11 Şubat 2010 Perşembe

ALİ KENDAV- KOÇGİRİLİ FİLİK ALİ

ALİ KENDAV-KOÇGİRİLİ FİLİK ALİ






Osmanlι Devleti birçok çelişkilerini Yeni Türk Devleti'ne terk ederek tarihe karιştι. Yavuz Selim'den günümüze sunnilik, II. Abdulhamit'ten itibaren de buna ek olarak TÜRKÇÜLÜK devlet katιnda geçer akçe oldu. Osmanlιlιk ve İslamcιlιk'ιn çöküş sürecindeki Osmanlι'yι kurtaramayacaĝι anlaşιlιnca Türkçülük'ten medet umulmaya başlandι.Ne var ki bu kavramlarιn sentezlenmesi o kadar da kolay olmadι ... Sonuç itibariyle, Cumhuriyet Türkiyesi'nde Türk-İslam, daha doğrusu Türk-Sünni sentezi olarak İdeolojisi somutlaştιrιldι ve devletin resmi İdeolojisi oldu. Türk ve Sünni olmayan herkesi dιşlayan bu İdeoloji, yapιsι gereği sürekli düşman üretti. Türk-Sünni olmayan bütün unsurlar gibi Dersim, Koçgiri de Kürt-Alevi kimliĝinden ötürü bu düşmanlardan biri olarak görüldü. Böylece o bölgelerdeki Egemenlik kurma çalιşmalarιnιn ideolojik boyutu da hazιrlanmιş oluyordu ... Yeni Türk Devleti'nin daha kurulma aşamasιnda Koçgiri bu gerçeği görmüştü. Koçgiri savaşιnda Kürt-Alevi halka karşι uygulanan vahşet ve Kitlesel kιyιmιn ardιnda yatan gerçek te budur.

Koçgiri aşiret reisi Mustafa Bey'e paşalιk Rütbesi veren Osmanlι padişahι II. Abdülhamit 31 Ağustos 1876'da tahta çιktι ve yaklaşιk 33 yιl boyunca Osmanlι Devletini yönetti. [1] Zaten durumu pek de iç açιcι olmayan Osmanlι Devleti, Osmanlι-Rus savaşι (1877-1878) 'ndan aĝιr bir yenilgi ile çιkmιştι. Devletin dιş borçlarι gibi savaşιn tüm yükü de zaten yoksul olan halkιn üzerine yιkιlmιştι.Devlet, gerek nakit gerekse mal olarak-Aşar, aĝnam rüsumu-Tahsil edilen Vergileri artιrιr. O yιllarda yaşanan kuraklιĝιn da buna eklenmesi Yoksul halkι açlιkla yüz yüze bιrakιr. İşte böyle bir ortamda Mustafa Bey paşalιk rütbesini almιştι. Nuri Dersimi "... Sultan Hamit, Mustafa Bey'e Fahri paşalιk Rütbesi vermiş oldugundan, artιk o havalide Alişanbeyzade Mustafa Paşa'nın en büyük nüfuza sahip bir Kürt beyi olmuştu ..." diyor. [2] Koçgirililer arasιnda Mustafa Bey'in bu nüfuzunu yer yer kötüye kullandιĝι anlatιmlarι yaygιndιr. Öyle ki birçok aile

Bu yüzden Koçgiri'den göç etmek zorunda kalmιştιr.

Ancak, ona karşι gelme cesaretini gösteren köylülerde vardιr. Örneğin, Filik Akın.

Koçgiri'nin Dipsizgöl köyünden Keko Hüseyin,

Kol Abbaslardan Temιr'ιn oĝludur. Gerni kabilesindendir. Keko Hüseyin'in oĝullarιndan Filik Akın, kendisinden Aĝze çayιrιnι isteyen Mustafa Bey'e karşι çιkmιştιr. Mustafa Paşa Kιzιlkale köyünde Çayιra Gevre ve Çayιra Camuşan arazilerinin sahiplerini baskιyla Göçe zorlayarak arazilerine el koymuş, - arazi sahipleri önce Maraş'a oradan da Kadirli'ye göçmüşler-aynι uygulamayι Dipsizgöl köyünde de yapmιş ancak, Filik Ali'nin direnisiyle karşιlaşmιş, aralarιnda tartιşmalar yaşanmιştιr .


FILIK ALI






[1] II. Abdulhamit, "Rumeli'de ve bilhassa Anadolu'da Türk unsurunu kuvvetlendirmek ve herşeyden evvel Kürtleri yoĝurup kendimize mal etmek şarttιr" diyordu. Bak: Ali Kendav, Koçgirililer, Gün Yayιncιlιk, İstanbul, 2004, s. 41.

[1] Dr Vet. M. Nuri Dersimi, Kürdistan Tarihinde Dersim, Zel Yayιncιlιk, 1994, İstanbul, s. 183.

Filik Akın, o dönemde kardeşlerini askere göndermez. Sadece Hasan askere gider ve o da Savaşta ölür.

Mahmut Bey Kιzιlkale köyünde konak inşaa ederken Mustafa Bey çevre köylere yardιm için çaĝrι yapmιş, Filik Akın bu çaĝrιya uyarak kaĝnιlarla taş taşιma işine katιlmιştιr.
Mustafa Bey'le arasι iyi olmayan Filik Ali'nin, onun oĝullarι Alişan ve Haydar Beylerle tam bir dayanιşma içinde olduğunu görüyoruz. Baba tarafιndan Filik Ali'ye, anne tarafιndan da Mustafa Bey'e akraba olan HB, Mustafa Paşa-Filik Akın çatιşmasιnι anlatιrken 'bana ilginç gelen Koçgiri'de Filik Akın, Alişan beylerle birlikte olmuştur' diyordu. Onun bu anlamlι vurgusu aslιnda hem Filik Akın hem de Alişan beylerin kişiliklerini, duygu ve düşüncelerini de içinde barιndιrιyor. Öyle ki, onlarιn kişiliklerinde Koçgiri, kendi kimliĝini özgürce yaşama adιna, diğer çelişkilerin bir kenara bιrakιlarak bir araya gelinebileceĝini, kanιtlamιştιr.

Mustafa Bey'in ölümünden sonra oĝullarι Alişan ve Haydar beyler aşiret reisliĝini devralιrlar. 1908 yιlιnda İkinci Meşrutiyet'in ilanιyla birlikte İstanbul'da bulunan Kürt aydιnlarι örgütlenmeye başlarlar. Alişan ve Haydar beylerde onlarla ilişkidedirler.






30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Mütarekesi ile Osmanlι Devleti ordularιnι daĝιtmayι da kabul etmiş, böylece bünyesinde bulunan halklar kendi kaderlerini tayin etme durumu ve olanaĝι ile karşι karşιya gelmişlerdi. Ekim 1918'de Nuri Dersimi Örgütlenme çalιşmalarιnda bulunmak üzere Koçgiri'ye gelir. Nuri Dersimi, Alişer, Alişan ve Haydar beyler Seyit Rιza ile baĝlantιlι olarak Örgütlenme çalιşmalarι yaparlar. Ocak 1920 'de Kangal ilçesi Yellice nahiyesinde bulunan Hüseyin Abdal Tekkesi'nde bir toplantι düzenlenir ve bu toplantιda Diyarbekir, Van, Bitlis, Elaziz, Dersim ve Koçgiri bölgelerini kapsayan baĝιmsιz bir Kürdistan kurmak için silahlι mücadeleye başlanmasι kararι alιnιr. [3]






Diğer yandan, Mustafa Kemal'de Anadoluya geçmiştir (19 Mayιs 1919). İttihat Terakki'cilerin [4] Turancιlιĝιnι, mevcut şartlar karşιsιnda Türkçülüĝe indirgeyen, Mustafa Kemal ve arkadaşlarι, Osmanlι Devleti'nden geriye kalan topraklar üzerinde yeni bir Türk Devleti kurmaya çalιşmaktadιrlar. Bu çalιsmalarι sιrasιnda Kürtlerin bir kιsmι O'nunla işbirliĝine gitmiş, bir kιsmι da Dersim ve Koçgiri'de olduğu gibi Baĝιmsιz Kürdistan'dan yana tavιr koymuştur.

Ve sonuçta Koçgiri Kürt Baĝιmsιzlιk Savaşι, beklenmeyen gelişmeler nedeniyle öngörülenden önce, Temmuz 1920'de fiilen başlamιştιr.


Ankara'daki Meclis Hükümeti'nin kurduĝu Merkez Ordusu ve Eşkiya Topal Osman çetesinden Oluşan Türk Silahlı Kuvvetleri ile Koçgiri-Dersim silahlι kuvvetleri arasιnda ŞİDDETLİ çatιşmalar yaşanιr.

Bu çarpιşmalarda Koçgirili Filik Ali'yi kuzeydeki-Bağlama Bölgesindeki Kürt silahlι kuvvetlerinin komutanι olarak görüyoruz. Emekli Albay Rahmi Apak ve Nuri Dersimi'nin Türk Harp Tarih Encümeni notlarιna dayanarak verdikleri bilgilere göre: Koçgiri Kuvvetleri'nin 1. dereceden komutanlarι Haydar, Mahmut, Alişan, Naki, Azamet, Kör Rιfat ve Zalim Çavuş, 2. dereceden komutanlarι ise Alişanbeyzade Mahmut, Baytar Nuri, Filik Akın, Azamet Bey, Polis Munzur, Eczacι Halil ve Ovacιk aşiret reisleri'dir. Aynι Kaynak, Filik Ali'nin Bağlama daĝlarιnda bulunan 85 kişilik Kürt silahlι kuvvetlerine komuta ettiğini de belirtiyor.

[1] Bak.: N. Dersimi, age, s. 88.

[1] ittihat ve Terakki yönetimince çιkartιlan Tehcir Yasasι'nιn 12. maddesi şöyleydi: 'Kürtler ufak ufak kafilelere ayrιlιp silahlardan arιndιrιlarak değişik bölgelere Gönderilecek ve orada genel nüfusun yüzde beşini geçmeyecektir. Ayrιntιlar için Bak.: A. Kendav, age, s.104.


Kendisi de savaşιn komutanlarιndan olan Nuri Dersimi 'Kuzey'de Filik Ali ve Paşa beylerle Türk kuvvetleri arasιnda zor savaşlar yapιldιĝιnι belirtir. [6]

Diger Koçgirililer gibi Filik Akın de yalnιz değil, diğer aile fertleri ile birlikte bu savaşιn içindedir. : Kendisi kuzeyde-Bağlama bölgesinde savaşιrken oĝullarιndan Hüseyin ve kardeşi İzzet'te Çengelli daĝlarιnda savaşmaktadιr. Buradaki çatιşmalarda oğlu Hüseyin şehit olur. Bir akrabalarι onun vuruluşunu şöyle anlatιyor: "Hüseyin çarpιşmada vurulduĝunda yanιnda amcasι İzzet ve Ezeler'den Gazi varmιş. İzzet şöyle anlatιyor; - Çengelli daĝιna yakιn bir mevkide çatιşmaya girdik. Akşam üstüydü, her birimiz bir taşιn arkasιnda mevzilendik. Hüseyin ile aramιzdaki mesafe beşyüz metre kadar vardι. Hüseyin vuruldu ve o esnada karşι taraftakiler Hüseyin'in cesedinin üzerine gelmeye çalιştιlar. Maksatlarι üzerindeki cephaneyi almaktι. Biz ateşle karşιlιk verince geri çekilmek zorunda kaldιlar. Karanlιk çökünce Gaziyle beraber Hüseyin'in cesedini çatιşma bölgesinden uzaklaştιrdιk. Çengelli daĝιnι aşarak Elmaseksi köyünde toprağa verdik ve tekrar Çengelli'ye çιktιk ... "

Nurettin Paşa'nιn 30 Mayιs 1921 tarihli raporunda Filik Ali'nin babasι ve üç kardeşi ile bir oğlunun ele geçirildiĝi yazmaktadιr.
1 - N. Dersimi, age, s.108, 2 - Rahmi Apak, T.C. Başkanlιĝι Genelkurmay Harp Tarihi Dairesi Resmi Yayιnlarι, Seri No 1/Türk İstiklal Harbi, 6. Cilt / İç Ayaklanmalar, 1919-1921 / Genelkurmay Basιmevi 1964'den aktaran Komal, Koçgiri Halk Hareketi 1919-1921, 4.Basιm, İstanbul, 1992 s. 91 vd

[1] N. Dersimi, age, s. 102.

[1] Bak.: 1 - Baki Öz, Belgelerle Koçgiri Olayι, İstanbul, s. Yayιnlarι miyim 286., 2 - A. Kendav, age, s.69,

3 - N. Dersimi, age.

Koçgiri'nin onu yanιnda yaşanan ŞİDDETLİ çatιşmalar sonucu Kürt kuvvetleri-içten aldιĝι darbelerin de önemli katkιsιyla-yenilir. [8]

Tüm savaş boyunca Nurettin Paşa [9] ve Eşkıya Topal Osman komutasιndaki Türk kuvvetleri Koçgiri'de tam bir kιyιm yapar, vahşetin her türlüsünü uygular. [10]

Sivas'ta kurulan Sιkιyönetim Divan-ι Harbi'nde yargιlanan binlerce kişi arasιnda Filik Ali'nin Eşi Male'de vardιr. Kιzιlkale köyünden Mahmut Bey'in kιzι eter olayι şöyle anlatιyor.: "Bütün beyler tayfasιnιn eşleri, çocuklarι tutuklandι. Içinizde Filik Ali'nin Eşi kimdir, iki adιm öne çιksιn dediler. Erkek, - Benim dedi. Bu esnada sorgulayan rütbeli kişi Male'ye hakarette bulundu. Bunu gören kardeşim Rüstem dayanamadι ve - Efendi, efendi. Kadιna hakaret edilmez.

 
Filik Ali'nin oğlu Hüseyin

dedi.Rüstem o zamanlar 13 yaşιndaydι. ".

Yargιlamalar sonucu yüzden fazla kişi idama, birçok kişi de çeşitli cezalara çarptιrιlιr. Mustafa Kemal'in istemi üzerine Alişer ve Nuri Dersimi dιşιndakiler af edilir. Birçok kişi batι illerine sürgüne gönderilir.

Kemalist rejimin daha sonraki uygulamalarιnιn da onu defasιnda teyit ettiği üzere, uygulanan vahşet, Kitlesel kιyιm ve sürgünler Koçgiri'nin haklιlιlιĝιnι acι bir þekilde kanιtlamιştιr.

Gerek resmi tarih tezi savunucularι gerekse de resmi ideolojinin sindirdiĝi ve asimile ettiği kiþilerin isyan, olay vb. kavramlarla özünden saptιrmaya çalιştιklarι, Koçgiri Kürt Baĝιmsιzlιk Savaşι hakkιnda eski TC Cumhurbaşkanι Celal Bayar (!) 'Ιn şu sözlerini hatιrlatmakta yarar var: "Dersim isyanι, tamamen Kürtlerin siyasi düşünceleridir. Bunlar ne anarşittir, ne şudur, ne budur. Bunlar dogrudan doĝruya müstakil bir Kürt hükümetini kurmak istiyorlardι ... Dersimliler'in Kürtlük hesabιna en idealistleri Koçgiri'de toplandιlar, Teşkilat yaptιlar. Sivil, asker bütün kuvvetleri ile oraya toplandιlar. Orada mühim bir kuvvet teşekkül etti.Koçgiri 'de isyan çιktι ... Koçgiri bence diğer isyanlarιn hepsinden mühimdir ... Koçgiri'de çok mühim muharebeler oldu. Iki taraftan da çok telefat verildi ... bölgede tam bir tenkil hareketi başladι. "(A. Kendav, age, s. 103 vd.). Kendini Türk sanan-sandιrιlan Kürtler'in dikkatine sunulur.
[1] Nurettin Paşa, 'asi köylerini daĝιtmak, bunlarι Anadolu'nun başka bölgelerine yer yer serpiştirmek ve Türklerin arasιna yerleştirmek, kendilerine Türk olduklarιnι aşιlamak' fikrini savunuyordu. Kenan Esengin, Milli mücadelede İç Ayaklanmalar, den aktaran A. Kendav, yaş, 81 sn. Dipnot 1 ve 4'ile karşιlaştιrιnιz.
[1] Bak.: 1 - N. Dersimi, age, 2 - A. Kendav, yaş, 3-B. Öz, yaş, 4-Komal, yaş, 5 - Ebubekir Hazιm Tepeyran, Kurtuluş Savaşι Anιlarι, Çağdaş Yayιnlarι, İstanbul, 1982. 6 - Evin Çiçek, Koçgiri Ulusal Kurtuluş Hareketi, Apec Yayιnlarι, 1. Baskι, Stockholm 1999 ve Koçgiri'yi yaşayanlar Anlatιyor, 7 - Abdurrahman Aslan, TBMM Gizli Celse Zabιtlarι, Cilt 2, 8 - Faik Bulut, Belgelerle Dersim Raporlarι, Yön Yayιncιlιk, 1992.
[1] Uygulamalarιn ideolojik boyutunu göstermesi bakιmιndan İsmet İnönü ve dönemin Adalet Bakanι Mahmut Esat Bozkurt'un şu sözleri belirteç niteliĝindedir.:
-İsmet İnönü: "... Bu ülkede Türk ulusu etnik ve ιrksal haklar talep etmek hakkιna sahiptir. Başka hiç kimsenin böyle bir hakkι yoktur ... "(31 Ağustos 1930 tarihli Milliyet Gazetesi).
- Mahmut Esat Bozkurt: "... Türk, bu Ülkenin yegane efendisi, yegane sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanlarιn bu memlekette bir tek haklarι vardιr; hakkι hizmetçi olma, köle olma hakkι! Dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler. "(19 Eylül 1930 tarihli Milliyet Gazetesi). Bak.: A. Kendav, age, s.118 vd. 1., 4. ve 9. dipnotlarla karşιlaştιrιnιz.
Daha sonralarι Filik Akın de yakalanιr. Yakalandιĝιnι duyan yeğeni Dursun Zara'ya gider. Filik Ali'nin ayaklarιna gürzler baĝlι vaziyette götürüldüĝünü görünce orada kriz geçirir ve ölür. Filik Akın ise Zara beylerinin araya girmesiyle sonuçta serbest bιrakιlιr.
Savaş sonrasι köylerine dönebilen Koçgirililer yakιlιp yιkιlan evlerini yeniden yapmaya başlarlar. Filik Akın, önce bir müddet Sandal köyünde kalιr. Sonra tekrar Dipsizgöl köyüne döner. Kardeşleri Halil ve İlyas arazi ve ev yeri verir. Hayatιnι Dipsizgöl'de sürdürür. 1940'lara doğru orda ölüyor.
Koçgiri, Dersim, Aĝrι ve diğerleri. Tarih derslerle dolu, günü anlamanιn, yarιnι görebilmenin anahtarι. Biz, Koçgirili önderlerden Filik Ali'nin şahsιnda, bir kez daha bu anahtarι işaret etmeye çalιştιk.






