Ehli Hakk
İran Aleviliği? ya da İranda Ehli Hak?lar dediğimiz zaman, o kadar geniş bir mevzu ki hakikatini isterseniz ben de bilmiyorum nereden başlayayım. Bunun tarih yönleri vardır, felsefi yönleri vardır. Cem nasıl kuruluyor gibi, ama bir tanesinden başlamam lazım. Biz burada İran Alevisiyiz dediğimiz zaman çok ilginç sorularla karşılaşırız her zaman. Sorarlar, ?Şii?siniz, değil mi?? Soranlara 5?10 dakika anlatmaya çalışırız ki, ?Biz Şii değiliz, biz de İran?da sizin gibi cemevlerine gidiyoruz. Orada yaklaşık 10-12 milyon Alevi var.? Maalesef, en büyük problem odur ki birbirimizden haberimiz yoktur. Aynı problemi biz de İran?da yaşıyoruz. Ben İran?da, ?Türkiye?de cemevlerine gidiyorum? dediğim zaman, onlar, ?Sen tarikattan mı bahsediyorsun? Gittiğin yer bir tarikat mı?? diye soruyorlar bana. ?Yok, bizim gibi Cem kurarlar, musahiplik, dedelik vardır? Yani aynı bizim gibi?? diyorum. Onlar da şaşırıyorlar. Bu durumun, dün de açıkladım, tarihi nedenleri var. Zamanında bu topluluk bilerek veya başka sebeplerden dolayı bir ayrılığa duçar olmuş. Şah Hatayi?den sonra, biliyorsunuz tarihten. Ve artık birbirimizi unutmuşuz. Günümüzde buraya geldiğimden beri, her gittiğim konserde anlatmaya çalıştım: İran?da da bir Alevilik var aynı koşullarda. Biraz şekil olarak farklı olabilir, ama aynı şeyler orada da yaşanılır. Bir farkı vardır, İran?da Alevilik ve Ehli Hak dediğimiz olgu bizde Sultan Sahak ile başlamış. Sultan Sahak, Hacı Bektaş?tan sonra zuhur eden bir sultandır, padişahtır. İran?da da sizin gibi Allah?ın insan içinde tecelli eden canına ?Sultan? denilir. Padişah, Şah, Sultan, bunların hepsi bu kâmil insana verilen isimlerdir. Artık sultanlık makamına varmış ya da öyle doğmuş kişidir sultan. Bunu iki kelime ile anlatıyorlar. Biri ?Zat-ı Mihman?, yani ?konuk olmuş zat?. Mesela 15, 20 ya da 7 yaşındayken, sultanlık kuşu onun omzunda oturmuş ve o Sultan olmuştur. Bir de ?Zat-ı Kurs? var. Zat-ı Kurs ta doğmadan sultan olandır. Mesela Sultan Sahak doğmadan önce Alevilerin Sultanıdır. Sultan Sahak zuhur ettikten sonra çok önemli bir gelişme bizim bölgede Hanedanların yaratılmasıydı. Hanedan dediğimiz postnişinler, soylardır. Pirlerden Sultan Sahak zuhur ettikten ve o bölgelerde cem kurulduktan sonra 12 kişiyi dünyanın her tarafına gönderdi. Sultan Sahak?ın buyruğunda, ?Hacı Bektaş benim, ben de Hacı Bektaş?ım?? denir. Bizim tarafta iki bölgede de, yani hem Kürt bölgelerinde hem Türk bölgelerinde Ehli Hak?lık yaygındır. Bizim cemlerde ceme girdiğiniz zaman hiçbir zaman, kimse kimsenin milletini, milliyetini sormaz. Biz de bir ?selamın aleyküm? var o da ?Ya Ali?dir. Başka bir şey konuşulmaz cemevlerinde. Bu 12 Pirler, Hindistan?a, İran?ın her bir köşesine, Anadolu?ya gittiler ve soylarını devam ettirdiler. Yedi ulu soy oradan kaldı. Sonra zaman itibariyle dört soy da onlara eklendi. Şimdi İran?da Alevi olarak tanımlayabileceğimiz on bir Hanedan vardır. Onlar arasından Yediler, Ateşbeyliler, Zunnuriler, Aligelenderler gibi isimleri sayabiliriz. Benim tercihim odur ki dostların soruları olsa da ben cevaplasam. Çükü baştan bunları söylemek uzun sürecek. Bilmiyorum nereden başlayıp nereden bitireyim? Bizde 12 hizmet yoktur. Biraz mutfak kuralları farklıdır. Kurban kesmeden başlıyor? 12 hizmet ismiyle değil, ama öyledir. Kapıdan girdiğimiz zaman biz de yeri öpüp niyaz ederiz. Birinci Seyyid dedemiz birinci yerde, yani kapıdan girdiğimizde ilk postta oturur. Yeri öpüp, dede?nin elini öpüp, sonra herkesin elini öperek gelip, en son yine yeri öpüp uygun bir yerde otururlar. Ayakta, hizmetçiler Ceme başlamak için Elsuyunu getiriler ve dede orada duasını verir. Elsuyu duası Şah?ın ismiyle başlıyor, oradaki meleklerin ismiyle? Biliyorsunuz İran?daki Ehli Hak?larda dört melek Cebrail, Mikail, İsrafil ve Azrail?in isimleri farklıdır. Onlar, Pir Bünyamin(beni emin), Hz. Davut, Pir Musa ve Mustafa-i Davudan ismiyle şifrelenmişler. Sonra Fatma Ana ki ona ?Remz-i Bar?, yani ?çok sırlı yük sahibi olan? diyoruz. Kürtçe konuşanlar ?Rezbar? da diyorlar hızlı şekilde? Ve ?Yadigâr? ile ?Rüçiyar?, ? İmam Hasan? ile ?İmam Hüseyin?in isimleridir. Rüçiyar, İmam Hasan?ın ismidir; yeşil onun simgesidir. Kırmızı renk de Yadigâr?ın; İmam Hüseyin?in simgesidir. Bu yedi melek, İran Ehli Hak?larında çok önemli yer alır. Her zaman bizim dualarımızda bu yedi melek vardır. Cemde dedemiz onlara dua verdikten sonra lokma dağılır. Lokmadan sonra herkes gözlerini kapatır, zakirler başlarlar kelâm söylemeye. Bizde deyişlere Kelâm derler, Kelime?den geliyor. Kutsal deyişe Kelâm diyoruz. Kelâmlarımız iki türlüdür. Işıklar ufacık mum gibi sönükken, zâkir başlar yavaş tempoda ve seste peste. Canları uçmaya hazırlamak için yumuşak yumuşak zikirlere başlar. Mesela, ?-----NEFES--- kim penah getirirdoğru yarına Hakkın onunla olur keremi gedr eyle yarın külli varına rahmetdir geldikc yarı gedem -? gibi? Açılıştaki çok yumuşak deyişler canları, geçmiş hayatlarına, cennet dediğimiz ütopyalara ve gelecekte ümit ettikleri güzel yaşama götürür. Eskiden Mevlana ve Hafız demişler ki, ?Ben Melektim öbür dünyada ama sonra Âdem şeklinde geldim ve sevgilimden ayrıldım?? Bu ayrılığı yine hatırlatmak, insanları transa, vecde getirmek, yani transa geçip bedenden göç ettirmek, burada yaşayıp nefes aldığımız halde ruhumuzun öbür diyara gidip onları ziyaret etmesi için çok güzel bir fırsat yaratiyor bu kelamlar. Yani bir anda hızlı ve yüksek başlayıp çalmıyorlar. Yavaş yavaş kelâmlar diyenden sonra ritmik bölümleri geliyor. Biliyorsunuz bizim tarafta takiye yüzünden semahlar yavaş yavaş aradan kaldırılmıştır. Baskılar yüzünden kalksada zikirlerimiz ?dün dediğim gibi zikir, Hakk?ı hatırlamaktır? yavaş yavaş tempoyu hızlandırır ve ses tizleştirir. Öyle bir an gelir ki herkes kendinden geçer. Orada yine ışıkları biraz söndürürler. Bize atılan iftiraların nedeni budur, derler ya ?mumları söndürdüler? diye. Bunun nedeni o uçuş anında her insan başka davranış gösterebilir, ağlayabilir, başını duvara vurabilir. Kimin ne yapacağı bilinemez ? Öyle beklenmedik hareketler olabilir ki, insanlar güvende olsunlar diye, ?Arkadaşım bana bakıp transtan çıkabilir? diye o ışıkları azaltmışlardır(.tabi ki ber cem evine giden insanin hem cem evinde ve hem dışında hareketleri her zaman ve mekanda etik kurallarının dışında eğildir ) En sonda çok hızlı bir tempoya ulaşılır. Vecd halinde müzik bitince, dede mana dünyasında oradakilerin elinden tutup, yavaş kutsal kelâmlardan söyleyerek onları yine yere indirir. Çünkü hayat, gerçek ve maddi hayat devam etmelidir? Lokmalar dağıldıktan sonra, dede lokmalara dua verir ve herkes yalnız bir tadımlık lokma alır. Sonra herkes evine gider. Daha önce de söyledim bizde gençler bazen kalırlar, gece12?den 1?den sonraya sabaha kadar yine zikir yaparlar, mest olurlar, sarhoş olurlar. Bu aşk sarhoşluğudur ve o sarhoşluk dünyasında çok acayip şeyler görülebilir. Eskiden bize, Ehli Haklara ve Alevilere, bu nedenle ?Gören? derlerdi. ?Dünya nazar Dünyasıdır Erenleri Bin Yaşasın Her Bir Kesi Öz Donunda Görenleri Bin Yaşasın.? Biz bir kere böyle bakıyoruz insan görüyoruz ama o bakmaktır görmek değil. Ama gördüğümüz zaman belki önümüzde Fatma Ana oturmuş? Alevi felsefesi budur ki biz ölmeye inanmıyoruz. O büyük canlar, Pir Sultan Abdallar işlerini gördüler, gittiler mi acaba? Yine, içimizdedirler. ?Bir açık göz gerek olsun göre dildâr hanı?? Biz aşkımızı bu gözle görmeliyiz. Görmek için önce can gözümüzü temizlememiz lazımdır. Biliyor musunuz Alevilikte en önemli şeylerden biri perhiz etmektir, imtina etmektir. Halkın namusundan, halkın parasından, yani her kötü şeyden imtina ettikten sonra, onlara ?Hayır!? dedikten sonra içindeki göz açılır, içindeki can kulakları açılır. Biz bu aşamalarda kendimizi temizlemeden önce göremeyiz. Hz. Ali buyurdu ki, ?Kim tanrısını tanımak isterse önce nefsini tanıması lazımdır.? Bizim Şeytan dediğimiz veya o negatif enerji dediğimiz aslında kendi içimizdedir, görüşümüzdedir. Onları temizledikten sonra vecd olma, Hakk?