2 Şubat 2010 Salı

BABAİLER İSYANI

BABAİLER İSYANI




GENEL BAKIŞ



Kalenderi ve Haydari gibi isimlerle anılıp tasavvuf kisvesine bürünen ve Türkmen boyları arasında aşırı Batıni fikirleri yayan babaların Anadolu’da gerçekleştirdikleri ilk dini-siyasi hareketi, “Babailer İsyanı” adıyla tanınır. Küçük Asya’daki Babailer tarikatının öncüsü olan Halep nahiyelerinden Kefersud’un sufilerinden Baba İlyas (637 / 1239) adlı birisi, fırsatı ganimet bilip Türkmenlere cihangirlik ve yayılma isteği ruhunu aşıladı. O, Selçuklu sultanı II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in ( 634–642 / 1236–1244 ) karşısında başkaldırmak ve ayaklanmak için harekete geçti.(Ki bu dönemde Sultanın şarap içip gezdiği kuşlarla ve hayvanlarla nefsini eğlendirdiği söylenmektedir.) Yine Osman Turan Sultanın Vahşi hayvanlar beslediği ve bu hayvanlardan birinin ısırmasıyla öldüğü rivayetinden bahsetmektedir. Tüm bu olumsuzlklara rağmen özünü Şia’dan alan ve sonraları Bektaşiliğin çekirdeği olan bu başkaldırma, 638 / 1240 yılında bastırıldı ve lideri öldürüldü.



Türk tarihinde Aleviliğinin oluşmasında Babai Ayaklanması, Şah Kulu İsyanı, Şeyh Bedrettin Olayı, Şah İsmail ile Yavuz Arasındaki mücadele ve Çaldıran savaş ve Yeniçeri Ocağı’nın kapatılması gibi olaylar etkili olmuştur. Ancak bunların içinde en belirleyici olan şüphesiz Yavuz Selim ve Şah İsmail arasındaki çatışma olsa gerektir.



Bu isyanı çıkaran henüz İslam’ı hazmedememiş Şamani inançlara sahip Baba İlyas tarafından çıkarılmıştır. Hacı Bektaşı Veli’nin (1240) Babailer İsyanı lideri olan Baba İshak’ın halifesi olduğu, görüşü geleneksel bilgilere uymaz. Çünkü Hacı Bektaşı düşüncesinde, bir şeyhin bir komutana mürit olması mümkün değildir. Baba İlyas’ın torunu olan yazar Elvan Çelebi, 1240 yılında ortaya çıkan Alevi ayaklanmasının (Babailer İsyanı) önderi Baba İlyas’ı anlatırken onun pirinin Dede Garkın olduğunu belirtiyor. Öncelikle isyanın lideri olarak görülen Baba İlyas, uzun zaman müridi ve isyanın tertipleyicisi Baba İshak’la karıştırılmış ikisi aynı kişiymiş gibi gösterilmiştir. Özellikle son yıllarda yapılan çalışmalarda bu ikisinin aynı kişiler olmadığı ortaya çıkmıştır. Bu isyan Halep çevresinde başlamıştır. Her yere yayılan bu isyan hakkında Doç.Dr. Mustafa Demir şöyle demektedir:1240 tarihinde Türkmenlerin devlete karşı hareketleri olan Babai Ayaklanması çıktı. Bu isyanda Sivas yöresi isyancıların faaliyet sahası içinde bulunuyordu.



Anadolu’da Aleviliğin oluşmasında en etkili olan tarihsel olaylardan birisi Babailer



Ayaklanmasıdır. Tarihsel kaynaklar, bu ayaklanmanın önderlerini Baba İlyas ve Baba İshak olarak göstermektedirler.1071’de Alpaslan’ın Anadolu’nun kapılarını açmasından sonra buraya gelen Türkler, toprağa yerleşerek, yerleşik bir hayat sürmeye başlamışlardır. Bunların inançları çoğunlukla Sünni karakterde idi. Buna karşılık Moğolların önünden kaçarak Anadolu’ya gelen Türkler ise göçebe bir hayat sürdüler ve bunların inançları daha önceki Türklerden farklı bir karakter arz etmektedir. İslamiyet Türkler arasında yayılmaya başladığında bu Türkmenler yeni dini daha önce inançları ile kaynaştırarak benimsemişlerdir.



Anadolu’ya gelen bu Türkmenlerin başında dervişleri ve dini liderleri bulunmakta idi. Bunlardan Baba İlyas Amasya’nın Çat köyüne yerleşmiş, burada halkın hayvanlarını parasız olarak gütmüştür. Bunun yanında karı-koca arasındaki geçimsizlikleri giderebilmek ve hastaları iyileştirebilmek için muskalar yazmış ve hatta sihirbazlık yapmıştır. Halk, Baba İlyas’ı sevmekte ve onun kerametine inanmaktadır. Baba İlyas Çat Köyünde bir dergaha kurarak burada kadın ve erkeklerin bir arada bulundukları dinsel törenler düzenlemiştir. Onun mensup olduğu tarikatın Yesevilik mi, yoksa Vefailik mi olduğu kesin olarak bilinmiyor.



Kalenderi ve Haydari gibi isimlerle anılıp tasavvuf kisvesine bürünen ve Türkmen boyları arasında aşırı Batıni fikirleri yayan bu babaların Anadolu’da gerçekleştirdikleri ilk dini-siyasi hareketi, “Babailer İsyanı” adıyla tanınır. Babailik, Osmanlı Devleti’nin teşekkülü döneminde Geyikli Baba, Abdal Murat, Doğulu Baba gibi alperenler vasıtasıyla etkili olmuştur. Baba İshak isyanı sonucunda Babaî ismi hoş karşılanmamış ve itibar kaybına bürünmüştür. İtibar kazanmak için Babai ismini kullanmayan Babailer, kendilerini XIV. asrın ilk yarısında vefat eden Hacı Bektaş-ıVeli (ö.738/1337–38)’ye nispet ederek Bektaşilik adıyla faaliyet yürütmüşlerdir



Bazılarına göre Baba İlyas, Horasandan gelmiş ve Kayseri’de kadılık yapmıştır. Ki isyan zamanında Babailerin Kayseri ve Sivas’ı aldıkları bilinmektedir. Halkın gözünde o bir veli ve hatta bir peygamberdir. Nitekim halk onun için “La ilahe illallah Baba Resulullah” demeye başlar Baba İlyas’ın torunu Elvan Çelebi, dedesinin peygamberlik iddiasının doğru olmadığını ve bunun bir iftira olduğunu söylemiştir. Yine ona göre Baba İlyas Türkmenleri II. Gıyasettin Keyhüsrev’e karşı ayaklandırmıştır.



Kısa sürede Amasya, Çorum, Tokat, Sivas ve Bozok yöreleri Baba İlyas’ın etki alanına girdi ve1240 sonbaharında II. Gıyasettin Keyhüsrev’in askerlerinin Çat köyünü basmaları üzerine Amasya’ya sığındı. Ayaklanmanın ikinci ismi, büyük ihtimalle Baba ilyas’tan ilham alan bir derviş olan Baba İshak’tır. O, Baba İlyas’a benzer kişiliği ile Kefersud bölgesi diye bilinen ve Fırat, Suriye ve Torosların sınırlarındaki bölgeleri kapsayan alanda, yöre halkıyla çok yakın ilişkiler kurmuştu. Onun etkinlik alanı, Malatya’dan Suriye sınırlarına ve hatta Suriye içlerine kadar yayılmıştı. Gerek Baba İlyas ve gerekse Baba İshak, Hıristiyan köylerini de etkiliyordu ve topluluk Hıristiyan üyelere de sahipti.



Türkistan’dan, Horasandan akın akın gelen tasavvuf Sufilerini ancak Baba İlyas İlahi akidelerle durdurarak maneviyata doyurabiliyordu.



Zamanında, Dergah’ın Şeyhi Horasanlı Baba-İlyas'ın müritlerinden Baba İshak, görünüşte şeyhi namına hakikatte daha fazla kendi hesabına- Amasya, Tokat, Sivas, Malatya, Maraş, Kep sut, havalisinde birçok taraftarlar peyda etmiş. Selçuklu devletine karşı ilan-ı isyan ve Selçukluların o zamanki zaafından faydalanarak, oldukça nüfuz elde ediyor. Hatta Gıyased din, bunlara karşı Konya'yı bırakarak, aile ve hazinesiyle Kubadiye Hisarına çekilmeğe bile mecbur oluyor. Adeta yeni bir din neşri ile etrafına kendi için canını fedaya hazır hakiki müminler toplayabilen Baba İshak, nihayet Mü barizü'd-Din Armağan Şah tarafından Amasya'da muhasara ve esir edilerek idam olunmuştur. Bu olaydan sonra isyanı bastırmak mümkün olmamıştır. Padişah Fransa (Frenkistan’dan paralı askerler gerilmiş zor zoruna isyanı bastıra bilmişti. Babailer kılıçtan geçirilmiştir.// (h. 637- m. 1239–40), Selçuklu devletini epeyce uğraştırmış, yormuş olan Babailer her tarafı işgal etmeye başlamışlardır.



Sultan, Frank zırhlı askerlerini istedikleri kadar altın paralarla Anadolu’ya getirmiş. Malya ovasında, meydan muharebesinde ( karı kız, Başıbozuk halk olan) Babailer kılıçtan geçirmişlerdir. Babailerin arda kalanları Barak Baba, Taptuk Baba, Bezo Baba, Sarıoğlu Mübarek Baba Maveraünnehir’e kadar giderek Moğol Hükümetinden Babailerin intikamının alınmasını istemişlerdir. O zaman Babailerle aynı batını inançta olan Moğol Hanın kabul etmesiyle Hülagu komutasında Moğol Orduları Anadolu’ya girmiştir. 26 Haziran 1243 Kösedağ Savaşında Selçuklu ordusu bozguna uğramış. Babailerin intikamı alınmıştır. Bu tarihten sonra Olcayto emrinde, Moğol Orduları, üçüncü defa Baycu Emrinde, Moğol Orduları Anadolu’ya Babailerin isteği üzerine girmişlerdir. Babailer inanışında olan Sofilere hiç dokunmayan onlara gereken imtiyazı da sağlayan Moğol orduları Anadolu’yu tahrip etmiştir.



