğüne dair somut belgeleri Anadolu’dadır.Bu konu yirmi yılı aşkın süreyle tarafımızdan gündeme getirilmiş,son olarak 2008 Haziran -2009 Ocak ayları arasında YOL TV’de yayınlanan YOLUN EZELİ adlı programla geniş kitlelere sunulmuş ve nihayet 2011 yılında Kültür ve turizm Bakanı Ertuğrul GÜNAY devletin bu konudaki suskunluğunu bozarak gerçeği ifade etmiştir.
Bağlama çalan Hititli -Suriye Ebla
HİTİT -LUVİ-A(Alevi) Dönemi-Hattuşa Yazılıkaya’da Ayin-i Cem ve Semah
Devletin semahın kökeniyle ilgili itirafı:
AKP’li Bakan Ertuğrul Günay “sema”nın binlerce yıllık Anadolu geleneği olduğunu açıkladı.
Kültür ve Turizm Bakan Bakanı Ertuğrul Günay 16.Ocak 2011 gazetelere geçen haberde Muğla Milas’taki bir anıt mezarda gördüğü semazen figürünü değerlendirmesi sırasında “sema’ nın Arabistan’dan gelen 600 yıllık bir gelenek olduğunun bilindiğini , ancak, bunun doğru olmadığını ve Anadolu’daki izlere bakıldığında semanın millattan önce 2000 yıllarında bu topraklarda var olduğunun görüldüğünü dile getirdi .Beyşehir Eflatunpınar anıtı fotoğraflarında köşelerde ellerini havaya kaldırmış işlemeleri gördüğünü belirtikten sonra ayakta ellerini havaya kaldıran ve tennure giyen iki kişi var diyen Bakan “Hazreti Muhammed’e dedim ki “ diye söze başlayıp tövbe estağfurullah, özür dilerim ,özür dilerim,özür dilerim dedikten sonra ,yetkililere dedim ki diye düzelterek bu anıt millattan önce 2.ci bini işaret ediyor. Mevlana ne zaman millattan sonra 1200. Semanın kökü çok önceye gidiyor.Bu semazen figürünün kökü bu topraklarda binlerce yıl önceye gidiyor.Yani Arabistan Yarımadasından değil,kendi kökümüzden ve kendi geleneğimizden kendi toprağımızdan geliyor “ diyerek devletin kültür politikalarıyla örttüğü,benim yıllardır savunduğum çok önemli bir gerçeği açıklıkla ifade etmiştir.
Kaynak: Y.Mimar. Kemal SOYER
Kültür Bakanlığı Emekli Genel Müdürü
Alevilik ve Semah :
Bazı Alevi dedeleri, Seyyit veya Seydalar ilk semahı kendi aileleri için özelleştirip dedeleri olarak ilan ettikleri Hz.Muhammet ve Hz.Ali’nin katıldığı Kırklar Meclisi’nde “cetlerimiz dönmüşler” deyip bu eylemi Arap-İslama oturtmaya çalışsalar da, semahın binlerce yıl öncesinden günümüze Anadolu Alevilerince dönüldüğüne dair somut belgeleri Anadolu’dadır.Bu konu yirmi yılı aşkın süreyle tarafımızdan gündeme getirilmiş,son olarak 2008 Haziran -2009 Ocak ayları arasında YOL TV’de yayınlanan YOLUN EZELİ adlı programla geniş kitlelere sunulmuş ve nihayet 2011 yılında Kültür ve turizm Bakanı Ertuğrul GÜNAY devletin bu konudaki suskunluğunu bozarak gerçeği ifade etmiştir.
Bağlama çalan Hititli -Suriye Ebla
HİTİT -LUVİ-A(Alevi) Dönemi-Hattuşa Yazılıkaya’da Ayin-i Cem ve Semah
Devletin semahın kökeniyle ilgili itirafı:
AKP’li Bakan Ertuğrul Günay “sema”nın binlerce yıllık Anadolu geleneği olduğunu açıkladı.
