ALEVILER MILIYETÇILIGIN NERESINDE
“O yücelikte “ben” , “biz” veya “sen” yoktur.
“Ben” , “biz” “sen” ve “o” hep biriz. Hallaç
ULUS VE ULUSÇULUK Kendal DOGAN
Insanligin sinifsal ayrim yasamadigi dönemlerde insan topluluklari klanlar ve kabileler seklinde biçimlenmislerdi. Antropoloji, etnografya ve kazibilimi alanlarinda elde edilen bilgiler isiginda, klan yada gen örgütlenmesi, günümüz insan türünün ilk kez ortaya çiktigi paleolitik dönemlerden kurulup, insanlarin sürüler halinde yasamina son vermistir. Klan, sinifli toplumdan önceki yasam döneminde yasayan, ortak kökene, dile geleneklere, inançlara ve gerek günlük yasamalari gerekse kültürleri açisindan ortak özelliklere sahip ilk üretken, toplumsal ve etnik bir grup, faaliyetlerinin tümünün yürütülmesinde üretim iliskilerinin yani sira kan baglarinin da önde gelen bir rol oynadigi bir gurup olarak tanimlanabilir. Klan ortak yerlesim ve av alanlarina sahip olmasi ile de ayri bir nitelik kazanmaktadir. Klanin ekonomik temeli ilkel ortak mülkiyetti. Klani olusturan insan grubu ekonomik faaliyetlerinin tümü ortak üretim ve esit paylasmaya dayandirmaktaydi. Ekonomik faaliyetlerin degisip gelismesi gruplar üzerindeki farklilasmasi da gen toplumunun örgütsel biçimlerinin degisimine yol açmistir. Kabile ise birkaç yüz ya da birkaç bin insandan olusan klandan büyük topluluklar olarak ifade edilebilir. Çok gelismis kabileler birden fazla klani içerisinde barindirmasi nedeniyle de bir toplumsal mülkiyet biçimi olarak yeni bir üretim tarzi yaratir. Kabilelerin üretimdeki alanlarinin çesitli olmasi nedeniyle farkli yönetim ve organlara ihtiyaç duyulmustur.(Kabile reisleri, komutanlar, kabile meclisi v.b) Bu dönem yani ilkel komünal toplum asamasinda topluluklarin her biri karekteristik biçimlerde varliklarini binlerce yil sürdürmüslerdir. Ortak ekonomik faaliyetler ve kültürün gelismesinden elverisli süreç olan ilkel dönemde dilin gelismesi ve yetkinlesmesi gerçeklesmistir. Önemli toplumsal iliskiler nedeniyle klan-kabile örgütlenmesi özünde tasidigi çeliskilerin derilesmesi ile mevcut topluluklarin yerini baska topluluklarin almasina zemin hazirlamistir. Bu degisim ve gelisim süreci aile denen yapi egemen olmaya baslamistir. Bunun da anlami akraba evliliklerinin sona erdigi kan bagi iliskileri, ortak etnik iliskilerden ayrilmasi demektir. Tarim alanindaki gelisme, hayvancilik ve bunlar ile el zanaatlar arasinda isbölümünün dogmasi, degisim (trampa) birikim esit olmayan yeni iliskilerin ortaya çikmasi, klan-kabile toplumunun da sonunu hazirlamistir. Yeni toplumsal gelismenin sonucunda artik kan bagini esas almayan fakat ekonomik faaliyet iliskisinden dogan ticaret iliskileriyle kaynasan toprak baglari temelindeki yeni topluluga ‘milliyet’ adi verilmistir. Milliyet, “Sinifsal karakterli üretim iliskileri temelinde ahlaksal degerlerinde ve geleneklerinde yansiyan dil birligi, din ve manevi birlik, ortak kültürel özellikler ve ortak yasam tarziyla baglanmis insanlardan olusan bir topluluk biçimidir.” Feodalizmin dagilma süreci ile birlikte kapitalizmin egemenligiyle birlikte milliyetler uluslasma süreci yasamis, bazi milliyetlerde birleriyle iliskili diger milliyetlerle birlikte bir ulus halinde kaynasmalari seklinde süreçlerini tamamlamislardir. Sonuç