Anadolu’da meydana gelen Babailer İsyanı ve daha sonra meydana gelen isyanlar sırasında Anadolu Selçuklu Devleti ile Türkmen halk karşı karşıya gelmiş ve bu isyanların bastırılması sırasında on binlerle ifade edilebilecek kadar insan öldürülmüştür. Birçok şehir ve beldelerde katliamlar vuku’ bulmuştur. Sivas şehri de bunlardan biridir. Bu isyanla uğraşan Selçuklu Devleti hem ticari hem de siyasi anlamda karışıklık yaşamış ve ticarette ki etkisini kaybetmeye başlamıştır. Yine Mustafa Akdağ XIII. Yüzyılda Türkiye’nin daimi karışıklık içine düştüğünü ifade etmektedir.



Babailer İsyanı özellikle bilimsel açıdan şimdiye kadar -Ocak’ın çalışması hariç- yeterince araştırılmamıştır. Bu isyana ezen-ezilen mücadelesi olarak bakanlar isyanı, Anadolu’da sömürücülüğe karşı ilk önemli ve geniş kapsamlı halk hareketi olarak görmüşler, Baba İlyas’ı Selçuklu burjuvazisi tarafından sömürülen Türkmen kitlelerini kurtarmak için ayaklanan bir halk lideri olarak takdim etmişlerdir. Bazen de isyan tipik bir köylü hareketi olarak görülmüştür.



Baba, Türkmenlere Selçuklu devletinin yıkılacağını ve yeni bir devlet kurulacağını vaat ediyordu. Babailer isyanında Türkmen boylarının da bir kısmı yer almıştır. O dönemde Türkmenlerin Baba İlyas’a bağlılıklarından dolayı kendilerine Babailer denmiştir. Bu isyan tipik köylü isyanı olarak ta görülür.



1240 yılında patlak veren Babai İsyanının temelde Selçukluların temsil ettiği resmi anlayışa karşı milli bir ayaklanma olduğu ve bu isyandan sonra Türkmenlerin Şii-Batıni unsurların etkisinde daha çok kalmış olabilecekleri söylenebilir.



Babailik, Osmanlı Devleti’nin teşekkülü döneminde Geyikli Baba, Abdal Murat, Doğulu Baba gibi alperenler vasıtasıyla etkili olmuştur. Baba İshak isyanı sonucunda Babai ismi hoş karşılanmamış ve itibar kaybına bürünmüştür. İtibar kazanmak için Babai ismini kullanmayan Babailer, kendilerini XIV. asrın ilk yarısında vefat eden Hacı Bektaşi-Veli (ö.738/1337–38)’ye nispet ederek Bektaşilik adıyla faaliyet yürütmüşlerdir.



Oysaki Hacı Bektaş Veli; mezhepler üstü adamdır, ayrım yapmaz, onda bütün insanlığa açılan bir kucak vardır. Bu kucak Kur’an ve Peygamber kaynaklı hizmeti amaçlayan insan sevgisiyle dolu bir kucaktır.



Aynı zamanda, bunlar, şehirlerde yaygın olan Fars kültürünün her türlü etkisinden uzak olarak, Türkçe konuşan “abdal” veya “dede-baba” unvanlarını taşıyan din büyüklerinin vaazlarını heyecanla dinlemiş ve anlatılanları Yaşamaya çalışmışlardır.



Baba İshak taraftarlarının yanında, Anadolu’da çok sayıda Kalenderilik, Haydarilik, Cevlakilik ve Hurufilik gibi birçok Batıni zümreler bulunmaktaydı. Baba İshak’ın müritleri kendisine “Baba Resul” veya “Baba Resulullah” demekte ve ona peygamber nazarıyla bakmaktaydılar. İdam edildiğinde onun öldürülmediğine, bilakis yardım getirmek için göğe çıktığına inanmaktaydılar.



Bu tür tespitlerin yanı sıra, kaynaklarda Baba İshak’ın zühdü bir yaşam sürdüğü, sürekli oruç tuttuğu, kimseden bir şey almadığı ve istemediği, çobanlık yaptığı esnada hayvanlara son derece şefkatli davrandığı, herhangi bir problemi olan kişilere yardım ettiği ve zaviyesinde ibadetle iştigal ettiği şeklinde rivayetler de bulunmaktadır. Bu özelliklerinden dolayı, Halkın kendisine veli nazarı ile baktığı ifade edilmektedir.



Baba İshak’ın bazı yanlış dini inançları olmakla birlikte, isyan etmesindeki en büyük etken, o dönemdeki idarecilerin halkla yakın temas kuramaması, halkın sorunlarıyla ilgilenmemesi, onların beklentilerine cevap verememesi, yapılan bazı haksızlıklar, özellikle de II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in sefih bir hayat sürmesi ve kötü idaresidir.



Bu isyanın Sadrettin Konevi döneminde olduğu ve Sadrettin Konevi’nin bu isyana tavır koyduğu da bilinmektedir.



Bu dönemde ki mezhebi hareketlere bakarsak;



Anadolu’da yaşayan Müslüman halkın arasında var olan en önemli dini farklılığın,



Şehirlerde yaşayan halk ile göçebe Türkmenler arasındaki anlayış farklılığı olduğunu biliyoruz. Bu anlayış farklılığı sonraki dönemlerde de devam etmiş ve Anadolu’da resmi Sünni din anlayışı dışında farklı bir Müslümanlık anlayışı oluşmuştur. Zaman içerisinde bu din anlayışı farklılığı, topluluklar ve devletle göçebe Türkmenler arasında bir takım mücadelelere sebebiyet vermiştir. Şehirli halkın, göçebeleri küçük görmeleri, şehirli ile göçebeyi ayırt etmek için göçebeler hakkında “Akılsız Türkler” “Pis Türkler” “İsyancı Dinsiz Türkler” gibi suçlamalarda bulunmaları taraflar arasında bir kopukluğu oluşturmuştur.



Yine devletin toprak rejimindeki uygulamaları, koymuş olduğu ağır vergiler ve kimi devlet yöneticilerinin Türkmenlere kötü davranmaları Türkmenlerle Selçuklu yönetimi arasında bir mücadelenin oluşmasına zemin hazırlamıştır.



Anadolu Selçuklularında var olan bu toplumsal anlayış farklılığı, Türkmenler arasında



Resmi Sünni anlayışın dışında bir anlayışın kabul edilip yayılması için her türlü ortamı müsait



hale getirmiştir. Bu mücadele, neticede Türkmenlerin Selçuklu yönetimine karşı isyan etmelerine kadar varmıştır.



Günümüzde bu konuda tartışılan husus, bu isyanın temelinde var olan birtakım sosyal ve ekonomik sebeplerin yanında, dini anlayış farklılığından doğan herhangi bir etkenin de olup olmadığıdır. Bazı araştırmacılar, Türkmenlerin bu rahatsızlığını örneğin, Babai İsyanında olduğu gibi, Selçuklu yönetiminin uyguladığı haksız uygulamalara karşı halkın tabii bir tepkisi olarak değerlendirmekte ve bu olayın temelinde din ve mezheple ilgili bir sebebin olmadığını ifade etmektedirler.



Bu görüşe göre, Babai hareketini başlatanlar ve bu harekete katılanlar Sünnilerdir. Selçuklu yönetiminin zulmüne karşı çıkmışlardır. Selçuklu yönetimi ise, savaşmayı meşrulaştırmak için bunlara “Rafızi”, “Harici” gibi çağrışımlar veren bir takım Sünnilik dışı isnatlarda bulunmuştur. Bazı araştırmacılar ise, bu isyanın temelinde diğer sosyal ve ekonomik sebeplerin yanında din anlayışının da etkili olduğunu ileri sürmektedirler. Bu anlayışta olanlara göre bu isyanı başlatanlar Şiiliğe meyyaldirler. İsyana katılan Türkmenler de zaten Sünnilik dışı bir Müslümanlık anlayışına tabi olarak yaşamaktaydılar.



Böylece bu isyanın dini anlayış farklılığından kaynaklandığı kimi yazarlar tarafından özellikle vurgulanmaktadır. Bu dönemde, Anadolu’da var olan Şii-Batıni mezheplerin faaliyetleri hakkında kesin bir şey söylenmemekle beraber, Türkmenlerin, özellikle de Babailer İsyanını başlatan Baba İshak ve Baba Resul’ün Şiilikle ilgilerinin olup olmadığı meselesi de önemli görülmektedir. Çünkü Baba İlyas’ın Türkmenleri etkilediği muhakkaktır. Ancak Türkmenlere neler öğrettiğine dair bugün birinci elden bilgilere sahip değiliz.



XIII. Yüzyılda Selçuklu yönetiminin Sünni olmasına rağmen, Türkmenlerin atalarından kalan inanışları devam ettirmelerinde, Şiiliğe dönük bir propagandanın da etkili olması mümkün görülebilir.



Şiilik veya Sünnilik dışında, hareket ettiğini farz ettiğimiz, Babailer hareketi dışında,



Anadolu’da resmi anlayışa karşı oluşan bir tepki hareketi yaşanmamıştır.



Bilindiği gibi, Türklerin İslamiyetçi kabul ettiği ve İran’a göç ettiği yıllarda, aralarında Sünni davetçilerin Yanında Şii davetçilerin de bulunmasından hareketle, Türkler arasında Sünnilik kadar Şiiliğin de benimsenmiş olması mümkündür. Sonradan Abbasiler zamanında Türklerin Sünniliği seçtiği ve Selçuklu Devleti’nin de Sünniliği resmi din anlayışı olarak benimseyip koruduğu bilinmektedir.



Ayrıca Anadolu’da Moğolların Şiiliğe yardım etmiş olmaları düşünülebilir. İlhanlıların ise, çoğunlukla Müslüman olmadıklarından dolayı mezhepler arasında tarafsız kalmış olmaları mümkündür. Bundan da resmî anlayış olan Sünniliğin menfi yönde etkilendiğini düşünebiliriz. XIV. yüzyılda Moğolların halk bazında Sünni Müslümanlığı kabul etmeleri yanında hükümdarların Şiiliğe meyyal görünmeleri Anadolu’da Şiiliğin gelişmesine yardımcı olmuştur denilebilir.



Şiiliğin Anadolu’da Moğolların Anadolu’yu istila etmeleri ile yayılma imkanı bulduğu bir gerçektir. Ancak bundan önce Anadolu’da bir Şii hareketinin olup olmadığını belirtmek zordur. Belki bunu takip eden iki yüz yıl içinde Doğu Anadolu’daki Türkmenler arasında Şiiliğin bazı izlerini bulmak mümkündür. Yine Anadolu Moğollar döneminde de önceden olduğu gibi bir Müslüman ülke olarak varlığını devam ettirmiştir. Moğolların, önceleri mezheplerle ilgisizliğinden dolayı, Şiiler Selçuklular zamanında bulamadıkları propaganda imkanını bulmuşlardır. Buna rağmen Anadolu'da bu dönemde Sünnilik ile Şiilik arasındaki farklılıkların pekiyi anlaşılmadığı kanaatindeyiz.