ı tamamıyla hissetme şansımız olabilir. Cemde herkes birbirinin enerjisinden yararlanır, ama cemden çıktıktan sonra içimizden yine ?yarın paramı nasıl kazanacağım??endişesi gibi doğru olmayan şeyleri de düşünebiliriz. Ne mutlu o insana ki her saniye Hakk?ın huzurunda olsun. Alevi dediğimiz insan her saniye Ali ile yaşayan insandır. Camide olduğu gibi değil; camide namaz kılıp çıkıp dışarıda alışveriş yapmak ve tanrıyı kendinden uzakta görmek gibi değil. Alevilik odur ki her saniye Ali?nin huzurunda olursun. Ali?nin huzuru yalnız cemevi değil. Pirlerimizi görünce ?Hû!? yapalım, peki, ya başka yerde? Onun huzurunda olmayı hayatımıza katabilmeliyiz. ?Bir Ben Var Bende Benden İçeri? deyişi var ya onula bunu birleştirelim. Bir Cavit var sizinle görüşüyor, bir tane de Cavit var içimde, ama biz onla tanış değiliz ki? Çok insanlar var ki kendisiyle küstür. Ben kendisiyle küs olanlardan istiyorum ki o benle barış ilan etsin. Dünyaya barış arzu ediyoruz, dünyaya demokrasi arzu ediyoruz, hâlbuki kendi içimizdeki barıştan haber yok. Kendimizle savaşmadık ki barışalım. Hz. Muhammed Mekke?ye girdikten sonra dediler, ?Ya Muhammed; savaş bitti? O dedi ki ?Bu küçük cihattır, en büyük cihat, cihad-ı ekber daha yeni başlıyor.? O ?Cihad-ı Ekber?in maalesef İslam dünyasında müfredatı yok, ama Alevilikte var? Biz ne diyoruz: ?Kırklar Meydanı?na vardım Gel beri ey can dedilers İzzet ile selam verdim Gir işte meydan dediler? Bu Kırklar Meydanı acaba neresidir? Kırklar Meydanı bizim göğsümüzde, akılla gönlün arasında olan bir meydandır. Her âşığın, her Ali?yi sevenin, her gerçek Alevinin Kırkları içinde bulması lazım. Bu filtrelerden geçtikten, temizlendikten sonra, Hakk?ın huzurunda olmayı ve 24 saat o huzurda kalmayı başarır. Umarım ki hepimiz bunu başarma şansını yakalarız. |
Ehli Hakk
İran Aleviliği? ya da İranda Ehli Hak?lar dediğimiz zaman, o kadar geniş bir mevzu ki hakikatini isterseniz ben de bilmiyorum nereden başlayayım. Bunun tarih yönleri vardır, felsefi yönleri vardır. Cem nasıl kuruluyor gibi, ama bir tanesinden başlamam lazım. Biz burada İran Alevisiyiz dediğimiz zaman çok ilginç sorularla karşılaşırız her zaman. Sorarlar, ?Şii?siniz, değil mi?? Soranlara 5?10 dakika anlatmaya çalışırız ki, ?Biz Şii değiliz, biz de İran?da sizin gibi cemevlerine gidiyoruz. Orada yaklaşık 10-12 milyon Alevi var.? Maalesef, en büyük problem odur ki birbirimizden haberimiz yoktur. Aynı problemi biz de İran?da yaşıyoruz. Ben İran?da, ?Türkiye?de cemevlerine gidiyorum? dediğim zaman, onlar, ?Sen tarikattan mı bahsediyorsun? Gittiğin yer bir tarikat mı?? diye soruyorlar bana. ?Yok, bizim gibi Cem kurarlar, musahiplik, dedelik vardır? Yani aynı bizim gibi?? diyorum. Onlar da şaşırıyorlar. Bu durumun, dün de açıkladım, tarihi nedenleri var. Zamanında bu topluluk bilerek veya başka sebeplerden dolayı bir ayrılığa duçar olmuş. Şah Hatayi?den sonra, biliyorsunuz tarihten. Ve artık birbirimizi unutmuşuz. Günümüzde buraya geldiğimden beri, her gittiğim konserde anlatmaya çalıştım: İran?da da bir Alevilik var aynı koşullarda. Biraz şekil olarak farklı olabilir, ama aynı şeyler orada da yaşanılır. Bir farkı vardır, İran?da Alevilik ve Ehli Hak dediğimiz olgu bizde Sultan Sahak ile başlamış. Sultan Sahak, Hacı Bektaş?tan sonra zuhur eden bir sultandır, padişahtır. İran?da da sizin gibi Allah?ın insan içinde tecelli eden canına ?Sultan? denilir. Padişah, Şah, Sultan, bunların hepsi bu kâmil insana verilen isimlerdir. Artık sultanlık makamına varmış ya da öyle doğmuş kişidir sultan. Bunu iki kelime ile anlatıyorlar. Biri ?Zat-ı Mihman?, yani ?konuk olmuş zat?. Mesela 15, 20 ya da 7 yaşındayken, sultanlık kuşu onun omzunda oturmuş ve o Sultan olmuştur. Bir de ?Zat-ı Kurs? var. Zat-ı Kurs ta doğmadan sultan olandır. Mesela Sultan Sahak doğmadan önce Alevilerin Sultanıdır. Sultan Sahak zuhur ettikten sonra çok önemli bir gelişme bizim bölgede Hanedanların yaratılmasıydı. Hanedan dediğimiz postnişinler, soylardır. Pirlerden Sultan Sahak zuhur ettikten ve o bölgelerde cem kurulduktan sonra 12 kişiyi dünyanın her tarafına gönderdi. Sultan Sahak?ın buyruğunda, ?Hacı Bektaş benim, ben de Hacı Bektaş?ım?? denir. Bizim tarafta iki bölgede de, yani hem Kürt bölgelerinde hem Türk bölgelerinde Ehli Hak?lık yaygındır. Bizim cemlerde ceme girdiğiniz zaman hiçbir zaman, kimse kimsenin milletini, milliyetini sormaz. Biz de bir ?selamın aleyküm? var o da ?Ya Ali?dir. Başka bir şey konuşulmaz cemevlerinde. Bu 12 Pirler, Hindistan?a, İran?ın her bir köşesine, Anadolu?ya gittiler ve soylarını devam ettirdiler. Yedi ulu soy oradan kaldı. Sonra zaman itibariyle dört soy da onlara eklendi. Şimdi İran?da Alevi olarak tanımlayabileceğimiz on bir Hanedan vardır. Onlar arasından Yediler, Ateşbeyliler, Zunnuriler, Aligelenderler gibi isimleri sayabiliriz. Benim tercihim odur ki dostların soruları olsa da ben cevaplasam. Çükü baştan bunları söylemek uzun sürecek. Bilmiyorum nereden başlayıp nereden bitireyim? Bizde 12 hizmet yoktur. Biraz mutfak kuralları farklıdır. Kurban kesmeden başlıyor? 12 hizmet ismiyle değil, ama öyledir. Kapıdan girdiğimiz zaman biz de yeri öpüp niyaz ederiz. Birinci Seyyid dedemiz birinci yerde, yani kapıdan girdiğimizde ilk postta oturur. Yeri öpüp, dede?nin elini öpüp, sonra herkesin elini öperek gelip, en son yine yeri öpüp uygun bir yerde otururlar. Ayakta, hizmetçiler Ceme başlamak için Elsuyunu getiriler ve dede orada duasını verir. Elsuyu duası Şah?ın ismiyle başlıyor, oradaki meleklerin ismiyle? Biliyorsunuz İran?daki Ehli Hak?larda dört melek Cebrail, Mikail, İsrafil ve Azrail?in isimleri farklıdır. Onlar, Pir Bünyamin(beni emin), Hz. Davut, Pir Musa ve Mustafa-i Davudan ismiyle şifrelenmişler. Sonra Fatma Ana ki ona ?Remz-i Bar?, yani ?çok sırlı yük sahibi olan? diyoruz. Kürtçe konuşanlar ?Rezbar? da diyorlar hızlı şekilde? Ve ?Yadigâr? ile ?Rüçiyar?, ? İmam Hasan? ile ?İmam Hüseyin?in isimleridir. Rüçiyar, İmam Hasan?ın ismidir; yeşil onun simgesidir. Kırmızı renk de Yadigâr?ın; İmam Hüseyin?in simgesidir. Bu yedi melek, İran Ehli Hak?larında çok önemli yer alır. Her zaman bizim dualarımızda bu yedi melek vardır. Cemde dedemiz onlara dua verdikten sonra lokma dağılır. Lokmadan sonra herkes gözlerini kapatır, zakirler başlarlar kelâm söylemeye. Bizde deyişlere Kelâm derler, Kelime?den geliyor. Kutsal deyişe Kelâm diyoruz. Kelâmlarımız iki türlüdür. Işıklar ufacık mum gibi sönükken, zâkir başlar yavaş tempoda ve seste peste. Canları uçmaya hazırlamak için yumuşak yumuşak zikirlere başlar. Mesela, ?