Kültür ve Turizm Bakan Bakanı Ertuğrul Günay 16.Ocak 2011 gazetelere geçen haberde Muğla Milas’taki bir anıt mezarda gördüğü semazen figürünü değerlendirmesi sırasında “sema’ nın Arabistan’dan gelen 600 yıllık bir gelenek olduğunun bilindiğini , ancak, bunun doğru olmadığını ve Anadolu’daki izlere bakıldığında semanın millattan önce 2000 yıllarında bu topraklarda var olduğunun görüldüğünü dile getirdi .Beyşehir Eflatunpınar anıtı fotoğraflarında köşelerde ellerini havaya kaldırmış işlemeleri gördüğünü belirtikten sonra ayakta ellerini havaya kaldıran ve tennure giyen iki kişi var diyen Bakan “Hazreti Muhammed’e dedim ki “ diye söze başlayıp tövbe estağfurullah, özür dilerim ,özür dilerim,özür dilerim dedikten sonra ,yetkililere dedim ki diye düzelterek bu anıt millattan önce 2.ci bini işaret ediyor. Mevlana ne zaman millattan sonra 1200. Semanın kökü çok önceye gidiyor.Bu semazen figürünün kökü bu topraklarda binlerce yıl önceye gidiyor.Yani Arabistan Yarımadasından değil,kendi kökümüzden ve kendi geleneğimizden kendi toprağımızdan geliyor “ diyerek devletin kültür politikalarıyla örttüğü,benim yıllardır savunduğum çok önemli bir gerçeği açıklıkla ifade etmiştir.
0
Kaynak: Y.Mimar. Kemal SOYER
Kültür Bakanlığı Emekli Genel Müdürü
Alevilere yönelik iffetsizce bir suçlama
Mum Söndü Hikayesi
İşgalci-şerri toplulukların Hatti/Hitit Luvi devletlerini yıkmalarıyla birlikte uygarlıkçı Anadolu halkının ufukları karartılmış, uygarlık delili veya mumu söndürülmüştür.Aleviler “mumu söndürdüler” söylemi, sembolik güneş kursuyla güneş tanrılarını (ESTAN-İSTANU , Güneş Anne Ma Arinna, Hepatu, Mama UTU- veya Ma-a Homete) bayrağında taşıyan Hitit–Alevi Devleti’nin yıkılışıyla ilişkilendirildiğinde tarihi bir anlam kazanmaktadır ve böyle düşünüldüğünde gerçekte söz konusu uygarlık delilinin Anadolu’yu işgal eden şer topluluklarınca söndürüldüğü anlaşılmaktadır. Hattilerin güneş, ay ve yıldızlardan oluşan “Kudret Kandili”ni başlarına kofileriyle taç eden Anadolu-Mezopotamya kadınları geçmişte daima uygarlık atılımcısı aydınlık nesiller yetiştirmiştir. Buna karşın günümüzde kadınlarımızın alnı kara peçelerle örtülmeye çalışılmaktadır.Alevilere kastedilen manada mumun gerçekte kimlerce söndürüldüğüne yönelik bir sorgulama yapılacaksa bu güruhun adresi binlerce yıldan beri uygarlıkçı ışık halkı olarak bilinen Aleviler değil aksine, bilime, aydınlanmaya ve uygarlığa düşman olup , halkımızın belleğini karartan yabancı- bozguncu kültür ve ideolojileri Anadolu’ya taşıyıp yapılandıran mihraklar ve onların yandaşlarıdır.Anadolu’da kadını cemiyetten ve Hakk’ın eşitlik terazisinden dışlayarak insan halkalarında bölücülük yapan gerici aklın hakim oluşuyla Hacı Bektaş-ı Veli Dergahı “Kadınlarını okutmayan millet karanlıkta kalır, Eline (yurduna), Beline (nesline-ekonomine) ve Diline (ana diline-kadim kelama ve tarihine) sahip çık” mesajlarını vermiştir.Bu temelde geçmişten günümüze birlik ve bütünlüğü yok edilmek istenen, topraklarına ve ekonomik kaynaklarına göz dikilen halkımız bir bütün olarak emperyalist–kökten dinci ve ırkçı akımların söndürdükleri “Uygarlık Delili”ni yeniden uyararak bilimin ışığı, evrensel insan halkları ,sevgi ve barış temelinde bütünleşmek zorundadır.
