28 Ekim 2011 Cuma

İRAN’DA EHL-İ HAKLAR (İRAN ALEVİLERİ)



Ehli Hakk  
Yarenler Ceminde dil olunca, kulak ol!? Bize eskiden böyle anlatmışlar? Ne mutlu o insanlara ki cemevinde baştan ayağa kulak olmuşlar, dinliyorlar. Benim gibi suçlu insanlar ise hep konuşuyor. Hayatın en güzel anısı öğrenmektir. Bu da dinlemekle oluyor.
İran Aleviliği? ya da İranda Ehli Hak?lar dediğimiz zaman, o kadar geniş bir mevzu ki hakikatini isterseniz ben de bilmiyorum nereden başlayayım. Bunun tarih yönleri vardır, felsefi yönleri vardır. Cem nasıl kuruluyor gibi, ama bir tanesinden başlamam lazım.
Biz burada İran Alevisiyiz dediğimiz zaman çok ilginç sorularla karşılaşırız her zaman. Sorarlar, ?Şii?siniz, değil mi?? Soranlara 5?10 dakika anlatmaya çalışırız ki, ?Biz Şii değiliz, biz de İran?da sizin gibi cemevlerine gidiyoruz. Orada yaklaşık 10-12 milyon Alevi var.? Maalesef, en büyük problem odur ki birbirimizden haberimiz yoktur. Aynı problemi biz de İran?da yaşıyoruz.
Ben İran?da, ?Türkiye?de cemevlerine gidiyorum? dediğim zaman, onlar, ?Sen tarikattan mı bahsediyorsun? Gittiğin yer bir tarikat mı?? diye soruyorlar bana. ?Yok, bizim gibi Cem kurarlar, musahiplik, dedelik vardır? Yani aynı bizim gibi?? diyorum. Onlar da şaşırıyorlar.
Bu durumun, dün de açıkladım, tarihi nedenleri var. Zamanında bu topluluk bilerek veya başka sebeplerden dolayı bir ayrılığa duçar olmuş. Şah Hatayi?den sonra, biliyorsunuz tarihten. Ve artık birbirimizi unutmuşuz.
Günümüzde buraya geldiğimden beri, her gittiğim konserde anlatmaya çalıştım: İran?da da bir Alevilik var aynı koşullarda. Biraz şekil olarak farklı olabilir, ama aynı şeyler orada da yaşanılır.
Bir farkı vardır, İran?da Alevilik ve Ehli Hak dediğimiz olgu bizde Sultan Sahak ile başlamış. Sultan Sahak, Hacı Bektaş?tan sonra zuhur eden bir sultandır, padişahtır. İran?da da sizin gibi Allah?ın insan içinde tecelli eden canına ?Sultan? denilir. Padişah, Şah, Sultan, bunların hepsi bu kâmil insana verilen isimlerdir. Artık sultanlık makamına varmış ya da öyle doğmuş kişidir sultan.
Bunu iki kelime ile anlatıyorlar. Biri ?Zat-ı Mihman?, yani ?konuk olmuş zat?. Mesela 15, 20 ya da 7 yaşındayken, sultanlık kuşu onun omzunda oturmuş ve o Sultan olmuştur.
Bir de ?Zat-ı Kurs? var. Zat-ı Kurs ta doğmadan sultan olandır. Mesela Sultan Sahak doğmadan önce Alevilerin Sultanıdır. Sultan Sahak zuhur ettikten sonra çok önemli bir gelişme bizim bölgede Hanedanların yaratılmasıydı. Hanedan dediğimiz postnişinler, soylardır. Pirlerden Sultan Sahak zuhur ettikten ve o bölgelerde cem kurulduktan sonra 12 kişiyi dünyanın her tarafına gönderdi. Sultan Sahak?ın buyruğunda, ?Hacı Bektaş benim, ben de Hacı Bektaş?ım?? denir.
Bizim tarafta iki bölgede de, yani hem Kürt bölgelerinde hem Türk bölgelerinde Ehli Hak?lık yaygındır. Bizim cemlerde ceme girdiğiniz zaman hiçbir zaman, kimse kimsenin milletini, milliyetini sormaz. Biz de bir ?selamın aleyküm? var o da ?Ya Ali?dir. Başka bir şey konuşulmaz cemevlerinde.
Bu 12 Pirler, Hindistan?a, İran?ın her bir köşesine, Anadolu?ya gittiler ve soylarını devam ettirdiler. Yedi ulu soy oradan kaldı. Sonra zaman itibariyle dört soy da onlara eklendi. Şimdi İran?da Alevi olarak tanımlayabileceğimiz on bir Hanedan vardır. Onlar arasından Yediler, Ateşbeyliler, Zunnuriler, Aligelenderler gibi isimleri sayabiliriz.
Benim tercihim odur ki dostların soruları olsa da ben cevaplasam. Çükü baştan bunları söylemek uzun sürecek. Bilmiyorum nereden başlayıp nereden bitireyim?
Bizde 12 hizmet yoktur. Biraz mutfak kuralları farklıdır. Kurban kesmeden başlıyor?
12 hizmet ismiyle değil, ama öyledir. Kapıdan girdiğimiz zaman biz de yeri öpüp niyaz ederiz. Birinci Seyyid dedemiz birinci yerde, yani kapıdan girdiğimizde ilk postta oturur. Yeri öpüp, dede?nin elini öpüp, sonra herkesin elini öperek gelip, en son yine yeri öpüp uygun bir yerde otururlar.
Ayakta, hizmetçiler  Ceme başlamak için Elsuyunu getiriler ve dede orada duasını verir. Elsuyu duası Şah?ın ismiyle başlıyor, oradaki meleklerin ismiyle?
Biliyorsunuz İran?daki Ehli Hak?larda dört melek Cebrail, Mikail, İsrafil ve Azrail?in isimleri farklıdır. Onlar, Pir Bünyamin(beni emin), Hz. Davut, Pir Musa ve Mustafa-i Davudan ismiyle şifrelenmişler. Sonra Fatma Ana ki ona ?Remz-i Bar?, yani ?çok sırlı yük sahibi olan? diyoruz. Kürtçe konuşanlar ?Rezbar? da diyorlar hızlı şekilde? Ve ?Yadigâr? ile ?Rüçiyar?, ? İmam Hasan? ile ?İmam Hüseyin?in isimleridir. Rüçiyar, İmam Hasan?ın ismidir; yeşil onun simgesidir. Kırmızı renk de Yadigâr?ın; İmam Hüseyin?in simgesidir.
Bu yedi melek, İran Ehli Hak?larında çok önemli yer alır. Her zaman bizim dualarımızda bu yedi melek vardır. Cemde dedemiz onlara dua verdikten sonra lokma dağılır. Lokmadan sonra herkes gözlerini kapatır, zakirler başlarlar kelâm söylemeye.
Bizde deyişlere Kelâm derler, Kelime?den geliyor. Kutsal deyişe Kelâm diyoruz. Kelâmlarımız iki türlüdür. Işıklar ufacık mum gibi sönükken, zâkir başlar yavaş tempoda ve seste peste. Canları uçmaya hazırlamak için yumuşak yumuşak zikirlere başlar.
Mesela,
?-----NEFES---
kim penah getirirdoğru yarına
Hakkın onunla olur keremi
gedr eyle yarın külli varına
rahmetdir geldikc yarı gedem
-?
gibi?
Açılıştaki çok yumuşak deyişler canları, geçmiş hayatlarına, cennet dediğimiz ütopyalara ve gelecekte ümit ettikleri güzel yaşama götürür. Eskiden Mevlana ve Hafız demişler ki, ?Ben Melektim öbür dünyada ama sonra Âdem şeklinde geldim ve sevgilimden ayrıldım?? Bu ayrılığı yine hatırlatmak, insanları transa, vecde getirmek, yani transa geçip bedenden göç ettirmek, burada yaşayıp nefes aldığımız halde ruhumuzun öbür diyara gidip onları ziyaret etmesi için çok güzel bir fırsat yaratiyor bu kelamlar.
Yani bir anda hızlı ve yüksek başlayıp çalmıyorlar. Yavaş yavaş kelâmlar diyenden sonra ritmik bölümleri geliyor. Biliyorsunuz bizim tarafta takiye yüzünden semahlar yavaş yavaş aradan kaldırılmıştır. Baskılar yüzünden kalksada zikirlerimiz ?dün dediğim gibi zikir, Hakk?ı hatırlamaktır? yavaş yavaş tempoyu hızlandırır ve ses tizleştirir. Öyle bir an gelir ki herkes kendinden geçer. Orada yine ışıkları biraz söndürürler.
Bize atılan iftiraların nedeni budur, derler ya ?mumları söndürdüler? diye. Bunun nedeni o uçuş anında her insan başka davranış gösterebilir, ağlayabilir, başını duvara vurabilir. Kimin ne yapacağı bilinemez ? Öyle beklenmedik hareketler olabilir ki, insanlar güvende olsunlar diye, ?Arkadaşım bana bakıp transtan çıkabilir? diye o ışıkları azaltmışlardır(.tabi ki ber cem evine giden insanin hem cem evinde ve hem dışında hareketleri her zaman ve mekanda etik kurallarının dışında eğildir )
En sonda çok hızlı bir tempoya ulaşılır. Vecd halinde müzik bitince, dede mana dünyasında oradakilerin elinden tutup, yavaş kutsal kelâmlardan söyleyerek onları yine yere indirir. Çünkü hayat, gerçek ve maddi hayat devam etmelidir?
Lokmalar dağıldıktan sonra, dede lokmalara dua verir ve herkes yalnız bir tadımlık lokma alır. Sonra herkes evine gider. Daha önce de söyledim bizde gençler bazen kalırlar, gece12?den 1?den sonraya sabaha kadar yine zikir yaparlar, mest olurlar, sarhoş olurlar. Bu aşk sarhoşluğudur ve o sarhoşluk dünyasında çok acayip şeyler görülebilir. Eskiden bize, Ehli Haklara ve Alevilere, bu nedenle ?Gören? derlerdi.
?Dünya nazar Dünyasıdır
Erenleri Bin Yaşasın
Her Bir Kesi Öz Donunda
Görenleri Bin Yaşasın.?
Biz bir kere böyle bakıyoruz insan görüyoruz ama o bakmaktır görmek değil. Ama gördüğümüz zaman belki önümüzde Fatma Ana oturmuş? Alevi felsefesi budur ki biz ölmeye inanmıyoruz. O büyük canlar, Pir Sultan Abdallar işlerini gördüler, gittiler mi acaba? Yine, içimizdedirler. ?Bir açık göz gerek olsun göre dildâr hanı??
Biz aşkımızı bu gözle görmeliyiz. Görmek için önce can gözümüzü temizlememiz lazımdır. Biliyor musunuz Alevilikte en önemli şeylerden biri perhiz etmektir, imtina etmektir. Halkın namusundan, halkın parasından, yani her kötü şeyden imtina ettikten sonra, onlara ?Hayır!? dedikten sonra içindeki göz açılır, içindeki can kulakları açılır. Biz bu aşamalarda kendimizi temizlemeden önce göremeyiz. Hz. Ali buyurdu ki, ?Kim tanrısını tanımak isterse önce nefsini tanıması lazımdır.?
Bizim Şeytan dediğimiz veya o negatif enerji dediğimiz aslında kendi içimizdedir, görüşümüzdedir. Onları temizledikten sonra vecd olma, Hakk?ı tamamıyla hissetme şansımız olabilir. Cemde herkes birbirinin enerjisinden yararlanır, ama cemden çıktıktan sonra içimizden yine ?yarın paramı nasıl kazanacağım??endişesi gibi doğru olmayan şeyleri de düşünebiliriz. Ne mutlu o insana ki her saniye Hakk?ın huzurunda olsun. Alevi dediğimiz insan her saniye Ali ile yaşayan insandır. Camide olduğu gibi değil; camide namaz kılıp çıkıp dışarıda alışveriş yapmak ve tanrıyı kendinden uzakta görmek gibi değil. Alevilik odur ki her saniye Ali?nin huzurunda olursun. Ali?nin huzuru yalnız cemevi değil. Pirlerimizi görünce ?Hû!? yapalım, peki, ya başka yerde? Onun huzurunda olmayı hayatımıza katabilmeliyiz.
?Bir Ben Var Bende Benden İçeri? deyişi var ya onula bunu birleştirelim. Bir Cavit var sizinle görüşüyor, bir tane de Cavit var içimde, ama biz onla tanış değiliz ki? Çok insanlar var ki kendisiyle küstür. Ben kendisiyle küs olanlardan istiyorum ki o benle barış ilan etsin. Dünyaya barış arzu ediyoruz, dünyaya demokrasi arzu ediyoruz, hâlbuki kendi içimizdeki barıştan haber yok. Kendimizle savaşmadık ki barışalım.
Hz. Muhammed Mekke?ye girdikten sonra dediler, ?Ya Muhammed; savaş bitti? O dedi ki ?Bu küçük cihattır, en büyük cihat, cihad-ı ekber daha yeni başlıyor.? O ?Cihad-ı Ekber?in maalesef İslam dünyasında müfredatı yok, ama Alevilikte var? Biz ne diyoruz:
?Kırklar Meydanı?na vardım
Gel beri ey can dedilers
İzzet ile selam verdim
Gir işte meydan dediler?
Bu Kırklar Meydanı acaba neresidir? Kırklar Meydanı bizim göğsümüzde, akılla gönlün arasında olan bir meydandır. Her âşığın, her Ali?yi sevenin, her gerçek Alevinin Kırkları içinde bulması lazım. Bu filtrelerden geçtikten, temizlendikten sonra, Hakk?ın huzurunda olmayı ve 24 saat o huzurda kalmayı başarır.
Umarım ki hepimiz bunu başarma şansını yakalarız.