olarak “Ulus ortak bir dille, ortak bir toprakla, ekonomik yasam ortakligiyla ve söz konusu halkin kültürünü diger halklarin kültüründen ayirt eden sosyal psikolojik bazi özellikleriyle birbirine baglanmis istikrarli bir insan toplulugudur. . ULUSÇULUK VE MILLIYETÇILIK Anamalci düzenlerde ulusal düzeydeki iliskilerin tümü uluslarin manevi yasam alanlarinda çok önemli rol oynamaktadir. Ulusal bazda gelistirilen ya da ele alinan her faaliyet ideolojik yasamda toplumda çatismaya neden olmaktadir. Bu çatismada egilimler “ulusal çikar” temelinde ulusa bakis farklilasmasi ile iki farkli politikaya isaret etmektedir. Birinci egilim sinif temelinde yaklasim olup sinif egemenligini (isçi sinifinin) esas alan halklara esit yaklasimi sunan ezilen ve mazlum ulus yaninda yer alan ve kisaca Enternasyonalizm olarak tanimlanmaktadir. Diger bir ikinci egilim ise; ulusal çikarlari esas alan ve abartan diger tüm toplumsal çikarlari ulusal çikarlara uydurmaya çalisan, tutucu toplumsal iliskilerin devamindan yana olan, birlikte yasadigi uluslar dahil diger uluslarin ve milliyetlerin çikarlarini özgün yapilarini küçümseyen onlari asagilik ve degersiz sayan karsilastirma durumunda kendi halkini diger halklarda yüce gören ve sonuçta sovenizme ulasan bir burjuva ideolojisi olarak tanimlanabilir. (Bu tanimlamaya en uygun örnek Türkiye’de yasanmaktadir. Halklari küçük görme, onlarin yasam alanlarina saldiri, linç politikalari geçmis tarihi süreçlerdeki katliamlar siralanabilir. Ancak yakin süreçte Bilecik, Trabzon vb. illerdeki linç girisimi son derece tehlikeli ve halklari birbirine bogazlatma senaryolarinin bir parçasi olarak görülmelidir.) “Kürtler’in birlesememeleri hakkindaki sebep ve rivayet söyledir. Hz. Muhammed (A.S) peygamberlik sedasi dünyaya yayilinca yeryüzündeki padisahlar tarafindan peygamberin yanina ve ona itaat kasdiyla elçiler gönderildigi sirada, Türkistan’in büyük sultani Oguz Han tarafindan dahi Kürt ayanindan, seytan suratli, çirkin çehreli Bügduz Amen adinda birisi elçi sifatiyla Medine’ye gönderilmisti. Bu elçi Peygamber’in huzuruna gelince, Hazreti Peygamber, onun çirkinligi mahiyetinden nefret duyarak asiret ve kabilesini sormuslar o da Kürt taifesindenim demistir. Bunun üzerine Hazreti Peygamber söyle buyurmustur: Cenabi Allah bunlari ittifak hususunda muvaffak etmemis, aksi taktirde dünyadaki insanlar bunlarin elinde mahvolurlar.” seklindeki uydurmalar halklarin gelismesi ve birbirleri ile olan iliskilerini zora sokmustur. Milliyetçilik halklar arasinda genis bag kurulmasina karsi olan ancak etnik olarak birbirine yakin halklarla iliski kurmaktan yana bir anlayisi benimsemektedir. (Yalnizca Türki uluslarla iliskileri savunma, bir baska örnekte Türk-Islam sentezcilerinin konuyu biraz daha genisleterek” Müslüman devletlerle münasebetlerin gelistirilmesi” vb.) Milliyetçiligin ulastigi ve en istenmeyen düzeyinde yani sovenizm sürecinde; Halklarin küçümsenmesi, “Kürtler …bir cin toplulugudur ” vb. bilim disi söylevler, kör bir nefrete dönüsmesi sonucu diger halkin tümden yok edilme sürecine kadar varabilir. Özelikle sovenizmin irkçiliga dönüstügü cografyalarda halklarin nasil bogazlandigina tarih çok kez sahit olmustur. ”Türküm diyen her insani Türk tanimaktan, yalniz