Netice itibariyle XVI. Yüzyılda İran’da kurulan Safevi’lere kadar, Anadolu’da daha önce buralara sızmış birtakım Şii unsurlar olmakla beraber, durumun pek net olmadığı ve hiçbir kimsenin kendisini Şii sayarak Sünniliğe karşı olduğunu ifade etmediği bilinmektedir. Ne cahil halk içerisinde ve ne de tutucu ve din dışı eğilimler arasında herhangi bir inanç ayırımının yapıldığı ve ne de daha kültürlü çevrelerde Şiiliğe ve Sünniliğe ait öğelerin her zaman net bir biçimde ortaya konduğu görülmemiştir.



Bu durumun, İran’da Saf eviler tarafından Şiiliğin resmi mezhep olarak benimsenip ve Anadolu’ya ihraç edilmeye başlanmasına kadar devam ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Ayrıca Anadolu’da yaşayan halk arasında Şiilikten bağımsız olarak çoğu tasavvufi çevrelerde görülen Hz. Ali ve Ehli-i Beyt ile ilgili sevgiyi de doktrine bir Şiilik olarak görmek doğru olmaz kanaatindeyiz.



Anadolu’daki Türkmenler arasında yaygın olan Hz. Ali inancı ile X. Yüzyılın başlarında bazı Türklerin Hz. Ali konusunda aşırıya gitmeleri arasında belirgin bir fark vardır. Anadolu’da yaygın olan Hz. Ali inancının resmi Sünni anlayışa tam anlamıyla uymadığı, Türkmenlerin Hz. Ali’ye bazı düşünce tarzları ile daha fazla sempati duydukları görülmüştür. Bunlara rağmen Türkmenler, Sünnilik ve Şiilik gibi inançlarla ilgili tartışmalardan çok uzak bir şekilde, Türkmen babalarının öğrettiklerine tabi olmuşlardır denilebilir.



Yine bu arada; Göynük, farklı eğilimli iki tarikata; Bayramiliğe ve onun içinden çıkan Melamiliğe ev sahipliği yapmış bir yerleşim yeri olarak dikkatleri üzerine çekmektedir.



Her iki tarikatın çevresinde toplanan müritlerin ve tarafların varlığı göz önüne alındığında, Göynük'ün böyle bir tasavvufi potansiyele nasıl sahip olduğu sorusu akla gelmektedir. İşte bu sorunun cevabı araştırıldığında daha ilginç ve çarpıcı sonuçlarla karşılaşılmaktadır. Bu da Anadolu tarihi içinde önemli bir yeri olan ve aralarında yaklaşık 200 yıl bulunan iki büyük isyan sonrasında taraftarlarının bir kısmının Göynük'e yerleşmiş oldukları gerçeğidir. Bu isyanlardan ilki Anadolu Selçuklu Devletini sarsacak kadar etkili olan Babailer İsyanı diğeri ise oldukça geniş bir tabana yayılmış olan Şeyh Bedrettin İsyanıdır.



200 yıl ara ile merkezi otoriteye muhalif olan ve çıkardıkları isyanlarla devleti zor durumda bırakan bu grupların yerleşmek üzere Göynük'ü seçmiş olmaları ve Göynük'ün Heterodoks gruplara ev sahipliği yapmış olması ilginçtir.



Şeyh Bedrettin taraftarlarının Göynük'e gelmelerinde; Baba-i İsyanı sonrası bu isyana taraftar olanların Göynük'e sığınmış olmaları nedeniyle burada mevcut bir insan potansiyelinin varlığı ve Babailerle Bedreddini’lerin fikir birliği etkili olmalıdır.



Bu bakıştan sonra isyana geçebiliriz.



Baba İshak, Türkmenlere uğradıkları haksızlıkları anlatıyor, buna karşılık Selçuklu Devleti ileri gelenleri ile zenginlerin ahlak kurallarından ne kadar uzaklaştıklarını açıklıyordu. Kendilerinin de diğer insanlar gibi eşit haklara sahip olduklarını fakat haklarının bu azınlıklar tarafından gasp edildiğini bildiriyordu. Baba İshak, Selçuklu Devletinin yıkılacağını onun yerine yeni bir düzenin kurulacağını Türkmenlere va’dediyordu. Bunun için Türkmenler dışında öteki etnik ve dinsel gruplara da çağrıda bulunuyordu.



İbn-i Bibi’ye göre Baba Resul propagandalarında elde edilecek mal ve ganimetlerin isyana katılanlar arasında ortaklaşa pay edileceğini, isyana katılmayanların ise hiç acımadan öldürüleceğini, özellikle vurguluyor ve bu mesajın herkes tarafından duyulmasını sağlıyordu. Filan ayın filan gününde harekete geçin, şeklinde ayaklanmanın tarihini de belirlemişti. Baba İlyas, Türkmenler arasına gönderdiği halifeleri aracığıyla onların memnuniyetsizlik duygularını tahrik etmekten de geri durmuyordu.



Babai isyanını nakleden kaynakların hemen tamamı, olayların Baba İshak tarafından Maraş ve Elbistan mıntıkasında girişilen faaliyetlerle başladığını haber verirler. Halbuki bazı XV. Ve XVI. Yüzyıl Osmanlı kayıtları, şüphesiz daha eski kaynaklara dayanarak, ilk teşebbüsün Baba İlyas üzerine ansızın saldırmakla Selçuklu Sultanından geldiğini belirtirler. Onlara göre Sultan, uzun zamandan beri Baba İlyas’ın müritleriyle bir ayaklanmaya girişeceğinden şüphelendiği için şeyhin hareketlerine meydan vermeden askerlerini onun üzerine saldırtmıştır.



Hatta XIX. yüzyıl tarihçilerinden Hayrullah Efendi, ortalıkta baba İlyas’ın Selçuklu tahtını ele geçirmek maksadıyla harekete geçeceğine dair, dedikodular dolaştığını duyan Sultan’ın Amasya’ya saldırı düzenlediğini yazmaktadır. Baba İlyas’ın Amasya’ya sığınması ve Selçuklu askerlerinin Amasya’yı kuşatması üzerine o sırada Kefersüd’de bulunan Baba İshak vergi toplayıcılarla giriştiği bir tartışmayı ileri sürerek toplumu kümeleri ile birlikte ayaklandı. Baba İshak ve büyük çoğunluğu Türkmenlerden oluşan ordusu, önce Kafersüdü işgal ettiler, sonra Adıyaman, Gerger ve Kahta’yı ele geçirdiler. Yollarının üstüne her yeri ve her şeyi yağmalayarak Malatya’ya doğru ilerlediler.



Malatya Valisi Muzafferüddin Alişir kendi garnizonunun yetersiz olduğunu anlayarak şehirden topladığı gönüllülerle Malatya dışına çıktı ve Babaileri orada karşıladı. Büyük bir bozguna uğrayarak şehre sığındı. Kürtlerden ve Germiyanlı’lardan yeni kuvvetler oluşturdu. Fakat Elbistan’da yapılan ikinci savaşta da bozguna uğradı.



Babailer; erkek-kadın ve çocuklardan oluşan büyük bir kalabalık halinde Amasya’ya doğru ilerlemeye devam ederken yol boyunca kendilerine katılan göçebe ve köylülerle bir çığ gibi büyüdüler. Bu arada Sivas’a gönderdikleri büyük bir grup şehir garnizonunun ve İğdişlerin şehri savunmalarına karşılık şehri ele geçirmeyi başardı. Amasya’ya yaklaştıklarında Selçuklu Sultanı II. Gıyasettin Keyhüsrev Konya’yı güvenli görmeyerek ailesini ve hazinesini alarak Kubadabad sarayına kaçtı ve büyük bir Selçuklu ordusunu Babailer üzerine gönderdi.



Bütün bunlar olurken Baba Resül hala Amasya Kalesinde bulunuyordu. Üstüne gelen kuvvetlere karşı savunma tedbirleri alırken Hacı Mübariziddin Armağan Şah kendisini bastırdı. Baba Resül ve adamları şiddetle karşı koymalarına rağmen ağır bir yenilgi aldılar. Baba İlyas yaralı olarak yakalandı ve idam edildi. Cesedi gün boyunca surlarda asılı kaldı. Daha sonra Hacı Mübareziddin onu parçalara ayırttı. Amacı onun hiç sanıldığı gibi insanüstü kuvvetlere sahip bir varlık olmadığını taraftarlarına göstermekti.



Baba İlyas bazı kaynaklara göre çatışırken, bazı kaynaklara göre yaralarından dolayı bir süre sonra, başka kaynağa göre de asılarak ölmüştür. Bu olaydan kısa bir süre sonra Amasya önlerine gelen Babailer, Baba İlyas’ın verdiği hırsla, Selçuklu ordusunu bir kere daha bozguna uğratarak Hacı Mübariziddin Armağan Şah’ı öldürdüler.



Artık önlerindeki hedef Konya idi. Erzurum sınır boylarından getirtilen bir Selçuklu ordusunu Kayseri yakınlarında dağıtarak Kırşehir’e doğru ilerlemeye başladılar ve Malya ovasında konakladılar. Bu çatışmalar sırasında II. Gıyasettin bu iş için hazinesini kullanarak Emir Necmüddin komutasında 1000 kadar ağır zırhlı, ücretli Frank askerini de içeren, Kürtler ve Gürcülerden de oluşan ordusunu hazırladı. Nihayet 1239–1240 yılında iki kuvvet Malya ovasında savaş nizamı aldılar. İlk saldırı Babailerden geldi, fakat bunların temel silahları ok ve yaydı, düşmanının yenileceğini görerek hırsla saldıran Selçuklu ordusu karşısında bozguna uğradılar, kadın ve çocuklar hariç 4 bin Babai kılıçtan geçirildi. Bu sırada Baba İshak da öldürüldü ve 600 kişi esir edildi.



Bazı yazarlara göre Baba İlyas İsyan olayının tamamen dışında tutulmuştur. Görünüşe göre bu eğilim H. Hüsamettin tarafından benimsenmiş ve daha sonrakilerce takip olunmuştur. Ona göre Baba İlyas hiçbir zaman Baba İshak’ın yaptıklarını tasvip etmemiş, hatta sonuna kadar halifesine karşı koymuştur.



