11 Kasım 2009 Çarşamba

ALEVİLİKTE VE EHL-İ BEYT MEKTEBİNDE İMAMET İNANCI

ALEVİLİKTE VE EHL-İ BEYT MEKTEBİNDE İMAMET İNANCI

İmam kelime anlamıyla önder, lider anlamına gelir. Her peygamber Allah(cc)’ın ahkamını halka bildirmesi, halkın terbiyesini üstlenmesi, kendisinden sonra kalacaklara önderlik yapması için Allah(cc)’ın emriyle yerine geçecek olan önderi tayin eder. Bu nedenlede yeryüzü hiçbir zaman HÜCCETSİZ (Delilsiz) kalmamış olur.

Genel anlamda dünyada insanları iyiliğe ve kötülüğe çağıran imamlar vardır, önderler, liderler vardır. Örneğin Kur'an'da Firavun ve Haman anılarak “İnsanları ateşe çağıran İmamlar” denilmiştir.

Allah(cc)’ın dinini koruma görevi ilahi bir görev olup peygamberin yerine geçecek yada başka bir anlatımla O’nun çizgisini devam ettirecek kişininde insanların oylarıyla veya ölçüleriyle değil Allah(cc)’ın tayini ve peygamberinde tebliğiyle olması gerekir. Hz.Muhammed(sav):

“HER PEYGAMBERİN BİR VASİSİ VE VARİSİ VARDIR. ALİ BENİM VASİM VE VARİSİMDİR.” (Künüzül-Hakaık, c.2, s.148) diye buyurmuştur. Bilindiği gibi vefat eden kişinin işlerini vasisi yada varisleri üstlenir. Daha önceki bölümlerde Hz.Ali(as) ile ilgili hadislerin ve ayetlerin çokluğundan ve netliğinden sözetmiş ve Hz.Ali(as)’ye verilen önemi belirtmiştik. Dolayısıylada Hz.Ali(as) bu anlamda İMAMLARIN BİRİNCİSİDİR. Hz.Ali(as) vefatından önce yerine oğlu Hz.Hasan(as)’ı imam olarak vasiyet etmiş ve Allah(cc)’tan gelen emirler doğrultusunda her bir önceki İmam yerine sonrakini vasiyet etmiş, Oniki imamların sonuncusuna kadar bu şekilde gelinmiştir. Konunun önemi ve daha iyi anlaşılabilmesi bakımından Oniki İmamlardan hadisler vermek gerekiyor:

Yedinci İmam Musa Kazım(as) buyuruyor ki: “ALLAH’IN HALKINA HÜCCETİ ANCAK HAYATTA BULUNAN VE TANINAN İMAMLA OLUR.”
(Usul-u Kafi, s.85)

Altıncı İmam Cafer-i Sadık(as) buyuruyor ki: “YERYÜZÜ İMAMSIZ KALAMAZ” (Usul-u Kafi, s.86-87)

Beşinci İmam Muhammed Bagır(as) buyuruyor ki: “İslam BEŞ şey üzerine kurulmuştur. Namazı dosdoğru kılmak, zekat vermek, hacca gitmek, Ramazan ayında ORUÇ tutmak ve biz EHLİ BEYTİN VELAYETİ. Bunlardan dördünün ruhsatı vardır, Ama velayetde ruhsat yoktur. Çünkü malı olmayana zekat ve hacc farz olmaz, hasta olan namazını oturarak kılar ve orucunu yer. ANCAK VELAYET SAĞLIKLI, HASTA, FAKİR VE ZENGİN HERKESE FARZDIR.” (Vesailu Şia, c.1, s.14)

İmamet yada Velayet bahsiyle ilgili olarak söylemek gerekir ki Kur'an'ın değişik içerikleri tefsir ve tavzihe yani açıklamaya muhtaçtır. Çünkü bütün ayetler açıklık yönünden aynı değildir. Bu nedenle de gerek peygamberimiz tarafından yada bu alemin ötesiyle MANEVİ İRTİBATLARI bulunan kimselerin Kur'an ayetlerini açıklamaları gerekmektedir.

Kur'an'ın ZAHİR VE BATIN yönlerinin bulunduğu ve her batınında yedi kola ayrılan batınlarının olduğu çeşitli hadis kitaplarında anlatılmaktadır. Dolayısıylada Kur'an'ın bazı yönlerini akıl yoluyla düşünerek yada araştırarak bulabilmemiz mümkün değildir. Sadece özel makamları olan kişiler bu anlamları elde edebilirler. İşte bizim inancımıza göre bu insanlar ONİKİ İMAMLARDIR.

Şu noktada önemle düşünülmelidir ki; bir baba dahi işyerini kendisinden sonra teslim edeceği evladını arıyor, hatta bazıları miraslarını ölmeden belli şekillerde paylaştırıyorlar. Dünya tarihindeki birçok politikacı siyasi miraslarını, çizgilerini aynen koruyacak şahıslara teslim etmeye özen gösteriyorlarken, bütün kainatı özenle ve tastamam yaratan Allah(cc)’ın, dolayısıyla da son dinin son elçiliğini üstlenen peygamberin “BENDEN SONRASI TUFAN” demesi mümkünmüdür?

Herşeyin tastamam düzenleyen ilahi programın bu noktayı unuttuğunu nasıl söyleyebiliriz? Nitekim bu konu ilahi kitapta açıkça düzenlenmiştir.

İsra S. 71. Ayetinde: “O GÜN (Kıyamet günü) HERKESİ, HER TOPLULUĞU UYDUKLARI İMAMLARIYLA (Önderlerle, Kişilerle, Rehberlerle) ÇAĞIRACAĞIZ.”

Anlaşıldığı gibi insanoğlu dünyada yaşarken kimin izindeyse, kimin tavsiye ettiği ilkelere göre hayatını düzenlemiş ve o ilkelere göre hayatı yorumlamışsa, kıyamet gününde de o kişiyle birlikte haşrolunacak, hesap verecektir. Sözgelimi kişi dünyasını Yezidin ilkelerine göre düzenlemişse Yezidle, Marksın ilkelerine göre düzenlemişse Marksla, ebu Suudun ilkelerine göre düzenlemişse Ebu Suudla, İnönünün ilkelerine göre hayatına yön vermiş onlara benzemeye çalışmışsa doğal olarakta dünyada onların imametini kabul ettiği için ilkelerini yaşadığı için mahşerde de onların bayrağı altında toplanacaktır.

Bakara S. 124. Ayeti: “... RABBİ İBRAHİMİ BAZI SÖZLERLE SINADI. O BUNLARI YERİNE GETİRİP TAMAMLAYINCA, DEDİ Kİ: BEN SENİ İNSANLARA İMAM EDECEĞİM. İBRAHİM: SOYUMUDA İMAM ET (dedi) ALLAH, BENİM AHDİME ZALİMLER NAİL OLAMAZLAR.”

Dolayısıyla zulmedenler, nefislerine uyanlar, batıla koşanlar Allah(cc)’ın iradesine uymayı reddedenler, Allah(cc)’ın uymamızı tavsiye ettikleri önderler olamazlar. Onlar Allah(cc) rızasına uygun imamlar değildirler. Onlar ancak kendilerine uyanları ateşe götüren önderler olabilirler.

Peygamberler bütün hayatları boyunca Allah(cc)’ın iradesine uygun olarak yaşarlar, vefatlarıyla da vahiy kesilir, tebliğ vazifeleride sona ermiş olur. Fakat dinin hükümlerini tatbik edip öğretmek, korumak ve yaşatmak İMAMLARA düşer. Allah(cc) adil olduğu için, merhametli olduğu için imamları insanlara yol göstersin diye lütfetmiştir. Peygamberlik bitmiştir fakat Allah(cc)’ın dini kıyamete kadar kalıcıdır. Bu davayı üstlenen imamda doğal olarak en üstün kişi olması, ilahi hükümleri koruma ve yaşatma konusunda MASUM yani temiz ve günahsız olması gereklidir. İmam örnek insan olmalıdır.

Ahzab S. 33. Ayet: “ANCAK VE ANCAK ALLAH, EY EHL-İ BEYT, SİZDEN HER ÇEŞİT PİSLİĞİ, SUÇU GİDERMEK VE SİZİ TAM BİR TEMİZLİKLE TERTEMİZ BİR HALE GETİRMEK DİLER.”

Yine doğal olarak İmamlık seçimle olmaz, bu tamamen Allah(cc)’ın takdirine giren bir konudur. İmamın çizgisi, Peygamberin çizgisinin aynısıdır. Peygamberimizin Hz.Ali(as) ve diğer İmamlarımızla ilgili söylemiş olduğu hadislerde de bu çok açık olarak görülmektedir.

Gadir Hum olayı bunun en açık tesbitidir. Hz.Muhammed(sav) buyuruyor:

“Gadir Hum, ümmetimin bayramlarının en faziletlisidir. O öyle bir gündür ki Allah-u Teala o gün Kardeşim ALİ’yi ümmetime “İMAM” olarak tayin etmemi bana emretti. Ali öyle bir alimdir ki, BENDEN SONRA ümmetim onunla hidayete erer. O gün öyle bir gündür ki Allah(cc) o gün dinini kemale erdirmiş ve ümmetimin üzerine olan nimetini tamamlamış ve onlar için İslam’dan din olarak razı olmuştur.”(Tefsir-i Nur’us Sekaleyn, c.1, s.588)

Yine İmamlarımızdan İmam Cafer-i Sadık(as) buyuruyor ki:

“Gadir Hum günü, fıtır, kurban ve Cuma günleri arasında, yıldızlar arasında parlayan ay gibidir.” (Bihar-ul Envar, c.95, s.323)

Konunun daha iyi anlaşılabilmesi bakımından örneklere devam ediyoruz. İmam Ebu İshak Sa’lebi “EL KEBİR” adlı tefsirinde kendi senediyle Ebu Zer-i Gaffari’den naklettiği bir hadisde Ebuzer şöyle diyor:

“Ben bu iki kulağımla duydum, yoksa her ikiside sağır olsun ve bu iki gözümle gördüm yoksa her ikiside kör olsunlar ki Resulullah(sav) şöyle buyuruyordu:”

“Ali Müminlerin önderi, kafirleri öldürendir, Ona yardım eden (Allah’dan) yardım görür, Onu yalnız bırakan (Allah tarafından) yalnız bırakılır.”

Biliniz ki ben, Resulullah(sav)’la birlikte namaz kıldığım bir gün, bir fakir camide halktan yardım diledi. Ama hiçkimse ona bir şey vermedi. Hz.Ali(as)’de RÜKU halinde idi, Serçe parmağını ona doğru uzattı. O parmağında yüzük vardı. Fakir gelip parmağından o yüzüğü çıkardı. O zaman Resulullah(sav) ALLAH’A YAKARARAK ŞÖYLE DUA ETTİ:

“EY ALLAH’IM, kardeşim Musa sana dua ederek EY RABBİM, Benim göğsümü aç, işimi kolaylaştır, dilimden düğümü çözde sözümü anlasınlar ve benim kendi ehlimden kardeşim Harun’u bana yardımcı kıl, Onunla beni güçlendir ve onu benim işime ortak kıl da sana çokca tesbih edip çokca zikir edelim. Gerçekten de sen bizim (halimizi) en iyi bilensin, dedi, sen ise ona:

EY MUSA, DUAN KABUL EDİLDİ VE İSTEDİĞİN VERİLDİ diye vahyettin. EY ALLAH’IM, bende senin kulun ve peygamberinim, sen benimde göğsümü aç, işimi kolaylaştır. Bana kendi ehlimden Ali’yi vezir (Halife, yardımcı) karar ver ONUNLA BENİ GÜÇLENDİR.” Ebuzer şöyle devam ediyor:

Allah(cc)’a andolsun henüz Resulullah(sav) sözünü tamamlamamıştı ki Cebrail-i Emin nazil olup şu ayeti getirdi:

“SİZİN VELİNİZ (EMİR SAHİBİNİZ) ANCAK ALLAH, RESUL’Ü VE NAMAZ KILIP RÜKU HALİNDEYKEN ZEKAT(SADAKA) VEREN MÜ’MİNLERDİR. ALLAH’IN RESUL’ÜNÜN VE İMAM EDENLERİN VELAYETİNİ KABUL EDEN KİMSELER (BİLSİN Kİ) GERÇEKTEN DE ALLAH’IN HİZBİ (GRUBU) GALİP OLANLARDIR.” (Maide S. 55. Ayet)

Yine bu hadisi Sahih-i Nesai, Müsned-i Ahmed, İbni Hacer(Es-Sava’ul Muhrika kitabı) ve İbni Ebil Hadid (Şerhi Nehc’ül Belaga’da) nakletmişlerdir.

Yine en son sure olarak nazil olan ve veda haccında GADİRİ HUMM da inen Maide suresinde de Hz.Ali(as)’nin İmameti çok açık olarak bildirilmiştir. Hz.Ali(as)’nin elinden tutulup halka Resulullah(sav)’dan sonra halife tayin edilmesinden önce MAİDE suresinin 67. Ayetinde şöyle buyrulur:

“EY MUHAMMED ALLAH-U TEALA SANA SELAM GÖNDERİP BUYURUYOR Kİ: EY PEYGAMBER, BİLDİR, SANA RABBİNDEN İNDİRİLEN EMRİ VE EĞER BU TEBLİĞİ İFA ETMEZSEN ONUN ELÇİLİĞİNİ YAPMAMIŞ OLURSUN VE ALLAH SENİ İNSANLARDAN KORUR.”

GADİR-İ HUM hadisi Alevi ve Sünnü bütün din alimlerinin kaynaklarında bulunmaktadır. Hadisin tamamı ve kaynakları başka bir bölümde ayrıntılı olarak incelenmiştir. (Bakınız Sakaleyn Hadisi, Gadir-i Hum bölümü)

“Ben kimin Mevlası İsem Ali’de O’nun Mevlasıdır. Ey Allah’ım O’nu seveni sev, O’na düşman olana sende düşman ol. O’na yardım edene sen de yardım et. O’nu yalnız bırakanı sen de yalnız bırak ve her nereye gitse hakkı onunla beraber kıl.”