-----NEFES--- kim penah getirirdoğru yarına Hakkın onunla olur keremi gedr eyle yarın külli varına rahmetdir geldikc yarı gedem -? gibi? Açılıştaki çok yumuşak deyişler canları, geçmiş hayatlarına, cennet dediğimiz ütopyalara ve gelecekte ümit ettikleri güzel yaşama götürür. Eskiden Mevlana ve Hafız demişler ki, ?Ben Melektim öbür dünyada ama sonra Âdem şeklinde geldim ve sevgilimden ayrıldım?? Bu ayrılığı yine hatırlatmak, insanları transa, vecde getirmek, yani transa geçip bedenden göç ettirmek, burada yaşayıp nefes aldığımız halde ruhumuzun öbür diyara gidip onları ziyaret etmesi için çok güzel bir fırsat yaratiyor bu kelamlar. Yani bir anda hızlı ve yüksek başlayıp çalmıyorlar. Yavaş yavaş kelâmlar diyenden sonra ritmik bölümleri geliyor. Biliyorsunuz bizim tarafta takiye yüzünden semahlar yavaş yavaş aradan kaldırılmıştır. Baskılar yüzünden kalksada zikirlerimiz ?dün dediğim gibi zikir, Hakk?ı hatırlamaktır? yavaş yavaş tempoyu hızlandırır ve ses tizleştirir. Öyle bir an gelir ki herkes kendinden geçer. Orada yine ışıkları biraz söndürürler. Bize atılan iftiraların nedeni budur, derler ya ?mumları söndürdüler? diye. Bunun nedeni o uçuş anında her insan başka davranış gösterebilir, ağlayabilir, başını duvara vurabilir. Kimin ne yapacağı bilinemez ? Öyle beklenmedik hareketler olabilir ki, insanlar güvende olsunlar diye, ?Arkadaşım bana bakıp transtan çıkabilir? diye o ışıkları azaltmışlardır(.tabi ki ber cem evine giden insanin hem cem evinde ve hem dışında hareketleri her zaman ve mekanda etik kurallarının dışında eğildir ) En sonda çok hızlı bir tempoya ulaşılır. Vecd halinde müzik bitince, dede mana dünyasında oradakilerin elinden tutup, yavaş kutsal kelâmlardan söyleyerek onları yine yere indirir. Çünkü hayat, gerçek ve maddi hayat devam etmelidir? Lokmalar dağıldıktan sonra, dede lokmalara dua verir ve herkes yalnız bir tadımlık lokma alır. Sonra herkes evine gider. Daha önce de söyledim bizde gençler bazen kalırlar, gece12?den 1?den sonraya sabaha kadar yine zikir yaparlar, mest olurlar, sarhoş olurlar. Bu aşk sarhoşluğudur ve o sarhoşluk dünyasında çok acayip şeyler görülebilir. Eskiden bize, Ehli Haklara ve Alevilere, bu nedenle ?Gören? derlerdi. ?Dünya nazar Dünyasıdır Erenleri Bin Yaşasın Her Bir Kesi Öz Donunda Görenleri Bin Yaşasın.? Biz bir kere böyle bakıyoruz insan görüyoruz ama o bakmaktır görmek değil. Ama gördüğümüz zaman belki önümüzde Fatma Ana oturmuş? Alevi felsefesi budur ki biz ölmeye inanmıyoruz. O büyük canlar, Pir Sultan Abdallar işlerini gördüler, gittiler mi acaba? Yine, içimizdedirler. ?Bir açık göz gerek olsun göre dildâr hanı?? Biz aşkımızı bu gözle görmeliyiz. Görmek için önce can gözümüzü temizlememiz lazımdır. Biliyor musunuz Alevilikte en önemli şeylerden biri perhiz etmektir, imtina etmektir. Halkın namusundan, halkın parasından, yani her kötü şeyden imtina ettikten sonra, onlara ?Hayır!? dedikten sonra içindeki göz açılır, içindeki can kulakları açılır. Biz bu aşamalarda kendimizi temizlemeden önce göremeyiz. Hz. Ali buyurdu ki, ?Kim tanrısını tanımak isterse önce nefsini tanıması lazımdır.? Bizim Şeytan dediğimiz veya o negatif enerji dediğimiz aslında kendi içimizdedir, görüşümüzdedir. Onları temizledikten sonra vecd olma, Hakk?ı tamamıyla hissetme şansımız olabilir. Cemde herkes birbirinin enerjisinden yararlanır, ama cemden çıktıktan sonra içimizden yine ?yarın paramı nasıl kazanacağım??endişesi gibi doğru olmayan şeyleri de düşünebiliriz. Ne mutlu o insana ki her saniye Hakk?ın huzurunda olsun. Alevi dediğimiz insan her saniye Ali ile yaşayan insandır. Camide olduğu gibi değil; camide namaz kılıp çıkıp dışarıda alışveriş yapmak ve tanrıyı kendinden uzakta görmek gibi değil. Alevilik odur ki her saniye Ali?nin huzurunda olursun. Ali?nin huzuru yalnız cemevi değil. Pirlerimizi görünce ?Hû!? yapalım, peki, ya başka yerde? Onun huzurunda olmayı hayatımıza katabilmeliyiz. ?Bir Ben Var Bende Benden İçeri? deyişi var ya onula bunu birleştirelim. Bir Cavit var sizinle görüşüyor, bir tane de Cavit var içimde, ama biz onla tanış değiliz ki? Çok insanlar var ki kendisiyle küstür. Ben kendisiyle küs olanlardan istiyorum ki o benle barış ilan etsin. Dünyaya barış arzu ediyoruz, dünyaya demokrasi arzu ediyoruz, hâlbuki kendi içimizdeki barıştan haber yok. Kendimizle savaşmadık ki barışalım. Hz. Muhammed Mekke?ye girdikten sonra dediler, ?Ya Muhammed; savaş bitti? O dedi ki ?Bu küçük cihattır, en büyük cihat, cihad-ı ekber daha yeni başlıyor.? O ?Cihad-ı Ekber?in maalesef İslam dünyasında müfredatı yok, ama Alevilikte var? Biz ne diyoruz: ?Kırklar Meydanı?na vardım Gel beri ey can dedilers İzzet ile selam verdim Gir işte meydan dediler? Bu Kırklar Meydanı acaba neresidir? Kırklar Meydanı bizim göğsümüzde, akılla gönlün arasında olan bir meydandır. Her âşığın, her Ali?yi sevenin, her gerçek Alevinin Kırkları içinde bulması lazım. Bu filtrelerden geçtikten, temizlendikten sonra, Hakk?ın huzurunda olmayı ve 24 saat o huzurda kalmayı başarır. Umarım ki hepimiz bunu başarma şansını yakalarız. |
Ehli Hakk
İran Aleviliği? ya da İranda Ehli Hak?lar dediğimiz zaman, o kadar geniş bir mevzu ki hakikatini isterseniz ben de bilmiyorum nereden başlayayım. Bunun tarih yönleri vardır, felsefi yönleri vardır. Cem nasıl kuruluyor gibi, ama bir tanesinden başlamam lazım. Biz burada İran Alevisiyiz dediğimiz zaman çok ilginç sorularla karşılaşırız her zaman. Sorarlar, ?Şii?siniz, değil mi?? Soranlara 5?10 dakika anlatmaya çalışırız ki, ?Biz Şii değiliz, biz de İran?da sizin gibi cemevlerine gidiyoruz. Orada yaklaşık 10-12 milyon Alevi var.? Maalesef, en büyük problem odur ki birbirimizden haberimiz yoktur. Aynı problemi biz de İran?da yaşıyoruz. Ben İran?da, ?Türkiye?de cemevlerine gidiyorum? dediğim zaman, onlar, ?Sen tarikattan mı bahsediyorsun? Gittiğin yer bir tarikat mı?? diye soruyorlar bana. ?Yok, bizim gibi Cem kurarlar, musahiplik, dedelik vardır? Yani aynı bizim gibi?? diyorum. Onlar da şaşırıyorlar. Bu durumun, dün de açıkladım, tarihi nedenleri var. Zamanında bu topluluk bilerek veya başka sebeplerden dolayı bir ayrılığa duçar olmuş. Şah Hatayi?den sonra, biliyorsunuz tarihten. Ve artık birbirimizi unutmuşuz. Günümüzde buraya geldiğimden beri, her gittiğim konserde anlatmaya çalıştım: İran?da da bir Alevilik var aynı koşullarda. Biraz şekil olarak farklı olabilir, ama aynı şeyler orada da yaşanılır. Bir farkı vardır, İran?da Alevilik ve Ehli Hak dediğimiz olgu bizde Sultan Sahak ile başlamış. Sultan Sahak, Hacı Bektaş?tan sonra zuhur eden bir sultandır, padişahtır. İran?da da sizin gibi Allah?ın insan içinde tecelli eden canına ?Sultan? denilir. Padişah, Şah, Sultan, bunların hepsi bu kâmil insana verilen isimlerdir. Artık sultanlık makamına varmış ya da öyle doğmuş kişidir sultan. Bunu iki kelime ile anlatıyorlar. Biri ?Zat-ı Mihman?, yani ?konuk olmuş zat?. Mesela 15, 20 ya da 7 yaşındayken, sultanlık kuşu onun omzunda oturmuş ve o Sultan olmuştur. Bir de ?Zat-ı Kurs? var. Zat-ı Kurs ta doğmadan sultan olandır. Mesela Sultan Sahak doğmadan önce Alevilerin Sultanıdır. Sultan Sahak zuhur ettikten sonra çok önemli bir gelişme bizim bölgede Hanedanların yaratılmasıydı. Hanedan dediğimiz postnişinler, soylardır. Pirlerden Sultan Sahak zuhur ettikten ve o bölgelerde cem kurulduktan sonra 12 kişiyi dünyanın her tarafına gönderdi. Sultan Sahak?