XII. yüzyıl Anadolu’sunu değil Türk dini tarihini de uzun süre etkileyecek, etkileri uzun yıllar silinmeyecek olan büyük Türkmen isyanı (Baba İlyas veya Baba Resul isyanı) elbette ki birden bire olmamıştır. Her ne kadar bazı araştırmacılar Türkmenlerin tabiatlarında isyankârlık yattığını söylüyorlarsa da isyanların sebepleri incelendiğinde anlaşılabilir tarafların olduğunu söylemek, taraf tutmak anlamına gelmemelidir.



Hem Büyük Selçukluların kurulmasında hem Anadolu Selçuklularının kurulmasında etkin bir rol oynayan Türkmenler, iyi bir siyaset takip edildiğinde ustalıkla yararlanılabilecek bir topluluk olarak görülmüştür.



Türkmenlerin altın yılları I. Alâeddin Keykubad’ın hüküm sürdüğü yıllardır. Oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in bir hileyle zehirletip öldürttüğü bu hükümdarın iyi siyaseti sayesinde Türkmenler uzun yıllar barış içerisinde yaşamışlardır. II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in devlet işlerinden el etek çekmesi bütün yetkilerini veziri Sadeddin Köpek’e devretmesi devlet işlerinin bozulmasına saray ve çevresinin hızla İranlılaşmasına, Acem kültürünün ön plana çıkmasına sebep olmuştur. Ordudaki Harezmi Türkmen komutanlar görevlerinden alınıp, ağır vergiler, konulmuş mültezimler halkı ezmeye başlamışlardır.



XII. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren Anadolu Selçukluları’nda toprak rejimi de bozulmaya başlamıştır. Askeri İkta sistemine dayanan toprak rejiminde toprağın işlenmesi ve geliri önceleri Türkmen beylerine ve komutanlarına verilirken Sadetin Köpek’in işleri ele almasıyla seyir değişmiştir.



Toprak rejiminin değişmesi toprakların “evlatlık vakıf” hâline getirilmesi Türkmenlerin hayvanlarını otlatacak mera ve kışı geçirecek kışlık bulma konusunda güçlüklerle karşılaşmalarına sebep olmuştur.



İsyanın nedenlerine baktığımızda; Anadolu’ya gelen Türkmenler daha Orta Asya’da iken yerleşik halkın benimsediği İslam anlayışına uymayan Müslümanlığı yaşıyorlardı. Sürdürmekte oldukları devamlı seyir hâlindeki hayatları kitabi Müslümanlığın gereklerini kavramaya ve dolayısıyla yerine getirmeye müsait değildir. Sünni İslam’ın karmaşık ve anlaşılması güç bir takım inançlarını önemsemeyen,



İslam’ın ince ve karmaşık teolojik konularıyla hiç ilgilenmeyen, ama okuma yazma dahi bilmeyen Türkmen babalarının geleneksel inançlarıyla karışık kendilerine uygun gelen, tasavvufun basitleştirilmiş fikirleriyle yorumlanmış Müslümanlık anlayışına yönelen Türkmenler, hem yerleşik halkın hem yönetimin hem de Sünni din âlimlerinin hedefindeki kitle konumundaydılar. Mensubu bulundukları kabilelerin şefleri, reisleri de olan baba, dede, abdal unvanlı kişiler, aynı zamanda dinî reis görevini de üstlenmişlerdir.



Bu dedeler, babalar maddi-manevi hayatın bütün yönleriyle uğraşıyorlar, hastaları iyileştiriyorlar, aile içi huzursuzlukları gideriyorlar, ticari hayatı şekillendiriyorlar, dini vecibelerin yerine getirilmesini sağlıyorlardı. İçlerinde yaşadıkları ve yönettikleri kabilelerin başında din adamı, büyücü, hakim ve şair kimliğini bir araya toplayan bu reisler; İslam öncesi eski efsaneleri İslami evliya menkıbeleri şeklinde devam ettirmekteydiler.



1240 yılında ayaklanan ve tam on iki kez devletin ordularını yenip başkente yürüyen Türkmenler elbette birden bire ve sadece yağma için ayaklanmamışlardır. Malya ovasında son olarak ücretli Frenk askerlerinin de yardımıyla mağlup edilen Türkmenler kadın, erkek, çocuk denmeden öldürülmüşlerdir.



Savaş sonrasında yenilip öldürülen Baba İlyas, inananları tarafından “boz atının üstünde göklere doğru gözden kaybolarak çıkmış ve bir gün inip kötülükleri yok edeceğine inanılmıştır. Tıpkı bir şaman, bir Mesih gibi. Daha sonraki birçok ayaklanmada isyancılar bu özellikleri kendilerinde topladıklarını iddia ederek bunu kullanmışlardır.



Babai Türkmenlerinin inançlarının Bektaşiler ve Alevilere geçmek suretiyle günümüze kadar geldiğini söylemek mümkündür. İsyandan sonra Anadolu’nun dört bir yanına dağılan Baba İlyas’ın halifeleri (Sarı Saltık, Barak Baba, Aybek Baba, Tapduk Baba-Emre, Hacı Bektaş Velî) özellikle Anadolu’nun batı bölgelerinde kurulan Türkmen beyliklerinde-daha çok Osmanlı Beyliği- büyük fetih hareketlerine katılmışlardır. Abdalan-ı Rum adıyla XV. yüzyılda Bektaşiliğin ve Aleviliğin teşekkülünde tarihi rol oynamışlardır. Diğer taraftan Babaîlerin bugünkü Alevilerin yapısını tam manasıyla yansıttığını söylemek de mümkün değildir. XIII yüzyılın siyasi ve sosyal düzeninin bozukluğuna rağmen eski Türk ‘akıncılık’ ve ‘alp’ geleneğinin, Arap ve İran fütüvvet idealiyle İslami bir sentez içinde birleşip Anadolu’da ortaya çıkan kurumlaşmış şekli olan Ahilik, örgütleniş biçiminin farklılığı dolayısıyla Mevlevilik, Rifailik, Kadirilik, Halvetilik ve Bektaşilik ile doğrudan ilişki içinde olmuştur.



Gerek Alevilik ve gerekse Bektaşilik, Ahiliğin XIII yüzyıl zaviye geleneğinden adap ve erkân olarak pek çok unsur ve inanç motifi almıştır. Temel inanç ve ibadetlerin yanında kırklar cemiyle ilgili rivayetler, yol atası ve yol kardeşliği/musahiplik merasimi; her talibin iki yol arkadaşı, bir de yol atası tutmaya zorunlu olmasıdır. Şedd (kuşak) bağlama, hırka, taç gibi unsurlarla ilgili kabuller; merasimlerde okunan dua ve Gülbenk’ler, Taliblerin bilmesi gereken sual ve cevaplar, Hz. Ali, on iki imam ve on dört masumla ilgili kabuller bunların arasındadır.



BABAİLİK



Kafarsud’lu (Yakut’ta Kafarsud) Türkmen Sufi Baba İshak’ın önderlik ettiği söylenilen bu Sufi hareketiyle ilişkili olarak, çağdaş tarihçiler bazen onun bir lider olduğu, bazen de Baba İlyas’ın bir lider olduğundan söz ettiler. 640/1242’de Malatya’da bulunan İbn’ul-İbri, (Yani Gregorius Bar Hebraeus 683/1284),’Baba’ olarak isimlendirilen, lider Baba İshak’ın Malatya ve Türk-Suriye sınırlarındaki Türkmen’lerin liderinin elçisi olduğuna işaret eder. Baba İlyas’dan Babailerin bir lideri olarak bahseden bu görüş, Karamani 1010/1610–1611 tarafından desteklenmektedir. Diğer taraftan 679/1280 tarihinde “Tarih”ini yazan İbn Bibi, Baba İshak’ı bir lider olarak ve daha sonra Sultan Keyhusrev tarafından affedildiği söylenilen Baba İlyas’ı da onun bir yandaşı olarak kabul etmiştir.



Öyle görünüyor ki, kurucu Baba İlyas, planlayıcı, yaratıcı ve aktif lider de Türkmen destekçilerini bir savaşçı olarak harekete geçirmede ve tasarlamada onun adamlarına yardım etmekle yakın ilişkiler kuran Baba İshak’tı. İsyan başarısız olunca, Baba İlyas gerçekten eylemle ilgili hiçbir şey yapmadığı gerekçesiyle affedildi. Hiç kimse gerçekte onun manevi üstünlüğü aleyhinde değildi. Bununla beraber bu Sufi hareketin lideri, Fars Sisteminin tipik bir düzenini meydana getirdi. Buna ilaveten, Köprülüzade, Baba İlyas’ın Cengiz Han’ın zaferinden sonra Türkiye’ye göç eden ve 628/123 Türkiye’de popüler olmaya başlayan bir Horasan Sufisi olduğu şeklinde benim düşüncemi doğrulayan bir görüş kaydeder. Bununla birlikte bunların içindeki en tuhaf fikir Baba İlyas’ın, Baba İshak’ın önceki ismi olduğu şeklindeki asılsız bir düşünceydi.



Bütün bu olaylarda lider, Baba (yani Danişmentli’lerinkini anımsatan halk vaizi, öğretmen veya daha çok baba) veya Baba Resul olarak isimlendirilir. Onun fanatik ve sadık taraftarlarının onu Baba Resulullah (Allah’ın elçisi) diye çağırdıkları söylenmektedir. Sıbt İbnu’l-Cevzi (654/1256) babanın tabilerinin parolasının, Allah’tan başka İlah’ın olmadığı ve Baba’nın Allah’ın velisi (Lailahe illallah baba veliyyullah),olduğuna işaret ettiği eklenmektedir. Köprülüzade, Baba’nın kendisini Emiru’l-Müminin olarak isimlendirdiğini ifade etmektedir. Hz.Muhammed’in peygamberliğini göz önünde bulundurularak sadettin el-Hamevi’nin peygamberliğini değerlendirirsek, Babai’nin peygamberliğini İslam’dan bağımsız bir şeriat olarak takdim etmeyi kastetmemişti. Bununla birlikte bu fikir, Sufi çevrelerde iyi bilinmekteydi. Sadreddin el-Konevi’nin arkasında namaz kılan Rumi bizzat şöyle demiştir; “Kim Allah’tan korkan bir liderin arkasında namaz kılarsa, sanki Peygamber’in arkasında namaz kılmış gibidir.”



