Kırısoçheri’den Koçgiri’ye 1200 Yıllık Konfederasyon:
325 yılında İKırısoçheri’den Koçgiri’ye 1200 Yıllık Konfederasyon:znik’te toplanan Ekümenik Hıristiyan konsilinde Hıristiyanlığın Roma İmparatorluğunun resmi dini olarak kabul edilip Anadolu’nun kadim inanışlarının yasaklaması ile birlikte Anadolu’da sosyal hayatı düzenleyen, iç barışı ve huzuru sağlayan ruhani yapılar ve sosyal kurumlar yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kaldılar. Ve doğal olarak Anadolu’nun kadim halkı kutsal saydıkları kurumlar önderliğinde İznik Konsil kararları ile dayatılan yeni dine karşı direniş başlattılar.
Hıristiyan Kilisesi halkın bu haklı direnişini çok kanlı bir biçimde bastırdı. Halk ağır şiddete maruz kaldı, zorunlu göçe tabii tutuldu, soykırıma varan insanlık dışı eylemlerle yok edilmenin eşiğine geldi.
Anadolu’nun kadim halkı devletin gücünü arkasına almış olan Hıristiyanlara karşı açık bir biçimde muhalefet etmenin kendilerini çok hızlı bir yok oluşa sürüklediğini çok geçmeden fark ettiler. Varlıklarını korumak için açık muhalefeti terk ederek, yeni bir savunma stratejisi geliştirdiler.
Anadolu’da Hıristiyan olmayanlara yaşam hakkı verilmiyordu. Onlar da takiyye yaptılar, Hıristiyanlarmış gibi göründüler. Daha da ileri giderek – Tıpkı bugün Alevilerin asıl Müslümanlar bizleriz demeleri gibi- dışarıya karşı asıl Hıristiyanların kendileri olduklarını dahi iddia ettiler.
Anadolu halkı gerçek Hıristiyanlar bizleriz dediler ama sudan bahanelerle;
-Kiliseyi, kilisenin dogmalarını, kurumları, kilise hiyerarşisini ve ruhban sınıfının otoritesini reddettiler.
-Hıristiyan azizlerine, kutsal ekmeğe ve ikonlara yapılan kutsal ibadete şiddetle karşı çıktılar.
-Hz. İsa’nın düpedüz bir insan olduğunu, onun babasının dünyanın yaratıcısı olamayacağını savundular .
-Asla kiliseye gitmediler, ibadetlerini inatla ‘proseuchai’ denilen evlerde (dua evi/cem evi) yaptılar.(1)
Bugün hala güncelliğini koruyan Alevilere yönelik o ünlü ve iğrenç ‘mum söndü’ iftirası da ilk defa bu dönemde Hıristiyan kilisesinin vaazlarında görülmeye başlandı.
“Kız kardeşleri, kayınvalideleri veya görümceleriyle kirlenmiş olanlara, ziyafet için toplanıp içki içtikten sonra ışıkları kapayan ve akrabalığa, yaşa ve cinsiyete bakmadan âlem yapanlara lanet olsun”.(2)
Anadolu halkının gerçekten Hıristiyan olmadan, kendisine Hıristiyan süsü vermesi Hıristiyan kilisesini tatmin etmedi. Katliamlar devam etti.
Gün geldi bıçak kemiğe dayandı. Miladi 836 yılında ortaya Carbeas adında bir kahraman çıktı ortaya. Eskişehir civarında Amorium kalesinin komutanıydı. Hıristiyanlar babasını katletmişlerdi. Beş bin kişilik ordusunu aldı Arguvan’a geldi orada bir şehir inşa etti. Daha sonra merkezini Divriği’ye taşıdı. Bizans’ın ve Ortodoks kilisesinin baskısından bunalmış halk onun etrafında toplandı. Carbeas’a en büyük katılım Kuzey Batı Dersim’den, Balu (Bugünkü Palu ve civarı) diyarından geldi.
Kuzey Batı Dersim bölgesinde aşiretler o çağda genel olarak ‘Balaki’ aşiretleri olarak adlandırılıyorlardı. Bu nedenle bir konfederasyon halinde Carbeas’ın etrafında toplanan bu aşiretlere Araplar ‘Bayalika’ adını verdiler. Onlar ise kendilerini Palu’lu anlamına gelen bir sözcükle tanımladılar ‘Paluikiyan’
Carbeas’ın çevresinde toplanan ‘Paluikiyan’lar.Darda, zorda kaldıklarında dışarıya karşı Hıristiyan’mış gibi davranıyorlar ve aradaki ses benzerliğinin ardına sığınarak, Aziz Paul’e ve Paulikiyan kilisesine bağlıolduklarını söylüyorlardı.
Batılı kaynaklarda ‘Paulikiyan’lar olarak geçen bu konfederasyonun ne Hıristiyan Paulikan kilisesi, ne de de bu kilisenin kurucusu Aziz Paul’le hiç ilişkileri olmadı – Bugün Ali adının ardına sığınan Alevilerin Hz. Ali ile bir ilişkilerinin olmadığı gibi-.