ın buyruğunda, ?Hacı Bektaş benim, ben de Hacı Bektaş?ım?? denir. Bizim tarafta iki bölgede de, yani hem Kürt bölgelerinde hem Türk bölgelerinde Ehli Hak?lık yaygındır. Bizim cemlerde ceme girdiğiniz zaman hiçbir zaman, kimse kimsenin milletini, milliyetini sormaz. Biz de bir ?selamın aleyküm? var o da ?Ya Ali?dir. Başka bir şey konuşulmaz cemevlerinde. Bu 12 Pirler, Hindistan?a, İran?ın her bir köşesine, Anadolu?ya gittiler ve soylarını devam ettirdiler. Yedi ulu soy oradan kaldı. Sonra zaman itibariyle dört soy da onlara eklendi. Şimdi İran?da Alevi olarak tanımlayabileceğimiz on bir Hanedan vardır. Onlar arasından Yediler, Ateşbeyliler, Zunnuriler, Aligelenderler gibi isimleri sayabiliriz. Benim tercihim odur ki dostların soruları olsa da ben cevaplasam. Çükü baştan bunları söylemek uzun sürecek. Bilmiyorum nereden başlayıp nereden bitireyim? Bizde 12 hizmet yoktur. Biraz mutfak kuralları farklıdır. Kurban kesmeden başlıyor? 12 hizmet ismiyle değil, ama öyledir. Kapıdan girdiğimiz zaman biz de yeri öpüp niyaz ederiz. Birinci Seyyid dedemiz birinci yerde, yani kapıdan girdiğimizde ilk postta oturur. Yeri öpüp, dede?nin elini öpüp, sonra herkesin elini öperek gelip, en son yine yeri öpüp uygun bir yerde otururlar. Ayakta, hizmetçiler Ceme başlamak için Elsuyunu getiriler ve dede orada duasını verir. Elsuyu duası Şah?ın ismiyle başlıyor, oradaki meleklerin ismiyle? Biliyorsunuz İran?daki Ehli Hak?larda dört melek Cebrail, Mikail, İsrafil ve Azrail?in isimleri farklıdır. Onlar, Pir Bünyamin(beni emin), Hz. Davut, Pir Musa ve Mustafa-i Davudan ismiyle şifrelenmişler. Sonra Fatma Ana ki ona ?Remz-i Bar?, yani ?çok sırlı yük sahibi olan? diyoruz. Kürtçe konuşanlar ?Rezbar? da diyorlar hızlı şekilde? Ve ?Yadigâr? ile ?Rüçiyar?, ? İmam Hasan? ile ?İmam Hüseyin?in isimleridir. Rüçiyar, İmam Hasan?ın ismidir; yeşil onun simgesidir. Kırmızı renk de Yadigâr?ın; İmam Hüseyin?in simgesidir. Bu yedi melek, İran Ehli Hak?larında çok önemli yer alır. Her zaman bizim dualarımızda bu yedi melek vardır. Cemde dedemiz onlara dua verdikten sonra lokma dağılır. Lokmadan sonra herkes gözlerini kapatır, zakirler başlarlar kelâm söylemeye. Bizde deyişlere Kelâm derler, Kelime?den geliyor. Kutsal deyişe Kelâm diyoruz. Kelâmlarımız iki türlüdür. Işıklar ufacık mum gibi sönükken, zâkir başlar yavaş tempoda ve seste peste. Canları uçmaya hazırlamak için yumuşak yumuşak zikirlere başlar. Mesela, ?-----NEFES--- kim penah getirirdoğru yarına Hakkın onunla olur keremi gedr eyle yarın külli varına rahmetdir geldikc yarı gedem -? gibi? Açılıştaki çok yumuşak deyişler canları, geçmiş hayatlarına, cennet dediğimiz ütopyalara ve gelecekte ümit ettikleri güzel yaşama götürür. Eskiden Mevlana ve Hafız demişler ki, ?Ben Melektim öbür dünyada ama sonra Âdem şeklinde geldim ve sevgilimden ayrıldım?? Bu ayrılığı yine hatırlatmak, insanları transa, vecde getirmek, yani transa geçip bedenden göç ettirmek, burada yaşayıp nefes aldığımız halde ruhumuzun öbür diyara gidip onları ziyaret etmesi için çok güzel bir fırsat yaratiyor bu kelamlar. Yani bir anda hızlı ve yüksek başlayıp çalmıyorlar. Yavaş yavaş kelâmlar diyenden sonra ritmik bölümleri geliyor. Biliyorsunuz bizim tarafta takiye yüzünden semahlar yavaş yavaş aradan kaldırılmıştır. Baskılar yüzünden kalksada zikirlerimiz ?dün dediğim gibi zikir, Hakk?ı hatırlamaktır? yavaş yavaş tempoyu hızlandırır ve ses tizleştirir. Öyle bir an gelir ki herkes kendinden geçer. Orada yine ışıkları biraz söndürürler. Bize atılan iftiraların nedeni budur, derler ya ?mumları söndürdüler? diye. Bunun nedeni o uçuş anında her insan başka davranış gösterebilir, ağlayabilir, başını duvara vurabilir. Kimin ne yapacağı bilinemez ? Öyle beklenmedik hareketler olabilir ki, insanlar güvende olsunlar diye, ?Arkadaşım bana bakıp transtan çıkabilir? diye o ışıkları azaltmışlardır(.tabi ki ber cem evine giden insanin hem cem evinde ve hem dışında hareketleri her zaman ve mekanda etik kurallarının dışında eğildir ) En sonda çok hızlı bir tempoya ulaşılır. Vecd halinde müzik bitince, dede mana dünyasında oradakilerin elinden tutup, yavaş kutsal kelâmlardan söyleyerek onları yine yere indirir. Çünkü hayat, gerçek ve maddi hayat devam etmelidir? Lokmalar dağıldıktan sonra, dede lokmalara dua verir ve herkes yalnız bir tadımlık lokma alır. Sonra herkes evine gider. Daha önce de söyledim bizde gençler bazen kalırlar, gece12?den 1?den sonraya sabaha kadar yine zikir yaparlar, mest olurlar, sarhoş olurlar. Bu aşk sarhoşluğudur ve o sarhoşluk dünyasında çok acayip şeyler görülebilir. Eskiden bize, Ehli Haklara ve Alevilere, bu nedenle ?Gören? derlerdi. ?Dünya nazar Dünyasıdır Erenleri Bin Yaşasın Her Bir Kesi Öz Donunda Görenleri Bin Yaşasın.? Biz bir kere böyle bakıyoruz insan görüyoruz ama o bakmaktır görmek değil. Ama gördüğümüz zaman belki önümüzde Fatma Ana oturmuş? Alevi felsefesi budur ki biz ölmeye inanmıyoruz. O büyük canlar, Pir Sultan Abdallar işlerini gördüler, gittiler mi acaba? Yine, içimizdedirler. ?Bir açık göz gerek olsun göre dildâr hanı?? Biz aşkımızı bu gözle görmeliyiz. Görmek için önce can gözümüzü temizlememiz lazımdır. Biliyor musunuz Alevilikte en önemli şeylerden biri perhiz etmektir, imtina etmektir. Halkın namusundan, halkın parasından, yani her kötü şeyden imtina ettikten sonra, onlara ?Hayır!? dedikten sonra içindeki göz açılır, içindeki can kulakları açılır. Biz bu aşamalarda kendimizi temizlemeden önce göremeyiz. Hz. Ali buyurdu ki, ?Kim tanrısını tanımak isterse önce nefsini tanıması lazımdır.? Bizim Şeytan dediğimiz veya o negatif enerji dediğimiz aslında kendi içimizdedir, görüşümüzdedir. Onları temizledikten sonra vecd olma, Hakk?ı tamamıyla hissetme şansımız olabilir. Cemde herkes birbirinin enerjisinden yararlanır, ama cemden çıktıktan sonra içimizden yine ?yarın paramı nasıl kazanacağım??endişesi gibi doğru olmayan şeyleri de düşünebiliriz. Ne mutlu o insana ki her saniye Hakk?ın huzurunda olsun. Alevi dediğimiz insan her saniye Ali ile yaşayan insandır. Camide olduğu gibi değil; camide namaz kılıp çıkıp dışarıda alışveriş yapmak ve tanrıyı kendinden uzakta görmek gibi değil. Alevilik odur ki her saniye Ali?nin huzurunda olursun. Ali?nin huzuru yalnız cemevi değil. Pirlerimizi görünce ?Hû!? yapalım, peki, ya başka yerde? Onun huzurunda olmayı hayatımıza katabilmeliyiz. ?Bir Ben Var Bende Benden İçeri? deyişi var ya onula bunu birleştirelim. Bir Cavit var sizinle görüşüyor, bir tane de Cavit var içimde, ama biz onla tanış değiliz ki? Çok insanlar var ki kendisiyle küstür. Ben kendisiyle küs olanlardan istiyorum ki o benle barış ilan etsin. Dünyaya barış arzu ediyoruz, dünyaya demokrasi arzu ediyoruz, hâlbuki kendi içimizdeki barıştan haber yok. Kendimizle savaşmadık ki barışalım. Hz. Muhammed Mekke?ye girdikten sonra dediler, ?Ya Muhammed; savaş bitti? O dedi ki ?Bu küçük cihattır, en büyük cihat, cihad-ı ekber daha yeni başlıyor.? O ?Cihad-ı Ekber?in maalesef İslam dünyasında müfredatı yok, ama Alevilikte var? Biz ne diyoruz: ?Kırklar Meydanı?na vardım Gel beri ey can dedilers İzzet ile selam verdim Gir işte meydan dediler? Bu Kırklar Meydanı acaba neresidir? Kırklar Meydanı bizim göğsümüzde, akılla gönlün arasında olan bir meydandır. Her âşığın, her Ali?yi sevenin, her gerçek Alevinin Kırkları içinde bulması lazım. Bu filtrelerden geçtikten, temizlendikten sonra, Hakk?ın huzurunda olmayı ve 24 saat o huzurda kalmayı başarır. Umarım ki hepimiz bunu başarma şansını yakalarız. |