Şimdi, benliğimizi ,birlik ve beraberliğimizi yok ederek ana yurdumuzu ve yaşam kaynaklarımızı işgal etme amacına hizmet eden her türden yabancı kültür, inanç ve ideolojilerden arınarak Anadolu’nun evrensel boyutlara ulaşmış kültürel birikimi ve tarihi gerçekleri temelinde uygarlık delilini yeniden uyararak büyük oranda parçalanmış tarihi –kültürel coğrafyamız üzerinde bütünleşerek yeniden ”Birlik Postuna” oturma zamanıdır. Hünkarın emrettiği şekilde bilimi esas alarak “Bir, İri ve Diri” olabilmek için ”Ele Bele ve Dile (yurda ,kültüre , kültürel ve doğal mirasa-ekonomi ve nesile, Anadolu –Mezopotamya halklarının ana dillerine ,tarih ve uygarlıklarına )” bilimsel temelde sahip çıkarak gereken kültür politikalarını ve uygulamacı kurumları oluşturma zamanıdır.
Adı, sanı ve nitelikleri ne olursa olsun kökleri Anadolu’nun dışında ,gövdesi Anadolu’da olan bir ağacın kuruyup yok olacağının artık idrak edilmesi gerekir. Halkımız tarihi ve kültürel köklerini üzerinde yaşadığı Anadolu-Mezopotamya topraklarına ve onun uygarlıklarına dayadığı ölçüde daha sağlıklı ve daha sağlam bir yaşam kaynağına kavuşacaktır. Çünkü insanlığa ait uygarlık çınarının kökü ve gövdesi Anadolu’dadır.
Günümüzde kültürel,siyasi ve ekonomik boyutlarıyla emperyalizme hizmet eden yabancı-bozguncu tezlerle Anadolu-Mezopotamya uygarlık birikiminden yararlanması engellenen halkımızın kendi topraklarında kendi emeği ve üretimiyle bir-iri ve diri olarak sevgi barış ve mutluluk içinde yaşayabilmesi için;
Anadolu’nun insan yapısı, kültürel ve doğal mirasıyla bir bütün olarak ezeli ve ebedi yurt olarak sahiplenilmesi,
Toplumsal-kültürel belleğimizin Anadolu-Mezopotamya Uygarlıklarına ,bilime ve çağdaş kültürel birikime oturtulması,
Halkımızın Anadolu topraklarına ve bünyesindeki tarihi-kültürel mirasa konu binlerce yıllık sahipliliğini “1071 Malazgirt Savaşıyla bin yıla“ daraltan tezler yerine ezelden buralı olduğumuza ilişkin bilimsel-arkeolojik verilerin açıklanıp sergilenmesi ,
Halkımızın uygarlık atılımcısı, laik ve demokrat insan kimliğinin oluşmasını engelleyen veya yok eden gerici , ırkçı ve bozguncu kimlikler yerine , Anadolu’nun evrensel değerler oluşturup taşıyan kültürel birikimden kaynaklı olarak insan ve doğasının “Varlığın Birliği veya çeşitlilik içinde birlik” ilkesinde yaşam hakkını güvenceye alan toplumsal bir kimlik yapısına kavuşturulması gerekir.Çünkü:kültür ve uygarlık değerleri genetik değil,edinimseldir.Kültürler farklı coğrafyalarda insanın insanla,insanın doğayla birlikte oluşturdukları ürünleri ve yaşam biçimlerini kapsarlar.Bu nedenle ırkçı toplulukların uygarlıkları ,barışı, adaleti ve mutluluğu yoktur.Irkçılık çağlar boyunca uyarlıkları , insanlık ve doğayı yok eden anlayışların temel kaynağı olmuştur.Aynı nedenlerle insanlık evrensel ilahi düzene uyarak doğasıyla uyumlu bir yaşam biçimi ve uygarlıklar geliştiren Anadolu’ya koşmuş ve kendisini varlığın birliğine konu Ayin-i Cemleri ve yaşam biçimiyle birleştiren Bektaşilikle Aleviliğe sarılmıştır.