325 yılında İKırısoçheri’den Koçgiri’ye 1200 Yıllık Konfederasyon:znik’te toplanan Ekümenik Hıristiyan konsilinde Hıristiyanlığın Roma İmparatorluğunun resmi dini olarak kabul edilip Anadolu’nun kadim inanışlarının yasaklaması ile birlikte Anadolu’da sosyal hayatı düzenleyen, iç barışı ve huzuru sağlayan ruhani yapılar ve sosyal kurumlar yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kaldılar. Ve doğal olarak Anadolu’nun kadim halkı kutsal saydıkları kurumlar önderliğinde İznik Konsil kararları ile dayatılan yeni dine karşı direniş başlattılar.
Hıristiyan Kilisesi halkın bu haklı direnişini çok kanlı bir biçimde bastırdı. Halk ağır şiddete maruz kaldı, zorunlu göçe tabii tutuldu, soykırıma varan insanlık dışı eylemlerle yok edilmenin eşiğine geldi.
Anadolu’nun kadim halkı devletin gücünü arkasına almış olan Hıristiyanlara karşı açık bir biçimde muhalefet etmenin kendilerini çok hızlı bir yok oluşa sürüklediğini çok geçmeden fark ettiler. Varlıklarını korumak için açık muhalefeti terk ederek, yeni bir savunma stratejisi geliştirdiler.
Anadolu’da Hıristiyan olmayanlara yaşam hakkı verilmiyordu. Onlar da takiyye yaptılar, Hıristiyanlarmış gibi göründüler. Daha da ileri giderek – Tıpkı bugün Alevilerin asıl Müslümanlar bizleriz demeleri gibi- dışarıya karşı asıl Hıristiyanların kendileri olduklarını dahi iddia ettiler.
Anadolu halkı gerçek Hıristiyanlar bizleriz dediler ama sudan bahanelerle;
-Kiliseyi, kilisenin dogmalarını, kurumları, kilise hiyerarşisini ve ruhban sınıfının otoritesini reddettiler.
-Hıristiyan azizlerine, kutsal ekmeğe ve ikonlara yapılan kutsal ibadete şiddetle karşı çıktılar.
-Hz. İsa’nın düpedüz bir insan olduğunu, onun babasının dünyanın yaratıcısı olamayacağını savundular .
-Asla kiliseye gitmediler, ibadetlerini inatla ‘proseuchai’ denilen evlerde (dua evi/cem evi) yaptılar.(1)
Bugün hala güncelliğini koruyan Alevilere yönelik o ünlü ve iğrenç ‘mum söndü’ iftirası da ilk defa bu dönemde Hıristiyan kilisesinin vaazlarında görülmeye başlandı.
“Kız kardeşleri, kayınvalideleri veya görümceleriyle kirlenmiş olanlara, ziyafet için toplanıp içki içtikten sonra ışıkları kapayan ve akrabalığa, yaşa ve cinsiyete bakmadan âlem yapanlara lanet olsun”.(2)
Anadolu halkının gerçekten Hıristiyan olmadan, kendisine Hıristiyan süsü vermesi Hıristiyan kilisesini tatmin etmedi. Katliamlar devam etti.
Gün geldi bıçak kemiğe dayandı. Miladi 836 yılında ortaya Carbeas adında bir kahraman çıktı ortaya. Eskişehir civarında Amorium kalesinin komutanıydı. Hıristiyanlar babasını katletmişlerdi. Beş bin kişilik ordusunu aldı Arguvan’a geldi orada bir şehir inşa etti. Daha sonra merkezini Divriği’ye taşıdı. Bizans’ın ve Ortodoks kilisesinin baskısından bunalmış halk onun etrafında toplandı. Carbeas’a en büyük katılım Kuzey Batı Dersim’den, Balu (Bugünkü Palu ve civarı) diyarından geldi.
Kuzey Batı Dersim bölgesinde aşiretler o çağda genel olarak ‘Balaki’ aşiretleri olarak adlandırılıyorlardı. Bu nedenle bir konfederasyon halinde Carbeas’ın etrafında toplanan bu aşiretlere Araplar ‘Bayalika’ adını verdiler. Onlar ise kendilerini Palu’lu anlamına gelen bir sözcükle tanımladılar ‘Paluikiyan’
Carbeas’ın çevresinde toplanan ‘Paluikiyan’lar.Darda, zorda kaldıklarında dışarıya karşı Hıristiyan’mış gibi davranıyorlar ve aradaki ses benzerliğinin ardına sığınarak, Aziz Paul’e ve Paulikiyan kilisesine bağlıolduklarını söylüyorlardı.
Batılı kaynaklarda ‘Paulikiyan’lar olarak geçen bu konfederasyonun ne Hıristiyan Paulikan kilisesi, ne de de bu kilisenin kurucusu Aziz Paul’le hiç ilişkileri olmadı – Bugün Ali adının ardına sığınan Alevilerin Hz. Ali ile bir ilişkilerinin olmadığı gibi-.