Son söz yerine:

"Pir Sultan im, em koç bikin

Ji deste Pîr Bade vexwin,
Ji minkûran dûr bikevin,
İnkar Rojek parce dibe. "[12]
Ali Kendav, Haziran 2008

KAYNAKLAR
I-Sözlü Kaynaklar: ...
II-Yazιlι Kaynaklar:
1 - Ali Kendav, Koçgirililer, Gün Yayιncιlιk, 2004, İstanbul.
2 - Dr Vet. M. Nuri Dersimi, Kürdistan Tarihinde Dersim, Zel Yayιncιlιk, 1994, İstanbul.
3 - Rahmi Apak, T.C. Başkanlιĝι Genelkurmay Harp Tarihi Dairesi Resmi Yayιnlarι, Seri No.1 / Türk İstiklal Harbi, 6. Cilt / İç Ayaklanmalar, 1919-1921, 1964, Genelkurmay Basιmevi, Ankara ..
4 - Komal, Koçgiri Halk Hareketi, 1919-1921, 4. Basιm 1992, İstanbul.
5 - Baki Öz, Belgelerle Koçgiri Olayι, Can Yayιnlarι, 1999, İstanbul.
6 - Kenan Esengin, Milli mücadelede İç Ayaklanmalar, Aĝrι Yayιnlarι, 1982, İstanbul.
7 - Ebubekir Hazιm Tepeyran, Kurtuluş Savaşι Anιlarι, Çağdaş Yayιnlarι, 1982, İstanbul.
8 - Evin Çiçek, Koçgiri Ulusal Kurtuluş Hareketi, Apec Yayιnlarι, 1.Baskι 1999, Stokholm ve Koçgiriyi yaşayanlar Anlatιyor-Röportaj.
9 - Faik Bulut, Belgelerle Dersim Raporlarι, Yön Yayιncιlιk, 1992, İstanbul.
10 - Zeynel Abidin, areketiHHHH Pir Sultan Evdal im Ez bi Peyman im, Kani, 2003, Berlin.
[1] II. Abdulhamit, "Rumeli'de ve bilhassa Anadolu'da Türk unsurunu kuvvetlendirmek ve herşeyden evvel Kürtleri yoĝurup kendimize mal etmek şarttιr" diyordu. Bak: Ali Kendav, Koçgirililer, Gün Yayιncιlιk, İstanbul, 2004, s. 41.
[2] Dr Vet. M. Nuri Dersimi, Kürdistan Tarihinde Dersim, Zel Yayιncιlιk, 1994, İstanbul, s. 183.
[3] Bak.: N. Dersimi, age, s. 88.
[4] ittihat ve Terakki yönetimince çιkartιlan Tehcir Yasasι'nιn 12. maddesi şöyleydi: 'Kürtler ufak ufak kafilelere ayrιlιp silahlardan arιndιrιlarak değişik bölgelere Gönderilecek ve orada genel nüfusun yüzde beşini geçmeyecektir. Ayrιntιlar için Bak.: A. Kendav, age, s.104.
[5] 1 - N. Dersimi, age, s.108, 2 - Rahmi Apak, TC Başkanlιĝι Genelkurmay Harp Tarihi Dairesi Resmi Yayιnlarι, Seri No 1/Türk İstiklal Harbi, 6. Cilt / İç Ayaklanmalar, 1919-1921 / Genelkurmay Basιmevi 1964'den aktaran Komal, Koçgiri Halk Hareketi 1919-1921, 4.Basιm, İstanbul, 1992 s. 91 vd.
[6] N. Dersimi, age, s. 102.
[7] Bak.: 1 - Baki Öz, Belgelerle Koçgiri Olayι, İstanbul, s. Yayιnlarι miyim 286., 2 - A. Kendav, age, s.69,
3 - N. Dersimi, age.
[8] Gerek resmi tarih tezi savunucularι gerekse de resmi ideolojinin sindirdiĝi ve asimile ettiği kiþilerin isyan, olay vb. kavramlarla özünden saptιrmaya çalιştιklarι, Koçgiri Kürt Baĝιmsιzlιk Savaşι hakkιnda eski TC Cumhurbaşkanι Celal Bayar (!) 'Ιn şu sözlerini hatιrlatmakta yarar var: "Dersim isyanι, tamamen Kürtlerin siyasi düşünceleridir. Bunlar ne anarşittir, ne şudur, ne budur. Bunlar dogrudan doĝruya müstakil bir Kürt hükümetini kurmak istiyorlardι ... Dersimliler'in Kürtlük hesabιna en idealistleri Koçgiri'de toplandιlar, Teşkilat yaptιlar. Sivil, asker bütün kuvvetleri ile oraya toplandιlar. Orada mühim bir kuvvet teşekkül etti.Koçgiri 'de isyan çιktι ... Koçgiri bence diğer isyanlarιn hepsinden mühimdir ... Koçgiri'de çok mühim muharebeler oldu. Iki taraftan da çok telefat verildi ... bölgede tam bir tenkil hareketi başladι. "(A. Kendav, age, s. 103 vd.). Kendini Türk sanan-sandιrιlan Kürtler'in dikkatine sunulur.
[9] Nurettin Paşa, 'asi köylerini daĝιtmak, bunlarι Anadolu'nun başka bölgelerine yer yer serpiştirmek ve Türklerin arasιna yerleştirmek, kendilerine Türk olduklarιnι aşιlamak' fikrini savunuyordu. Kenan Esengin, Milli mücadelede İç Ayaklanmalar, den aktaran A. Kendav, yaş, 81 sn. Dipnot 1 ve 4'ile karşιlaştιrιnιz.
[10] Bak.: 1 - N. Dersimi, age, 2 - A. Kendav, yaş, 3-B. Öz, yaş, 4-Komal, yaş, 5 - Ebubekir Hazιm Tepeyran, Kurtuluş Savaşι Anιlarι, Çağdaş Yayιnlarι, İstanbul, 1982. 6 - Evin Çiçek, Koçgiri Ulusal Kurtuluş Hareketi, Apec Yayιnlarι, 1. Baskι, Stockholm 1999 ve Koçgiri'yi yaşayanlar Anlatιyor, 7 - Abdurrahman Aslan, TBMM Gizli Celse Zabιtlarι, Cilt 2, 8 - Faik Bulut, Belgelerle Dersim Raporlarι, Yön Yayιncιlιk, 1992.
[11] Uygulamalarιn ideolojik boyutunu göstermesi bakιmιndan İsmet İnönü ve dönemin Adalet Bakanι Mahmut Esat Bozkurt'un şu sözleri belirteç niteliĝindedir.:
-İsmet İnönü: "... Bu ülkede Türk ulusu etnik ve ιrksal haklar talep etmek hakkιna sahiptir. Başka hiç kimsenin böyle bir hakkι yoktur ... "(31 Ağustos 1930 tarihli Milliyet Gazetesi).
- Mahmut Esat Bozkurt: "... Türk, bu Ülkenin yegane efendisi, yegane sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanlarιn bu memlekette bir tek haklarι vardιr; hakkι hizmetçi olma, köle olma hakkι! Dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler. "(19 Eylül 1930 tarihli Milliyet Gazetesi). Bak.: A. Kendav, age, s.118 vd. 1., 4. ve 9. dipnotlarla karşιlaştιrιnιz.
[12] Pir Sultan Evdal im Ez bi Peyman im, Werger û Berhevkirin: Zeynel Abidin, Kani, 2003 Berlin, s. 20.
Pir Sultan Evdal im Ez bi Peyman im, Werger û Berhevkirin: Zeynel Abidin, Kani, 2003 Berlin, s. 20.
Kaynak: ALİ KENDAV izinsiz kopyalanamaz!



SEVGİLİ ALİ KENDAV SİZDEN İZİN Alıp YAYINLIYORUM ..
 
BENDE KOÇGİRİLİYİM VE DOGRULUĞUNA İnandığım BİLGİLERİ Yayınlama ve Kaynak göstermeye YETKİLİYİM SAYGILAR ..

8 Şubat 2010 Pazartesi

Türkiye’de dindarlık yüksek, hoşgörü az

Türkiye’de dindarlık yüksek, hoşgörü az



Türkiye’de dindarlık yüksek, hoşgörü az

45 ülkede aynı zamanda hazırlanan 'Dindarlık Raporu'na göre Türkiye'de dindarlık diğer ülkelere göre daha yüksek. Dikkat çekici bir sonuç ise son yıllarda laik kesimin kendisini daha fazla baskı altında hissediyor oluşu.

***



NE KADAR DİNDARIZ?

Araştırmaya katılanların yüzde 16’sını kendisini son derece dindar, yüzde 39’u oldukça dindar, yüzde 32’si de biraz dindar olarak nitelendiriyor. Dindar olamadığını söyleyenlerin oranı ise yüzde 7 düzeyinde.



Bu konuda sorulan ikinci bir soru da insanların dini vecibelerini yerine getirip getirmediği yönünde oldu. Katılımcıların yüzde 47’si yani yaklaşık yarısı kendisini hem dini vecibelerini yerine getiren hem de dindar bir olarak tanımlarken, yüzde 20’si dini vecibelerini yerine getirememesine rağmen kutsal değerlere ilgi duyduğunu belirtti. Katılımcılardan sadece yüzde 4’ü sorulan soruya olumsuz yanıt verdi.




Sonuçları değerlendiren Ali Çarkoğlu ve Ersin Kalaycı, kendisini dindar olarak kabul edenlerin sayısının yüksek olmasına rağmen, ibadet etme alışkanlıklarının belirtilenden daha az olabileceğini vurguladı.



Araştırmaya katılanlara sorulan bir başka soru da temel doğruların bir çok dinde mevcut olup olmayacağı yönünde oldu. Katılımcıların yüzde 60’ı sadece tek bir dinin gerçek olduğunu söylerken, yüzde 34’ü farklı dinlerde temel doğruların olabileceğini belirtti. Dinsel öğretilerde çok az gerçek payı olduğunu düşünenlerin oranı yüzde 6’da kaldı.




Araştırmanın yapıldığı diğer ülkelerin 2008 sonuçları henüz yayınlanmadığı için 1998 yılının sonuçları ile karşılaştırma yapılan rapora göre sadece tek bir dinin gerçek olduğu görüşü sadece Türkiye’de yüzde 50’nin üzerinde çıktı. Güney Kıbrıs, Filipinler, İsrail ve Portekiz’de bu oran yüzde 40-50 arasında olurken, özellikle Batı Avrupa ülkelerinde bu oran yüzde 20’lerin altında tespit edildi.



HOŞGÖRÜ AZ

Türkiye’de yapılan pek çok araştırmada insanlar kendilerini hoşgörülü olarak kabul ediyor. Ancak pratik yaşamda verilen örneklerde bu oranın düştüğü görülüyor. Benzer veriler, bu raporda da yer alıyor.



Katılımcılara “Sizden farklı bir dine mensup olan veya din hakkındaki gorusleri sizden farklı olan birisinin seçimlerde oy vermeyi dusunduğunuz siyasal parti listesinden aday olmasını kabul eder miydiniz?” sorusuna olumlu cevap veren oranı yüzde 47’de kalırken, katılımcıların yüzde 37’si kesinlikle bunu kabul etmeyeceklerini belirttiler.



Bu konuda sorulan bir başka soru da “Kamuya acık toplantılar duzenleyerek fikirlerini acıklamalarına izin verilmeli mi?” oldu. Katılımcıların sadece yüzde 35’i bu soruya evet derken, hayır diyenlerin oranı yüzde 59 oldu. Olumsuz görüş bildirenlerin yüzde 36’sı “kesinlikle izin verilmemeli” dedi.



Hoşgörü konusunda sorulan son soru ise “farklı dini görüşteki kişilerin kendi görüşlerini anlatan kitaplar yayınlamalarına izin verilmeli mi?”ydi. Bu soruya da katılımcıların yüzde 38’e “evet” derken, yüzde 21’i “verilmemeli”, yüzde 33’ü ise “kesinlikle verilmemeli” dedi.








DİNDARLARA BASKI AZALDI

Son yıllarda türban tartışması ve mahalle baskısı gibi konular Türkiye gündemini çok sık meşgul ediyor. Raporda bu konularda da ilginç saptamalar yer alıyor.



Devlet memurlarının ve öğrencilerin başlarını örtmesine izin verilmelidir diyenlerin oranında 1999’dan 2009’a kadar geçen sürede hafif de olsa bir azalma görünüyor. 1999’da bu konuda olumlu görüş bildirenlerin oranı yüzde 75 civarındayken 10 yıl sonra bu oran yüzde 70 oranına düşmüş. Türban takılmasına “hayır” diyenlerin oranı ise yüzde 16-17 düzeyinden yüzde 23-24'e yükselmiş.



Araştırmanın en çarpıcı sonuçlarından bir ise dindarlara yönelik baskı olup olmadığı konusunda. “İnsanlar Müslümanlığın gereği olan ibadetlerini serbestce yerine getirebiliyorlar mı?” sorusuna, AKP’nin iktidara gelmesinden hemen önce 2002 yılında yüzde 63 evet, yüzde 34 hayır denilirken, 2009’da evet diyenlerin oranı yüzde 78’e çıkmış, hayır diyenlerse yüzde 19’a gerilemiş görünüyor.



Benzer bir şekilde “Turkiye’de dindar insanlara baskı yapılıyor mu?” sorusuna "hayır" diyenlerin oranı 2002’de yüzde 56 iken bugün yüzde 71 düzeyinde. Karşıt görüşü savunanların oranı ise yüzde 40’tan yüzde 24’e geriledi.



Son 7 yılda dinin yaşanmasında bir rahatlama olduğu görüşü ağırlık kazanırken, araştırma sonuçları benzer bir durumun laik kesimler için de söz konusu olduğunu gösteriyor.



2006 yılında laik kesimden insanların hayatlarını serbestçe yaşabildiklerini düşünenenlerin oranı yüzde 79 iken bugün oran yüzde 86’a çıkmış durumda.

TÜRBAN VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ EN BÜYÜK SORUNLAR

Peki hem dindar hem de laik kesim hangi konularda baskı gördüğünü düşünüyor? Dindar insanların yarıdan fazlası baskı örneği olarak türban konusunu gösteriyor. Bu oran 2002’de yüzde 68 iken bugün yüzde 59. İbadet özgürlüğünün engellendiğini düşünenlerin oranı yüzde 7 düzeyindeyken, İmam-hatip Liselerinin statüsü ve ordu baskısı ise yüzde 5’in altında görünüyor.



Laik kesimin en önemli sıkıntısı ise ibadet baskısı. 2006 yılında kendisini laik olarak tanımlayanların yüzde 14’ü ibadet baskısı gördüğünü söylerken bugün sayı iki katına çıkarak yüzde 28’e oldu. Benzer bir biçimde ifade özgürlüğü konusunda sıkıntı yaşadığını belirtenlerin sayısı yüzde 8’den yüzde 20’ye çıkmış durumda.



http://www.ntvmsnbc.com/id/25022161/



Türkiye’de dindarlık yüksek, hoşgörü az


8.2.2010

Türkiye’de dindarlık yüksek, hoşgörü az

45 ülkede aynı zamanda hazırlanan 'Dindarlık Raporu'na göre Türkiye'de dindarlık diğer ülkelere göre daha yüksek. Dikkat çekici bir sonuç ise son yıllarda laik kesimin kendisini daha fazla baskı altında hissediyor oluşu.

***



NE KADAR DİNDARIZ?

Araştırmaya katılanların yüzde 16’sını kendisini son derece dindar, yüzde 39’u oldukça dindar, yüzde 32’si de biraz dindar olarak nitelendiriyor. Dindar olamadığını söyleyenlerin oranı ise yüzde 7 düzeyinde.













Bu konuda sorulan ikinci bir soru da insanların dini vecibelerini yerine getirip getirmediği yönünde oldu. Katılımcıların yüzde 47’si yani yaklaşık yarısı kendisini hem dini vecibelerini yerine getiren hem de dindar bir olarak tanımlarken, yüzde 20’si dini vecibelerini yerine getirememesine rağmen kutsal değerlere ilgi duyduğunu belirtti. Katılımcılardan sadece yüzde 4’ü sorulan soruya olumsuz yanıt verdi.





















Sonuçları değerlendiren Ali Çarkoğlu ve Ersin Kalaycı, kendisini dindar olarak kabul edenlerin sayısının yüksek olmasına rağmen, ibadet etme alışkanlıklarının belirtilenden daha az olabileceğini vurguladı.



Araştırmaya katılanlara sorulan bir başka soru da temel doğruların bir çok dinde mevcut olup olmayacağı yönünde oldu. Katılımcıların yüzde 60’ı sadece tek bir dinin gerçek olduğunu söylerken, yüzde 34’ü farklı dinlerde temel doğruların olabileceğini belirtti. Dinsel öğretilerde çok az gerçek payı olduğunu düşünenlerin oranı yüzde 6’da kaldı.

























Araştırmanın yapıldığı diğer ülkelerin 2008 sonuçları henüz yayınlanmadığı için 1998 yılının sonuçları ile karşılaştırma yapılan rapora göre sadece tek bir dinin gerçek olduğu görüşü sadece Türkiye’de yüzde 50’nin üzerinde çıktı. Güney Kıbrıs, Filipinler, İsrail ve Portekiz’de bu oran yüzde 40-50 arasında olurken, özellikle Batı Avrupa ülkelerinde bu oran yüzde 20’lerin altında tespit edildi.



HOŞGÖRÜ AZ

Türkiye’de yapılan pek çok araştırmada insanlar kendilerini hoşgörülü olarak kabul ediyor. Ancak pratik yaşamda verilen örneklerde bu oranın düştüğü görülüyor. Benzer veriler, bu raporda da yer alıyor.



Katılımcılara “Sizden farklı bir dine mensup olan veya din hakkındaki gorusleri sizden farklı olan birisinin seçimlerde oy vermeyi dusunduğunuz siyasal parti listesinden aday olmasını kabul eder miydiniz?” sorusuna olumlu cevap veren oranı yüzde 47’de kalırken, katılımcıların yüzde 37’si kesinlikle bunu kabul etmeyeceklerini belirttiler.



Bu konuda sorulan bir başka soru da “Kamuya acık toplantılar duzenleyerek fikirlerini acıklamalarına izin verilmeli mi?” oldu. Katılımcıların sadece yüzde 35’i bu soruya evet derken, hayır diyenlerin oranı yüzde 59 oldu. Olumsuz görüş bildirenlerin yüzde 36’sı “kesinlikle izin verilmemeli” dedi.



Hoşgörü konusunda sorulan son soru ise “farklı dini görüşteki kişilerin kendi görüşlerini anlatan kitaplar yayınlamalarına izin verilmeli mi?”ydi. Bu soruya da katılımcıların yüzde 38’e “evet” derken, yüzde 21’i “verilmemeli”, yüzde 33’ü ise “kesinlikle verilmemeli” dedi.



































DİNDARLARA BASKI AZALDI

Son yıllarda türban tartışması ve mahalle baskısı gibi konular Türkiye gündemini çok sık meşgul ediyor. Raporda bu konularda da ilginç saptamalar yer alıyor.



Devlet memurlarının ve öğrencilerin başlarını örtmesine izin verilmelidir diyenlerin oranında 1999’dan 2009’a kadar geçen sürede hafif de olsa bir azalma görünüyor. 1999’da bu konuda olumlu görüş bildirenlerin oranı yüzde 75 civarındayken 10 yıl sonra bu oran yüzde 70 oranına düşmüş. Türban takılmasına “hayır” diyenlerin oranı ise yüzde 16-17 düzeyinden yüzde 23-24'e yükselmiş.



























Araştırmanın en çarpıcı sonuçlarından bir ise dindarlara yönelik baskı olup olmadığı konusunda. “İnsanlar Müslümanlığın gereği olan ibadetlerini serbestce yerine getirebiliyorlar mı?” sorusuna, AKP’nin iktidara gelmesinden hemen önce 2002 yılında yüzde 63 evet, yüzde 34 hayır denilirken, 2009’da evet diyenlerin oranı yüzde 78’e çıkmış, hayır diyenlerse yüzde 19’a gerilemiş görünüyor.



Benzer bir şekilde “Turkiye’de dindar insanlara baskı yapılıyor mu?” sorusuna "hayır" diyenlerin oranı 2002’de yüzde 56 iken bugün yüzde 71 düzeyinde. Karşıt görüşü savunanların oranı ise yüzde 40’tan yüzde 24’e geriledi.

























Son 7 yılda dinin yaşanmasında bir rahatlama olduğu görüşü ağırlık kazanırken, araştırma sonuçları benzer bir durumun laik kesimler için de söz konusu olduğunu gösteriyor.



2006 yılında laik kesimden insanların hayatlarını serbestçe yaşabildiklerini düşünenenlerin oranı yüzde 79 iken bugün oran yüzde 86’a çıkmış durumda.











TÜRBAN VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ EN BÜYÜK SORUNLAR

Peki hem dindar hem de laik kesim hangi konularda baskı gördüğünü düşünüyor? Dindar insanların yarıdan fazlası baskı örneği olarak türban konusunu gösteriyor. Bu oran 2002’de yüzde 68 iken bugün yüzde 59. İbadet özgürlüğünün engellendiğini düşünenlerin oranı yüzde 7 düzeyindeyken, İmam-hatip Liselerinin statüsü ve ordu baskısı ise yüzde 5’in altında görünüyor.



Laik kesimin en önemli sıkıntısı ise ibadet baskısı. 2006 yılında kendisini laik olarak tanımlayanların yüzde 14’ü ibadet baskısı gördüğünü söylerken bugün sayı iki katına çıkarak yüzde 28’e oldu. Benzer bir biçimde ifade özgürlüğü konusunda sıkıntı yaşadığını belirtenlerin sayısı yüzde 8’den yüzde 20’ye çıkmış durumda.





Türkiye’de dindarlık yüksek, hoşgörü az


8.2.2010

Türkiye’de dindarlık yüksek, hoşgörü az

45 ülkede aynı zamanda hazırlanan 'Dindarlık Raporu'na göre Türkiye'de dindarlık diğer ülkelere göre daha yüksek. Dikkat çekici bir sonuç ise son yıllarda laik kesimin kendisini daha fazla baskı altında hissediyor oluşu.