Ehli Hakk  
Yarenler Ceminde dil olunca, kulak ol!? Bize eskiden böyle anlatmışlar? Ne mutlu o insanlara ki cemevinde baştan ayağa kulak olmuşlar, dinliyorlar. Benim gibi suçlu insanlar ise hep konuşuyor. Hayatın en güzel anısı öğrenmektir. Bu da dinlemekle oluyor.
İran Aleviliği? ya da İranda Ehli Hak?lar dediğimiz zaman, o kadar geniş bir mevzu ki hakikatini isterseniz ben de bilmiyorum nereden başlayayım. Bunun tarih yönleri vardır, felsefi yönleri vardır. Cem nasıl kuruluyor gibi, ama bir tanesinden başlamam lazım.
Biz burada İran Alevisiyiz dediğimiz zaman çok ilginç sorularla karşılaşırız her zaman. Sorarlar, ?Şii?siniz, değil mi?? Soranlara 5?10 dakika anlatmaya çalışırız ki, ?Biz Şii değiliz, biz de İran?da sizin gibi cemevlerine gidiyoruz. Orada yaklaşık 10-12 milyon Alevi var.? Maalesef, en büyük problem odur ki birbirimizden haberimiz yoktur. Aynı problemi biz de İran?da yaşıyoruz.
Ben İran?da, ?Türkiye?de cemevlerine gidiyorum? dediğim zaman, onlar, ?Sen tarikattan mı bahsediyorsun? Gittiğin yer bir tarikat mı?? diye soruyorlar bana. ?Yok, bizim gibi Cem kurarlar, musahiplik, dedelik vardır? Yani aynı bizim gibi?? diyorum. Onlar da şaşırıyorlar.
Bu durumun, dün de açıkladım, tarihi nedenleri var. Zamanında bu topluluk bilerek veya başka sebeplerden dolayı bir ayrılığa duçar olmuş. Şah Hatayi?den sonra, biliyorsunuz tarihten. Ve artık birbirimizi unutmuşuz.
Günümüzde buraya geldiğimden beri, her gittiğim konserde anlatmaya çalıştım: İran?da da bir Alevilik var aynı koşullarda. Biraz şekil olarak farklı olabilir, ama aynı şeyler orada da yaşanılır.
Bir farkı vardır, İran?da Alevilik ve Ehli Hak dediğimiz olgu bizde Sultan Sahak ile başlamış. Sultan Sahak, Hacı Bektaş?tan sonra zuhur eden bir sultandır, padişahtır. İran?da da sizin gibi Allah?ın insan içinde tecelli eden canına ?Sultan? denilir. Padişah, Şah, Sultan, bunların hepsi bu kâmil insana verilen isimlerdir. Artık sultanlık makamına varmış ya da öyle doğmuş kişidir sultan.
Bunu iki kelime ile anlatıyorlar. Biri ?Zat-ı Mihman?, yani ?konuk olmuş zat?. Mesela 15, 20 ya da 7 yaşındayken, sultanlık kuşu onun omzunda oturmuş ve o Sultan olmuştur.
Bir de ?Zat-ı Kurs? var. Zat-ı Kurs ta doğmadan sultan olandır. Mesela Sultan Sahak doğmadan önce Alevilerin Sultanıdır. Sultan Sahak zuhur ettikten sonra çok önemli bir gelişme bizim bölgede Hanedanların yaratılmasıydı. Hanedan dediğimiz postnişinler, soylardır. Pirlerden Sultan Sahak zuhur ettikten ve o bölgelerde cem kurulduktan sonra 12 kişiyi dünyanın her tarafına gönderdi. Sultan Sahak?ın buyruğunda, ?Hacı Bektaş benim, ben de Hacı Bektaş?ım?? denir.
Bizim tarafta iki bölgede de, yani hem Kürt bölgelerinde hem Türk bölgelerinde Ehli Hak?lık yaygındır. Bizim cemlerde ceme girdiğiniz zaman hiçbir zaman, kimse kimsenin milletini, milliyetini sormaz. Biz de bir ?selamın aleyküm? var o da ?Ya Ali?dir. Başka bir şey konuşulmaz cemevlerinde.
Bu 12 Pirler, Hindistan?a, İran?ın her bir köşesine, Anadolu?ya gittiler ve soylarını devam ettirdiler. Yedi ulu soy oradan kaldı. Sonra zaman itibariyle dört soy da onlara eklendi. Şimdi İran?da Alevi olarak tanımlayabileceğimiz on bir Hanedan vardır. Onlar arasından Yediler, Ateşbeyliler, Zunnuriler, Aligelenderler gibi isimleri sayabiliriz.
Benim tercihim odur ki dostların soruları olsa da ben cevaplasam. Çükü baştan bunları söylemek uzun sürecek. Bilmiyorum nereden başlayıp nereden bitireyim?
Bizde 12 hizmet yoktur. Biraz mutfak kuralları farklıdır. Kurban kesmeden başlıyor?
12 hizmet ismiyle değil, ama öyledir. Kapıdan girdiğimiz zaman biz de yeri öpüp niyaz ederiz. Birinci Seyyid dedemiz birinci yerde, yani kapıdan girdiğimizde ilk postta oturur. Yeri öpüp, dede?nin elini öpüp, sonra herkesin elini öperek gelip, en son yine yeri öpüp uygun bir yerde otururlar.
Ayakta, hizmetçiler  Ceme başlamak için Elsuyunu getiriler ve dede orada duasını verir. Elsuyu duası Şah?ın ismiyle başlıyor, oradaki meleklerin ismiyle?
Biliyorsunuz İran?daki Ehli Hak?larda dört melek Cebrail, Mikail, İsrafil ve Azrail?in isimleri farklıdır. Onlar, Pir Bünyamin(beni emin), Hz. Davut, Pir Musa ve Mustafa-i Davudan ismiyle şifrelenmişler. Sonra Fatma Ana ki ona ?Remz-i Bar?, yani ?çok sırlı yük sahibi olan? diyoruz. Kürtçe konuşanlar ?Rezbar? da diyorlar hızlı şekilde? Ve ?Yadigâr? ile ?Rüçiyar?, ? İmam Hasan? ile ?İmam Hüseyin?in isimleridir. Rüçiyar, İmam Hasan?ın ismidir; yeşil onun simgesidir. Kırmızı renk de Yadigâr?ın; İmam Hüseyin?in simgesidir.
Bu yedi melek, İran Ehli Hak?larında çok önemli yer alır. Her zaman bizim dualarımızda bu yedi melek vardır. Cemde dedemiz onlara dua verdikten sonra lokma dağılır. Lokmadan sonra herkes gözlerini kapatır, zakirler başlarlar kelâm söylemeye.
Bizde deyişlere Kelâm derler, Kelime?den geliyor. Kutsal deyişe Kelâm diyoruz. Kelâmlarımız iki türlüdür. Işıklar ufacık mum gibi sönükken, zâkir başlar yavaş tempoda ve seste peste. Canları uçmaya hazırlamak için yumuşak yumuşak zikirlere başlar.
Mesela,
?-----NEFES---
kim penah getirirdoğru yarına
Hakkın onunla olur keremi
gedr eyle yarın külli varına
rahmetdir geldikc yarı gedem
-?
gibi?
Açılıştaki çok yumuşak deyişler canları, geçmiş hayatlarına, cennet dediğimiz ütopyalara ve gelecekte ümit ettikleri güzel yaşama götürür. Eskiden Mevlana ve Hafız demişler ki, ?Ben Melektim öbür dünyada ama sonra Âdem şeklinde geldim ve sevgilimden ayrıldım?? Bu ayrılığı yine hatırlatmak, insanları transa, vecde getirmek, yani transa geçip bedenden göç ettirmek, burada yaşayıp nefes aldığımız halde ruhumuzun öbür diyara gidip onları ziyaret etmesi için çok güzel bir fırsat yaratiyor bu kelamlar.
Yani bir anda hızlı ve yüksek başlayıp çalmıyorlar. Yavaş yavaş kelâmlar diyenden sonra ritmik bölümleri geliyor. Biliyorsunuz bizim tarafta takiye yüzünden semahlar yavaş yavaş aradan kaldırılmıştır. Baskılar yüzünden kalksada zikirlerimiz ?dün dediğim gibi zikir, Hakk?ı hatırlamaktır? yavaş yavaş tempoyu hızlandırır ve ses tizleştirir. Öyle bir an gelir ki herkes kendinden geçer. Orada yine ışıkları biraz söndürürler.
Bize atılan iftiraların nedeni budur, derler ya ?mumları söndürdüler? diye. Bunun nedeni o uçuş anında her insan başka davranış gösterebilir, ağlayabilir, başını duvara vurabilir. Kimin ne yapacağı bilinemez ? Öyle beklenmedik hareketler olabilir ki, insanlar güvende olsunlar diye, ?Arkadaşım bana bakıp transtan çıkabilir? diye o ışıkları azaltmışlardır(.tabi ki ber cem evine giden insanin hem cem evinde ve hem dışında hareketleri her zaman ve mekanda etik kurallarının dışında eğildir )
En sonda çok hızlı bir tempoya ulaşılır. Vecd halinde müzik bitince, dede mana dünyasında oradakilerin elinden tutup, yavaş kutsal kelâmlardan söyleyerek onları yine yere indirir. Çünkü hayat, gerçek ve maddi hayat devam etmelidir?
Lokmalar dağıldıktan sonra, dede lokmalara dua verir ve herkes yalnız bir tadımlık lokma alır. Sonra herkes evine gider. Daha önce de söyledim bizde gençler bazen kalırlar, gece12?den 1?den sonraya sabaha kadar yine zikir yaparlar, mest olurlar, sarhoş olurlar. Bu aşk sarhoşluğudur ve o sarhoşluk dünyasında çok acayip şeyler görülebilir. Eskiden bize, Ehli Haklara ve Alevilere, bu nedenle ?Gören? derlerdi.
?Dünya nazar Dünyasıdır
Erenleri Bin Yaşasın
Her Bir Kesi Öz Donunda
Görenleri Bin Yaşasın.?
Biz bir kere böyle bakıyoruz insan görüyoruz ama o bakmaktır görmek değil. Ama gördüğümüz zaman belki önümüzde Fatma Ana oturmuş? Alevi felsefesi budur ki biz ölmeye inanmıyoruz. O büyük canlar, Pir Sultan Abdallar işlerini gördüler, gittiler mi acaba? Yine, içimizdedirler. ?Bir açık göz gerek olsun göre dildâr hanı??
Biz aşkımızı bu gözle görmeliyiz. Görmek için önce can gözümüzü temizlememiz lazımdır. Biliyor musunuz Alevilikte en önemli şeylerden biri perhiz etmektir, imtina etmektir. Halkın namusundan, halkın parasından, yani her kötü şeyden imtina ettikten sonra, onlara ?Hayır!? dedikten sonra içindeki göz açılır, içindeki can kulakları açılır. Biz bu aşamalarda kendimizi temizlemeden önce göremeyiz. Hz. Ali buyurdu ki, ?Kim tanrısını tanımak isterse önce nefsini tanıması lazımdır.?
Bizim Şeytan dediğimiz veya o negatif enerji dediğimiz aslında kendi içimizdedir, görüşümüzdedir. Onları temizledikten sonra vecd olma, Hakk?ı tamamıyla hissetme şansımız olabilir. Cemde herkes birbirinin enerjisinden yararlanır, ama cemden çıktıktan sonra içimizden yine ?yarın paramı nasıl kazanacağım??endişesi gibi doğru olmayan şeyleri de düşünebiliriz. Ne mutlu o insana ki her saniye Hakk?ın huzurunda olsun. Alevi dediğimiz insan her saniye Ali ile yaşayan insandır. Camide olduğu gibi değil; camide namaz kılıp çıkıp dışarıda alışveriş yapmak ve tanrıyı kendinden uzakta görmek gibi değil. Alevilik odur ki her saniye Ali?nin huzurunda olursun. Ali?nin huzuru yalnız cemevi değil. Pirlerimizi görünce ?Hû!? yapalım, peki, ya başka yerde? Onun huzurunda olmayı hayatımıza katabilmeliyiz.
?Bir Ben Var Bende Benden İçeri? deyişi var ya onula bunu birleştirelim. Bir Cavit var sizinle görüşüyor, bir tane de Cavit var içimde, ama biz onla tanış değiliz ki? Çok insanlar var ki kendisiyle küstür. Ben kendisiyle küs olanlardan istiyorum ki o benle barış ilan etsin. Dünyaya barış arzu ediyoruz, dünyaya demokrasi arzu ediyoruz, hâlbuki kendi içimizdeki barıştan haber yok. Kendimizle savaşmadık ki barışalım.
Hz. Muhammed Mekke?ye girdikten sonra dediler, ?Ya Muhammed; savaş bitti? O dedi ki ?Bu küçük cihattır, en büyük cihat, cihad-ı ekber daha yeni başlıyor.? O ?Cihad-ı Ekber?in maalesef İslam dünyasında müfredatı yok, ama Alevilikte var? Biz ne diyoruz:
?Kırklar Meydanı?na vardım
Gel beri ey can dedilers
İzzet ile selam verdim
Gir işte meydan dediler?
Bu Kırklar Meydanı acaba neresidir? Kırklar Meydanı bizim göğsümüzde, akılla gönlün arasında olan bir meydandır. Her âşığın, her Ali?yi sevenin, her gerçek Alevinin Kırkları içinde bulması lazım. Bu filtrelerden geçtikten, temizlendikten sonra, Hakk?ın huzurunda olmayı ve 24 saat o huzurda kalmayı başarır.
Umarım ki hepimiz bunu başarma şansını yakalarız.