Türklüge ihaneti görülenler varsa, cezalandirilmaktan baska yol yoktur.” diyen bir anlayisin (Ermeni Katliami ) yenidünya dengelerinde yeri yoktur. Esas olarak “irksal farkliliklar insan organizmasinda olusan fizyolojik süreçlerde hiçbir asli rol oynamayan biyolojik farkliliklardir. Bunlarin, beyin yapisina ya da insanlarin düsünme ve hissetme yeteneklerine hiçbir etkileri yoktur.” Dünyadaki tüm dinler ulus üstünlügünü ret etmislerdir. Ülkemizde Ulusçuluk ve Milliyetçilik kavramlari çogu kez birbirlerinin yerine konmaya çalisilmaktadir. Esas olarak ulusal olan anamalci sistemin tüm etnik topluluklari arasindaki iliskileri tümüyle kapsar. Türkiye’de Türk milliyetçiliginin felsefi temelini atan Kürt Ziya Gökalp bu teoriye “Osmanlilara göre, ulus, Osmanli imparatorlugu’nda bulunan bütün uyruklari içine alir. Oysa bir imparatorlugun bütün uyruklarini bir tek ulus saymak, büyük bir yanilgidir; çünkü, bu karisimin içinde bagimsiz kültürleri olan türlü uluslar vardir” diyerek karsi çikmistir.( Kemalizm’in ulus kavrami bir ulusun egemenligine dayali oldugu kuskusuz tartismasiz bir gerçekliktir.) Kemalizm ulusçulugu neyi öngörüyor bu konuya kisaca bakmak gerekirse; “ Ulus-devlet denilen sey de sonuçta, özgürlükler, haklar ve yükümlülükler üzerinden bir toplumun devlete sadakatidir. Her ulus-devlet kendisine tabi yurttaslar ister. Itaatkar, ulus-devletin ideolojisini onaylayarak mutedil yasayan, farkli olmak istemeyen, ortalama, vasat, sadik yurttaslardir bunlar. Bunun disindaki her sey ulus-devletin tepkisini çeker.” “Bu memleket tarihte Türk’tü ,o halde Türk’tür ve ebediyen Türk olarak yasayacaktir.”diyen Mustafa Kemal’in Milliyetçiligi “ Türk milliyetçiligi belli bir etnisiteyi temel almaz.” Ancak yasamin her alaninda basta Türkçe’nin esas dil olmak üzere egitim kültür ve bilim dili olarak seçilmesi, diger halklar üzerindeki egemen ulus baskisi, bu projenin hiç de masum olmadigini ortaya çikarmaktadir. Dünya da hiçbir ulus bu ideoloji kadar egemen ulus psikolojisine sahip olmamistir. Ne mutlu Türküm diyene sözü Türk milliyetçiliginin ulastigi düzeydir. Türk milliyetçiliginin, yani bir baska deyisle Kemalizm kapali milliyetçilik modeli ile de ayrica halklari bir dönemde olsa ulusal ve etnik taleplerini erteletmeyi basarmistir. Bunu nedeni ise Kemalizm’in Türk ulusunu kutsasa da, Türk olabilmenin sarti olarak “Türk etnisitesinden gelmeyi aramayan” özelligidir. Bati uygarligini kendisine yön olarak tayin eden bu milliyetçilige göre, Türkiye resmi sinirlari içinde hangi etnik kökenden olursa olsun, herkes Türk kabul edilir. Bu temel esasa göre olusturulan hukuk ve anayasal bir ulus egemenligine dayali homojenlige dogru halklar üzerindeki asimilasyon projelerini kurumlari ile birlikte günümüze kadar sürdürmüstür. Kemalizm’e yada irkçi Türk milliyetçiligine göre; herkes “Türk” ya da “Türkçü” olmak zorundadir. Türkiye’deki Türk soyundan olmayanlar “Türkçü” degillerse, Türk milliyetçilerine göre; bölücü, hain, karsit milliyetçilerdirler.” Onlara göre vatandaslik, “Türklük” ya da “Türkçülük” ile kaimdir. Vatandasligin kriteri; “Türklük” ya da “Türkçülük” ile sinirlidir. “Ulus-devlet denilen sey de sonuçta, özgürlükler, haklar ve yükümlülükler üzerinden bir toplumun devlete sadakatidir. Her ulus-devlet