Ehli Hakk
İran Aleviliği? ya da İranda Ehli Hak?lar dediğimiz zaman, o kadar geniş bir mevzu ki hakikatini isterseniz ben de bilmiyorum nereden başlayayım. Bunun tarih yönleri vardır, felsefi yönleri vardır. Cem nasıl kuruluyor gibi, ama bir tanesinden başlamam lazım. Biz burada İran Alevisiyiz dediğimiz zaman çok ilginç sorularla karşılaşırız her zaman. Sorarlar, ?Şii?siniz, değil mi?? Soranlara 5?10 dakika anlatmaya çalışırız ki, ?Biz Şii değiliz, biz de İran?da sizin gibi cemevlerine gidiyoruz. Orada yaklaşık 10-12 milyon Alevi var.? Maalesef, en büyük problem odur ki birbirimizden haberimiz yoktur. Aynı problemi biz de İran?da yaşıyoruz. Ben İran?da, ?Türkiye?de cemevlerine gidiyorum? dediğim zaman, onlar, ?Sen tarikattan mı bahsediyorsun? Gittiğin yer bir tarikat mı?? diye soruyorlar bana. ?Yok, bizim gibi Cem kurarlar, musahiplik, dedelik vardır? Yani aynı bizim gibi?? diyorum. Onlar da şaşırıyorlar. Bu durumun, dün de açıkladım, tarihi nedenleri var. Zamanında bu topluluk bilerek veya başka sebeplerden dolayı bir ayrılığa duçar olmuş. Şah Hatayi?den sonra, biliyorsunuz tarihten. Ve artık birbirimizi unutmuşuz. Günümüzde buraya geldiğimden beri, her gittiğim konserde anlatmaya çalıştım: İran?da da bir Alevilik var aynı koşullarda. Biraz şekil olarak farklı olabilir, ama aynı şeyler orada da yaşanılır. Bir farkı vardır, İran?da Alevilik ve Ehli Hak dediğimiz olgu bizde Sultan Sahak ile başlamış. Sultan Sahak, Hacı Bektaş?tan sonra zuhur eden bir sultandır, padişahtır. İran?da da sizin gibi Allah?ın insan içinde tecelli eden canına ?Sultan? denilir. Padişah, Şah, Sultan, bunların hepsi bu kâmil insana verilen isimlerdir. Artık sultanlık makamına varmış ya da öyle doğmuş kişidir sultan. Bunu iki kelime ile anlatıyorlar. Biri ?Zat-ı Mihman?, yani ?konuk olmuş zat?. Mesela 15, 20 ya da 7 yaşındayken, sultanlık kuşu onun omzunda oturmuş ve o Sultan olmuştur. Bir de ?Zat-ı Kurs? var. Zat-ı Kurs ta doğmadan sultan olandır. Mesela Sultan Sahak doğmadan önce Alevilerin Sultanıdır. Sultan Sahak zuhur ettikten sonra çok önemli bir gelişme bizim bölgede Hanedanların yaratılmasıydı. Hanedan dediğimiz postnişinler, soylardır. Pirlerden Sultan Sahak zuhur ettikten ve o bölgelerde cem kurulduktan sonra 12 kişiyi dünyanın her tarafına gönderdi. Sultan Sahak?ın buyruğunda, ?Hacı Bektaş benim, ben de Hacı Bektaş?ım?? denir. Bizim tarafta iki bölgede de, yani hem Kürt bölgelerinde hem Türk bölgelerinde Ehli Hak?lık yaygındır. Bizim cemlerde ceme girdiğiniz zaman hiçbir zaman, kimse kimsenin milletini, milliyetini sormaz. Biz de bir ?selamın aleyküm? var o da ?Ya Ali?dir. Başka bir şey konuşulmaz cemevlerinde. Bu 12 Pirler, Hindistan?a, İran?ın her bir köşesine, Anadolu?ya gittiler ve soylarını devam ettirdiler. Yedi ulu soy oradan kaldı. Sonra zaman itibariyle dört soy da onlara eklendi. Şimdi İran?da Alevi olarak tanımlayabileceğimiz on bir Hanedan vardır. Onlar arasından Yediler, Ateşbeyliler, Zunnuriler, Aligelenderler gibi isimleri sayabiliriz. Benim tercihim odur ki dostların soruları olsa da ben cevaplasam. Çükü baştan bunları söylemek uzun sürecek. Bilmiyorum nereden başlayıp nereden bitireyim? Bizde 12 hizmet yoktur. Biraz mutfak kuralları farklıdır. Kurban kesmeden başlıyor? 12 hizmet ismiyle değil, ama öyledir. Kapıdan girdiğimiz zaman biz de yeri öpüp niyaz ederiz. Birinci Seyyid dedemiz birinci yerde, yani kapıdan girdiğimizde ilk postta oturur. Yeri öpüp, dede?nin elini öpüp, sonra herkesin elini öperek gelip, en son yine yeri öpüp uygun bir yerde otururlar. Ayakta, hizmetçiler Ceme başlamak için Elsuyunu getiriler ve dede orada duasını verir. Elsuyu duası Şah?ın ismiyle başlıyor, oradaki meleklerin ismiyle? Biliyorsunuz İran?daki Ehli Hak?larda dört melek Cebrail, Mikail, İsrafil ve Azrail?in isimleri farklıdır. Onlar, Pir Bünyamin(beni emin), Hz. Davut, Pir Musa ve Mustafa-i Davudan ismiyle şifrelenmişler. Sonra Fatma Ana ki ona ?Remz-i Bar?, yani ?çok sırlı yük sahibi olan? diyoruz. Kürtçe konuşanlar ?Rezbar? da diyorlar hızlı şekilde? Ve ?Yadigâr? ile ?Rüçiyar?, ? İmam Hasan? ile ?İmam Hüseyin?in isimleridir. Rüçiyar, İmam Hasan?ın ismidir; yeşil onun simgesidir. Kırmızı renk de Yadigâr?ın; İmam Hüseyin?in simgesidir. Bu yedi melek, İran Ehli Hak?larında çok önemli yer alır. Her zaman bizim dualarımızda bu yedi melek vardır. Cemde dedemiz onlara dua verdikten sonra lokma dağılır. Lokmadan sonra herkes gözlerini kapatır, zakirler başlarlar kelâm söylemeye. Bizde deyişlere Kelâm derler, Kelime?den geliyor. Kutsal deyişe Kelâm diyoruz. Kelâmlarımız iki türlüdür. Işıklar ufacık mum gibi sönükken, zâkir başlar yavaş tempoda ve seste peste. Canları uçmaya hazırlamak için yumuşak yumuşak zikirlere başlar. Mesela, ?-----NEFES--- kim penah getirirdoğru yarına Hakkın onunla olur keremi gedr eyle yarın külli varına rahmetdir geldikc yarı gedem -? gibi? Açılıştaki çok yumuşak deyişler canları, geçmiş hayatlarına, cennet dediğimiz ütopyalara ve gelecekte ümit ettikleri güzel yaşama götürür. Eskiden Mevlana ve Hafız demişler ki, ?Ben Melektim öbür dünyada ama sonra Âdem şeklinde geldim ve sevgilimden ayrıldım?? Bu ayrılığı yine hatırlatmak, insanları transa, vecde getirmek, yani transa geçip bedenden göç ettirmek, burada yaşayıp nefes aldığımız halde ruhumuzun öbür diyara gidip onları ziyaret etmesi için çok güzel bir fırsat yaratiyor bu kelamlar. Yani bir anda hızlı ve yüksek başlayıp çalmıyorlar. Yavaş yavaş kelâmlar diyenden sonra ritmik bölümleri geliyor. Biliyorsunuz bizim tarafta takiye yüzünden semahlar yavaş yavaş aradan kaldırılmıştır. Baskılar yüzünden kalksada zikirlerimiz ?dün dediğim gibi zikir, Hakk?ı hatırlamaktır? yavaş yavaş tempoyu hızlandırır ve ses tizleştirir. Öyle bir an gelir ki herkes kendinden geçer. Orada yine ışıkları biraz söndürürler. Bize atılan iftiraların nedeni budur, derler ya ?mumları söndürdüler? diye. Bunun nedeni o uçuş anında her insan başka davranış gösterebilir, ağlayabilir, başını duvara vurabilir. Kimin ne yapacağı bilinemez ? Öyle beklenmedik hareketler olabilir ki, insanlar güvende olsunlar diye, ?Arkadaşım bana bakıp transtan çıkabilir? diye o ışıkları azaltmışlardır(.tabi ki ber cem evine giden insanin hem cem evinde ve hem dışında hareketleri her zaman ve mekanda etik kurallarının dışında eğildir ) En sonda çok hızlı bir tempoya ulaşılır. Vecd halinde müzik bitince, dede mana dünyasında oradakilerin elinden tutup, yavaş kutsal kelâmlardan söyleyerek onları yine yere indirir. Çünkü hayat, gerçek ve maddi hayat devam etmelidir? Lokmalar dağıldıktan sonra, dede lokmalara dua verir ve herkes yalnız bir tadımlık lokma alır. Sonra herkes evine gider. Daha önce de söyledim bizde gençler bazen kalırlar, gece12?den 1?den sonraya sabaha kadar yine zikir yaparlar, mest olurlar, sarhoş olurlar. Bu