Ehli Hakk  
Yarenler Ceminde dil olunca, kulak ol!? Bize eskiden böyle anlatmışlar? Ne mutlu o insanlara ki cemevinde baştan ayağa kulak olmuşlar, dinliyorlar. Benim gibi suçlu insanlar ise hep konuşuyor. Hayatın en güzel anısı öğrenmektir. Bu da dinlemekle oluyor.
İran Aleviliği? ya da İranda Ehli Hak?lar dediğimiz zaman, o kadar geniş bir mevzu ki hakikatini isterseniz ben de bilmiyorum nereden başlayayım. Bunun tarih yönleri vardır, felsefi yönleri vardır. Cem nasıl kuruluyor gibi, ama bir tanesinden başlamam lazım.
Biz burada İran Alevisiyiz dediğimiz zaman çok ilginç sorularla karşılaşırız her zaman. Sorarlar, ?Şii?siniz, değil mi?? Soranlara 5?10 dakika anlatmaya çalışırız ki, ?Biz Şii değiliz, biz de İran?da sizin gibi cemevlerine gidiyoruz. Orada yaklaşık 10-12 milyon Alevi var.? Maalesef, en büyük problem odur ki birbirimizden haberimiz yoktur. Aynı problemi biz de İran?da yaşıyoruz.
Ben İran?da, ?Türkiye?de cemevlerine gidiyorum? dediğim zaman, onlar, ?Sen tarikattan mı bahsediyorsun? Gittiğin yer bir tarikat mı?? diye soruyorlar bana. ?Yok, bizim gibi Cem kurarlar, musahiplik, dedelik vardır? Yani aynı bizim gibi?? diyorum. Onlar da şaşırıyorlar.
Bu durumun, dün de açıkladım, tarihi nedenleri var. Zamanında bu topluluk bilerek veya başka sebeplerden dolayı bir ayrılığa duçar olmuş. Şah Hatayi?den sonra, biliyorsunuz tarihten. Ve artık birbirimizi unutmuşuz.
Günümüzde buraya geldiğimden beri, her gittiğim konserde anlatmaya çalıştım: İran?da da bir Alevilik var aynı koşullarda. Biraz şekil olarak farklı olabilir, ama aynı şeyler orada da yaşanılır.
Bir farkı vardır, İran?da Alevilik ve Ehli Hak dediğimiz olgu bizde Sultan Sahak ile başlamış. Sultan Sahak, Hacı Bektaş?tan sonra zuhur eden bir sultandır, padişahtır. İran?da da sizin gibi Allah?ın insan içinde tecelli eden canına ?Sultan? denilir. Padişah, Şah, Sultan, bunların hepsi bu kâmil insana verilen isimlerdir. Artık sultanlık makamına varmış ya da öyle doğmuş kişidir sultan.
Bunu iki kelime ile anlatıyorlar. Biri ?Zat-ı Mihman?, yani ?konuk olmuş zat?. Mesela 15, 20 ya da 7 yaşındayken, sultanlık kuşu onun omzunda oturmuş ve o Sultan olmuştur.
Bir de ?Zat-ı Kurs? var. Zat-ı Kurs ta doğmadan sultan olandır. Mesela Sultan Sahak doğmadan önce Alevilerin Sultanıdır. Sultan Sahak zuhur ettikten sonra çok önemli bir gelişme bizim bölgede Hanedanların yaratılmasıydı. Hanedan dediğimiz postnişinler, soylardır. Pirlerden Sultan Sahak zuhur ettikten ve o bölgelerde cem kurulduktan sonra 12 kişiyi dünyanın her tarafına gönderdi. Sultan Sahak?ın buyruğunda, ?Hacı Bektaş benim, ben de Hacı Bektaş?ım?? denir.
Bizim tarafta iki bölgede de, yani hem Kürt bölgelerinde hem Türk bölgelerinde Ehli Hak?lık yaygındır. Bizim cemlerde ceme girdiğiniz zaman hiçbir zaman, kimse kimsenin milletini, milliyetini sormaz. Biz de bir ?selamın aleyküm? var o da ?Ya Ali?dir. Başka bir şey konuşulmaz cemevlerinde.
Bu 12 Pirler, Hindistan?a, İran?ın her bir köşesine, Anadolu?ya gittiler ve soylarını devam ettirdiler. Yedi ulu soy oradan kaldı. Sonra zaman itibariyle dört soy da onlara eklendi. Şimdi İran?da Alevi olarak tanımlayabileceğimiz on bir Hanedan vardır. Onlar arasından Yediler, Ateşbeyliler, Zunnuriler, Aligelenderler gibi isimleri sayabiliriz.
Benim tercihim odur ki dostların soruları olsa da ben cevaplasam. Çükü baştan bunları söylemek uzun sürecek. Bilmiyorum nereden başlayıp nereden bitireyim?
Bizde 12 hizmet yoktur. Biraz mutfak kuralları farklıdır. Kurban kesmeden başlıyor?
12 hizmet ismiyle değil, ama öyledir. Kapıdan girdiğimiz zaman biz de yeri öpüp niyaz ederiz. Birinci Seyyid dedemiz birinci yerde, yani kapıdan girdiğimizde ilk postta oturur. Yeri öpüp, dede?nin elini öpüp, sonra herkesin elini öperek gelip, en son yine yeri öpüp uygun bir yerde otururlar.
Ayakta, hizmetçiler  Ceme başlamak için Elsuyunu getiriler ve dede orada duasını verir. Elsuyu duası Şah?ın ismiyle başlıyor, oradaki meleklerin ismiyle?
Biliyorsunuz İran?daki Ehli Hak?larda dört melek Cebrail, Mikail, İsrafil ve Azrail?in isimleri farklıdır. Onlar, Pir Bünyamin(beni emin), Hz. Davut, Pir Musa ve Mustafa-i Davudan ismiyle şifrelenmişler. Sonra Fatma Ana ki ona ?Remz-i Bar?, yani ?çok sırlı yük sahibi olan? diyoruz. Kürtçe konuşanlar ?Rezbar? da diyorlar hızlı şekilde? Ve ?Yadigâr? ile ?Rüçiyar?, ? İmam Hasan? ile ?İmam Hüseyin?in isimleridir. Rüçiyar, İmam Hasan?ın ismidir; yeşil onun simgesidir. Kırmızı renk de Yadigâr?ın; İmam Hüseyin?in simgesidir.
Bu yedi melek, İran Ehli Hak?larında çok önemli yer alır. Her zaman bizim dualarımızda bu yedi melek vardır. Cemde dedemiz onlara dua verdikten sonra lokma dağılır. Lokmadan sonra herkes gözlerini kapatır, zakirler başlarlar kelâm söylemeye.
Bizde deyişlere Kelâm derler, Kelime?den geliyor. Kutsal deyişe Kelâm diyoruz. Kelâmlarımız iki türlüdür. Işıklar ufacık mum gibi sönükken, zâkir başlar yavaş tempoda ve seste peste. Canları uçmaya hazırlamak için yumuşak yumuşak zikirlere başlar.
Mesela,
?-----NEFES---
kim penah getirirdoğru yarına
Hakkın onunla olur keremi
gedr eyle yarın külli varına
rahmetdir geldikc yarı gedem
-?
gibi?
Açılıştaki çok yumuşak deyişler canları, geçmiş hayatlarına, cennet dediğimiz ütopyalara ve gelecekte ümit ettikleri güzel yaşama götürür. Eskiden Mevlana ve Hafız demişler ki, ?Ben Melektim öbür dünyada ama sonra Âdem şeklinde geldim ve sevgilimden ayrıldım?? Bu ayrılığı yine hatırlatmak, insanları transa, vecde getirmek, yani transa geçip bedenden göç ettirmek, burada yaşayıp nefes aldığımız halde ruhumuzun öbür diyara gidip onları ziyaret etmesi için çok güzel bir fırsat yaratiyor bu kelamlar.
Yani bir anda hızlı ve yüksek başlayıp çalmıyorlar. Yavaş yavaş kelâmlar diyenden sonra ritmik bölümleri geliyor. Biliyorsunuz bizim tarafta takiye yüzünden semahlar yavaş yavaş aradan kaldırılmıştır. Baskılar yüzünden kalksada zikirlerimiz ?dün dediğim gibi zikir, Hakk?ı hatırlamaktır? yavaş yavaş tempoyu hızlandırır ve ses tizleştirir. Öyle bir an gelir ki herkes kendinden geçer. Orada yine ışıkları biraz söndürürler.
Bize atılan iftiraların nedeni budur, derler ya ?mumları söndürdüler? diye. Bunun nedeni o uçuş anında her insan başka davranış gösterebilir, ağlayabilir, başını duvara vurabilir. Kimin ne yapacağı bilinemez ? Öyle beklenmedik hareketler olabilir ki, insanlar güvende olsunlar diye, ?Arkadaşım bana bakıp transtan çıkabilir? diye o ışıkları azaltmışlardır(.tabi ki ber cem evine giden insanin hem cem evinde ve hem dışında hareketleri her zaman ve mekanda etik kurallarının dışında eğildir )
En sonda çok hızlı bir tempoya ulaşılır. Vecd halinde müzik bitince, dede mana dünyasında oradakilerin elinden tutup, yavaş kutsal kelâmlardan söyleyerek onları yine yere indirir. Çünkü hayat, gerçek ve maddi hayat devam etmelidir?
Lokmalar dağıldıktan sonra, dede lokmalara dua verir ve herkes yalnız bir tadımlık lokma alır. Sonra herkes evine gider. Daha önce de söyledim bizde gençler bazen kalırlar, gece12?den 1?den sonraya sabaha kadar yine zikir yaparlar, mest olurlar, sarhoş olurlar. Bu aşk sarhoşluğudur ve o sarhoşluk dünyasında çok acayip şeyler görülebilir. Eskiden bize, Ehli Haklara ve Alevilere, bu nedenle ?Gören? derlerdi.
?Dünya nazar Dünyasıdır
Erenleri Bin Yaşasın
Her Bir Kesi Öz Donunda
Görenleri Bin Yaşasın.?
Biz bir kere böyle bakıyoruz insan görüyoruz ama o bakmaktır görmek değil. Ama gördüğümüz zaman belki önümüzde Fatma Ana oturmuş? Alevi felsefesi budur ki biz ölmeye inanmıyoruz. O büyük canlar, Pir Sultan Abdallar işlerini gördüler, gittiler mi acaba? Yine, içimizdedirler. ?Bir açık göz gerek olsun göre dildâr hanı??
Biz aşkımızı bu gözle görmeliyiz. Görmek için önce can gözümüzü temizlememiz lazımdır. Biliyor musunuz Alevilikte en önemli şeylerden biri perhiz etmektir, imtina etmektir. Halkın namusundan, halkın parasından, yani her kötü şeyden imtina ettikten sonra, onlara ?Hayır!? dedikten sonra içindeki göz açılır, içindeki can kulakları açılır. Biz bu aşamalarda kendimizi temizlemeden önce göremeyiz. Hz. Ali buyurdu ki, ?Kim tanrısını tanımak isterse önce nefsini tanıması lazımdır.?
Bizim Şeytan dediğimiz veya o negatif enerji dediğimiz aslında kendi içimizdedir, görüşümüzdedir. Onları temizledikten sonra vecd olma, Hakk?ı tamamıyla hissetme şansımız olabilir. Cemde herkes birbirinin enerjisinden yararlanır, ama cemden çıktıktan sonra içimizden yine ?yarın paramı nasıl kazanacağım??endişesi gibi doğru olmayan şeyleri de düşünebiliriz. Ne mutlu o insana ki her saniye Hakk?ın huzurunda olsun. Alevi dediğimiz insan her saniye Ali ile yaşayan insandır. Camide olduğu gibi değil; camide namaz kılıp çıkıp dışarıda alışveriş yapmak ve tanrıyı kendinden uzakta görmek gibi değil. Alevilik odur ki her saniye Ali?nin huzurunda olursun. Ali?nin huzuru yalnız cemevi değil. Pirlerimizi görünce ?Hû!? yapalım, peki, ya başka yerde? Onun huzurunda olmayı hayatımıza katabilmeliyiz.
?Bir Ben Var Bende Benden İçeri? deyişi var ya onula bunu birleştirelim. Bir Cavit var sizinle görüşüyor, bir tane de Cavit var içimde, ama biz onla tanış değiliz ki? Çok insanlar var ki kendisiyle küstür. Ben kendisiyle küs olanlardan istiyorum ki o benle barış ilan etsin. Dünyaya barış arzu ediyoruz, dünyaya demokrasi arzu ediyoruz, hâlbuki kendi içimizdeki barıştan haber yok. Kendimizle savaşmadık ki barışalım.
Hz. Muhammed Mekke?ye girdikten sonra dediler, ?Ya Muhammed; savaş bitti? O dedi ki ?Bu küçük cihattır, en büyük cihat, cihad-ı ekber daha yeni başlıyor.? O ?Cihad-ı Ekber?in maalesef İslam dünyasında müfredatı yok, ama Alevilikte var? Biz ne diyoruz:
?Kırklar Meydanı?na vardım
Gel beri ey can dedilers
İzzet ile selam verdim
Gir işte meydan dediler?
Bu Kırklar Meydanı acaba neresidir? Kırklar Meydanı bizim göğsümüzde, akılla gönlün arasında olan bir meydandır. Her âşığın, her Ali?yi sevenin, her gerçek Alevinin Kırkları içinde bulması lazım. Bu filtrelerden geçtikten, temizlendikten sonra, Hakk?ın huzurunda olmayı ve 24 saat o huzurda kalmayı başarır.
Umarım ki hepimiz bunu başarma şansını yakalarız.