İbn Bibi’de Babai liderlerinin Baba’nın gerçek peygamberliğinin yanlışlığını doğrulayan dört halife örneğini takip ettiklerini iddia ettiğini ifade etmiştir. Doktrinler meselesinde, Babai liderin kendisiyle takipçilerinin güveni ve tasdikini kazanmaya çalıştığı bir taktik olarak mucize gösterme ve Sufi arınmasını uygulama şeklindeki bilindik formu, kabul ettiği ifade edilir. Taraftarlarının kişisel işlerine ilgi duymakla, hatta kendi yazılmış dualarıyla erkeği kadınlarıyla barıştırmasında Baba, halkın gözünde ideal bir şahsiyetti. Bütün bunlar Babai’lerin dışındakilerinin, ekonomik bir mantıkla fakir Türkmen halkının ihtiyaçlarını karşılaması ve onları toplu bir biçimde lider, aziz ve reformcu olarak Baba’ya doğru yönelten yağmalanıp öldürüleceği şeklinde desteklenmektedir. Dikkat çekici bir biçimde önceki liderlerden farklı olarak Baba, liderlerinin ölümünden sonra mücadelelerini devam ettirecek olan ulûhiyetin bir türü olarak kendi nefislerini inkâr etmeyi takipçilerine kabul ettirecek bir düşünce olan kendi ölümünü tartışmaya açmıştır.



Burada ifade edilmelidir ki Babai hareketi, bütün Türk halkı arasında çok yaygındı. Selçuklular Türklerin hareketlerine yönelik büyük saygı ve inançları yüzünden, Baba İshak’la mücadelelerinde büyük güçlüklerle karşılaştılar. Öyle görünüyor ki böyle bir hareketin içinde bulunmanın gayri ahlaki düşünülmesi bir tarafa, Selçuklu askerleri bile Baba İshak’ın ordusunun yenilemez oluşunu düşünmüşlerdir. Muhtemelen bundan dolayıdır ki hükümet ordunun öncü kuvvetlerini oluşturmak için Frenk askerlerini kullanmıştır.



Bununla birlikte Babailer pek çok kez muzaffer olup, birkaç şehir işgal ettikten sonra, hareketleri ağır bir yenilgiyle sona erdi. Kırşehir civarında durdurulmuşlardır. Aynı şekilde sonuçlar farklı biçimlerde gösterilir. İbnu’l-İbri, Baba İlyas’ın ve onun komutanı İshak’ın hapsedildiğini ve sonra asıldığını ifade etmektedir. İbn Bibi, Baba İshak’ın kesin bir savaşın başlangıcından önce, suikasta uğradığını ve bütün taraftarlarının öldürüldüğüne işaret etmiştir. Köprülüzade, Baba İlyas’ın savaşta hayatta olduğunu ve Sultan Keyhüsrev tarafından affedildiğini ileri sürdü.



Tatarlar, halkı Türkiye’ye doğru sürdüğünde, bu hareketin Baba İlyas’ın ana yurdu Horasan’da mevcut Şiiliğin Batıni unsurları üzerine kurulmuş olduğu vurgulanmıştır.



Bununla beraber, daha önce de ifade edildiği gibi, Baba İlyas’ın yaşadığı Halep ve çevresi, İsmaili’lerin ikamet ettiği yer olarak bilinmektedir. Fakat bu özel konunun araştırmacıları, Babai hareketini aşırı Şiilikten, bu harekete Şii bir yapıyla Sufi bir görünüm kazandıran bir tutumdan kaynaklandığı düşüncesiyle, hemen hemen müttefiktirler. Son olarak, bu birleşim İslam dünyasında özellikle Fars’taki bütün Sufi hareketlerinde kendine yer bulmuştur. Unutulmamalıdır ki bu hareketin ana gayesi siyasidir. Tatarlar, Türkmenleri memleketlerinden attıkların da, Türkmenler yeni ülkelerinde kendi devletlerini kurma gayreti içindeydi. Gayretli insanlar, kendi ideallerine göre bu arzuyu şekillendirmede önceliği ele almaya çalıştılar. Siyasi yozlaşma, dini ve ekonomik huzursuzluk, insanların bu hareket için desteğini kazanmada etkenlerdi.



Bununla birlikte bu huzursuzluk, yalnızca Tatar işgaliyle sonuçlanacak olan Babai’nin mağlubiyetinden sonra iki yıl kadar sürdü. Baba İlyas’ın bir taraftarı olan Nura Sufi, velisinden aldığı Sufi fikirleri ile Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat’ı (616–634/1219–1237) cezb etmek için cesaretlendirildi ki sonuç olarak ona resmi bir görev verilmedi fakat daha sonra bir Selçuklu Sultanı ile evlendi. Türkmenlerin isteğiyle Nura’nın oğlu, Toros Dağlarının ulaşılamaz bir bölgesinde Karaman Devletini kurdu. Zamanı gelince bu devlet Selçuklu devletinin mirasını aldı ve onun siyasetini kabul etti. Siyasi şartların karmaşıklığı, Timur’un hâkimiyeti sona erdikten sonra, Osmanlı’nın ikinci kez yükselişinde, Osmanlılara katılana kadar devleti etkiledi.



Kerimuddin Mahmudi Aksarayi, o dönemdeki olaylar için ‘’Eğer anlatırsam bin gönül kan ağlar’ diyerek o dönemde yaşanan olayları anlamamıza neden olmaktadır.

toklucaktan haberler

dernek nedir.amaçları

TOKLUCAK DER .in ARIK DER ile ZARA DER. yanyana olan arsa ile ilğili bilgiler.. 1- konu hakkında gelişmeler.. 2- varılan durum 3- dernek üyelerinin konu hakkında bilgileri GEREKLİ BİLGİLER TOPARLANIP ..GELİŞMELER..SİZLERE DUYURULACAKTIR. MAİL. ADRESİM ..haloyildiz@gmail.com ..SİZLERİN ULAŞABİLDİĞİ BİLGİLERİ PAYLAŞIRSANIZ ..YAYINLARIZ. ERGÜN YILDIZ..

DERNEK NEDİR? NASIL KURULUR?

Derneğin tanımı

23.11.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5253 sayılı Dernekler Kanununun 2. maddesinde derneğin tanımı; " Dernek: Kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, en az yedi gerçek veya tüzel kişinin, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklarını” olarak yapılmıştır.

Kimler dernek kurabilir

Fiil ehliyetine sahip gerçek veya tüzel kişiler, önceden izin almaksızın dernek kurma hakkına sahiptir.

Dernek kurucusu olabilmeleri ile ilgili olarak, Türk Silâhlı Kuvvetleri ve kolluk kuvvetleri mensupları ile kamu kurum ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri hakkında özel kanunlarında getirilen kısıtlamalar saklıdır.

Ayrıca, onbeş yaşını bitiren ayırt etme gücüne sahip küçükler; toplumsal, ruhsal, ahlakî, bedensel ve zihinsel yetenekleri ile spor, eğitim ve öğretim haklarını, sosyal ve kültürel varlıklarını, aile yapısını ve özel yaşantılarını korumak ve geliştirmek amacıyla yasal temsilcilerinin yazılı izni ile çocuk dernekleri kurabilir veya kurulmuş çocuk derneklerine üye olabilirler.

Oniki yaşını bitiren küçükler yasal temsilcilerinin izni ile çocuk derneklerine üye olabilirler ancak yönetim ve denetim kurullarında görev alamazlar.

Çocuk derneklerine onsekiz yaşından büyükler kurucu veya üye olamazlar.

Dernek kurucusu olacak kişilerde aranan fiil ehliyetine ne şekilde sahip olunur.

4721 sayılı Türk Medeni Kanununda belirtildiği üzere; ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.

Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmamak: Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ve bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmamak yada bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkûm bulunmamaktır.

Ergin olmak: Onsekiz yaşını doldurmuş olmak veya onsekiz yaşın doldurmamış olduğu halde evlenmiş olmak yada onbeş yaşını doldurmuş küçüklerin kendi isteği ve velisinin rızasıyla mahkemece ergin kılınmış olmaktır.

Tüzel kişiler, kanuna ve kuruluş belgelerine göre gerekli organlara sahip olmakla, fiil ehliyetini kazanırlar. Tüzel kişinin iradesi, organları aracılığıyla açıklanır.

Dernekler özel hukuk tüzelkişisi olup, Türk Medeni Kanununun 48. maddesinde belirtilen tüm hak ve yetkilere sahiptir.

Hangi amaçla dernek kurulamaz

Anayasa ve kanunlarla açıkça yasaklanan amaçları veya konusu suç teşkil eden fiilleri gerçekleştirmek amacıyla dernek kurulamaz.

Derneğin amacı; kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir gayeyi gerçekleştirmeye yönelik, anlaşılabilir ve süreklilik arz etmelidir. Hukuka veya ahlâka aykırı olmamalıdır.

Derneğin kuruluş şekli

Dernekler, kuruluş bildirimini, dernek tüzüğünü ve gerekli belgeleri yerleşim yerinin bulunduğu yerin en büyük mülki amirine verdikleri anda tüzel kişilik kazanırlar.

Dernek tüzüğünün içeriği

Dernekler Mevzuatı gereğince derneğin tüzüğünde aşağıda gösterilen hususların belirtilmesi zorunludur:

a-Derneğin adı ve merkezi. (Derneğinizin adı, daha önce kurulmuş olan bir derneğin adından farklı olmak zorundadır. Dernek adını kontrol etmek için tıklayınız)

b-Derneğin amacı ve bu amacı gerçekleştirmek için dernekçe sürdürülecek çalışma konuları ve çalışma biçimleri ile faaliyet alanı.

c-Derneğe üye olma ve üyelikten çıkmanın şart ve şekilleri.

d-Genel kurulun toplanma şekli ve zamanı.

e-Genel kurulun görevleri, yetkileri, oy kullanma ve karar alma usul ve şekilleri.

f-Yönetim ve denetim kurullarının görev ve yetkileri, ne suretle seçileceği, asıl ve yedek üye sayısı.

g-Derneğin şubesinin bulunup bulunmayacağı, bulunacak ise şubelerin nasıl kurulacağı, görev ve yetkileri ile dernek genel kurulunda nasıl temsil edileceği.

h-Üyelerin ödeyecekleri giriş ve yıllık aidat miktarının belirlenme şekli.