Carbeas’ın liderliğinde toplanan bu konfederasyonu oluşturan başlıca aşiretler şunlardı
Bu aşiretlerin büyük bir bölümü Kuzey Batı Dersim’den olmak üzere Anadolu’nun çeşitli bölgelerden gelerek Maciran’a (İmranlı , Divriği ve yakın coğrafyası) yerleştiler. Divriği’ni başkent yaptılar ve burada bir kale inşa ettiler.
Carbeas etrafında toplanan kuvvetlerle Maciran’dan kalkarak Bizans içlerine uzanan çok sayıda akınlar düzenledi. Savunmasız, silahsız ve çaresiz halkı katletmeye kolaylığına alışmış Bizans orduları yerel halktan oluşmuş düzenli kuvvetler karşısında tutunamadılar. Büyük yenilgiler tattılar
Carbeas 863 yılında Ankara Savaşı’nda, bugün Hüseyingazi adı ile anılan tepenin sırtlarında Hakk’a yürüdü. Bedeni aynı yerde toprağa verildi. Carbeas’tan sonra topluluğun başına Chrysocheir (Kırısoçher) geçti. Krısoçher büyük bir kahramandı. Bizans imparatoru III. Michael’i Samsat önlerinde çok ağır yenilgiye uğrattı. Bizans İmparatorluk ordusu bu yenilgi ile adeta dağıldı. Eskişehir önlerinde bir başka Bizans ordusunu daha yendi. Chrysocheir Dersim’den Ege Denizi’ne kadar bütün Doğu Roma topraklarının tartışmasız egemeni oldu. Anadolu’nun önemli şehirleri Ankara, İzmit, İznik ve İzmir’i ele geçirdi.
Krisoçher 872 yılında bugünkü Seyitgazi ilçesinin yanı başındaki tepede Bizanslılarla yaptığı savaşta Hakk’a yürüdü.
Koçgiri’lilerin inşa ettikleri Divriği kalesi Bizans’a ve Hıristiyan Kilisesi’ne karşı direnişini 873 yılına kadar sürdürdü. O yıl, Divriği merkezli büyük bir deprem oldu. Bunu fırsat sayan yakınlardaki bir Bizans Ordusu, kaleye saldırdı. Koçgiri’liler, depremin yaralarını sarmakla meşgullerdi. Savaşacak, karşı koyacak durumda değillerdi. Direnme güçleri yoktu Kaçabilenler kaçtılar. Tutsak edilenlerin büyük bir bölümü Ortodoks askerler tarafından kılıçtan geçirildiler. Çaltı Çayı günlerce kızıl kan aktı. Bizanslılar biz kısım Koçgiri’liyi de Balkanlara sürdüler, burada zorunlu iskana tabii tuttular
Krısoçher’e bağlı konfederasyon onun zamanında ve ondan sonra onun adı ile anıldı; Kırısoçheri Konfederasyonu. Bu federasyonun adı Osmanlı kayıtlarına Koçkili, Koçkirlü olarak geçti.
Bu adlandırma zaman içinde evrile çevrile Koçgiri’ye dönüştü..
‘Koçgiri’lilerin kurduğu devletin başkenti Divriği idi. Bu devletin ruhani merkezi ise Karahöyük (Bugünkü Hacı Bektaş,) mabediydi. Bu dergahın bulunduğu bölge de konfederasyonunun bir parçasıydı ve konfederasyona adını veren efsanevi komutanın ismi ile anılıyordu: Kırısoçheri
On ikinci yüzyıldan sonra Türkçe bölgede hakim dil haline geldi. Kırısoçheri adı da Türkçeleşti Kırşehri oldu.
Alevilerin destanlaştırarak toplumsal belleklerinin bir parçası haline getirdikleri Hüseyin Gazi ve Battal Gazi işte bu Koçgiri konfederasyonunun kurucusu ve komutanlarıdırlar. Onların gerçek isimleri Carbeas ve Chrysocheir’dir.
Carbeas’ın Divriği (başkent) İmranlı, Zara, Refahiye ve Hafik’i içine alan bölgede kurduğu, Kırısoçher ile gücünün doruğuna erişen bu devlet; Aslında Koçgirililer’in kurduğu bir Alevi devletiydi.
Battalnameler Koçgirililer adını verdiğimiz Alevi konfederasyonunun Bizanslılar ile yaptıkları mücadeleyi anlatan halk destanlarıdırlar.
Hıristiyan kilisesine karşı kurulan konfederasyona en büyük desteğin Kuzey Batı Dersim’den gelmesinin bir sebebi vardı.
Yedinci yüzyılda bu bölgede Silvanus adında bir mürşit yaşadı. Silvanus bir ozandı ve ozanlık geleneğinin kurucusur yani piriydi. Onun yaşadığı yüzyılda İstanbul’unda Bizans’ın imparatorluk makamında oturan IV. Konstantin’in (668-685) Orta Anadolu’da ortaya çıkan Hıristiyanlık karşıtı bir isyanı bastırmak için geniş yetkilerle donattığı bir görevlisini Şebinkarahisar’a ’a gönderdi. Sebinkarahisar’dan Kuzey Batı Dersim’e geçen İmpartorluk görevlisi Silvanus’u tutukladı . Önce onu ikna ederek yolundan döndürmeye çalıştı. Silvanus tavrından ve davasından ödün vermedi. Bunun üzerine Bizans görevlisi önceden meydana topladığı aralarında Silvanus’un müritlerinin de bulunduğu kalabalığa Silvanus’u taşlamalarını emretti. Silvanus’un müritleri bir kişi hariç pirlerini taşa tutmaktansa ölmeyi tercih ettiler. Silvanus’a ilk ve tek taşı öğrencisi ve evlatlığı attı.