Ehli Hakk  
Yarenler Ceminde dil olunca, kulak ol!? Bize eskiden böyle anlatmışlar? Ne mutlu o insanlara ki cemevinde baştan ayağa kulak olmuşlar, dinliyorlar. Benim gibi suçlu insanlar ise hep konuşuyor. Hayatın en güzel anısı öğrenmektir. Bu da dinlemekle oluyor.
İran Aleviliği? ya da İranda Ehli Hak?lar dediğimiz zaman, o kadar geniş bir mevzu ki hakikatini isterseniz ben de bilmiyorum nereden başlayayım. Bunun tarih yönleri vardır, felsefi yönleri vardır. Cem nasıl kuruluyor gibi, ama bir tanesinden başlamam lazım.
Biz burada İran Alevisiyiz dediğimiz zaman çok ilginç sorularla karşılaşırız her zaman. Sorarlar, ?Şii?siniz, değil mi?? Soranlara 5?10 dakika anlatmaya çalışırız ki, ?Biz Şii değiliz, biz de İran?da sizin gibi cemevlerine gidiyoruz. Orada yaklaşık 10-12 milyon Alevi var.? Maalesef, en büyük problem odur ki birbirimizden haberimiz yoktur. Aynı problemi biz de İran?da yaşıyoruz.
Ben İran?da, ?Türkiye?de cemevlerine gidiyorum? dediğim zaman, onlar, ?Sen tarikattan mı bahsediyorsun? Gittiğin yer bir tarikat mı?? diye soruyorlar bana. ?Yok, bizim gibi Cem kurarlar, musahiplik, dedelik vardır? Yani aynı bizim gibi?? diyorum. Onlar da şaşırıyorlar.
Bu durumun, dün de açıkladım, tarihi nedenleri var. Zamanında bu topluluk bilerek veya başka sebeplerden dolayı bir ayrılığa duçar olmuş. Şah Hatayi?den sonra, biliyorsunuz tarihten. Ve artık birbirimizi unutmuşuz.
Günümüzde buraya geldiğimden beri, her gittiğim konserde anlatmaya çalıştım: İran?da da bir Alevilik var aynı koşullarda. Biraz şekil olarak farklı olabilir, ama aynı şeyler orada da yaşanılır.
Bir farkı vardır, İran?da Alevilik ve Ehli Hak dediğimiz olgu bizde Sultan Sahak ile başlamış. Sultan Sahak, Hacı Bektaş?tan sonra zuhur eden bir sultandır, padişahtır. İran?da da sizin gibi Allah?ın insan içinde tecelli eden canına ?Sultan? denilir. Padişah, Şah, Sultan, bunların hepsi bu kâmil insana verilen isimlerdir. Artık sultanlık makamına varmış ya da öyle doğmuş kişidir sultan.
Bunu iki kelime ile anlatıyorlar. Biri ?Zat-ı Mihman?, yani ?konuk olmuş zat?. Mesela 15, 20 ya da 7 yaşındayken, sultanlık kuşu onun omzunda oturmuş ve o Sultan olmuştur.
Bir de ?Zat-ı Kurs? var. Zat-ı Kurs ta doğmadan sultan olandır. Mesela Sultan Sahak doğmadan önce Alevilerin Sultanıdır. Sultan Sahak zuhur ettikten sonra çok önemli bir gelişme bizim bölgede Hanedanların yaratılmasıydı. Hanedan dediğimiz postnişinler, soylardır. Pirlerden Sultan Sahak zuhur ettikten ve o bölgelerde cem kurulduktan sonra 12 kişiyi dünyanın her tarafına gönderdi. Sultan Sahak?ın buyruğunda, ?Hacı Bektaş benim, ben de Hacı Bektaş?ım?? denir.
Bizim tarafta iki bölgede de, yani hem Kürt bölgelerinde hem Türk bölgelerinde Ehli Hak?lık yaygındır. Bizim cemlerde ceme girdiğiniz zaman hiçbir zaman, kimse kimsenin milletini, milliyetini sormaz. Biz de bir ?selamın aleyküm? var o da ?Ya Ali?dir. Başka bir şey konuşulmaz cemevlerinde.
Bu 12 Pirler, Hindistan?a, İran?ın her bir köşesine, Anadolu?ya gittiler ve soylarını devam ettirdiler. Yedi ulu soy oradan kaldı. Sonra zaman itibariyle dört soy da onlara eklendi. Şimdi İran?da Alevi olarak tanımlayabileceğimiz on bir Hanedan vardır. Onlar arasından Yediler, Ateşbeyliler, Zunnuriler, Aligelenderler gibi isimleri sayabiliriz.
Benim tercihim odur ki dostların soruları olsa da ben cevaplasam. Çükü baştan bunları söylemek uzun sürecek. Bilmiyorum nereden başlayıp nereden bitireyim?
Bizde 12 hizmet yoktur. Biraz mutfak kuralları farklıdır. Kurban kesmeden başlıyor?
12 hizmet ismiyle değil, ama öyledir. Kapıdan girdiğimiz zaman biz de yeri öpüp niyaz ederiz. Birinci Seyyid dedemiz birinci yerde, yani kapıdan girdiğimizde ilk postta oturur. Yeri öpüp, dede?nin elini öpüp, sonra herkesin elini öperek gelip, en son yine yeri öpüp uygun bir yerde otururlar.
Ayakta, hizmetçiler  Ceme başlamak için Elsuyunu getiriler ve dede orada duasını verir. Elsuyu duası Şah?ın ismiyle başlıyor, oradaki meleklerin ismiyle?
Biliyorsunuz İran?daki Ehli Hak?larda dört melek Cebrail, Mikail, İsrafil ve Azrail?in isimleri farklıdır. Onlar, Pir Bünyamin(beni emin), Hz. Davut, Pir Musa ve Mustafa-i Davudan ismiyle şifrelenmişler. Sonra Fatma Ana ki ona ?Remz-i Bar?, yani ?çok sırlı yük sahibi olan? diyoruz. Kürtçe konuşanlar ?Rezbar? da diyorlar hızlı şekilde? Ve ?Yadigâr? ile ?Rüçiyar?, ? İmam Hasan? ile ?İmam Hüseyin?in isimleridir. Rüçiyar, İmam Hasan?ın ismidir; yeşil onun simgesidir. Kırmızı renk de Yadigâr?ın; İmam Hüseyin?in simgesidir.
Bu yedi melek, İran Ehli Hak?larında çok önemli yer alır. Her zaman bizim dualarımızda bu yedi melek vardır. Cemde dedemiz onlara dua verdikten sonra lokma dağılır. Lokmadan sonra herkes gözlerini kapatır, zakirler başlarlar kelâm söylemeye.
Bizde deyişlere Kelâm derler, Kelime?den geliyor. Kutsal deyişe Kelâm diyoruz. Kelâmlarımız iki türlüdür. Işıklar ufacık mum gibi sönükken, zâkir başlar yavaş tempoda ve seste peste. Canları uçmaya hazırlamak için yumuşak yumuşak zikirlere başlar.
Mesela,
?-----NEFES---
kim penah getirirdoğru yarına
Hakkın onunla olur keremi
gedr eyle yarın külli varına
rahmetdir geldikc yarı gedem
-?
gibi?
Açılıştaki çok yumuşak deyişler canları, geçmiş hayatlarına, cennet dediğimiz ütopyalara ve gelecekte ümit ettikleri güzel yaşama götürür. Eskiden Mevlana ve Hafız demişler ki, ?Ben Melektim öbür dünyada ama sonra Âdem şeklinde geldim ve sevgilimden ayrıldım?? Bu ayrılığı yine hatırlatmak, insanları transa, vecde getirmek, yani transa geçip bedenden göç ettirmek, burada yaşayıp nefes aldığımız halde ruhumuzun öbür diyara gidip onları ziyaret etmesi için çok güzel bir fırsat yaratiyor bu kelamlar.
Yani bir anda hızlı ve yüksek başlayıp çalmıyorlar. Yavaş yavaş kelâmlar diyenden sonra ritmik bölümleri geliyor. Biliyorsunuz bizim tarafta takiye yüzünden semahlar yavaş yavaş aradan kaldırılmıştır. Baskılar yüzünden kalksada zikirlerimiz ?dün dediğim gibi zikir, Hakk?ı hatırlamaktır? yavaş yavaş tempoyu hızlandırır ve ses tizleştirir. Öyle bir an gelir ki herkes kendinden geçer. Orada yine ışıkları biraz söndürürler.
Bize atılan iftiraların nedeni budur, derler ya ?mumları söndürdüler? diye. Bunun nedeni o uçuş anında her insan başka davranış gösterebilir, ağlayabilir, başını duvara vurabilir. Kimin ne yapacağı bilinemez ? Öyle beklenmedik hareketler olabilir ki, insanlar güvende olsunlar diye, ?Arkadaşım bana bakıp transtan çıkabilir? diye o ışıkları azaltmışlardır(.tabi ki ber cem evine giden insanin hem cem evinde ve hem dışında hareketleri her zaman ve mekanda etik kurallarının dışında eğildir )
En sonda çok hızlı bir tempoya ulaşılır. Vecd halinde müzik bitince, dede mana dünyasında oradakilerin elinden tutup, yavaş kutsal kelâmlardan söyleyerek onları yine yere indirir. Çünkü hayat, gerçek ve maddi hayat devam etmelidir?
Lokmalar dağıldıktan sonra, dede lokmalara dua verir ve herkes yalnız bir tadımlık lokma alır. Sonra herkes evine gider. Daha önce de söyledim bizde gençler bazen kalırlar, gece12?den 1?den sonraya sabaha kadar yine zikir yaparlar, mest olurlar, sarhoş olurlar. Bu aşk sarhoşluğudur ve o sarhoşluk dünyasında çok acayip şeyler görülebilir. Eskiden bize, Ehli Haklara ve Alevilere, bu nedenle ?Gören? derlerdi.
?Dünya nazar Dünyasıdır
Erenleri Bin Yaşasın
Her Bir Kesi Öz Donunda
Görenleri Bin Yaşasın.?
Biz bir kere böyle bakıyoruz insan görüyoruz ama o bakmaktır görmek değil. Ama gördüğümüz zaman belki önümüzde Fatma Ana oturmuş? Alevi felsefesi budur ki biz ölmeye inanmıyoruz. O büyük canlar, Pir Sultan Abdallar işlerini gördüler, gittiler mi acaba? Yine, içimizdedirler. ?Bir açık göz gerek olsun göre dildâr hanı??
Biz aşkımızı bu gözle görmeliyiz. Görmek için önce can gözümüzü temizlememiz lazımdır. Biliyor musunuz Alevilikte en önemli şeylerden biri perhiz etmektir, imtina etmektir. Halkın namusundan, halkın parasından, yani her kötü şeyden imtina ettikten sonra, onlara ?Hayır!? dedikten sonra içindeki göz açılır, içindeki can kulakları açılır. Biz bu aşamalarda kendimizi temizlemeden önce göremeyiz. Hz. Ali buyurdu ki, ?Kim tanrısını tanımak isterse önce nefsini tanıması lazımdır.?
Bizim Şeytan dediğimiz veya o negatif enerji dediğimiz aslında kendi içimizdedir, görüşümüzdedir. Onları temizledikten sonra vecd olma, Hakk?ı tamamıyla hissetme şansımız olabilir. Cemde herkes birbirinin enerjisinden yararlanır, ama cemden çıktıktan sonra içimizden yine ?yarın paramı nasıl kazanacağım??endişesi gibi doğru olmayan şeyleri de düşünebiliriz. Ne mutlu o insana ki her saniye Hakk?ın huzurunda olsun. Alevi dediğimiz insan her saniye Ali ile yaşayan insandır. Camide olduğu gibi değil; camide namaz kılıp çıkıp dışarıda alışveriş yapmak ve tanrıyı kendinden uzakta görmek gibi değil. Alevilik odur ki her saniye Ali?nin huzurunda olursun. Ali?nin huzuru yalnız cemevi değil. Pirlerimizi görünce ?Hû!? yapalım, peki, ya başka yerde? Onun huzurunda olmayı hayatımıza katabilmeliyiz.
?Bir Ben Var Bende Benden İçeri? deyişi var ya onula bunu birleştirelim. Bir Cavit var sizinle görüşüyor, bir tane de Cavit var içimde, ama biz onla tanış değiliz ki? Çok insanlar var ki kendisiyle küstür. Ben kendisiyle küs olanlardan istiyorum ki o benle barış ilan etsin. Dünyaya barış arzu ediyoruz, dünyaya demokrasi arzu ediyoruz, hâlbuki kendi içimizdeki barıştan haber yok. Kendimizle savaşmadık ki barışalım.
Hz. Muhammed Mekke?ye girdikten sonra dediler, ?Ya Muhammed; savaş bitti? O dedi ki ?Bu küçük cihattır, en büyük cihat, cihad-ı ekber daha yeni başlıyor.? O ?Cihad-ı Ekber?in maalesef İslam dünyasında müfredatı yok, ama Alevilikte var? Biz ne diyoruz:
?Kırklar Meydanı?na vardım
Gel beri ey can dedilers
İzzet ile selam verdim
Gir işte meydan dediler?
Bu Kırklar Meydanı acaba neresidir? Kırklar Meydanı bizim göğsümüzde, akılla gönlün arasında olan bir meydandır. Her âşığın, her Ali?yi sevenin, her gerçek Alevinin Kırkları içinde bulması lazım. Bu filtrelerden geçtikten, temizlendikten sonra, Hakk?ın huzurunda olmayı ve 24 saat o huzurda kalmayı başarır.
Umarım ki hepimiz bunu başarma şansını yakalarız.