***



NE KADAR DİNDARIZ?

Araştırmaya katılanların yüzde 16’sını kendisini son derece dindar, yüzde 39’u oldukça dindar, yüzde 32’si de biraz dindar olarak nitelendiriyor. Dindar olamadığını söyleyenlerin oranı ise yüzde 7 düzeyinde.













Bu konuda sorulan ikinci bir soru da insanların dini vecibelerini yerine getirip getirmediği yönünde oldu. Katılımcıların yüzde 47’si yani yaklaşık yarısı kendisini hem dini vecibelerini yerine getiren hem de dindar bir olarak tanımlarken, yüzde 20’si dini vecibelerini yerine getirememesine rağmen kutsal değerlere ilgi duyduğunu belirtti. Katılımcılardan sadece yüzde 4’ü sorulan soruya olumsuz yanıt verdi.





















Sonuçları değerlendiren Ali Çarkoğlu ve Ersin Kalaycı, kendisini dindar olarak kabul edenlerin sayısının yüksek olmasına rağmen, ibadet etme alışkanlıklarının belirtilenden daha az olabileceğini vurguladı.



Araştırmaya katılanlara sorulan bir başka soru da temel doğruların bir çok dinde mevcut olup olmayacağı yönünde oldu. Katılımcıların yüzde 60’ı sadece tek bir dinin gerçek olduğunu söylerken, yüzde 34’ü farklı dinlerde temel doğruların olabileceğini belirtti. Dinsel öğretilerde çok az gerçek payı olduğunu düşünenlerin oranı yüzde 6’da kaldı.

























Araştırmanın yapıldığı diğer ülkelerin 2008 sonuçları henüz yayınlanmadığı için 1998 yılının sonuçları ile karşılaştırma yapılan rapora göre sadece tek bir dinin gerçek olduğu görüşü sadece Türkiye’de yüzde 50’nin üzerinde çıktı. Güney Kıbrıs, Filipinler, İsrail ve Portekiz’de bu oran yüzde 40-50 arasında olurken, özellikle Batı Avrupa ülkelerinde bu oran yüzde 20’lerin altında tespit edildi.



HOŞGÖRÜ AZ

Türkiye’de yapılan pek çok araştırmada insanlar kendilerini hoşgörülü olarak kabul ediyor. Ancak pratik yaşamda verilen örneklerde bu oranın düştüğü görülüyor. Benzer veriler, bu raporda da yer alıyor.



Katılımcılara “Sizden farklı bir dine mensup olan veya din hakkındaki gorusleri sizden farklı olan birisinin seçimlerde oy vermeyi dusunduğunuz siyasal parti listesinden aday olmasını kabul eder miydiniz?” sorusuna olumlu cevap veren oranı yüzde 47’de kalırken, katılımcıların yüzde 37’si kesinlikle bunu kabul etmeyeceklerini belirttiler.



Bu konuda sorulan bir başka soru da “Kamuya acık toplantılar duzenleyerek fikirlerini acıklamalarına izin verilmeli mi?” oldu. Katılımcıların sadece yüzde 35’i bu soruya evet derken, hayır diyenlerin oranı yüzde 59 oldu. Olumsuz görüş bildirenlerin yüzde 36’sı “kesinlikle izin verilmemeli” dedi.



Hoşgörü konusunda sorulan son soru ise “farklı dini görüşteki kişilerin kendi görüşlerini anlatan kitaplar yayınlamalarına izin verilmeli mi?”ydi. Bu soruya da katılımcıların yüzde 38’e “evet” derken, yüzde 21’i “verilmemeli”, yüzde 33’ü ise “kesinlikle verilmemeli” dedi.



































DİNDARLARA BASKI AZALDI

Son yıllarda türban tartışması ve mahalle baskısı gibi konular Türkiye gündemini çok sık meşgul ediyor. Raporda bu konularda da ilginç saptamalar yer alıyor.



Devlet memurlarının ve öğrencilerin başlarını örtmesine izin verilmelidir diyenlerin oranında 1999’dan 2009’a kadar geçen sürede hafif de olsa bir azalma görünüyor. 1999’da bu konuda olumlu görüş bildirenlerin oranı yüzde 75 civarındayken 10 yıl sonra bu oran yüzde 70 oranına düşmüş. Türban takılmasına “hayır” diyenlerin oranı ise yüzde 16-17 düzeyinden yüzde 23-24'e yükselmiş.



























Araştırmanın en çarpıcı sonuçlarından bir ise dindarlara yönelik baskı olup olmadığı konusunda. “İnsanlar Müslümanlığın gereği olan ibadetlerini serbestce yerine getirebiliyorlar mı?” sorusuna, AKP’nin iktidara gelmesinden hemen önce 2002 yılında yüzde 63 evet, yüzde 34 hayır denilirken, 2009’da evet diyenlerin oranı yüzde 78’e çıkmış, hayır diyenlerse yüzde 19’a gerilemiş görünüyor.



Benzer bir şekilde “Turkiye’de dindar insanlara baskı yapılıyor mu?” sorusuna "hayır" diyenlerin oranı 2002’de yüzde 56 iken bugün yüzde 71 düzeyinde. Karşıt görüşü savunanların oranı ise yüzde 40’tan yüzde 24’e geriledi.

























Son 7 yılda dinin yaşanmasında bir rahatlama olduğu görüşü ağırlık kazanırken, araştırma sonuçları benzer bir durumun laik kesimler için de söz konusu olduğunu gösteriyor.



2006 yılında laik kesimden insanların hayatlarını serbestçe yaşabildiklerini düşünenenlerin oranı yüzde 79 iken bugün oran yüzde 86’a çıkmış durumda.











TÜRBAN VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ EN BÜYÜK SORUNLAR

Peki hem dindar hem de laik kesim hangi konularda baskı gördüğünü düşünüyor? Dindar insanların yarıdan fazlası baskı örneği olarak türban konusunu gösteriyor. Bu oran 2002’de yüzde 68 iken bugün yüzde 59. İbadet özgürlüğünün engellendiğini düşünenlerin oranı yüzde 7 düzeyindeyken, İmam-hatip Liselerinin statüsü ve ordu baskısı ise yüzde 5’in altında görünüyor.



Laik kesimin en önemli sıkıntısı ise ibadet baskısı. 2006 yılında kendisini laik olarak tanımlayanların yüzde 14’ü ibadet baskısı gördüğünü söylerken bugün sayı iki katına çıkarak yüzde 28’e oldu. Benzer bir biçimde ifade özgürlüğü konusunda sıkıntı yaşadığını belirtenlerin sayısı yüzde 8’den yüzde 20’ye çıkmış durumda.















http://www.ntvmsnbc.com/id/25022161/



RAPORUN TAMAMI

Aleviliğin Temelleri ve Evrimi…

Aleviliğin Temelleri ve Evrimi…



Aleviliğin Mezopotamya Tarihindeki Temelleri ve Evrimi…









İslam için “domuz yasağı”nın nedenleri az-çok tartışılmıştır ama, Alevilik için , “Tavşan yasağı” gibi sorunların yüreklice ortaya atılması ve tartışılması da çok önemlidir.



Aslında, Alevi - Bektaşilik veya Süryanilik, Yezidilik “gizli - saklı”lıktan çıkarıldıkları ölçüde varlıklarını kaybetmekten kurtulacaklardır.



Bu tür din veya mezhepler için “tabu” addedilen konular, sorular gizlendikçe, bu tür soruları sormak utanç konusu olarak algılandıkça, onlar kendi benliklerinden uzaklaşmakta ve “başka bir şeye doğru…” dönüşmektedirler.



Bektaşiliği, asıl olarak, onun içinde yüzdüğü “gizlilik deryaları” kaybetmiş, tüketmiştir. Şimdiki Aleviliğin İslami evrimini ise, oldukça açık olarak izleyebiliyoruz. AKP ve MHP bile “Alevileşiyor” ise, bunun öteki yüzü, Alevilerin AKP’lileşmesi, MHP’lileşebilmesidir.



Güya "Hazreti Ali'ye" dayandırılarak aktarılan Alevilik tarihçeleri, aslında bu “İslamizasyon” dönüşümünde, İslam’ın “ilk başarısı” olmuştur.



Sayın Ali Murat İrat’a ait aşağıdaki yazıyı tesadüfen okudum. Keşke bu yazısını TvT’de bizimle de paylaşsaydı.



O zaman 10 bin yıllık Göbekli Tepe kaya kabartmalarından bu yana karşımıza çıkan Domuz, Aslan, Turna, Tavşan... motiflerinin Alevi-Bektaşi inancındaki tarihsel yeri hakkında daha önce bir tartışma olanağı yakalayabilirdik belki.







İslamın ve-ya Museviliğin “Domuz yasağı” ile ilgili yüzeysel veya hatalı, tikel motiflerle “teori” oluşturma girişimlerine karşı bilgilenme fırsatı oluşturabilirdik..







Tarihteki hiçbir toplum biriminde, hiçbir totem hayvanın veya totem-tabu bitki motifinin tek başına “gerekçeler”le ele alınmayacağını daha iyi görme fırsatımız olabilirdi.







Dolayısıyla her mezhep veya dinin, eski toplumda, farklı toplum birimlerin kendi içinde ve öteki toplum birimleriyle kurmuş olduğu ilişkilerin kurallarına dayanmış olduğunu, toplum bilim kuralları uyarınca ortaya koymaya çalışabilirdik.



Yine de gecikmiş sayılmayız.



Devam edeceğiz.



*-*-*-*







Alevilikte Muhafazakârlaşma





Ali Murat İRAT



http://www.alevigundem.com/







Anadolu Aleviliği tarihsel oluşum sürecinde iki önemli kırılma noktası yaşamıştır.







Bunlardan ilki, hiç kuşkusuz Batîn özelliklere Şii unsurların girmeye başladığı Safeviler dönemiyken, diğeri ise “modern” Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla birlikte başlayan “felsefi aşınma” dönemidir.







İlk kırılma döneminde Aleviler Alevilikle birlikte evrildiler ve Anadolu Aleviliği’nin hemen hemen son şeklini almasına neden oldular.







Ancak ikinci kırılma dönemi olan Cumhuriyetin ilanıyla başlayan süreç Alevilerin Alevilikten farklılaşmasına ve giderek başka bir anlayışın taşıyıcıları olmasına neden olmuştur.







İkinci kırılmayla beraber Alevilerin dünyayı anlamlandırdıkları ve kodladıkları değerler sistemi pozitivist etkilerin altında şekillenmeye başladı. Cumhuriyet tarihi boyunca hemen hemen bütün modernist ve pozitivist yaklaşımlara koşulsuz destekler veren Alevilerin, böylelikle Aleviliğin pozitivist olmayan doğasından da yavaş yavaş sıyrılmaya başladıkları gözlendi. Gelinen nokta kırılmanın en fazla hissedilmeye başlandığı 1980’ler sonrasıdır. Sistemin ortodoks elemanlarının Alevilere, yalnızca Alevi oldukları için değil, aynı zamanda “sol”da durdukları için de baskı kurdukları yıllar da bu yıllardır.







Bugün Alevilik ne Osmanlı dönemindeki gibi kendine has bağlamlar oluşturabilecek düzeydedir ne de kendisini Alevi olarak tanımlayan kitlenin tartışılmaz gösterenedir. Alevilik bugün çoğu Alevinin aklında muğlaklaştırılmış ve bunun için bilinçli ya da bilinçsiz denemeler yapılmış ve gelinen noktada yok edilmeye yüz tutmuştur. Her şeyden önemlisi Alevilik bağımsız bir imge olmaktan çıkarılmıştır. Bugün adının nerden geldiğinden inanç bağlamında hangi sınırlar içerisinde olduğuna kadar hemen hemen her konu tartışma konusu yapılmaktadır. Alevi olmanın en önemli olmazsa olmazı olan “gnostik öğreti” ya da “batıni” kodlamalarla yaşama yön verme, yerini sadece “en azından Sünni olmamaya” bırakmıştır. Artık ortalama Alevi birey için gelinen nokta “eğer Sünni değillerse” ne oldukları sorusunun sorulmaya başlanmasıdır.







Alevi birey tarihi boyunca hiçbir dönem ne olduğunu sorgulama kaygısıyla hareket etmemiştir. Ancak son yirmi yıldır Aleviler, sistemin ve özellikle muhafazakar söylemin belirlediği sınırlar içerisinde Aleviliği tanımlamaya çalışmaktadır.







Herşey ortodoks-muhafazakar yapının belirlediği şekliyle sürdürülmektedir. Aleviliğin ne olduğu, adının nereden geldiği, İslamın neresinde olduğu gibi oldukça kritik ve bilmeyenin susması gereken durumlarda herkes belirlenen sınır ve sembollerle konuşmakta ve konuştukça problemi muhafazakar çerçevede netleştirmektedir!







Alevi kimlikleriyle kitaplarını sattırmaya çalışan bazı yazarlar ise Aleviliği anlattığını sanarken Şiiliğin propagandasını yapmaktadır. Toplum, Aleviliği özellikle bu insanlardan öğrenmektedir. Bugün genellikle 1990’larda basılan kitaplara baktığımda zaman zaman tüylerimin ürperdiğini hissediyorum. Hala Şeyh Bedreddin’in Alevi olduğunu iddia edebilecek kadar tarihi bilgiden yoksun, Mustafa Kemal’in sıkı bir Bektaşi olduğunu öne sürebilecek kadar gözü kapalı, Osmanlı’nın ilk padişahlarının Alevi olduklarını söyleyebilecek kadar “ünlü” yazar çizer takımı bugünkü “kaybolmaya yüz tutan” Alevi bireyin oluşumunun baş sorumlusudur. Şartlarını zorlayarak, söylediklerine inanılmayacağını bile bile Alevilik hakkında yazan muhafazakarlar ise bu yazılanları sanırım ellerini ovuşturarak okudular. Çünkü Alevilik “Hızır” geleneğine takılmıştı yine.







Bugün bazıları hayatta olmayan, bazıları televizyonların üçüncü sınıf tartışma programlarında boy gösteren Alevi kökenlilerin Aleviliği getirdiği noktaya oldukça içler acısıdır. Alevilik can çekişmektedir. Alevilerin verdiği mücadeleler ise olması gereken sınırlar içerisinde yürütülmektedir.







Alevilik için verilen mücadelelere bakalım.



1) Zorunlu din derslerinin müfredattan çıkarılması



2) Diyanet İşleri Başkanlığının kaldırılması ya da yeniden düzenlenmesi



3) Müfredatta Aleviliğe yer verilmesi.







Bunlar Aleviliğin kendisini değil, Alevileri ve onların demokratik açılımlarını içermektedir ve herhangi başka bir inanç grubu için de istenmesi gereken (ve hatta Alevilerin de destek vermesi gereken) taleplerdir. Bunların olduğunu varsayalım [ki bence çok uzak değildir] Alevilerin sorunları çözümlenmiş mi sayılacaktır. Öyle olsa bile Aleviliğin sorunları ortadadır ve bu sorunlardan en önemlisi Alevilerin modernist ve pozitivist anlayışlarının gittikçe güçlenmekte oluşu ve bazı Alevi grupların faşizan bir yapıya doğru evrilmesidir.







Faşizmin ekonomi politiği dışındaki özelliklerine bakacak olursak ne söylemek istediğim daha rahat anlaşılacaktır. Bugün İslam halkası dışındaki Alevilik tanımları ve Aleviliğin içerisinde barındırdığı yapılar kendisini ifade edemez duruma gelmiştir. Alevilik İslam halkasının içerisinde hapsedilmeye çalışılmakta bu amaca dernek ve örgütler aracı edilmektedir. Benzer şekilde, Aleviliğin farklı seslerini oluşturan yapılara söz hakkı verilmemektedir. Muhafazakarların kitaplarında yasal dernekler “terör odaklarıyla” yanyana anılmakta ve bir veri bozulması yaratılmaktadır.







Bugün güneşe Ali diye açılan eller inmekte ve yok edilmektedir. Tunceli’de Düzgün Baba, Erzurum’da Bulgur Dağı yok olmaya bırakılmıştır. Aleviler pozitivist dogmalara yaklaştıkça Aleviliğin kaybettiğini görmenin zor olmadığı noktadayız. Bugün evrensel dünyanın gerekliliklerini değil, Aleviliğin otantik gerekenlerini sürdürmek Aleviliğin bir başka “şey”e dönüşmesini engellemekle eş anlamlıdır. Bugün ister sınıf savaşımının bir ögesi olarak görülmek istensin, ister yalnızca bir inanç olarak algılansın, Aleviliğin gnostik bilgi anlayışının ve batın yanının akıllardan çıkarılmaması gerekmektedir.







Sözde evrensel olan modern dünyanın acımasızlığı içerisinde belki Alevilerin değil ama Aleviliğin tarihsel müttefikleri doğru tespit edilmelidir.

maduriyet DEMOKRASİ ve akp... meclis tutanaklarından

AB Demokrasisi Getirecekler...miş!


3.2.2010





Son yıllarda Meclis'te yaşanan en şiddetli kavga tutanaklara böyle yansıdı:





BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, sizin huzurunuzda bu tür bir iftiraya yönelik cevap için bulunmak istemezdim.



Her şeyden önce, arkadaşımız, peygamberlik zincirinin bittiğini bilmiyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)



MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sizin arkadaşınız bilmiyor, il başkanınız bilmiyor.



BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Son peygamberin Peygamberimizle beraber son bulduğunu bilmiyor…



MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İl başkanınız bilmiyor.



HADDİNİZİ BİLİN!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – …ve şecaat arz ederken sirkatin söylüyor.



OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Asıl ihlal eden sizsiniz, haddinizi bilin.



SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Susun be!



OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Peygamberlik hakaret değildir.



SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Susun be!



BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Önce izan sahibi olacaksın. Önce izan sahibi olacaksın.



OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sizi izana davet ediyorum Sayın Başbakan.



BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Bir defa, İnternet sitelerinde nelerin dolaştığını, ne tür belden aşağı vurmaların olduğunu çok iyi biliyoruz.



OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Konuşma bandı var, CD’si var.



BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Benim partimde…



OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Niçin işlem yapmadınız Sayın Başbakan?



BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Benim partimde bu şekilde bir yakıştırmayı yapan barınamaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)



MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Şu an il genel meclisi üyesi.



OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – İl genel meclisi üyeniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)



BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Bakın… Lütfen, lütfen otur yerine! Otur yerine!



Barınamaz, bu bir.



İki…



MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Şu anda il genel meclisi üyesi.



BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen dinleyelim. Daha sonra…



OKTAY VURAL (İzmir) – El hareketi yapmayın. Biz, Meclis Başkanı değiliz. Öyle el hareketi yok! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)



BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Susmayı öğren. Önce susmayı öğren. Dinlemeyi öğren.



Kaldı ki benimle ilgili bu tür yakıştırmayı yapan siz…



OKTAY VURAL (İzmir) – El hareketi yapmayın.



OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Mızrağınız çuvala sığmıyor Sayın Başbakan!



SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Sesini kes, terbiyesiz herif!



OKTAY VURAL (İzmir) – Türkiye Büyük Millet Meclisi burası, Başbakan Yardımcınızın Meclis Başkanına yaptığı muameleyi kınayın önce.



BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Dinleyiniz, ondan sonra…



BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Bu tür yakıştırmayı yapan Siz, ayrıca, eşime laf atamazsın!



OKTAY VURAL (İzmir) – Burada CD’si…



EDEPSİZLİKTİR

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bu edepsizliktir, izansızlıktır!

2 Şubat 2010 Salı

İSLAMİYETTEN ÖNCE TÜRK DEVLETLERİ

İSLAMİYETTEN ÖNCE TÜRK DEVLETLERİ




TÜRKLERİN ANAYURDU: Türklerin tarih sahnesine çıkışları Orta Asya'dır. Orta Asya'nın sınırları; Doğuda Kingan Dağları, Batıda Hazar Denizi, Güneyde Himalaya Dağları, Kuzeyde Sibirya'dır.



GÖÇLERİN SEBEPLERİ:

1)- Nüfus artışı ve toprakların yetersiz kalışı,

2)- Olumsuz iklim şartları(Kuraklık, şiddetli kışlar)

3)- Kendi aralarında ve diğer kavimlerle olan mücadeleler

4)- Salgın hastalıklar

5)- Türklerin Cihan hakimiyeti düşüncesi(Güneşin doğduğu yerden, battığı yere kadar her yeri fethetme arzusu)



GÖÇ YÖNLERİ: Kuzeye Gidenler; Sibirya'ya Doğuya Gidenler; Çin ve Uzakdoğu ülkelerine Güneye Gidenler; Hindistan, Afganistan ve Çin'e Batıya Gidenler; İki yol izlememişlerdir. Bir kısmı Hazar Denizinin kuzeyinden Karadeniz'in kuzeyine ve Avrupa'ya; Diğer kısmı ise Hazar Denizinin güneyinden İran, Irak, Suriye, Mısır ve Anadolu'ya göç etmişlerdir.