Sonra başındaki sarığını Hz.Ali(as)’nin başına koyup ona özel bir yer (çadır) hazırladı. Sonrada ashabından O’nu tebrik etmelerini istedi. Tebrik merasimi bittikten sonrada Maide S. 3. Ayeti nazil oldu:

“İŞTE BUGÜN DİNİNİZİ İKMAL ETTİM. SİZE NİMETİMİ TAMAMLADIM. SİZLERE DİN OLARAK MÜSLÜMANLIĞI VERDİM DE HOŞNUD OLDUM.”

İmamet ve Oniki İmamlar konusunda ki hadislerin hepsini buraya almaya gerek bulmuyor, yine bazı hadisleri yeterli görüyoruz.(İnşaallah başka bir bölümde ayrıntılı olarak inceleyeceğiz.)

“Bu din kıyamete kadar baki kalacaktır ve hiç şüphesiz Kureyş’ten olan Oniki Halife size hüküm sürecektir.”(Sahih-i müslim, c.6, s.4)

“Oniki Emirin hepsi de Kureyş’tendir” (Sahih-i Buhari, c.8, s.127)

“Her kim, Benim gibi yaşamak, Benim gibi ölmek, Rabbimin Bana vaad ettiği Huld Cennetinden sakin olmak istiyorsa, Ali İbn-i Ebutalib’in velayetini kabul etsin. Zira O sizi asla hidayetten çıkarmaz ve asla delalete sokmaz.”(Müstedrik-i Hakim, c, 3, s.128; Taberani’nin yazdığı El Kebir adlı tefsir)

“(Ya Ali) Senin Bana nisbetin Harun’un Musa’ya olan nisbeti gibidir, fakat Benden sonra peygamber yoktur.” (Sahih-i Müslüm, c.7, s.120; Sahih-i Buhari, Ali’nin faziletleri bölümü)

Gadir Hum günü Hz.Ali(as)’nin İslam içerisindeki yeri ve önemi bir kez daha müslümanlara hatırlatılmıştı. Resulullah(sav) her vesileyle Ehl-i Beyti ve İmamları övmüştü. “BENDEN SONRA ONİKİ İMAM GELECEK HEPSİDE KUREYŞTEN OLACAK.” demişti.

Hz.Ali(as) ise: “EVLADIMDAN OLAN İMAMLARA KİM İTAAT EDERSE GERÇEKTEN DE ALLAH’A İTAAT ETMİŞTİR. ONLARA İSYAN EDEN, GERÇEKTENDE ALLAH’A İSYAN ETMİŞTİR. ONLAR SAĞLAM KULPTUR. ULULAR ULUSU, YÜCELER YÜCESİ ALLAH’A VESİLELERDİN ONLAR.”(Yenabi’ul Mevedde, s.445-446) demişti.

Resulullah(sav)’ın; “Ben İlmin şehriyim, Ali’de onun kapısıdır. Kim ilim şehrine girmek isterse kapıya müracat etsin.” diyerek övdüğü Hz.Ali(as), “Nehcül Belaga” daki 85. Hutbesinde inananlara şöyle sesleniyor;

“Nereye gidersiniz? Ayetler açıkken, işaretler önünüzde dikili iken, Kılavuzlar dururken hangi yola saptırılırsınız? Aranızda Peygamberin Zürriyeti dururken yolunuzu nasıl şaşırırsınız? Ki onlar dinin kılavuzları, Doğrunun lisanlarıdır. Onları Kur'an'ın en güzel yerlerine yakıştırın... Susuzluğunuzu onların pınarlarından içerek giderin...”

Yine Hz.Ali(as) Nechül Belaga’daki bir başka hutbesinde şöyle der;

“Peygamberimizin Ehli Beytine bakın, Onların yolunu takib edin, izlerinden yürüyün... Onlar sizi hiçbir zaman doğru yoldan çıkarıp, kötü yola saptırmazlar... Onlar oturunca oturun, kalkınca kalkın, önlerinden gitmeyin yolunuzu şaşırırsınız, gerilerinde de kalmayın helak olursunuz.”

“Necipler biziz... Hizbimiz Cenab-ı Allah’ın hizbidir... Bize saldıranlar şeytanın hizbindendir... Bizi düşmanlarımızla bir tutanlar ise bizden değildir.”

Yine İmamet ile ilgili olarak Tabarani KEBİR’inde, Rafi MÜSNED’inde İbni Abbas’a dayanarak şöyle yazmışlardır;

“Resulullah(sav) deki ki; Her kim benim gibi yaşamak ve benim gibi ölüp ağaçlarını Rabbimin diktiği cennete gitmek istiyorsa, benden sonra Ali’nin velayetini kabul etsin ve Ehli Beytimin yolundan gitsin... Onlar benim mayamdan doğdular(yaratıldılar) ve benim ilmime nail oldular. Allahın azabı onları yancı çıkarınlara ve benden ayırmak isteyenlere yağacaktır, Allah böylelerine şefaatimi nasib etmesin...”(Kenzul Ummal, c.6, s.217; Ebu Nüaym’ın Hilyatül Evliyası)

Yine peygamberimiz şöyle buyurur;

“Biz Ehli Beytin sevgisini iltizam edin, Allah’ın huzuruna bizi severek çıkan kimse, bizim şefaatimizle cennete gider. Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki bizim hakkımızı tanımadıktan sonra, hiçbir kulun ameli kendisine fayda sağlamayacaktır.” (Tabarani “Avsat”ında, Suyuti “İhya Ülmeyt”inde, Nebhani(Erbain), İbni Hacer(Savaik)

İşte Ehli Beyt ile ilgili bazı ayetler;

Ahzab S. 33.Ayet, EHLİ BEYTİN TAHİR(Pak) olduğuna işaret eder.

Şura S. 23. Ayeti; “BU TEBLİĞE KARŞI SİZDEN AKRABALARIMI SEVMENİZDEN BAŞKA HİÇBİR ÜCRET İSTEMİYORUM.”

Bu sevilmesi farz olan kişiler acaba Ehli Beytden başka kişiler mi?

Ali imran S. 61.Ayeti; “Onlara (Hristiyanlara) DEKİ: GELİN ÇOCUKLARIMIZI VE ÇOCUKLARINIZI, KADINLARIMIZI VE KADINLARINIZI, NEFİSLERİMİZİ VE NEFİSLERİNİZİ ÇAĞIRALIM... BİZ BİZZAT GELELİM...”

Bu “MÜBAHELE” ayetinde anlatılan olayın Ehli Beytin Allah(cc) nezdindeki konumuyla ilgili olduğunu görmüyormusun? (Bu ayetler başka bir bölümde ayrıntılı olarak incelenmiştir.)

Ali İmran S.103. Ayetinde “HEP BİRDEN ALLAH’IN İPİNE SIMSIKI SARILIN...” buyrulurken Allah’ın ipi olarak kastedilen acaba Ehli Beyt değil mi?

EL MÜRACAT’da belirtildiği gibi İmam Sa’lebi büyük tefsirinde bu ayetin manasını verirken İmam Cafer-i Sadık(as)’dan şu haberi verir: “ALLAH’IN GÖKTEN YERE UZANAN İPİ BİZİZ.” Ayrıca İbn Hacer Onların hakkında inen ayetlerin arasında bu ayetide sayar. İbn Şahabettin (Raşfetüs-Sada) kitabında İmam Şafi’nin bu ayete işaret eden beyitlerini nakleder.

“SADIKLARLA BERABER OLUN” diyen ayet onları kastedmiyor mu?

“BUDUR BENİM DOĞRU YOLUM, ONU TAKİB EDİN” “TÜRLÜ YOLLARA SAPMAYIN ALLAH’IN YOLUNU ŞAŞIRIRSINIZ” diyen ayetler Onların yolundan başka yolları mı gösteriyor? Ve:

“EY İNANANLAR, ALLAH’A, RESULÜNE VE SİZDEN EMİR SAHİBİ OLANLARA İTAAT EDİN” diye buyrulan ayetlerde acaba kimlere işaret ediliyor?

“BİLMİYORSANIZ EHLİ ZİKR’E SORUN.” denilen ayette acaba kimlere işaret ediliyor?

“HÜDA YOLU GÖRÜNDÜKTEN SONRA, HERKİM RESULULLAH'A MUHALEFET EDER VE MÜMİNLERİN YOLUNDAN SAPARSA, ONU CEHENNEM ATEŞİNDE YAKARIZ.” denilen ayetdeki MÜMİNLER kimler acaba?

“SEN BİR MÜNZİRSİN (Öğüt verici) FAKAT HER KAVMİN BİR DE “HADİ” Sİ VARDIR?” Acaba bu Hadi'ler kimlerdir?

“A’RAF ADAMLARI” diye isimlendirilenler onlardan başka birileri mi? Örnekleri çoğaltmak mümkün ancak şimdilik bu kadarı yeterlidir. İnşaallah başka bir bölümde ayrıntılı olarak incelenecektir.Bu ayetlerin Ehli Beyt’le ilgili olarak nazil olduğuna ilişkin Sünni hadis ve teefsir kitablarının isimleri EL-MÜRACAAT isimli kitabda tek tek zikredilmektedir. Yine bu arada Kur'an'ın eksik olduğunu iddia eden kişilere sormak gerekiyor: Kur'an'ı eksilten yada iddia ettiğiniz gibi Ehli Beytle ilgili ayetleri çıkaranlar ACABA BU AYETLERİ NEDEN ÇIKARMAMIŞLAR?, YOKSA SİZ ALEVİ HALKINI KUR’AN’DAN UZAKLAŞTIRMAK İÇİN Mİ BU İFTİRALARI ORTAYA ATIYORSUNUZ? Bilmelisiniz ki bu tip iftiralar sizleri ancak SAPIKLIĞA SÜRÜKLER.

Oniki İmamlarımız bizi Allah(cc)’a götüren vesilelerdir. Onlar bize peygamberin getirdiği hükümleri öğretir ve bizim sapmadan peygamberimizin yolundan gitmemize yardımcı olmaya çalışırlar. Oniki İmamlar yaşadıkları dönemlerde ümmetin en bilgini ve takvalısı olmalarının dışında hayatlarıda hep mücadeleyle geçmiştir. Onların hepsininde yolu birdir. Onlar Allah(cc)’ın lütfudurlar, temizdirler, günahlardan arınmış masumdurlar. Her türlü güzellik ve hayırda onlar önderdirler.

İmam Muhammed Bagır(as) buyuruyor ki: “Allah(cc) tarafından imamı olmayan bir kimsenin imanı, ibadeti, sayi(çalışması) ve telaşı heba olur. Amelleri kabul olmaz.” (Vesali uş Şia, c.1, s.90)

Yine aynı İmamımız bir başka hadisinde: “Yüce Allah bizim Velayet ve İmametimizi kabul etmeyen birinin İbadetini kabul etmez.”(Usulü Kafi,c.1,s430)

Oniki İmamlar hakkındaki ayet ve hadislerin tümünü yazıp onları hakkıyla anlatmamız mümkün değildir. Onlar Allah(cc)’ı ve peygamberimizi en iyi anlayanlardır, en iyi öğretmendirler. Bilgileri Allah(cc) katından olup, onlar ALLAH’IN UZATTIĞI İPTİRLER.

Peygamberimiz buyuruyor ki: “İSRAİL OĞULLARI 71 FIRKAYA, HRİSTİYANLAR İSE 72 FIRKAYA BÖLÜNDÜLER. BENİM ÜMMETİM İSE 73 FIRKAYA BÖLÜNÜRLER, ONLARIN BİR FIRKASI HARİÇ GERİYE KALAN HEPSİ ATEŞTEDİR.”

Ehli Beyt gemisi KURTULUŞ GEMİSİ ilan edilirken Hz.Ali(as) ve İmamlarla ilgili övgüler söylenirken, Ayetler ve hadisler anlatılırken ve bütün bunlar Alevi olsun sünnü olsun bütün hadis kitaplarında yer almışken bu konuda şüpheye düşülmesini biz anlayamıyoruz. Kaldıki Peygamberimiz ve Oniki İmamlar bütün insanlığa gönderilen kurtarıcılardır. Bazı müslüman kardeşlerimizin bu konuyla ilgili olarak “PEYGAMBER HZ.ALİ’Yİ KENDİSİNDEN SONRA BU GÖREVİNE TAYİN ETTİĞİNİ AÇIKÇA SÖYLESEYDİ YA, AÇIKÇA SÖYLEMESİ GEREKİRDİ.” Şeklindeki itirazlarına karşılık ancak insafla bakılabilir ve detaylı bir inceleme yapmadığı söylenebilir.

Hakkında bunca ayet inmişken, bunca hadis söylenmişken yiğitliği, bilgisi bunca tekrarlanmışken, Hz.Ali(as)’nin pozisyonu düşmanlarınca dahi inkar edilemezken DAHA AÇIKCASI NE YAPILABİLİRDİ? Hz.Peygamber en son hasta yatağında BİZLER SAPMAYALIM diye vasiyet yazmak istiyor AMA ENGELLENİNCE VAZGEÇİYORDU.

Allah(cc)’ın varlığına ait nişaneler her tarafa yayılmışken ve her tarafta bakmasını bilenlere gözükürken inanmayanların:

“ALLAH KENDİSİNİ AÇIKÇA GÖSTERSEYDİ YA” demeleri ne kadar tutarlıysa bu iddialarda o kadar tutarlıdır. Hz.Ali(as)’yi yada Oniki İmamları göremeyen kalplere hidayet dilemekten başka ne yapabiliriz?