aşk sarhoşluğudur ve o sarhoşluk dünyasında çok acayip şeyler görülebilir. Eskiden bize, Ehli Haklara ve Alevilere, bu nedenle ?Gören? derlerdi. ?Dünya nazar Dünyasıdır Erenleri Bin Yaşasın Her Bir Kesi Öz Donunda Görenleri Bin Yaşasın.? Biz bir kere böyle bakıyoruz insan görüyoruz ama o bakmaktır görmek değil. Ama gördüğümüz zaman belki önümüzde Fatma Ana oturmuş? Alevi felsefesi budur ki biz ölmeye inanmıyoruz. O büyük canlar, Pir Sultan Abdallar işlerini gördüler, gittiler mi acaba? Yine, içimizdedirler. ?Bir açık göz gerek olsun göre dildâr hanı?? Biz aşkımızı bu gözle görmeliyiz. Görmek için önce can gözümüzü temizlememiz lazımdır. Biliyor musunuz Alevilikte en önemli şeylerden biri perhiz etmektir, imtina etmektir. Halkın namusundan, halkın parasından, yani her kötü şeyden imtina ettikten sonra, onlara ?Hayır!? dedikten sonra içindeki göz açılır, içindeki can kulakları açılır. Biz bu aşamalarda kendimizi temizlemeden önce göremeyiz. Hz. Ali buyurdu ki, ?Kim tanrısını tanımak isterse önce nefsini tanıması lazımdır.? Bizim Şeytan dediğimiz veya o negatif enerji dediğimiz aslında kendi içimizdedir, görüşümüzdedir. Onları temizledikten sonra vecd olma, Hakk?ı tamamıyla hissetme şansımız olabilir. Cemde herkes birbirinin enerjisinden yararlanır, ama cemden çıktıktan sonra içimizden yine ?yarın paramı nasıl kazanacağım??endişesi gibi doğru olmayan şeyleri de düşünebiliriz. Ne mutlu o insana ki her saniye Hakk?ın huzurunda olsun. Alevi dediğimiz insan her saniye Ali ile yaşayan insandır. Camide olduğu gibi değil; camide namaz kılıp çıkıp dışarıda alışveriş yapmak ve tanrıyı kendinden uzakta görmek gibi değil. Alevilik odur ki her saniye Ali?nin huzurunda olursun. Ali?nin huzuru yalnız cemevi değil. Pirlerimizi görünce ?Hû!? yapalım, peki, ya başka yerde? Onun huzurunda olmayı hayatımıza katabilmeliyiz. ?Bir Ben Var Bende Benden İçeri? deyişi var ya onula bunu birleştirelim. Bir Cavit var sizinle görüşüyor, bir tane de Cavit var içimde, ama biz onla tanış değiliz ki? Çok insanlar var ki kendisiyle küstür. Ben kendisiyle küs olanlardan istiyorum ki o benle barış ilan etsin. Dünyaya barış arzu ediyoruz, dünyaya demokrasi arzu ediyoruz, hâlbuki kendi içimizdeki barıştan haber yok. Kendimizle savaşmadık ki barışalım. Hz. Muhammed Mekke?ye girdikten sonra dediler, ?Ya Muhammed; savaş bitti? O dedi ki ?Bu küçük cihattır, en büyük cihat, cihad-ı ekber daha yeni başlıyor.? O ?Cihad-ı Ekber?in maalesef İslam dünyasında müfredatı yok, ama Alevilikte var? Biz ne diyoruz: ?Kırklar Meydanı?na vardım Gel beri ey can dedilers İzzet ile selam verdim Gir işte meydan dediler? Bu Kırklar Meydanı acaba neresidir? Kırklar Meydanı bizim göğsümüzde, akılla gönlün arasında olan bir meydandır. Her âşığın, her Ali?yi sevenin, her gerçek Alevinin Kırkları içinde bulması lazım. Bu filtrelerden geçtikten, temizlendikten sonra, Hakk?ın huzurunda olmayı ve 24 saat o huzurda kalmayı başarır. Umarım ki hepimiz bunu başarma şansını yakalarız. |
Ehli Hakk
İran Aleviliği? ya da İranda Ehli Hak?lar dediğimiz zaman, o kadar geniş bir mevzu ki hakikatini isterseniz ben de bilmiyorum nereden başlayayım. Bunun tarih yönleri vardır, felsefi yönleri vardır. Cem nasıl kuruluyor gibi, ama bir tanesinden başlamam lazım. Biz burada İran Alevisiyiz dediğimiz zaman çok ilginç sorularla karşılaşırız her zaman. Sorarlar, ?Şii?siniz, değil mi?? Soranlara 5?10 dakika anlatmaya çalışırız ki, ?Biz Şii değiliz, biz de İran?da sizin gibi cemevlerine gidiyoruz. Orada yaklaşık 10-12 milyon Alevi var.? Maalesef, en büyük problem odur ki birbirimizden haberimiz yoktur. Aynı problemi biz de İran?da yaşıyoruz. Ben İran?da, ?Türkiye?de cemevlerine gidiyorum? dediğim zaman, onlar, ?Sen tarikattan mı bahsediyorsun? Gittiğin yer bir tarikat mı?? diye soruyorlar bana. ?Yok, bizim gibi Cem kurarlar, musahiplik, dedelik vardır? Yani aynı bizim gibi?? diyorum. Onlar da şaşırıyorlar. Bu durumun, dün de açıkladım, tarihi nedenleri var. Zamanında bu topluluk bilerek veya başka sebeplerden dolayı bir ayrılığa duçar olmuş. Şah Hatayi?den sonra, biliyorsunuz tarihten. Ve artık birbirimizi unutmuşuz. Günümüzde buraya geldiğimden beri, her gittiğim konserde anlatmaya çalıştım: İran?da da bir Alevilik var aynı koşullarda. Biraz şekil olarak farklı olabilir, ama aynı şeyler orada da yaşanılır. Bir farkı vardır, İran?da Alevilik ve Ehli Hak dediğimiz olgu bizde Sultan Sahak ile başlamış. Sultan Sahak, Hacı Bektaş?tan sonra zuhur eden bir sultandır, padişahtır. İran?da da sizin gibi Allah?ın insan içinde tecelli eden canına ?Sultan? denilir. Padişah, Şah, Sultan, bunların hepsi bu kâmil insana verilen isimlerdir. Artık sultanlık makamına varmış ya da öyle doğmuş kişidir sultan. Bunu iki kelime ile anlatıyorlar. Biri ?Zat-ı Mihman?, yani ?konuk olmuş zat?. Mesela 15, 20 ya da 7 yaşındayken, sultanlık kuşu onun omzunda oturmuş ve o Sultan olmuştur. Bir de ?Zat-ı Kurs? var. Zat-ı Kurs ta doğmadan sultan olandır. Mesela Sultan Sahak doğmadan önce Alevilerin Sultanıdır. Sultan Sahak zuhur ettikten sonra çok önemli bir gelişme bizim bölgede Hanedanların yaratılmasıydı. Hanedan dediğimiz postnişinler, soylardır. Pirlerden Sultan Sahak zuhur ettikten ve o bölgelerde cem kurulduktan sonra 12 kişiyi dünyanın her tarafına gönderdi. Sultan Sahak?ın buyruğunda, ?Hacı Bektaş benim, ben de Hacı Bektaş?ım?? denir. Bizim tarafta iki bölgede de, yani hem Kürt bölgelerinde hem Türk bölgelerinde Ehli Hak?lık yaygındır. Bizim cemlerde ceme girdiğiniz zaman hiçbir zaman, kimse kimsenin milletini, milliyetini sormaz. Biz de bir ?selamın aleyküm? var o da ?Ya Ali?dir. Başka bir şey konuşulmaz cemevlerinde. Bu 12 Pirler, Hindistan?a, İran?ın her bir köşesine, Anadolu?ya gittiler ve soylarını devam ettirdiler. Yedi ulu soy oradan kaldı. Sonra zaman itibariyle dört soy da onlara eklendi. Şimdi İran?da Alevi olarak tanımlayabileceğimiz on bir Hanedan vardır. Onlar arasından Yediler, Ateşbeyliler, Zunnuriler, Aligelenderler gibi isimleri sayabiliriz. Benim tercihim odur ki dostların soruları olsa da ben cevaplasam. Çükü baştan bunları söylemek uzun sürecek. Bilmiyorum nereden başlayıp nereden bitireyim? Bizde 12 hizmet yoktur. Biraz mutfak kuralları farklıdır. Kurban kesmeden başlıyor? 12 hizmet ismiyle değil, ama öyledir. Kapıdan girdiğimiz zaman biz de yeri öpüp niyaz ederiz. Birinci Seyyid dedemiz birinci yerde, yani kapıdan girdiğimizde ilk postta oturur. Yeri öpüp, dede?nin elini öpüp, sonra herkesin elini öperek gelip, en son yine yeri öpüp uygun bir yerde otururlar. Ayakta, hizmetçiler Ceme başlamak için Elsuyunu getiriler ve dede orada duasını verir. Elsuyu duası Şah?ın ismiyle başlıyor, oradaki meleklerin ismiyle? Biliyorsunuz İran?daki Ehli Hak?larda dört melek Cebrail, Mikail, İsrafil ve Azrail?in isimleri farklıdır. Onlar, Pir Bünyamin(beni emin), Hz. Davut, Pir Musa ve Mustafa-i Davudan ismiyle şifrelenmişler. Sonra Fatma Ana ki ona ?Remz-i Bar?, yani ?çok sırlı yük sahibi olan? diyoruz. Kürtçe konuşanlar ?Rezbar? da diyorlar hızlı şekilde? Ve ?Yadigâr? ile ?Rüçiyar?, ? İmam Hasan? ile ?İmam Hüseyin?in isimleridir. Rüçiyar, İmam Hasan?ın ismidir; yeşil onun simgesidir. Kırmızı renk de Yadigâr?