ı-Derneğin gelir kaynakları.

i- Derneğin borçlanma usulleri.

j- Derneğin iç denetim şekilleri

k-Tüzüğün ne şekilde değiştirileceği.

l-Derneğin feshi halinde mal varlığının tasfiye şekli.

m-Dernek geçici yönetim kurulu üyelerinin adı, soyadı, görev ünvanı.

Dernek tüzüğünde kanunen belirtilmesi zorunlu hususlar dışında, Kanuna aykırı olmamak kaydıyla tüzükte yer alması istenilen diğer hükümler eklenebilir.

Örnek Dernek Tüzüğü İçin Tıklayınız.

Dernek kuruluşu için gerekli belgeler

Dernek kurucuları (en az yedi gerçek veya tüzel kişi) tarafından imzalanmış olan (Dernekler Yönetmeliği Ek-2’de bulunan) iki adet kuruluş bildirimi ve aşağıda belirtilen ekleri, derneğin kurulacağı yerin mülki idare amirliğine verilir.

a) Kurucular tarafından her sayfası imzalanmış üç adet dernek tüzüğü,

b) Kurucuların nüfus cüzdan fotokopisi,

c) Dernek kurucuları arasında tüzel kişiliklerin bulunması halinde; bu tüzel kişilerin unvanı, yerleşim yeri ve kuruluş belgesi ile tüzel kişiliklerin organları tarafından yetkilendirilen gerçek kişi de belirtilmek kaydıyla bu konuda alınmış kararın fotokopisi,

d) Kurucular arasında yabancı dernek veya dernek ve vakıf dışında kar amacı gütmeyen kuruluşlar bulunması halinde, bu tüzel kişilerin dernek kurucusu olabileceğini gösteren İçişleri Bakanlığınca verilmiş izin belgesi,

e) Kurucular arasında yabancı uyruklular varsa, bunların Türkiye'de yerleşme hakkına sahip olduklarını gösterir belgelerin fotokopileri,

f) Yazışma ve tebligatı almaya yetkili kişi veya kişilerin adı, soyadı, yerleşim yerlerini ve imzalarını belirten liste.

Büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerdeki dernek kuruluş işlemlerinde istenen belgeler birer arttırılarak verilir.

Dernekler, kuruluş bildirimi ve eklerini mülki idare amirliğine vermek suretiyle tüzel kişilik kazanırlar.

Çocuk derneklerine tüzel kişiler kurucu veya üye olamazlar, ayrıca çocuk derneklerinde kuruluş bildirimine, kurucu çocukların yasal temsilcilerinin izni eklenir.

Dernek kuruluş bildiriminin incelenmesi

Dernek kuruluş bildirimi ve belgelerin doğruluğu ile dernek tüzüğü, en büyük mülki amir tarafından altmış gün içinde dosya üzerinden incelenir.

Kuruluş bildiriminde, tüzükte ve kurucuların hukuki durumlarında kanuna aykırılık veya noksanlık tespit edildiği takdirde bunların giderilmesi veya tamamlanması derhal kuruculardan istenir. Bu istemin tebliğinden başlayarak otuz gün içinde belirtilen noksanlık tamamlanmaz ve kanuna aykırılık giderilmezse; en büyük mülki amir, yetkili asliye hukuk mahkemesinde derneğin feshi konusunda dava açması içir durumu Cumhuriyet savcılığına bildirir. Cumhuriyet savcısı mahkemeden derneğin faaliyetinin durdurulmasına karar verilmesini de isteyebilir.

Kuruluş bildiriminde, tüzükte ve belgelerde kanuna aykırılık veya noksanlık bulunmaz ya da bu aykırılık veya noksanlık belirli sürede giderilmiş bulunursa; keyfiyet derhal derneğe yazıyla bildirilir ve dernek, dernekler kütüğüne kaydedilir.

Derneğin zorunlu Organları hangileridir

Derneğin zorunlu organları, genel kurul, yönetim kurulu ve denetim kuruludur.

Dernekler zorunlu organları dışında başka organlar da oluşturabilirler. Ancak, bu organlara zorunlu organların görev, yetki ve sorumlulukları devredilemez.

Genel kurul, derneğin en yetkili karar organı olup; derneğe kayıtlı üyelerden oluşur. Genel kurul, dernek organlarını seçer ve derneğin diğer bir organına verilmemiş olan işleri görür.

Genel kurul, üyeliğe kabul ve üyelikten çıkarma hakkında son kararı verir, derneğin diğer organlarını denetler ve onları haklı sebeplerle her zaman görevden alabilir.

Yönetim kurulu, beş asıl ve beş yedek üyeden az olmamak üzere dernek tüzüğünde belirtilen sayıda üyeden oluşur.

Yönetim kurulu, derneğin yürütme ve temsil organıdır; bu görevini kanuna ve dernek tüzüğüne uygun olarak yerine getirir.

Temsil görevi, yönetim kurulunca, üyelerden birine veya bir üçüncü kişiye verilebilir.

Denetim kurulu, üç asıl ve üç yedek üyeden az olmamak üzere dernek tüzüğünde belirtilen sayıda üyeden oluşur.

Denetim kurulu, denetleme görevini, dernek tüzüğünde belirtilen esas ve usullere göre yapar; denetleme sonuçlarını bir raporla yönetim kuruluna ve genel kurula sunar.

Derneğin kuruluşundan sonra yapılması gereken işlemler

A- Defter tutulması

Dernekler tarafından tutulması zorunlu olan defterler temin edilerek kullanmaya başlanılmadan önce dernekler biriminden veya noterden onaylattırılmalıdır.

Dernekler aşağıda yazılı defterleri tutarlar.

a) İşletme hesabı esasında tutulacak defterler ve uyulacak esaslar aşağıdaki gibidir:

1) Karar Defteri: Yönetim kurulu kararları tarih ve numara sırasıyla bu deftere yazılır ve kararların altı toplantıya katılan üyelerce imzalanır.

2) Üye Kayıt Defteri: Derneğe üye olarak girenlerin kimlik bilgileri, derneğe giriş ve çıkış tarihleri bu deftere işlenir. Üyelerin ödedikleri giriş ve yıllık aidat miktarları bu deftere işlenebilir.

3) Evrak Kayıt Defteri: Gelen ve giden evraklar, tarih ve sıra numarası ile bu deftere kaydedilir. Gelen evrakın asılları ve giden evrakın kopyaları dosyalanır. Elektronik posta yoluyla gelen veya giden evraklar çıktısı alınmak suretiyle saklanır.

4) Demirbaş Defteri: Derneğe ait demirbaşların edinme tarihi ve şekli ile kullanıldıkları veya verildikleri yerler ve kullanım sürelerini dolduranların kayıttan düşürülmesi bu deftere işlenir.

5) İşletme Hesabı Defteri: Dernek adına alınan gelirler ve yapılan giderler açık ve düzenli olarak bu deftere işlenir.

6) Alındı Belgesi Kayıt Defteri : Alındı belgelerinin seri ve sıra numaraları, bu belgeleri alan ve iade edelerin adı, soyadı ve imzaları ile aldıkları ve iade ettikleri tarihler bu deftere işlenir.

b) Bilanço esasında tutulacak defterler ve uyulacak esaslar aşağıdaki gibidir:

1) (a) bendinin 1, 2, 3 ve 6 ncı alt bentlerinde kayıtlı defterleri bilanço esasında defter tutan dernekler de tutarlar.

2) Yevmiye Defteri, Büyük Defter ve Envanter Defteri: Bu defterlerin tutulma usulü ile kayıt şekli Vergi Usul Kanunu ile bu Kanununun Maliye Bakanlığına verdiği yetkiye istinaden yayımlanan Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğleri esaslarına göre yapılır.

Tutulacak defter ve kayıtların Türkçe olması zorunludur. Defterler mürekkepli kalemle yazılır.

Defterler bilgisayar ortamında da tutulabilir. Ancak form veya sürekli form şeklinde tutulacak defterler, kullanılmaya başlanmadan önce her bir sayfasına numara verilerek ve onaylatılarak kullanılabilir. Onaylı sayfalar kullanıldıktan sonra defter haline getirilerek muhafaza edilir.

Yevmiye defteri maddelerinde yapılan yanlışlar ancak muhasebe kurallarına göre düzeltilebilir. Diğer defter ve kayıtlara rakam ve yazılar yanlış yazıldığı takdirde düzeltmeler ancak yanlış rakam ve yazı okunacak şekilde çizilmek, üst veya yan tarafına veya ilgili bulunduğu hesaba doğrusu yazılmak suretiyle yapılabilir. Yanlış rakam ve yazının çizilmesi halinde, bu rakam ve yazıyı çizen tarafından paraflanır.

Defterlere geçirilen bir kayıt; kazımak, çizmek veya silmek suretiyle okunamaz hale getirilemez.

Karar defterinin sayfa sonunda imza için bırakılan bölümü hariç defterlerin satırları, çizilmeksizin boş bırakılamaz ve atlanamaz. Ciltli defterlerde, defter sayfaları ciltten koparılamaz. Tasdikli form veya sürekli form yapraklarının sırası bozulamaz ve bunlar yırtılamaz.

Derneklere ait belgeler, kaydedildikleri defterdeki kayıt sırasına uygun olarak numaralandırılır ve dosyalanarak saklanır.

Kayıt zamanı;

İşlemler, defterlere günlük olarak kaydedilir. Ancak, gelir ve gider kayıtları;

a) İşlemlerin, işin hacmine ve gereklerine uygun olarak muhasebe düzeni ve güvenliğini bozmayacak bir süre içinde kaydedilmesi şarttır. Bu gibi kayıtlar on günden fazla geciktirilmez.

b) Kayıtlarını devamlı olarak muhasebe fişleri ve bordro gibi yetkili amirlerin imza ve parafını taşıyan belgelere dayanarak tutan derneklerde, işlemlerin bunlara kaydedilmesi, deftere işlenmesi hükmündedir. Ancak bu kayıtlar, işlemlerin esas defterlere kırkbeş günden daha geç intikal ettirilmesine imkan vermez. Dernek defterlerinin denetim amacıyla istenmesi halinde, kırkbeş günlük sürenin dolması beklenmeden kayıtların işlenmesi zorunludur.

Hesap dönemi;

Derneklerde hesap dönemi bir takvim yılıdır. Hesap dönemi 1 Ocak’ta başlar ve 31 Aralık’ta sona erer. Yeni kurulan derneklerde hesap dönemi kuruluş tarihinde başlar ve 31 Aralık’ta sona erer.