İmametin İspatı:

Hz. Muhammed(sav)’in ölümünden sonra müslümanların iki gruba ayrıldıklarını biliyoruz. Bunlardan bir grubu, peygamber efendimiz(sav)’in kendinden sonra bir vasi belirlemediğine ve bu meseleyi, bir araya gelerek kendilerinden birini rehber olarak seçmeleri için ümmete bıraktığına inanmaktadırlar. Bunlara Ehl-i Sünnet deniliyor. Diğer ikinci grub ise, Peygamberin yerine geçecek olan rehberin, müslümanları idare edecek kimsenin peygamber efendimiz gibi masum, günah ve hataya dücar olmaması halkın maddi ve manevi liderliğini üstlenebilecek, bunun üstesinden gelebilecek geniş ilim sahibi olması ve islamın temel ilkelerine bağlı kalması gerektiğine inanıyorlar. Böyle bir ferdin belirlenmesi ise yalnız Allah-u Teala tarafından ve O’nun Resulü aracılığıyla mümkün olabileceğine ve İslam Peygamberinin de bu görevi yerine getirdiğine, zira kendinden sonra Ali(as)’ı müslümanların rehberi, kendi vasisi ve müminlerin velisi olarak belirlediğine inanıyorlar. Bu gruba ise İmamiye, Şia, Cafer-i deniliyor.Gayemiz bu meseleyi Kur’an ayetleri ve Resulullah’ın sünnetiyle, akli ve tarihi delillerle açığa çıkarmak ve incelemektir.

Peygamberlerin gerekliliği hakkında beyan ettiğimiz delillerin aynısı, peygamberlerin vasi ve halifeleri içinde geçerlidir. Bir peygamberin vasileri, diğer bir peygamber zuhur edinceye kadar var olmalıdır. Çünkü vasiye olan ihtiyaç belli bir zaman veya hal ile sınırlı değildir. Zira kitap ve şeriat, dini ikame edecek birisi olmadıkça, tek başına yeterli değildir. Görmüyor musun? tüm mezhep ve fırkalar, kendilerini kur’an-a dayandırıyorlar!. Kalplerinde eğrilik olan cahil insanlar da Kur’an-a istinat ediyorlar (dayanıyorlar). Bu nedenle, Allah indinden bir kitap ve şeritla gönderilen her peygamberin vasileri olmalıdır. Bunlar, o peygamberin nübüvvetinin sırları ve ona nazil olan kitabın maarifini insanlara açıklamalı, onun yolunda hiçbir anlaşmazlığın kalmamasınısağlamalıdırlar. Bu bağlamda, kendisi peygamberlerin efendisi ve sonuncusu, dini de dinlerin en mükemmeli ve sonuncusu olan Resulullah’ın da vasileri olmalıdır. Bunlar, Resulullah’ın insanlar üzerindeki hüccetleridirler.(delilidirler) Kur’an-ın, insanların heva ve heveslerine, akıl ve rey’lerine göre değil, Allah’ın murat ettiği şekilde yorumlanmasının güvencesidirler. Bunlara uyulmadığı takdirde ihtilaflar çıkar kalpler değişik yollara sapar. Günümüz müslüman dünyasının temel sorunu da zaten budur. “Sana kitabı indiren O’dur. Onun bir kısmı, muhkem ayetlerdir ki, onlar kitabın anasıdır (temelidir). Diğer bir kısmı da, benzeşen(müteşabih) ayetlerdir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve yorumunu yapmak için onun müteşabih ayatlerine uyarlar. Oysa onların yorumunu Allah’tan ve İlimde derinleşenlerden başka kimse bilmez” (Al-i İmran-7), “Böylece, helak olacak kişi apaçık bir delilden sonra helak olsun, diri kalacak kişi de apaçık bir delilden sonra hayatta kalsın” (Enfal-42)

İmamın Varlığı İlahi Bir Lütuftur:

İmamın varlığı, Allah’ın kullarına olan bir lütfudur. Zira İmam, insanları birleştirir; zayıfın hakkını güçlüden, fakirin hakkını zenginden alır; cahilin önünü alır, gafili uyandırır. “Hiç bir ümmet yoktur ki, içinde bir uyarıcı korkutucu gelip geçmiş olmasın.” (Fatır-24), “...Her topluluk için bir hidayet önderi vardır.”, “Her ümmet içinde kendilerinden onların üzerine bir şahit getirdiğimiz gün, seni de onlar üzerinde bir şahit olarak getireceğiz.” (Nahl-89)

Resullullah da şöyle buyurmuştur; “Ümmetin içinde, hakimlerin tahrifini, batıl ehlinin bidatlerini ve cahillerin yorumlarını dinden uzatklaştırıp yok etmesi için her zaman bir adil imam var olacaktır.” (Bihar’ul Envar, C:33, S:30, 46. Hadis.)

İmam olmayınca dinin çoğu hükümleri iptal edilir, pratik bir faydası kalmaz. İmamlardan bazısının bazı zamanlardaki gaybeti veya dinin hükümlerini icra edememesi de, diğer insanlar yüzündendir, İmamdan kaynaklanan bir şey değildir. Dolayısıyla bu, Allah’ın lütfu için bir eksiklik sayılmaz. Allah İmam’ı ümmeti bir araya toplasın diye yaratır. Ama İmam, ümmetin kabiliyetsizliği ve kötü istidadı sebebiyle bir şey yapamazsa, bu insanlar için Allah karşısında bir özür ve hüccet olamaz. “Allah onlara zulmetmiyordu; ancak onlar kendilerine zulmediyorlardı.” (Rum-9)

Elbette ki İmam’ın gaybetinde de birçok yararlar ve hikmetler vardır. Bu hayır ve hikmetlere inanan ve salih amelleriyle imamın varlığını tasdik edenlere de kat kat sevap verilecektir. Dolayısıyla imam’ın gaybetini bahane ederek ilahi hudut ve hakları çiğnemek de doğru bir şey değildir.

İmam’ın Sıfatları:

İmam, zamanındaki insanların en faziletlisi ve Allah’a en yakın olanı olmalı, başkalarında dağınıkbir şekilde var olan tüm iyi sıfatlara bir arada sahip bulunmalıdır. Örneğin; Allah’ın Kitabı’nı ve Resulullah’ın sünnetini çok iyi bilmeli, Allah’ın dininde en derin bilgiye sahip olmalı, Allah yolunda cihat etmeli, Allah katındakine rağbet etmeli, insanların elinde olan şeylere tamah göstermemelidir...

İmam’ın Masumluğu:

İmam, söz ve amelde her türlü sapma, sürçme ve hatadan masum olmalı, dünya’ya meyilli olmayıp heva ve hevesiyle hükmetmemelidir. Peygamberde olduğu gibi, İmam’da da masumluk sıfatı olmalıdır. Peygamberde var olması gereken nübüvvet dışındaki gerekli tüm şartlar İmam’da da var olmalıdır. Nitekim İmam Sadık(as) şöyle buyuruyor: “Eşlerle ilgili hüküm ve nübüvvet dışında Peygamber için gerekli her şart bizim için de gereklidir.” (Bihar’ul Envar, C:26, S:317, 83. Hadis.)

İmam’ı Naslar İle Tanımalı:

İmam için gerekli olan övülmüş ve güzel sıfatları tanımak, sadece Allah’ın vahyi ile mümkün olabilir. Zira insanların batını bilinemez. Nitekim Allah-u Teala Hz. Ali(as) hakkında şöyle buyurmuştur; “Sizin veliniz, ancak Allah, O’nun Resulü ve Namaz kılıp rüku halindeyken zekat veren müminlerdir.”(Maide-55)

Yine Resulullah’a hitaben şöyle buyurmuştur; “Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et...”(Maide-67)

Bu ve diğer ayetlerle Resulullah’a, kendinden snra yerine geçecek olan şahsı tayin etmesi farz kılındı. Resulullah(sav) da bu emrin gereğini şu sözleriyle yerine getirmişti; “Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır. Ey ashabım! Ali b.Ebi Talip, hayatımda ve vefatımdan sonra sizlere benim vasim ve halifemdir. Ali, en büyük sıddık ve hak ile batılı ayıran faruktur. Ali, insanların girdiği Allah’ın kapısıdır, Allah’a varan yol ve Allah’ın delilidir. Onu tanıyan, beni tanımış, onu inkar eden, beni inkar etmiştir. Ona uyan, bana uymuştur. Bu, İbrahim’den bana gelen bir sünnettir.” ( Bihar’ul Envar, C:37, S:38)

Fiili olarak da Resulullah(sav), sürekli Hz.Ali(as)’yi ordusunun başına geçirir ve ashabını onun bayrağı onun bayrağı altında toplardı.Hiç kimseyi onun başına geçirmezdi. O, Amr bin As ve Usame b.Zeyd’in bayrağı altında savaşa giden kimseler gibi değildi. Resulullah’ın ashabı, Ali(as)’nin her zaman Resulullah’ın ordusunda amir olduğunu ve hiçbir zaman kimsenin emri altına girmediğini çok iyi biliyorlardı.

Bundan başka, eğer Peygamber(sav) vasisini tayin etmemiş olsaydı, bu ashabı arasında bölünme ve ihtilafa sebep olurdu. Resulullah(sav)’ın böyle önemli bir işi önceden halletmemiş olması hiç düşünülebilir mi?! Halbuki Resulullah(sav) bundan daha önemsiz şeyleri bile vasiyet etmiş, ümmeti o konularda uyarmıştır.

İmamlar On İki Kişidir:

Resulullah’tan mütevatir olarak nakledilen rivayetlere göre, Allah’ın, Resulullah’tan sonra insanlar üzerindeki hüccetleri Oniki kişidir. Bunlar şunlardır;

1- Müminlerin Emiri, Hz. İmam Ali b.Ebi Talip (as)

2- Hz.İmam Hasan Mücteba (as)

3- Şehitlerin Efendisi, Hz. İmam Hüseyin(as)

4- Hz. İmam Ali b.Hüseyin (as)

5- Hz. İmam Muhammed b.Ali (as)

6- Hz. İmam Cafer b.Muhammed (as)

7- Hz. İmam Musa b.Cafer (as)

8- Hz. İmam Ali b.Musa (as)

9- Hz. İmam Muhammed b.Ali (as)

10- Hz. İmam Ali b.Muhammed (as)

11- Hz. İmam Hasan b.Ali (as)

12- Zamanın sahibi, asrımızda Allah’ın yeryüzündeki halifesi ve On Birinci İmam’ın oğlu olan Hz. İmam Mehdi (as)

Peygamberimiz(sav) şöyle buyuruyor; “Ehl-i Beyt’imden olan oniki İmam’a Allah benim Anlayış, İlim ve Hikmetimi vermiştir. Onları benim tıynetimden yaratmıştır. Benden sonra onlara karşı kibirlenenlere ve onlardaki bağımı kesenlere eyvahlar olsun! Allah benim şefaatimi onlara nail etmez.” (El-İhtisas, S.204; Bihar’ul Envar, C:36, S:243, 52. Hadis)

Yine şöyle buyurmuştur; “Benden sonra İmamlar Oniki kişidir. Ey Ali! İlkleri sen, sonları ise Kaim (Mehdi)’dir. Allah onun eliyle yeryüzünün doğu ve batısını fethedecektir.” (Uyun-u Ahbar’ir-Rıza, C.1, S.53)

Bu hadislerin benzerleri Ehl-i Sünnet kitaplarında da yer almıştır.

Ayrıca, İmamlardan her birisi de, kendinden sonraki İmam’ın İmamet, Masumluk, ve Hilafet makamını beyan etmiş, ashabına onun isim ve özelliklerini bildirmiştir.

Müslümanlar, farklı mezhep ve fırkalardan olmalarına rağmen Ehl-i Beyt’in temizlik ve doğruluğunu kabul etmişlerdir. Ehl-i Beyt İmamları ile ilgili herhangi bir ihtilafın söz konusu olmaması, onların fazileti birer ilahi hüccet olduklarını ispatlayan en açık delillerden biridir. Ayrıca, onların sözlerini ve hayatlarını incelemek de, onların Allah tarafından tayin edilen İmamlar olduklarında hiçbir şüpheye yer bırakmamaktadır.

Şeyh Saduk Ebu Cafer Muhammed b. Ali b.Babeveyh (ra) şöyle diyor;

“Ehl-i Beyt İmamlarının İmametlerinin en açık delili şudur: Allah-u Teala, Peygamberimizin(sav) doğruluğuna, geçmiş peygamberlerin kıssalarını anlatmasını, Tevrat, İncil ve Zebur’un ilmine vakıf olmasını bir belirti kılmıştır. Halbuki Efendimiz (sav) zahiren yazma bilmiyordu, Yahudiler ve Hristiyanlarla da karşılaşmış değildi. Bu, onun doğruluğunun en büyük alametlerinden biriydi. İmam Hüseyin(as)’da öldürülünce, yerine henüz genç yaşta olan oğlu Ali b.Hüseyin(as)’i tayin etti. O zaman Hz.Ali b.Hüseyin(as) henüz yirmi yaşını doldurmamıştı.Hz.Ali b.Hüseyin(as), babasının şehadetinden sonra halktan uzaklaşarak uzlete çekildi. Kendini ibadete verdi ve özel ashabı dışında hiç kimseyle görüşmedi. Zamanın şartlarının oldukça ağır oluşu ve Ümeyye Oğullarının zulmünün oldukça şiddetli olması yüzünden ondan pek az İlim yayıldı. Hz.Ali b.Hüseyin’den sonra yerine, İlmi yarıp açtığı için “Bakır” olarak adlandırılan oğlu Muhammed b.Ali (as) geçti. O, din, kitap, sünnet, siyer ve savaş ilimlerinden çok şeyler ortaya koydu. Onun ardından da oğlu İmam Sadık(as) daha çok ve açık ilimler sergiledi. Öyle ki ele almadığı ve hakkında konuşmadığı ilim kalmadı. Kur’an ve sünneti tefsir etti. Enbiya’nın kıssalarını ve geçmiş ümmetlerin haberlerini anlattı. Halbuki ne kendisi, ne babası ve nede dedesi hiçbir alim ve fakihten ders almamışlardı.

Bu, onların ilimlerini peygamber(sav)’den, daha sonra Hz. Ali(as)’den ve sonra da birbirlerinden aldıklarının en büyük delilidir.

Bütün İmamlar, İlim hususunda böyle idiler. Helal ve Haram ile ilgili sorular sorulunca, hepsi aynı cevabı veriyorlardı. Halbuki bunu hiçbir üstat ve alimden öğrenmemişlerdi. Onların imametini bundan daha açık bir şekilde ispat eden bir delil olabilir mi?!