GÖÇLERİN SONUÇLARI:

1)- Orta Asya kültür ve Medeniyeti dünyanın değişik bölgelerine taşınmıştır.

2)- Göç etmeyip, Orta Asya'da kalan Türkler, ilk Türk Devleti olan "Asya Hun Devleti" ni kurmuşlardır.

3)- Göç eden Türk boyları gittikleri yerlerde yeni Türk Devletleri kurarlarken, oralardaki bazı devletleri de yıktılar.



TÜRK ADININ ANLAMI VE KÖKENİ:

1)- Ziya Gökalp'e göre; Töre kelimesinden gelir. Buna göre Türk demek "Türeli=Nizamlı,geleneklerine bağlı" demektir.

2)- Danimarkalı Bilgin WAMBERY'e göre Türemekten(Türük) gelir. Buna göre Türk demek TÜREMİŞ,ÇOĞALMIŞ demektir.

3)- Kaşgarlı Mahmut'un "Divan-ı Lügatıt Türk" adlı eserinde Türk demek "OLGUNLUK ÇAĞI" demektir.

4)- Genel olarak Türk demek, GÜÇLÜ,KUVVETLİ manasında kabul edilir.



ASYA HUN DEVLETİ (BÜYÜK HUN DEVLETİ) (MÖ. 220-MS.300)



* Kurulduğu tarih kesin olarak bilinmemektedir. Tarihte bilinen İLK TÜRK DEVLETİ'dir.

* Bilinen ilk hükümdarı TUMAN(Teoman)'dır. Teoman'dan sonra yerine oğlu METE HAN geçmiştir.

* Asya Hun devleti METE HAN zamanında en geniş sınırlarına ulaşmıştır.

* Çinliler Türk akınlarına karşı koymak için ÇİN SEDDİ'ni yaptılar.

* Büyük Hun Devleti VERASET SİSTEMİ ve ÇİN SİYASETİ nedeniyle Doğu ve Batı Hun Devleti diye ikiye ayrıldı. Batı Hunları ARAL GÖLÜ civarına göç etmek zorunda kaldılar. Doğu Hunları ise Kuzey ve Güney olarak ikiye ayrıldı. Ve daha sonra Çinliler tarafından ortadan kaldırıldı.



TÜRKLERDE VERASET SİSTEMİ NASILDI?



Türklerde devlet hükümdar ailesinin ortak malı sayılırdı. Ve ülke hükümdarın sağlığında oğulları arasında paylaştırılırdı. Her prensin(TEKİN) hükümdar olma hakkı vardı.



TÜRKLERE KARŞI ÇİN SİYASETİ(POLİTİKASI) NASILDI?



Çin bozkır göçebe hayatı yaşayan ve savaşçılıkları gelişmiş olan Türk Ordusu karşısında çaresiz kalıyordu. Hatta Türk Akınlarını durdurmak için ÇİN SEDDİ'ni yaptırmıştı. Buna rağmen Türkleri durduramamıştı. Bu durum karşısında çaresiz kalan Çin şu siyaseti takip etti:

1- Çin prenslerini Hun Hakanlarıyla evlendirerek, prensesin yanında Hun sarayına çok sayıda hizmetkar gönderdiler. Bu hizmetkarlar casusluk faaliyetinde bulunarak,Türkler hakkında bilgi topladılar.

2- Türk Beylerine hediyeler göndererek, onları kendilerine bağlamaya ve ekonomik olarak Çin'e bağımlı yaşamaya alıştırdılar.

3- Hediyeleri ve ekonomik yardımları birden keserek, Türkleri itaat altına almaya çalıştılar.

4- Türk Beylerini birbirlerine karşı kışkırtarak, Türk devletinin parçalanmasını sağladılar.

ÖRNEK: Bu konuda en iyi örneklerden biri, Asya Hun Devleti'nin Batı ve Doğu Hun Devleti diye ikiye ayrılması olayıdır. Bu dönemde Hun Devletinin başına geçen HUANYEH, Çin'in ekonomik yardımları kesmesi üzerine, kurultayı toplayarak, Çin'e bağlanmayı teklif etti. Ancak kardeşi ÇİÇİ "Bağımsızlığımız herşeyden önce gelir." diyerek, Huanyeh'e karşı çıktı. Böylece Hunlar ikiye ayrıldı. Çin ile birleşen Huanyeh, kardeşi Batı Hun Hakanı Çiçi üzerine giderek, Batı Hun Devletini ortadan kaldırdı. Batı Hun Halkı Aral gölü çevresine göç etmek zorunda kaldı.



AVRUPA(BATI) HUNLARI VE KAVİMLER GÖÇÜ



KAVİMLER GÖÇÜ(375): Çiçi'ye bağlı Batı Hunları Çin'in ve Doğu Hunları'nın baskısıyla Aral Gölü civarına göç etmişlerdi. Burada 200 sene hayatlarını sürdüren Batı Hunlarının nüfusları arttı. Toprakları yetersiz kalmaya başladı. Ve başka Türk Boylarının katılmasıyla güçlendiler. MS. 374 yılında VOLGA (İTİL) nehrini aşarak Batı'ya (Avrupa'ya) doğru ilerlemeye başladılar. Türklerin bu ilerlemeleri karşısında önlerinde bulunan Vizigot, Ostrogot, Vandal, Sakson, Frank, Germen gibi bir çok kavim hareketlenerek Türklerden kaçmaya başladılar. Böylece Batı Hun Türklerinin, sebep olduğu bu olaya tarihte KAVİMLER GÖÇÜ adı verilir.(375)



KAVİMLER GÖÇÜNÜN SONUÇLARI:

1)- Roma İmparatorluğu; Doğu ve Batı Roma İmparatorluğu olmak üzere ikiye ayrıldı.(395). Batı Roma İmparatorluğu 476 yılında bu Germen kavimleri tarafından yıkıldı.

2)- Avrupa'nın ETNİK yapısı değişti. (Germen kavimlerinin Avrupa'daki yerli kavimlerle karışması sonucu yeni milletler ortaya çıktı.)

3)- Türkler Avrupa'da BATI HUN DEVLETİ'ni(AVRUPA HUN) kurdular.

4)- İngiltere, Fransa gibi Avrupa devletlerinin temeli atıldı.

5)- Avrupa'da FEODALİTE (DEREBEYLİK) rejimi ortaya çıktı.

6)- İlk çağ kapandı, Ortaçağ başladı.



AVRUPA HUN (BATI HUN) DEVLETİ



Kavimler göçünü başlatan Batı Hunları tarafından kurulmuştur. İlk hükümdarları BALAMİR, en önemli hükümdarları ATTİLA'dır.



ULDIZ'IN ROMA SİYASETİ: Balamirden sonra Batı Hunlarının başına geçen Uldız, Roma İmparatorluğuna karşı akılcı bir siyaset izlemiştir. Hunların düşmanları Germen Kavimleri ile savaştığından, Batı Roma İmparatorluğu ile iyi geçinmiş, Doğu Roma'yı(Bizans) ise baskı altına almaya çalışmıştır.



ATTİLA DÖNEMİ

Attila başlangıçta ULDIZ'ın siyasetini takip etmiş ve Bizans'ı baskı altına almak üzere Balkan seferleri düzenlemiştir. Bizans'ı MARGUS ve ANATOLYUS antlaşmaları ile ağır ve vergilere bağlamıştır. Bizans'ı dize getiren Atilla daha sonra Batı Roma üzerine yönelmiştir.

ATTİLLA'NIN BATI ROMA SEFERLERİ:

1)- Galya Seferi: Batı Roma Ordusuyla KATALON savaşını yaptı. Kesin sonuç alınamadı.(451)

2)- İtalya Seferi: Bir yıl sonra 452'de Attila ikinci sefere çıktı. Bu defa Roma ordusu Attila'nın karşısına çıkmaya cesaret edemedi. Romalılar Papayı Attila'ya elçi olarak gönderdiler. Papayla görüşen Attila Roma'ya girmekten vazgeçerek geri döndü. Attila'nın ölümünden sonra Avrupa Hun Devleti eski gücünü koruyamayarak dağıldı.







I. GÖKTÜRK DEVLETİ

552 yılında BUMİN KAĞAN tarafından Orta Asya'daki AVAR hakimiyetine son verilerek kuruldu. Başkenti ÖTÜGEN'dir. Bumin KAĞAN kardeşi İSTEMİ YABGU'yu ülkenin batı topraklarına gönderdi.

İSTEMİ YABGU'NUN BATI SİYASETİ:

İstemi Yabgu İpek yolunu kontrol etmek amacıyla AKHUNLARA karşı İran'daki SASANİ devletiyle işbirliği yaptı. Bu işbirliği sonucu Akhun Devletinin toprakları Sasaniler ve Göktürkler tarafından paylaşıldı.

İstemi Yabgu; bu defa Sasanilere karşı BİZANS ile işbirliği yaparak, Sasani devletinin zayıflamasını sağladı.





NOT: Göktürk- Bizans işbirliğinin Sasanileri zayıflatması, Hz. Ömer Devrinde İslam Ordularının Sasanileri yenmesini kolaylaştırmıştır.



GÖKTÜRK DEVLETİ'NİN İKİYE AYRILMASI VE YIKILMASI:

Bumin Kağan'dan sonra yerine sırasıyla oğlu Ko-Lo, Mukan(En parlak devir), Tapo ve İşbara geçti. Bu süre içinde Batı Yabgusu İstemi Yabgu daima doğudaki hakana bağlı kaldı. Ancak İstemi Yabgu'nun ölümünden sonra yerine geçen oğlu TARDU aynı itaati göstermedi. Çin'in kışkırması ile I. Göktürk Devleti Batı ve Doğu Göktürk Devleti olarak ikiye ayrıldı. Her ikisine de daha sonra Çinliler son verdi.



II. GÖKTÜRK DEVLETİ(KUTLUK DEVLETİ) (682-744)

I. Göktürk devletinin parçalanıp yıkılmasıyla, Çinin egemenliğinde yaşayan Türkler, 50 yıl süren bir esaret dönemi yaşadılar. Bu süre içinde defalarca Çine karşı ayaklandılar. Ancak başarılı olamadılar. 682 Yılında KUTLUK KAĞAN'ın başlattığı ayaklanma başarılı oldu. Türkler Çinlileri topraklarından atarak yeniden bağımsızlıklarına kavuştular.(682). II. Göktürk Devleti'ne kurucusundan dolayı KUTLUK DEVLETİ de denir.



II. Göktürk Devleti en parlak devrini BİLGE KAĞAN zamanında yaşamıştır. Bilge Kağan ülkeyi kardeşi KÜLTİGİN ve veziri TONYUKUK ile yönetmiştir. Bilge Kağan'dan sonra zayıflayan Devlet; Karluk, Basmil ve UYGUR Türkleri tarafından 744 yılında yıkılmıştır.



GÖKTÜRK DEVLETİ'NİN TÜRK TARİHİNDEKİ ÖNEMİ:

1)- Tarihte ilk defa Türk adıyla kurulan devlet, Göktürk Devleti'dir.

2)- Orhun Anıtlarını dikerek (II.Göktürk zamanında) Türk tarihi ve Türk edebiyatının ilk yazılı kaynaklarını oluşturmuşlardır.

3)- Milliyetçilik duygusu, Fransız ihtilalinden 1000 yıl önce Göktürkler döneminde en yüksek seviyede yaşanmıştır.

4)- Asya Hun Devleti'nden sonra Türkleri tarihte ikinci defa tek bayrak altında toplamayı başarmışlardır.



UYGUR DEVLETİ (Orhun uygur devleti)

Turfan(Doğu Türkistan) Kansu(Sarı Uygur) Devleti Uygur Devleti



ORHUN UYGUR DEVLETİ: Karluk ve Basmiller'le birleşerek II. Göktürk Devletini yıkan UYGURLAR Orhun bölgesinde UYGUR DEVLETİ'ni kurdular.(745) Kurucuları KUTLUK BİLGE KÜL KAĞAN, merkezleri Ordubalık (Karabalsagun)'dur.

NOT: Kutluk Bilge Kül Kağan Türklerin şehir kuran ilk hükümdarıdır. İlk Türk şehri Ordubalıkdır. Bilge Kül Kağan'dan sonra MOYENÇUR başa geçmiş, onun döneminde Müslüman Araplar(Abbasiler) ile Çinliler arasında Talas Savaşı yaşandığından, Abbasilere yenilen Çinliler güç kaybına uğramışlardı. Bu durumdan yararlanan Uygurlar Çinin TARIM havzasını ele geçirdiler.Moyençur'dan sonra başa BÖGÜ KAĞAN geçti.



BÖGÜ KAĞAN DEVRİ: Bu devirde Uygur Türkleri ile çin arasında iyi ilişkiler kuruldu, ticaret gelişti. Bögü Kağan Çine yardım amacıyla "Tibet Seferine" çıktı. Tibet Seferi ve Sonuçları: Bögü Kağan tibet seferi sırasında iki MANİ(MANİHEİZM) rahibini yanına alarak ülkesine geri döndü. Bu rahipler Uygur Türkleri arasında Mani dininin yayılmasına sebep oldular. Ayrıca Türkler arasında Budizm'de yayılmaya başladı.

Mani Dininin Özelliği: Avlanmayı, et yemeyi ve savaşmayı yasaklayan bir dindir.

Mani Dininin Uygurlar üzerindeki Etkileri:

1- Uygurlar Savaşçılıklarını kaybettiler.

2- Yerleşik hayata geçtiler. (Türklerde ilk defa yerleşik hayata Uygurlar geçmiştir.) 3- Yerleşik hayata geçmeleriyle Uygurlar ticaret,bilim, sanat ve edebiyat gibi bir çok alanda geliştiler.



UYGUR DEVLETİ'NİN (ORHUN BÖLGESİ) YIKILIŞI: 840 yılında bir başka Türk kavmi olan KIRGIZLAR Uygur Devletine son verdiler. Kırgızlar'ın Orhun Bölgesinden kovmalarıyla Uygurlar, Kansu ve Turfan bölgelerine göç etmek zorunda kaldılar.

NOT: Kırgızlar; Orhun Bölgesinden Uygurları kovarak, buradaki Türk nüfusunun azalmasına sebep olmuşlardır. Bu yüzden bu en eski Türk Yurdu, daha sonra Kırgızları yenen Moğolların eline geçerek kolayca Moğollaşmış, MOĞOLİSTAN olarak anılmıştır.



TURFAN( DOĞU TÜRKİSTAN) UYGUR DEVLETİ: Kırgızlar tarafından kovulan Uygurların bir kısmı Turfan Bölgesi'ne gelerek, burada yeni bir devlet kurdular. Bu devletleri de Moğollar tarafından 1207'de yıkıldı. Uygurlar günümüzde Doğu Türkistan diye anılan bu bölgede Çin'e bağlı özerk bir devlet olarak yaşamaktadır.



KANSU(SARI UYGUR) DEVLETİ: Kırgızlardan kaçarak Kansu Bölgesi'ne gelen Uygurlar tarafından kurulan bu devlete Sarı Uygur Devleti de denilmektedir. 1209'da Moğolların hakimiyetine girmiştir.



UYGURLARLA İLGİLİ DİĞER ÖNEMLİ HUSUSLAR:

* 18 harfli Uygur Alfabesini hazırladılar.

* Cengiz Han'ın egemenliğine girmelerine rağmen medeniyette geliştiklerinden Moğollar'ı devlet teşkilatı, ticaret, bilim, sanat, alfabe gibi konularda etkilediler.

* Moğolların Türkleşmesinde önemli bir rol oynadılar. (Özbek ve Çağatay Türkleri)

* İlk Müslüman Türk Devleti Karahanlılar'la savaştılar. (Sebep Uygurların Budizmi, Karahanlıların İslamiyeti yaymak istemeleri.)

* Tahta harflerden MATBAA'yı oluşturdular, pamuktan KAĞIT yaptılar.

* Uygurlar Yerleşik hayata geçen ilk Türk topluluğudur.



DİĞER TÜRK DEVLETLERİ VE TOPLULUKLARI



1)- İSKİTLER(SAKALAR): MÖ. VII. yüzyılda batıya doğru göç ederek Karadeniz'in kuzeyinden Tuna nehrine kadar uzanan topraklara yerleştiler. Batı kaynakları bu topluluğa İskitler, İranlılar ise Sakalar adını vermişlerdir. Medler, Persler, Asurlular ve Urartularla savaşmışlardır. Anadolu, Suriye ve Mısır'a kadar akınlarda bulunmuşlardır. İskitlerin yönetici kesimi Türklerden meydana geliyordu. Yaşayış ve inanışları Türklerle aynıydı. En önemli edebiyat eserleri ALPER TUNGA DESTANI'dır.

2)- AKHUNLAR (EFTALİT) DEVLETİ: Hun soyundan gelmektedirler. Afganistan'ın batısında MS.350 yıllarında kurulan bu Türk Devleti HEFTAL isimli hükümdarından dolayı EFTALİT DEVLETİ diye de anılır.

* Akhunlar Sasani Devletinde başlayan MAZDEK İSYANI'nı bastırmakta etkili oldular.

MAZDEK: Sasani Devletinde yaşayan Mazdek,kadın ve servetin ortak olması durumunda her türlü huzursuzluğun ortadan kalkacağını savunan bir kişiydi.

* Göktürk Devleti'nin Batı Bölgelerini idare eden İSTEMİ YABGU ipek yoluna egemen olmak için, Sasanilerle ortak hareket ederek Akhun Devleti'nin yıkılmasını sağladı. Akhun Devleti'nin toprakları Sasani ve Göktürk devleti arasında paylaşıldı.

3)- BAŞKIRTLAR(BAŞKURTLAR): X. yüzyılda İtil(Volga) nehri civarında oturmakta idiler. Moğol istilası sırasında Moğol egemenliğine girdiler.

4)- SABARLAR (SİBİRLER=SABİRLER): Önceleri Hun devletinin egemenliğinde yaşayan Sibirler, VI. yüzyıl başlarında Avarların baskısıyla batıya göç ederek Ural dağlarının güney doğusuna yerleştiler.

* Sasanilerle anlaşarak, Bizans'a karşı savaştılar. Anadolu'ya akınlar yaptılar.

NOT: Anadolu'ya ilk Türk akınları Avrupa Hunları tarafından, ikinci akın Sibirler tarafından yapılmıştır.

* Bugünkü SİBİRYA adı Sibir Türklerinden gelir.

* Avarlara yenilince Hazar Türklerine karıştılar. Hazar Devletinin asıl kitlesini oluşturdular.

5)- TÜRGEŞ DEVLETİ: I. Göktürk Devletine bağlı olan Türgişler 630 yılında Göktürk devletinin yıkılmasıyla serbest kaldılar. BAGA TARKAN Türgiş Devleti'ni kurdu. Kendi adına para bastı. II. Göktürk devletinin kurulmasıyla yeniden Göktürk egemenliğine girdiler. II. Göktürklerin son dönemlerinde yeniden serbest kalan Türgişlerin başına SU-LU KAĞAN geçti. Su-lu Kağan Emevilere karşı mücadele etti.

NOT: Türgişler Emevi ordularını durdurarak, Orta Asyanın Araplaşmasını önlediler. 766 yılında Türgiş Devletine Karluklar son verdi.

6)- KARLUKLAR: II. Göktürk Devletinin yıkılmasında Basmil ve Uygurlar'la birleşerek rol oynadılar.

* Talas savaşında Çin'e karşı Arapları destekleyerek Orta Asyanın Çinlileşmesini ve İslamiyetin yayılmasını kolaylaştırdılar.

* İslamiyeti kabul eden ilk Türk boylarındandırlar. (İlk boy Kıpçaklar'dır.)

* İlk Müslüman Türk Devleti olan KARAHANLILAR'ın kurulmasında etkili oldular.

7)- KIRGIZLAR:

* 840 Yılında Ötügen'i alarak Uygur Devletine son verdiler.

NOT: Kırgızlar; Orhun Bölgesinden Uygurları kovarak, buradaki Türk nüfusunun azalmasına sebep olmuşlardır. Bu yüzden bu en eski Türk Yurdu, daha sonra Kırgızları yenen Moğolların eline geçerek kolayca Moğollaşacak ve MOĞOLİSTAN olarak anılacaktır.