Defterlerin ara tasdiki;

Bu defterlerin kullanılmasına sayfaları bitene kadar devam edilir ve defterlerin ara tasdiki yapılmaz. Ancak, bilanço esasına göre tutulan defterler ile form veya sürekli form yapraklı defterlerin, kullanılacağı yıldan önce gelen son ayda, her yıl yeniden tasdik ettirilmesi zorunludur.

B-Dernek gelirlerinin tahsilinde kullanılacak Alındı Belgelerinin bastırılması

Alındı belgelerinin biçimi;

Dernek gelirlerinin tahsilinde kullanılacak Alındı Belgeleri Dernekler Yönetmeliği 42. maddesinde belirtilen biçim ve ebatta yönetim kurulu kararıyla matbaaya bastırılır.

Alındı belgelerinin kontrolü;

Bastırılan alındı belgelerinin seri ve sıra numaraları ile diğer baskı işlerinde kusur bulunup bulunmadığı, sayman üyece kontrol edilir. Kontrolde hatalı olduğu ortaya çıkan cilt veya formlar geri verilerek aynı miktarda yenisi bastırılır. Alındı belgeleri, matbaadan sayman üye tarafından bir tutanak ile teslim alınır.

Alındı belgelerinin deftere kaydı;

Dernek saymanınca teslim alınan alındı belgelerinin tamamı, numarası en küçük olan alındı belgesi cildinden başlamak üzere defterin yalnızca başlangıç, bitiş ve serisi sütunları doldurularak, her bir satırda bir alındı belgesi cildi gösterilecek şekilde alt alta yazılmak suretiyle kaydedilir. Defterin diğer sütunları, alındı belgesi ciltlerinin gelir tahsil edecek kişilere teslim edilmesi veya teslim edilen alındı belgesi cildinin iade edilmesi sırasında doldurulur.

Alındı belgelerinin kullanımı;

Alındı belgeleri, gelir tahsil etme görev ve yetkisine sahip bulunanlara, sayman üyelerce imza karşılığı verilir ve kullanıldıktan sonra imza karşılığı geri alınır. Bu işlemler Alındı Belgesi Kayıt Defterinde gösterilir.

Alındı belgeleri, sabit boyalı sert veya sivri uçlu tükenmez kalemle okunaklı bir biçimde silintisiz ve kazıntısız olarak doldurulur. Ödemede bulunana asıl yaprak koparılarak verilir, koçan kısmı ciltte bırakılır. Düzenleme sırasında hata yapılırsa, hatalı belge yaprağı ödemede bulunana verilmez. Asıl ve koçan yaprakların üzerine “İPTAL” ibaresi yazılıp her ikisi koparılmadan ciltte bırakılır.

Form şeklinde bastırılan alındı belgeleri, elektronik sistemler aracılığıyla doldurulduktan sonra aslı ödemede bulunana verilir; sureti dosyasında muhafaza edilir.

C- Yetki belgesi düzenlenmesi

Dernek adına gelir tahsil edecek kişi veya kişiler, yetki süresi de belirtilmek suretiyle, yönetim kurulu kararı ile tespit edilir. Gelir tahsil edecek kişilerin açık kimliği, imzası ve fotoğraflarını ihtiva eden (Dernekler Yönetmeliği EK-19’da bulunan) “Yetki Belgesi” dernek tarafından üç nüsha olarak düzenlenerek, dernek yönetim kurulu başkanınca onaylanır. Yetki belgelerinin birer sureti dernekler birimlerine verilir.

Dernek adına gelir tahsil edecek kişiler, ancak adlarına düzenlenen yetki belgelerinin bir suretinin dernekler birimine verilmesinden itibaren gelir tahsil etmeye başlayabilirler

Yetki belgelerinin süresi, yönetim kurullarının görev süresi ile sınırlıdır. Yeni seçilen yönetim kurullarının, yetki belgelerini birinci fıkra esaslarına göre yenilemesi zorunludur. Yetki belgesinin süresinin bitmesi veya adına yetki belgesi düzenlenen kişinin görevinden ayrılması, ölümü, işine veya görevine son verilmesi, derneğin kendiliğinden dağıldığının tespit edilmesi veya fesih edilmesi gibi hallerde, verilmiş olan yetki belgelerinin dernek yönetim kuruluna bir hafta içinde teslimi zorunludur. Ayrıca, gelir toplama yetkisi yönetim kurulu kararı ile her zaman iptal edilebilir. Yetki belgesi ile ilgili değişiklikler yönetim kurulu başkanınca, onbeş gün içerisinde dernekler birimine bildirilir.

D -Gelir–Gider İşlemleri

Dernek gelirleri alındı belgesi ile tahsil edilir. Dernek gelirlerinin bankalar aracılığı ile tahsili halinde banka tarafından düzenlenen dekont veya hesap özeti gibi belgeler alındı belgesi yerine geçer.

Dernek adına gelir tahsil etmekle yetkili olan kişiler, tahsil ettikleri paraları otuz gün içerisinde dernek saymanına teslim ederler veya derneğin banka hesabına yatırırlar. Ancak, tahsilatı 2005 yılı için 1000.- YTL’yi (yeniden değerleme oranında artırılır) geçenler, 30 otuz günlük süreyi beklemeksizin tahsil ettikleri parayı en geç iki iş günü içinde dernek saymanına teslim ederler veya derneğin banka hesabına yatırırlar.

Dernek kasasında bulundurulabilecek para miktarı, ihtiyaçlar dikkate alınarak yönetim kurulunca belirlenir.

Dernek giderleri ise fatura, perakende satış fişi, serbest meslek makbuzu gibi harcama belgeleri ile yapılır. Ancak dernekler, Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesi kapsamında bulunan ödemeleri için Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre gider pusulası, bu kapsamda da bulunmayan ödemeleri için Gider Makbuzu düzenlerler.

Dernekler tarafından kişi, kurum veya kuruluşlara yapılacak bedelsiz mal ve hizmet teslimleri (Dernekler Yönetmeliği EK-15’te bulunan) Ayni Yardım Teslim Belgesi ile yapılır. Kişi, kurum veya kuruluşlar tarafından derneklere yapılacak bedelsiz mal ve hizmet teslimleri ise Ayni Bağış Alındı Belgesi ile kabul edilir.

Bu belgeler; Dernekler Yönetmeliğinde ((EK-13) (EK- 14) ve (EK- 15)’de) gösterilen biçim ve ebatta, müteselsil seri ve sıra numarası taşıyan, kendinden karbonlu elli asıl ve elli koçan yaprağından meydana gelen ciltler veya elektronik sistemler ve yazı makineleri aracılığıyla yazdırılacak form veya sürekli form şeklinde, dernekler tarafından bastırılır. Form veya sürekli form şeklinde bastırılacak belgelerin, belirtilen nitelikte olması zorunludur.

Saklama süresi;

Defterler hariç olmak üzere, dernekler tarafından kullanılan alındı belgeleri, harcama belgeleri ve diğer belgeler özel kanunlarda belirtilen süreler saklı kalmak üzere, kaydedildikleri defterlerdeki sayı ve tarih düzenine uygun olarak 5 yıl süreyle saklanır.

İşletme hesabı tablosu;

İşletme hesabı esasına göre kayıt tutan dernekler yıl sonlarında (31 Aralık) (Dernekler Yönetmeliği EK-16’da gösterilen biçimde) “İşletme Hesabı Tablosu” düzenlerler.

Bilanço esasına göre raporlama;

Bilanço esasına göre defter tutan derneklerin yıl sonlarında (31 Aralık), Maliye Bakanlığınca yayımlanan Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğlerini esas alarak bilanço ve gelir tablosunu düzenlemeleri yeterlidir.

E-Üye kayıt işlemleri

Derneğe üye olmaları Kanunla yasaklanmamış olan ve dernek tüzüğüne göre üye olma şartlarını taşıyan kişilerin derneğin yönetim kuruluna yapacakları yazılı üyelik başvuruları yönetim kurulunca görüşülerek en çok otuz gün içinde üyeliğe kabul veya isteğin reddi şeklinde karara bağlanıp, sonucu müracaat sahibine yazı ile duyurulması zorunludur. Derneğin, ilk genel kurul toplantısının yapılacağı tarihe kadar, dernek tüzüğünde sayıları belirtilen yönetim ve denetleme kuruları üye tam sayısının asıl ve yedeklerini oluşturabilecek sayıdan az olmamak üzere üye kayıt edilmesine ihtiyaç bulunmaktadır.

Yönetim kurulunca, karar defterinde alınan karar ile üyeliğe kabul edilmiş bulunanlar dernek üyesi olurlar. Üyeliğe kabul kararının tarih ve sayısı ile üyenin kimlik bilgileri ve aidat ödentileri üye kayıt defterine kayıt edilir.

Yazılı olarak yapılacak üyelik başvurusu, dernek yönetim kurulunca en çok otuz gün içinde karara bağlanır ve sonuç yazıyla başvuru sahibine bildirilir. Başvurusu kabul edilen üye, bu amaçla tutulacak deftere kaydedilir.

Üyelik için kanunda veya tüzükte aranılan nitelikleri sonradan kaybedenlerin dernek üyeliği kendiliğinden sona erer.

Hiç kimse, dernekte üye kalmaya zorlanamaz. Her üye yazılı olarak bildirmek kaydıyla, dernekten çıkma hakkına sahiptir.

Tüzükte üyelerin çıkarılma sebepleri gösterilebilir.

Tüzükte çıkarma düzenlenmemişse üye, ancak haklı sebeple çıkarılabilir. Bu çıkarma kararına, haklı sebep bulunmadığı ileri sürülerek itiraz edilebilir.

F- Genel kurul toplantısı

Derneğin, kuruluş işlemlerinde eksiklik ve kanuna aykırılık bulunmadığına ilişkin olarak mahallin mülki amirliğince yapılan yazılı bildirimi izleyen altı ay içinde dernekler ilk genel kurul toplantısını yapmak ve organlarını oluşturmakla yükümlüdürler.

Genel kurul;

a) Dernek tüzüğünde belli edilen zamanlarda olağan,

b) Yönetim veya denetim kurulunun gerekli gördüğü hallerde veya dernek üyelerinden beşte birinin yazılı isteği üzerine otuz gün içinde olağanüstü toplanır.

Genel kurul toplantıya yönetim kurulunca çağrılır.