Peygamber(sav), onları tayin etmiş, onlara İlim öğretmiş, kendi ve geçmiş peygamberlerin ilimlerini onlara miras bırakmıştır. İnsanlar arasında kim, hiçbir üstat’tan İlim öğrenmeden, Hz. Muhammed b.Ali ve Hz. Cafer b.Muhammed(as)’ın ortaya koyduğu ilimleri ortaya koyabilir.” (İkmal’ud-Din, S.91)

Peygamber(sav)’den Ehl-i Beyt’in fazilet ve menkıbeleri hakkında nakledilen hadisler sayısızdır. Onları gizlemek olanaksızdır. Özellikle de Hz.Ali(as) hakkında rivayet edilen hadisler oldukça fazladır. İbn-i Abbas, Resulullah(sav)’ın şöyle buyurduğunu rivayet eder; “Ağaçlar kalem, denizler mürekkep, cinler muhasebeci ve insanlar da katib olsalar, Müminlerin Emiri Ali(as)’ın faziletlerini sayamazlar.” (Menakıb-ı Harezmi, S.2 ve 235)

Bir ilim ehlinden Ali b.Ebi Talip’in fazileti hakkında sorulunca, şöyle cevap vermiştir; “Düşmanlarının, kin ve hasetten, dostlarının ise korkudan, faziletlerini sakladıkları halde, ciltler dolusu fazileti yayılan bir kimse hakkında ne diyebilirim ki?!” (Gayet’ul-Meram, S.497, Şafii’nin Sözüdür.)

İmamların Genel Sıfatları:

İmamlar(as), Allah’ın kendilerine itaat edilmesini emrettiği emir sahipleridirler. Onlar İnsanlar üzerindeki şahetler, Allah’a giden yolun kapıları, Allah’a varan doğru yol ve Allah’ın delilleridirler. İmamlar, Allah’ın ilminin hazineleri, tevhidinin rükünleridirler. Hata ve sürçmelerden masumdurlar. Allah onlardan her türlü pisliği gidermiş ve onları tertemiz kılmıştır.(Ahzab-33) Birçok kerametler göstermişler ve yıldızlar göktekilerin güvencesi olduğu gibi, onlar da yeryüzündekilerin güvencesidirler. İmamlar, ümmet içinde Nuh’un gemisi konumundadırlar. Ki o gemiye binenler kurtuldu, geri kalanlar ise helak olup gitti. İmamlar, Allah’ın yüce kıldığı kullarıdır. Onlar, Allah’ın her konudaki hükmünü bilirler. Onları sevmek İman, onlara buğz etmek ise küfürdür. Onların emirleri Allah’ın emirleri, nehiyleri de Allah’ın nehiyleridir. Onlara itaat Allah’a itaat, onlara muhalefet de Allah’a muhalefet etmektir. Dostları, Allah’ın dostları, düşmanları ise Allah’ın düşmanlarıdır. Yeryüzü, hiçbir zaman Allah’ın ya açıkta ya da gizlide olan bir hüccetinden boş kalmaz. Aksi takdirde yeryüzü ehlini yutar.

Hz. Mehdi(as)’ın Sıfatları:

Zamanın İmamını tanımadan ölen, Cahiliye ölümü üzere ölür. Zamanımızın İmamamı da Hz. Mehdi(as)’dır. Resulullah(sav) Allah’dan aldığı bilgilerle onun ismini, sıfatlarını ve nesebini bildirmiştir. Aynı şekilde, Ehl-i Beyt İmamları da onun haberini vermişlerdir. Hz.Mehdi(as), yeryüzünü zulümle dolduktan sonra adaletle dolduracaktır. Müşrikler istemese de Allah, dinini onunla bütün dinlere üstün kılacaktır. Allah onunla yeryüzünün doğusunu ve batısını fethedecektir. Yeryüzünde her yerde tevhid kelimesi yankılanacak ve din yalnız Allah’ın olacaktır. Resulullah(sav)’ın bildirdiği üzere, Hz. Mehdi(as) zuhur edince, İsa b.Meryem’de nazil olacak ve onun arkasında namaz kılacaktır.

Hz.İmam Ali(as) ve Hz.İmam Hüseyin(as) dışında diğer imamlar zehirlenerek şehit olmuşlardır. Bu iki İmam ise, kılıçla şehit edilmiştir.

Onlardan birinin imametini inkar eden, tüm Peygamberlerin nübüvvetini inkan eden kimse gibidir. İmam Sadık(as) şöyle buyuruyor; “Sonuncumuzu inkar eden, ilkimizi inkar eden kimse gibidir.”

Resulullah(sav) ise şöyle buyurmaktadır; “Benden sonra Ali’nin İmametini inkar eden, benim nübüvvetimi inkar eden kimse gibidir. Benim nübüvvetimi inkar eden ise, Allah’ın rububiyetini inkar etmiştir.” (İ’tikadat, 38.Bab.)

İmamlar hakkında İfrat edenler de, Tefrit edenler gibidir; hatta onlardan daha kötüdür.

Allah’ın Dostlarını Sevmek ve Düşmanlarına Buğzetmek:

Allah’ın dostlarını sevmek, düşmanlarına da buğzetmek farzdır. Bu nedenle insan, Allah’ın düşmanlarından, özellikle de Ehl-i Beyt’e zulmeden, miraslarını gasp eden, Resulullah(sav)’in sünnetini değiştiren, imamlarına ettikleri biatlerini bozan, Hz.Ali(as) ile savaşan, Şiileri katleden, fazilet ehli müminleri sürgün eden, lanetlenmiş insanlara güvence veren, malı zenginler arasında döndürüp dolaştıran, sefihleri iş başına getiren, Ensar ve Muhacirleri, fazilet ve salah ehlini öldüren kimselerden ve bunları sevenlerden beri olduğunu ilan etmelidir. Zira, “Onların dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte güzel bir iş yapmakta sanıyorlar. İşte onlar, (Hz.Ali(as)’ın Velayyet ve İmametini inkar etmekle) Rablerinin ayetlerini ve O’na kavuşmayı inkar edenlerdir. Artık onların yapıp ettikleri boşa çıkmıştır.” (Kehf-104-105)

Aynı şekilde, Hz.Ali’nin gerçek dostları olan, Resulullah’ın yolundan ayrılmayan ve sünnetini değiştirmeyen Selman-i Farisi, Ebu Zerr’il Gifari, Mikdad b.Esved, Ammar b.Yasir, Huzeyfe b.Yeman, Ebu Heysem b.Teyhan, Sehl b.Huneyf, Ubade b.Samit, Ebu Eyyub el-Ensari, Huzeyme b.Sabit, Ebu Said el-Hudri ve diğerleri gibi Ehl-i Beyt İmamlarına uyanları, onların hidayetiyle hidayet bulanları ve onların yolunda yürüyenleri de sevmek gerekir.

İMAMET HAKKINDAKİ İNANCIMIZ

İmametin, usul-i dinden olup imanın, ona inanmakla kemale ereceğine inanıyoruz. İmamette, insanın atalarını, çevresindeki kişileri, onları yetiştirdikleri sayılan adamları, bunlar ulu sayılsalar, dereceleri, rütbeleri yüksek olsa bile, taklid etmesi caiz değildir. Tevhid ve nübüvvette nasıl zati araştırıp bulmak ve yakıyne ermek gerekse imamette de gerektir.

Nübüvvetin, Allah(cc)’dan bir lutuf olduğuna inandığımız gibi, her asırda da, Peygamber’in vazifeleriyle vazifelenmiş, insanların her iki alemde de salah ve saadetlerini tekeffül etmiş, hidayet ve irşadlarını uhdesine almış bir imamın bulunması icab ettiğine inanırız. Bu imam, insanların din ve dünya işlerini tedbir etmek, aralarında zulmü, düşmanlığı gidermek, adaleti yaymak hususunda Peygamber’in umumi vilayetin haizdir ve bu bakımdan İmamet, nübüvvetin devamıdır. Peygamberleri göndermek, nasıl bir lutuf ise, Peygamber’den sonra, onun yerine imamı nasbetmek de lutufdur ve vücub-ı zati ile Allah(cc)’a vacibdir; bu bakımdan imamet, ancak Allah(cc)’dan nass ile, yahud o imamdan önceki imamın, onun imametini beyaniyle tahakkuk eder; insanların seçmesiyle, istemesiyle olmaz; insanlar dilediklerini imam olarak tayin, yahud dilediklerini azl hakkına da sahip değillerdir. Aynı zamanda insanlar, imamsız da kalamazlar; çünkü Resulullah(sav) “Kim zamanının İmamını bilmeden, tanımadan ölürse, cahiliyyet ölümü üzere ölmüştür.” buyurmuşlardır.

Aynı zamanda asırlardan bir asrın, halkın kendisine itaatı farz edilmiş bir imamsız geçmesi de mümkün değildir. İnsanlar, onu kabul etseler de, etmeseler de, ona yardımda bulunsalar da, bulunmasalar da, ona muti olsalar da, olmasalar da, her asırda, her zaman, Allah tarafaından lutfedilmiş bir imam mevcuttur. İmamın, halk tarafından tanınıp bilinmesi, yahud bilinmemesi, Hz.Muhammed(sav)’in mağarada, Ebu-Talib şı’bında gizlenmeleri halktan gizlenmesi aynıdır; nitekim aklen, bu gizleniş zamanın uzun, yahud kısa olması arasında da bir fark yokdur. Allah-u Teala, “Her topluma bir hidayet veren vardır.” (Rad-7) ve “Hiçbir ümmet yoktur ki içlerinden bir korkutucu çıkmasın.”(Fatır-24)

İMAM’IN SIFATLARI VE BİLGİSİ

İmamın, peygamber gibi yiğitlik, kerem, temizlik, gerçeklik, adalet, tedbir, hikmet ve bütün üstünlükte ve iyi huylar bakımından halkın en seçkini olması gerektir ve buna inanıyoruz; peygamberde bu sıfatların bulunmasına ait delil, aynen imamda da tatbik edilir.

İmamın, ilahi hükümlere, ilahi maarife, bütün bilgilere sahip olması, peygamber, yahud kendisinden önceki imam vasıtasıyladır. Yepyeni bir şey hakkında da imam, Allah(cc)’ın ona ihsan ettiği kudsi kuvvetle, ilham yoluyla gereği gibi hükmeder, o şeyi, künhüyle anlar, bilir. Bir şeye yönelirse, onu bilmek dilerse, o şey hakkında, ancak gerçeği bilir; yanılmaz, şüpheye düşmez; bu hususta akli delillere, yahud belletenlerin belletmesine ihtiyacı yoktur; bilgisi, iktıza edince daha da derinleşir, daha da ziyadeleşir ve bu yüzdendir ki Resul-i Ekrem’e(sav) “Rabbim, bilgimi ziyade et.”(Taha-114) demesi emir buyurulmuştur.

İnsan, hayatında bazı şeyleri, bazı anlarda hads yoluyla kavrar; bu da ilhamın ber nev’idir. İnsandaki bu kudret, bazı kere çoğalır, bazı kere ise azalır ve bunda, önceden çalışıp uğraşmasına, yahud öğretmenlerin belletmesine lüzum yoktur. İşte bu kabiliyet, Allah tarafından imama, en üstün bir tarzda ihsan edilmiştir! İmam, herhangi bir şeyi bilmek dilerse, o işin bütün gerçeği, tozdan-pasdan arınmış, yapımı güzel ibr aynaya, karşısındaki şeyler, nasıl akseder, olduğu gibi görünürse, imamın gönlüne de böyle aks eder, görünür.

Bu, Hz.Muhammed(sav) ve imamların hayatlarında, her an görülmektedir. Hiç biri, bir muallime gitmimiş, bir mürebbiden bir şey öğrenmemiştir; hatta okumayı, yazmayı bile talim yoluyla elde ettiklerine dair bir rivayet mevcut değildir. Hiç biri, bir hocadan ders görmemiş, hiç biri bir mektebe, bir medreseye gitmimiştir. Böyle olduğu halde, kendilerine bir şey sorulunca, ona derhal ve en doğru cevabı vermedeler, dillerine, bilmiyorum sözü gelmediği gibi cevap vermek için düşünmeleri, yahud cevabı bir müddet sonraya te’hirleri de vaki değildir. Diğer bilginlere, bilgide ileri gidenlere bakınca görüyoruz ki, bilgi elde etmek için bir, yahud bir çok üstada baş vuruyorlar, onların tedris meclislerine devam ediyorlar, sonunda, onların birinden, yahud bir kaçından, rivayet için icazet alıyorlar; böyle olduğu halde gene de bir çok meselede, bildiklerinin çoğunda şüpheleri var ve bunu kendileri de itiraf ediyorlar.

İMAMLARA İTAAT

İmamların, (aleyhimüsselam), Allah-u Teala’nın bize, emirlerine itaat etmeyi emir buyurduğu, “Ululemr, emretmek salahiyetine sahip olanlar.”(Nisa-59) olduklarına, “İnsanlara tanıklık edeceklerine.”(Bakara-143), Allah’ın kapıları, O’na varan yollar ve O’nun delilleri bulunduklarına inanıyoruz. Bu yüzden de onlar, Allah’ın bilgi hazineleri, vahyinin tercümanları, tevhidinin direkleri, marifetin hazinedarlarıdır ve yıldızlar, nasıl gök ehline amansa, onlar da yer ehline amandır. Onlar, bu ümmetin içinde, Nuh peygamberin(as) gemisine benzerler; binen kurtulur, binmeyen helak olur-gider ve onlar, Kur’an-ı Kerim’de buyurulduğu gibi, “Kadirleri yüceltilmiş kullardır ki Allah’ın buyruğuna muhalefette bulunmazlar ve O’nun emrini tutarlar.”(Enbiya-27)

Ve “Onlar Allah-u Teala’nın her çeşit kötülükten suçtan arıttığı, tertemiz ettiği kişilerdir.”(Ahzab-33)

Onların buyrukları, Allah-u Teala’nın buyruklarıdır; nehiyleri O’nun nehyidir; onlara itaat, Allah(cc)’a itaattir; onlara isyan, Allah(cc)’a isyandır. Onları seven, Allah(cc)’ı sever; onalara düşman olan, Allah(cc)’a da düşman olur. Onların emirlerini reddetmek caiz değildir; reddeden, Resulullah(sav)’ın emrini reddetmiş sayılır. Onların emirlerine inkıyad ve itaat, sözlerini kabul gerektir ve gene bundan dolayıdır ki şeri hükümleri, ancak onlardan alabilecegimize, başkalarından almamızın sahih olmayacağına inanırız; farz olan teklifleri, ancak onların yoluyla ahzedebiliriz; çünkü arzettiğimiz gibi, Resulullah(sav)’ın sahih hadisinin hükmünce onlar, Nuh Peygamberin(as) gemisine benzerler; o gemiye giren kişi kurtulmuştur; girmeyense bu dalgalanıp duran, çoşup köpüren denizin şüphe ve sapıklık dalgalarına kapılır, boğulup gider.