ın; İmam Hüseyin?in simgesidir. Bu yedi melek, İran Ehli Hak?larında çok önemli yer alır. Her zaman bizim dualarımızda bu yedi melek vardır. Cemde dedemiz onlara dua verdikten sonra lokma dağılır. Lokmadan sonra herkes gözlerini kapatır, zakirler başlarlar kelâm söylemeye. Bizde deyişlere Kelâm derler, Kelime?den geliyor. Kutsal deyişe Kelâm diyoruz. Kelâmlarımız iki türlüdür. Işıklar ufacık mum gibi sönükken, zâkir başlar yavaş tempoda ve seste peste. Canları uçmaya hazırlamak için yumuşak yumuşak zikirlere başlar. Mesela, ?-----NEFES--- kim penah getirirdoğru yarına Hakkın onunla olur keremi gedr eyle yarın külli varına rahmetdir geldikc yarı gedem -? gibi? Açılıştaki çok yumuşak deyişler canları, geçmiş hayatlarına, cennet dediğimiz ütopyalara ve gelecekte ümit ettikleri güzel yaşama götürür. Eskiden Mevlana ve Hafız demişler ki, ?Ben Melektim öbür dünyada ama sonra Âdem şeklinde geldim ve sevgilimden ayrıldım?? Bu ayrılığı yine hatırlatmak, insanları transa, vecde getirmek, yani transa geçip bedenden göç ettirmek, burada yaşayıp nefes aldığımız halde ruhumuzun öbür diyara gidip onları ziyaret etmesi için çok güzel bir fırsat yaratiyor bu kelamlar. Yani bir anda hızlı ve yüksek başlayıp çalmıyorlar. Yavaş yavaş kelâmlar diyenden sonra ritmik bölümleri geliyor. Biliyorsunuz bizim tarafta takiye yüzünden semahlar yavaş yavaş aradan kaldırılmıştır. Baskılar yüzünden kalksada zikirlerimiz ?dün dediğim gibi zikir, Hakk?ı hatırlamaktır? yavaş yavaş tempoyu hızlandırır ve ses tizleştirir. Öyle bir an gelir ki herkes kendinden geçer. Orada yine ışıkları biraz söndürürler. Bize atılan iftiraların nedeni budur, derler ya ?mumları söndürdüler? diye. Bunun nedeni o uçuş anında her insan başka davranış gösterebilir, ağlayabilir, başını duvara vurabilir. Kimin ne yapacağı bilinemez ? Öyle beklenmedik hareketler olabilir ki, insanlar güvende olsunlar diye, ?Arkadaşım bana bakıp transtan çıkabilir? diye o ışıkları azaltmışlardır(.tabi ki ber cem evine giden insanin hem cem evinde ve hem dışında hareketleri her zaman ve mekanda etik kurallarının dışında eğildir ) En sonda çok hızlı bir tempoya ulaşılır. Vecd halinde müzik bitince, dede mana dünyasında oradakilerin elinden tutup, yavaş kutsal kelâmlardan söyleyerek onları yine yere indirir. Çünkü hayat, gerçek ve maddi hayat devam etmelidir? Lokmalar dağıldıktan sonra, dede lokmalara dua verir ve herkes yalnız bir tadımlık lokma alır. Sonra herkes evine gider. Daha önce de söyledim bizde gençler bazen kalırlar, gece12?den 1?den sonraya sabaha kadar yine zikir yaparlar, mest olurlar, sarhoş olurlar. Bu aşk sarhoşluğudur ve o sarhoşluk dünyasında çok acayip şeyler görülebilir. Eskiden bize, Ehli Haklara ve Alevilere, bu nedenle ?Gören? derlerdi. ?Dünya nazar Dünyasıdır Erenleri Bin Yaşasın Her Bir Kesi Öz Donunda Görenleri Bin Yaşasın.? Biz bir kere böyle bakıyoruz insan görüyoruz ama o bakmaktır görmek değil. Ama gördüğümüz zaman belki önümüzde Fatma Ana oturmuş? Alevi felsefesi budur ki biz ölmeye inanmıyoruz. O büyük canlar, Pir Sultan Abdallar işlerini gördüler, gittiler mi acaba? Yine, içimizdedirler. ?Bir açık göz gerek olsun göre dildâr hanı?? Biz aşkımızı bu gözle görmeliyiz. Görmek için önce can gözümüzü temizlememiz lazımdır. Biliyor musunuz Alevilikte en önemli şeylerden biri perhiz etmektir, imtina etmektir. Halkın namusundan, halkın parasından, yani her kötü şeyden imtina ettikten sonra, onlara ?Hayır!? dedikten sonra içindeki göz açılır, içindeki can kulakları açılır. Biz bu aşamalarda kendimizi temizlemeden önce göremeyiz. Hz. Ali buyurdu ki, ?Kim tanrısını tanımak isterse önce nefsini tanıması lazımdır.? Bizim Şeytan dediğimiz veya o negatif enerji dediğimiz aslında kendi içimizdedir, görüşümüzdedir. Onları temizledikten sonra vecd olma, Hakk?ı tamamıyla hissetme şansımız olabilir. Cemde herkes birbirinin enerjisinden yararlanır, ama cemden çıktıktan sonra içimizden yine ?yarın paramı nasıl kazanacağım??endişesi gibi doğru olmayan şeyleri de düşünebiliriz. Ne mutlu o insana ki her saniye Hakk?ın huzurunda olsun. Alevi dediğimiz insan her saniye Ali ile yaşayan insandır. Camide olduğu gibi değil; camide namaz kılıp çıkıp dışarıda alışveriş yapmak ve tanrıyı kendinden uzakta görmek gibi değil. Alevilik odur ki her saniye Ali?nin huzurunda olursun. Ali?nin huzuru yalnız cemevi değil. Pirlerimizi görünce ?Hû!? yapalım, peki, ya başka yerde? Onun huzurunda olmayı hayatımıza katabilmeliyiz. ?Bir Ben Var Bende Benden İçeri? deyişi var ya onula bunu birleştirelim. Bir Cavit var sizinle görüşüyor, bir tane de Cavit var içimde, ama biz onla tanış değiliz ki? Çok insanlar var ki kendisiyle küstür. Ben kendisiyle küs olanlardan istiyorum ki o benle barış ilan etsin. Dünyaya barış arzu ediyoruz, dünyaya demokrasi arzu ediyoruz, hâlbuki kendi içimizdeki barıştan haber yok. Kendimizle savaşmadık ki barışalım. Hz. Muhammed Mekke?ye girdikten sonra dediler, ?Ya Muhammed; savaş bitti? O dedi ki ?Bu küçük cihattır, en büyük cihat, cihad-ı ekber daha yeni başlıyor.? O ?Cihad-ı Ekber?in maalesef İslam dünyasında müfredatı yok, ama Alevilikte var? Biz ne diyoruz: ?Kırklar Meydanı?na vardım Gel beri ey can dedilers İzzet ile selam verdim Gir işte meydan dediler? Bu Kırklar Meydanı acaba neresidir? Kırklar Meydanı bizim göğsümüzde, akılla gönlün arasında olan bir meydandır. Her âşığın, her Ali?yi sevenin, her gerçek Alevinin Kırkları içinde bulması lazım. Bu filtrelerden geçtikten, temizlendikten sonra, Hakk?ın huzurunda olmayı ve 24 saat o huzurda kalmayı başarır. Umarım ki hepimiz bunu başarma şansını yakalarız. |
İRAN’DA EHL-İ HAKLAR (İRAN ALEVİLERİ)
10 Temmuz 2011 Pazar günü bir yaz sabahı İstanbul’dan –Van Hava alanına oradan da karayolu ile Türkiye-İran- Razi sınır kapısından giriş yaptım. Karayolu ile saat 21.00 de İran-Urumiye ustanına ulaştım.
Urumiye kentinde hazırlıklarımızı tamamladıktan sonra, 12. 07. 2011 tarihinde Ehl-i Hakların (Alevilerin) – Ateşbegler’in önemli ziyaret merkezi konumda olan GURAN BULAĞI’nı ziyaret etmek amacıyla özel bir araçla 4,5 saat süren bir yolculuğa devam ettim.
Rehberle birlikte Miyandaab-Melekan Binabad doğru hareket ettik. Yolumuz üzerinde bir kısmı Alevi köyleri vardı. Bunlardan başlıcalar: Kaylavat,Taşatan (En az 50 haneli Ehl-i Hak aile var), Merduğ köyü (köyün içerisinden geçen Merduğ çayından adını almıştır),Kereceband (Suyu bol olan köy anlamındadır), Serkize, Deregez(Meşed - Türkmen sınırına yakın bir köy), Ağaçeeray (Alevi köyüdür),Yengeç,Karaltı ve Kurde de köylerini yol boyunca takip ederek Shanda Dağı (3710 m) eteğinde bulunan Guran Bulağı’na vardık. Guran Bulağının eteğinde çıkan kaynak suyu, Munzur suyu gibi, inançlara göre kutsal su olarak kabul ediliyordu.
Ateşbegleri (Aleviler) her pazartesi, Perşembe ve Cuma günleri olmak üzere haftada bazen üç, bazen bir defa olmak üzere çevre köylerden gelen canlar on beş km yol boyu yürüyerek alkışla, coşkuyla ve çilekeş bir şekilde Guran Bulağını ziyaret ederler. Kurbanlar kesilir, adaklar adanır ve cemler yapılır. Ekim ayının yirmi- otuz tarihleri arasında da, yörede bulunan tüm Ehl-i Haklar (Ateşbegler) – Alevi inancına mensup olanlar canlar, Guran Bulağ’nı tekrar ziyaret ederler. Guran Bulağ’ın da kurbanlar kesilir, adaklar adanılır ve topluca cemler yapılır.