kendisine tabi yurttaslar ister. Itaatkar, ulus-devletin ideolojisini onaylayarak mutedil yasayan, farkli olmak istemeyen, ortalama, vasat, sadik yurttaslardir bunlar. Bunun disindaki her sey ulus-devletin tepkisini çeker.” yaklasimi halklarin istemlerinin ne kadar zor süreçlerden geçtigi ve geçecegini en iyi anlatan resmi görüstür. Bu anlayisindan dolayi da, “toplumdaki farkliliklarin isteklerinin, egemen Türk milliyetçiligini tahrik etmekte oldugunu” ileri sürülmekte, egemen olan, ezen, zulmeden, hak, hukuk tanimayan irkçi soven Türk milliyetçiliginin karsisinda, sus-pus olunmali, ona herkes boyun egmeli, kaderine razi olmali!.. Böyle olmazsa, farkliliklar kendi kimlikleri ile ilgili talepler ileri sürerlerse, esas oglan rahatsiz olur, cani sikilir, en sonunda da ayrani kabarir, sokaklara dökülür, ezer geçer!.. Bu saldirganligin da sirti sivazlanir, “neden bu saldirganlarin canlarini siktilar” diye, Kürt’den, Ermeni’den, Alevi’den, Yezidi’den hesap sorulur!...(Maras ,Çorum,Sivas olaylari Türk milliyetçisi olarak övünç duyanlar tarafindan organize edilerek hayata geçirilmis olaylardir.) Cumhuriyetin kurulusundan beri süren irkçi ve gerekli olmayan hassasiyetler Türkiye’ye çok aci örnekler yasatmistir. (Maras katliami Milliyetçiligin pompalanmasi sonucu nasil bir felakete ulastigina iliskin bulunmaz bir örnektir.Milliyetçiligin devlet tarafindan nasil organize edildigi ve harekete geçtigine iliskin olarak baska bir örnek : “Dönemin bölge sikiyönetim komutani Tuggenaral Tayyar Aygur Maras katliami bir nolu sanigi Ökkes Kengerle görüsmesinde ; Oglum ,bu hadiseler sizin boyunuzu asar ,bunu bizde biliyoruz .Soldan her sey elimizde .Silahlar mermiler ,dökümanlar…Hepsini yakaldik.Hatta Ermeni Garbis adinda birinin oldugunu tespit ettik.Eger bu sahi ölenler arasinda degilse ,yakinda bir vilayetin daha basini yakabilir.Insallah ölen yedi sünnetsizden birisi budur.) Ruhi sekillenmesi bölünme ve Komünizm karsiti ideoloji ile sekillenen Türk milliyetçiligi her defasinda bir bahane bularak, özgürlüklerin, haklarin, demokratiklesmenin önünü kesmistir. Kiskirtilan irkçi soven milliyetçilikle birlikte birçok aci olaylar ülkemizde yasanmaktadir. ALEVILIK Ortaçag içinde sekillenmis, tarihsel süreçte Islam öncesi yapisi ile de önemli aydinlanma hareketlerinin Anadolu'daki öncüsü konumunda olan Aleviler, ayni zamanda, toplumsal, hukuksal düsünsel yapisi ile de çagdas bir yasami esas alan aydinlanmaci bir baskaldiri ögretisi olarak Anadolu ve yakin cografyalarda, yasayan farkli uluslardan ve milliyetlerden olusan halklarin süreç içerisinde yasam felsefesi haline dönüsmüstür. Bir anlamda Anadolu halklarinin geleneksellestirdikleri yasamlarinin felsefesidir, Alevilik. Çok tanrili dinlerin egemen oldugu çaglarda, tanrisal güç, bir felsefe, yasam biçimi olarak algilanmaktaydi. Günümüze yansimis olan efsaneler, totemler, tabular bu sürece iliskin örneklerle doludur. Alevilik bu anlamda ele alinirken çok tanrili dinlerden etkilendigi gözlenmektedir. Alevilik, "Islam’dan çok öncelere dayanir. Yada Islamlik Alevilikten çok daha yakindir. Islamiyet ortaya çiktiginda, Alevilik adi olmasa da bile baska baska adlarla hep vardi." denirken Alevilige esas olan yasam tarzinin çok eskiye dayandigini ilkel