Dünyevi ve dini işlerimizde, Resulullah(sav)’ın Ehl-i Beyt’ine(as) müracaat etmemizin gerekli olduğuna en kesin delilimiz, Resulullah(sav)’ın,

“Ben, gerçekten de sizin içinizde iki paha biçilmiz şey bırakıyorum, birisi, öbüründen daha da büyük: Allah’ın kitabı, gökten yere uzatılmış ip ve benim Ehl-i Beyt’im. İkisine yapışırsanız, benden sonra ebedi olarak dalalete (sapıklığa) düşmezsiniz.” Buyurmuş olmalarıdır. (Bu hadis başka bölümde ayrıntılı olarak incelenmiştir.) Bu hadis-i şerif, Ehl-i Sünnet ve Alevi yollarından rivayet edilen ve iki fırka tarafından da kabul edilen hadis-i şeriftir. Aynı hadıs, “Bu ikisi, Havz kıyısında bana ulaşıncaya kadar birbirinden ayrılmaz.” Hükmünü de ihtiva etmektedir. Bundan, açıkça anlaşılmaktadır ki Kur’an-ı Kerim ile Ehl-i Beyt’i ayıran, hidayete erişmez; Ehl-i Beyt “Kurtuluş gemisi”dir ve Ehl-i Beyt’ten ayrılan, helakdan kurtulamaz.

İmametin, İlahi hikmet gereği Peygamberlerden sonra onların davetlerini yaymayı, getirdikleri dini tahrif ve yanlış yorumlara uğramaktan korumayı ve doğru bir biçimde hayata geçirilmesini sağlamayı amaçlayan ilahi bir makam olduğuna ve ilahi lütfun gereği olarak “İmam”ın kesin ve açık bir nass ile belirlenmesi gerektiğine inanıyoruz. “Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. Onların seçme yetkisi yoktur.” (Kasas-68) Ayrıca Müminlerin gönül rahatlığıyla kendisinin bütün eylem ve söylemlerine uyabilmeleri için İmamın da Peygamberler gibi hata, unutkanlık ve günahtan korunmuuş olması gerektiğine inanıyoruz.İmamlar bize göre on ikidir. Peygamber(sav) bunları belirlemiş olmakla beraber her imam da kendinden sonraki imamı bildirmiştir.

Bizim inancımıza göre Yüce Allah’ın belirlediği ve Resulü’nün de mütevatir hadisler uyarınca bildirdiği İmam, Müminlerin Emiri, Allah’ın kulu, Peygamber’in Kardeşi ve Peygamber’in dışında bütün insanların Efendisi Ebu Talib Oğlu Ali (as)’dır. Ondan sonra da cennet gençlerinin efendileri olan iki oğlu Hasan ve Hüseyin(as)’dir. O ikisinden sonra da Hüseyin’in soyundan gelen şu dokuz kişidir: İmam Zeynel Abidin(as), İmam Muhammed Bagır(as), İmam Cafer-i Sadık(as), İmam Musa Kazım(as), İmam Ali Rıza(as), İmam Muhammed Taki(as), İmam Ali Naki(as), İmam Hasan Askeri(as), zamanımızın imamı, asrımızın hücceti Hz.Mehdi. Allah onun zuhuruyla müminlerin gözlerini aydınlatsın. O gelirken yeryüzü zulüme dolmuş olduğu gibi adaletle dolacaktır.

İMAM ALİ RIZA(A.S.)’IN MASUM İMAMIN SIFATI, İMAMETİ, FAZİLETİ VE RÜTBESİ HAKKINDAKİ SÖZLERİ

Halk cahil kalıp hileyle dinlerinden sapmış. Allah Tebarek ve Teala dinini peygamberi için tamamlamadıkça ve içinde her şeyin beyanı olan Kur’an’ı ona indirip helal, haram, hudut, ahkam ve ihtiyaç duyulan her şeyi tamamıyla açıklamadıkça peygamberinin ruhunu almadı. Allah (c.c) şöyle buyurmuştur: “Biz, kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.” (Enam/38) Allah Teala, Resulullah (s.a.a)’ın ömrünün sonunda vaki olan Veda Haccında şu ayeti nazil etti: “Bugün dininizi ikmal ettim, size verdiğim nimetimi tamamladım, size din olarak İslam’ı seçip beğendim.” (Maide/3)

İmamet meselesi, dini tamamlayan ve onu kemale erdiren bir meseledir. Hz.Resulullah(s.a.a) vefatından önce, dinin nişanelerini ümmetine açıklamış, onun yollarını onlara izah etmiş, onları doğru yola iletmiş, Hz.Ali(a.s)’ı onlara bir imam ve kılavuz tayin etmiş ve halkın ihtiyaç duyduğu her şeyi açıklamıştır. Kim Allah’ın kendi dinini kamil etmediğini düşünürse gerçekte Allah’ın kitabını reddetmiştir; Allah’ın kitabını reddeden de kafirdir. Acaba halk imametin kadrini ve ümmet arasındaki konumunu biliyor mu ki, onların bu konudaki seçimleri de doğru olabilsin?

İmametin, kadri ve değeri halkın kendi akıllarıyla ulaşabileceğinden veya kendi görüşleriyle anlayabileceğinden ya da kendi seçimleriyle bir imamı seçebileceğinden daha büyük; şanı daha ulu, makamı daha yüce, alanı daha engin, dibi daha derindir. İmamet öyle bir makamdır ki, Allah Teala İbrahim(a.s)’ı nübüvvet ve halillik (Allah’ın dostu olma) makamından sonra üçüncü bir makam ve fazilet olarak onunla şereflendirip bu makamla onun adını yüceltmiştir. Allah Teala şöyle buyurmuştur: “Ey İbrahim! Ben seni insanlara imam kılacağım.” (Bakara/124) İbrahim(a.s) sevinçle “Benim zürriyetimden de mi?” Dediğinde Allah Teala “Benim ahdim zalimlere ulaşmaz” buyurdu. Bu ayet kıyamete kadar her zalimin imametini iptal etmektedir. Böylece imamet, ümmetin seçkinlerine mahsus kılınmış oldu. Sonra Allah(c.c) imameti Hz.İbrahim’in soyundaki seçkin ve temiz insanlara vererek ona ikramda bulunmuş ve şöyle buyurmuştur: “Ve ona (İbrahim’e) İshak’ı armağan ettik, üstüne de Yakup’u ve hepsini de salih kişiler kıldık ve onları kendi emrimizle hidayete yönelten önderler kıldık ve onlara hayırlı işleri; namaz kılmayı, zekat vermeyi vahyettik ve onlar, bize ibadet eden kişilerdi.” (Enbiya/72-73)

İşte imamet böylece sürekli olarak onun neslinde baki idi; Hz.Peygamber(s.a.a) onu miras alıncaya kadar daima asırdan asıra, nesilden nesile imameti birbirinden miras alıyorlardı. Allah Teala onlar hakkında şöyle buyurmuştur: “İbrahim’e gerçekten de yakın olanlar, ona uyanlarla bu Peygamber ve iman edenlerdir. Allah inananların dostu ve yardımcısıdır.” (Al-i İmran/68)

Böylece imamet, Hz.Peygambere mahsus kılınmıştı. Hazret de onu Allah’ın emriyle –Allah’ın farz kıldığı şekilde- Hz.Ali(a.s)’ın uhdesine bıraktı; daha sonra bu makam onun, Allah’ın kendilerine ilim ve iman verdiği seçkin nesline intikal etti. Allah(c.c) onlar hakkında şöyle buyurmuştur: “Kendilerine ilim ve iman verilenlerse (kıyamet günü dünyada ve berzahta bir saatten fazla beklemediklerine dair yemin eden suçlulara cevap olarak) derler ki: Andolsun ki siz, Allah’ın kitabında (yazılı süre boyunca) diriliş gününe kadar (kabirde) yatıp kaldınız; işte bu dirilme günüdür.” (Rum/56)

Öyleyse bu (imamet), kıyamet gününe dek sadece Ali(a.s)’ın soyunda baki kalacaktır. Çünkü Hz.Muhammed (s.a.a.)’den sonra hiçbir peygamber yoktur. O halde bu cahil insanlar imamı (kendi reyleriyle) nasıl seçebilirler.

İmamet, peygamberlerin makamı ve vasilerin mirasıdır. İmamet, Allah’ın ve Peygamber(s.a.a)’in hilafetidir; Emirülmüminin Ali(a.s)’ın makamı ve Hasan ile Hüseyin(a.s)’ın mirasıdır. İmamet dinin yuları, Müslümanların nizamı, dünyanın salahı ve müminlerin izzetidir.

İmamet, İslam’ın gelişen kökü ve yükselen dalıdır. İmamla namaz, zekat, oruç, hac ve cihad kamil olur; ganimet ve sadakalar çoğalır; had ve hükümler uygulanır; hudut ve sınırlar korunur. İmam Allah’ın helalini helal, haramını da haram kılar; şer’i hadleri (cezaları) icra eder, Allah’ın dinini savunur; hikmet, güzel öğüt ve kesin delillerle halkı Rablerinin yoluna davet eder. İmam alemlere ufukta yer edinerek doğan bir güneş gibidir; öyle bir güneş ki, ne eller ona erişebilir, ne de gözler. İmam aydınlık saçan bir hilal, parlak kandil, doğan nurdur. Karanlıkların ortasında, ıssız çölde ve engin denizlerde hidayet yıldızıdır. Susuzlar için tatlı bir su gibidir; doğru yola kılavuzluk eden ve tehlikeden kurtarandır. İmam, tepedeki ateş gibidir; soğuktan kaçıp ona sığınanı ısıtır, tehlikeli yerlerde kılavuzdur; kim ondan ayrılırsa helak olur.

İmam çok yağmurlu bulut, sağanak yağmur, ışık saçan güneş, geniş yer, bol suyu olan pınar, su biriken büyük çukur (havuz) ve bahçe (gibi)’ dir.

İmam dost olan bir emin, şefkatli bir baba, ikin kardeş ve zorluklarda kulların sığınağıdır.

İmam, Allah’ın yeryüzündeki emini (güvenilir kulu), kullarına hücceti, beldelerindeki halifesi, halkı Allah’a davet eden ve hürmetleri (korunması gerekli olan şeyleri) savunandır.

İmam, günahlardan arındırılmış ve ayıplardan tertemiz kılınmıştır; ilim ona mahsustur, sabırlı ve halimdir; dinin düzeni, Müslümanları izzeti, münafıkların öfkesi ve kafirlerin yok olmasına sebep olandır.

İmam kendi zamanının eşsiz insanıdır, hiçbir kimse ona (derece ve fazilette) ulaşamaz, hiçbir alim onun dengi olamaz; onun bedeli, misli ve eşi bulunmaz. Bağışlayan Allah’ın fazlı ile hiçbir talep ve gayrette bulunmaksızın bütün faziletlerle özelleştirilmiştir (tüm üstünlükler ona verilmiştir). Öyleyse kim imamı tanıyabilir ve onu seçebilir?

Heyhat!, heyhat! Onun makamından bir makamı, faziletlerinden bir fazileti tarif etmekte akıllar sapmış, zihinler şaşkınlığa düşmüş, beyinler hayran kalmış, gözler yorulmuş, büyükler eziklik hissetmiş, hekimler hayrete düşmüş, akil insanlar küçülmüş, hatipler dilsiz kalmış, bilginler cahil duruma düşmüş, şairler usanmış, edipler acze düşmüş, fasihler yorulup güçsüzleşmiş, hepsi aczini ve güçsüzlüğünü itiraf etmiştir. O halde onu bütünüyle anlatmak, künhünü vasfetmek, onun işlerinden bir şey anlamak ve onun yerine geçerek yerini doldurabilecek birini bulmak nasıl mümkün olabilir?! Hayır, bu mümkün müdür? Oysa imam yıldızlar gibi, kendisine ulaşmak isteyenlerin elinden ve vasfedenlerin vasfından uzaktır öyleyse halkın seçimi nerede, bu makam nerede; akıllar nerede ve bu makamı idrak etmek nerede? Böyle bir şahsiyetin Resulullah(s.a.a)’ın hanedanının dışında bulunacağını mı zannediyorlar? Andolsun Allah’a ki, nefisleri onlara yalan söylemiş; batıl söz ve düşünceler onları arzulara düşürmüştür. Sonuç olarak, zor ve kaygan olan yüksek bir yere ayak koymuşlardır. Ayakları oradan kayarak aşağı düşeceklerdir. Zayıf, düşük ve noksan akılları ve sapık görüşlerle imam tayin etmeye kalkışmışlardır. Hedeften uzaklaşmanın dışında bir sonuç elde edemeyeceklerdir. Allah öldürsün onları! Onlar nereye dönüp gidiyorlar? Çok zor bir işe girişmişler; gerçeğe aykırı söz söylemişler, derin bir sapıklığa düşmüşler ve şaşkınlık içinde kalmışlardır. Çünkü onlar bilerek imamı terk ettiler; kendi yapmakta olduklarını şeytan onlara süsleyip çekici kıldı. Böylece onları doğru yoldan alıkoydu. Onlar gören, basiret sahibi insanlardan da değillerdi.