Ehli Hakk  
Yarenler Ceminde dil olunca, kulak ol!? Bize eskiden böyle anlatmışlar? Ne mutlu o insanlara ki cemevinde baştan ayağa kulak olmuşlar, dinliyorlar. Benim gibi suçlu insanlar ise hep konuşuyor. Hayatın en güzel anısı öğrenmektir. Bu da dinlemekle oluyor.
İran Aleviliği? ya da İranda Ehli Hak?lar dediğimiz zaman, o kadar geniş bir mevzu ki hakikatini isterseniz ben de bilmiyorum nereden başlayayım. Bunun tarih yönleri vardır, felsefi yönleri vardır. Cem nasıl kuruluyor gibi, ama bir tanesinden başlamam lazım.
Biz burada İran Alevisiyiz dediğimiz zaman çok ilginç sorularla karşılaşırız her zaman. Sorarlar, ?Şii?siniz, değil mi?? Soranlara 5?10 dakika anlatmaya çalışırız ki, ?Biz Şii değiliz, biz de İran?da sizin gibi cemevlerine gidiyoruz. Orada yaklaşık 10-12 milyon Alevi var.? Maalesef, en büyük problem odur ki birbirimizden haberimiz yoktur. Aynı problemi biz de İran?da yaşıyoruz.
Ben İran?da, ?Türkiye?de cemevlerine gidiyorum? dediğim zaman, onlar, ?Sen tarikattan mı bahsediyorsun? Gittiğin yer bir tarikat mı?? diye soruyorlar bana. ?Yok, bizim gibi Cem kurarlar, musahiplik, dedelik vardır? Yani aynı bizim gibi?? diyorum. Onlar da şaşırıyorlar.
Bu durumun, dün de açıkladım, tarihi nedenleri var. Zamanında bu topluluk bilerek veya başka sebeplerden dolayı bir ayrılığa duçar olmuş. Şah Hatayi?den sonra, biliyorsunuz tarihten. Ve artık birbirimizi unutmuşuz.
Günümüzde buraya geldiğimden beri, her gittiğim konserde anlatmaya çalıştım: İran?da da bir Alevilik var aynı koşullarda. Biraz şekil olarak farklı olabilir, ama aynı şeyler orada da yaşanılır.
Bir farkı vardır, İran?da Alevilik ve Ehli Hak dediğimiz olgu bizde Sultan Sahak ile başlamış. Sultan Sahak, Hacı Bektaş?tan sonra zuhur eden bir sultandır, padişahtır. İran?da da sizin gibi Allah?ın insan içinde tecelli eden canına ?Sultan? denilir. Padişah, Şah, Sultan, bunların hepsi bu kâmil insana verilen isimlerdir. Artık sultanlık makamına varmış ya da öyle doğmuş kişidir sultan.
Bunu iki kelime ile anlatıyorlar. Biri ?Zat-ı Mihman?, yani ?konuk olmuş zat?. Mesela 15, 20 ya da 7 yaşındayken, sultanlık kuşu onun omzunda oturmuş ve o Sultan olmuştur.
Bir de ?Zat-ı Kurs? var. Zat-ı Kurs ta doğmadan sultan olandır. Mesela Sultan Sahak doğmadan önce Alevilerin Sultanıdır. Sultan Sahak zuhur ettikten sonra çok önemli bir gelişme bizim bölgede Hanedanların yaratılmasıydı. Hanedan dediğimiz postnişinler, soylardır. Pirlerden Sultan Sahak zuhur ettikten ve o bölgelerde cem kurulduktan sonra 12 kişiyi dünyanın her tarafına gönderdi. Sultan Sahak?ın buyruğunda, ?Hacı Bektaş benim, ben de Hacı Bektaş?ım?? denir.
Bizim tarafta iki bölgede de, yani hem Kürt bölgelerinde hem Türk bölgelerinde Ehli Hak?lık yaygındır. Bizim cemlerde ceme girdiğiniz zaman hiçbir zaman, kimse kimsenin milletini, milliyetini sormaz. Biz de bir ?selamın aleyküm? var o da ?Ya Ali?dir. Başka bir şey konuşulmaz cemevlerinde.
Bu 12 Pirler, Hindistan?a, İran?ın her bir köşesine, Anadolu?ya gittiler ve soylarını devam ettirdiler. Yedi ulu soy oradan kaldı. Sonra zaman itibariyle dört soy da onlara eklendi. Şimdi İran?da Alevi olarak tanımlayabileceğimiz on bir Hanedan vardır. Onlar arasından Yediler, Ateşbeyliler, Zunnuriler, Aligelenderler gibi isimleri sayabiliriz.
Benim tercihim odur ki dostların soruları olsa da ben cevaplasam. Çükü baştan bunları söylemek uzun sürecek. Bilmiyorum nereden başlayıp nereden bitireyim?
Bizde 12 hizmet yoktur. Biraz mutfak kuralları farklıdır. Kurban kesmeden başlıyor?
12 hizmet ismiyle değil, ama öyledir. Kapıdan girdiğimiz zaman biz de yeri öpüp niyaz ederiz. Birinci Seyyid dedemiz birinci yerde, yani kapıdan girdiğimizde ilk postta oturur. Yeri öpüp, dede?nin elini öpüp, sonra herkesin elini öperek gelip, en son yine yeri öpüp uygun bir yerde otururlar.
Ayakta, hizmetçiler  Ceme başlamak için Elsuyunu getiriler ve dede orada duasını verir. Elsuyu duası Şah?ın ismiyle başlıyor, oradaki meleklerin ismiyle?
Biliyorsunuz İran?daki Ehli Hak?larda dört melek Cebrail, Mikail, İsrafil ve Azrail?in isimleri farklıdır. Onlar, Pir Bünyamin(beni emin), Hz. Davut, Pir Musa ve Mustafa-i Davudan ismiyle şifrelenmişler. Sonra Fatma Ana ki ona ?Remz-i Bar?, yani ?çok sırlı yük sahibi olan? diyoruz. Kürtçe konuşanlar ?Rezbar? da diyorlar hızlı şekilde? Ve ?Yadigâr? ile ?Rüçiyar?, ? İmam Hasan? ile ?İmam Hüseyin?in isimleridir. Rüçiyar, İmam Hasan?ın ismidir; yeşil onun simgesidir. Kırmızı renk de Yadigâr?ın; İmam Hüseyin?in simgesidir.
Bu yedi melek, İran Ehli Hak?larında çok önemli yer alır. Her zaman bizim dualarımızda bu yedi melek vardır. Cemde dedemiz onlara dua verdikten sonra lokma dağılır. Lokmadan sonra herkes gözlerini kapatır, zakirler başlarlar kelâm söylemeye.
Bizde deyişlere Kelâm derler, Kelime?den geliyor. Kutsal deyişe Kelâm diyoruz. Kelâmlarımız iki türlüdür. Işıklar ufacık mum gibi sönükken, zâkir başlar yavaş tempoda ve seste peste. Canları uçmaya hazırlamak için yumuşak yumuşak zikirlere başlar.
Mesela,
?-----NEFES---
kim penah getirirdoğru yarına
Hakkın onunla olur keremi
gedr eyle yarın külli varına
rahmetdir geldikc yarı gedem
-?
gibi?
Açılıştaki çok yumuşak deyişler canları, geçmiş hayatlarına, cennet dediğimiz ütopyalara ve gelecekte ümit ettikleri güzel yaşama götürür. Eskiden Mevlana ve Hafız demişler ki, ?Ben Melektim öbür dünyada ama sonra Âdem şeklinde geldim ve sevgilimden ayrıldım?? Bu ayrılığı yine hatırlatmak, insanları transa, vecde getirmek, yani transa geçip bedenden göç ettirmek, burada yaşayıp nefes aldığımız halde ruhumuzun öbür diyara gidip onları ziyaret etmesi için çok güzel bir fırsat yaratiyor bu kelamlar.
Yani bir anda hızlı ve yüksek başlayıp çalmıyorlar. Yavaş yavaş kelâmlar diyenden sonra ritmik bölümleri geliyor. Biliyorsunuz bizim tarafta takiye yüzünden semahlar yavaş yavaş aradan kaldırılmıştır. Baskılar yüzünden kalksada zikirlerimiz ?dün dediğim gibi zikir, Hakk?ı hatırlamaktır? yavaş yavaş tempoyu hızlandırır ve ses tizleştirir. Öyle bir an gelir ki herkes kendinden geçer. Orada yine ışıkları biraz söndürürler.
Bize atılan iftiraların nedeni budur, derler ya ?mumları söndürdüler? diye. Bunun nedeni o uçuş anında her insan başka davranış gösterebilir, ağlayabilir, başını duvara vurabilir. Kimin ne yapacağı bilinemez ? Öyle beklenmedik hareketler olabilir ki, insanlar güvende olsunlar diye, ?Arkadaşım bana bakıp transtan çıkabilir? diye o ışıkları azaltmışlardır(.tabi ki ber cem evine giden insanin hem cem evinde ve hem dışında hareketleri her zaman ve mekanda etik kurallarının dışında eğildir )
En sonda çok hızlı bir tempoya ulaşılır. Vecd halinde müzik bitince, dede mana dünyasında oradakilerin elinden tutup, yavaş kutsal kelâmlardan söyleyerek onları yine yere indirir. Çünkü hayat, gerçek ve maddi hayat devam etmelidir?
Lokmalar dağıldıktan sonra, dede lokmalara dua verir ve herkes yalnız bir tadımlık lokma alır. Sonra herkes evine gider. Daha önce de söyledim bizde gençler bazen kalırlar, gece12?den 1?den sonraya sabaha kadar yine zikir yaparlar, mest olurlar, sarhoş olurlar. Bu aşk sarhoşluğudur ve o sarhoşluk dünyasında çok acayip şeyler görülebilir. Eskiden bize, Ehli Haklara ve Alevilere, bu nedenle ?Gören? derlerdi.
?Dünya nazar Dünyasıdır
Erenleri Bin Yaşasın
Her Bir Kesi Öz Donunda
Görenleri Bin Yaşasın.?
Biz bir kere böyle bakıyoruz insan görüyoruz ama o bakmaktır görmek değil. Ama gördüğümüz zaman belki önümüzde Fatma Ana oturmuş? Alevi felsefesi budur ki biz ölmeye inanmıyoruz. O büyük canlar, Pir Sultan Abdallar işlerini gördüler, gittiler mi acaba? Yine, içimizdedirler. ?Bir açık göz gerek olsun göre dildâr hanı??
Biz aşkımızı bu gözle görmeliyiz. Görmek için önce can gözümüzü temizlememiz lazımdır. Biliyor musunuz Alevilikte en önemli şeylerden biri perhiz etmektir, imtina etmektir. Halkın namusundan, halkın parasından, yani her kötü şeyden imtina ettikten sonra, onlara ?Hayır!? dedikten sonra içindeki göz açılır, içindeki can kulakları açılır. Biz bu aşamalarda kendimizi temizlemeden önce göremeyiz. Hz. Ali buyurdu ki, ?Kim tanrısını tanımak isterse önce nefsini tanıması lazımdır.?
Bizim Şeytan dediğimiz veya o negatif enerji dediğimiz aslında kendi içimizdedir, görüşümüzdedir. Onları temizledikten sonra vecd olma, Hakk?ı tamamıyla hissetme şansımız olabilir. Cemde herkes birbirinin enerjisinden yararlanır, ama cemden çıktıktan sonra içimizden yine ?yarın paramı nasıl kazanacağım??endişesi gibi doğru olmayan şeyleri de düşünebiliriz. Ne mutlu o insana ki her saniye Hakk?ın huzurunda olsun. Alevi dediğimiz insan her saniye Ali ile yaşayan insandır. Camide olduğu gibi değil; camide namaz kılıp çıkıp dışarıda alışveriş yapmak ve tanrıyı kendinden uzakta görmek gibi değil. Alevilik odur ki her saniye Ali?nin huzurunda olursun. Ali?nin huzuru yalnız cemevi değil. Pirlerimizi görünce ?Hû!? yapalım, peki, ya başka yerde? Onun huzurunda olmayı hayatımıza katabilmeliyiz.
?Bir Ben Var Bende Benden İçeri? deyişi var ya onula bunu birleştirelim. Bir Cavit var sizinle görüşüyor, bir tane de Cavit var içimde, ama biz onla tanış değiliz ki? Çok insanlar var ki kendisiyle küstür. Ben kendisiyle küs olanlardan istiyorum ki o benle barış ilan etsin. Dünyaya barış arzu ediyoruz, dünyaya demokrasi arzu ediyoruz, hâlbuki kendi içimizdeki barıştan haber yok. Kendimizle savaşmadık ki barışalım.
Hz. Muhammed Mekke?ye girdikten sonra dediler, ?Ya Muhammed; savaş bitti? O dedi ki ?Bu küçük cihattır, en büyük cihat, cihad-ı ekber daha yeni başlıyor.? O ?Cihad-ı Ekber?in maalesef İslam dünyasında müfredatı yok, ama Alevilikte var? Biz ne diyoruz:
?Kırklar Meydanı?na vardım
Gel beri ey can dedilers
İzzet ile selam verdim
Gir işte meydan dediler?
Bu Kırklar Meydanı acaba neresidir? Kırklar Meydanı bizim göğsümüzde, akılla gönlün arasında olan bir meydandır. Her âşığın, her Ali?yi sevenin, her gerçek Alevinin Kırkları içinde bulması lazım. Bu filtrelerden geçtikten, temizlendikten sonra, Hakk?ın huzurunda olmayı ve 24 saat o huzurda kalmayı başarır.
Umarım ki hepimiz bunu başarma şansını yakalarız.
TÜRKİYE’DEN İRAN’A SEYAHAT
İRAN’DA EHL-İ HAKLAR (İRAN ALEVİLERİ)


10 Temmuz 2011 Pazar günü bir yaz sabahı İstanbul’dan –Van Hava alanına oradan da karayolu ile Türkiye-İran- Razi sınır kapısından giriş yaptım. Karayolu ile saat 21.00 de İran-Urumiye ustanına ulaştım.


Urumiye kentinde hazırlıklarımızı tamamladıktan sonra, 12. 07. 2011 tarihinde Ehl-i Hakların (Alevilerin) – Ateşbegler’in önemli ziyaret  merkezi konumda olan GURAN BULAĞI’nı  ziyaret etmek amacıyla özel bir araçla 4,5 saat süren bir yolculuğa devam ettim.


Rehberle birlikte Miyandaab-Melekan Binabad doğru hareket  ettik. Yolumuz üzerinde bir kısmı Alevi köyleri vardı. Bunlardan başlıcalar: Kaylavat,Taşatan (En az 50 haneli Ehl-i Hak aile var), Merduğ köyü (köyün içerisinden geçen Merduğ çayından adını almıştır),Kereceband (Suyu bol olan köy anlamındadır), Serkize, Deregez(Meşed - Türkmen sınırına yakın bir köy), Ağaçeeray (Alevi köyüdür),Yengeç,Karaltı ve Kurde de köylerini yol boyunca takip ederek Shanda Dağı (3710 m) eteğinde bulunan Guran Bulağı’na vardık. Guran Bulağının eteğinde  çıkan kaynak   suyu, Munzur suyu gibi, inançlara göre kutsal su olarak kabul ediliyordu.


Ateşbegleri (Aleviler) her pazartesi, Perşembe  ve Cuma günleri olmak üzere haftada bazen üç, bazen bir defa   olmak üzere çevre köylerden gelen canlar on beş km yol boyu yürüyerek alkışla, coşkuyla ve  çilekeş bir şekilde Guran Bulağını ziyaret ederler. Kurbanlar kesilir, adaklar adanır ve cemler yapılır. Ekim ayının yirmi- otuz tarihleri arasında da, yörede bulunan tüm Ehl-i Haklar (Ateşbegler) – Alevi inancına mensup olanlar canlar, Guran Bulağ’nı tekrar ziyaret ederler. Guran Bulağ’ın da kurbanlar kesilir, adaklar adanılır ve topluca  cemler yapılır.


Ehl-i Haklar kesinlikle bıyıklarını kesmezler. Tıpkı Anadolu Alevileri gibi ibadetlerini cem evlerinde icra ederler. Ehl-i Haklar Guran Bulağını ziyaret ettiğimde  dört  Ehl-i Haklı kişiyle  söyleyişi yaparak yola devam ettik. Aynı günün akşamı Ehl-i Hakların yoğun olarak yaşadığı Mereğa- Nova köyüne geri döndük. Nova köyü Merağ ustadına (il) bağlı  550 haneli köy olup, bir Ehl-i Hak köyüdür. Ateşbegi koluna bağlıdırlar. Nüfusları 2000’e yakın olup, Pir Sultan’nın kardeşi olan Ateşbegi soyundan geldikleri söylenir. Pirlerin Ateşbegi olduğunu belirtiyorlardı. Seyit Snahram Hasan Pür seyitleri olup Seyit babasıyla birlikte, her Perşembe akşamı cem evlerinde ibadet eder ve kurban kestikleri söylediler. Cem evlerini ziyaret ettik, Türkiye deki cem evlerinden bir farklarının olmadıklarını aynı ibadet şekilline uygun on iki hizmet icra ettiklerini belirtiler. Cem evlerinin de benzer yapıda olduğunu ciddi bir farkının da olmadığını gözledim. Nova köyünde 7 tane cem evi bulunmaktadır.1-Nova, 2-Asaren,3-Miriber,4-Simpur,5-Seydali,6-Ali Musevi,7-Sarhoş Bey, Mollacemevleri adıyla anılmaktadırlar.


Nova köyünden seyid –pir sayısı az olduğu için köyde pazartesi, çarşamba, Perşembe ve Cuma günlerinde cem icra edilir. Beyazidi Bestami, Ateşbegi, Hacı  Bektaşi  Veli ve Ehl-i Beyitle ilgili deyişler, beyitler  tamburla söylenir, dualar edilir.  Cemlerde 7 hizmet görülerek ibadet icra edilir. Ürumiyede, ise katıldığım bir cem ibadeti dört saat sürdü.Ceme gİrerken Dede den izin istedik,seyit dededen izn aldıktan sonra, ,rehberime ve bana doksan taneli tesbih,bere aldık ve kemerbesti belimize bağladıktan sonra uygun olan bir yere oturduk.Cem başlanılana kadar beş kez tesbih çekerek dualar ettik. Burada niyaz ve lokmalar hazırlandı. Gelen niyazlara teker, teker dualar verildi. Sırasıyla Seyitler için, hizmet, çırağ ve molla duası verildi. Zikirler devamla yapıldı. Cem ibadeti bittikten sonra, niyazların dağıtımı bitinceye kadar ceme getirilen niyaz çeşitlerinin ayrı, ayrı duaları verildi. Niyaz dağıtımı bitince haftalık kurbanlar ve İran’daki Ehl-i Hakların (Alevilerin) esas merkezi konumunda olan Kirmanşah-Gereband için para toplandı. Bu yardımların amacı ise; İran daki yoksul Ehl-i Hakların sorunlarını çözümü için yapıldığı belirtiyorlardı. Urumiyede ise, üçü resmi olmak üzere, yirmi cem evinin olduğunu belirtiyorlardı.