Bu hikaye resmi tarihin on altıncı yüzyılda taşımaya çalıştığı ancak bu yüzyılda yaşadığını bir türlü kanıtlayamadığı Pir Sultan Abdal’ın gerçek yaşam öyküsüdür. Bu öykü 610 yılında Kuzey Batı Dersim’de hala onun adını taşıyan (Silvus Dağı) bir kutsal tepenin eteklerinde başladı ve 680 yılında Bedehton ovasının kuzeyinde hüzünlü bir şekilde son buldu.
Koçgiri üzerine yaptığım geniş araştırmayı belki de gereğinden fazla özetleyerek yukarıda vermeye çalıştım. Bu sunumu beni soru yağmuruna tutan Koçgiri’li dostları daha fazla bekletmemek adına kitabın yayınlanmasını beklemeden erkenden yaptım.
Alevi Esnaflarına Cevap
Ben Koçgiri’liyim, köküm Dersim’den gelir. Resmi yazıcıların elinde oyuncak olmuş, hurafeler içinde kaybolup gitmiş olan asıl tarihimi -elimden geldiği kadar- arayıp bulmaya, bulup yazmaya, yazıp yaygınlaştırmaya çalışıyorum.
Yüzyıllardır, sizin tarihiniz oralarda diye bizleri Necef çöllerine, Asya steplerine sürenler, bizleri kör kuyularda boğanlar, geçmişimizi çalanlar, tarihimizi tarumar edenler, Şimdi çıkmışlar ortaya diyorlar ki; ‘Erdoğan Çınar, kitaplarında Hıristiyanlığın bir mezhebi olan Paulikienizmi Alevilik; kiliselerini Alevi ocağı; kilise kurucularını Alevi dedesi;’ olarak sunuyor.
Onların gözünde;
-Kiliseye gitmeyen, Kiliseyi, kilisenin dogmalarını, kurumları, kilise hiyerarşisini ve kilise ruhban sınıfının otoritesini reddeden, -Hıristiyan azizlerine, kutsal ekmeğe ve ikonlara yapılan kutsal ibadete de vaftize karşı çıkan , Hz. İsa’nın düpedüz bir insan olduğunu, onun babasın dünyanın yaratıcısı olamayacağını savunan, Meryem’le ve onun bakireliği ile dalga geçen, Hıristiyanlarla İsa’yı haça germeyip, assalardı ipe mi tapacaktınız diye alay eden, Hıristiyan kilisesi ile tutuştuğu savaşta yüz binlerce insanını feda eden bu insanlar Hıristiyan;
-Haklarında ne kadar kaynak varsa hepsinde bunların Hıristiyanların ibadet için toplandıkları o yapıya yani kiliseye gitmeyi reddettikleri için katledildikleri yazılan bu insanlar kilise mensubu;
-Hıristiyan kilisesinin en büyük düşman ilan ettiği Silvanus (Pir Sultan) bir papaz.
-Ben de bir Hıristiyan misyoneriyim.
Onlar benim yazdıklarım arasından cımbızla cümleler çekip bu cümleler üzerinden gündem belirlemeye çalışıyorlar. Ben onlara diyorum ki; Benim ortaya koyduğum bir ‘Alevi tarih tezi’ var. Bu tez bir bütündür.
İnsanları çağdışı, ilkel ve kafatasçı dürtülerle ajite etmeyi bir tarafa bırakın. Yetmiş iki millete aynı nazarla bakmayı temel prensip sayan Alevileri bu türden söylemlerle tahrik edemezsiniz. Pir Sultan Abdal Türk olmaz ise kıyamet mi kopar. Ahmet Edip Harabi Ermeni değil mi? Hangi Alevi ona saygıda kusur ediyor.
Şia tarihini ve İslamiyet’in hilafet kavgalarını işte Aleviliğin tarihi budur diye önümüze konulduğu günleri gerilerde bıraktık. Bu devir kapandı. Bunun dışında gerçek Alevi tarihine ilişkin geliştirdiğiniz bir teziniz varsa getirin onu koyun meydana.
Aleviliğin geçmişine dair, ne buldunuz da ortaya çıkardınız?
Aleviliğin hangi karanlık noktasını aydınlattınız?
Çok bilindik hurafeleri derlemekten toplamaktan, yayınlamaktan başka ne yaptınız şimdiye kadar?
Sadede davet ediyorum sizleri. Eğer benim Alevi tarih tezimi eleştirecekseniz, esasa gelin.