Allah ve Resulünün seçiminden yüz çevirip kendi seçimlerini tercih ettiler. Oysa ki Kur’an, yüksek bir sesle onlara şöyle hitap etmektedir: “Ve rabbin dilediğini yaratır ve seçer; seçmek onlara ait bir hak değildir. Allah onların şirk koştukları şeylerden münezzeh ve yücedir.” (Kasas/68) Yine şöyle buyuruyor: “Ne oldu size ki? Nasıl hükmediyorsunuz? Yoksa size mahsus bir kitap var da ondan mı okuyorsunuz? Onda; neyi beğenir, isterseniz sizindir, diye mi yazılı? Yoksa sizin için üzerimizde kıyamete dek sürecek bir yemin mi var ki, siz ne hüküm verirseniz mutlaka o sizin için olacak diye? Onlara sor, onlardan hangisi bunun savunuculuğunu yapacak? Yoksa ortakları mı var? Doğru söylüyorlarsa ortaklarını da getirsinler.” (Kalem/36-41) Yine Allah Teala şöyle buyuruyor: “Ne diye Kur’an’ı iyice düşünüp taşınmazlar? Yoksa kalplerinde kilitler mi var?” (Muhammed/24) “Yoksa Allah kalplerini mühürlemiş de artık anlayamıyorlar mı?” Yoksa “duyduk dedikleri halde duymuyorlar mı? Şüphesiz ki yerde yürüyen canlıların Allah katında en kötüsü, akıl erdirmez olan sağır ve dilsiz mahluklardır. Allah, onlarda bir hayır olduğunu bilseydi elbette onlara duyururdu. Fakat duyursaydı da, gene onlar arkalarını dönerek yüz çevirirlerdi.” (Enfal/21-23) “Ve derler; duyarız da karşı çıkarız!” (Bakara/93) Hayır o “...Allah’ın lütfudur, ihsanıdır, dilediğine verir onu ve Allah, pek büyük bir lütuf ve ihsan sahibidir.” (Hadid/21)

Peki, imamı nasıl seçebilirler? Oysa imam, cehaletten uzak bir alim, korkmayan bir yönetici; kutsallık, temizlik, ibadet, ilim ve kulluk madenidir. Peygamber(s.a.a)’in “Allah’ım, onu seveni sev” veya “Allah’ım onlardan pislikleri gider” vb Duası sadece ona mahsustur. O, Betül’ün (Hz.Fatıma’nın) tertemiz neslindendir. Onun soy şeceresinde hiçbir kusur yoktur. O Kureyş soyundan, Haşim boyundan ve Resulullah(s.a.a)’in Ehl-i Beyt’indendir. O, Allah tarafından razı olunmuş ve beğenilendir. Şereflilerin en şereflisidir, Abdumenaf neslindendir. Coşkun ilme ve kamil hilme sahiptir. İmamet işi için güçlü, siyaset bilen, itaati farz olan, Allah’ın emrini ayakta tutan, Allah’ın kullarının hayrını isteyen ve Allah’ın dinini koruyan bir kimsedir. Allah(c.c), peygamberleri ve imamları (Allah’ın salatı onlara olsun) delillerinde başarıya ulaştırır (ilham eder); başkalarına vermediği gizli ilim ve hikmetlerinden onlara verir, böylece ilimleri zamanlarındaki ilim ehlinin ilminden daha üstün olur. Allah(c.c) şöyle buyuruyor: “Halkı gerçeğe sevk eden mi uyulmaya daha layıktır, doğru yola sevk edilmedikçe o yolu bulamayan mı? Nasıl hükmediyorsunuz?” (Yunus/35)

Yine buyuruyor: “...Ve kime hikmet ihsan edilmişse şüphe yok ki o, çok hayra nail olmuş demektir.” (Bakara/269) Talut kıssasında da şöyle buyuruyor: “...Şüphe yok ki Allah size onu seçti; onun bilgi ve vücut gücünü artırdı. Allah mülkünü istediğine verir. Allah’ın rahmeti boldur, her şeyi bilendir.” (Bakara/247) Resulüne de şöyle buyurmuştur: “... Allah’ın sana lütfu ve ihsanı pek büyüktür.” (Nisa/113) Aynı zamanda Peygamber(s.a.a)’in Ehl-i Beyti, itreti ve soyundan olan imamlar(a.s) hakkında da şöyle buyurmuştur: “Yoksa Allah’ın, lütfedip insanlara ihsan ettiği şeylere haset mi ediyorlar? Gerçekten de biz, İbrahim soyuna kitap ve hikmet verdik ve onlara büyük bir saltanat ihsan ettik. Böylece kimi ona inandı, kimi de ona sırt çevirdi. Çılgın ateş olarak cehennem yeter!” (Nisa/54-55)

Allah(c.c) bir kulu, kullarının işlerini yönetmek için seçtiğinde bu iş için onun göğsünü genişletir ve kalbine hikmet çeşmeleri yerleştirir ve ona ilmi ilham eder. Artık ondan sonra hiçbir sorunun cevabında aciz kalmaz ve doğru olandan uzaklaşmaz. O, masum teyit edilmiş, muvaffak ve doğrudur; hata, sürçme ve kaymalardan emniyettedir. Allah(c.c) onu kullarına hüccet ve yaratıklarına şahit olması için böyle yaptı. İşte bu, Allah’ın lütuf ve ihsanıdır. Onu istediğine verir. Allah pek büyük lütuf ve ihsan sahibidir. Acaba onlar böyle birini bulmaya kadirler mi ki, gelip onu da seçebilsinler? Ve seçtikleri kimsenin de bu özelliklere sahip olması mümkün mü ki, onu başkalarından öne geçirebilsinler? Beytullah’a andolsun ki, hakkı aşmışlardır. Allah’ın kitabını arkalarına almışlardır; sanki hiçbir şey bilmiyorlar. Halbuki Allah’ın kitabında şifa ve hidayet vardır. Onu bir kenara bırakıp kendi heva ve heveslerine uymuşlardır. Bu yüzden Allah(c.c) onları yenmiş, onlara gazap etmiş, helak etmiş ve buyurmuştur ki: “Allah’tan hidayet olmadan, kendi heva ve hevesine uyandan daha sapık kim vardır? Allah zalimleri hidayet etmez.” Yine buyurmuştur ki: “Yüzüstü düşesiceler! Allah onların amellerini giderip boşa çıkarmıştır.” (Muhammed/8) Yine buyurmuştur ki: “...Allah katında da bir nefrete ve buğza uğrarlar, inananlar katında da; işte Allah, her kibirli ve cebbar kişinin gönlünü böyle mühürler.” (Mümin/35)

Hiç yorum yok:

toklucaktan haberler

dernek nedir.amaçları

TOKLUCAK DER .in ARIK DER ile ZARA DER. yanyana olan arsa ile ilğili bilgiler.. 1- konu hakkında gelişmeler.. 2- varılan durum 3- dernek üyelerinin konu hakkında bilgileri GEREKLİ BİLGİLER TOPARLANIP ..GELİŞMELER..SİZLERE DUYURULACAKTIR. MAİL. ADRESİM ..haloyildiz@gmail.com ..SİZLERİN ULAŞABİLDİĞİ BİLGİLERİ PAYLAŞIRSANIZ ..YAYINLARIZ. ERGÜN YILDIZ..

DERNEK NEDİR? NASIL KURULUR?

Derneğin tanımı

23.11.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5253 sayılı Dernekler Kanununun 2. maddesinde derneğin tanımı; " Dernek: Kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, en az yedi gerçek veya tüzel kişinin, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklarını” olarak yapılmıştır.

Kimler dernek kurabilir

Fiil ehliyetine sahip gerçek veya tüzel kişiler, önceden izin almaksızın dernek kurma hakkına sahiptir.

Dernek kurucusu olabilmeleri ile ilgili olarak, Türk Silâhlı Kuvvetleri ve kolluk kuvvetleri mensupları ile kamu kurum ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri hakkında özel kanunlarında getirilen kısıtlamalar saklıdır.

Ayrıca, onbeş yaşını bitiren ayırt etme gücüne sahip küçükler; toplumsal, ruhsal, ahlakî, bedensel ve zihinsel yetenekleri ile spor, eğitim ve öğretim haklarını, sosyal ve kültürel varlıklarını, aile yapısını ve özel yaşantılarını korumak ve geliştirmek amacıyla yasal temsilcilerinin yazılı izni ile çocuk dernekleri kurabilir veya kurulmuş çocuk derneklerine üye olabilirler.

Oniki yaşını bitiren küçükler yasal temsilcilerinin izni ile çocuk derneklerine üye olabilirler ancak yönetim ve denetim kurullarında görev alamazlar.

Çocuk derneklerine onsekiz yaşından büyükler kurucu veya üye olamazlar.

Dernek kurucusu olacak kişilerde aranan fiil ehliyetine ne şekilde sahip olunur.

4721 sayılı Türk Medeni Kanununda belirtildiği üzere; ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.

Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmamak: Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ve bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmamak yada bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkûm bulunmamaktır.

Ergin olmak: Onsekiz yaşını doldurmuş olmak veya onsekiz yaşın doldurmamış olduğu halde evlenmiş olmak yada onbeş yaşını doldurmuş küçüklerin kendi isteği ve velisinin rızasıyla mahkemece ergin kılınmış olmaktır.

Tüzel kişiler, kanuna ve kuruluş belgelerine göre gerekli organlara sahip olmakla, fiil ehliyetini kazanırlar. Tüzel kişinin iradesi, organları aracılığıyla açıklanır.

Dernekler özel hukuk tüzelkişisi olup, Türk Medeni Kanununun 48. maddesinde belirtilen tüm hak ve yetkilere sahiptir.

Hangi amaçla dernek kurulamaz

Anayasa ve kanunlarla açıkça yasaklanan amaçları veya konusu suç teşkil eden fiilleri gerçekleştirmek amacıyla dernek kurulamaz.

Derneğin amacı; kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir gayeyi gerçekleştirmeye yönelik, anlaşılabilir ve süreklilik arz etmelidir. Hukuka veya ahlâka aykırı olmamalıdır.

Derneğin kuruluş şekli

Dernekler, kuruluş bildirimini, dernek tüzüğünü ve gerekli belgeleri yerleşim yerinin bulunduğu yerin en büyük mülki amirine verdikleri anda tüzel kişilik kazanırlar.

Dernek tüzüğünün içeriği

Dernekler Mevzuatı gereğince derneğin tüzüğünde aşağıda gösterilen hususların belirtilmesi zorunludur:

a-Derneğin adı ve merkezi. (Derneğinizin adı, daha önce kurulmuş olan bir derneğin adından farklı olmak zorundadır. Dernek adını kontrol etmek için tıklayınız)

b-Derneğin amacı ve bu amacı gerçekleştirmek için dernekçe sürdürülecek çalışma konuları ve çalışma biçimleri ile faaliyet alanı.

c-Derneğe üye olma ve üyelikten çıkmanın şart ve şekilleri.

d-Genel kurulun toplanma şekli ve zamanı.

e-Genel kurulun görevleri, yetkileri, oy kullanma ve karar alma usul ve şekilleri.

f-Yönetim ve denetim kurullarının görev ve yetkileri, ne suretle seçileceği, asıl ve yedek üye sayısı.

g-Derneğin şubesinin bulunup bulunmayacağı, bulunacak ise şubelerin nasıl kurulacağı, görev ve yetkileri ile dernek genel kurulunda nasıl temsil edileceği.

h-Üyelerin ödeyecekleri giriş ve yıllık aidat miktarının belirlenme şekli.

ı-Derneğin gelir kaynakları.

i- Derneğin borçlanma usulleri.

j- Derneğin iç denetim şekilleri

k-Tüzüğün ne şekilde değiştirileceği.

l-Derneğin feshi halinde mal varlığının tasfiye şekli.

m-Dernek geçici yönetim kurulu üyelerinin adı, soyadı, görev ünvanı.

Dernek tüzüğünde kanunen belirtilmesi zorunlu hususlar dışında, Kanuna aykırı olmamak kaydıyla tüzükte yer alması istenilen diğer hükümler eklenebilir.

Örnek Dernek Tüzüğü İçin Tıklayınız.

Dernek kuruluşu için gerekli belgeler

Dernek kurucuları (en az yedi gerçek veya tüzel kişi) tarafından imzalanmış olan (Dernekler Yönetmeliği Ek-2’de bulunan) iki adet kuruluş bildirimi ve aşağıda belirtilen ekleri, derneğin kurulacağı yerin mülki idare amirliğine verilir.

a) Kurucular tarafından her sayfası imzalanmış üç adet dernek tüzüğü,

b) Kurucuların nüfus cüzdan fotokopisi,

c) Dernek kurucuları arasında tüzel kişiliklerin bulunması halinde; bu tüzel kişilerin unvanı, yerleşim yeri ve kuruluş belgesi ile tüzel kişiliklerin organları tarafından yetkilendirilen gerçek kişi de belirtilmek kaydıyla bu konuda alınmış kararın fotokopisi,

d) Kurucular arasında yabancı dernek veya dernek ve vakıf dışında kar amacı gütmeyen kuruluşlar bulunması halinde, bu tüzel kişilerin dernek kurucusu olabileceğini gösteren İçişleri Bakanlığınca verilmiş izin belgesi,

e) Kurucular arasında yabancı uyruklular varsa, bunların Türkiye'de yerleşme hakkına sahip olduklarını gösterir belgelerin fotokopileri,

f) Yazışma ve tebligatı almaya yetkili kişi veya kişilerin adı, soyadı, yerleşim yerlerini ve imzalarını belirten liste.

Büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerdeki dernek kuruluş işlemlerinde istenen belgeler birer arttırılarak verilir.

Dernekler, kuruluş bildirimi ve eklerini mülki idare amirliğine vermek suretiyle tüzel kişilik kazanırlar.

Çocuk derneklerine tüzel kişiler kurucu veya üye olamazlar, ayrıca çocuk derneklerinde kuruluş bildirimine, kurucu çocukların yasal temsilcilerinin izni eklenir.

Dernek kuruluş bildiriminin incelenmesi

Dernek kuruluş bildirimi ve belgelerin doğruluğu ile dernek tüzüğü, en büyük mülki amir tarafından altmış gün içinde dosya üzerinden incelenir.