toplumun esitlikçi yasami ve yönetiminin çesitli süreçlere tasinmasi olarak düsünmek gerekir. "Alevilik, var olmak için Islam’a hiç gerek duymadi. Onun Islam dairesinde görünmek istemesi üzülerek söylemeliyiz ki korkudan ileri geliyordu." Alevilik Islam dini ile olan iliskisi ve hukuki korunma amaci gütmektedir. Aslinda Islam’a tepki olarak süreçteki yerini alirken bunu açikça ifade edememistir. Geçmisteki isimlendirmesi ne olursa olsun Alevilik esitlikçi özgür ve birlesik toplumun yaratilma özlemlerini sürekli olarak olusum çekirdeginde barindirmistir. Farkli uluslardan ve halklardan insanlarin tercihinin nedeni özündeki özlemdir. Islam, Hiristiyan veya Samanist görüntülü olmasi farkli inanç guruplarini içinde barindirmasindan kaynaklidir. Bu nedenledir ki toplumsal yapidaki farkliliklar, farkli tanimlanacak kadar farklilasmistir. Günümüz Alevilerine en yakin olarak; Islam'i kendi yasam biçimlerinden çok uzakta bulan topluluklar "Ehl-i Ridde"ve "Rafiziler" olarak isimlendirilen, Islam karsiti olarak o dönemin Alevileri olarak kabul edilmektedir. Islam bilginlerinden Prof Bekir Topaloglu, "çünkü Alevilik ne bir din, ne bir mezhep, ne de tarikattir. Çesitli milletlere ait bazi inanç, telakki ve geleneklerin toplamindan olusmus bir karisimdir.” Aleviligin Islam’in egemen oldugu dönemde Rafiziler olarak anilmasi konusunda kimsenin kuskusu kalmamistir. Rafizi sözcügü,”reddetmek, itiraz etmek” anlaminda olup, Islam’in devlet olma anlayisinin dayattigi, Müslümanlastirma politikalarina karsi itiraz, deyim yerinde ise karsi durustur. Genel olarak Islam dinin toplumsal dokuya karsi yönelimleri reddetmek olan Rafizilik; Muhamed’in zamaninda da seslerini yükseltmisler ancak “yükselen deger” olarak Islam karsisinda o dönemde aktif bir politika ortaya koyamamislardir. Islam’in ilk devlet baskani olan Muhammed’den sonra kazanimlarin paylasilmasi, iktidar savasini da hizlandirmistir. Bu durumdan yararlanan Islam karsiti (Rafiziler ve diger topluluklar) güçlerini taraf olarak ortaya koyabilmislerdir. Ali yandasligi da Islam dini ile ilk iliskilerin anlam kazanmasina neden olmustur. Rafiziler hakkinda farkli düsünceler ortaya konmaktadir. Ancak ortak kabul gören düsünce ise "Islam’i kökten veya kismen reddenler"dir Alevilik geçmis süreçte Rafizilik’le örtüsmektedir. Baska bir deyisle Aleviligin ta kendisidir demek daha dogru olacaktir. Alevi -Bektasilerin Türk Milliyetçiligi Türkçülügün esaslari projesi ile “Osmanlinin zengin dil ve kültür yapisina karsi” bir hücum baslatilmistir. Bu durum egemen olmayan ulus ve milliyetler üzerinde korkunç tahribatlarin baslangici olmustur. Ittihat ve Terakki Cemiyeti içinde yer alan ve Osmanli’ya karsi duyulan tepkinin nedeni olarak kent Alevileri yani Bektasileri istemeyerekte olsa Türkçülügün savunucusu haline getirmistir. Burada Osmanli’ya karsi gelistirilen en büyük muhalefet gurubunun, projeleri ile Bektasileri etkiledigini ve umut kapisi olarak algilandiklarini anliyoruz. Bektasilerin kentte Sünni devlet aygitlari ile olan ticari, egitim, askeri vb. iliskileri Türkçülüge daha hosgörü ile yaklasmalarina neden olmustur.