Nasıl oluyor da, Anadolu’da, binlerce yıldan bu yana kuşaktan kuşağa ve kulaktan kulağa aktarılarak bugüne gelen Battal Gazi menakıp ve destanlarında anlatım bulan olaylar, Carbeas ve Chrysocheir dönemi Anadolu’sunda yaşanan tarihi olaylarla, hiçbir tereddüde yer bırakmayacak şekilde bire bir örtüşüyor?
Nasıl oluyor da Carbeas Ankara yakınında Mamak’ta yaşamını yitiriyor, tesadüfe bakın aynı savaşta ve aynı yerde ve aynı zamanda Hüseyin Gazi’de Hakka yürüyor.
Nasıl oluyor da Battal Gazi ile Chrysocheir aynı savaşa katılıp , aynı yerde ve aynı zamanda Hakk’a yürüyorlar mezarları bile aynı yerde oluyor. (Sakın ola ki bir Emevi komutanının hayat hikayesini Battal Gazi budur diye anlatmaya kalkmayın)
Nasıl oluyor da; Aleviler Carbeas’ı, Chrysocheir’i böylesine sahiplenip, bağırlarına basıyorlar. Seyitgazi degahı,Hüseyingazi tepesi Aleviler tarafından neden bu kadar kutsal sayılıyor?
Nasıl oluyor da on altıncı yüzyılda yaşadı dediğiniz Pir Sultan’ın bu yüzyılda yaşadığının bir kanıtını bulup ortaya koyamıyorsunuz. Yüz elli milyon Osmanlı belgesi arasından bir tane kayıt bulup çıkaramıyorsunuz?
Benim tezim ortada. Hayır, bu anlatılanlar doğru değil diyorsanız. Karşı tezinizi dinleyelim. Aydınlatın bizleri.
Erdoğan Çınar yalan söylüyor. Sizlerden duyalım. İşin doğrusunu sizler anlatın;
-Koçgiri konfederasyonunu oluşturan aşiretler anayurtlarını terk ederek İmranlı-Divriği bölgesine, tam da Paulikiyan’ların yaşadıkları ve devlet kurdukları bölgeye ne zaman geldiler ?
-Neden geldiler?
-Onları bir konfederasyon çatısı altında toplanmaya iten sebep neydi?
-Koçgiri adının kaynağı nedir? Bu konfederasyon neden bu isimle anılıyor?
-Daha önce Koçgiri’lilerin yaşadıkları bölgede, aynı şehirlerde, aynı köylerde yaşayan Bizans’ın ve Hıristiyan kilisesinin korkulu rüyası Paulikiyan’lara ne oldu, nereye gitti bu insanlar?
-Eğer Pir Sultan Abdal on altıncı yüzyılda yaşadı diyorsanız. Nerede bunun belgesi, kaydı?
Varsa belgeniz? Koyun şu belgeyi masanın üzerine herkes görsün. Tartışma bitsin.Erdoğan Çınar Pir Sultan’ı Ermeni yaptı, Yıldız dağı Şebinkarahisar’ın güneyinde kalmaz , gibi ipe sapa gelmez detaylarla akılları bulandırmayın. Yıldız dağı Şebinkarahisar’ın neresinde kalırsa kalsın, Pir Sultan Abdal’ın etnik kökeni ne olursa olsun, bu onun yaşadığı yüzyılı değiştirmez.
Geçmişimizi çaldınız.
Tarihimizi tarumar ettiniz.
Şimdi gerçeğe giden yola küçük bir ışık düştü.Tarihimizle tanışma, özümüzle kucaklaşma şansı yakaladık.
Ortalığı yıkıyorsunuz , skandal, skandal diye.
Yüzyıllardır Şia tarihini ve İslamiyet’in hilafet kavgalarını Alevi tarihi diye yutturdunuz bu millete. Aleviliğin köklerini Asya steplerine, Arap çöllerine taşıdınız. O yazdıklarınız skandal değil de benim yazdıklarım mı skandal?
Alın size bir skandal daha:
Açıkça söylüyorum; ‘ARAPLARIN BAYALİKA AVRUPALILARIN PAULİKİYAN OLARAK ADLANDIRDIKLARI İNSANLAR ASLINDA KOÇGİRİ’LİLERDİR.
Bence siz hiç vakit kaybetmeyin çökün bilgisayarlarınızın başına. Erdoğan Çınar bu sefer de Koçgiri’lileri Hıristiyan yaptı, diye sağa sola mesajlar göndermeye başlayın.
Tahrik edin Koçgiri’lileri.
Dersim’lileri zıvanadan çıkarın.
Aleviler’i ayaklandırın.
Cihat vaktidir. Din elden gidiyor çünkü.
Sonra üçünüz beşiniz bir araya gelin, bir kitap çıkarın. Kitabın kapağına da benim ismimi mutlaka yazın. Şöyle yukarılara bir yere kendi isimlerinizin de üstünde olsun ki göze batsın, satışa katkısı olsun.
Bu ekonomik kriz ortamında bir de matbaaya borç takmayın
Erdoğan ÇINAR
Dipnotlar
1) Bizanslı Hetetiklerin Tarihi- Bizans Dünyasında Hıristiyan Düalist Heretikler (650-1405), Yayına Hazırlayanlar Janet Hamilton-Bernard Hamilton-Barış Baysal, Kalkedon Yayınları, İstanbul, Mart 2010.