Kuruluş bildiriminde, tüzükte ve kurucuların hukuki durumlarında kanuna aykırılık veya noksanlık tespit edildiği takdirde bunların giderilmesi veya tamamlanması derhal kuruculardan istenir. Bu istemin tebliğinden başlayarak otuz gün içinde belirtilen noksanlık tamamlanmaz ve kanuna aykırılık giderilmezse; en büyük mülki amir, yetkili asliye hukuk mahkemesinde derneğin feshi konusunda dava açması içir durumu Cumhuriyet savcılığına bildirir. Cumhuriyet savcısı mahkemeden derneğin faaliyetinin durdurulmasına karar verilmesini de isteyebilir.

Kuruluş bildiriminde, tüzükte ve belgelerde kanuna aykırılık veya noksanlık bulunmaz ya da bu aykırılık veya noksanlık belirli sürede giderilmiş bulunursa; keyfiyet derhal derneğe yazıyla bildirilir ve dernek, dernekler kütüğüne kaydedilir.

Derneğin zorunlu Organları hangileridir

Derneğin zorunlu organları, genel kurul, yönetim kurulu ve denetim kuruludur.

Dernekler zorunlu organları dışında başka organlar da oluşturabilirler. Ancak, bu organlara zorunlu organların görev, yetki ve sorumlulukları devredilemez.

Genel kurul, derneğin en yetkili karar organı olup; derneğe kayıtlı üyelerden oluşur. Genel kurul, dernek organlarını seçer ve derneğin diğer bir organına verilmemiş olan işleri görür.

Genel kurul, üyeliğe kabul ve üyelikten çıkarma hakkında son kararı verir, derneğin diğer organlarını denetler ve onları haklı sebeplerle her zaman görevden alabilir.

Yönetim kurulu, beş asıl ve beş yedek üyeden az olmamak üzere dernek tüzüğünde belirtilen sayıda üyeden oluşur.

Yönetim kurulu, derneğin yürütme ve temsil organıdır; bu görevini kanuna ve dernek tüzüğüne uygun olarak yerine getirir.

Temsil görevi, yönetim kurulunca, üyelerden birine veya bir üçüncü kişiye verilebilir.

Denetim kurulu, üç asıl ve üç yedek üyeden az olmamak üzere dernek tüzüğünde belirtilen sayıda üyeden oluşur.

Denetim kurulu, denetleme görevini, dernek tüzüğünde belirtilen esas ve usullere göre yapar; denetleme sonuçlarını bir raporla yönetim kuruluna ve genel kurula sunar.

Derneğin kuruluşundan sonra yapılması gereken işlemler

A- Defter tutulması

Dernekler tarafından tutulması zorunlu olan defterler temin edilerek kullanmaya başlanılmadan önce dernekler biriminden veya noterden onaylattırılmalıdır.

Dernekler aşağıda yazılı defterleri tutarlar.

a) İşletme hesabı esasında tutulacak defterler ve uyulacak esaslar aşağıdaki gibidir:

1) Karar Defteri: Yönetim kurulu kararları tarih ve numara sırasıyla bu deftere yazılır ve kararların altı toplantıya katılan üyelerce imzalanır.

2) Üye Kayıt Defteri: Derneğe üye olarak girenlerin kimlik bilgileri, derneğe giriş ve çıkış tarihleri bu deftere işlenir. Üyelerin ödedikleri giriş ve yıllık aidat miktarları bu deftere işlenebilir.

3) Evrak Kayıt Defteri: Gelen ve giden evraklar, tarih ve sıra numarası ile bu deftere kaydedilir. Gelen evrakın asılları ve giden evrakın kopyaları dosyalanır. Elektronik posta yoluyla gelen veya giden evraklar çıktısı alınmak suretiyle saklanır.

4) Demirbaş Defteri: Derneğe ait demirbaşların edinme tarihi ve şekli ile kullanıldıkları veya verildikleri yerler ve kullanım sürelerini dolduranların kayıttan düşürülmesi bu deftere işlenir.

5) İşletme Hesabı Defteri: Dernek adına alınan gelirler ve yapılan giderler açık ve düzenli olarak bu deftere işlenir.

6) Alındı Belgesi Kayıt Defteri : Alındı belgelerinin seri ve sıra numaraları, bu belgeleri alan ve iade edelerin adı, soyadı ve imzaları ile aldıkları ve iade ettikleri tarihler bu deftere işlenir.

b) Bilanço esasında tutulacak defterler ve uyulacak esaslar aşağıdaki gibidir:

1) (a) bendinin 1, 2, 3 ve 6 ncı alt bentlerinde kayıtlı defterleri bilanço esasında defter tutan dernekler de tutarlar.

2) Yevmiye Defteri, Büyük Defter ve Envanter Defteri: Bu defterlerin tutulma usulü ile kayıt şekli Vergi Usul Kanunu ile bu Kanununun Maliye Bakanlığına verdiği yetkiye istinaden yayımlanan Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğleri esaslarına göre yapılır.

Tutulacak defter ve kayıtların Türkçe olması zorunludur. Defterler mürekkepli kalemle yazılır.

Defterler bilgisayar ortamında da tutulabilir. Ancak form veya sürekli form şeklinde tutulacak defterler, kullanılmaya başlanmadan önce her bir sayfasına numara verilerek ve onaylatılarak kullanılabilir. Onaylı sayfalar kullanıldıktan sonra defter haline getirilerek muhafaza edilir.

Yevmiye defteri maddelerinde yapılan yanlışlar ancak muhasebe kurallarına göre düzeltilebilir. Diğer defter ve kayıtlara rakam ve yazılar yanlış yazıldığı takdirde düzeltmeler ancak yanlış rakam ve yazı okunacak şekilde çizilmek, üst veya yan tarafına veya ilgili bulunduğu hesaba doğrusu yazılmak suretiyle yapılabilir. Yanlış rakam ve yazının çizilmesi halinde, bu rakam ve yazıyı çizen tarafından paraflanır.

Defterlere geçirilen bir kayıt; kazımak, çizmek veya silmek suretiyle okunamaz hale getirilemez.

Karar defterinin sayfa sonunda imza için bırakılan bölümü hariç defterlerin satırları, çizilmeksizin boş bırakılamaz ve atlanamaz. Ciltli defterlerde, defter sayfaları ciltten koparılamaz. Tasdikli form veya sürekli form yapraklarının sırası bozulamaz ve bunlar yırtılamaz.

Derneklere ait belgeler, kaydedildikleri defterdeki kayıt sırasına uygun olarak numaralandırılır ve dosyalanarak saklanır.

Kayıt zamanı;

İşlemler, defterlere günlük olarak kaydedilir. Ancak, gelir ve gider kayıtları;

a) İşlemlerin, işin hacmine ve gereklerine uygun olarak muhasebe düzeni ve güvenliğini bozmayacak bir süre içinde kaydedilmesi şarttır. Bu gibi kayıtlar on günden fazla geciktirilmez.

b) Kayıtlarını devamlı olarak muhasebe fişleri ve bordro gibi yetkili amirlerin imza ve parafını taşıyan belgelere dayanarak tutan derneklerde, işlemlerin bunlara kaydedilmesi, deftere işlenmesi hükmündedir. Ancak bu kayıtlar, işlemlerin esas defterlere kırkbeş günden daha geç intikal ettirilmesine imkan vermez. Dernek defterlerinin denetim amacıyla istenmesi halinde, kırkbeş günlük sürenin dolması beklenmeden kayıtların işlenmesi zorunludur.

Hesap dönemi;

Derneklerde hesap dönemi bir takvim yılıdır. Hesap dönemi 1 Ocak’ta başlar ve 31 Aralık’ta sona erer. Yeni kurulan derneklerde hesap dönemi kuruluş tarihinde başlar ve 31 Aralık’ta sona erer.

Defterlerin ara tasdiki;

Bu defterlerin kullanılmasına sayfaları bitene kadar devam edilir ve defterlerin ara tasdiki yapılmaz. Ancak, bilanço esasına göre tutulan defterler ile form veya sürekli form yapraklı defterlerin, kullanılacağı yıldan önce gelen son ayda, her yıl yeniden tasdik ettirilmesi zorunludur.

B-Dernek gelirlerinin tahsilinde kullanılacak Alındı Belgelerinin bastırılması

Alındı belgelerinin biçimi;

Dernek gelirlerinin tahsilinde kullanılacak Alındı Belgeleri Dernekler Yönetmeliği 42. maddesinde belirtilen biçim ve ebatta yönetim kurulu kararıyla matbaaya bastırılır.

Alındı belgelerinin kontrolü;

Bastırılan alındı belgelerinin seri ve sıra numaraları ile diğer baskı işlerinde kusur bulunup bulunmadığı, sayman üyece kontrol edilir. Kontrolde hatalı olduğu ortaya çıkan cilt veya formlar geri verilerek aynı miktarda yenisi bastırılır. Alındı belgeleri, matbaadan sayman üye tarafından bir tutanak ile teslim alınır.

Alındı belgelerinin deftere kaydı;

Dernek saymanınca teslim alınan alındı belgelerinin tamamı, numarası en küçük olan alındı belgesi cildinden başlamak üzere defterin yalnızca başlangıç, bitiş ve serisi sütunları doldurularak, her bir satırda bir alındı belgesi cildi gösterilecek şekilde alt alta yazılmak suretiyle kaydedilir. Defterin diğer sütunları, alındı belgesi ciltlerinin gelir tahsil edecek kişilere teslim edilmesi veya teslim edilen alındı belgesi cildinin iade edilmesi sırasında doldurulur.

Alındı belgelerinin kullanımı;

Alındı belgeleri, gelir tahsil etme görev ve yetkisine sahip bulunanlara, sayman üyelerce imza karşılığı verilir ve kullanıldıktan sonra imza karşılığı geri alınır. Bu işlemler Alındı Belgesi Kayıt Defterinde gösterilir.

Alındı belgeleri, sabit boyalı sert veya sivri uçlu tükenmez kalemle okunaklı bir biçimde silintisiz ve kazıntısız olarak doldurulur. Ödemede bulunana asıl yaprak koparılarak verilir, koçan kısmı ciltte bırakılır. Düzenleme sırasında hata yapılırsa, hatalı belge yaprağı ödemede bulunana verilmez. Asıl ve koçan yaprakların üzerine “İPTAL” ibaresi yazılıp her ikisi koparılmadan ciltte bırakılır.

Form şeklinde bastırılan alındı belgeleri, elektronik sistemler aracılığıyla doldurulduktan sonra aslı ödemede bulunana verilir; sureti dosyasında muhafaza edilir.

C- Yetki belgesi düzenlenmesi

Dernek adına gelir tahsil edecek kişi veya kişiler, yetki süresi de belirtilmek suretiyle, yönetim kurulu kararı ile tespit edilir. Gelir tahsil edecek kişilerin açık kimliği, imzası ve fotoğraflarını ihtiva eden (Dernekler Yönetmeliği EK-19’da bulunan) “Yetki Belgesi” dernek tarafından üç nüsha olarak düzenlenerek, dernek yönetim kurulu başkanınca onaylanır. Yetki belgelerinin birer sureti dernekler birimlerine verilir.

Dernek adına gelir tahsil edecek kişiler, ancak adlarına düzenlenen yetki belgelerinin bir suretinin dernekler birimine verilmesinden itibaren gelir tahsil etmeye başlayabilirler

Yetki belgelerinin süresi, yönetim kurullarının görev süresi ile sınırlıdır. Yeni seçilen yönetim kurullarının, yetki belgelerini birinci fıkra esaslarına göre yenilemesi zorunludur. Yetki belgesinin süresinin bitmesi veya adına yetki belgesi düzenlenen kişinin görevinden ayrılması, ölümü, işine veya görevine son verilmesi, derneğin kendiliğinden dağıldığının tespit edilmesi veya fesih edilmesi gibi hallerde, verilmiş olan yetki belgelerinin dernek yönetim kuruluna bir hafta içinde teslimi zorunludur. Ayrıca, gelir toplama yetkisi yönetim kurulu kararı ile her zaman iptal edilebilir. Yetki belgesi ile ilgili değişiklikler yönetim kurulu başkanınca, onbeş gün içerisinde dernekler birimine bildirilir.

D -Gelir–Gider İşlemleri

Dernek gelirleri alındı belgesi ile tahsil edilir. Dernek gelirlerinin bankalar aracılığı ile tahsili halinde banka tarafından düzenlenen dekont veya hesap özeti gibi belgeler alındı belgesi yerine geçer.

Dernek adına gelir tahsil etmekle yetkili olan kişiler, tahsil ettikleri paraları otuz gün içerisinde dernek saymanına teslim ederler veya derneğin banka hesabına yatırırlar. Ancak, tahsilatı 2005 yılı için 1000.- YTL’yi (yeniden değerleme oranında artırılır) geçenler, 30 otuz günlük süreyi beklemeksizin tahsil ettikleri parayı en geç iki iş günü içinde dernek saymanına teslim ederler veya derneğin banka hesabına yatırırlar.

Dernek kasasında bulundurulabilecek para miktarı, ihtiyaçlar dikkate alınarak yönetim kurulunca belirlenir.

Dernek giderleri ise fatura, perakende satış fişi, serbest meslek makbuzu gibi harcama belgeleri ile yapılır. Ancak dernekler, Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesi kapsamında bulunan ödemeleri için Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre gider pusulası, bu kapsamda da bulunmayan ödemeleri için Gider Makbuzu düzenlerler.

Dernekler tarafından kişi, kurum veya kuruluşlara yapılacak bedelsiz mal ve hizmet teslimleri (Dernekler Yönetmeliği EK-15’te bulunan) Ayni Yardım Teslim Belgesi ile yapılır. Kişi, kurum veya kuruluşlar tarafından derneklere yapılacak bedelsiz mal ve hizmet teslimleri ise Ayni Bağış Alındı Belgesi ile kabul edilir.

Bu belgeler; Dernekler Yönetmeliğinde ((EK-13) (EK- 14) ve (EK- 15)’de) gösterilen biçim ve ebatta, müteselsil seri ve sıra numarası taşıyan, kendinden karbonlu elli asıl ve elli koçan yaprağından meydana gelen ciltler veya elektronik sistemler ve yazı makineleri aracılığıyla yazdırılacak form veya sürekli form şeklinde, dernekler tarafından bastırılır. Form veya sürekli form şeklinde bastırılacak belgelerin, belirtilen nitelikte olması zorunludur.