Ehl-i Haklar kesinlikle bıyıklarını kesmezler. Tıpkı Anadolu Alevileri gibi ibadetlerini cem evlerinde icra ederler. Ehl-i Haklar Guran Bulağını ziyaret ettiğimde dört Ehl-i Haklı kişiyle söyleyişi yaparak yola devam ettik. Aynı günün akşamı Ehl-i Hakların yoğun olarak yaşadığı Mereğa- Nova köyüne geri döndük. Nova köyü Merağ ustadına (il) bağlı 550 haneli köy olup, bir Ehl-i Hak köyüdür. Ateşbegi koluna bağlıdırlar. Nüfusları 2000’e yakın olup, Pir Sultan’nın kardeşi olan Ateşbegi soyundan geldikleri söylenir. Pirlerin Ateşbegi olduğunu belirtiyorlardı. Seyit Snahram Hasan Pür seyitleri olup Seyit babasıyla birlikte, her Perşembe akşamı cem evlerinde ibadet eder ve kurban kestikleri söylediler. Cem evlerini ziyaret ettik, Türkiye deki cem evlerinden bir farklarının olmadıklarını aynı ibadet şekilline uygun on iki hizmet icra ettiklerini belirtiler. Cem evlerinin de benzer yapıda olduğunu ciddi bir farkının da olmadığını gözledim. Nova köyünde 7 tane cem evi bulunmaktadır.1-Nova, 2-Asaren,3-Miriber,4-Simpur,5-Seydali,6-Ali Musevi,7-Sarhoş Bey, Mollacemevleri adıyla anılmaktadırlar.
Nova köyünden seyid –pir sayısı az olduğu için köyde pazartesi, çarşamba, Perşembe ve Cuma günlerinde cem icra edilir. Beyazidi Bestami, Ateşbegi, Hacı Bektaşi Veli ve Ehl-i Beyitle ilgili deyişler, beyitler tamburla söylenir, dualar edilir. Cemlerde 7 hizmet görülerek ibadet icra edilir. Ürumiyede, ise katıldığım bir cem ibadeti dört saat sürdü.Ceme gİrerken Dede den izin istedik,seyit dededen izn aldıktan sonra, ,rehberime ve bana doksan taneli tesbih,bere aldık ve kemerbesti belimize bağladıktan sonra uygun olan bir yere oturduk.Cem başlanılana kadar beş kez tesbih çekerek dualar ettik. Burada niyaz ve lokmalar hazırlandı. Gelen niyazlara teker, teker dualar verildi. Sırasıyla Seyitler için, hizmet, çırağ ve molla duası verildi. Zikirler devamla yapıldı. Cem ibadeti bittikten sonra, niyazların dağıtımı bitinceye kadar ceme getirilen niyaz çeşitlerinin ayrı, ayrı duaları verildi. Niyaz dağıtımı bitince haftalık kurbanlar ve İran’daki Ehl-i Hakların (Alevilerin) esas merkezi konumunda olan Kirmanşah-Gereband için para toplandı. Bu yardımların amacı ise; İran daki yoksul Ehl-i Hakların sorunlarını çözümü için yapıldığı belirtiyorlardı. Urumiyede ise, üçü resmi olmak üzere, yirmi cem evinin olduğunu belirtiyorlardı.
İRAN’DA ALEVİLİK;
İran Alevileri kendi aralarında çeşitli adlarla anılmaktadır. Örneğin,
1-Kırklar,
2- Ateşbeyler,
3-Yediler,
4- Nur baksi(Nimettulalar),
5-Kalandereliler,
6-Sefil Ali Şahlılar,
7-Nemetullahlılar,
8-Günabadiler(dervişler),
9- Muhlis Ekssaihliler,
10- Teyfuriyeliler,
11-Hamusiler,
2- Şah ibrahimiler,
13-Babayadigarıler,
14-Merenuriler,
15-Kesnzanıllar,
16-İsmailler,
17-Vadetivucut v.b. olmak üzere 32 gruba ayrılmışlardır. İrandaki Ehl-i Hakların (Alevilerin) esas merkezi Kirmanşah-Gereband ‘dır.Burası Alevilerce kutsal bir yerleşke kabul edilir.Seyitleri Seyit Nizam’dır. Seyit Nizam’ın duazmanları, deyişleri, beyitleri ve Ehl-i Beyit inancı doğrultusunda Aleviler (Ehl-i Haklar) Cem ibadetlerini icra ederler. Başta İran Ehl-i Hakları( Alevileri) olmak üzere, tüm dünya Alevileri her yıl Şubat ayında Kirmanşah-Gereband’da toplanarak toplu cemler yapılır, kurbanlar kesilir ve ibadetlerini burada icra ederler. Kirmanşah-Gereband inanç merkezi İran’daki Aleviler başta olmak üzere, diğer ülkelerdeki Alevilerin, Ehl-i Beyit’e inanların ilgi odağı durumuna gelmiştir.
Urumiye-Ilığıcı (120 km)
13 Temmuz 2011 tarihinde Urumiye’den saat 09.00 da Alevilerin yoğun olarak yaşadıkları yerleşkeye doğru yola çıktık. Urumiye ‘nin 12 km kuzeyinde Pence Ali Dağı bulunmaktadır. Ehl-i Haklara göre; Hz. Ali bu dağa gelmiştir. Bu dağın eteğinde Hz. Ali’ nin pençesinin izi, dizinin izi ve atının izinin bulunduğuna inanılmaktadır. Ehl-i Hak inancına sahip olanlar her Perşembe ve Cuma günleri ve Muharrem ayı gibi kutsal günlerde Pence Ali dağını ziyaret ederek kurbanlar kesilir, adaklar adanılır ve cemler yapılır. Urumiye gölünün doğusundan batısına doğru 25-30 km arası dolgu malzemesiyle de doldurmuş ve 1800 m uzunluğundaki karayolu köprüsü gölün iki tarafını ikiye ayırmıştı. Göl sularının kuruması nedeniyle göl kızıla boyanmıştı. Göle akan akarsular üzerinde 30 yakın barajların yapılması göl suları 14 km içeriye doğru kurumasına ve doğal yapının bozulmasına sebep olmuştu. Doğal yaşamın bozulmaması için de uluslar arası kurumların desteğiyle küçük Zap ve Aras çaylarının göle akıtılmasıyla ilgili projeler geliştirmeye çalışılmaktadır.
ILIĞICI’nın nüfusu 45 bin olmasına rağmen yüzde 90 nı Ehl-i Hak inancına mensupturlar. Ehl-i Haklar içerisinde kırklar, yediler, Ateşbegler gibi çeşitli Alevi grupların da bu kentte ayrı, ayrı cem evleri vardı. Gittiğim cem evinde İrec İrem Poyer vs görevli Sefer amca ve zakir karşıladılar. Gerekli ilgiyi gösterdiler. İreç İrem Poyer, Pirleri Pir Momond izin almadığı sürece konuşma yetkisinin olmadığını belirtti. Cem evini tanıttı. Türkiye’deki cem evlerinden farklı olmadığı, fiziksel durumu benzerlik olduğunu gördüm. Ilğıcı Cem evinde Çırağ duası dışında, sofra duası, abdest duası, şerbet duası, cem duası, kurban duası gibi duaların verildiğini orada bulunan ilgililer tarafından belirtildi. Ilığıcı Alevileri 12 imamlarda oruç tutmadıklarını 40 gün perhiz, çileye yattıklarını belirtiler. Muharrem ayında oruç tutmadıklarını 40 gün boyunca hayvan ürünlerini yemediklerini ağaç ve bitkilerden elde edilen yiyecekleri yediklerini ve 40 gün boyunca karınlarını tam doyurmadıklarını belirttiler. Evlendikleri zaman kurban kestiklerini belirtmenin yanı sıra insan yaşamında doğum, nikâh ve ölümün önemli dönemler olduğunu belirtiler. Ilğıcı da; Kırklarlara ait üç cem evi, Ateşbegler’e ait iki cem evi, Yedilerin ise, on beş tane cem evlerinin olduğunu belirttiler. Perşembe günlerinde cem yaptıklarını, sonbahar aylarında ise her gün cem yaptıklarını vurguladılar. Ceme girerken başa bere takılır,bele kemer best bağlanılır.(özellikle beyaz ve siyah renk olmasına dikkat edilir.) Cemde zikir edilir, Cemlerde tembur çalınarak cem yaptıklarını, duazman ve miraçlaşma okunur. Cem ibadeti en az 3 saat devam eder. Cemde niyaz kurban duası şeker helva, ceviz, badem, nebad ve benzeri lokmaların duaları tek, tek yapılır
Ilığıcı‘nın önemli köyleri ise; Kıpcak, Ecepşir,Kültepesi,Şiraz,Geredağdır.
İran da Alevilerin en yoğun olduğu yerler ise; Urimiyede 10-15 bin, Makoda (tahminen 27 Alevi köyü vardı) 5000 bin, Nova da 2000, Merağ da yaklaşık olarak nüfusun yüzde 60, Miyandabağda 30.000,Kirmanşahta 150-200 bin, Krej 5000 bin, Ecepşirde (Şiraza bağlı yerleşim yeri)5000 kişi, Hemadan da 10.000 kişi,Pol Dokter (Kızılköprüsü,İran –Irak sınırına yakın),Hoy,Şiraz,Tahran,Kerej,Karadağ,Mereğa,Heşrut,Gilan,Deylem,Lahican,Miğancig,Babakendi,
Azizkendi,Zülbin.Horosan,Ekti,Erdebil,Meşed,Muskabat,YukarıMuşkabat,Zencan,Serap,Giydar,
Lengrüd,Rankuh,Ramsar,Mazanderen,Horasan ve Tahran gibi İran‘nın birçok bölgelerinde tahminen
18-20 milyon civarında Ehl-i Haklar’ın(Aleviler’in) yaşadığı sanılmaktadır. Alevilk İslam dünyasında çeşitli halklar arasında yayılmıştır.
Özellikle İran’da yaşayan Türkler, Azeri Türkler, az sayıdaTatar, Nogaylılar, Deylemliler-(Gilekler) ,Lekler, Lorlar, Goranlılar, Kürtler, Araplar, Persler (Farslılar)arasında yayılmıştı
Ali Kaya Araştırmacı Yazar