2) Age.
Carbeas etrafında toplanan kuvvetlerle Maciran’dan kalkarak Bizans içlerine uzanan çok sayıda akınlar düzenledi. Savunmasız, silahsız ve çaresiz halkı katletmeye kolaylığına alışmış Bizans orduları yerel halktan oluşmuş düzenli kuvvetler karşısında tutunamadılar. Büyük yenilgiler tattılar
Carbeas 863 yılında Ankara Savaşı’nda, bugün Hüseyingazi adı ile anılan tepenin sırtlarında Hakk’a yürüdü. Bedeni aynı yerde toprağa verildi. Carbeas’tan sonra topluluğun başına Chrysocheir (Kırısoçher) geçti. Krısoçher büyük bir kahramandı. Bizans imparatoru III. Michael’i Samsat önlerinde çok ağır yenilgiye uğrattı. Bizans İmparatorluk ordusu bu yenilgi ile adeta dağıldı. Eskişehir önlerinde bir başka Bizans ordusunu daha yendi. Chrysocheir Dersim’den Ege Denizi’ne kadar bütün Doğu Roma topraklarının tartışmasız egemeni oldu. Anadolu’nun önemli şehirleri Ankara, İzmit, İznik ve İzmir’i ele geçirdi.
Krisoçher 872 yılında bugünkü Seyitgazi ilçesinin yanı başındaki tepede Bizanslılarla yaptığı savaşta Hakk’a yürüdü.
Koçgiri’lilerin inşa ettikleri Divriği kalesi Bizans’a ve Hıristiyan Kilisesi’ne karşı direnişini 873 yılına kadar sürdürdü. O yıl, Divriği merkezli büyük bir deprem oldu. Bunu fırsat sayan yakınlardaki bir Bizans Ordusu, kaleye saldırdı. Koçgiri’liler, depremin yaralarını sarmakla meşgullerdi. Savaşacak, karşı koyacak durumda değillerdi. Direnme güçleri yoktu Kaçabilenler kaçtılar. Tutsak edilenlerin büyük bir bölümü Ortodoks askerler tarafından kılıçtan geçirildiler. Çaltı Çayı günlerce kızıl kan aktı. Bizanslılar biz kısım Koçgiri’liyi de Balkanlara sürdüler, burada zorunlu iskana tabii tuttular
Krısoçher’e bağlı konfederasyon onun zamanında ve ondan sonra onun adı ile anıldı; Kırısoçheri Konfederasyonu. Bu federasyonun adı Osmanlı kayıtlarına Koçkili, Koçkirlü olarak geçti.
Bu adlandırma zaman içinde evrile çevrile Koçgiri’ye dönüştü..
‘Koçgiri’lilerin kurduğu devletin başkenti Divriği idi. Bu devletin ruhani merkezi ise Karahöyük (Bugünkü Hacı Bektaş,) mabediydi. Bu dergahın bulunduğu bölge de konfederasyonunun bir parçasıydı ve konfederasyona adını veren efsanevi komutanın ismi ile anılıyordu: Kırısoçheri
On ikinci yüzyıldan sonra Türkçe bölgede hakim dil haline geldi. Kırısoçheri adı da Türkçeleşti Kırşehri oldu.
Alevilerin destanlaştırarak toplumsal belleklerinin bir parçası haline getirdikleri Hüseyin Gazi ve Battal Gazi işte bu Koçgiri konfederasyonunun kurucusu ve komutanlarıdırlar. Onların gerçek isimleri Carbeas ve Chrysocheir’dir.
Carbeas’ın Divriği (başkent) İmranlı, Zara, Refahiye ve Hafik’i içine alan bölgede kurduğu, Kırısoçher ile gücünün doruğuna erişen bu devlet; Aslında Koçgirililer’in kurduğu bir Alevi devletiydi.
Battalnameler Koçgirililer adını verdiğimiz Alevi konfederasyonunun Bizanslılar ile yaptıkları mücadeleyi anlatan halk destanlarıdırlar.
Hıristiyan kilisesine karşı kurulan konfederasyona en büyük desteğin Kuzey Batı Dersim’den gelmesinin bir sebebi vardı.
Yedinci yüzyılda bu bölgede Silvanus adında bir mürşit yaşadı. Silvanus bir ozandı ve ozanlık geleneğinin kurucusur yani piriydi. Onun yaşadığı yüzyılda İstanbul’unda Bizans’ın imparatorluk makamında oturan IV. Konstantin’in (668-685) Orta Anadolu’da ortaya çıkan Hıristiyanlık karşıtı bir isyanı bastırmak için geniş yetkilerle donattığı bir görevlisini Şebinkarahisar’a ’a gönderdi. Sebinkarahisar’dan Kuzey Batı Dersim’e geçen İmpartorluk görevlisi Silvanus’u tutukladı . Önce onu ikna ederek yolundan döndürmeye çalıştı. Silvanus tavrından ve davasından ödün vermedi. Bunun üzerine Bizans görevlisi önceden meydana topladığı aralarında Silvanus’un müritlerinin de bulunduğu kalabalığa Silvanus’u taşlamalarını emretti. Silvanus’un müritleri bir kişi hariç pirlerini taşa tutmaktansa ölmeyi tercih ettiler. Silvanus’a ilk ve tek taşı öğrencisi ve evlatlığı attı.