(“Genç Türkler ile Ittihat Terakki ileri gelenleri arasinda devrim eylemi içerisinde yer alan hayli Bektasi vardir…Istanbul’da ve öteki kültür merkezlerinde yüksek makamlarda görevli kültürlü Bektasi’ler vardir.Ben sahsen birkaç vezir ,bir elçi ve bir çok hakim , sair v.b taniyorum.En az iki Bektasi seyhülislam vardir…”) Ancak bu durum kirda yasan topografik olarak bozuk cografyalarda yasayan Aleviler için söz konusu olmamistir. Bektasilerin Osmanli ile her zaman iyi iliskiler olmustur. “Milli ve tarihi bir Türk müessesi olan Bektasi tekkesi’nin ,Türk medeniyeti tarihine yedi asir süresince yaptigi büyük hizmetleri…”neticesinde kentlerde tekkelerini kurmus ticari iliskilerde önemli yollar kadetmislerdir. Devletlerle hiçbir hukuki bagi olmayan, gelistirdikleri iç hukuk ile sorunlarini çözen kendi dar pazarini olusturan ve özgün yapisini koruyan Aleviler için milliyetçilik yabanci bir kavramdir. Özgün Alevi ögretisi “Gök kubbe altinda yasayan tüm insanlar kardestir.” temel kurali bir felsefe seklinde belleklerde çok saglam bir sekilde yer almistir. Kent Alevileri olan Bektasilerin (Ittihatçilarla birlikte Osmanli’ya karsi mücadelelerinde kirsal kesimde yasayan Aleviler arasinda önemli görüs ayriliklari hasil olmustur. Osmanli’nin dagilma süreci ile birlikte Kürtler yasam cografyalarinda hareket halinde iken Dersimdeki hareketlenme Ittihatçilar’in dikkatini çekmistir. Dersim tarihini yazan Baytar Nuri bu konuya dikkat çekmistir. Ruslara karsi birlik talebi aslinda oradaki ulusal talepleri karartmaya yönelik olarak Haci Bektas Veli Türbesi’nden sorumlu Çelebi Efendi’nin girisimleri sonuç vermemistir. Bu noktada Türk milliyetçiligine karsi Bektasilerle ayrisma söz konusudur. Ermeni Katliami’ndan sonra Alevi Kürtler’in Ittihatçilara karsi hassasiyeti çok daha fazla artmistir. Osmanlinin tamamen yikilacagindan kimsenin kuskusu kalmadigi süreçte Ittihatçilar’in farkli bir versiyonu yada devami seklinde tarihte yerini alan Mustafa Kemal ve arkadaslari Kürt Alevileri etkisizlestirme konusunda Çelebiler’den yardim istedigi, özellikle Koçgiri Bölgesine iliskin olarak Sivas’ta görüsmeler yaptigi tarihçiler tarafindan belirtilmektedir.(Dersim Tarihi-Baytar Nuri) Divrigi-Kangal bölgesinde yasayan Kürt Alevi asiretlerini Koçgiri’deki harekete katilmamalari konusunda Osmanli zabitlarinin baski uyguladiklari , köyler arasinda seyahatin engelledikleri tarihçiler tarafindan yine kaydedilmistir.(Koçgiri Halk hareketinin ilk süreçlerinde , Yellice-Tekke toplantisinin ifsasindan sonra Miralay rütbesinde bir subay askeri birliklerini Çetinkaya bölgesinde konuslandirarak Yukari Karakuzu (Avsarcik) köyüne gelir ,Köyün ileri gelenlerinden Hasan Efendinin evinde misafir olur.Hassasiyetlerini ortaya koyduktan sonra kendisinin de Bektasi oldugunu ,Koçgiri hareketine diger asiretlerin katilmamasi yönünde girisimde bulunulmasini istemistir.Hasan Efendi Miralaya söz veremiyecegini akraba asiret olduklarini bildirmis(Bu bölgede Gini asireti Sadiyen asireti ve Cenbagan asiretleriyle Kelhurlarin kanbagina varan iliskileri mevcuttur.) ,özellikle Yüzbasinin Baytar Nuri hakkindaki sözlerini kabul etmediklerini belirtmistir.). Kemalist Devrim’i önemseyen ve Osmanli’nin zulmünden kurtulacaklarini uman Bektasiler, kent iliskileri içindeki ruhi sekillenmenin verdigi sonuç nedeniyle Alevilere de Bektasi dedeleri vasitasiyla mevcut devrimin propagandasini yapmis