* 1207 yılında Cengiz Han tarafından yıkılmıştır.

NOT: Kırgızlar, Cengiz Han'a bağlanan ilk Türk Kavmidir.

* Daha sonra Rusların egemenliğine girmişlerdir.

* 1916'da Ruslara karşı MİLLİ İSYAN adı verilen bir ayaklanma başlatmışlar, ancak Rus Çarı tarafından ağır bir şekilde cezalandırılmışlardır.

* 1936'da Sovyetler birliğinin 15 Cumhuriyetinden biri olmuşlar, 1991'de Sovyet Rusya'nın dağılmasıyla Bağımsız KIRGIZISTAN DEVLETİ kurulmuştur. Başkenti BİŞKEK'dir.

8)- KİMEKLER: Batı Göktürk topluluklarındandır. İrtiş ırmağı civarında yaşıyorlardı. XI. yüzyıla doğru diğer Türk topluluklarıyla kaynaşarak, yok oldular.



KARADENİZ'İN KUZEYİNDE KURULAN VE AVRUPA'YA YÜRÜYEN TÜRK TOPLULUK VE DEVLETLERİ



Bunlar Avrupa Hunları, Sabirler, Avarlar, Bulgarlar, Hazarlar, Macarlar, Peçenekler, Kumanlar(Kıpçaklar) ve Oğuzlar(Uzlar)'dır.



1)- AVARLAR: 552 yılında Orta Asya'daki Avar İmparatorluğuna Göktürkler son verince, batıya doğru ilerleyerek Romanya'ya giren AVARLAR merkezi MACARİSTAN olan yeni devletlerini kurdular.

* Çin kaynakları Avarlara JUAN- JUAN demektedir.

* 619 yılında tek başına, 629 yılında da Sasanilerle ortaklaşa İstanbul'u kuşattılar.

NOT: İlk defa İstanbulu kuşatan Türkler, Avarlardır.

* Slav topluluklarının göç etmesine neden olarak, bunların doğu Avrupa ve Balkanlara inmesini sağladılar. Böylece Balkanların Slavlaşmasında etkili oldular.

* 805 yılında Franklar tarafından yıkıldılar.



2)- BULGARLAR: Batı Hunları ve Ogur Türklerinin karışmasıyla ortaya çıkan Türk topluluğuna BULGAR denir. (Bulgar kelimesi karışmak anlamındadır.) BÜYÜK BULGARYA DEVLETİ

Tuna Bulgar Kama(Volga=İtil) Devleti Bulgar Devleti

* Karadeniz'in kuzeyinde Göktürk Devletinin yıkılmasıyla "Büyük Bulgarya Devleti" kuruldu. Ancak kurucusu KUBRAT'ın ölümüyle Hazarlar tarafından yıkıldı. Bulgarların bir kısmı Tuna nehri, bir kısmı da Volga nehri kıyılarına göç etmek zorunda kaldı.

Tuna Bulgar Devleti: Büyük Bulgarya Devleti'nin yıkılmasından sonra Tuna boylarına (Bugünkü Bulgaristan) göç eden Bulgar Türkleri burada Tuna Bulgar Devletini kurdular.

* KURUM HAN zamanında Bizans'ı kuşattılar. (Avarlardan sonra Bizans'ı kuşatan 2. türk kavmidir.)

* Bu bölgedeki halkın çoğu Slav olduğu için Türkler zamanla Slavlaşmaya başladılar. Boris Han zamanında Hırıstiyanlığı kabul ettiler.

* Daha sonra ortaya çıkan bugünkü Bulgaristan Devleti Türk değil Slav devletidir.

* Bugünkü Bulgaristan'da yaşayan Türkler, Osmanlılar zamanında balkanlara yerleştirilen Türklerdir.

Kama Bulgar Devleti: Büyük Bulgarya Devletinin yıkılmasından sonra Volga=İtil kıyılarına giden Bulgarlar burada Kama Bulgar Devletini kurdular.

* Hükümdarları Almış Han zamanında(X. yüzyıl) müslüman oldular.

* 1236'da Moğolların egemenliğine girdiler. Altınorda Devletinin parçalanmasıyla kurulan KAZAN HANLIĞInın esas kitlesini oluşturdular. (Kama Bulgarlarına bugün KAZAN TÜRKLERİ denilir.)

NOT: İtil(Kama) ulgarları benliklerini bugün de koruyarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. Ancak Tuna Bulgarları Slavlar arasında yok olup gitmişlerdir. Bunda İtil Bulgarlarının İslamiyeti, Tuna Bulgarlarının ise hırıstiyanlığı kabul etmesinin payı büyüktür.



3)- HAZARLAR: Kuzey Karadeniz ve Kafkaslar arasındaki bölgede Göktürk Devletinin yıkılmasıyla HAZAR KAĞANLIĞI kuruldu.

* Ticarette geliştiler.

* Hazar yöneticileri Museviliği benimsediler. Halk arasında Hırıstiyanlık ve müslümanlık yayılmıştı.

* Hazarlar ülkelerinde farklı dinleri içinde bulundurduklarından yüksek bir HOŞGÖRÜ vardı.



4)- MACARLAR:

* Fin Ugor kavmi ile OGUR Türklerinin karışmasıyla MACAR kavmi ortaya çıkmıştır.

* 896 yılında kendi adlarını verdikleri MACARİSTAN'a gelerek devletlerini kurdular.

* X. yüzyılda Hırıstiyanlığın Katolik mezhebini benimsediler. (Bundan sonra Türklük özelliklerini kaybetmeye başladılar.)

* Almanların (Germenlerin) doğuya doğru yayılmasını engelleyerek, Balkan topluluklarının(Slavların) Germenleşmesini önlediler.



5)- PEÇENEKLER:

* Karadeniz'in kuzeyinde Don ve Dinyesper nehirleri arasındaki bölgeye yerleştiler.

* Kiev Prensliğini yenerek, Rusların Karadeniz'e inmelerini engellediler.

* 1071 Malazgirt Savaşına Bizans ordusu içinde ücretli asker olarak katıldılar. Ancak Selçukluların kendileri gibi Türk olduklarını anlayınca Selçuklu ordusu saflarına katıldılar. * Edirne ve Trakya'nın Marmara kıyılarına kadar olan toprakları Bizans'tan aldılar.

* İzmir Beyi ÇAKA BEY Peçeneklerle temas kurdu. Buna göre Çaka Bey Peçeneklerle birlik olarak Anadolu ve Rumeli'den İstanbul'u kuşatmak istiyordu. Ancak Bizans kurnaz bir politikayla, yine bir Türk topluluğu olan KUMANLAR'ı Peçenekler üzerine saldırtarak, Peçeneklerin dağılmasına sebep olmuştur.



6)- KUMANLAR (KIPÇAKLAR):

* Volga'yı aşarak Avrupa'ya ve Balkanlara girmişlerdir.

* Kıpçakların Karadeniz'in kuzeyinde hakim oldukları topraklara "KIPÇAK BOZKIRLARI" denilmektedir.

* Macaristan'a giden Kıpçaklar ROMEN devletinin kurulmasında etkili olmuşlardır.

* Kıpçakların Oğuz Türkleriyle yaptığı mücadeleler DEDE KORKUT HİKAYELERİ'nin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

* CODEX CUMANİCUS(Kodeks Kumanikus); Kıpçak Türk şivesi ile yazılan Latin, Fars ve Kuman dilleri üzerine yazılmış bir sözlüktür.



7)- UZLAR (OĞUZLAR):

* Tarihte türk Milletinin siyasi, kültür ve medeniyet alanında en büyük rolü oynayan koludur.

* Oğuzlara; Bizanslılar UZ, Ruslar TORKİ veya TORK, Araplar GUZ demişlerdir.

* 24 Oğuz Boyu vardır.

* Hazar denizinin kuzeyinden bir kolu "UZ" adı ile Avrupa ve Balkanlara göç etti.

* Balkanlara gelen UZLAR Bizans ordusunu ve Bulgarları yendi. Ancak Peçenek akınları, soğuklar, salgın hastalıklar yüzünden dağılıp yok oldular.

* Uzların bir kısmı Malazgirt Savaşı sırasında Bizans Ordusu saflarından, Selçuklu Ordusuna geçtiler.



KARADENİZ'İN KUZEYİNDEN AVRUPAYA YAPILAN TÜRK GÖÇLERİNİN SONUÇLARI: Avrupa Hunları, Bulgar, Avar, Macar, Peçenek, Kuman ve Uz Türklerinin Avrupa'ya yaptığı göçler olumlu sonuçlar getirmedi. Bu Türkler Avrupa'daki diğer halklar arasında silinip gittiler.

SEBEPLER:

1)- Hırıstiyanlık dinine girmeleri, onları Türklük özelliklerinden ayırdı.

2)- Anayurttan gelen göçlerle beslenemediler, bu yüzden kalabalık Slav toplulukları içinde milli benliklerini kaybederek eridiler.

NOT:Türklerin Avrupa'da kurduğu yukarda saydığımız devletler, Avrupa'da sonradan meydana gelen bir çok olayı sebep ve sonuçlarıyla etkilemişlerdir. Bugünkü Avrupa'nın siyasi ve etnik yapısını büyük ölçüde bu Türk Devletleri etkilemişlerdir.



İLK TÜRK DEVLETLERİNDE KÜLTÜR VE MEDENİYET



1)- DEVLET YÖNETİMİ



A) DEVLET: İslamiyetten önce Türkler devlete İL veya EL demişlerdir. Hükümdarların Ünvanları: Türkler Hükümdarlarına Şanyü,Tanhu, Hakan, Han, Yabgu, İlteber, İdi-kut, Erkin gibi ünvanlar vermişledir.



Türk Hükümdarlarının Tahta Çıkışı Tarih Boyunca Kaç Değişik Şekilde Meydana Gelmiştir?

1- Hanedan üyeleri arasında siyasi ve askeri mücadeleyi kazanan hükümdar olarak tahta çıkıyordu. (En sık rastlanan durum)

2- Hükümdarın rakipsiz aday olması(Bu durumda taht kavgası olmadan başa geçiyordu.)

3- Seçim Usulü (Kengeş, toy veya kurultay denilen devletin ileri gelenlerinden oluşan meclisin toplanarak hanedan üyelerinden birini tahta geçirmesi.

4)-Ekber ve Erşed(En yaşlı ve Olgun) olanın başa geçmesi. (Bu yöntem III. Ahmet zamanından itibaren sadece Osmanlı Devletinde uygulanmıştır. Kimler Türk Devletlerinde Hükümdar Olabilirdi?

Hanedandan olan bütün erkeklerin hükümdar olma hakları vardı. (Kardeşler, kardeş çocukları, amca, amca çocukları ve diğer hanedan üyeleri.)

Kut Anlayışı Nedir?

Türkler devleti yönetme yetkisinin TANRI tarafından verildiğine inanıyorlardı. Tanrı tarafından verilen bu yönetme hakkına KUT diyorlardı.KUT'un kan yoluyla hükümdarın tüm erkek çocuklarına geçtiğine inanıyorlardı.

Kut Anlayışı Türk Devletlerini Nasıl Etkilemiştir?

Bütün hanedan üyelerinde KUT olduğundan kendine siyasi ve askeri bakımdan güvenen kişi TAHT KAVGASINA girebiliyordu. Bu durum Türk devletlerini ya iç savaş sonucu istkrarsızlığa, yada bölünmeye götürüyordu.

NOT: Türk töresinde ana-babaya itaat esas olmasına rağmen, hükümdar bunun dışında tutulmuştur. Devletin devamı için baba-oğul veya kardeşlerin birbirleriyle mücadelesi normal karşılanmıştır. Çünkü bu sayede en güçlü ve en yetenekli kişi devletin başına geçecektir.

İkili Yönetim (Çifte Krallık) Nedir?

Türk Devletlerinde hükümdar yönetimi kolaylaştırmak için ülkeyi SOL(Doğu) ve SAĞ(Batı) olmak üzere ikiye ayırırdı. Ortada (Merkezde) ise asıl hükümdar bulunurdu. Sağ ve Solda ise Hanedan üyelerinden YABGU'lar bulunurdu.



B) MECLİS VE HÜKÜMET: Türk Meclislerine TOY, KURULTAY veya KENGEŞ denilirdi. Kurultay'da devletin ana meseleleri görüşülür, hükümdarın ölümü, savaş veya milli felaketlerde kurultay toplanırdı. AYGUCI : Hükümet başkanı(başbakan)



BUYRUK : Bakan

TAMGACI: Dış siyaset işlerini yürüten görevliler

Eski Türk Devletlerinde diğer devlet görevlileri şunlardı:

TİGİN: Hükümdar çocukları (Tekin)

ŞAD : Diğer Hanedan mensupları Bunların dışında İnal, inanç, tarkan, bağa, tudun, çor, külüğ, apa, ataman gibi devlet görevlileri de vardı.



2)- TOPLUM TAPISI:



Türk toplumu; Oguş : Aile

Urug :Soy=Aileler birliği

Bod(Boy) :Kabileler

Budun : Millet denilen birimlerden oluşuyordu. Boyların başında bulunan BEY'ler, töreye göre boyu idare ederlerdi. Boyların bir araya gelmesiyle Devlet(İL) kurulurdu.

Türk Toplumunun Özellikleri: Halk hürdü. Herkes aynı işi yaptığından(hayvancılık) aralarında kesin olarak SINIF'ların ortaya çıkması imkansızdı. Yaşam biçimleri GÖÇEBE olduğundan savaşta elde ettikleri esirleri çalıştırmaya elverişli değildi. Bu yüzden Türk toplumunda KÖLE sınıfı yoktu. Din adamları diğer toplumlarda olduğu gibi imtiyazlı değillerdi.



3)- ORDU: Türk Ordusunun başlıca özellikleri şunlardı:

a)- Türk ordusu ücretli değildi.

b)- Türk Ordusu daimiydi. (Kadın-erkek her an savaşa hazırdı.)

c)- Türk Ordusunun temeli ATLI askerlerden meydana geliyordu.

NOT: Türk ordu teşkilatını ilk kuran METE HAN olmuştur. Mete Orduyu 10'luk sisteme göre teşkilatlandırmıştı. Onluk sistem daha sonra tüm Türk devletlerinde kullanılmıştır. (Türk ordusu; Çin, Roma,Bizans, Rus ve Moğol Ordu teşkilatı üzerinde etkili olmuştur.)

Türk Ordusunu Silahları: Ok, yay, kement, kılıç, kargı, süngü, kalkan vb...



4)- HUKUK: Türklerde yazılı olmamakla beraber, gelişmiş bir hukuk anlayışı vardı. Bu hukuk kurallarına TÖRE(Türe) denilirdi. Hükümdarın başkanlık ettiği ve siyasi suçlara bakan yüksek mahkemeye YARGU adı verilirdi. YARGANLAR(Yargucu) idaresindeki mahkemeler ise adi suçlara bakarlardı.



5)- DİN VE İNANIŞ: İslam öncesi Türklerin din ve inanışlarını şu 4 grupta toplayabiliriz:

1- Tabiat Kuvvetlerine İnanma: Dağ,ağaç, göl, kaya gibi varlıkların gizi güçlere sahip olduklarına inanırlardı.

2- Atalar Kültü: Ölmüş büyüklere ve atalara ait hatıralar kutsal sayılır ve saygı gösterilirdi.

3- Şamanizm: Kam veya Şaman adı verilen kişilerin, kötü veya iyi ruhlarla temas sağladıklarını inanılarak, bunların büyücülük ve sihir özelliklerine başvururlardı. Şaman inançları Anadolu'da hala varlığını sürdürmektedir. Örneğin; Gelinlerin üzerine buğday veya para atmak, Eşikten atlamanın uğursuz kabul edilmesi, kurşun dökmek gibi...

4- Göktanrı Dini: Türklerin İslamiyetten önceki dini Göktanrı diniydi. Bu dine göre Türkler;

* Tek bir Tanrının evreni yarattığına ve gökte oturduğuna inanıyorlardı.

* Öldükten sonra dirileceklerine inandıklarından, ölülerini atı,eşyaları ve silahıyla birlikte gömüyorlardı.

* Cennet'e UÇMAĞ, cehenneme ise TAMU diyorlardı.

* Mezarlara ölünün,sağlığında öldürdüğü düşman sayısı kadar BALBAL adı verilen küçük heykeller dikerlerdi. İnanışa göre, yeniden dirilecek kişi atıyla cennete gidecek, ve öldürdüğü düşmanlar sonraki yaşamında ona hizmet edeceklerdir.

* Ölüleri içöin YOĞ adı verilen cenaze törenleri yapar, ve ardından yas tutarlardı. Türkler arasında ayrıca Maniheizm(Mani dini), Budizm, Musevilik, Hırıstiyanlık gibi dinlerde yayılmıştı.



6)- EKONOMİK HAYAT: Göçebe bir hayat yaşayan Türkler belirli iki merkez arasında (yaylak-kışlak) hayatlarını sürdürürlerdi.

* Hayvancılık temel geçim kaynağıydı. Koyun, keçi, at en çok beslenen hayvanlardı. Bunun dışında sığır, katır ve deve de yetiştirilirdi. Beslenme ve giyimde hayvan ürünlerinden yararlanır ve bunları satarak geçimlerini sağlarlardı.

* Tarım da gelişmişti. Arpa, buğday, darı gibi tahılları yetiştiriyorlardı.

* Savaşlarda elde edilen ganimetler ve devletlerden alınan vergiler gelir kaynaklarıydı.

* Ticaret önemli bir gelir kaynağıydı. Türk ülkeleri İPEK YOLU üzerindeydi.

NOT: Çin-Türk mücadelesinin temel nedeni İpek Yoluna hakim olmaktı.

* Ayrıca Hazar ve Bulgar ülkelerinden başlayıp, Ural, Sibirya ve Altaylar üzerinden Çin'e giden yola KÜRK YOLU deniliyordu. Türkler bu yolun üzerinde de olduklarından sanar, samur, kunduz, vaşak gibi av hayvanlarının kürklerinin ticaretini yapıyorlardı.



7)- YAZI, DİL VE EDEBİYAT: Türkler tarih boyunca Göktürk, Uygur, Soğd, Brahmi, Süryani, Arap, Kiril ve Latin alfabelerini kullanmışlardır.

Göktürk (Orhun) Alfabesi: 38 harften meydana gelir. Göktürk yazısına ilk defa Orhun Nehri kıyısındaki kitabelerde rastlandığı için ORHUN ALFABESİ de denir.

Uygur Alfabesi: 18 harften meydana gelir. Uygurlar bu alfabeyi Soğd alfabesinden yararlanarak hazırlamışlardır.

Başlıca Türk Destanları:

Hunların(Oğuzların)--> Oğuz Kağan Destanı

İskitlerin (Saka)------> Alper Tunga Destanı

Göktürklerin----------> Ergenekon Destanı

Uygurların------------> Göç ve Türeyiş Destanları

Kırgızların-------------> Manas Destanı



Orhun Yazıtları (Göktürk Kitabeleri): Türklerin en eski kitabeleri VI. yüzyıla ait YENİSEY kitabeleri ile, VIII. yüzyıla ait ORHUN KİTABELERİ'dir. Yenisey kitabeleri Kırgızlar'ın mezar taşlarına yazdıkları yazılardı. Orhun Kitabeleri II. Göktürk Devleti zamanında Bilge Kağan, Kültigin ve vezir Tonyukuk adlarına dikilmişlerdir. YOLLUĞ TİGİN isimli bir Türk prensi tarafından yazılmışlardır. Bu yazılar 1893 yılında Danimarkalı Bilgin THOMSEN tarafından okunmuştur.



Orhun Yazıtlarının Önemi:

a)- Türk Tarihinin ve Türk Edebiyatının ilk yazılı belgeleri olmaları bakımından önemlidir.

b)- Bu kitabelerden Türklerin o günkü yaşayışlarını, inançlarını öğreniyoruz. Ayrıca kitabeler gelecekteki Türk Milleti içinde çarpıcı öğütler vermesi bakımından önemlidirler.



8)- BİLİM VE SANAT:

* Türkler 1 yılı 365 gün 6 saat olarak hesaplayarak, 12 hayvanlı Türk Takvimini oluşturmuşlardır.

* Uygurlar tahta harflerden matbaayı ve pamuktan kağıdı yapmışlardır.

* Madencilikte özellikle de demircilikte ileri gitmişlerdir. (Kazakistan'ın başkenti Alma Ata yakınlarında bir kurgandan çıkarılan "Altın Adam Heykeli" Türk maden sanatının ne kadar geliştiğini gösterir.)