Saklama süresi;

Defterler hariç olmak üzere, dernekler tarafından kullanılan alındı belgeleri, harcama belgeleri ve diğer belgeler özel kanunlarda belirtilen süreler saklı kalmak üzere, kaydedildikleri defterlerdeki sayı ve tarih düzenine uygun olarak 5 yıl süreyle saklanır.

İşletme hesabı tablosu;

İşletme hesabı esasına göre kayıt tutan dernekler yıl sonlarında (31 Aralık) (Dernekler Yönetmeliği EK-16’da gösterilen biçimde) “İşletme Hesabı Tablosu” düzenlerler.

Bilanço esasına göre raporlama;

Bilanço esasına göre defter tutan derneklerin yıl sonlarında (31 Aralık), Maliye Bakanlığınca yayımlanan Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğlerini esas alarak bilanço ve gelir tablosunu düzenlemeleri yeterlidir.

E-Üye kayıt işlemleri

Derneğe üye olmaları Kanunla yasaklanmamış olan ve dernek tüzüğüne göre üye olma şartlarını taşıyan kişilerin derneğin yönetim kuruluna yapacakları yazılı üyelik başvuruları yönetim kurulunca görüşülerek en çok otuz gün içinde üyeliğe kabul veya isteğin reddi şeklinde karara bağlanıp, sonucu müracaat sahibine yazı ile duyurulması zorunludur. Derneğin, ilk genel kurul toplantısının yapılacağı tarihe kadar, dernek tüzüğünde sayıları belirtilen yönetim ve denetleme kuruları üye tam sayısının asıl ve yedeklerini oluşturabilecek sayıdan az olmamak üzere üye kayıt edilmesine ihtiyaç bulunmaktadır.

Yönetim kurulunca, karar defterinde alınan karar ile üyeliğe kabul edilmiş bulunanlar dernek üyesi olurlar. Üyeliğe kabul kararının tarih ve sayısı ile üyenin kimlik bilgileri ve aidat ödentileri üye kayıt defterine kayıt edilir.

Yazılı olarak yapılacak üyelik başvurusu, dernek yönetim kurulunca en çok otuz gün içinde karara bağlanır ve sonuç yazıyla başvuru sahibine bildirilir. Başvurusu kabul edilen üye, bu amaçla tutulacak deftere kaydedilir.

Üyelik için kanunda veya tüzükte aranılan nitelikleri sonradan kaybedenlerin dernek üyeliği kendiliğinden sona erer.

Hiç kimse, dernekte üye kalmaya zorlanamaz. Her üye yazılı olarak bildirmek kaydıyla, dernekten çıkma hakkına sahiptir.

Tüzükte üyelerin çıkarılma sebepleri gösterilebilir.

Tüzükte çıkarma düzenlenmemişse üye, ancak haklı sebeple çıkarılabilir. Bu çıkarma kararına, haklı sebep bulunmadığı ileri sürülerek itiraz edilebilir.

F- Genel kurul toplantısı

Derneğin, kuruluş işlemlerinde eksiklik ve kanuna aykırılık bulunmadığına ilişkin olarak mahallin mülki amirliğince yapılan yazılı bildirimi izleyen altı ay içinde dernekler ilk genel kurul toplantısını yapmak ve organlarını oluşturmakla yükümlüdürler.

Genel kurul;

a) Dernek tüzüğünde belli edilen zamanlarda olağan,

b) Yönetim veya denetim kurulunun gerekli gördüğü hallerde veya dernek üyelerinden beşte birinin yazılı isteği üzerine otuz gün içinde olağanüstü toplanır.

Genel kurul toplantıya yönetim kurulunca çağrılır.

Çağrı usulü;

Yönetim kurulu, dernek tüzüğüne göre genel kurula katılma hakkı bulunan üyelerin listesini düzenler. Genel kurula katılma hakkı bulunan üyeler, en az onbeş gün önceden, günü, saati, yeri ve gündemi bir gazetede ilan edilmek veya yazılı ya da elektronik posta ile bildirilmek suretiyle toplantıya çağrılır. Bu çağrıda, çoğunluk sağlanamaması sebebiyle toplantı yapılamazsa, ikinci toplantının hangi gün, saat ve yerde yapılacağı da belirtilir. İlk toplantı ile ikinci toplantı arasındaki süre yedi günden az, altmış günden fazla olamaz.

Toplantı, çoğunluk sağlanamaması sebebinin dışında başka bir nedenle geri bırakılırsa, bu durum geri bırakma sebepleri de belirtilmek suretiyle, ilk toplantı için yapılan çağrı usulüne uygun olarak üyelere duyurulur. İkinci toplantının geri bırakma tarihinden itibaren en geç altı ay içinde yapılması zorunludur. Üyeler ikinci toplantıya, birinci fıkrada belirtilen esaslara göre yeniden çağrılır.

Genel kurul toplantısı bir defadan fazla geri bırakılamaz.

Toplantı usulü;

Genel kurula katılma hakkı bulunan üyelerin listesi toplantı yerinde hazır bulundurulur. Toplantı yerine girecek üyelerin resmi makamlarca verilmiş kimlik belgeleri, yönetim kurulu üyeleri veya yönetim kurulunca görevlendirilecek görevliler tarafından kontrol edilir. Üyeler, yönetim kurulunca düzenlenen listedeki adları karşısına imza koyarak toplantı yerine girerler. Kimlik belgesini göstermeyenler, belirtilen listeyi imzalamayanlar ile genel kurula katılma hakkı bulunmayan üyeler toplantı yerine alınmaz. Bu kişiler ve dernek üyesi olmayanlar, ayrı bir bölümde genel kurul toplantısını izleyebilirler.

Toplantı yeter sayısı sağlanmışsa durum bir tutanakla tespit edilir ve toplantı yönetim kurulu başkanı veya görevlendireceği yönetim kurulu üyelerinden biri tarafından açılır. Toplantı yeter sayısı sağlanamaması halinde de yönetim kurulunca bir tutanak düzenlenir.

Açılıştan sonra, toplantıyı yönetmek üzere bir başkan ve yeteri kadar başkan vekili ile yazman seçilerek divan heyeti oluşturulur.

Dernek organlarının seçimi için yapılacak oylamalarda, oy kullanan üyelerin divan heyetine kimliklerini göstermeleri ve hazırun listesindeki isimlerinin karşılarını imzalamaları zorunludur.

Toplantının yönetimi ve güvenliğinin sağlanması divan başkanına aittir. Genel kurul, gündemdeki konuların görüşülerek karara bağlanmasıyla sonuçlandırılır. Genel kurulda her üyenin bir oy hakkı vardır; üye oyunu şahsen kullanmak zorundadır.

Toplantıda görüşülen konular ve alınan kararlar bir tutanağa yazılır ve divan başkanı ile yazmanlar tarafından birlikte imzalanır. Toplantı sonunda, tutanak ve diğer belgeler yönetim kurulu başkanına teslim edilir. Yönetim kurulu başkanı bu belgelerin korunmasından ve yeni seçilen yönetim kuruluna yedi gün içinde teslim etmekten sorumludur.

Mahkemece kayyım atanması veya Medeni Kanunun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre görevlendirilme yapılması halinde, bu maddede yönetim kurulana verilen görevler bu kişiler tarafından yerine getirilir.

G-Genel kurul sonuç bildirimi;

Olağan veya olağanüstü genel kurul toplantılarını izleyen otuz gün içinde, yönetim ve denetim kurulları ile diğer organlara seçilen asıl ve yedek üyeleri içeren (Dernekler Yönetmeliği EK-3’te belirtilen) “Genel Kurul Sonuç Bildirimi “ ve ekleri yönetim kurulu başkanı tarafından mülki idare amirliğine bildirilir:

Bu bildirime;

a) Divan başkanı, başkan yardımcıları ve yazman tarafından imzalanmış genel kurul toplantı tutanağı örneği,

b) Tüzük değişikliği yapılmışsa, tüzüğün değişen maddelerinin yeni ve eski şekli ile dernek tüzüğünün son şeklinin her sayfası yönetim kurulunca imzalanmış örneği.

Eklenir.

Genel kurul sonuç bildirimi ve ekleri, büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerde bulunan dernekler tarafından iki suret olarak verilir.

Genel kurul sonuç bildirimleri, dernek yönetim kurulu tarafından yetki verilen bir yönetim kurulu üyesi tarafından da yapılabilir. Bildirimin yapılmamasından yönetim kurulu başkanı sorumludur.

Sandığı bulunan dernekler, sandıklarına ait genel kurul sonuç bildirimi ve eklerini bu maddede belirtilen usulde mülki idare amirliğine bildirirler.

H-Beyanname verilmesi

Beyanname verme yükümlülüğü

Dernek yönetim kurulu başkanları, her takvim yılının ilk dört ayı içinde bir önceki yıla ait Dernek Beyannamelerini (Dernekler Yönetmeliği EK-21’de bulunan) doldurarak mülki idare amirliğine vermekle yükümlüdürler. İl merkezlerinde ve büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçelerde bulunan dernekler beyannamelerini bir adet, diğer ilçe merkezinde bulunanlar ise iki adet olarak verirler.

Şubeler, mülki idare amirliğine verecekleri beyannamelerin birer örneğini bağlı bulundukları derneğe de vermekle yükümlüdürler.

I-Değişikliklerin bildirilmesi

Dernekler, yerleşim yerlerinde (İkametgahlarında) meydana gelen değişiklikleri (Dernekler Yönetmeliği EK- 24’te bulunan)“Yerleşim Yeri Değişiklik Bildirimini”;

Genel kurul toplantıları dışında dernek organlarında meydana gelen değişiklikleri (Dernekler Yönetmeliği EK- 25’te bulunan) “Dernek Organlarındaki Değişiklik Bildirimini”

Doldurmak suretiyle, değişikliği izleyen otuz gün içinde mülki idare amirliğine bildirmekle yükümlüdürler. Bu belgeler, büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerde bulunan dernekler tarafından iki suret olarak verilir.

Dernek tüzüklerinde yapılan değişiklikler de tüzük değişikliğinin yapıldığı genel kurul toplantısını izleyen otuz gün içinde, (Dernekler Yönetmeliği EK-3’te bulunan) “Genel Kurul Sonuç Bildirimi “ ekinde mülki idare amirliğine bildirilir.

J-Taşınmazların bildirilmesi

Dernekler edindikleri taşınmazları tapuya tescilinden itibaren otuzgün içinde (Dernekler Yönetmeliği EK- 26’da bulunan)“Taşınmaz Mal Bildirimini Formu” nu doldurmak suretiyle mülki idare amirliğine bildirmekle yükümlüdürler.

Bu form, büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerde bulunan dernekler tarafından iki suret olarak verilir.

K-Mal bildirimi

04.5.1990 gün, 20508 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 3628 sayılı “Mal Bildiriminde bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu”na ve bu Kanuna atfen çıkartılmış olan “Mal Bildiriminde bulunulması Hakkında Yönetmelik” gereğince, Türk Hava Kurumunun Genel Yönetim ve Merkez Denetleme Kurulu Üyeleri ile Genel Merkez Teşkilatında ve Türk Kuşu Genel Müdürlüğünde, Türkiye Kızılay Derneğinin Merkez Kurullarında ve Genel Müdürlük teşkilatında görev alanlar ve bunların Şube Başkanları ve Kamuya Yararlı Derneklerin Yönetim ve Denetim Kurulu Üyeleri (Mal Bildiriminde bulunulması Hakkında Yönetmelik ekinde bulunan) “Mal Bildirim Formu”nu tek nüsha olarak doldurmak ve tarih belirterek imzalamak suretiyle mal bildiriminde bulunmak zorundadırlar.

Türk Hava Kurumunun, Türkiye Kızılay Derneğinin ve Kamuya Yararlı Derneklerin Yönetim ve Denetim Kurulu Üyeleri için İçişleri Bakanlığına, bunların Şube Başkanları için bulundukları İl Valiliklerine, Türk Hava Kurumu ile Türkiye Kızılay Derneğinde görev alanlar için Kurum ve Dernek Genel Başkanlığına,

Bu göreve başlama tarihini izleyen bir ay içinde mal bildiriminde bulunmak zorundadırlar.

Mal bildiriminde bulunacak olanların kendilerine, eşlerine ve velayetleri altındaki çocuklarına ait bulunan taşınmaz malları ile 1 inci derece Devlet Memurlarına yapılan aylık net ödemenin beş katından fazla tutarındaki her biri için ayrı olmak üzere, para, hisse senetleri ve tahviller ile altın, mücevher ve diğer taşınır malları, hakları, alacakları ve gelirleriyle bunların kaynakları, borçları ve sebepleri bu mal bildiriminin konusunu teşkil eder.

Mal varlığında önemli bir değişiklik olduğunda bir ay içinde,

Görevin sona ermesi halinde, ayrılma tarihini izleyen bir ay içinde,

Görevlere devam edenler, sonu (0) ve (5) ile biten yılların en geç Şubat ayı sonuna kadar,

Mal bildirimlerini yenilerler.

L-Derneğin İç Denetimi

Dernekte genel kurul, yönetim kurulu veya denetim kurulu tarafından iç denetim yapılabileceği gibi, bağımsız denetim kuruluşlarına da denetim yaptırılabilir.

Genel kurul veya yönetim kurulu, gerek görülen hallerde denetim yapabilir veya bağımsız denetim kuruluşlarına denetim yaptırabilir.

Genel kurul, yönetim kurulu veya bağımsız denetim kuruluşlarınca denetim yapılmış olması, denetim kurulunun yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz.

Derneğin denetleme kurulu; derneğin tüzüğünde gösterilen amaç ve amacın gerçekleştirilmesi için sürdürüleceği belirtilen çalışma konuları doğrultusunda faaliyet gösterip göstermediğini, defter, hesap ve kayıtların mevzuata ve dernek tüzüğüne uygun olarak tutulup tutulmadığını, dernek tüzüğünde tespit edilen esas ve usullere göre ve bir yılı geçmeyen aralıklarla denetler ve denetim sonuçlarını bir rapor halinde yönetim kuruluna ve toplandığında genel kurula sunar.”

İktibas: Dernekler Dairesi Başkanlığı