Bu hikaye resmi tarihin on altıncı yüzyılda taşımaya çalıştığı ancak bu yüzyılda yaşadığını bir türlü kanıtlayamadığı Pir Sultan Abdal’ın gerçek yaşam öyküsüdür. Bu öykü 610 yılında Kuzey Batı Dersim’de hala onun adını taşıyan (Silvus Dağı) bir kutsal tepenin eteklerinde başladı ve 680 yılında Bedehton ovasının kuzeyinde hüzünlü bir şekilde son buldu.
Koçgiri üzerine yaptığım geniş araştırmayı belki de gereğinden fazla özetleyerek yukarıda vermeye çalıştım. Bu sunumu beni soru yağmuruna tutan Koçgiri’li dostları daha fazla bekletmemek adına kitabın yayınlanmasını beklemeden erkenden yaptım.
Alevi Esnaflarına Cevap
Ben Koçgiri’liyim, köküm Dersim’den gelir. Resmi yazıcıların elinde oyuncak olmuş, hurafeler içinde kaybolup gitmiş olan asıl tarihimi -elimden geldiği kadar- arayıp bulmaya, bulup yazmaya, yazıp yaygınlaştırmaya çalışıyorum.
Yüzyıllardır, sizin tarihiniz oralarda diye bizleri Necef çöllerine, Asya steplerine sürenler, bizleri kör kuyularda boğanlar, geçmişimizi çalanlar, tarihimizi tarumar edenler, Şimdi çıkmışlar ortaya diyorlar ki; ‘Erdoğan Çınar, kitaplarında Hıristiyanlığın bir mezhebi olan Paulikienizmi Alevilik; kiliselerini Alevi ocağı; kilise kurucularını Alevi dedesi;’ olarak sunuyor.
Onların gözünde;
-Kiliseye gitmeyen, Kiliseyi, kilisenin dogmalarını, kurumları, kilise hiyerarşisini ve kilise ruhban sınıfının otoritesini reddeden, -Hıristiyan azizlerine, kutsal ekmeğe ve ikonlara yapılan kutsal ibadete de vaftize karşı çıkan , Hz. İsa’nın düpedüz bir insan olduğunu, onun babasın dünyanın yaratıcısı olamayacağını savunan, Meryem’le ve onun bakireliği ile dalga geçen, Hıristiyanlarla İsa’yı haça germeyip, assalardı ipe mi tapacaktınız diye alay eden, Hıristiyan kilisesi ile tutuştuğu savaşta yüz binlerce insanını feda eden bu insanlar Hıristiyan;
-Haklarında ne kadar kaynak varsa hepsinde bunların Hıristiyanların ibadet için toplandıkları o yapıya yani kiliseye gitmeyi reddettikleri için katledildikleri yazılan bu insanlar kilise mensubu;
-Hıristiyan kilisesinin en büyük düşman ilan ettiği Silvanus (Pir Sultan) bir papaz.
-Ben de bir Hıristiyan misyoneriyim.
Onlar benim yazdıklarım arasından cımbızla cümleler çekip bu cümleler üzerinden gündem belirlemeye çalışıyorlar. Ben onlara diyorum ki; Benim ortaya koyduğum bir ‘Alevi tarih tezi’ var. Bu tez bir bütündür.
İnsanları çağdışı, ilkel ve kafatasçı dürtülerle ajite etmeyi bir tarafa bırakın. Yetmiş iki millete aynı nazarla bakmayı temel prensip sayan Alevileri bu türden söylemlerle tahrik edemezsiniz. Pir Sultan Abdal Türk olmaz ise kıyamet mi kopar. Ahmet Edip Harabi Ermeni değil mi? Hangi Alevi ona saygıda kusur ediyor.
Şia tarihini ve İslamiyet’in hilafet kavgalarını işte Aleviliğin tarihi budur diye önümüze konulduğu günleri gerilerde bıraktık. Bu devir kapandı. Bunun dışında gerçek Alevi tarihine ilişkin geliştirdiğiniz bir teziniz varsa getirin onu koyun meydana.
Aleviliğin geçmişine dair, ne buldunuz da ortaya çıkardınız?
Aleviliğin hangi karanlık noktasını aydınlattınız?
Çok bilindik hurafeleri derlemekten toplamaktan, yayınlamaktan başka ne yaptınız şimdiye kadar?
Sadede davet ediyorum sizleri. Eğer benim Alevi tarih tezimi eleştirecekseniz, esasa gelin.
Nasıl oluyor da, Anadolu’da, binlerce yıldan bu yana kuşaktan kuşağa ve kulaktan kulağa aktarılarak bugüne gelen Battal Gazi menakıp ve destanlarında anlatım bulan olaylar, Carbeas ve Chrysocheir dönemi Anadolu’sunda yaşanan tarihi olaylarla, hiçbir tereddüde yer bırakmayacak şekilde bire bir örtüşüyor?