* Eşya ve binalarda HAYVAN USLUBÜ denilen, hayvan figürlerini kullanmışlardır.

* HALI Türklerin Dünya medeniyetine bir katkısıdır. (Altaylarda Pazırık Kurganı'nda bulunan halı dünyanın en eski halısıdır.)



TÜRK KÜLTÜRÜNÜN ÇEVRE KÜLTÜRLERLE MÜNASEBETLERİ:



1)- Türklerin Çin Kültürüne Katkıları:

a)- Askerlik alanında

b)- Devlet Teşkilatında

c)- At kültüründe(Atı evcilleştirmede)

d)- Gök Tanrı inancıyla... Çinlileri etkilemişlerdir.



2)- Çinlilerin Türkleri Etkilediği Alanlar:

a)- Tarım ve yerleşik kültür

b)- Felsefe( Taoizm, Konfiçyüs ve Budizm)

c)- Giyim ... konularında Çinliler Türkleri etkilemişlerdir.



3)- Türklerin Moğol Kültürüne Katkıları: Askerlik alanında, Devlet teşkilatında , Dil ve Alfabede (Uygurca ve Uygur Alfabesini kullandılar.), Kımız yapmayı öğrettiler, Türk Töresi ve geleneklerinden, Göktanrı dininden.... etkilendiler.

ANADOLU'DA UYGARLIK NEDEN GELİŞMİŞTİR?

,


Kategori: TARİH

ANADOLU: (Küçük Asya) Tarih boyunca bir çok göç ve istilaya uğramıştır. Neden?:

1- Üç tarafının denizlerle çevrili oluşu, Avrupa ve Afrika arasında deniz ve karadan kolayca bağlantı kurulması

2- Olumlu iklim şartları, verimli toprakları bol su kaynaklarına sahip olması



ANADOLU'DA UYGARLIK NEDEN GELİŞMİŞTİR?



1- Göçler ve istila amacıyla gelen topluluklar sahip oldukları kültür ve medeniyeti Anadolu'ya taşıdılar.

2- Anadolu'nun Mısır, Ege ve Yunan Medeniyetlerine yakın bir konumda olması bu medeniyetlerden etkilenmesini sağlamıştır.



ANADOLU MEDENİYETLERİ: Anadolu'da kurulan uygarlıklar sırasıyla şunlardır:



1) Hititler, Frigler,Lidyalılar, İyonlar, Urartular (MÖ 2.bin-Mö.600 yılları arasında)

2) Persler (M.Ö 543-333)

3) İskender İmparatorluğu

4) Roma İmparatorluğu

5) Bizanslılar (395-1071)

6) Türkler (1071-....)



1)-MÖ.2.BİN- MÖ.600 YILLARI ARASINDA ANADOLU MEDENİYETLERİ



A)-HİTİTLER:

* Anadolu'ya Kafkaslar'dan geldikleri tahmin edilmektedir.

* Kızılırmak çevresinde kurulmuştur. Başşehirleri HATTUŞAŞ (Boğazköy)'dır.

* Hititler Suriye toprakları için Mısır ile yaptıkları savaş sonucunda KADEŞ ANTLAŞMASINI imzaladılar. Kadeş Antlaşması tarihte bilinen ilk antlaşmadır.

* Hititler'de asillerden oluşan PANKUŞ denilen bir meclis vardı. Bu meclis kralın yetkilerini kısıtlıyordu.

* Hititlerde kraldan sonra en yetkili kişi TAVANANNA denilen kraliçeydi.

* Hititler krallarının hayatlarını anlatan ANAL adını verdikleri yıllıkları hazırlayarak, tarafsız TARİH YAZICILIĞI'nı başlatmışlardır.

* Hititler kayaları düzleştirerek, tanrı kabartmaları yapmışlardır.( İvriz ve Yazılıkaya Kabartmaları Hititlere aittir.)

* Hititler Asurlular tarafından yıkıldılar.



B)-FRİGYALILAR(FRİGLER):

* Orta Anadolu'da(Sakarya nehri çevresinde) MÖ. 800 yıllarında devlet kurdular. Başşehirleri GORDİON'du.

* Kimmerler tarafından yıkıldı.

* Friglerin en büyük Tanrıları KİBELE 'dir.

* Frigler dokumacılıkta ileri gitmişlerdir. Frigyalılar TAPETES adı verilen halı ve kilimleri ile ünlüdürler.



C)-LİDYALILAR:

* Bugünkü Gediz ve Menderes ırmakları arasındaki bölgeye eski çağlarda LİDYA deniliyordu.

* Başkentleri SARDES(Sard)'dır.

* Lidyalılar ticarette geliştiler. Tarihte PARA'yı ilk kez kullanan Lidyalılar'dır.

* Lidyalılar Efes'ten başlayıp, Mezopotamya'daki Ninova'ya kadar uzanan KRAL YOLU'nun açılmasında etkili oldular.

* Lidyalılara Persler son vermiştir.

* Lidyalıların kısa zamanda yıkılmasının sebebi, ordularının çeşitli kavimlerden toplanan ücretli askerlerden oluşmasıdır.(Düzenli ve sürekli milli ordusunu oluşturamamıştır.)



D)-İYONYALILAR(İYONLAR):

* İzmir Körfezinden, Güllük Körfezine kadar olan bölgeye İYONYA denilirdi.

* Yunanistan'dan gelen AKALAR buradaki yerli halkla karışarak, şehir devletleri halinde yaşadılar.

Başlıca İyon şehirleri şunlardır: Efes, Milet, İzmir, Foça, Bodrum.

* Efeste'ki ARTEMİS tapınağı İyonlara aittir.

* İyonlar deniz ticaretinde gelişmişlerdi.

* İyon Edebiyatının en önemli eseri Homeros'un "İlyada ve Odesa destanı" dır.

* İyonlar bilim ve sanatta gelişmişlerdir. Matematikte Tales ve Pisagor, Tarihte Heredot, Tıpta Hipokrat, Felsefede Diojen)







E)- URARTULAR:

* Van Gölü ve çevresinde devlet kurmuşlardır. Başşehirleri TUŞBA(Van)'dır.

* Urartular'da kral ülkeyi savaş tanrısı HALDİ adına yönetirdi.

* Urartular madencilik ve maden işletmeciliğinde ileri gitmişlerdi.

* Urartular kaleler ve su kanalları ile ünlüdür. (Toprakkale, Çavuştepe, Patnos ve Kayalıdere kaleleri)



KÜLTÜR VE MEDENİYET DEVLET YÖNETİMİ:



1)- Anadolu'da kurulan bu devletler genellikle krallıkla yönetilmiştir. Kral hem başkomutan, hem baş yargıç, hem de baş rahipti.

NOT: Bu durum kralın siyasi, askeri ve dini gücü elinde bulundurduğunu gösterir. Ayrıca kralın başrahip oluşu laik olmayan bir anlayışı yansıtmaktadır.

2)- Hititlerde asillerden oluşan PANKUŞ denilen bir meclis vardı. Bu meclis kralın yetkilerini kısıtlıyordu.

3)- Hititlerde kraldan sonra en yetkili kişi TAVANANNA denilen kraliçeydi.

4)- İyonyalılar merkezi krallık yerine SİTE denilen şehir devletleri halinde yaşamışlardır.



DİN VE İNANIŞ:



1)- Anadolu'da çok tanrılı inanış mevcuttu.

2)- Hititler kendi tanrılarından başka Ön Asya tanrılarına, Lidyalılar da Yunan tanrılarına tapınmışlardı.

NOT: Bu durum Anadolu'da dini etkileşimi yansıtmaktadır.

3)- Urartular ölümden sonra hayata inanmışlardı. Bu yüzden mezarlarını ev ve oda biçiminde yapıp içine çeşitli eşyalar koyuyorlardı.

4)- Friglerin en büyük Tanrıları KİBELE 'dir.

5) Efeste'ki ARTEMİS tapınağı İyonlara aittir.

6) Urartular'da kral ülkeyi savaş tanrısı HALDİ adına yönetirdi.



SOSYAL VE EKONOMİK HAYAT:



1)- Halk genellikle Asiller, Rahipler, Hürler ve Köleler olarak sınıflara ayrılmıştı.

2)- Anadolu'da ekonomik hayatın temelini tarım, ticaret ve hayvancılık oluşturuyordu.

3)- Urartular madencilik ve maden işletmeciliğinde ileri gitmişlerdi.

4)- Lidyalılar ticarette geliştiler. Tarihte PARA'yı ilk kez kullanan Lidyalılar'dır.

5)- İyonlar deniz ticaretinde gelişmişlerdi.

6)- Lidyalılar Efes'ten başlayıp, Mezopotamya'daki Ninova'ya kadar uzanan KRAL YOLU'nun açılmasında etkili oldular.



YAZI, DİL VE EDEBİYAT:



1)- Anadolu'ya yazı Asurlular tarafından getirilmiştir. Hititler ve Urartular Asurlulardan aldıkları ÇİVİ yazısını ve kendi buluşları olan HİYEROGLİF(resim yazısı) yazısını kullandılar.

2)- İyonlar ve Lidyalılar Fenike yazısını kullandılar. Fenike yazısını batıya aktaran İYONLAR olmuştur.

3)- Hititler krallarının hayatlarını anlatan ANAL adını verdikleri yıllıkları hazırlayarak, tarafsız TARİH YAZICILIĞI'nı başlatmışlardır.

4)- Hititler, Mısırlılarla tarihte bilinen ilk antlaşmayı (KADEŞ ANTLAŞMASI) imzaladılar.(MÖ.1280)

5)- İyon Edebiyatının en önemli eseri Homeros'un "İlyada ve Odesa destanı" dır.



HUKUK:



Anadolu'da kanunlar Mezopotamyadaki gibi kısasa kısas değildi.



BİLİM VE SANAT:



1)- Hititler kayaları düzleştirerek, tanrı kabartmaları yapmışlardır. (İvriz ve Yazılıkaya Kabartmaları Hititlere aittir.)

2)- Urartular kaleler ve su kanalları ile ünlüdür. (Toprakkale, Çavuştepe, Patnos ve Kayalıdere kaleleri)

3)- İyonlar bilim ve sanatta gelişmişlerdir. Matematikte Tales ve Pisagor, Tarihte Heredot, Tıpta Hipokrat, Felsefede Diojen)

4)- Hititler ve Frigler dokumacılıkta ileri gitmişler- dir. Frigyalılar TAPETES adı verilen halı ve kilimleri ile ünlüdürler.



ANADOLU'YA HAKİM OLAN DEVLETLER



1)- PERS İMPARATORLUĞU: Anadolu M.Ö 543-333 yılları arasında İran'da kurulan PERS İMPARATORLUĞUNUN hakimiyetinde kaldı.

2)- İSKENDER İMPARATORLUĞU: Makedonya kralı II. Filip'in ölümüyle yerine geçen oğlu BÜYÜK İSKENDER Asya seferine çıkarak büyük bir imparatorluk oluşturmuştur.

ASYA SEFERİ: Büyük İskender bu seferle Anadolu, Suriye, Mısır ve Hindistan'ın bir bölümünü ele geçirdi. Pers İmparotorluğuna son verdi. Bu sefer dönüşünde yolda öldü.

HELENİSTİK MEDENİYET: Büyük İskender'in Asya seferi sırasında Yunan Medeniyeti ile Doğu Medeniyetleri birbirlerinden etkilendiler. Böylece doğu ve batı medeniyetlerinin karışımından HELLENİZM MEDENİYETİ ortaya çıktı. İskender'in ölümünden sonra Anadolu'da küçük krallıklar kuruldu. Bunların başlıcaları;

a) BİTİNYA KRALLIĞI: Kuzeybatı Anadolu'da

b) PONTUS KRALLIĞI : Karadeniz'de

c) BERGAMA KRALLIĞI: Batı Anadolu'da kurulmuştur.



Bergama kralları bilim, edebiyat ve sanata önem verdiler. Koyun ve keçi derisinden PARŞÜMEN kağıdını icat ettiler. Bu sayede pek çok kitap günümüze geldi. Yine Bergama Krallığı Döneminde yapılan ZEUS tapınağı meşhurdur.

















3)- ROMA İMPARATORLUĞU:



* İtalya'da kurulan bu devlet kısa zamanda Avrupa, Asya ve Afrika topraklarına yayılmıştır. 395 yılında Batı ve doğu Roma imparatorluğu olarak ikiye ayrılmıştır. Batı Roma 476 yılında, Doğu Roma (Bizans) ise 1453'te yıkılmıştır.

* Bozdoğan Kemeri(istanbul), Çemberlitaş(istanbul), Ogüst Mabedi ve Roma Hamamı (Ankara), Aspendos tiyatrosu (Antalya) Romalılardan kalan ünlü eserlerlerdir.

* Romalılar Mısırlılardan aldıkları Güneş takvimini JÜLYEN TAKVİMİ adıyla geliştirdiler.

* Fenikelilerin bulduğu harf yazısı(alfabe), İyonlar yoluyla Yunanlılara ve onlardan da Romalılar'a geçmiş, Romalılar bunu geliştirerek LATİN ALFABESİNİ oluşturmuşlardır.

* Roma'da ilk yazılı kanunlar 12 Levha Kanunlarıdır. Roma kanunları günümüz Avrupa hukukunun temelini oluşturur.



4)- BİZANS İMPARATORLUĞU(DOĞU ROMA İMP.):



* Merkezi İstanbul olan bu devlet 1453'te Fatih Sultan Mehmet tarafından yıkılmıştır.

* Ayasofya, Aya İrini, Hora, Sergios ve Baküs kiliseleri ile Yerebatan ve Binbirdirek Sarnıçları en ünlü eserleridir.



TÜRKİYENİN ÇEVRESİNDEKİ KÜLTÜR VE MEDENİYETLER



MEZOPOTAMYA MEDENİYETİ: Mezopotamya: Güneydoğu Anadolu'dan başlayarak, Basra Körfezine kadar uzanan, Dicle ve Fırat nehirleri arasındaki bölgeye Mezopotamya denir. Mezopotamya Verimli topraklara sahip olması, iklim şartlarının uygun olması gibi nedenlerden dolayı sık sık istila ve göçlere sahne olmuş, insanlar arasındaki kültür etkileşimi fazla olduğundan medeniyet bu bölgede gelişmiştir.



BAŞLICA MEZOPOTAMYA KAVİMLERİ:

1- Sümerler

2- Akkadlar

3- Elamlılar

4- Babilliler

5-Asurlular



1)- SÜMERLER:

* Birbirinden bağımsız SİTE denilen şehir devletleri halinde yaşadılar. En önemli şehirleri; Ur, Uruk, Lagaş'tır. Bu şehir devletleri ENSİ veya PATESİ denilen Rahip-krallar tarafından yönetiliyordu.

* Çok tanrılı inanca sahip Sümerlerin tapınaklarına ZİGGURAT denirdi.

* Mezopotamya'da evler ve tapınaklar taş az olduğundan kerpiç ve tuğladan yapılmıştır.

NOT: Hem bu özelliğinden hem de sık sık istilalara uğradığından bu yapılar günümüze kadar ulaşmamıştır

* Günümüz Uygarlığının temeli olan yazıyı (ÇİVİ YAZISI) ilk kez Sümerler bulmuştur.(MÖ. 3500)

* Tarihte İlk yazılı hukuk kuralları Sümerler tarafından oluşturulmuştur. Bu özellikleri ile Sümerlere dünyadaki ilk Hukuk devleti diyebiliriz.

NOT: Lagaş Kralı URUKAGİNE tarafından oluşturulan ilk yazılı kanunlar "fidye ve bedel" sistemine dayanıyordu.

* Sümerlerin en önemli edebiyat eserleri; Gılgamış Destanı, Yaradılış Destanı ve Tufan Hikayesi'dir.

* Sümerler Matematik ve Geometrinin temellerini atnışlardır. (Dört işlemi bulmuşlar, dairenin alanını hesaplamışlar, çarpma ve bölme cetvelleri hazırlamışlardır.)

* Sümerler astronomide de gelişmişlerdir. (Burçları bulmuşlar, bir ayı 30, bir yılı 360 gün olarak hesaplamışlardır.

NOT: Dünyada ilk kez AY YILI hesabına dayanan takvimi Sümerler bulmuşlardır.

* Son araştırmalara göre örf, adet,geleneklerine ve dil yapılarına, kullandıkları aletlere bakılarak Sümerlerin Mezopotamya'ya Orta Asya'dan geldikleri Türk olabilecekleri tahmin edilmektedir.

* Akkadlar tarafından yıkılmışlardır.



2)- AKKADLAR:

* Arap Yarımadasından Mezopotamya'ya gelen Sami kökenli bir kavimdir.

* İlk sürekli ve düzenli orduları kurmuşlardır. (Bu sayede kısa zamanda Mezopotamya'nın tamamına sahip olmuşlardır.)

* Tarihte bilinen ilk büyük imparatorluğu kurdular.

* Kurucuları SARGON, başkentleri AGADE'dir. (Tapınaklarına da AGADE denilirdi.)

* En önemli mimari eserleri ZAFER ANITI'dır.



3)- ELAMLILAR:

* Elam güneydoğu Mezopotamya'ya verilen addır.

* Başkentleri SUS'dur.

* Bilim ve teknikte ileri olmamalarına rağmen, güzel sanatlar ve süsleme alanında gelişmişlerdir.



4)- BABİLLİLER:

* İlk "Mutlak Krallık" anlayışı Babil'de ortaya çıkmıştır.

* Ünlü kralları HAMMURABİ, ilk ANAYASA olarak bilinen "Hammurabi Kanunlarını" oluşturdu. (Bu kanunlar Sami geleneklerinden ve Urukagine kanunlarından yararlanılarak hazırlanmıştır.)

* "Babil Kulesi" ve "Babil'in Asma bahçeleri" en önemli eserleridir.



5)- ASURLULAR:

* Yukarı Mezopotamya'da(Güneydoğu Anadolu) kurulmuşlar, Toroslar ve Kapadokya'ya kadar yayılmışlardır.

* Anadolu'da ticaret kolonileri kurdular. (KÜLTEPE'de)

* Çivi yazısını Anadolu'ya öğreterek, Anadolu'da tarih devirlerini başlattılar.

* Tüm çivi yazılı eserleri başkentleri NİNOVA'da toplayarak, ilk KÜTÜPHANECİLİK ve ARŞİVCİLİK faaliyetini başlattılar.



MISIR MEDENİYETİ

* Kuzey Afrika'da NİL NEHRİ ve etrafında kurulmuş olan bir medeniyettir.

* Etrafının çöl ve denizlerle kaplı olması, diğer medeniyetlerle etkileşiminin daha az olmasına sebep olmuştur. Bu yüzden Mısır Medeniyeti KENDİNE ÖZGÜ bir medeniyettir.

* Önceleri NOM adı verilen şehir devletleri varken, MÖ.IV. binden itibaren Kral MENES'ten itibaren merkezi krallık haline gelmiştir. Kral Menes'le FİRAVUNLAR DEVRİ başlar.

* Mısır krallarına FİRAVUN denirdi. Firavunlar dini ve siyasi otoriteyi kendilerinde toplamışlardı. Kendilerini Tanrı olarak ilan etmişlerdi.

NOT: Mısır'daki TANRI KRAL anlayışı, Mezopotamya'da ise RAHİP KRAL anlayışının egemen oluşu hem Mısır hem de Mezopotamya'da LAİK olmayan yönetim anlayışını yansıtmaktadır.

* Dinleri çok tanrılıdır. tanrılarını insan veya hayvan şeklinde tasavvur etmişlerdir. Firavunlar için PİRAMİT'ler yapmışlar, ölülerini mumyalamışlardır. Bu durum öldükten sonra dirilme inancının olduğunu göstermektedir. Halk mezarlarına ise LABİRENT denilirdi.

* MÖ. 525'te Persler, MÖ.333'te de Büyük İskender tarafından işgal edilmiştir.

NOT: Büyük İskender'in istilası ile Yunan ve Mısır medeniyetleri birbirini etkilemişlerdir.

* MÖ.1280'de Hititlerle KADEŞ ANTLAŞMASINI imzaladılar.

* Kendilerine özgü HİYEROGLİF (Kutsal resim yazısı) yazısını kullanmışlardır.

* Yazılarını PAPİRÜS adı verilen bitki yapraklarına yazmışlardır.

* Eczacılık, kimya ve tıpta gelişmişlerdir.(Mumyacılık)

* Matematikte Pi sayısını buldular. Astronomide gelişmişlerdi. Rasathaneler kurmuşlar ve Nil nehrinin taşma sürelerini hesaplamışlardı.