İRAN’DA ALEVİLİK; 


İran Alevileri kendi aralarında çeşitli adlarla anılmaktadır. Örneğin,
1
-Kırklar,
2- Ateşbeyler,
3-Yediler,
4- Nur baksi(Nimettulalar),
5-Kalandereliler,
6-Sefil Ali Şahlılar,
7-Nemetullahlılar,
8-Günabadiler(dervişler),
9- Muhlis Ekssaihliler,
10- Teyfuriyeliler,
11-Hamusiler,
2- Şah ibrahimiler,
13-Babayadigarıler,
14-Merenuriler,
15-Kesnzanıllar,
16-İsmailler,
17-Vadetivucut v.b.
olmak üzere 32 gruba ayrılmışlardır. İrandaki Ehl-i Hakların (Alevilerin) esas merkezi Kirmanşah-Gereband ‘dır.Burası Alevilerce kutsal bir yerleşke kabul edilir.Seyitleri Seyit Nizam’dır. Seyit Nizam’ın duazmanları, deyişleri, beyitleri  ve Ehl-i  Beyit inancı doğrultusunda Aleviler (Ehl-i Haklar) Cem ibadetlerini icra ederler. Başta İran Ehl-i Hakları( Alevileri) olmak üzere, tüm dünya Alevileri her yıl Şubat ayında Kirmanşah-Gereband’da toplanarak toplu cemler yapılır, kurbanlar kesilir ve ibadetlerini burada icra ederler. Kirmanşah-Gereband inanç merkezi İran’daki Aleviler başta olmak üzere, diğer ülkelerdeki Alevilerin, Ehl-i Beyit’e inanların ilgi odağı durumuna gelmiştir.









Urumiye-Ilığıcı (120 km)


13 Temmuz 2011 tarihinde Urumiye’den saat 09.00 da Alevilerin yoğun olarak yaşadıkları  yerleşkeye doğru yola çıktık. Urumiye ‘nin 12 km kuzeyinde Pence Ali  Dağı bulunmaktadır. Ehl-i Haklara göre; Hz. Ali  bu dağa gelmiştir. Bu dağın eteğinde Hz. Ali’ nin pençesinin izi, dizinin izi ve atının izinin bulunduğuna inanılmaktadır. Ehl-i Hak inancına sahip olanlar her Perşembe ve Cuma günleri  ve Muharrem ayı gibi kutsal günlerde Pence Ali dağını ziyaret ederek kurbanlar kesilir, adaklar adanılır ve cemler yapılır. Urumiye gölünün doğusundan batısına doğru 25-30 km arası  dolgu malzemesiyle de doldurmuş ve 1800 m uzunluğundaki karayolu köprüsü gölün iki tarafını ikiye ayırmıştı. Göl sularının kuruması nedeniyle göl kızıla boyanmıştı. Göle akan akarsular üzerinde 30 yakın barajların yapılması göl suları 14 km içeriye doğru kurumasına ve doğal yapının bozulmasına sebep olmuştu. Doğal yaşamın bozulmaması için de uluslar arası  kurumların desteğiyle küçük Zap ve Aras çaylarının göle akıtılmasıyla ilgili projeler geliştirmeye çalışılmaktadır.


ILIĞICI’nın nüfusu 45 bin olmasına rağmen yüzde  90 nı Ehl-i Hak inancına mensupturlar. Ehl-i Haklar içerisinde  kırklar, yediler, Ateşbegler gibi çeşitli Alevi grupların da bu kentte ayrı, ayrı cem evleri vardı. Gittiğim cem evinde İrec İrem Poyer vs görevli Sefer amca ve zakir karşıladılar. Gerekli ilgiyi gösterdiler. İreç İrem Poyer, Pirleri Pir Momond izin almadığı sürece konuşma yetkisinin olmadığını belirtti. Cem evini  tanıttı. Türkiye’deki  cem evlerinden farklı olmadığı, fiziksel durumu benzerlik olduğunu gördüm. Ilğıcı Cem evinde Çırağ duası dışında, sofra duası, abdest duası, şerbet duası, cem duası, kurban duası gibi duaların  verildiğini orada bulunan ilgililer tarafından belirtildi. Ilığıcı Alevileri 12 imamlarda oruç tutmadıklarını 40 gün perhiz, çileye yattıklarını belirtiler. Muharrem ayında oruç tutmadıklarını 40 gün boyunca hayvan ürünlerini yemediklerini ağaç ve bitkilerden elde edilen yiyecekleri yediklerini  ve 40 gün boyunca karınlarını tam doyurmadıklarını belirttiler. Evlendikleri zaman kurban kestiklerini belirtmenin yanı sıra insan yaşamında doğum, nikâh ve ölümün  önemli dönemler olduğunu belirtiler. Ilğıcı da; Kırklarlara ait üç cem evi, Ateşbegler’e ait iki cem evi, Yedilerin ise, on beş tane  cem evlerinin olduğunu belirttiler. Perşembe günlerinde cem yaptıklarını, sonbahar aylarında ise her gün cem yaptıklarını vurguladılar. Ceme girerken başa bere takılır,bele kemer best  bağlanılır.(özellikle beyaz ve siyah renk olmasına dikkat edilir.) Cemde zikir edilir, Cemlerde tembur çalınarak cem yaptıklarını, duazman ve miraçlaşma okunur.  Cem ibadeti en az 3 saat devam eder. Cemde niyaz kurban duası şeker helva, ceviz, badem, nebad  ve benzeri lokmaların duaları tek, tek yapılır


Ilığıcı‘nın önemli köyleri ise; Kıpcak, Ecepşir,Kültepesi,Şiraz,Geredağdır.


İran da Alevilerin en yoğun olduğu yerler ise; Urimiyede 10-15 bin, Makoda (tahminen 27 Alevi köyü vardı) 5000 bin, Nova da 2000, Merağ da yaklaşık olarak nüfusun  yüzde 60, Miyandabağda 30.000,Kirmanşahta 150-200 bin, Krej 5000 bin, Ecepşirde (Şiraza bağlı yerleşim yeri)5000 kişi, Hemadan da 10.000 kişi,Pol Dokter (Kızılköprüsü,İran –Irak sınırına yakın),Hoy,Şiraz,Tahran,Kerej,Karadağ,Mereğa,Heşrut,Gilan,Deylem,Lahican,Miğancig,Babakendi,
Azizkendi,Zülbin.Horosan,Ekti,Erdebil,Meşed,Muskabat,YukarıMuşkabat,Zencan,Serap,Giydar,
Lengrüd,Rankuh,Ramsar,Mazanderen,Horasan ve Tahran gibi İran‘nın birçok bölgelerinde tahminen
18-20 milyon civarında Ehl-i Haklar’ın(Aleviler’in) yaşadığı sanılmaktadır. Alevilk İslam dünyasında çeşitli halklar arasında yayılmıştır.



Özellikle İran’da yaşayan Türkler, Azeri Türkler, az sayıdaTatar, Nogaylılar, Deylemliler-(Gilekler) ,Lekler, Lorlar, Goranlılar, Kürtler, Araplar, Persler (Farslılar)arasında yayılmıştı


Ali Kaya Araştırmacı Yazar

toklucaktan haberler

dernek nedir.amaçları

TOKLUCAK DER .in ARIK DER ile ZARA DER. yanyana olan arsa ile ilğili bilgiler.. 1- konu hakkında gelişmeler.. 2- varılan durum 3- dernek üyelerinin konu hakkında bilgileri GEREKLİ BİLGİLER TOPARLANIP ..GELİŞMELER..SİZLERE DUYURULACAKTIR. MAİL. ADRESİM ..haloyildiz@gmail.com ..SİZLERİN ULAŞABİLDİĞİ BİLGİLERİ PAYLAŞIRSANIZ ..YAYINLARIZ. ERGÜN YILDIZ..

DERNEK NEDİR? NASIL KURULUR?

Derneğin tanımı

23.11.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5253 sayılı Dernekler Kanununun 2. maddesinde derneğin tanımı; " Dernek: Kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, en az yedi gerçek veya tüzel kişinin, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklarını” olarak yapılmıştır.

Kimler dernek kurabilir

Fiil ehliyetine sahip gerçek veya tüzel kişiler, önceden izin almaksızın dernek kurma hakkına sahiptir.

Dernek kurucusu olabilmeleri ile ilgili olarak, Türk Silâhlı Kuvvetleri ve kolluk kuvvetleri mensupları ile kamu kurum ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri hakkında özel kanunlarında getirilen kısıtlamalar saklıdır.

Ayrıca, onbeş yaşını bitiren ayırt etme gücüne sahip küçükler; toplumsal, ruhsal, ahlakî, bedensel ve zihinsel yetenekleri ile spor, eğitim ve öğretim haklarını, sosyal ve kültürel varlıklarını, aile yapısını ve özel yaşantılarını korumak ve geliştirmek amacıyla yasal temsilcilerinin yazılı izni ile çocuk dernekleri kurabilir veya kurulmuş çocuk derneklerine üye olabilirler.

Oniki yaşını bitiren küçükler yasal temsilcilerinin izni ile çocuk derneklerine üye olabilirler ancak yönetim ve denetim kurullarında görev alamazlar.

Çocuk derneklerine onsekiz yaşından büyükler kurucu veya üye olamazlar.

Dernek kurucusu olacak kişilerde aranan fiil ehliyetine ne şekilde sahip olunur.

4721 sayılı Türk Medeni Kanununda belirtildiği üzere; ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.

Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmamak: Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ve bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmamak yada bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkûm bulunmamaktır.

Ergin olmak: Onsekiz yaşını doldurmuş olmak veya onsekiz yaşın doldurmamış olduğu halde evlenmiş olmak yada onbeş yaşını doldurmuş küçüklerin kendi isteği ve velisinin rızasıyla mahkemece ergin kılınmış olmaktır.

Tüzel kişiler, kanuna ve kuruluş belgelerine göre gerekli organlara sahip olmakla, fiil ehliyetini kazanırlar. Tüzel kişinin iradesi, organları aracılığıyla açıklanır.

Dernekler özel hukuk tüzelkişisi olup, Türk Medeni Kanununun 48. maddesinde belirtilen tüm hak ve yetkilere sahiptir.

Hangi amaçla dernek kurulamaz

Anayasa ve kanunlarla açıkça yasaklanan amaçları veya konusu suç teşkil eden fiilleri gerçekleştirmek amacıyla dernek kurulamaz.

Derneğin amacı; kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir gayeyi gerçekleştirmeye yönelik, anlaşılabilir ve süreklilik arz etmelidir. Hukuka veya ahlâka aykırı olmamalıdır.

Derneğin kuruluş şekli

Dernekler, kuruluş bildirimini, dernek tüzüğünü ve gerekli belgeleri yerleşim yerinin bulunduğu yerin en büyük mülki amirine verdikleri anda tüzel kişilik kazanırlar.

Dernek tüzüğünün içeriği

Dernekler Mevzuatı gereğince derneğin tüzüğünde aşağıda gösterilen hususların belirtilmesi zorunludur:

a-Derneğin adı ve merkezi. (Derneğinizin adı, daha önce kurulmuş olan bir derneğin adından farklı olmak zorundadır. Dernek adını kontrol etmek için tıklayınız)

b-Derneğin amacı ve bu amacı gerçekleştirmek için dernekçe sürdürülecek çalışma konuları ve çalışma biçimleri ile faaliyet alanı.

c-Derneğe üye olma ve üyelikten çıkmanın şart ve şekilleri.

d-Genel kurulun toplanma şekli ve zamanı.

e-Genel kurulun görevleri, yetkileri, oy kullanma ve karar alma usul ve şekilleri.

f-Yönetim ve denetim kurullarının görev ve yetkileri, ne suretle seçileceği, asıl ve yedek üye sayısı.

g-Derneğin şubesinin bulunup bulunmayacağı, bulunacak ise şubelerin nasıl kurulacağı, görev ve yetkileri ile dernek genel kurulunda nasıl temsil edileceği.

h-Üyelerin ödeyecekleri giriş ve yıllık aidat miktarının belirlenme şekli.

ı-Derneğin gelir kaynakları.

i- Derneğin borçlanma usulleri.

j- Derneğin iç denetim şekilleri

k-Tüzüğün ne şekilde değiştirileceği.

l-Derneğin feshi halinde mal varlığının tasfiye şekli.

m-Dernek geçici yönetim kurulu üyelerinin adı, soyadı, görev ünvanı.

Dernek tüzüğünde kanunen belirtilmesi zorunlu hususlar dışında, Kanuna aykırı olmamak kaydıyla tüzükte yer alması istenilen diğer hükümler eklenebilir.

Örnek Dernek Tüzüğü İçin Tıklayınız.

Dernek kuruluşu için gerekli belgeler

Dernek kurucuları (en az yedi gerçek veya tüzel kişi) tarafından imzalanmış olan (Dernekler Yönetmeliği Ek-2’de bulunan) iki adet kuruluş bildirimi ve aşağıda belirtilen ekleri, derneğin kurulacağı yerin mülki idare amirliğine verilir.

a) Kurucular tarafından her sayfası imzalanmış üç adet dernek tüzüğü,

b) Kurucuların nüfus cüzdan fotokopisi,

c) Dernek kurucuları arasında tüzel kişiliklerin bulunması halinde; bu tüzel kişilerin unvanı, yerleşim yeri ve kuruluş belgesi ile tüzel kişiliklerin organları tarafından yetkilendirilen gerçek kişi de belirtilmek kaydıyla bu konuda alınmış kararın fotokopisi,

d) Kurucular arasında yabancı dernek veya dernek ve vakıf dışında kar amacı gütmeyen kuruluşlar bulunması halinde, bu tüzel kişilerin dernek kurucusu olabileceğini gösteren İçişleri Bakanlığınca verilmiş izin belgesi,

e) Kurucular arasında yabancı uyruklular varsa, bunların Türkiye'de yerleşme hakkına sahip olduklarını gösterir belgelerin fotokopileri,

f) Yazışma ve tebligatı almaya yetkili kişi veya kişilerin adı, soyadı, yerleşim yerlerini ve imzalarını belirten liste.

Büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerdeki dernek kuruluş işlemlerinde istenen belgeler birer arttırılarak verilir.

Dernekler, kuruluş bildirimi ve eklerini mülki idare amirliğine vermek suretiyle tüzel kişilik kazanırlar.

Çocuk derneklerine tüzel kişiler kurucu veya üye olamazlar, ayrıca çocuk derneklerinde kuruluş bildirimine, kurucu çocukların yasal temsilcilerinin izni eklenir.

Dernek kuruluş bildiriminin incelenmesi

Dernek kuruluş bildirimi ve belgelerin doğruluğu ile dernek tüzüğü, en büyük mülki amir tarafından altmış gün içinde dosya üzerinden incelenir.

Kuruluş bildiriminde, tüzükte ve kurucuların hukuki durumlarında kanuna aykırılık veya noksanlık tespit edildiği takdirde bunların giderilmesi veya tamamlanması derhal kuruculardan istenir. Bu istemin tebliğinden başlayarak otuz gün içinde belirtilen noksanlık tamamlanmaz ve kanuna aykırılık giderilmezse; en büyük mülki amir, yetkili asliye hukuk mahkemesinde derneğin feshi konusunda dava açması içir durumu Cumhuriyet savcılığına bildirir. Cumhuriyet savcısı mahkemeden derneğin faaliyetinin durdurulmasına karar verilmesini de isteyebilir.

Kuruluş bildiriminde, tüzükte ve belgelerde kanuna aykırılık veya noksanlık bulunmaz ya da bu aykırılık veya noksanlık belirli sürede giderilmiş bulunursa; keyfiyet derhal derneğe yazıyla bildirilir ve dernek, dernekler kütüğüne kaydedilir.

Derneğin zorunlu Organları hangileridir

Derneğin zorunlu organları, genel kurul, yönetim kurulu ve denetim kuruludur.

Dernekler zorunlu organları dışında başka organlar da oluşturabilirler. Ancak, bu organlara zorunlu organların görev, yetki ve sorumlulukları devredilemez.

Genel kurul, derneğin en yetkili karar organı olup; derneğe kayıtlı üyelerden oluşur. Genel kurul, dernek organlarını seçer ve derneğin diğer bir organına verilmemiş olan işleri görür.

Genel kurul, üyeliğe kabul ve üyelikten çıkarma hakkında son kararı verir, derneğin diğer organlarını denetler ve onları haklı sebeplerle her zaman görevden alabilir.

Yönetim kurulu, beş asıl ve beş yedek üyeden az olmamak üzere dernek tüzüğünde belirtilen sayıda üyeden oluşur.

Yönetim kurulu, derneğin yürütme ve temsil organıdır; bu görevini kanuna ve dernek tüzüğüne uygun olarak yerine getirir.

Temsil görevi, yönetim kurulunca, üyelerden birine veya bir üçüncü kişiye verilebilir.

Denetim kurulu, üç asıl ve üç yedek üyeden az olmamak üzere dernek tüzüğünde belirtilen sayıda üyeden oluşur.

Denetim kurulu, denetleme görevini, dernek tüzüğünde belirtilen esas ve usullere göre yapar; denetleme sonuçlarını bir raporla yönetim kuruluna ve genel kurula sunar.

Derneğin kuruluşundan sonra yapılması gereken işlemler

A- Defter tutulması

Dernekler tarafından tutulması zorunlu olan defterler temin edilerek kullanmaya başlanılmadan önce dernekler biriminden veya noterden onaylattırılmalıdır.

Dernekler aşağıda yazılı defterleri tutarlar.

a) İşletme hesabı esasında tutulacak defterler ve uyulacak esaslar aşağıdaki gibidir:

1) Karar Defteri: Yönetim kurulu kararları tarih ve numara sırasıyla bu deftere yazılır ve kararların altı toplantıya katılan üyelerce imzalanır.

2) Üye Kayıt Defteri: Derneğe üye olarak girenlerin kimlik bilgileri, derneğe giriş ve çıkış tarihleri bu deftere işlenir. Üyelerin ödedikleri giriş ve yıllık aidat miktarları bu deftere işlenebilir.

3) Evrak Kayıt Defteri: Gelen ve giden evraklar, tarih ve sıra numarası ile bu deftere kaydedilir. Gelen evrakın asılları ve giden evrakın kopyaları dosyalanır. Elektronik posta yoluyla gelen veya giden evraklar çıktısı alınmak suretiyle saklanır.

4) Demirbaş Defteri: Derneğe ait demirbaşların edinme tarihi ve şekli ile kullanıldıkları veya verildikleri yerler ve kullanım sürelerini dolduranların kayıttan düşürülmesi bu deftere işlenir.

5) İşletme Hesabı Defteri: Dernek adına alınan gelirler ve yapılan giderler açık ve düzenli olarak bu deftere işlenir.

6) Alındı Belgesi Kayıt Defteri : Alındı belgelerinin seri ve sıra numaraları, bu belgeleri alan ve iade edelerin adı, soyadı ve imzaları ile aldıkları ve iade ettikleri tarihler bu deftere işlenir.

b) Bilanço esasında tutulacak defterler ve uyulacak esaslar aşağıdaki gibidir:

1) (a) bendinin 1, 2, 3 ve 6 ncı alt bentlerinde kayıtlı defterleri bilanço esasında defter tutan dernekler de tutarlar.

2) Yevmiye Defteri, Büyük Defter ve Envanter Defteri: Bu defterlerin tutulma usulü ile kayıt şekli Vergi Usul Kanunu ile bu Kanununun Maliye Bakanlığına verdiği yetkiye istinaden yayımlanan Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğleri esaslarına göre yapılır.

Tutulacak defter ve kayıtların Türkçe olması zorunludur. Defterler mürekkepli kalemle yazılır.

Defterler bilgisayar ortamında da tutulabilir. Ancak form veya sürekli form şeklinde tutulacak defterler, kullanılmaya başlanmadan önce her bir sayfasına numara verilerek ve onaylatılarak kullanılabilir. Onaylı sayfalar kullanıldıktan sonra defter haline getirilerek muhafaza edilir.

Yevmiye defteri maddelerinde yapılan yanlışlar ancak muhasebe kurallarına göre düzeltilebilir. Diğer defter ve kayıtlara rakam ve yazılar yanlış yazıldığı takdirde düzeltmeler ancak yanlış rakam ve yazı okunacak şekilde çizilmek, üst veya yan tarafına veya ilgili bulunduğu hesaba doğrusu yazılmak suretiyle yapılabilir. Yanlış rakam ve yazının çizilmesi halinde, bu rakam ve yazıyı çizen tarafından paraflanır.

Defterlere geçirilen bir kayıt; kazımak, çizmek veya silmek suretiyle okunamaz hale getirilemez.

Karar defterinin sayfa sonunda imza için bırakılan bölümü hariç defterlerin satırları, çizilmeksizin boş bırakılamaz ve atlanamaz. Ciltli defterlerde, defter sayfaları ciltten koparılamaz. Tasdikli form veya sürekli form yapraklarının sırası bozulamaz ve bunlar yırtılamaz.

Derneklere ait belgeler, kaydedildikleri defterdeki kayıt sırasına uygun olarak numaralandırılır ve dosyalanarak saklanır.

Kayıt zamanı;

İşlemler, defterlere günlük olarak kaydedilir. Ancak, gelir ve gider kayıtları;

a) İşlemlerin, işin hacmine ve gereklerine uygun olarak muhasebe düzeni ve güvenliğini bozmayacak bir süre içinde kaydedilmesi şarttır. Bu gibi kayıtlar on günden fazla geciktirilmez.

b) Kayıtlarını devamlı olarak muhasebe fişleri ve bordro gibi yetkili amirlerin imza ve parafını taşıyan belgelere dayanarak tutan derneklerde, işlemlerin bunlara kaydedilmesi, deftere işlenmesi hükmündedir. Ancak bu kayıtlar, işlemlerin esas defterlere kırkbeş günden daha geç intikal ettirilmesine imkan vermez. Dernek defterlerinin denetim amacıyla istenmesi halinde, kırkbeş günlük sürenin dolması beklenmeden kayıtların işlenmesi zorunludur.

Hesap dönemi;

Derneklerde hesap dönemi bir takvim yılıdır. Hesap dönemi 1 Ocak’ta başlar ve 31 Aralık’ta sona erer. Yeni kurulan derneklerde hesap dönemi kuruluş tarihinde başlar ve 31 Aralık’ta sona erer.

Defterlerin ara tasdiki;

Bu defterlerin kullanılmasına sayfaları bitene kadar devam edilir ve defterlerin ara tasdiki yapılmaz. Ancak, bilanço esasına göre tutulan defterler ile form veya sürekli form yapraklı defterlerin, kullanılacağı yıldan önce gelen son ayda, her yıl yeniden tasdik ettirilmesi zorunludur.

B-Dernek gelirlerinin tahsilinde kullanılacak Alındı Belgelerinin bastırılması

Alındı belgelerinin biçimi;

Dernek gelirlerinin tahsilinde kullanılacak Alındı Belgeleri Dernekler Yönetmeliği 42. maddesinde belirtilen biçim ve ebatta yönetim kurulu kararıyla matbaaya bastırılır.

Alındı belgelerinin kontrolü;

Bastırılan alındı belgelerinin seri ve sıra numaraları ile diğer baskı işlerinde kusur bulunup bulunmadığı, sayman üyece kontrol edilir. Kontrolde hatalı olduğu ortaya çıkan cilt veya formlar geri verilerek aynı miktarda yenisi bastırılır. Alındı belgeleri, matbaadan sayman üye tarafından bir tutanak ile teslim alınır.

Alındı belgelerinin deftere kaydı;

Dernek saymanınca teslim alınan alındı belgelerinin tamamı, numarası en küçük olan alındı belgesi cildinden başlamak üzere defterin yalnızca başlangıç, bitiş ve serisi sütunları doldurularak, her bir satırda bir alındı belgesi cildi gösterilecek şekilde alt alta yazılmak suretiyle kaydedilir. Defterin diğer sütunları, alındı belgesi ciltlerinin gelir tahsil edecek kişilere teslim edilmesi veya teslim edilen alındı belgesi cildinin iade edilmesi sırasında doldurulur.

Alındı belgelerinin kullanımı;

Alındı belgeleri, gelir tahsil etme görev ve yetkisine sahip bulunanlara, sayman üyelerce imza karşılığı verilir ve kullanıldıktan sonra imza karşılığı geri alınır. Bu işlemler Alındı Belgesi Kayıt Defterinde gösterilir.

Alındı belgeleri, sabit boyalı sert veya sivri uçlu tükenmez kalemle okunaklı bir biçimde silintisiz ve kazıntısız olarak doldurulur. Ödemede bulunana asıl yaprak koparılarak verilir, koçan kısmı ciltte bırakılır. Düzenleme sırasında hata yapılırsa, hatalı belge yaprağı ödemede bulunana verilmez. Asıl ve koçan yaprakların üzerine “İPTAL” ibaresi yazılıp her ikisi koparılmadan ciltte bırakılır.

Form şeklinde bastırılan alındı belgeleri, elektronik sistemler aracılığıyla doldurulduktan sonra aslı ödemede bulunana verilir; sureti dosyasında muhafaza edilir.

C- Yetki belgesi düzenlenmesi

Dernek adına gelir tahsil edecek kişi veya kişiler, yetki süresi de belirtilmek suretiyle, yönetim kurulu kararı ile tespit edilir. Gelir tahsil edecek kişilerin açık kimliği, imzası ve fotoğraflarını ihtiva eden (Dernekler Yönetmeliği EK-19’da bulunan) “Yetki Belgesi” dernek tarafından üç nüsha olarak düzenlenerek, dernek yönetim kurulu başkanınca onaylanır. Yetki belgelerinin birer sureti dernekler birimlerine verilir.

Dernek adına gelir tahsil edecek kişiler, ancak adlarına düzenlenen yetki belgelerinin bir suretinin dernekler birimine verilmesinden itibaren gelir tahsil etmeye başlayabilirler

Yetki belgelerinin süresi, yönetim kurullarının görev süresi ile sınırlıdır. Yeni seçilen yönetim kurullarının, yetki belgelerini birinci fıkra esaslarına göre yenilemesi zorunludur. Yetki belgesinin süresinin bitmesi veya adına yetki belgesi düzenlenen kişinin görevinden ayrılması, ölümü, işine veya görevine son verilmesi, derneğin kendiliğinden dağıldığının tespit edilmesi veya fesih edilmesi gibi hallerde, verilmiş olan yetki belgelerinin dernek yönetim kuruluna bir hafta içinde teslimi zorunludur. Ayrıca, gelir toplama yetkisi yönetim kurulu kararı ile her zaman iptal edilebilir. Yetki belgesi ile ilgili değişiklikler yönetim kurulu başkanınca, onbeş gün içerisinde dernekler birimine bildirilir.

D -Gelir–Gider İşlemleri

Dernek gelirleri alındı belgesi ile tahsil edilir. Dernek gelirlerinin bankalar aracılığı ile tahsili halinde banka tarafından düzenlenen dekont veya hesap özeti gibi belgeler alındı belgesi yerine geçer.

Dernek adına gelir tahsil etmekle yetkili olan kişiler, tahsil ettikleri paraları otuz gün içerisinde dernek saymanına teslim ederler veya derneğin banka hesabına yatırırlar. Ancak, tahsilatı 2005 yılı için 1000.- YTL’yi (yeniden değerleme oranında artırılır) geçenler, 30 otuz günlük süreyi beklemeksizin tahsil ettikleri parayı en geç iki iş günü içinde dernek saymanına teslim ederler veya derneğin banka hesabına yatırırlar.

Dernek kasasında bulundurulabilecek para miktarı, ihtiyaçlar dikkate alınarak yönetim kurulunca belirlenir.

Dernek giderleri ise fatura, perakende satış fişi, serbest meslek makbuzu gibi harcama belgeleri ile yapılır. Ancak dernekler, Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesi kapsamında bulunan ödemeleri için Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre gider pusulası, bu kapsamda da bulunmayan ödemeleri için Gider Makbuzu düzenlerler.

Dernekler tarafından kişi, kurum veya kuruluşlara yapılacak bedelsiz mal ve hizmet teslimleri (Dernekler Yönetmeliği EK-15’te bulunan) Ayni Yardım Teslim Belgesi ile yapılır. Kişi, kurum veya kuruluşlar tarafından derneklere yapılacak bedelsiz mal ve hizmet teslimleri ise Ayni Bağış Alındı Belgesi ile kabul edilir.