Nasıl oluyor da Carbeas Ankara yakınında Mamak’ta yaşamını yitiriyor, tesadüfe bakın aynı savaşta ve aynı yerde ve aynı zamanda Hüseyin Gazi’de Hakka yürüyor.
Nasıl oluyor da Battal Gazi ile Chrysocheir aynı savaşa katılıp , aynı yerde ve aynı zamanda Hakk’a yürüyorlar mezarları bile aynı yerde oluyor. (Sakın ola ki bir Emevi komutanının hayat hikayesini Battal Gazi budur diye anlatmaya kalkmayın)
Nasıl oluyor da; Aleviler Carbeas’ı, Chrysocheir’i böylesine sahiplenip, bağırlarına basıyorlar. Seyitgazi degahı,Hüseyingazi tepesi Aleviler tarafından neden bu kadar kutsal sayılıyor?
Nasıl oluyor da on altıncı yüzyılda yaşadı dediğiniz Pir Sultan’ın bu yüzyılda yaşadığının bir kanıtını bulup ortaya koyamıyorsunuz. Yüz elli milyon Osmanlı belgesi arasından bir tane kayıt bulup çıkaramıyorsunuz?
Benim tezim ortada. Hayır, bu anlatılanlar doğru değil diyorsanız. Karşı tezinizi dinleyelim. Aydınlatın bizleri.
Erdoğan Çınar yalan söylüyor. Sizlerden duyalım. İşin doğrusunu sizler anlatın;
-Koçgiri konfederasyonunu oluşturan aşiretler anayurtlarını terk ederek İmranlı-Divriği bölgesine, tam da Paulikiyan’ların yaşadıkları ve devlet kurdukları bölgeye ne zaman geldiler ?
-Neden geldiler?
-Onları bir konfederasyon çatısı altında toplanmaya iten sebep neydi?
-Koçgiri adının kaynağı nedir? Bu konfederasyon neden bu isimle anılıyor?
-Daha önce Koçgiri’lilerin yaşadıkları bölgede, aynı şehirlerde, aynı köylerde yaşayan Bizans’ın ve Hıristiyan kilisesinin korkulu rüyası Paulikiyan’lara ne oldu, nereye gitti bu insanlar?
-Eğer Pir Sultan Abdal on altıncı yüzyılda yaşadı diyorsanız. Nerede bunun belgesi, kaydı?
Varsa belgeniz? Koyun şu belgeyi masanın üzerine herkes görsün. Tartışma bitsin.Erdoğan Çınar Pir Sultan’ı Ermeni yaptı, Yıldız dağı Şebinkarahisar’ın güneyinde kalmaz , gibi ipe sapa gelmez detaylarla akılları bulandırmayın. Yıldız dağı Şebinkarahisar’ın neresinde kalırsa kalsın, Pir Sultan Abdal’ın etnik kökeni ne olursa olsun, bu onun yaşadığı yüzyılı değiştirmez.
Geçmişimizi çaldınız.
Tarihimizi tarumar ettiniz.
Şimdi gerçeğe giden yola küçük bir ışık düştü.Tarihimizle tanışma, özümüzle kucaklaşma şansı yakaladık.
Ortalığı yıkıyorsunuz , skandal, skandal diye.
Yüzyıllardır Şia tarihini ve İslamiyet’in hilafet kavgalarını Alevi tarihi diye yutturdunuz bu millete. Aleviliğin köklerini Asya steplerine, Arap çöllerine taşıdınız. O yazdıklarınız skandal değil de benim yazdıklarım mı skandal?
Alın size bir skandal daha:
Açıkça söylüyorum; ‘ARAPLARIN BAYALİKA AVRUPALILARIN PAULİKİYAN OLARAK ADLANDIRDIKLARI İNSANLAR ASLINDA KOÇGİRİ’LİLERDİR.
Bence siz hiç vakit kaybetmeyin çökün bilgisayarlarınızın başına. Erdoğan Çınar bu sefer de Koçgiri’lileri Hıristiyan yaptı, diye sağa sola mesajlar göndermeye başlayın.
Tahrik edin Koçgiri’lileri.
Dersim’lileri zıvanadan çıkarın.
Aleviler’i ayaklandırın.
Cihat vaktidir. Din elden gidiyor çünkü.
Sonra üçünüz beşiniz bir araya gelin, bir kitap çıkarın. Kitabın kapağına da benim ismimi mutlaka yazın. Şöyle yukarılara bir yere kendi isimlerinizin de üstünde olsun ki göze batsın, satışa katkısı olsun.
Bu ekonomik kriz ortamında bir de matbaaya borç takmayın
Erdoğan ÇINAR
Dipnotlar
1) Bizanslı Hetetiklerin Tarihi- Bizans Dünyasında Hıristiyan Düalist Heretikler (650-1405), Yayına Hazırlayanlar Janet Hamilton-Bernard Hamilton-Barış Baysal, Kalkedon Yayınları, İstanbul, Mart 2010.
2) Age.