Çağrı usulü;

Yönetim kurulu, dernek tüzüğüne göre genel kurula katılma hakkı bulunan üyelerin listesini düzenler. Genel kurula katılma hakkı bulunan üyeler, en az onbeş gün önceden, günü, saati, yeri ve gündemi bir gazetede ilan edilmek veya yazılı ya da elektronik posta ile bildirilmek suretiyle toplantıya çağrılır. Bu çağrıda, çoğunluk sağlanamaması sebebiyle toplantı yapılamazsa, ikinci toplantının hangi gün, saat ve yerde yapılacağı da belirtilir. İlk toplantı ile ikinci toplantı arasındaki süre yedi günden az, altmış günden fazla olamaz.

Toplantı, çoğunluk sağlanamaması sebebinin dışında başka bir nedenle geri bırakılırsa, bu durum geri bırakma sebepleri de belirtilmek suretiyle, ilk toplantı için yapılan çağrı usulüne uygun olarak üyelere duyurulur. İkinci toplantının geri bırakma tarihinden itibaren en geç altı ay içinde yapılması zorunludur. Üyeler ikinci toplantıya, birinci fıkrada belirtilen esaslara göre yeniden çağrılır.

Genel kurul toplantısı bir defadan fazla geri bırakılamaz.

Toplantı usulü;

Genel kurula katılma hakkı bulunan üyelerin listesi toplantı yerinde hazır bulundurulur. Toplantı yerine girecek üyelerin resmi makamlarca verilmiş kimlik belgeleri, yönetim kurulu üyeleri veya yönetim kurulunca görevlendirilecek görevliler tarafından kontrol edilir. Üyeler, yönetim kurulunca düzenlenen listedeki adları karşısına imza koyarak toplantı yerine girerler. Kimlik belgesini göstermeyenler, belirtilen listeyi imzalamayanlar ile genel kurula katılma hakkı bulunmayan üyeler toplantı yerine alınmaz. Bu kişiler ve dernek üyesi olmayanlar, ayrı bir bölümde genel kurul toplantısını izleyebilirler.

Toplantı yeter sayısı sağlanmışsa durum bir tutanakla tespit edilir ve toplantı yönetim kurulu başkanı veya görevlendireceği yönetim kurulu üyelerinden biri tarafından açılır. Toplantı yeter sayısı sağlanamaması halinde de yönetim kurulunca bir tutanak düzenlenir.

Açılıştan sonra, toplantıyı yönetmek üzere bir başkan ve yeteri kadar başkan vekili ile yazman seçilerek divan heyeti oluşturulur.

Dernek organlarının seçimi için yapılacak oylamalarda, oy kullanan üyelerin divan heyetine kimliklerini göstermeleri ve hazırun listesindeki isimlerinin karşılarını imzalamaları zorunludur.

Toplantının yönetimi ve güvenliğinin sağlanması divan başkanına aittir. Genel kurul, gündemdeki konuların görüşülerek karara bağlanmasıyla sonuçlandırılır. Genel kurulda her üyenin bir oy hakkı vardır; üye oyunu şahsen kullanmak zorundadır.

Toplantıda görüşülen konular ve alınan kararlar bir tutanağa yazılır ve divan başkanı ile yazmanlar tarafından birlikte imzalanır. Toplantı sonunda, tutanak ve diğer belgeler yönetim kurulu başkanına teslim edilir. Yönetim kurulu başkanı bu belgelerin korunmasından ve yeni seçilen yönetim kuruluna yedi gün içinde teslim etmekten sorumludur.

Mahkemece kayyım atanması veya Medeni Kanunun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre görevlendirilme yapılması halinde, bu maddede yönetim kurulana verilen görevler bu kişiler tarafından yerine getirilir.

G-Genel kurul sonuç bildirimi;

Olağan veya olağanüstü genel kurul toplantılarını izleyen otuz gün içinde, yönetim ve denetim kurulları ile diğer organlara seçilen asıl ve yedek üyeleri içeren (Dernekler Yönetmeliği EK-3’te belirtilen) “Genel Kurul Sonuç Bildirimi “ ve ekleri yönetim kurulu başkanı tarafından mülki idare amirliğine bildirilir:

Bu bildirime;

a) Divan başkanı, başkan yardımcıları ve yazman tarafından imzalanmış genel kurul toplantı tutanağı örneği,

b) Tüzük değişikliği yapılmışsa, tüzüğün değişen maddelerinin yeni ve eski şekli ile dernek tüzüğünün son şeklinin her sayfası yönetim kurulunca imzalanmış örneği.

Eklenir.

Genel kurul sonuç bildirimi ve ekleri, büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerde bulunan dernekler tarafından iki suret olarak verilir.

Genel kurul sonuç bildirimleri, dernek yönetim kurulu tarafından yetki verilen bir yönetim kurulu üyesi tarafından da yapılabilir. Bildirimin yapılmamasından yönetim kurulu başkanı sorumludur.

Sandığı bulunan dernekler, sandıklarına ait genel kurul sonuç bildirimi ve eklerini bu maddede belirtilen usulde mülki idare amirliğine bildirirler.

H-Beyanname verilmesi

Beyanname verme yükümlülüğü

Dernek yönetim kurulu başkanları, her takvim yılının ilk dört ayı içinde bir önceki yıla ait Dernek Beyannamelerini (Dernekler Yönetmeliği EK-21’de bulunan) doldurarak mülki idare amirliğine vermekle yükümlüdürler. İl merkezlerinde ve büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçelerde bulunan dernekler beyannamelerini bir adet, diğer ilçe merkezinde bulunanlar ise iki adet olarak verirler.

Şubeler, mülki idare amirliğine verecekleri beyannamelerin birer örneğini bağlı bulundukları derneğe de vermekle yükümlüdürler.

I-Değişikliklerin bildirilmesi

Dernekler, yerleşim yerlerinde (İkametgahlarında) meydana gelen değişiklikleri (Dernekler Yönetmeliği EK- 24’te bulunan)“Yerleşim Yeri Değişiklik Bildirimini”;

Genel kurul toplantıları dışında dernek organlarında meydana gelen değişiklikleri (Dernekler Yönetmeliği EK- 25’te bulunan) “Dernek Organlarındaki Değişiklik Bildirimini”

Doldurmak suretiyle, değişikliği izleyen otuz gün içinde mülki idare amirliğine bildirmekle yükümlüdürler. Bu belgeler, büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerde bulunan dernekler tarafından iki suret olarak verilir.

Dernek tüzüklerinde yapılan değişiklikler de tüzük değişikliğinin yapıldığı genel kurul toplantısını izleyen otuz gün içinde, (Dernekler Yönetmeliği EK-3’te bulunan) “Genel Kurul Sonuç Bildirimi “ ekinde mülki idare amirliğine bildirilir.

J-Taşınmazların bildirilmesi

Dernekler edindikleri taşınmazları tapuya tescilinden itibaren otuzgün içinde (Dernekler Yönetmeliği EK- 26’da bulunan)“Taşınmaz Mal Bildirimini Formu” nu doldurmak suretiyle mülki idare amirliğine bildirmekle yükümlüdürler.

Bu form, büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerde bulunan dernekler tarafından iki suret olarak verilir.

K-Mal bildirimi

04.5.1990 gün, 20508 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 3628 sayılı “Mal Bildiriminde bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu”na ve bu Kanuna atfen çıkartılmış olan “Mal Bildiriminde bulunulması Hakkında Yönetmelik” gereğince, Türk Hava Kurumunun Genel Yönetim ve Merkez Denetleme Kurulu Üyeleri ile Genel Merkez Teşkilatında ve Türk Kuşu Genel Müdürlüğünde, Türkiye Kızılay Derneğinin Merkez Kurullarında ve Genel Müdürlük teşkilatında görev alanlar ve bunların Şube Başkanları ve Kamuya Yararlı Derneklerin Yönetim ve Denetim Kurulu Üyeleri (Mal Bildiriminde bulunulması Hakkında Yönetmelik ekinde bulunan) “Mal Bildirim Formu”nu tek nüsha olarak doldurmak ve tarih belirterek imzalamak suretiyle mal bildiriminde bulunmak zorundadırlar.

Türk Hava Kurumunun, Türkiye Kızılay Derneğinin ve Kamuya Yararlı Derneklerin Yönetim ve Denetim Kurulu Üyeleri için İçişleri Bakanlığına, bunların Şube Başkanları için bulundukları İl Valiliklerine, Türk Hava Kurumu ile Türkiye Kızılay Derneğinde görev alanlar için Kurum ve Dernek Genel Başkanlığına,

Bu göreve başlama tarihini izleyen bir ay içinde mal bildiriminde bulunmak zorundadırlar.

Mal bildiriminde bulunacak olanların kendilerine, eşlerine ve velayetleri altındaki çocuklarına ait bulunan taşınmaz malları ile 1 inci derece Devlet Memurlarına yapılan aylık net ödemenin beş katından fazla tutarındaki her biri için ayrı olmak üzere, para, hisse senetleri ve tahviller ile altın, mücevher ve diğer taşınır malları, hakları, alacakları ve gelirleriyle bunların kaynakları, borçları ve sebepleri bu mal bildiriminin konusunu teşkil eder.

Mal varlığında önemli bir değişiklik olduğunda bir ay içinde,

Görevin sona ermesi halinde, ayrılma tarihini izleyen bir ay içinde,

Görevlere devam edenler, sonu (0) ve (5) ile biten yılların en geç Şubat ayı sonuna kadar,

Mal bildirimlerini yenilerler.

L-Derneğin İç Denetimi

Dernekte genel kurul, yönetim kurulu veya denetim kurulu tarafından iç denetim yapılabileceği gibi, bağımsız denetim kuruluşlarına da denetim yaptırılabilir.

Genel kurul veya yönetim kurulu, gerek görülen hallerde denetim yapabilir veya bağımsız denetim kuruluşlarına denetim yaptırabilir.

Genel kurul, yönetim kurulu veya bağımsız denetim kuruluşlarınca denetim yapılmış olması, denetim kurulunun yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz.

Derneğin denetleme kurulu; derneğin tüzüğünde gösterilen amaç ve amacın gerçekleştirilmesi için sürdürüleceği belirtilen çalışma konuları doğrultusunda faaliyet gösterip göstermediğini, defter, hesap ve kayıtların mevzuata ve dernek tüzüğüne uygun olarak tutulup tutulmadığını, dernek tüzüğünde tespit edilen esas ve usullere göre ve bir yılı geçmeyen aralıklarla denetler ve denetim sonuçlarını bir rapor halinde yönetim kuruluna ve toplandığında genel kurula sunar.”

İktibas: Dernekler Dairesi Başkanlığı