NOT: Dünyada GÜNEŞ YILI esasına dayalı ilk takvimi Mısırlılar yapmışlardır. Romalılar Mısırdan aldıkları bu takvimi geliştirerek bugün kullandığımız Milat takvimini oluşturdular.

* Mısır ekonomisi tarım, ticaret ve madenciliğe dayanıyordu.



EGE VE YUNAN MEDENİYETLERİ Girit Adası, Yunanistan, Makedonya, Trakya, Batı Anadolu ve Ege Adalarında yaşayan toplulukların meydana getirdiği medeniyettir.



A)- GİRİT MEDENİYETİ: ege ve Yunan Medeniyetinin ilk ortaya çıktığı yer GİRİT ADASI'dır. Bu medeniyet buradan diğer adalara, Mora ve Yunanistan'a yayılmıştır. En önemli eserleri KNOSSOS SARAYI'dır.



B)- MİKEN MEDENİYETİ (AKALAR): Anadolu'dan MÖ. II. binde Yunanistan'a gelen AKALAR tarafından kurulmuştur.

* Şehir devletleri halinde yaşadılar. En önemli şehirleri MİKEN'dir. (Bu yüzden Miken Medeniyeti diye anılır.)

* Akaların siyasi tarihinin en önemli olayı TRUVA SAVAŞLARI'dır. (Boğazların egemenliği için Mikenlilerle Truvalılar arasında yapılmıştır. Truva Savaşları tarihte ilk defa "Boğazlar Sorununu ortaya çıkarmıştır. Homeros'un İLYADA adlı eserinde bu savaşlar anlatılır.

* Önemli Mimari eserleri Miken ve Tirins Şatoları'dır.

* Miken Uygarlığı DORLAR tarafından yıkılmıştır.



C)- YUNAN MEDENİYETİ: Akalara son veren DORLAR tarafından kurulan bir medeniyettir. Yunan Medeniyeti kendinden sonraki Hellen ve Roma Medeniyetleri üzerinde etkili olmuştur.

* POLİS adı verilen şehir devletleri kurdular. Önemli şehir devletleri Atina, Sparta ve Korint'dir.

* Yunan şehir devletleri güç olarak birbirlerine denk olduklarından, birbirlerine karşı üstünlük sağlayamamışlardır. Bu nedenle Yunanistan'da ilk çağda milli bütünlük sağlanamamıştır.

NOT: Sadece ülkelerini ele geçirmeye çalışan Persler'e karşı birlik sağlamışlar ve PELEPONNES savaşlarında Persler'i yenilgiye uğratmışlardır.

* Yunanistan'da Halk; Soylular, tüccarlar, köylüler ve köleler olmak üzere sınıflara ayrılmıştı. Bu sınıf farkları sınıflar arası çekişme ve mücadeleyi doğurmuştur.



FENİKE MEDENİYETİ Lübnan dağları ile Akdeniz sahili arasındaki bölgede yaşamışlar gemicilik ve ticarette gelişmiş bir medeniyettir.

* Doğu Akdeniz ve batı Afrika sahillerinde ticaret kolonileri kurdular. Doğu ve Batı medeniyetlerinin kaynaşmasında TAŞIYICI bir rol oynadılar.

* Mezopotamya Çivi yazısından ve Mısır Hiyeroglifinden etkilenerek HARF YAZISI'nı (alfabe) buldular.

NOT: Fenikeliler'in 22 harften oluşan yazıları, Yunanlılara, onlardan da Romalılara geçerek bugünkü LATİN alfabesini oluşturmuştur.

* CAM'ı icat etmişler, Fildişi işlemeciliğinde ileri gitmişlerdir.



İBRANİ MEDENİYETİ MÖ. 1500'lerde Filistin ve Lübnan dolaylarında yaşayan İbraniler Sami ırkındandırlar.

* Hz. MUSA zamanında birlik haline geldiler, devlet haline gelmeleri Hz. DAVUD zamanında oldu. En güçlü dönemler Hz. SÜLEYMAN zamanıdır.

* Hz. Süleymandan sonra İbrani Devleti İsrail ve Yahudi devleti olmak üzere ikiye ayrılmıştır. İsrail devletine Asurlular, Yahudi(Yuda) devletine ise Babilliler son vermişlerdir.

* Dinleri Tek tanrılıdır. (Yahudilik=Musevilik). İlk çağın tek tanrılı dine inanan ilk kavmidir. Kutsal kitapları TEVRAT 'dır.

NOT: İbraniler Museviliği Milli bir din olarak kabul ettiklerinden bu din diğer kavimler arasında fazla yayılmamıştır.

NOT: Dinlerinin etrafında milli bir birlik oluşturduk larından dünyanın dört bir yanına dağılmış olmalarına rağmen birbirleriyle dayanışma içinde olmuşlardır.

* II. Dünya Savaşı sonunda İngiltere ve Amerika'nın yardımıyla bugünkü Filistin'de İsrail devletini kurmuşlardır.

* En önemli eserleri Kudüs'teki MESCİD-İ AKSA (Süleyman Mabedi)' dir.

toklucaktan haberler

dernek nedir.amaçları

TOKLUCAK DER .in ARIK DER ile ZARA DER. yanyana olan arsa ile ilğili bilgiler.. 1- konu hakkında gelişmeler.. 2- varılan durum 3- dernek üyelerinin konu hakkında bilgileri GEREKLİ BİLGİLER TOPARLANIP ..GELİŞMELER..SİZLERE DUYURULACAKTIR. MAİL. ADRESİM ..haloyildiz@gmail.com ..SİZLERİN ULAŞABİLDİĞİ BİLGİLERİ PAYLAŞIRSANIZ ..YAYINLARIZ. ERGÜN YILDIZ..

DERNEK NEDİR? NASIL KURULUR?

Derneğin tanımı

23.11.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5253 sayılı Dernekler Kanununun 2. maddesinde derneğin tanımı; " Dernek: Kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, en az yedi gerçek veya tüzel kişinin, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklarını” olarak yapılmıştır.

Kimler dernek kurabilir

Fiil ehliyetine sahip gerçek veya tüzel kişiler, önceden izin almaksızın dernek kurma hakkına sahiptir.

Dernek kurucusu olabilmeleri ile ilgili olarak, Türk Silâhlı Kuvvetleri ve kolluk kuvvetleri mensupları ile kamu kurum ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri hakkında özel kanunlarında getirilen kısıtlamalar saklıdır.

Ayrıca, onbeş yaşını bitiren ayırt etme gücüne sahip küçükler; toplumsal, ruhsal, ahlakî, bedensel ve zihinsel yetenekleri ile spor, eğitim ve öğretim haklarını, sosyal ve kültürel varlıklarını, aile yapısını ve özel yaşantılarını korumak ve geliştirmek amacıyla yasal temsilcilerinin yazılı izni ile çocuk dernekleri kurabilir veya kurulmuş çocuk derneklerine üye olabilirler.

Oniki yaşını bitiren küçükler yasal temsilcilerinin izni ile çocuk derneklerine üye olabilirler ancak yönetim ve denetim kurullarında görev alamazlar.

Çocuk derneklerine onsekiz yaşından büyükler kurucu veya üye olamazlar.

Dernek kurucusu olacak kişilerde aranan fiil ehliyetine ne şekilde sahip olunur.

4721 sayılı Türk Medeni Kanununda belirtildiği üzere; ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.

Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmamak: Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ve bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmamak yada bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkûm bulunmamaktır.

Ergin olmak: Onsekiz yaşını doldurmuş olmak veya onsekiz yaşın doldurmamış olduğu halde evlenmiş olmak yada onbeş yaşını doldurmuş küçüklerin kendi isteği ve velisinin rızasıyla mahkemece ergin kılınmış olmaktır.

Tüzel kişiler, kanuna ve kuruluş belgelerine göre gerekli organlara sahip olmakla, fiil ehliyetini kazanırlar. Tüzel kişinin iradesi, organları aracılığıyla açıklanır.

Dernekler özel hukuk tüzelkişisi olup, Türk Medeni Kanununun 48. maddesinde belirtilen tüm hak ve yetkilere sahiptir.

Hangi amaçla dernek kurulamaz

Anayasa ve kanunlarla açıkça yasaklanan amaçları veya konusu suç teşkil eden fiilleri gerçekleştirmek amacıyla dernek kurulamaz.

Derneğin amacı; kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir gayeyi gerçekleştirmeye yönelik, anlaşılabilir ve süreklilik arz etmelidir. Hukuka veya ahlâka aykırı olmamalıdır.

Derneğin kuruluş şekli

Dernekler, kuruluş bildirimini, dernek tüzüğünü ve gerekli belgeleri yerleşim yerinin bulunduğu yerin en büyük mülki amirine verdikleri anda tüzel kişilik kazanırlar.

Dernek tüzüğünün içeriği

Dernekler Mevzuatı gereğince derneğin tüzüğünde aşağıda gösterilen hususların belirtilmesi zorunludur:

a-Derneğin adı ve merkezi. (Derneğinizin adı, daha önce kurulmuş olan bir derneğin adından farklı olmak zorundadır. Dernek adını kontrol etmek için tıklayınız)

b-Derneğin amacı ve bu amacı gerçekleştirmek için dernekçe sürdürülecek çalışma konuları ve çalışma biçimleri ile faaliyet alanı.

c-Derneğe üye olma ve üyelikten çıkmanın şart ve şekilleri.

d-Genel kurulun toplanma şekli ve zamanı.

e-Genel kurulun görevleri, yetkileri, oy kullanma ve karar alma usul ve şekilleri.

f-Yönetim ve denetim kurullarının görev ve yetkileri, ne suretle seçileceği, asıl ve yedek üye sayısı.

g-Derneğin şubesinin bulunup bulunmayacağı, bulunacak ise şubelerin nasıl kurulacağı, görev ve yetkileri ile dernek genel kurulunda nasıl temsil edileceği.

h-Üyelerin ödeyecekleri giriş ve yıllık aidat miktarının belirlenme şekli.

ı-Derneğin gelir kaynakları.

i- Derneğin borçlanma usulleri.

j- Derneğin iç denetim şekilleri

k-Tüzüğün ne şekilde değiştirileceği.

l-Derneğin feshi halinde mal varlığının tasfiye şekli.

m-Dernek geçici yönetim kurulu üyelerinin adı, soyadı, görev ünvanı.

Dernek tüzüğünde kanunen belirtilmesi zorunlu hususlar dışında, Kanuna aykırı olmamak kaydıyla tüzükte yer alması istenilen diğer hükümler eklenebilir.

Örnek Dernek Tüzüğü İçin Tıklayınız.

Dernek kuruluşu için gerekli belgeler

Dernek kurucuları (en az yedi gerçek veya tüzel kişi) tarafından imzalanmış olan (Dernekler Yönetmeliği Ek-2’de bulunan) iki adet kuruluş bildirimi ve aşağıda belirtilen ekleri, derneğin kurulacağı yerin mülki idare amirliğine verilir.

a) Kurucular tarafından her sayfası imzalanmış üç adet dernek tüzüğü,

b) Kurucuların nüfus cüzdan fotokopisi,

c) Dernek kurucuları arasında tüzel kişiliklerin bulunması halinde; bu tüzel kişilerin unvanı, yerleşim yeri ve kuruluş belgesi ile tüzel kişiliklerin organları tarafından yetkilendirilen gerçek kişi de belirtilmek kaydıyla bu konuda alınmış kararın fotokopisi,

d) Kurucular arasında yabancı dernek veya dernek ve vakıf dışında kar amacı gütmeyen kuruluşlar bulunması halinde, bu tüzel kişilerin dernek kurucusu olabileceğini gösteren İçişleri Bakanlığınca verilmiş izin belgesi,

e) Kurucular arasında yabancı uyruklular varsa, bunların Türkiye'de yerleşme hakkına sahip olduklarını gösterir belgelerin fotokopileri,

f) Yazışma ve tebligatı almaya yetkili kişi veya kişilerin adı, soyadı, yerleşim yerlerini ve imzalarını belirten liste.

Büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerdeki dernek kuruluş işlemlerinde istenen belgeler birer arttırılarak verilir.

Dernekler, kuruluş bildirimi ve eklerini mülki idare amirliğine vermek suretiyle tüzel kişilik kazanırlar.

Çocuk derneklerine tüzel kişiler kurucu veya üye olamazlar, ayrıca çocuk derneklerinde kuruluş bildirimine, kurucu çocukların yasal temsilcilerinin izni eklenir.

Dernek kuruluş bildiriminin incelenmesi

Dernek kuruluş bildirimi ve belgelerin doğruluğu ile dernek tüzüğü, en büyük mülki amir tarafından altmış gün içinde dosya üzerinden incelenir.

Kuruluş bildiriminde, tüzükte ve kurucuların hukuki durumlarında kanuna aykırılık veya noksanlık tespit edildiği takdirde bunların giderilmesi veya tamamlanması derhal kuruculardan istenir. Bu istemin tebliğinden başlayarak otuz gün içinde belirtilen noksanlık tamamlanmaz ve kanuna aykırılık giderilmezse; en büyük mülki amir, yetkili asliye hukuk mahkemesinde derneğin feshi konusunda dava açması içir durumu Cumhuriyet savcılığına bildirir. Cumhuriyet savcısı mahkemeden derneğin faaliyetinin durdurulmasına karar verilmesini de isteyebilir.

Kuruluş bildiriminde, tüzükte ve belgelerde kanuna aykırılık veya noksanlık bulunmaz ya da bu aykırılık veya noksanlık belirli sürede giderilmiş bulunursa; keyfiyet derhal derneğe yazıyla bildirilir ve dernek, dernekler kütüğüne kaydedilir.

Derneğin zorunlu Organları hangileridir

Derneğin zorunlu organları, genel kurul, yönetim kurulu ve denetim kuruludur.

Dernekler zorunlu organları dışında başka organlar da oluşturabilirler. Ancak, bu organlara zorunlu organların görev, yetki ve sorumlulukları devredilemez.

Genel kurul, derneğin en yetkili karar organı olup; derneğe kayıtlı üyelerden oluşur. Genel kurul, dernek organlarını seçer ve derneğin diğer bir organına verilmemiş olan işleri görür.

Genel kurul, üyeliğe kabul ve üyelikten çıkarma hakkında son kararı verir, derneğin diğer organlarını denetler ve onları haklı sebeplerle her zaman görevden alabilir.

Yönetim kurulu, beş asıl ve beş yedek üyeden az olmamak üzere dernek tüzüğünde belirtilen sayıda üyeden oluşur.

Yönetim kurulu, derneğin yürütme ve temsil organıdır; bu görevini kanuna ve dernek tüzüğüne uygun olarak yerine getirir.

Temsil görevi, yönetim kurulunca, üyelerden birine veya bir üçüncü kişiye verilebilir.

Denetim kurulu, üç asıl ve üç yedek üyeden az olmamak üzere dernek tüzüğünde belirtilen sayıda üyeden oluşur.

Denetim kurulu, denetleme görevini, dernek tüzüğünde belirtilen esas ve usullere göre yapar; denetleme sonuçlarını bir raporla yönetim kuruluna ve genel kurula sunar.

Derneğin kuruluşundan sonra yapılması gereken işlemler

A- Defter tutulması

Dernekler tarafından tutulması zorunlu olan defterler temin edilerek kullanmaya başlanılmadan önce dernekler biriminden veya noterden onaylattırılmalıdır.

Dernekler aşağıda yazılı defterleri tutarlar.

a) İşletme hesabı esasında tutulacak defterler ve uyulacak esaslar aşağıdaki gibidir:

1) Karar Defteri: Yönetim kurulu kararları tarih ve numara sırasıyla bu deftere yazılır ve kararların altı toplantıya katılan üyelerce imzalanır.

2) Üye Kayıt Defteri: Derneğe üye olarak girenlerin kimlik bilgileri, derneğe giriş ve çıkış tarihleri bu deftere işlenir. Üyelerin ödedikleri giriş ve yıllık aidat miktarları bu deftere işlenebilir.

3) Evrak Kayıt Defteri: Gelen ve giden evraklar, tarih ve sıra numarası ile bu deftere kaydedilir. Gelen evrakın asılları ve giden evrakın kopyaları dosyalanır. Elektronik posta yoluyla gelen veya giden evraklar çıktısı alınmak suretiyle saklanır.

4) Demirbaş Defteri: Derneğe ait demirbaşların edinme tarihi ve şekli ile kullanıldıkları veya verildikleri yerler ve kullanım sürelerini dolduranların kayıttan düşürülmesi bu deftere işlenir.

5) İşletme Hesabı Defteri: Dernek adına alınan gelirler ve yapılan giderler açık ve düzenli olarak bu deftere işlenir.

6) Alındı Belgesi Kayıt Defteri : Alındı belgelerinin seri ve sıra numaraları, bu belgeleri alan ve iade edelerin adı, soyadı ve imzaları ile aldıkları ve iade ettikleri tarihler bu deftere işlenir.

b) Bilanço esasında tutulacak defterler ve uyulacak esaslar aşağıdaki gibidir:

1) (a) bendinin 1, 2, 3 ve 6 ncı alt bentlerinde kayıtlı defterleri bilanço esasında defter tutan dernekler de tutarlar.

2) Yevmiye Defteri, Büyük Defter ve Envanter Defteri: Bu defterlerin tutulma usulü ile kayıt şekli Vergi Usul Kanunu ile bu Kanununun Maliye Bakanlığına verdiği yetkiye istinaden yayımlanan Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğleri esaslarına göre yapılır.

Tutulacak defter ve kayıtların Türkçe olması zorunludur. Defterler mürekkepli kalemle yazılır.

Defterler bilgisayar ortamında da tutulabilir. Ancak form veya sürekli form şeklinde tutulacak defterler, kullanılmaya başlanmadan önce her bir sayfasına numara verilerek ve onaylatılarak kullanılabilir. Onaylı sayfalar kullanıldıktan sonra defter haline getirilerek muhafaza edilir.

Yevmiye defteri maddelerinde yapılan yanlışlar ancak muhasebe kurallarına göre düzeltilebilir. Diğer defter ve kayıtlara rakam ve yazılar yanlış yazıldığı takdirde düzeltmeler ancak yanlış rakam ve yazı okunacak şekilde çizilmek, üst veya yan tarafına veya ilgili bulunduğu hesaba doğrusu yazılmak suretiyle yapılabilir. Yanlış rakam ve yazının çizilmesi halinde, bu rakam ve yazıyı çizen tarafından paraflanır.

Defterlere geçirilen bir kayıt; kazımak, çizmek veya silmek suretiyle okunamaz hale getirilemez.

Karar defterinin sayfa sonunda imza için bırakılan bölümü hariç defterlerin satırları, çizilmeksizin boş bırakılamaz ve atlanamaz. Ciltli defterlerde, defter sayfaları ciltten koparılamaz. Tasdikli form veya sürekli form yapraklarının sırası bozulamaz ve bunlar yırtılamaz.

Derneklere ait belgeler, kaydedildikleri defterdeki kayıt sırasına uygun olarak numaralandırılır ve dosyalanarak saklanır.

Kayıt zamanı;

İşlemler, defterlere günlük olarak kaydedilir. Ancak, gelir ve gider kayıtları;

a) İşlemlerin, işin hacmine ve gereklerine uygun olarak muhasebe düzeni ve güvenliğini bozmayacak bir süre içinde kaydedilmesi şarttır. Bu gibi kayıtlar on günden fazla geciktirilmez.

b) Kayıtlarını devamlı olarak muhasebe fişleri ve bordro gibi yetkili amirlerin imza ve parafını taşıyan belgelere dayanarak tutan derneklerde, işlemlerin bunlara kaydedilmesi, deftere işlenmesi hükmündedir. Ancak bu kayıtlar, işlemlerin esas defterlere kırkbeş günden daha geç intikal ettirilmesine imkan vermez. Dernek defterlerinin denetim amacıyla istenmesi halinde, kırkbeş günlük sürenin dolması beklenmeden kayıtların işlenmesi zorunludur.

Hesap dönemi;

Derneklerde hesap dönemi bir takvim yılıdır. Hesap dönemi 1 Ocak’ta başlar ve 31 Aralık’ta sona erer. Yeni kurulan derneklerde hesap dönemi kuruluş tarihinde başlar ve 31 Aralık’ta sona erer.

Defterlerin ara tasdiki;

Bu defterlerin kullanılmasına sayfaları bitene kadar devam edilir ve defterlerin ara tasdiki yapılmaz. Ancak, bilanço esasına göre tutulan defterler ile form veya sürekli form yapraklı defterlerin, kullanılacağı yıldan önce gelen son ayda, her yıl yeniden tasdik ettirilmesi zorunludur.