Unutulmamalıdır ki; Alevilik farklı kesimlerden insanlığı gök kubbedeki ilahi cem imgesiyle birleştirip yücelten evrensel bir kültür ve inancın adı ve sonsuza dek yaşayacak olan bir birlik kurumudur.
Varlığımıza,birliğimize ve özgürlüğe giden yolda bir,iri ve diri olma dileklerimle.
Kültür Bakanlığı Emekli Genel Müdürü
Alevilere yönelik iffetsizce bir suçlama
Mum Söndü Hikayesi
Hatti Güneşi İ.Ö.2200(Alaca Höyük)
Kudret Kandili veya Hakkın Delili
Version:1.0 StartHTML:0000000167 EndHTML:0000010564 StartFragment:0000000454 EndFragment:0000010548İşgalci-şerri toplulukların Hatti/Hitit Luvi devletlerini yıkmalarıyla birlikte uygarlıkçı Anadolu halkının ufukları karartılmış, uygarlık delili veya mumu söndürülmüştür.Aleviler “mumu söndürdüler” söylemi, sembolik güneş kursuyla güneş tanrılarını (ESTAN-İSTANU , Güneş Anne Ma Arinna, Hepatu, Mama UTU- veya Ma-a Homete) bayrağında taşıyan Hitit–Alevi Devleti’nin yıkılışıyla ilişkilendirildiğinde tarihi bir anlam kazanmaktadır ve böyle düşünüldüğünde gerçekte söz konusu uygarlık delilinin Anadolu’yu işgal eden şer topluluklarınca söndürüldüğü anlaşılmaktadır. Hattilerin güneş, ay ve yıldızlardan oluşan “Kudret Kandili”ni başlarına kofileriyle taç eden Anadolu-Mezopotamya kadınları geçmişte daima uygarlık atılımcısı aydınlık nesiller yetiştirmiştir. Buna karşın günümüzde kadınlarımızın alnı kara peçelerle örtülmeye çalışılmaktadır.Alevilere kastedilen manada mumun gerçekte kimlerce söndürüldüğüne yönelik bir sorgulama yapılacaksa bu güruhun adresi binlerce yıldan beri uygarlıkçı ışık halkı olarak bilinen Aleviler değil aksine, bilime, aydınlanmaya ve uygarlığa düşman olup , halkımızın belleğini karartan yabancı- bozguncu kültür ve ideolojileri Anadolu’ya taşıyıp yapılandıran mihraklar ve onların yandaşlarıdır.Anadolu’da kadını cemiyetten ve Hakk’ın eşitlik terazisinden dışlayarak insan halkalarında bölücülük yapan gerici aklın hakim oluşuyla Hacı Bektaş-ı Veli Dergahı “Kadınlarını okutmayan millet karanlıkta kalır, Eline (yurduna), Beline (nesline-ekonomine) ve Diline (ana diline-kadim kelama ve tarihine) sahip çık” mesajlarını vermiştir.Bu temelde geçmişten günümüze birlik ve bütünlüğü yok edilmek istenen, topraklarına ve ekonomik kaynaklarına göz dikilen halkımız bir bütün olarak emperyalist–kökten dinci ve ırkçı akımların söndürdükleri “Uygarlık Delili”ni yeniden uyararak bilimin ışığı, evrensel insan halkları ,sevgi ve barış temelinde bütünleşmek zorundadır.