Bu belgeler; Dernekler Yönetmeliğinde ((EK-13) (EK- 14) ve (EK- 15)’de) gösterilen biçim ve ebatta, müteselsil seri ve sıra numarası taşıyan, kendinden karbonlu elli asıl ve elli koçan yaprağından meydana gelen ciltler veya elektronik sistemler ve yazı makineleri aracılığıyla yazdırılacak form veya sürekli form şeklinde, dernekler tarafından bastırılır. Form veya sürekli form şeklinde bastırılacak belgelerin, belirtilen nitelikte olması zorunludur.

Saklama süresi;

Defterler hariç olmak üzere, dernekler tarafından kullanılan alındı belgeleri, harcama belgeleri ve diğer belgeler özel kanunlarda belirtilen süreler saklı kalmak üzere, kaydedildikleri defterlerdeki sayı ve tarih düzenine uygun olarak 5 yıl süreyle saklanır.

İşletme hesabı tablosu;

İşletme hesabı esasına göre kayıt tutan dernekler yıl sonlarında (31 Aralık) (Dernekler Yönetmeliği EK-16’da gösterilen biçimde) “İşletme Hesabı Tablosu” düzenlerler.

Bilanço esasına göre raporlama;

Bilanço esasına göre defter tutan derneklerin yıl sonlarında (31 Aralık), Maliye Bakanlığınca yayımlanan Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğlerini esas alarak bilanço ve gelir tablosunu düzenlemeleri yeterlidir.

E-Üye kayıt işlemleri

Derneğe üye olmaları Kanunla yasaklanmamış olan ve dernek tüzüğüne göre üye olma şartlarını taşıyan kişilerin derneğin yönetim kuruluna yapacakları yazılı üyelik başvuruları yönetim kurulunca görüşülerek en çok otuz gün içinde üyeliğe kabul veya isteğin reddi şeklinde karara bağlanıp, sonucu müracaat sahibine yazı ile duyurulması zorunludur. Derneğin, ilk genel kurul toplantısının yapılacağı tarihe kadar, dernek tüzüğünde sayıları belirtilen yönetim ve denetleme kuruları üye tam sayısının asıl ve yedeklerini oluşturabilecek sayıdan az olmamak üzere üye kayıt edilmesine ihtiyaç bulunmaktadır.

Yönetim kurulunca, karar defterinde alınan karar ile üyeliğe kabul edilmiş bulunanlar dernek üyesi olurlar. Üyeliğe kabul kararının tarih ve sayısı ile üyenin kimlik bilgileri ve aidat ödentileri üye kayıt defterine kayıt edilir.

Yazılı olarak yapılacak üyelik başvurusu, dernek yönetim kurulunca en çok otuz gün içinde karara bağlanır ve sonuç yazıyla başvuru sahibine bildirilir. Başvurusu kabul edilen üye, bu amaçla tutulacak deftere kaydedilir.

Üyelik için kanunda veya tüzükte aranılan nitelikleri sonradan kaybedenlerin dernek üyeliği kendiliğinden sona erer.

Hiç kimse, dernekte üye kalmaya zorlanamaz. Her üye yazılı olarak bildirmek kaydıyla, dernekten çıkma hakkına sahiptir.

Tüzükte üyelerin çıkarılma sebepleri gösterilebilir.

Tüzükte çıkarma düzenlenmemişse üye, ancak haklı sebeple çıkarılabilir. Bu çıkarma kararına, haklı sebep bulunmadığı ileri sürülerek itiraz edilebilir.

F- Genel kurul toplantısı

Derneğin, kuruluş işlemlerinde eksiklik ve kanuna aykırılık bulunmadığına ilişkin olarak mahallin mülki amirliğince yapılan yazılı bildirimi izleyen altı ay içinde dernekler ilk genel kurul toplantısını yapmak ve organlarını oluşturmakla yükümlüdürler.

Genel kurul;

a) Dernek tüzüğünde belli edilen zamanlarda olağan,

b) Yönetim veya denetim kurulunun gerekli gördüğü hallerde veya dernek üyelerinden beşte birinin yazılı isteği üzerine otuz gün içinde olağanüstü toplanır.

Genel kurul toplantıya yönetim kurulunca çağrılır.

Çağrı usulü;

Yönetim kurulu, dernek tüzüğüne göre genel kurula katılma hakkı bulunan üyelerin listesini düzenler. Genel kurula katılma hakkı bulunan üyeler, en az onbeş gün önceden, günü, saati, yeri ve gündemi bir gazetede ilan edilmek veya yazılı ya da elektronik posta ile bildirilmek suretiyle toplantıya çağrılır. Bu çağrıda, çoğunluk sağlanamaması sebebiyle toplantı yapılamazsa, ikinci toplantının hangi gün, saat ve yerde yapılacağı da belirtilir. İlk toplantı ile ikinci toplantı arasındaki süre yedi günden az, altmış günden fazla olamaz.

Toplantı, çoğunluk sağlanamaması sebebinin dışında başka bir nedenle geri bırakılırsa, bu durum geri bırakma sebepleri de belirtilmek suretiyle, ilk toplantı için yapılan çağrı usulüne uygun olarak üyelere duyurulur. İkinci toplantının geri bırakma tarihinden itibaren en geç altı ay içinde yapılması zorunludur. Üyeler ikinci toplantıya, birinci fıkrada belirtilen esaslara göre yeniden çağrılır.

Genel kurul toplantısı bir defadan fazla geri bırakılamaz.

Toplantı usulü;

Genel kurula katılma hakkı bulunan üyelerin listesi toplantı yerinde hazır bulundurulur. Toplantı yerine girecek üyelerin resmi makamlarca verilmiş kimlik belgeleri, yönetim kurulu üyeleri veya yönetim kurulunca görevlendirilecek görevliler tarafından kontrol edilir. Üyeler, yönetim kurulunca düzenlenen listedeki adları karşısına imza koyarak toplantı yerine girerler. Kimlik belgesini göstermeyenler, belirtilen listeyi imzalamayanlar ile genel kurula katılma hakkı bulunmayan üyeler toplantı yerine alınmaz. Bu kişiler ve dernek üyesi olmayanlar, ayrı bir bölümde genel kurul toplantısını izleyebilirler.

Toplantı yeter sayısı sağlanmışsa durum bir tutanakla tespit edilir ve toplantı yönetim kurulu başkanı veya görevlendireceği yönetim kurulu üyelerinden biri tarafından açılır. Toplantı yeter sayısı sağlanamaması halinde de yönetim kurulunca bir tutanak düzenlenir.

Açılıştan sonra, toplantıyı yönetmek üzere bir başkan ve yeteri kadar başkan vekili ile yazman seçilerek divan heyeti oluşturulur.

Dernek organlarının seçimi için yapılacak oylamalarda, oy kullanan üyelerin divan heyetine kimliklerini göstermeleri ve hazırun listesindeki isimlerinin karşılarını imzalamaları zorunludur.

Toplantının yönetimi ve güvenliğinin sağlanması divan başkanına aittir. Genel kurul, gündemdeki konuların görüşülerek karara bağlanmasıyla sonuçlandırılır. Genel kurulda her üyenin bir oy hakkı vardır; üye oyunu şahsen kullanmak zorundadır.

Toplantıda görüşülen konular ve alınan kararlar bir tutanağa yazılır ve divan başkanı ile yazmanlar tarafından birlikte imzalanır. Toplantı sonunda, tutanak ve diğer belgeler yönetim kurulu başkanına teslim edilir. Yönetim kurulu başkanı bu belgelerin korunmasından ve yeni seçilen yönetim kuruluna yedi gün içinde teslim etmekten sorumludur.

Mahkemece kayyım atanması veya Medeni Kanunun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre görevlendirilme yapılması halinde, bu maddede yönetim kurulana verilen görevler bu kişiler tarafından yerine getirilir.

G-Genel kurul sonuç bildirimi;

Olağan veya olağanüstü genel kurul toplantılarını izleyen otuz gün içinde, yönetim ve denetim kurulları ile diğer organlara seçilen asıl ve yedek üyeleri içeren (Dernekler Yönetmeliği EK-3’te belirtilen) “Genel Kurul Sonuç Bildirimi “ ve ekleri yönetim kurulu başkanı tarafından mülki idare amirliğine bildirilir:

Bu bildirime;

a) Divan başkanı, başkan yardımcıları ve yazman tarafından imzalanmış genel kurul toplantı tutanağı örneği,

b) Tüzük değişikliği yapılmışsa, tüzüğün değişen maddelerinin yeni ve eski şekli ile dernek tüzüğünün son şeklinin her sayfası yönetim kurulunca imzalanmış örneği.

Eklenir.

Genel kurul sonuç bildirimi ve ekleri, büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerde bulunan dernekler tarafından iki suret olarak verilir.

Genel kurul sonuç bildirimleri, dernek yönetim kurulu tarafından yetki verilen bir yönetim kurulu üyesi tarafından da yapılabilir. Bildirimin yapılmamasından yönetim kurulu başkanı sorumludur.

Sandığı bulunan dernekler, sandıklarına ait genel kurul sonuç bildirimi ve eklerini bu maddede belirtilen usulde mülki idare amirliğine bildirirler.

H-Beyanname verilmesi

Beyanname verme yükümlülüğü

Dernek yönetim kurulu başkanları, her takvim yılının ilk dört ayı içinde bir önceki yıla ait Dernek Beyannamelerini (Dernekler Yönetmeliği EK-21’de bulunan) doldurarak mülki idare amirliğine vermekle yükümlüdürler. İl merkezlerinde ve büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçelerde bulunan dernekler beyannamelerini bir adet, diğer ilçe merkezinde bulunanlar ise iki adet olarak verirler.

Şubeler, mülki idare amirliğine verecekleri beyannamelerin birer örneğini bağlı bulundukları derneğe de vermekle yükümlüdürler.

I-Değişikliklerin bildirilmesi

Dernekler, yerleşim yerlerinde (İkametgahlarında) meydana gelen değişiklikleri (Dernekler Yönetmeliği EK- 24’te bulunan)“Yerleşim Yeri Değişiklik Bildirimini”;

Genel kurul toplantıları dışında dernek organlarında meydana gelen değişiklikleri (Dernekler Yönetmeliği EK- 25’te bulunan) “Dernek Organlarındaki Değişiklik Bildirimini”

Doldurmak suretiyle, değişikliği izleyen otuz gün içinde mülki idare amirliğine bildirmekle yükümlüdürler. Bu belgeler, büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerde bulunan dernekler tarafından iki suret olarak verilir.

Dernek tüzüklerinde yapılan değişiklikler de tüzük değişikliğinin yapıldığı genel kurul toplantısını izleyen otuz gün içinde, (Dernekler Yönetmeliği EK-3’te bulunan) “Genel Kurul Sonuç Bildirimi “ ekinde mülki idare amirliğine bildirilir.

J-Taşınmazların bildirilmesi

Dernekler edindikleri taşınmazları tapuya tescilinden itibaren otuzgün içinde (Dernekler Yönetmeliği EK- 26’da bulunan)“Taşınmaz Mal Bildirimini Formu” nu doldurmak suretiyle mülki idare amirliğine bildirmekle yükümlüdürler.

Bu form, büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerde bulunan dernekler tarafından iki suret olarak verilir.

K-Mal bildirimi

04.5.1990 gün, 20508 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 3628 sayılı “Mal Bildiriminde bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu”na ve bu Kanuna atfen çıkartılmış olan “Mal Bildiriminde bulunulması Hakkında Yönetmelik” gereğince, Türk Hava Kurumunun Genel Yönetim ve Merkez Denetleme Kurulu Üyeleri ile Genel Merkez Teşkilatında ve Türk Kuşu Genel Müdürlüğünde, Türkiye Kızılay Derneğinin Merkez Kurullarında ve Genel Müdürlük teşkilatında görev alanlar ve bunların Şube Başkanları ve Kamuya Yararlı Derneklerin Yönetim ve Denetim Kurulu Üyeleri (Mal Bildiriminde bulunulması Hakkında Yönetmelik ekinde bulunan) “Mal Bildirim Formu”nu tek nüsha olarak doldurmak ve tarih belirterek imzalamak suretiyle mal bildiriminde bulunmak zorundadırlar.

Türk Hava Kurumunun, Türkiye Kızılay Derneğinin ve Kamuya Yararlı Derneklerin Yönetim ve Denetim Kurulu Üyeleri için İçişleri Bakanlığına, bunların Şube Başkanları için bulundukları İl Valiliklerine, Türk Hava Kurumu ile Türkiye Kızılay Derneğinde görev alanlar için Kurum ve Dernek Genel Başkanlığına,

Bu göreve başlama tarihini izleyen bir ay içinde mal bildiriminde bulunmak zorundadırlar.

Mal bildiriminde bulunacak olanların kendilerine, eşlerine ve velayetleri altındaki çocuklarına ait bulunan taşınmaz malları ile 1 inci derece Devlet Memurlarına yapılan aylık net ödemenin beş katından fazla tutarındaki her biri için ayrı olmak üzere, para, hisse senetleri ve tahviller ile altın, mücevher ve diğer taşınır malları, hakları, alacakları ve gelirleriyle bunların kaynakları, borçları ve sebepleri bu mal bildiriminin konusunu teşkil eder.

Mal varlığında önemli bir değişiklik olduğunda bir ay içinde,

Görevin sona ermesi halinde, ayrılma tarihini izleyen bir ay içinde,

Görevlere devam edenler, sonu (0) ve (5) ile biten yılların en geç Şubat ayı sonuna kadar,

Mal bildirimlerini yenilerler.

L-Derneğin İç Denetimi

Dernekte genel kurul, yönetim kurulu veya denetim kurulu tarafından iç denetim yapılabileceği gibi, bağımsız denetim kuruluşlarına da denetim yaptırılabilir.

Genel kurul veya yönetim kurulu, gerek görülen hallerde denetim yapabilir veya bağımsız denetim kuruluşlarına denetim yaptırabilir.

Genel kurul, yönetim kurulu veya bağımsız denetim kuruluşlarınca denetim yapılmış olması, denetim kurulunun yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz.

Derneğin denetleme kurulu; derneğin tüzüğünde gösterilen amaç ve amacın gerçekleştirilmesi için sürdürüleceği belirtilen çalışma konuları doğrultusunda faaliyet gösterip göstermediğini, defter, hesap ve kayıtların mevzuata ve dernek tüzüğüne uygun olarak tutulup tutulmadığını, dernek tüzüğünde tespit edilen esas ve usullere göre ve bir yılı geçmeyen aralıklarla denetler ve denetim sonuçlarını bir rapor halinde yönetim kuruluna ve toplandığında genel kurula sunar.”

İktibas: Dernekler Dairesi Başkanlığı