B-Dernek gelirlerinin tahsilinde kullanılacak Alındı Belgelerinin bastırılması

Alındı belgelerinin biçimi;

Dernek gelirlerinin tahsilinde kullanılacak Alındı Belgeleri Dernekler Yönetmeliği 42. maddesinde belirtilen biçim ve ebatta yönetim kurulu kararıyla matbaaya bastırılır.

Alındı belgelerinin kontrolü;

Bastırılan alındı belgelerinin seri ve sıra numaraları ile diğer baskı işlerinde kusur bulunup bulunmadığı, sayman üyece kontrol edilir. Kontrolde hatalı olduğu ortaya çıkan cilt veya formlar geri verilerek aynı miktarda yenisi bastırılır. Alındı belgeleri, matbaadan sayman üye tarafından bir tutanak ile teslim alınır.

Alındı belgelerinin deftere kaydı;

Dernek saymanınca teslim alınan alındı belgelerinin tamamı, numarası en küçük olan alındı belgesi cildinden başlamak üzere defterin yalnızca başlangıç, bitiş ve serisi sütunları doldurularak, her bir satırda bir alındı belgesi cildi gösterilecek şekilde alt alta yazılmak suretiyle kaydedilir. Defterin diğer sütunları, alındı belgesi ciltlerinin gelir tahsil edecek kişilere teslim edilmesi veya teslim edilen alındı belgesi cildinin iade edilmesi sırasında doldurulur.

Alındı belgelerinin kullanımı;

Alındı belgeleri, gelir tahsil etme görev ve yetkisine sahip bulunanlara, sayman üyelerce imza karşılığı verilir ve kullanıldıktan sonra imza karşılığı geri alınır. Bu işlemler Alındı Belgesi Kayıt Defterinde gösterilir.

Alındı belgeleri, sabit boyalı sert veya sivri uçlu tükenmez kalemle okunaklı bir biçimde silintisiz ve kazıntısız olarak doldurulur. Ödemede bulunana asıl yaprak koparılarak verilir, koçan kısmı ciltte bırakılır. Düzenleme sırasında hata yapılırsa, hatalı belge yaprağı ödemede bulunana verilmez. Asıl ve koçan yaprakların üzerine “İPTAL” ibaresi yazılıp her ikisi koparılmadan ciltte bırakılır.

Form şeklinde bastırılan alındı belgeleri, elektronik sistemler aracılığıyla doldurulduktan sonra aslı ödemede bulunana verilir; sureti dosyasında muhafaza edilir.

C- Yetki belgesi düzenlenmesi

Dernek adına gelir tahsil edecek kişi veya kişiler, yetki süresi de belirtilmek suretiyle, yönetim kurulu kararı ile tespit edilir. Gelir tahsil edecek kişilerin açık kimliği, imzası ve fotoğraflarını ihtiva eden (Dernekler Yönetmeliği EK-19’da bulunan) “Yetki Belgesi” dernek tarafından üç nüsha olarak düzenlenerek, dernek yönetim kurulu başkanınca onaylanır. Yetki belgelerinin birer sureti dernekler birimlerine verilir.

Dernek adına gelir tahsil edecek kişiler, ancak adlarına düzenlenen yetki belgelerinin bir suretinin dernekler birimine verilmesinden itibaren gelir tahsil etmeye başlayabilirler

Yetki belgelerinin süresi, yönetim kurullarının görev süresi ile sınırlıdır. Yeni seçilen yönetim kurullarının, yetki belgelerini birinci fıkra esaslarına göre yenilemesi zorunludur. Yetki belgesinin süresinin bitmesi veya adına yetki belgesi düzenlenen kişinin görevinden ayrılması, ölümü, işine veya görevine son verilmesi, derneğin kendiliğinden dağıldığının tespit edilmesi veya fesih edilmesi gibi hallerde, verilmiş olan yetki belgelerinin dernek yönetim kuruluna bir hafta içinde teslimi zorunludur. Ayrıca, gelir toplama yetkisi yönetim kurulu kararı ile her zaman iptal edilebilir. Yetki belgesi ile ilgili değişiklikler yönetim kurulu başkanınca, onbeş gün içerisinde dernekler birimine bildirilir.

D -Gelir–Gider İşlemleri

Dernek gelirleri alındı belgesi ile tahsil edilir. Dernek gelirlerinin bankalar aracılığı ile tahsili halinde banka tarafından düzenlenen dekont veya hesap özeti gibi belgeler alındı belgesi yerine geçer.

Dernek adına gelir tahsil etmekle yetkili olan kişiler, tahsil ettikleri paraları otuz gün içerisinde dernek saymanına teslim ederler veya derneğin banka hesabına yatırırlar. Ancak, tahsilatı 2005 yılı için 1000.- YTL’yi (yeniden değerleme oranında artırılır) geçenler, 30 otuz günlük süreyi beklemeksizin tahsil ettikleri parayı en geç iki iş günü içinde dernek saymanına teslim ederler veya derneğin banka hesabına yatırırlar.

Dernek kasasında bulundurulabilecek para miktarı, ihtiyaçlar dikkate alınarak yönetim kurulunca belirlenir.

Dernek giderleri ise fatura, perakende satış fişi, serbest meslek makbuzu gibi harcama belgeleri ile yapılır. Ancak dernekler, Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesi kapsamında bulunan ödemeleri için Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre gider pusulası, bu kapsamda da bulunmayan ödemeleri için Gider Makbuzu düzenlerler.

Dernekler tarafından kişi, kurum veya kuruluşlara yapılacak bedelsiz mal ve hizmet teslimleri (Dernekler Yönetmeliği EK-15’te bulunan) Ayni Yardım Teslim Belgesi ile yapılır. Kişi, kurum veya kuruluşlar tarafından derneklere yapılacak bedelsiz mal ve hizmet teslimleri ise Ayni Bağış Alındı Belgesi ile kabul edilir.

Bu belgeler; Dernekler Yönetmeliğinde ((EK-13) (EK- 14) ve (EK- 15)’de) gösterilen biçim ve ebatta, müteselsil seri ve sıra numarası taşıyan, kendinden karbonlu elli asıl ve elli koçan yaprağından meydana gelen ciltler veya elektronik sistemler ve yazı makineleri aracılığıyla yazdırılacak form veya sürekli form şeklinde, dernekler tarafından bastırılır. Form veya sürekli form şeklinde bastırılacak belgelerin, belirtilen nitelikte olması zorunludur.

Saklama süresi;

Defterler hariç olmak üzere, dernekler tarafından kullanılan alındı belgeleri, harcama belgeleri ve diğer belgeler özel kanunlarda belirtilen süreler saklı kalmak üzere, kaydedildikleri defterlerdeki sayı ve tarih düzenine uygun olarak 5 yıl süreyle saklanır.

İşletme hesabı tablosu;

İşletme hesabı esasına göre kayıt tutan dernekler yıl sonlarında (31 Aralık) (Dernekler Yönetmeliği EK-16’da gösterilen biçimde) “İşletme Hesabı Tablosu” düzenlerler.

Bilanço esasına göre raporlama;

Bilanço esasına göre defter tutan derneklerin yıl sonlarında (31 Aralık), Maliye Bakanlığınca yayımlanan Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğlerini esas alarak bilanço ve gelir tablosunu düzenlemeleri yeterlidir.

E-Üye kayıt işlemleri

Derneğe üye olmaları Kanunla yasaklanmamış olan ve dernek tüzüğüne göre üye olma şartlarını taşıyan kişilerin derneğin yönetim kuruluna yapacakları yazılı üyelik başvuruları yönetim kurulunca görüşülerek en çok otuz gün içinde üyeliğe kabul veya isteğin reddi şeklinde karara bağlanıp, sonucu müracaat sahibine yazı ile duyurulması zorunludur. Derneğin, ilk genel kurul toplantısının yapılacağı tarihe kadar, dernek tüzüğünde sayıları belirtilen yönetim ve denetleme kuruları üye tam sayısının asıl ve yedeklerini oluşturabilecek sayıdan az olmamak üzere üye kayıt edilmesine ihtiyaç bulunmaktadır.

Yönetim kurulunca, karar defterinde alınan karar ile üyeliğe kabul edilmiş bulunanlar dernek üyesi olurlar. Üyeliğe kabul kararının tarih ve sayısı ile üyenin kimlik bilgileri ve aidat ödentileri üye kayıt defterine kayıt edilir.

Yazılı olarak yapılacak üyelik başvurusu, dernek yönetim kurulunca en çok otuz gün içinde karara bağlanır ve sonuç yazıyla başvuru sahibine bildirilir. Başvurusu kabul edilen üye, bu amaçla tutulacak deftere kaydedilir.

Üyelik için kanunda veya tüzükte aranılan nitelikleri sonradan kaybedenlerin dernek üyeliği kendiliğinden sona erer.

Hiç kimse, dernekte üye kalmaya zorlanamaz. Her üye yazılı olarak bildirmek kaydıyla, dernekten çıkma hakkına sahiptir.

Tüzükte üyelerin çıkarılma sebepleri gösterilebilir.

Tüzükte çıkarma düzenlenmemişse üye, ancak haklı sebeple çıkarılabilir. Bu çıkarma kararına, haklı sebep bulunmadığı ileri sürülerek itiraz edilebilir.

F- Genel kurul toplantısı

Derneğin, kuruluş işlemlerinde eksiklik ve kanuna aykırılık bulunmadığına ilişkin olarak mahallin mülki amirliğince yapılan yazılı bildirimi izleyen altı ay içinde dernekler ilk genel kurul toplantısını yapmak ve organlarını oluşturmakla yükümlüdürler.

Genel kurul;

a) Dernek tüzüğünde belli edilen zamanlarda olağan,

b) Yönetim veya denetim kurulunun gerekli gördüğü hallerde veya dernek üyelerinden beşte birinin yazılı isteği üzerine otuz gün içinde olağanüstü toplanır.

Genel kurul toplantıya yönetim kurulunca çağrılır.

Çağrı usulü;

Yönetim kurulu, dernek tüzüğüne göre genel kurula katılma hakkı bulunan üyelerin listesini düzenler. Genel kurula katılma hakkı bulunan üyeler, en az onbeş gün önceden, günü, saati, yeri ve gündemi bir gazetede ilan edilmek veya yazılı ya da elektronik posta ile bildirilmek suretiyle toplantıya çağrılır. Bu çağrıda, çoğunluk sağlanamaması sebebiyle toplantı yapılamazsa, ikinci toplantının hangi gün, saat ve yerde yapılacağı da belirtilir. İlk toplantı ile ikinci toplantı arasındaki süre yedi günden az, altmış günden fazla olamaz.

Toplantı, çoğunluk sağlanamaması sebebinin dışında başka bir nedenle geri bırakılırsa, bu durum geri bırakma sebepleri de belirtilmek suretiyle, ilk toplantı için yapılan çağrı usulüne uygun olarak üyelere duyurulur. İkinci toplantının geri bırakma tarihinden itibaren en geç altı ay içinde yapılması zorunludur. Üyeler ikinci toplantıya, birinci fıkrada belirtilen esaslara göre yeniden çağrılır.

Genel kurul toplantısı bir defadan fazla geri bırakılamaz.

Toplantı usulü;

Genel kurula katılma hakkı bulunan üyelerin listesi toplantı yerinde hazır bulundurulur. Toplantı yerine girecek üyelerin resmi makamlarca verilmiş kimlik belgeleri, yönetim kurulu üyeleri veya yönetim kurulunca görevlendirilecek görevliler tarafından kontrol edilir. Üyeler, yönetim kurulunca düzenlenen listedeki adları karşısına imza koyarak toplantı yerine girerler. Kimlik belgesini göstermeyenler, belirtilen listeyi imzalamayanlar ile genel kurula katılma hakkı bulunmayan üyeler toplantı yerine alınmaz. Bu kişiler ve dernek üyesi olmayanlar, ayrı bir bölümde genel kurul toplantısını izleyebilirler.

Toplantı yeter sayısı sağlanmışsa durum bir tutanakla tespit edilir ve toplantı yönetim kurulu başkanı veya görevlendireceği yönetim kurulu üyelerinden biri tarafından açılır. Toplantı yeter sayısı sağlanamaması halinde de yönetim kurulunca bir tutanak düzenlenir.

Açılıştan sonra, toplantıyı yönetmek üzere bir başkan ve yeteri kadar başkan vekili ile yazman seçilerek divan heyeti oluşturulur.

Dernek organlarının seçimi için yapılacak oylamalarda, oy kullanan üyelerin divan heyetine kimliklerini göstermeleri ve hazırun listesindeki isimlerinin karşılarını imzalamaları zorunludur.

Toplantının yönetimi ve güvenliğinin sağlanması divan başkanına aittir. Genel kurul, gündemdeki konuların görüşülerek karara bağlanmasıyla sonuçlandırılır. Genel kurulda her üyenin bir oy hakkı vardır; üye oyunu şahsen kullanmak zorundadır.

Toplantıda görüşülen konular ve alınan kararlar bir tutanağa yazılır ve divan başkanı ile yazmanlar tarafından birlikte imzalanır. Toplantı sonunda, tutanak ve diğer belgeler yönetim kurulu başkanına teslim edilir. Yönetim kurulu başkanı bu belgelerin korunmasından ve yeni seçilen yönetim kuruluna yedi gün içinde teslim etmekten sorumludur.

Mahkemece kayyım atanması veya Medeni Kanunun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre görevlendirilme yapılması halinde, bu maddede yönetim kurulana verilen görevler bu kişiler tarafından yerine getirilir.

G-Genel kurul sonuç bildirimi;

Olağan veya olağanüstü genel kurul toplantılarını izleyen otuz gün içinde, yönetim ve denetim kurulları ile diğer organlara seçilen asıl ve yedek üyeleri içeren (Dernekler Yönetmeliği EK-3’te belirtilen) “Genel Kurul Sonuç Bildirimi “ ve ekleri yönetim kurulu başkanı tarafından mülki idare amirliğine bildirilir:

Bu bildirime;

a) Divan başkanı, başkan yardımcıları ve yazman tarafından imzalanmış genel kurul toplantı tutanağı örneği,

b) Tüzük değişikliği yapılmışsa, tüzüğün değişen maddelerinin yeni ve eski şekli ile dernek tüzüğünün son şeklinin her sayfası yönetim kurulunca imzalanmış örneği.

Eklenir.

Genel kurul sonuç bildirimi ve ekleri, büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerde bulunan dernekler tarafından iki suret olarak verilir.

Genel kurul sonuç bildirimleri, dernek yönetim kurulu tarafından yetki verilen bir yönetim kurulu üyesi tarafından da yapılabilir. Bildirimin yapılmamasından yönetim kurulu başkanı sorumludur.

Sandığı bulunan dernekler, sandıklarına ait genel kurul sonuç bildirimi ve eklerini bu maddede belirtilen usulde mülki idare amirliğine bildirirler.

H-Beyanname verilmesi

Beyanname verme yükümlülüğü

Dernek yönetim kurulu başkanları, her takvim yılının ilk dört ayı içinde bir önceki yıla ait Dernek Beyannamelerini (Dernekler Yönetmeliği EK-21’de bulunan) doldurarak mülki idare amirliğine vermekle yükümlüdürler. İl merkezlerinde ve büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçelerde bulunan dernekler beyannamelerini bir adet, diğer ilçe merkezinde bulunanlar ise iki adet olarak verirler.

Şubeler, mülki idare amirliğine verecekleri beyannamelerin birer örneğini bağlı bulundukları derneğe de vermekle yükümlüdürler.

I-Değişikliklerin bildirilmesi

Dernekler, yerleşim yerlerinde (İkametgahlarında) meydana gelen değişiklikleri (Dernekler Yönetmeliği EK- 24’te bulunan)“Yerleşim Yeri Değişiklik Bildirimini”;

Genel kurul toplantıları dışında dernek organlarında meydana gelen değişiklikleri (Dernekler Yönetmeliği EK- 25’te bulunan) “Dernek Organlarındaki Değişiklik Bildirimini”

Doldurmak suretiyle, değişikliği izleyen otuz gün içinde mülki idare amirliğine bildirmekle yükümlüdürler. Bu belgeler, büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerde bulunan dernekler tarafından iki suret olarak verilir.

Dernek tüzüklerinde yapılan değişiklikler de tüzük değişikliğinin yapıldığı genel kurul toplantısını izleyen otuz gün içinde, (Dernekler Yönetmeliği EK-3’te bulunan) “Genel Kurul Sonuç Bildirimi “ ekinde mülki idare amirliğine bildirilir.

J-Taşınmazların bildirilmesi

Dernekler edindikleri taşınmazları tapuya tescilinden itibaren otuzgün içinde (Dernekler Yönetmeliği EK- 26’da bulunan)“Taşınmaz Mal Bildirimini Formu” nu doldurmak suretiyle mülki idare amirliğine bildirmekle yükümlüdürler.

Bu form, büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan ilçeler hariç diğer ilçelerde bulunan dernekler tarafından iki suret olarak verilir.

K-Mal bildirimi

04.5.1990 gün, 20508 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 3628 sayılı “Mal Bildiriminde bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu”na ve bu Kanuna atfen çıkartılmış olan “Mal Bildiriminde bulunulması Hakkında Yönetmelik” gereğince, Türk Hava Kurumunun Genel Yönetim ve Merkez Denetleme Kurulu Üyeleri ile Genel Merkez Teşkilatında ve Türk Kuşu Genel Müdürlüğünde, Türkiye Kızılay Derneğinin Merkez Kurullarında ve Genel Müdürlük teşkilatında görev alanlar ve bunların Şube Başkanları ve Kamuya Yararlı Derneklerin Yönetim ve Denetim Kurulu Üyeleri (Mal Bildiriminde bulunulması Hakkında Yönetmelik ekinde bulunan) “Mal Bildirim Formu”nu tek nüsha olarak doldurmak ve tarih belirterek imzalamak suretiyle mal bildiriminde bulunmak zorundadırlar.

Türk Hava Kurumunun, Türkiye Kızılay Derneğinin ve Kamuya Yararlı Derneklerin Yönetim ve Denetim Kurulu Üyeleri için İçişleri Bakanlığına, bunların Şube Başkanları için bulundukları İl Valiliklerine, Türk Hava Kurumu ile Türkiye Kızılay Derneğinde görev alanlar için Kurum ve Dernek Genel Başkanlığına,

Bu göreve başlama tarihini izleyen bir ay içinde mal bildiriminde bulunmak zorundadırlar.

Mal bildiriminde bulunacak olanların kendilerine, eşlerine ve velayetleri altındaki çocuklarına ait bulunan taşınmaz malları ile 1 inci derece Devlet Memurlarına yapılan aylık net ödemenin beş katından fazla tutarındaki her biri için ayrı olmak üzere, para, hisse senetleri ve tahviller ile altın, mücevher ve diğer taşınır malları, hakları, alacakları ve gelirleriyle bunların kaynakları, borçları ve sebepleri bu mal bildiriminin konusunu teşkil eder.

Mal varlığında önemli bir değişiklik olduğunda bir ay içinde,

Görevin sona ermesi halinde, ayrılma tarihini izleyen bir ay içinde,

Görevlere devam edenler, sonu (0) ve (5) ile biten yılların en geç Şubat ayı sonuna kadar,

Mal bildirimlerini yenilerler.

L-Derneğin İç Denetimi

Dernekte genel kurul, yönetim kurulu veya denetim kurulu tarafından iç denetim yapılabileceği gibi, bağımsız denetim kuruluşlarına da denetim yaptırılabilir.

Genel kurul veya yönetim kurulu, gerek görülen hallerde denetim yapabilir veya bağımsız denetim kuruluşlarına denetim yaptırabilir.

Genel kurul, yönetim kurulu veya bağımsız denetim kuruluşlarınca denetim yapılmış olması, denetim kurulunun yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz.

Derneğin denetleme kurulu; derneğin tüzüğünde gösterilen amaç ve amacın gerçekleştirilmesi için sürdürüleceği belirtilen çalışma konuları doğrultusunda faaliyet gösterip göstermediğini, defter, hesap ve kayıtların mevzuata ve dernek tüzüğüne uygun olarak tutulup tutulmadığını, dernek tüzüğünde tespit edilen esas ve usullere göre ve bir yılı geçmeyen aralıklarla denetler ve denetim sonuçlarını bir rapor halinde yönetim kuruluna ve toplandığında genel kurula sunar.”

İktibas: Dernekler Dairesi Başkanlığı