ve basarili olmuslardir. Cumhuriyetin kurulusu ile birlikte Osmanlinin Sünni devlet uygulamalari yeni adla anilsa da, yeni kurumlariyla birlikte devam etmistir. Yagmurdan kaçarken doluya tutulan Alevi-Bektasiler geçmiste edindikleri korunma amaçli takiyelere yenilerini de ekleyerek yakin sürece kadar varliklarini sürdürmüslerdir. Bu takiyeler öyle bir hal almistir ki inanmadiklari güvenmedikleri insanlara ve siyasetlere inanir hale gelmislerdir. Bektasi babalarindan Bedri Noyan bu isi daha da ileri götürerek Haci Bektasi Veli’nin “Türk milleti cihana hakim olmak için yaratilmistir.”dedigini belirtir. Bu durum elbette Bektasiler anlaminda , olumsuz ruhi sekillenmenin sonucudur. “Ask potasinda kaynak dinimiz, Yetmis iki millete yok kinimiz “ Diyen sair Alevilerin temel yasam bakislarini Bedri Noyan karsiti olarak yeni söze hacet olmayacak sekilde ifade etmistir. Türk Milliyetçiliginin ulastigi düzey olan sovenizm/fasizm boyutu , özellikle 1968 gençlik hareketinin isçi sinifini iktidara tasima mücadelesine karsi devletin karsi gücü harekete geçirmesine de neden olmustur. Devletin , özellikle Kontrgerilla ve Özel Harp Dairesi vasitasi ile “fasist terör” estirmesi 23 ocak 1978 yilinda parlementoda Erzincan Senatörü Niyazi Ünsal tarafindan ifade edilmistir. Kemalizm’in yarattigi milliyetçilik ,Halklari “devletin bekasi”için sürekli olarak tedirgin etmistir. “Devletin asli sahipleri”(Bunlar Milliyetçiler) ve devlete yönelen ve bir tehditmis gibi görünen unsurlari(Kürtler,azinlik guruplari,Aleviler ,Keldaniler ,Yezidiler v.b)ya katletmisler ,yada yasamlarini hayatin her alaninda zora sokmuslardir. Yasam felsefeleri ile; “Daha Allah ile cihan yok iken Biz onu var edip ilan eyledik Hakka hiçbir layik mekan yok iken Hanemize aldik mihman eyledik Yaradaninda yarataninda kendisi olduguna inanan bir yasam felsefesi ... “Kim ne bilir bizi nice soydaniz Ne zerrece oddan ne hod sudaniz Diyerek farkliliklari önemsemeyen ,zenginlik kabul eden ,bir yasam felsefesine en çok saldiri ,tamda bu felsefenin karsiti milliyetçilikten gelmistir.Tarih bunun örnekleri ile doludur.Katliamlardan Alevileri Türklükleri de kurtaramamistir.(Sivas ,Çorum ,Gazi,V.b) Bu nedenledir ki farkli Uluslardan ve Milliyetlerden Insanlarin yasam tercihi olan Alevilik hiçbir milliyetçi ögeyi bünyesinde tasiyamaz.Baska bir deyisle geçmisini red edemez.Temel felsefesi özgür , birlesik , demokratik bir toplum yaratma projesi ile örtüsen Alevilik , dar bir bakis olan Halklar için kabul edilemez , burjuvazinin ve egemen Uluslarin ,ezilen uluslara karsi silahlari olan milliyetçiligi kabul edemez.Aksi halde özgün konumunu kaybetmis olur.
Yararlanilan Kaynaklar:
Ocak, Ahmet Yasar (2000), Alevi ve Bektasi Inançlarinin Islam Öncesi Temelleri, Istanbul. Ocak,Ahmet Yasar (2002), Türk Sufiligine Bakislar, Istanbul.
Ocak, Ahmet Yasar (2001), Türkler, Türkiye ve Islam, Istanbul.
Birdogan, Nejat (1995), Anadolu’nun Gizli Kültürü Alevilik, Istanbul.
Bender, Cemsit (1993), Kürt Uygarliginda Alevilik,Istanbul.
Datary, Farhad (2001), Muhalif Islam’in 1400 Yili: Ismaililer, Ankara. Ü
Belge Murat(G.Y.Y) ,(2002) Milliyetçilik ,Istanbul
Gökalp, Ziya (2003), Türkçülügün Esaslari, Istanbul.
Taneri, Aydin (1983), Türkistanli Bir Türk Boyu Kürtler, Ankara