Şimdi, benliğimizi ,birlik ve beraberliğimizi yok ederek ana yurdumuzu ve yaşam kaynaklarımızı işgal etme amacına hizmet eden her türden yabancı kültür, inanç ve ideolojilerden arınarak Anadolu’nun evrensel boyutlara ulaşmış kültürel birikimi ve tarihi gerçekleri temelinde uygarlık delilini yeniden uyararak büyük oranda parçalanmış tarihi –kültürel coğrafyamız üzerinde bütünleşerek yeniden ”Birlik Postuna” oturma zamanıdır. Hünkarın emrettiği şekilde bilimi esas alarak “Bir, İri ve Diri” olabilmek için ”Ele Bele ve Dile (yurda ,kültüre , kültürel ve doğal mirasa-ekonomi ve nesile, Anadolu –Mezopotamya halklarının ana dillerine ,tarih ve uygarlıklarına )” bilimsel temelde sahip çıkarak gereken kültür politikalarını ve uygulamacı kurumları oluşturma zamanıdır.
Adı, sanı ve nitelikleri ne olursa olsun kökleri Anadolu’nun dışında ,gövdesi Anadolu’da olan bir ağacın kuruyup yok olacağının artık idrak edilmesi gerekir. Halkımız tarihi ve kültürel köklerini üzerinde yaşadığı Anadolu-Mezopotamya topraklarına ve onun uygarlıklarına dayadığı ölçüde daha sağlıklı ve daha sağlam bir yaşam kaynağına kavuşacaktır. Çünkü insanlığa ait uygarlık çınarının kökü ve gövdesi Anadolu’dadır.
Günümüzde kültürel,siyasi ve ekonomik boyutlarıyla emperyalizme hizmet eden yabancı-bozguncu tezlerle Anadolu-Mezopotamya uygarlık birikiminden yararlanması engellenen halkımızın kendi topraklarında kendi emeği ve üretimiyle bir-iri ve diri olarak sevgi barış ve mutluluk içinde yaşayabilmesi için;
Anadolu’nun insan yapısı, kültürel ve doğal mirasıyla bir bütün olarak ezeli ve ebedi yurt olarak sahiplenilmesi,
Toplumsal-kültürel belleğimizin Anadolu-Mezopotamya Uygarlıklarına ,bilime ve çağdaş kültürel birikime oturtulması,
Halkımızın Anadolu topraklarına ve bünyesindeki tarihi-kültürel mirasa konu binlerce yıllık sahipliliğini “1071 Malazgirt Savaşıyla bin yıla“ daraltan tezler yerine ezelden buralı olduğumuza ilişkin bilimsel-arkeolojik verilerin açıklanıp sergilenmesi ,
Halkımızın uygarlık atılımcısı, laik ve demokrat insan kimliğinin oluşmasını engelleyen veya yok eden gerici , ırkçı ve bozguncu kimlikler yerine , Anadolu’nun evrensel değerler oluşturup taşıyan kültürel birikimden kaynaklı olarak insan ve doğasının “Varlığın Birliği veya çeşitlilik içinde birlik” ilkesinde yaşam hakkını güvenceye alan toplumsal bir kimlik yapısına kavuşturulması gerekir.Çünkü:kültür ve uygarlık değerleri genetik değil,edinimseldir.Kültürler farklı coğrafyalarda insanın insanla,insanın doğayla birlikte oluşturdukları ürünleri ve yaşam biçimlerini kapsarlar.Bu nedenle ırkçı toplulukların uygarlıkları ,barışı, adaleti ve mutluluğu yoktur.Irkçılık çağlar boyunca uyarlıkları , insanlık ve doğayı yok eden anlayışların temel kaynağı olmuştur.Aynı nedenlerle insanlık evrensel ilahi düzene uyarak doğasıyla uyumlu bir yaşam biçimi ve uygarlıklar geliştiren Anadolu’ya koşmuş ve kendisini varlığın birliğine konu Ayin-i Cemleri ve yaşam biçimiyle birleştiren Bektaşilikle Aleviliğe sarılmıştır.
Unutulmamalıdır ki; Alevilik farklı kesimlerden insanlığı gök kubbedeki ilahi cem imgesiyle birleştirip yücelten evrensel bir kültür ve inancın adı ve sonsuza dek yaşayacak olan bir birlik kurumudur.
Varlığımıza,birliğimize ve özgürlüğe giden yolda bir,iri ve diri olma dileklerimle.